DEHR:
Zaman, devir. Alemin
(varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün zaman.
ALLAH TEALA’NIN ismi
olarak ‘ed-Dehr’ ile başladıktan sonra Dehr kelimesinin izah edildiği aşağıdaki
açıklamayı oku!:
ED-DEHR : İhtilaflı bir
isimdir. Kimi isimler arasında saymış kimi saymamıştır.
Sayanlar daha çoktur.
Dediler ki: Manası, Hak
Teala'nın varlığı kesintisiz bir şekilde olmuştur. Buna göre manası başlangıcı
ve sonu olmayan demektir. Gerçek manası ez el, ebed manasını ifade eden Bari
Teala'nın bekasının devamıdır. Buna göre bu, Allah Teala'nın -el-Evvel, el-Ahir
gibi- hakkı olan bir isimdir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
rivayet edildiğine göre, "Sübhane'd-Dehr ed-Dahr" demiştir.
Dehr'in manası bekasının
devamlılığının varlığıdır. Dahir ise dehri (zamanı) var etmesidir.
Dehr'i isim sayanlar,
Malik (rahimehullah)'in Ebü'z-Zinad (rahimehullah)'dan A'rec yoluyla Ebu
Hüreyre (r.a.)'den gelen hadisini delil getirmişlerdir. Dedi ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden biri, 'hey gidi
mahrum eden dehr demesin, Zira Allah dehrin kendisidir." Bir başka
rivayette: "Dehre sövmeyin. Zira Dehr, Allah'tır." Hadisin Zahiri
lafzını esas aldılar. Sonra şu şekilde tevil ettiler. Dehr, Allah'ın
isimlerindendir.
İbnü'l-Mübarek
(rahimehullah)'in talebesi Ebu Nuaym (rahimehullah) el-İsme kitabında der ki:
Dehr, Allah'ın isimlerindendir. Bir ihtilaf yoktur. Sonra buna dair hadisleri
verdi. Sözü de iyice uzattı.
Ebu Ubeyde
(rahimehullah), İbn Furek (rahimehullah) ve fıkıh ve nazar ehlinden bir cemaat
ise, kelamda takdiri bir ifadenin bulunduğu şeklinde yorumlamışlardır. Bu
takdire göre kelam şöyle: Allah; dehri (zamanı) akıtan, evirip çevirendir.
Dehrin: Yaratılmış
zamana kullanıldığında bir ihtilaf yoktur. "Bu Allah'ın ismidir."
Diyenler, bunu müşterek isimlerden saymış, Allah'ın isimlerinden saymayan ise
şöyle demiştir: Lügatte dehr, zamanın ismi dışında kullanılmamıştır. Böyleyken
onu nasıl müşterek isimlerden sayarız. Hadis de tevile kabildir. Dehri isim
sayan ilim ehlinden bir gurup şöyle demişlerdir: Hadis, araplara cahiliyedeki
kullanımlarına cevap olarak söylenmiştir. Çünkü onlar, dehrin gerçek fail
(kudret sahibi) olduğuna inanıyorlardı. Nitekim Allah Teala bu inançlarından
"Dediler ki: Hayat dünya hayatımızdan başka değildir, ölür ve diriliriz.
Bizi ancak "Dehr" öldürür."(Casiye, 24) Onlar Dehrin, varlığının
başlangıcı olmadığına kadim ve nihayetinde olduğuna inanıyorlardı. Kainat,
mahlukat dehrin etkisinde ve onun tedbiri altındadır. Hayır ve şer ondan
kaynaklanır. Boylarına bir kötülük, haksızlık geldiğinde bunu dehre nispet eder
ve onu sebbederlerdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da bu ismi
Allah'a nakletti. Çünkü onların dehr için zikrettikleri sıfatın mahiyeti şuydu:
(Dehr) Kadim olandır, evvelinde ve ahirinde yokluk bulunmayandır. Tedbir ve
takdir ondandır. Bu sıfat da yalnız Allah'ındır. Ardından Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara dedi ki: "Dehre sövmeyin. Çünkü dehr,
Allah'tır." böyle olunca sövmek Allah'a döner. Bundan dolayı sebbetmeleri
yasaklanmıştır. Dehr ismi bu manada hakikat olarak yalnız Allah'ındır. Sadece
zaman manasında kullanılan, kendisinden zikrettiğimiz manalar çıkartılmış
olandan da "dehr" ismini nefyetmiştir. Bu da muhtemel bir manadır.
Buna Ebu Davud (rahimehullah)'un Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayeti delil olur.
Dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Allah der ki: Adem
oğlu bana eziyet eder. Dehre (zamana) söver durur. Halbuki dehr benim. Emir
benim elimdedir. Geceyi gündüzü ben değiştiririm." Müslimde rivayet
etmiştir.
Ma'n b. Evs b. Züheyr b.
Ebu Sülma ne güzel demiştir:
Sıcak ve soğuk
memurdurlar, yoktur hataları
Hiçbir beşerin de
ecelini vaktinden önceye alamazlar,
Bir başkası da şöyle
der:
Ey dehri ayıplayan! Bir
musibetten dolayı
Beklemediğin oldu diye
dehri kınama
Dehr memurdur, amiri
vardır
Dehrin nihayeti onun
emridir.
Binaenaleyh her mükellefin,
Allah Teala'nın anlattığımız şekliyle dehr olduğunu bilmesi vaciptir. Dehri
yaratan, akıtan, tedbir eden, her türlü emri tasrif eden O'dur. İtirazdan uzak
dur, başına gelen musibetten dolayı kahretme, bunu kader getirmiştir. Olan
hiçbir şey için, "Bu niye oldu?" olmayan bir şey içinde "Böyle
olmalı değil miydi?" deme. Bilakis şöyle de: O takdir edilmedi, böyle
taktir edildi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da böyle yapardı:
Müslimin (rahimehullah) Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kuvvetli mü'min
zayıf müminden daha hayırlıdır. Sana faydalı olan şeylerin tutkunu ol.
Allah'tan yardım iste, acizlik etme! Başına bir musibet geldiğinde şöyle deme:
(Şunu) yapsaydım şöyle şöyle olurdu. Bilakis şöyle de: Allah'ın kaderi böyle
(veya Allah böyle takdir etti) o dilediğini yapar. Çünkü "keşke"
(şöyle yapsaydım) şeytanın işine kapı açar."
Bir de sünnete yapış,
ayrılma. Günleri, ayları, yılları, ( dünyadan) el çekerek ve rabbinin rızasını
arayarak geçir. Sakın ola ki günlerden Allah'ın tazim etmiş olduğu Cuma, Arefe,
Aşüra, iki bayram günü dışındaki günleri, aylardan Allah'ın tazim ettiği haram
aylar dışındaki ayları tazim etme, putperestlerin, aya ve yıldızlara tapanların
uydurduğu Nevruz, Mihrican v.b. günlerden uzak dur. Yine bazı acemlerin
aylarıyla alakalı uydurdukları şeylerden uzak dur. Allah gece ile gündüzü, öğüt
almak isteyen, şükretmek isteyen kimse için birbirine halef kılmıştır.
(el-Esna...).