ASA: Genellikle ağaç’tan
yapılan değnek, sopa yada bastondur. Malzemesi ve süslemeleri açısından
sahibinin kimliğini de temsil edebilmiştir. İmam Kurtubi Ta-Ha suresi 17 ve 18 ayetlerin
tefsirinde Asa’nın işlevlerine dair aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:
Asa’nın Faydaları:
Bazıları asaların
faydalarını sayıp, dökmeye koyulmuştur. Bunlardan birisi de İbn Abbas'tır. O
dedi ki: Bir kuyunun başına varacak olsam da kovanın ipi kısa gelirse, asamı
ona eklerim. Güneşin ışığından etkilenecek olursam onu yere saplar ve üzerine
bana gölge yapacak bir şey bırakırım. Yerdeki haşerelerden herhangi birisinden
korkacak olursam, asamla onu öldürürüm. Yürüdüğüm takdirde onu omuzuma
bırakırım, üzerine yayımı, ok torbamı ve azık torbamı as arım. Yırtıcı
hayvanlara karşı koyunları onunla savunurum.
Meymun b. Mihram'dan da
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Asa tutmak peygamberlerin sünneti ve mü'min
kimsenin alametidir.
Hasan-ı Basri dedi ki:
Asanın altı özelliği vardır: Peygamberlerin sünnetidir, salihlerin ziynetidir,
düşmanlara karşı silahtır, zayıfların yanında yardımcıdır, münafıklara keder
sebebidir, itaatlerin artışında yardımcıdır.
Denildiğine göre;
mü'minle birlikte asa bulunuyor ise şeytan ondan kaçar. Münafık ve günahkar
kimse ondan çekinir. Namaz kılacağı vakit onu kıblesine (sütre diye) koyar,
yorulduğu vakit ona güç verir.
Haccac bir bedevi ile
karşılaşmış, ona: Nereden geliyorsun ey bedevi diye sormuş, o: Çölden demiş.
Peki elindeki nedir? diye sormuş. O da: Elimdeki asamdır. Namaz kılmak için onu
yere saplarım, hazırlayacağım şeyler için onu hazır bulundururum. Onunla
bineğimi sürerim. Onunla yolculuğumda güç kazanırım. Adımlarımı daha geniş
atmak için ona dayanırım. Onun yardımı ile akar suları geçerim, tökezlemekten
yana beni korur. üzerine elbisemi bırakırım, böylelikle beni sıcağa karşı
korur, soğuğa karşı ısıtır. Bana uzak olan şeyi bana yakınlaştırır. Azığımı
onun üzerinde taşırım, su kabımı ona asarım. Döğüşürsem onunla kendimi korurum.
Onunla kapıları çalarım. Uyuz köpeklere ve saldırgan vahşi hayvanlara karşı
onunla kendimi korurum. Çarpışmalarda mızrağın yerini tutar, denk kimselerle
döğüşeceğim vakit de kılıcın yerini. Ben onu babamdan miras aldım, benden sonra
da oğluma miras bırakacağım. Onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla
gördüğüm daha sayılamayacak kadar pek çok ihtiyacımı görürüm.
Derim ki: Asanın
faydaları pek çoktur. Şeriatte de bir kaç yerde asanın dahli bulunmaktadır: Önü
açık olan yerlerde asa Kıble'ye sütre diye konulur. Peygamber (s.a.v.)ın küçük
bir harbesi vardı. Önü açık yerlerde önüne yere saplar, ona karşı namaza
dururdu. Bayram günü namaza çıktığı vakit harbenin Kıblesine konulmasını
emreder ve ona doğru namaz kılardı. Bu ise sahih hadiste sabit olmuştur.
Harbe, aneze ve neyzek
ile alet aynı şeylerin adıdır.
Peygamber Efendimizin
bir tarafı eğri bir bastonu vardı. O Hacer-i Esved'i (tavaf sırasında) öpme
imkanını bulamadığı vakit bu bastonuyla işaret eder (istilam yapar)dı. Bu da
yine sahih hadiste sabittir.
Muvatta'da yer alan
rivayete göre es-Saib b. Yezid şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a.), Ubeyy
b. Ka'b ile Temim ed-Dari'ye müslümanlara onbir rekat namaz kıldırmalarını
emretmişti. İmam olan kişi Miün (ayet sayısı yüz dolaylarında olan süreler)
okurdu. Biz de uzun süre ayakta durmaktan dolayı bastonlarımıza, asalarımıza
dayanırdık. Bu namazdan ancak tan yeri ağardığı vakit dağılabiliyorduk. Buhari
ile Müslim'de yer aldığına göre Peygamber (s.a.v.)ın elinde, üzerine dayandığı
bir sopası vardı.
Hatibin bir kılıca yahut
bir asaya dayanarak hutbe okuyacağı hususunda icma vardır.
O halde asa şerefli bir
soydan, değerli bir kökten gelmektedir. Asanın önemini cahilden başkası inkar
etmez. Yüce Allah Musa'nın asasında pek çok büyük belgeleri, muhteşem
mucizeleri bir arada göstermiş idi. Bunları gören inatçı sihirbazlar dahi iman
etmişti. Süleyman (a.s.) da hutbe okumak, öğüt vermek ve uzunca namaz kılmak
için asa edinmişti.
İbn Mes'ud, Peygamber
(s.a.v.)'in asa ve harbesinin muhafızı idi. O elindeki asa ile hutbe okuyordu.
-Asanın durumunun şeref ve üstünlüğünü ifade etmek için bu kadarı da
yeterlidir.- Halifeler de, büyük hatipler de böyle davranmışlardır. Dilleri
açık ve beliğ, katıksız Araplar da adetleri gereği baston ve sopa edinirler ve
konuştukları vakit toplantılarda ve hutbe irad ettiklerinde buna dayanırlardı.
Şuübiler (Arap
hatiplerinin ellerine) baston almalarını ve bir takım hususları asa ile işaret
ederek anlatma yolunu seçmelerini tepki ile karşılamışlardır. Şuübiyye ise Araplara
buğz eder ve Arap olmayanların üstünlüklerini iddia ederler.
Malik dedi ki: Ata b.
es-Saib baston alır ve bununla güç kazanırdı. Yine Malik dedi ki: Adam yaşlandı
mı gençler gibi kalmaz, o kalkacağı vakit asa ile güç kazanır.
Derim ki: Kimi şairlerin
dedikleri gibi yürüyüşünde de asa ile güç kazanır: "Önceleri sapasağlam
iki ayağıma dayanarak yürürdüm, Bu sefer birileri tahtadan olan üzerine
(dayanarak) yürür oldum."
Malik (Allah'ın rahmeti
üzerine olsun ve Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yağmur yağdığında insanlar
ellerine sopalarını alarak çıkar, üzerine dayanarak giderlerdi. Hatta gençler
onların asalarını saklarlardı. Bazen Rabia yanında oturduğu zatlardan birisinin
asasını alır ve ona dayanarak ayağa kalkardı.
Asanın faydalarından
birisi de kişinin hem onları ıslah etmek, hem kendisinin, hem de kendisiyle
birlikte onların halini düzeltmek için onunla hanımlarını vurması da vardır.
Peygamber (s.a.v.)ın -bu hadisin rivayetlerinden birisinde- şu sözleri de bu
kabildendir: "Ebu Cehm'e gelince; o asasını omuzundan aşağı indirmez. ''
Yine Peygamber
(s.a.v.)ın tavsiyede bulunduğu bir adama: "Aile halkının üzerinden asanı
kaldırma. Allah uğrunda onları korkut. '' dediği de rivayet edilmiştir. Bunu
Ubade b. es-Samit rivayet etmiş, Nesai de kaydetmiştir.
Peygamber (s.a.v.)ın şu
hadisi de bu kabildendir: "Kamçını aile halkının göreceği yere as."
Daha önce bu en-Nisa Süresi'nde (en-Nisa, 34. ayet, 11. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Yine asanın
faydalarından birisi de, bu dünya yurdundan geçişe dikkat çekmesidir. Nitekim
zahidlerden birisine şöyle sorulmuş: Yaşlı da hasta da olmadığın halde ne diye
asaya dayanarak yürüyorsun? O şu cevabı vermiş: Böylelikle misafir olduğumu ve
buranın ayrılıp gitme yurdu olduğunu biliyorum. Asa yolculuk aracıdır. Bu
noktadan hareketle şairlerden birisi de şöyle demiştir: "Asa taşıdım fakat
onu taşımamı gerektiren benim ne zayıflığımdır. Ne de yaşlılık dönemine girmiş
olmamdır. Fakat ben kendimi onu taşımakla yükümlü görüyorum; Nefsime ikamet
edenin misafir olduğunu bildirmek için."