ŞEHİD, ŞEHİDLİK
Alimler, şehidin tarifi hususunda ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki:
EI-Menhel yazarının açıklamasına göre: |
|
1- Hanefi alimleri; Şehit, savaş esnasında düşmanların, doğrudan
doğruya veya dolaylı yoldan öldürdükleri ergenlik çağına ermiş ve deli olmayan
müslüman'a denilir. Asilerin veya yol kesicilerin öldürdükleri söz konusu
müslüman'a da şehit denilir. Öldürulen müslüman, yaralayıcı olmayan bir aletle
de öldürülmüş olsa veya savaş meydanında ölü bulunup üzerinde bir yara eseri
bulunsa yine şehittir. Göz ve kulak gibi mutad olmayan yollardan kamn çıkması,
bir yara eseri olarak kabul edilir, demişlerdir.
2- Şafiiler'e göre; Kafirlerle savaşma sebebiyle savaş esnasında
ölen müslümana şehit denilir. İster bir kafir onu öldürmüş olsun, ister bir
müslüman'ın silahıyla yanlışlıkla öldürülmüş olsun, ister kendi silahının
kendisine dönmesiyle öldürülsün veya at'tan düşmek, atın tekmesiyle yahut
ayakları altında çiğnenmekle öldürülsün, şehit sayılır. Keza savaş aralığında
ölü olarak bulunup ölüm sebebi bilinmiyen kimsenin üzerinde kan eseri bulunsun,
bulunmasın; derhal ölmüş olsun veya bir süre kaldıktan sonra henüz savaş neticelenmemiş
iken aynı sebeple ölmüş olsun şehit sayılır. Söz konusu şahıslar bu arada bir
şey yiyip, içsin, vasiyet etsin veya bunları yapmasın, farketmez. Şehit
sayılmak hususunda erkek, kadın, köle, çocuk, salih ve fasık eşittir. Savaş
esnasında yaralanıp, savaş bittikten sonra yaşaması kuvvetle umulan kimse, daha
sonra ölürse ihtilafsız olarak şehit değildir.
3- Malikiler ve Hanbeliler de Şafiiler gibi söylemişlerdir. Şu
farkla ki; Hanbeliler'e göre savaş mıntıkasında kendi kendine ölen veya sihlhının
geri tepmesiyle ölen, yahut ölü bulunup üzerinde yara eseri bulunmayan veyahut
yaralandıktan sonra geri taşınan ve yemek, içmek, uyumak, idrar etmek,
konuşmak, aksırmak gibi fiillerden birisini işleyen, yahut uzun süre yaşayan
kimsenin cenazesi yıkanır. Ve cenaze namazı kılınır.
İBN-İ HACER EL-ASKALANİ ŞÖYLE AÇIKLIYOR:
Şehid Kim’e
Denir:
Şehit, kafirlerle yapılan savaşta, savaş meydanında ölen
müslümandır. Bu tarifteki "savaş meydanında ölen" ifadesi ile, savaş sırasında
yaralanan, bundan sonra bir süre yaşayan kimseler, "kafirlerle yapılan
savaşta" ifadesi ile isyankar Müslümanlarla yapılan savaşta ölen Müslüman
kimseler tarifin dışında bırakılmıştır. Bu tarif, belirtilen şekilde ölmediği
halde şehit sayılan kişileri de hükmün dışında bırakmaktadır. Söz konusu
kişilere ahiretteki sevap açısından şehit denilmektedir. Bu söylediklerimiz,
alimlerden nakledilen sahih görüşlere uygun olan açıklamalardır.
Şehidin Cenaze Namazı
Kılınır mı?
Savaş meydanında ölen şehidin cenaze namazının kılınıp
kılınmamasi konusundaki görüş ayrılığı meşhurdur. Bu konuda Tirmizî şöyle der:
Bazıları şehidin cenaze namazının kılınacağını kabul etmişlerdir ki, bunlar
Kufeliler ve İshak'tır. Bazıları da şehidin cenaze namazının kılınmayacağı
görüşünü kabul etmişlerdir. Bunlar da Medineliler ile Şafıî ve Ahmed İbn
Hanbel'dir.
Şafiî el-Ümm'de şöyle demektedir: "Mütevatİr yollarla gelen
haberler, bizlere gözümüzle görme ölçüsündeki kesinlikle Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in Uhud şehitleri için cenaze namazı kılmadığını göstermektedir. Nebi
s.a.v.'in onların cenaze namazını kıldığı ve Hz. Hamza için yetmiş tekbir
aldığına dair rivayet sahih değildir. Böyle bir rivayete dayanarak
belirttiğimiz şekildeki sahih hadislere muhalefet edenin haya etmesi gerekir.
Ukbe hadisine gelince, bizzat hadiste Nebi s.a.v.'in bu fiili sekiz yıl sonra
yaptığı söylenmektedir. Oysa muhalif görüşte olanlar, ölünün gömülmesinin
üzerinden uzun süre geçtiğinde onun cenaze namazının kılınmayacağı görüşünü
benimsiyorlar. Nebi bu fiili ile sanki ecelinin yaklaştığını öğrenince onlara
veda eder tarzda onlar için dua ve istiğfar etmiştir. Bu, daha önceki sabit
hükmün neshedildİğinİ göstermez. Şafiî'nin söz ettiği "sekiz yıl"
geçmesi ve "Hz. Nebi'in veda etmesi" konusunu Buharî de rivayet
etmektedir. "Şafıîlerdeki en sahih görüşe göre bu konudaki görüş ayrılığı
onların cenaze namazının kılınmasının yasak olması ile ilgilidir. Diğer bir
görüşe göre ise görüş ayrılığı onların cenaze namazını kılmanın müstehap olup
olmadığı İle İlgilidir. Hanbelîler'den nakledilen de budur.
Maverdî, İmam Ahmed'in şu sözünü nakletmiştir: "Şehidin
cenaze namazını kılmak daha iyidir. Bununla birlikte insanlar onun cenaze
namazını kılmazlarsa bu da yeterli olur."
Saîd bin Zeyd bin
Amr bin Nufeyl (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Seİlem): «Malı(nı koruma) uğrunda öldürülen kimse şehîddir» buyurmuştur. (İbn Mace 2580.hadis)
Tahric: Bu hadisi diğer sünen sahibleri, Ahmed, İbn-i Hibban ve
Hakim tarafından da rivayet edilmiştir. Ayrıca Buhari, Müslim, Ebu Davud,
Tirmizi ve Nesai ayni metni ve merfü. olarak Abdullah bin Amr bin el-As
(r.a.)'den rivayet etmişlerdir.
AÇIKLAMA: Nevevi bu
hadisin şerhinde şu bilgiyi verir: "Bu hadis, haksız yere az veya çok malı
gasbetmek veya çalmak ist-eyen kimseyi öldürmenin caizliğine delalet eder.
Cumhurun görüşü budur. Böyle bir adamı öldürmenin vacib olduğunu söyleyenler
ise cumhurdan kopmuştur. Malikiler'in bazısı; Adamın haksız yere almak istediği
mal az bir şey ise onu öldürmek caiz değildir, demişlerdir."
Kurtubi: Bu ihtilafın sebebi bizce şudur: Böyle bir adamı
öldürmeye izin verilmesinin sebebi münkeri değiştirmek, yani önlemek ise; malın
azlığı veya çokluğu fark etmez. Şayet sebep malı korumak ve zararını defetmek
ise az mal ile çok mal arasında bir farklılık olabilir, demiştir .
İbnü'l-Münzir'in anlattığına göre Şafii: Malına veya canına ya
da namusuna kasdedilen kimse serbesttir. Dilerse saldırmak isteyenle konuşur
veya ona karşı çevreden imdad talep eder. Şayet bu yollarla saldırıyı
defedebilir veya saldırgan bu işten vazgeçerse tecavüze uğranma tehlikesini
atlatan kişi, artık saldırmak isteyeni öldüremez. Eğer konuşma veya imdad
yoluyla saldırganı defetmeyi gerçekleştiremezse saldırganı öldürmek süretiyle
de olsa malını, canını ve namusunu korur ve kendisine hiç bir şey lazım gelmez.
Lakin adam, saldırganı öldürmeyi kasdetmemeli ve müdafaa niyetini taşımalıdır,
demiştir. İbnü'l-Münzir, Şafii'nin yukardaki sözlerini naklettikten sonra:
Alimlerin karar kaldıkları görüş şudur ki, haksız yere malına veya canına ya da
namusuna kasdedilen kimse her hal ve durumda kendini savunup saldırganı defetme
yetkisine sahiptir. Yani saldırganla görüşme veya imdad isteme yoluna baş vurma
zorunluğu söz konusu değildir. Ancak Şafii'den hadis hıfzeden alimler devlet
başkanını bu hükmün dışında tutmak üzerinde ittifak etmiş gibidirler. Çünkü
devlet başkanına karşı gelmemek, isyan etmemek ve onun zulümüne sabretmek
yolunda hadisler vardır.
Müslim'in Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği merfü bir hadis
demealen şöyledir: "Bir adam Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e gelerek: (Ya
Resulallah) bir adam gelip benim malımı (haksız yere) almak isterse benim ne
yapmanın gerektiğini bana bildirir misin? diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.);
''(Malını) ona verme,'' buyurdu. Adam: Adam benimle savaşırsa ne edeceğim? diye
sordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''Onunla savaş,'' buyurdu. Adam:
Peki adam beni öldürürse ne olacak? dedi. Resul-i Ekrem:
(s.a.v.); ''Sen şehid olursun,'' buyurdu. Adam: Ya ben onu öldürürsem? diye
hükmünü sordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''O cehennemlik olur,'' buyurdu,"
(Yukardaki bilgi el-Fetih' ten alındı.)
Bu babta rivayet olunan hadislerden alınan sonuç şudur: Bir
müslüman malını koruma uğrunda öldürülürse şehid sayılır. Yani ahirette şehid
sevabını kazanır. Fakat dünya hükümleri bakımından şehid sayılmaz. Şehidlerin
kısımları hakkında özlü bilgi verelim. Şöyle ki; Şehid üç kısma aynlır:
1. Kafirlerle savaş edilirken savaş nedenlerinden birisiyle
öldürülen müslüman. Bu tür şehid ahiret sevabı bakımından şehidlik mertebesine
kavuştuğu gibi dünya hükümleri bakımından da şehiddir. Dünya hükümlerinden
maksad onun cenazesinin yıkanmaması ve üzerinde cenaze namazının
kılınmamasıdır. Hanefilere göre namazı kılınır.
2. Sevab bakımından şehid sayılıp dünya hükümleri bakımından
şehid sayılmayanlardır. Bunlar da depremde ölen, veba hastalığından ölen,
malını koruma uğrunda ölen gibi şehid olduklarına dair sahih hadis bulunan
müslümanlardır. Böylelerinin cenazeleri yıkanır ve cenaze namazlarıkılınır.
Bunların sevabının birinci maddedeki şehidin' sevabı kadar olması gerekmez.
3. Kafirlerle yapılan savaşta ve savaş nedenlerinden birisiyle
öldürülen. fakat ganimet malında hiyanet etmek gibi bir suç işlediğinden şehid
sayılmayacağına dair sahih hadis bulunan müslümanlar. İşte bu gibi kimseler
dünya hükümleri bakımından şehid sayılıp birinci maddede yazılı kimseler
gibidir. Fakat ahiret sevabı bakımınelan birinci maddede ya/ılı şehidler gibi
olamazlar.
Şu noktayı da belirtelim. Malı hırsızdan, soyguncudan ve haksız
yere götürmek isteyenden korumak ve buna engelolmak vacib değil, caizdir. Yani
mal sahibi mesela malını korumayıp da soyguncuya teslim ederse günah işlemiş
olmaz.