Ana sayfa

 

SAİD BİN ZEYD R.A. :

Humeydi’deki hadisleri

 

Aşare-i mübeşşereden, yani dünyâda iken Cennetle müjdelenen on sahâbî’den biri. Künyesi Ebû Aver ve Ebû Sevir idi. Nesebi Sa’îd bin Zeyd bin Amr bin Nüfeyl bin Rezâh bin Adivy bin Kâ’b bin Lüey idi. Kâ’b bin Lüey’de Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) ile nesebi birleşir. Annesi Fâtıma binti Ba’ce

İbni Halef el-Huzariyyedir. Dedesi Amr Hz. Ömer İbni Hattab’ın amcasıdır. Hz. Ömer’in hem eniştesi hem de kayınbiraderidir. Kızkardeşi Âtike binti Amr, Hz. Ömer’in, onun kızkardeşi Fâtıma binti Hattab da kendisinin hanımı idi. Saîd bin Zeyd, 51 (m. 671) senesinde Medine’ye yakın yeşilliği bol ve güzel bir yer

olan Akîk’te yetmiş yaşlarında vefât etti. Cenâzesini Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.) yıkayıp, techîz etti. Abdullah

bin Ömer (r.a.) namazını kıldırdı. Medine’de Baki Kabristanlığına Eshâb-ı kirâmın omuzları üstünde

getirilip, Sa’d bin Vakkas (r.a.) ile Abdullah bin Ömer kabre indirerek defn edildi.

Saîd bin Zeyd hazretlerinin babası Zeyd bin Amr, İslâmiyetten önce Peygamberimizle görüşürdü,

Allahü teâlâ’nın kendine verdiği ilham ile putlara tapan insanların haline şaşar, putperestliğin şirk olduğunu,

onlara kesilen kurbanların etinin yenemiyeceğini düşünürdü. Bu sebeple kendine yeni bir din bulmak

için Suriye taraflarına gidip Hz. İbrâhîm (a.s.) dinine girerek Haniflerden oldu. Mekke’ye döndüğünde

cahiliyye âdetlerinden olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerle mücadele etti. Kız çocuklarının

çoğunun ölümden kurtulmalarına sebep oldu. Oğlu Sa’îde de sık sık “Bir Allah’a mı, yoksa bin ilâha (putlara)

mı inanayım.” der, onu Allah’a inanmaya teşvik ederdi. Bu sebepledir ki, Saîd’e Peygamber efendimiz

(s.a.v.) kendisine Müslüman olmasını söyleyince, Saîd bin Zeyd hanımı Fâtıma ile birlikte hemen

Müslüman oldu. Muhammed (s.a.v.) İslâm Dîni’ni tebliğe başladığında ilk katılanlardan olup, ilk inananların

arasına girdi. Habbab bin Eret evlerine gelip, Fâtıma binti Hattab’a, Kur’ân-ı kerîm okurdu. Hz.

Ömer bin Hattab da Saîd bin Zeyd’in evinde okunan Kur’ân-ı kerîm’den kalbi yumuşayıp, tesiri altında

kaldı. Kur’ân-ı kerîm’i okuyup, fesahati, belâgatı, mânâları ve üstünlüklerine hayran kalıp, düşmanlığı

silindi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Muhahammed’in (s.a.v.) yanına gidip îmân etmekle şereflendi.

Saîd bin Zeyd (r.a.) müslüman olunca Mekke’de, diğer Eshâb-ı kirâm gibi müşriklerden çok eziyet

çekip, işkence gördüler. Mekke’de su-i kast, işkence, zulüm ve tazyikler artınca Peygamber efendimizin

(s.a.v.) müsaadesi ile Habeşistan’a hicret etti. Sonra Medine’ye geldi. Hicret-i Nebevî’den sonra,

Resûlullah’ın (s.a.v.) emriyle Hz. Talha bin Ubeydullah ile beraber Suriye tarafında araştırma ve oralardakilerin

hâllerini inceleme vazifesiyle gönderildi. Bu vazifedeyken, Ebû Süfyân’ın başkanlığındaki kervanın

durumunu araştırdı. Bedir Gazâ’sında bulunmadıysa da, Peygamber efendimiz (s.a.v.) O’nun oklarını

attılar. Ganimetten pay ayrıldı. Peygamber efendimizin (s.a.v.) bütün gazvelerine katıldı. Cennetle

müjdelendiği hâdise ve hadîs-i şerîf “On kişi Cennettedir. Ebû Bekir cennettedir. Ömer, cennettedir.

Osman cennettedir ve Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman bin Avf, Ubeyde bin Cerrâh, Sa’d bin Ebî

Vakkas Cennettedirler” (r.anhüm). Peygamberimiz bu dokuz kişiyi zikr edip, sustu.

Sahâbe-i kirâm: “Yâ Resûlallah onuncusu kimdir?” diye sorunca Resûlullah (s.a.v.), “Saîd bin

Zeyd Cennettedir.” cevabını verdi.

Sâid bin Habîb der ki: Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Sa’d, Saîd, Talha, Zübeyr ve

Abdurrahman bin Avf (r.anhüm)’ın Resûlullah katındaki yeri bir idi. Muharebede onun önünde, namazda

arkasında idiler. Hadîs kitablarının en kıymetlisi olan Buharî ve Müslim bunu böylece bildirmektedir.

Hz. Ebû Bekir halife olunca, O’na bîat etti. Hz. Ömer hilâfeti (13/m. 634-23/m. 644) zamanında 13

(m. 634)’de Ecnâdeyn muharebelerinde süvari kuvvetlerine, Fih Muharebesi’nde piyade birliklerine kumanda

etti. Şam’ın muhasarasına katılıp, şehrin fethinde bulundu. 15 (m. 636)’da Yermük Muharebesine

katıldı. Hz. Osman halîfe seçildiğinde O’na bîat etti. Hz. Osman, O’na Kûfe’de iktâ olarak bir miktar

arazi verdi. Hz. Osman’ın şehâdetine çok üzüldü.

Saîd bin Zeyd hazretleri zamanını devamlı ibadetle geçirirdi. Dünya ve dünyâ nimetlerinden daha

çok âhireti düşünürdü. Makam ve mevkiyi hiç düşünmez, ancak kendisine bir vazife verilirse, bunu en iyi

şekilde yerine getirirdi. Cihadı çok sever, gösterişi hiç sevmezdi. Duâsı kabul olanlardan idi. Bunun için

kendisini kırmaktan herkes çekinirdi. Eshâb-ı kirâm’dan Abdullah bin Ömer, Amr İbni Hâris, Ebûttufeyl,

tâbiînin büyüklerinden Ebû Osman Hindi, Saîd İbni Müseyyeb, Kays bin Ebû Hazım ve başkaları hâl ve

sözlerinden rivâyet etmiştir. Peygamber efendimizden kırksekiz hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Rivâyet

ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları:

“Kim malının yanında, kanını, dinini, ehlini, korumak uğrunda öldürülürse o şehîddir.”

“Kim başkasına ait olan bir karış yeri haksız olarak, kendi mülküne dahil ederse kıyâmet

gününde arzın yedi katı halka gibi boynuna geçirilir.”

“Kırmızı beyaz mantar (Kem’e) kudret helvası, nevindendir. Suyu gözlere şifâdır.”

 

KAYNAKLAR:

 

1) El-A’lâm, cild-3, sh-94

2) Hilyet-ül-evliyâ, cild-1, sh-95

3) Târîh-ul-ümem-i ve’l-mülûk, cild-2, sh-15, 131

4) Üsüd-ül-gâbe, cild-2, sh-306

5) Tabakât-ı İbn-i Sa’d, cild-3, sh-379

6) Tam İlmihâl, 1060

7) Eshâb-ı Kirâm, 390

8) El-İstiâb, cild-2, sh-2

9) El-Îsâbe, cild-2, sh-46