Ana sayfa

 

SALİM MEVLA EBU HUZEYFE R.A. :

 

Eshâb-ı kirâm’ın meşhûrlarından. Kur’ân-ı kerîm’i en güzel okuyan ve tamamını hıfz edenlerindendir.

İsmi Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe olup, babası Ubeyd bin Rebî’a’dır. (Bir rivâyette ise Mûsâ bin

Ukbe Sâlim bin Ma’kîl’dir.) Künyesi Ebû Abdullah’tır. Subeyte binti Yuâr-il-Ensârî’nin kölesi iken Onu

Ebû Huzeyfe’ye (r.a.) bıraktı. Böylece Hz. Ebû Huzeyfe’nin kölesi oldu. Ebû Huzeyfe (r.a.) müslüman

olunca, o da, Onda meydana gelen değişikliği görmüş ve de müslüman olmuştu. Böylece ilk

müslümanlardan olma şerefine nâil olmuştu. Ebû Huzeyfe (r.a.) müslüman olunca onu azat etmiş, istediği

yere gitmek hususunda serbest bırakmıştı. Fakat Sâlim (r.a.) O’ndan ayrılmayınca evlâd edinmişti.

Bunun üzerine kendisine Ebû Huzeyfe’nin oğlu denilmeye başlanmış ve öyle tanınmıştı. Evlatlıkların,

kendi öz babalarının isimleriyle zikredilmesini ve bu kimsenin kendi çocuğu gibi mirasçı olamayacaklarını

beyan eden âyet-i kerîme nâzil olunca Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe diye çağırıldı.

Ebû Huzeyfe’nin (r.a.), Hz. Sâlim’e olan muhabbeti o kadar çok idi ki kızkardeşinin kerîmesi

Fâtıma binti Velîd’i ona vermiştir. Hz. Sâlim, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalara katıldı. Hz.

Ebû Bekir zamanında Müseylemet-ül-Kezzâb’a karşı yapılan Yemâme gazasında şehîd düştü.

Yemâme’de Muhacirlerin sancaktarı Hz. Sâlim idi. Sâlim’in (r.a.) sancağı taşıması dolayısıyla tehlikeye

hedef olacağını gören Eshâb, “Senin başına bir zarar gelmesinden korkarız” dediler. Fakat O “Eğer ben

sancağı taşımayacak olursam Kur’ân-ı kerîm ehlinin en bedbahtı olurum” buyurdu. Harp sırasında Benî

Hanîfe kabilesi sancağı düşürebilmek için sancağın bulunduğu yere ve sancaktar Sâlime (r.a.) çok şiddetli

bir hücum yaptılar. Sâlim’in (r.a.) sancak tutan kolunu azılı kâfirlerden birisi çok şiddetli bir kılıç darbesiyle

kesti. Sâlim (r.a.) Allah... diye öyle bir bağırdı ki, harp meydanı inledi. Fakat sancak yere düşmeden

diğer eliyle tuttu. Bir kılıç darbesiyle diğer kolu da kesildi. Fakat, İslâm sancağı yine yere düşmedi.

Çünkü Sâlim (r.a.) vücudu ve kesik kolları ile sancağa sarılmıştı. Kafirlerin bütün şiddetli darbelerine

rağmen sancağı bir türlü yere bırakmadı.

Sanki Sâlim Mevla Ebû Huzeyfe’ye (r.a.) vurulan her kılıç darbesi onun sancağa biraz daha sıkı

yapışmasını ve durduğu yerde daha kuvvetle dik durmasını sağlıyordu. Ne zaman ki İslâm askeri yetişti

ve sancağı aldılar, o zaman yere düştü. Sâlim (r.a.) kâfirlerin en şiddetli kılıç darbeleri altında ve şehîd

düşerken “Ve mâ Muhammedün illâ rasûl...” Âl-i İmrân süresindeki 144.ncü âyet-i kerîmeyi okuyordu.

Eshâb-ı kirâm ona yetiştikleri zaman bu âyeti okuduğunu işittiler. Yere düşünce Ebû Hazeyfe’yi (r.a.)

sordu. Şehîd olduğunu öğrenince; “Beni de onun gibilerin yanına götürün” buyurdu. Vasiyyetini yaptı ve

şehâdet mertebesine erişti. Ebû Huzeyfe ile beraber birinin başı diğerinin ayağının yanında olduğu halde

defn ettiler. 12 (m. 633)

Malının bir kısmını kölelerin âzâd edilmesi için, üçte birini beyt-ül-mâle, üçte birini de ehline bırakmıştı.

Hanımı ve çocukları kendileri için vasiyyet edilen malı almamışlar, onlar da beyt-ül-mâle bırakmışlardır.

Onun ilim ve irfanı Eshâb-ı kirâm (r.a.) tarafından kabul ve tasdîk edilmekle beraber Hz. Ömer’in,

hususî bir muhabbeti ve hürmeti vardı.

Hz. Ömer, “Sâlim hayatta olsaydı, hilâfeti şû’raya havale etmezdim. Çünkü ben onu hemen yerime

halife nasb ederdim” buyurmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v.): “Kur’ân-ı kerîmi şu dört kimseden öğreniniz:

Abdullah İbn-i Mes’ûd, Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe, Übey bin Ka’b ve Muâz bin Cebel.” buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Sâlim’in (r.a.) kırâatini derin bir zevk içinde dinlerdi. Sesi çok güzeldi.

Mâlik bin Hâris dedi ki: “Zeyd bin Hârise’nin (Peygamberimizin (s.a.v.) âzâdlı kölesi ve evlatlığı)

nesebi bilinirdi. Sâlim, Mevlâ Ebû Huzeyfe’nin nesebi bilinmiyordu. Fakat Sâlim sâlihlerden bir kimsedir

diye söylenirdi.” Abdullah İbn-i Ömer (r.a.) babasından rivâyetle buyurdu ki: “Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe,

Mekke’den diğer Muhacirlerle çıkıp Medine’ye gelinceye kadar Muhacirlere imam olurdu. Çünkü o çok

güzel Kur’ân-ı kerîm okurdu. Hz. Ömer (r.a.) buyurdu ki: “Resûlullah (s.a.v.) yanında Sâlim Mevlâ Ebû

Huzeyfe’nin ismi zikredildi. Peygamber (s.a.v.) efendimiz: “Muhakkak ki Sâlim, Allahü teâlâyı çok

sever. Eğer Allahü teâlâdan korkusu olmasaydı yine (sevgisinden dolayı) Allahü teâlâya isyan

etmez günah işlemezdi.” buyurdu. Hz. Ömer (Eğer ben Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe’yi yerime halife tayin

etseydim. Allahü teâlâ da bana halifeliği kime bıraktığımı sorsaydı: Yâ Rabbi! Senin Nebîn’den (s.a.v.)

işittim ki “Muhakkak ki Sâlim bin Ebî Huzeyfe hakikaten kalbiyle Allahü teâlâ’yı sevenlerdendir.”

buyurdu. Ben Resûlünün sözüne uydum) derim. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Kıyâmet günü bir

çok kimseler Tehâme dağı gibi sevablarla gelirler. Allahü teâlâ onların amellerini boşa çıkarır ve

onları şiddetli bir şekilde Cehenneme atar.” Sâlim (r.a.) “Anam babam sana fedâ olsun yâ

Resûlallah; Biz o kavmi nasıl tanıyacağız. Seni hak peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin

ederim ki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum.” Resûlullah “Ey Sâlim onlar namaz kılarlar, oruç

tutarlar, fakat kendilerine harâmdan bir şey teklif edildiği zaman Allahü teâlâdan hiç korkmadan o

harâmı işlerler. Allahü teâlâ da onların amellerini ibâdetlerini kabul etmez” buyurdu. Mâlik bin Dinar,

“Allah’a yemin ederim ki bu nifaktır, münafıklıktır” dedi.

Hâsılı Sâlim (r.a.) güzel ve devamlı Kur’ân-ı kerîm okuyan, müslümanların imâmı, ibâdette çok

ihlâslı, Allahü teâlâya âşık, özü sözüne, içi dışına uygun kıymetli bir âlimdir.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Hilyet-ül-Evliyâ cild-1, sh-176

2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-85

3) El-Îsâbe cild-2, sh-70