Ana sayfa

 

SA’D BİN REBİ R.A. :

 

Eshâb-ı kirâm’ın (r.anhüm) büyüklerinden. 3 (m. 625)’de vefât etti. Hazrec kabilesinin Hâris kolundandır.

Annesi, Hüzeyle binti Utbe bin Amr’dır. Sa’d bin Rebî, birinci Akabe bîatında müslüman oldu.

Resûlullah’ın (s.a.v.) bi’setinin onbirinci senesinde, Akabe mevkiinde altı Medineli İslâma girdi. Gelecek

yıl, yine aynı yerde buluşacaklarına dair Peygamber efendimize söz verdiler. Bir sene sonra, hac mevsiminde,

aralarında, geçen yıl müslüman olan altı zat da olmak üzere oniki kişi Mekke’ye geldi. Bunlardan

birisi de Sa’d bin Rebî idi. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) ile Akabe denen küçük vadide, geceleyin

gizlice buluştular. Peygamber efendimize (s.a.v.) “Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık

yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, kimseye iftira etmemek, hiç bir hayırlı işe karşı

çıkmamak” hususunda bîat ettiler. Peygamber efendimiz (s.a.v.) onlara: “Verdiği sözde duranın ücret

ve mükâfatına Allahü teâlâ garanti vermiş, onlara Cenneti hazırlamıştır. Kim insanlık icâbı, bunlardan

birini işler de, ondan dolayı dünyâda cezaya uğratılırsa, bu ona keffâret olur! Kim de yine

bunlardan insanlık icabı birini işlerse, yaptığı o şeyi Allahü teâlâ gizler, açığa vurmazsa, onun işi

Allahü teâlâ’ya kalır. Dilerse onu bağışlar, dilerse azâba uğratır.” buyurdu.

Ayrıca, Resûlullah (s.a.v.) ile bu oniki seçkin zât arasında şöyle bir anlaşma da yapıldı: “Gerek sıkıntı

ve darlıkta ve gerekse rahatlık zamanında söz dinlemek ve itâat etmek, başta gelir. Resûlullah,

bizzat, onların üstünde bir tercihe sahip olup, ona karşı itâatli olacaklardı.”

Medineli müslümanlar, bu görüşmelerden sonra, memleketlerine geri döndüler. Onların aralarında

İslâmı duyurmaya ve yaymaya devam ettiler. Sa’d bin Rebî’, ikinci Akabe bîatında da bulunarak,

Resûlullah’a (s.a.v.) iki defa bîat etmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Mekke’den, Medine’ye hicret

buyurduklarında, Muhacirler (hicret eden Mekkeli müslümanlar) ile Ensâr’ı (Medineli Müslümanlar) birbirlerine

kardeş yaptı. Sa’d bin Rebî’ (r.a.) Aşere-i mübesşere’den Abdurrahman bin Avf (r.a.) ile kardeş

oldu. Bunun üzerine Hz. Sa’d, Abdurrahman bin Avf’a: “Ensâr arasında en çok malı olan benim, malımın

yarısını sana ayırıyorum. İki zevcemden birini senin için boşayabilirim. İddeti bitince, onunla evlenirsin”

dedi. O zaman, Abdurrahman bin Avf (r.a.), Hz. Sa’d’e: “Benim bunlara ihtiyacım yoktur. Ticâret yapılan

bir çarşınız varsa, bana onu gösterin yeter” dedi. Hz. Sa’d “Kaynuka kabilesinin çarşısı var” dedi.

Abdurrahman bin Avf Kaynuka çarşısına gitti. Oraya keş peyniri ve yağ götürüp satarak geçimini sağladı.

Hz. Sa’d (r.a.) Bedir ve Uhud gazalarında bulundu. Uhud’da büyük kahramanlıklar gösterdi. Vücûdu

delik deşik oldu. Uhud muharebesinde, bir ara, müslümanlar arasında karışıklık başladı. Hz. Sa’d o

zaman, gevşeklik göstermedi. Eshâb-ı kirâma Akabe bîatında, canlarını fedâ edeceklerine dair verdikleri

sözü ve yemini hatırlattı.

Muharebe sona erip, Kureyş müşrikleri çekilip gitmişlerdi Resûlullah (s.a.v.): “Sa’d bin Rebî’nin

ne durumda olduğunu, canlılar arasında mı, yoksa ölüler içerisinde mi olduğunu, tesbit edip, bana

kim haber getirir.” diye sordu. Bir tarafa işaret ederek, “Bir ara onu orada görmüştüm” buyurdu.

Ensârdan bir zat, “Bu işi ben yaparım, Yâ Resûlallah!” dedi. Haber getirmeğe giden Muhammed bin

Mesleme veya Ubeyy bin Ka’b’dan birisi idi. Resûlullah efendimizin (s.a.v.) işaret buyurduğu tarafa gitti.

Vadide yatan şehîdler arasında, seslenerek dolaştı. Fakat cevap alamadı. Bu defa “Ey Sa’d, beni sana

Resûlullah gönderdi” diye seslendi. O zaman Sa’d (r.a.) inliyerek kımıldandı. Haber için gelen zât,

Sa’d’e, (r.a.) “Resûlullah, senin sağlar mı, yoksa ölüler arasında mı olduğunu, araştırıp, kendisine haber

vermemi emretti” deyince, Hz. Sa’d “Ben artık ölüler arasındayım, Resûlullah’a (s.a.v.) selâmımı arz et

ve Sa’d bin Rebî, Ümmetlerine doğru yolu göstermek için rehberlik yapan Peygambere

(aleyhimüsselâm) verilecek mükâfatların en üstünü ile, Allahü teâlâ seni mükâfatlandırsın diyor, de.

Kavmim Ensâr’a da selâmı söyle! Onlara Sa’d bin Rebî, size, Akabe gecesinde, Resûlullah’ı (s.a.v.)

korumaya dâir, söz verip, yemin etmediniz mi? Vallahi! Gözleriniz hareket ettiği halde, Peygamber efendimizi

(s.a.v.) iyi korumayıp, ona bir zarar gelirse, sizin için, Allahü teâlâ’nın yanında gösterebileceğiniz

hiç bir mazeret yoktur, diyor, de” dedi ve bir müddet sonra vefât etti.

Zeyd bin Sabit de (r.a.) şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.) beni, Sa’d bin Rebî’i aramaya gönderdi.

“Onu bul, selâmımı ilet. Resûlullah (s.a.v.) nasıl olduğunu, soruyor, de.” buyurdu. Ben de ölüler

arasında onu aradım. Son anlarında yetiştim. Yetmiş yerinde, kılıç, mızrak ve ok yarası gördüm. “Ey

Sa’d! Resûlullah efendimizin (s.a.v.) sana selâmı var, durumun hakkında haber istiyor” dedim. Sa’d.

(r.a.) bana; “Resûlullah’a selâm ederim. Kendilerine “Artık, Cennetin kokusunu almaya başladığımı bildiriver”

dedi.

Sa’d (r.a.) hakkında bu haber Peygamber efendimize (s.a.v.) ulaşınca kıbleye dönüp, mübârek ellerini

kaldırarak “Allah’ım! Sa’d bin Rebî’yi iyi karşıla. O’ndan razı ol” ve “Allah ona rahmet etsin.

Sağken de ölürken de Allah ve Resûlü için nasîhat ederdi” buyurdu.

Resûlullah efendimizin (s.a.v.) Eshâb-ı Sa’d bin Rebî’i (r.a.) dâima hatırlar, onun geride bıraktığı

ailesine son derece saygı gösterirlerdi. Bir gün, Sa’d bin Rebî’nin kızı, Hz. Ebû Bekir’in huzuruna gelmişti.

Hz. Ebû Bekir paltosunu çıkararak, Hz. Sa’d’ın kızının oturması için yere sermişti. Bu sırada meclise

gelen Hz. Ömer bu kadının kim olduğunu sordu. Hz. Ebû Bekir; “Bu öyle bir zâtın kızıdır ki, o senden de,

benden de fazîletlidir” cevâbını verdi. Hz. Ömer hayretle, “Allahü teâlâ’nın Resûlünün halifesinden daha

üstün olan bu zat kim olabilir?” deyince, Hz. Ebû Bekir, “Ey Ömer! Size bahsettiğim bu zât, yani Sa’d bin

Rebî’, Resûlullah’ın sa’âdet devrinde, şehîdlik rütbesine ererek, Allahü teâlâ’nın katındaki makamına

ulaştı. Ben ve sen hâlâ, şu geçici hayatta yaşamakta olduğumuz hayatın esiriyiz” cevabını verdi

Sa’d (r.a.), hayatta iken, Peygamber efendimizin (s.a.v.) sünnet-i seniyyesini öğrenmeğe çok ehemmiyet

verir, başkalarına da öğretirdi. Kendisi kabilesinin reisi olduğu için, öğrendiklerini herkese öğretirdi.

Sa’d’ın (r.a.) diğer bir özelliği de okuma yazma bilmesidir.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-612

2) El-A’lâm cild-3, sh-85

3) El-Îsâbe cild-2, sh-26

4) El-İstiâb cild-2, sh-34