Ana sayfa

 

MUHAMMED BİN MESLEME R.A. :

 

Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından. Yaklaşık olarak 588 yıllarında Medine’de doğdu. 43 (m. 664) senesinde

Medine’de vefât etti. İslâmın ilk yıllarında Mus’ab bin Umeyr vasıtasıyla müslüman oldu. İslâmiyet’i

çok iyi öğrenen ve bilen Muhammed bin Mesleme, şecaatiyle de meşhûr olup, Eshâb-ı kirâmın ileri

gelenlerindendir. Peygamberimiz (s.a.v.) savaşlara gittiğinde bazan onu Medine’deki günlük işleri yürütmek

üzere emîr olarak vazifelendirmiş, bazı savaşlarda da öncü kuvvetlerin kumandanı tayin buyurmuştu.

Muhammed bin Mesleme, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katıldı. Bedir ve Uhud savaşından

sonra Mekkeli müşriklerin ölüleri hakkında ağıtlar, şiirler söyleyerek müşrikleri kışkırtan, Peygamberimize

ve müslümanlara dil uzatarak fitne çıkaran, hatta Peygamberimize (s.a.v.) suikast tertiplemeye kalkışan

Ka’b bin Eşref adlı bir yahûdi zengini vardı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Eshâb-ı kirâma (r.anhüm):

“Ka’b’tan Eşrefi kim öldürür? Çünkü, o Allah ve Resûlüne eza etmiştir.” buyurdu. Muhammed bin

Mesleme (r.a.): “Yâ Resûlullah! İster misin, ben onu öldüreyim?” dedi. Resûlullah (s.a.v.) “Evet, isterim.”

buyurdu. Muhammed bin Mesleme, Resûlullah’a (s.a.v.) bu sözü verince birkaç gün bu iş üzerinde

durdu. Ebû Naile, Abbâs bin Bişr, Hâris bin Evs, Ebû Abs İbn-i Cerîr’in yanına gidip, meseleyi onlara

açtı. Hepsi uygun gördüler. Beraber öldürürüz, dediler. Birlikte Peygamber efendimize (s.a.v.) geldiler.

“Yâ Resûlallah! İzin buyurursanız, biz onunla konuşurken, sizinle ilgili, Ka’b’ın hoşuna gidecek bazı sözler

söylemeliyiz” dediler. Peygamber efendimiz, onlara istediklerini söylemeye müsaade buyurdular. Bunun

üzerine, Muhammed bin Mesleme, Ka’b bin Eşref’in yanına gitti. “Şu Muhammed, bizden sadaka

istedi. Bize çok vergi yükledi. Onun için senden ödünç bir şey almak için geldim” dedi. Ka’b, “O sizi daha

da bıktıracak” dedi. Muhammed bin Mesleme (r.a.), “İşte O’na bir defa uymuş bulunduk. Ona tâbi olmakta

devam edeceğiz. Bakalım sonu ne olacak? Şimdi sen bize biraz ödünç hurma ver” dedi. Ka’b “Evet

vereyim fakat, bana bir şeyi rehin vermelisiniz.” Muhammed bin Mesleme ile yanındakiler “Ne istersin”

dediler. Ka’b “Kadınlarınızı rehin isterim” dedi. Onlar, “Kadınlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz. Sen

yakışıklı birisisin. Kadın gönlü, meyil ediverir” dediler. Ka’b, “O zaman oğullarınızı rehin verin” dedi. On-

lar “Onları da rehin veremeyiz. Onlardan birine, bir iki deve yükü hurmaya karşılık rehin olundu diye sövülür

ki, bu bizim için unutamayacağımız bir leke olur. Fakat sana silâhımızı ve zırhımızı rehin verebiliriz”

dediler. Ka’b bu teklifi kabul etti. Onlara, ne zaman geleceklerini de bildirdi. Muhammed bin

Mesleme (r.a.) bir gece Ka’b’ın yanına geldi. Beraberinde, Ka’b’ın süt kardeşi Ebû Naile de vardı. Ka’b

onları kaleye çağırdı. Kendisi de onları karşılamak için aşağı indi. Ka’b’ın karısı, “Bu saatte nereye çıkıyorsun”

dedi. Ka’b, “Gelenler, Muhammed bin Mesleme ile kardeşim Ebû Nâile’dir” dedi. Karısı “İşittiğim

bu ses bana pek iyi gelmiyor. Sanki ondan, kan damlıyor” dedi. Ka’b; “Yok, onlar Muhammed bin

Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile’dir. O iyi bir gençtir. Geceleyin, kılıç vuruşmasına bile çağrılırsa, hiç

tereddüt etmeden gelir. Böyle birisidir. Muhammed bin Mesleme (r.a.) kendisiyle beraber iki kişiyi bir

rivâyete göre, üç kişiyi kaleye soktu. Bunlar, Ebû Abs bin Cebr, Hâris bin Evs, Abbâd bin Bişr idi. Muhammed

bin Mesleme arkadaşlarına, “Ka’b gelince, ona saçını koklıyacağımı söyler, başını tutup koklarım.

Siz, benim, Ka’b’ın başını iyice yakaladığımı gördüğünüz zaman, kılıçlarınızla, Ka’b’a vurunuz” dedi.

Hadîs’in râvîsi, bir kerre de Muhammed bin Mesleme’nin arkadaşlarına “Ka’b’ın başını size de koklatırım”

dediğini de rivâyet etmiştir. Ka’b bin Eşref, güzel giyinmiş olarak, güzel koku saçarak, onların yanına

geldi. İbn-i Mesleme “Şimdiye kadar böyle güzel koku koklamadım” diyerek Ka’b’ın yanına vardı.

Ka’b “Arab’ın en güzel kokulu kadınları benim yanımda” dedi. Muhammed bin Mesleme “Başını koklamama

izin verir misiniz” dedi. Ka’b, müsaade ettiğini söyledi. Mesleme (r.a.) onu kokladı. Arkadaşlarına

da koklattı Sonra, tekrar” koklamak istediğini söyledi. Bu defa, Muhammed bin Mesleme, onun başını

yakalayıp, arkadaşlarına, kılıçlarıyla vurmalarını söyledi, ilk kılıç vurulduğunda, Ka’b şiddetle bağırdı.

Sonra da öldü. Ka’b’ın öldürülmesi hicretin üçüncü yılında Ramazan ayında oldu. Bedir savaşından sonra

Benî Nadir yahûdileri, Peygamberimizi (s.a.v.) yurtlarına davet edip, sû-i kast yapmak istemişlerdi.

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) onların bu tutumunu öğrenip, Muhammed bin Mesleme’yi çağırarak;

“Nâdiroğulları yahudilerine git! Onlara, Resûlullah beni size; yurdumdan çıkıp gidiniz! Burada

benimle birlikte oturmayınız! Siz bana bir sû-i kast plânı kurdunuz! Size on gün süre

tanıyorum. Bu müddetten sonra buralarda sizden kim görülürse boynu vurulacak, emrini bildirmek

üzere gönderdi, de.” buyurdu. Bu emir üzerine Muhammed bin Mesleme, Nâdiroğulları

yahûdilerinin yurduna varınca onlara; “Mûsâ Peygambere Tevrat’ı indirmiş olan Allah aşkına doğru söyleyiniz:

Muhammed (s.a.v.), Peygamber olarak gönderilmeden önce, Tevrat önünüzde iken, size geldiğim

ve şu meclisinizde bana yahûdiliği teklif ettiğiniz zaman; Vallahi ben asla yahûdi olmam, dediğimi,

sizin de buna karşılık; dininden başka din yoktur. Senin anladığın, istediğin, duyup işittiğin Hanîf dîninin

aynısıdır! Size gelecek olan Peygamber, hem şeriat sahibidir, hem savaşçıdır. Gözlerinde biraz kırmızılık

vardır. Kendisi Yemen tarafından gelecek, deveye binecek, ihrama bürünecek, bedeni yumuşak ve

kuvvetli, kılıcı boynunda asılı bulunacak, konuştuğu zaman hikmet konuşacaktır, dememiş miydiniz?”

dedi. Yahudiler bunu itiraf etmelerine rağmen İslâmiyet’i kabul etmemişlerdi. Muhammed bin Mesleme

de Resûlullah’ın (s.a.v.) emrini onlara bildirdi.

Muhammed bin Mesleme, Hudeybiye’de yapılan ve Biati Rıdvan olarak adlandırılan ve Eshâb-ı kirâmın,

müşriklerle savaşmaktan asla yüz çevirmeyeceklerine Allah ve O’nun Resûlü yolunda canlarını

fedâ edinceye kadar cihad edeceklerine dair söz vererek ağaç altında yaptıkları bîatte de bulundu. Bu

bîatte bulunanlar hakkında Kur’ân-ı kerîmde Fetih sûresi, 19.ncu âyette: “Hakikaten Allah

(Hudeybiye’de) ağaç altında sana bîat etmekte oldukları vakit, o mü’minlerden râzı oldu. Böylece

kalblerinde olan sadakati bildi de, üzerlerine sekîne (manevî huzur) indirdi. Kendilerine de yakın

bir zafer (Hayber’in fethini) verdi.” buyurularak meth edilenlerdendir. Hudeybiye andlaşmasında şahit

olarak imza atan Sahâbeden biri de Muhammed bin Mesleme’dir. Bundan sonra vuku bulan Hayber

gazvesinde, Hayber kalelerine yapılan hücumlarda en önde bulunuyordu. Henüz Hayber feth edilmemişti.

Muhammed bin Mesleme, “Yâ Resûlallah! Bugün çok üzgünüm. Yahudiler kardeşim Mahmud bin

Mesleme’yi şehîd etti.” dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (s.a.v.), “Düşmanlarla karşılaşmayı

istemeyiniz. Allah’dan sağlık ve afiyet dileyiniz.. Çünkü, siz onlardan başınıza neler geleceğini

bilemezsiniz. Düşmanla karşılaştığınız zaman, “Ey Allahım! Bizim de Rabbimiz onların da Rabbi

sensin. Hepimiz senin kudretin altındayız. Onları öldürecek, ancak sensin” diye duâ ediniz, ondan

sonra oturunuz. Sizi sardıkları zaman tekbir getiriniz. Ey Muhammed bin Mesleme! Sana

müjde! Yarın, inşaallah, kardeşini öldüren öldürülecek ve yahûdi savaşçıları, kaçacaklardır” buyurdu.

Hicretin yedinci senesinde Umret-ül-kazada Mekke’ye giden müslümanların keşif kuvvetlerinin

kumandanlığını yapan, Huneyn savaşında ve Veda Haccı’nda bulunan Muhammed bin Mesleme (r.a.),

Hz. Ebû Bekir’in halifeliği sırasında mürtedlerle ve Suriye taraflarında yapılan savaşlara katılıp, fiilen ve

malıyla cihad etmiştir.

Hz. Ömer’in halifeliği sırasında da zekât amirliği yaptı. Kimseden fazla bir şey almazdı. Sadece

kendisine verilen koyunları kabul ederdi. Zaman zaman valileri teftiş ve kontrol için gönderilirdi. Bir gün,

Hz. Ömer, Muhammed bin Mesleme’ye, kendi tutum ve davranışlarını nasıl bulduğunu, sorunca, “Seni

istediğim gibi buluyorum. Zekâtın toplanma ve taksiminde adalete riâyet ediyorsun” cevâbını verdi..

Hayatı muharebe meydanlarında geçti. Resûlullah’a (s.a.v.) olan sevgi ve muhabbeti çok fazlaydı.

Onun için muharebelerde Peygamberimizin etrafında pervane olurdu. Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifelikleri

sırasında artık ihtiyarlamış olduğundan, Medine’de sakin bir hayat yaşadı. Hz. Muâviye’nin halifeliği

sırasında yetmişyedi yaşında iken, Medine’de vefât etti, Baki’ kabristanına defn edildi. Muhammed bin

Mesleme’den (r.a.) az hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Bunlardan bazıları:

“Bir kimse, bir müslümanın bir aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünyâda ve ahirette

aybını örter. Bir sıkıntısını giderirse, Allahü teâlâ kıyâmet gününün sıkıntısını ondan giderir. Kim

müslüman kardeşinin hacetini görürse, Allahü teâlâ da onun hacetini görür.”

“Bir kimse bir müslümanın günahını öğrenip de gizlerse, Allahü teâlâ da kıyâmet günü onun

günâhını örter.”

 

KAYNAKLAR:

 

1) Vâkidî Megâzî, cild-2, sh-653

2) Hâkim, Müstedrek cild-3, sh-138

3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d, cild-2, sh-85

4) Mevâhib-i Ledünniyye, cild-1, sh-156

5) Târîh-i Taberî, cild-3, sh-82

6) El-Kâmil fi’t-târîh, cild-2, sh-207

7) Ensâb-ül-eşrâf, cild-1, sh-377

8) İnsân-ül-uyûn, cild-3, sh-175