KA’B BİN ZÜHEYR R.A. :
Eshâb-ı kirâmdan meşhûr
şâir. Künyesi Ebû’l Mudarreb’dir. Peygamberimizin (s.a.v.) şairlerinden
olup, Kasîde-i Bürde
denilen meşhûr şiirin sâhibidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 6 (m. 645)
senesinde
Şam’da vefât etti. Babası
meşhur şair Züheyr bin Ebî Sülemî, annesi, Kebşe binti Ammar’dır.
Kâ’b bin Züheyr (r.a.)
Müzeyne kabilemden olup, onbir şâir yetiştiren bir aileye nensûbtu. Babası
Züheyr bin Ebî Sülemi ve
kardeşi Büceyr (r.a.) de şair idi. Kâ’b bin Züheyr’in babası hıristiyan ve
yahudi
limlerinin yanlanna gider
onları dinlerdi. Onlardan âhir zamanda bir peygamber gönderileceğini işitmişti.
Bir gece rü’yâsında gökten
bir ip uzatıldığını o ipten tutmak için elini uzattığı halde yetişemediğini
görmüştü.
Bu rü’yâsının âhir zamanda
gelecek olan Peygambere (s.a.v.) yetişemeyeceğine, ömrünün o
gönderilmeden biteceğine
işaret olduğunu anlamıştı. Fakat oğulları Kâ’b (r.a.) ve Büceyr’e (r.a.) âhır
zaman Peygamberi
gönderilince O’na îmân etmelerini vasıyyet etmiştir. Züheyr’in kendisi ve iki
oğlu
meşhûr şâir idiler.
Kâ’b bin Züheyr (r.a.) ve
kardeşi Büceyr (r.a.), İslâmiyet gelince Peygamberimizle (s.a.v) görüşmek
üzere Medine-i Münevvere’ye
doğru yola çıkmışlardı. Ebrak-ul-Azzaf denilen yere geldiklerinde
kardeşi Büceyr (r.a.), sen
burada bekle, ben Medine’ye gidip, O Peygamberi (s.a.v.) bir göreyim,
söylediklerini
dinleyelim dedi. Büceyr
(r.a.) Medine’ye gidince, Peygamberimiz (s.a.v.) ona, İslâmiyyeti anlattı
ve müslüman olmasını
söyledi. O da hemen kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu.
Kâ’b bin Züheyr (r.a)
kardeşi Büceyr’in (r.a.) müslüman olduğunu öğrenince ona çok kızdı. Bunu
dile getiren bir şiir
yazdı. Şiirinde Peygamberimize (s.a.v.) ve İslâmiyete karşı hoş olmayan sözler
söylemişti.
Kardeşi Büceyr (r.a.) buna
tahammül edemeyip, durumu Peygamberimize (s.a.v.) arz etti. Bunun
üzerine Peygamberimiz
(s.a.v.) “Kâ’b’a kim rastlarsa O’nu öldürsün” buyurmuştu. Kardeşi Büceyr
(r.a.) Kâ’b’a (r.a.) bir
mektûb yazarak gönderdi. Burada “Başının çaresine bak!” diye yazarak durumu
bildirdi. Kâ’b’ın (r.a.)
yazdığı zemmedici (kötüleyici) şiire karşılık bir de şiir yazdı. Bu şiirinden
bir bölümünün
tercümesi şöyledir: “Ey
Kâ’b! Kabul etmeyip, yerdiğin bu İslâm dininden daha gerçek ve daha
sağlam bir din olamaz, var
mı sende? Kurtulmak istiyorsan putları bırak, bir olan Allaha îmân et,
müslüman ol ki,
kurtulabilesin! Kıyâmet gününde kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, müslüman
olup, îmân edenlerden
başkası kurtulamayacaktır. Büceyr (r.a.) kardeşi Kâ’b’a (r.a.) yazdığı mektubun
bir kısmında da şöyle
yazmıştı:
“Resûlullah’ı (s.a.v.) şiir
yazarak hicvedip üzen, Mekkelilerden bazıları öldürüldü. Kureyş şairlerinden
sağ kalan İbn-i Zibâ’ra ve
Hubeyre bin Ebî Vehbise başlarını alıp kaçtılar. Eğer sağ kalmak istiyorsan
acele Resûlullah’ın
(s.a.v.) yanına gel. O, yaptığına pişman olup, tövbe ederek yanına gelen
kimseyi öldürmez. Böyle
tövbe ederek, gelip müslüman olanların hepsini kabul etti.”
Bu mektubumu alır almaz
müslüman ol ve hemen buraya gel! Eğer bu dediğimi, yapmayacak olursan,
yer yüzünde başını al
nereye gideceksen git...”
Kâ’b bin Züheyr (r.a.)
kardeşi Büceyr’in (r.a.) mektubunu alınca sanki yer yüzü ona dar gelmişti.
Zaten kabilesi arasında
bulunan düşmanları onun için “O artık öldürülmüş demektir!” diyerek dedikodu
yayıyorlardı. Kâ’b bin
Züheyr (r.a.) bu durum karşısında derin derin düşünmeye başladı. Yavaş yavaş
gönlü aydınlanıyordu.
Nihayet müslüman olmaya karar verdi. Medine yoluna düştü. Peygamber efendimizi
(s.a.v.) medheden ve
kendisinin de tövbe edip, müslüman olduğunu bildiren uzun bir şiir yazdı.
Medine’ye
varınca Cüheynî
kabilesinden olan bir dostunun evine gizlice gidip, misafir oldu. Ertesi gün
sabah
namazında misafir olduğu
kişi onu Peygamberimizin (s.a.v.) yanına götürdü. Peygamberimiz (s.a.v.)
o sırada Eshâb-ı kirâm
arasında idi. Eshâb-ı kirâm etrafını sarmış sohbetini dinliyorlardı. Kâ’b bin
Züheyr
(r.a.) devesini mescidin
önüne çöktürüp içeri girdi. Peygamberimizin (s.a.v.) yanına yaklaşıp, kendini
tanıtmadan “Yâ Resûlallah
(s.a.v.) Kâ’b bin Züheyr yaptıklarına pişman ve müslüman olarak aman dilemeye
gelmiş bulunuyor. Ben onu
sana getirsem aman verip, müslüman olmasını kabul eder misiniz?”
dedi. Peygamberimiz
(s.a.v.) “Evet” buyurdu. Bunun üzerine “Şehâdet ederim ki, Allahtan başka ilâh
yoktur. Sen de O’nun
Resûlüsün!’’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Sen kimsin” dedi. O da “Ben Kâ’b bin
Züheyr’im” dedi... Eshâb-ı
kirâm, onun Kâ’b bin Züheyr (r.a.) olduğunu anlayınca Ensârdan biri ayağa
kalkıp “Yâ Resûlallah
(s.a.v.) müsaade et boynunu vurayım!” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Vazgeç
ondan! O içinde bulunduğu
halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir” buyurdu. Bu sırada
Kâ’b bin Züheyr (r.a.)
müslüman olduğunu bildiren, bir kasîde okumaya başladı. Bu kasîdesinde uzun
bir girişten sonra asıl
mevzuya geçip, müslüman olduğunu, tövbe ettiğini ve af dilediğini dile getirdi.
Son
kısmında da Peygamberimizi
(s.a.v.) ve Eshâb-ı kirâmı metheden beyitleri okudu.
Peygamberimiz (s.a.v.) Kâ’b
bin Züheyr (r.a.) “Banet süâdü; Sevgili uzaklaştı” sözleriyle başlayan
bu kasîdesini beğenip, çok
memnun oldu. Onu afv etti. Bürdesini (hırkasını) çıkarıp, onun omuzlarına
koydu. Bu sebeple Kâ’b bin
Züheyr’in kasîdesi, “Kasîde-i Bürde” ismi ile meşhûr olmuştur. Bu kasîdenin
birçok şerhleri
(açıklamaları) vardır. Resûlullah’ın (s.a.v.) hediye ettiği bu hırka, Hz.
Muâviye tarafından
Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.)
varislerinden satın alınıp muhafaza edilmiştir. Sırasıyla Emevilere, onlardan
Abbasîlere, daha sonra da
Mısır’ın fethinde Mekke Şerîfi tarafından diğer kutsal emanetler ile birlikte
Yavuz Sultan Selîm Han’a
teslim edilmiştir. Günümüze kadar korunan bu harka, “Hırka-i Se’âdet” ismi
ile meşhûr olmuştur. Bugün
hâlâ İstanbul’da Topkapı Müzesinde “Hırka-i Se’âdet” odasında muhafaza
edilmektedir.
Hırka-i Se’âdet, 1,24
boyunda geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. İçi krem renkli
yünlü kumaş ile kaplıdır.
Önünde, sağ tarafında ve sağ kolunda birer parça eksiklik vardır. Bohçalara
sarılı olarak üstten çifte kapaklı
altın bir çekmece içindedir. Bu çekmece de ayrıca bohçalara sarılmış
olarak altından büyük bir
sandukaya konulmuştur. Bu çekmece ve sanduka Sultan Abdulazîz Han tarafından
yapılmıştır. Daha önceden
de Osmanlı Sultanları tarafından bu şekilde çekmece ve sandukalar
yapılarak muhafaza
edilmiştir. Hırka-i Se’âdetin içinde bulunduğu Sanduka üzerinde “Lâ ilâhe
illallah ve
mâ erselnâke illâ rahmeten
lilâlemîn. Lâ ilâhe illallah el-Melik-ül-Hakk-ül-Mübîn. Muhammedün
Resûlullah,
es-Sâdık-ul-Va’dü’l Emîn” yazılıdır.
Osmanlılar zamanında
Mukaddes emanetlerin ziyâreti muayyen bir merasim ile yapılırdı. Her yıl
Ramazan ayının onikinci
günü Hırka-i Se’âdet’in içinde bulunduğu sanduka “Revan” odasına nakil edilir,
umumi bir temizlik yapılır,
bu arada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, Od ağacı ve buhurlar yakılır, dairenin
direkleri cilâlanırdı.
Ramazanın on beşinci günü devlet ileri gelenleri, âlimler, Yeniçeri ve Sipahi
ağaları,
Babüssaade önünde öğleden
önce toplanırlardı. Sadrazam, Ayasofya Câmii’nde Şeyhülislâm ile birlikte
namaz kıldıktan sonra, alay
ile arz odasına gelirlerdi Padişah ile maiyetindekiler de Hırka-i Se’âdet
dairesine
geldikten, sonra, Sultanda
bulunan altın anahtar ile büyük sanduka açılır ve yeşil ipek kadifeden
som sırmalı ve ince
işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış çekmeceyi de padişahta
bulunan
altın bir anahtar ile açmak
suretiyle Hırka-i Se’âdet ortaya çıkarılmış olurdu. Bu işler yapılırken,
Pâdişah’ın
birinci ve ikinci imamları
ile has oda imamı ve ayrıca güzel sesli müezzinler Kur’ân-ı kerîm okurlardı.
Önce Padişah, sonra işaret
ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Se’âdet’e yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi
Padişah, üzerinde bir kıt’a
yazılı bulunan tülbentleri Hırka-i Se’âdet’e sürüp ziyârete gelenlere
dağıtırdı.
Merasim bittikten sonra
sandukayı padişahın kendisi kilitlerdi.
Hicretin 26.ncı yılında
vefât eden Kâ’b bin Züheyr’in Fransızca, İtalyanca ve diğer dillere çevrilen
Kasîde-i Bürdesi’nden başka
diğer kasîdelerini ve şiirlerini içine alan bir de dîvânı vardır. Divânı, Ebî
Saîd Şükrü tarafından
“Şerh-i divân-ı Kâ’b İbn-i Züheyr” adıyla şerh edilmiştir. Fuât Bostanî
tarafından
da divanı ve kendisi
hakkında “Kâ’b bin Züheyr” adlı bir kitap yazmıştır.
Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.)
Kasîde-i Bürde adlı bu meşhûr kasîdesinin bir bölümünün tercümesi şöyledir,
“
“Yardımını umduğum her dost
bana, senden yüz çevirdim seni teselli edemem dedi..
Ben de onlara çekilin
yolumdan Allahü teâlâ’nın takdir ettiği herşey elbette olacaktır, dedim... Her
insan bir gün mutlaka tabut
üzerinde taşınacak (ölecek)... Özür beyan ederek Resûlullah’ın (s.a.v.)
huzuruna
geldim... Onun affetmesi en
çok umulan şeydir... O’nun huzurunda özür kabul edilir, . Bana merhamet
et beni affet Yâ Resûlallah
(s.a.v.)... Şüphesiz ki, Resûlullah (s.a.v.) Allah’ın keskin kılıçlarından
yalın bir kılıç ve hidâyet
saçan bir nurdur...”
KAYNAKLAR:
1) El-A’lâm cild-6, sh 226
2) El-Îsâbe cild-3, sh-295
3) El-İstiâb cild-3, sh-297
4) Eş-Şiir ve’ş-Şuarâ sh-61
5) Kâmûs-ul-a’lâm cild-5,
sh-3867