Ana sayfa

 

HAMZA BİN ABDU’L-MUTTALİB R.A. :

 

Peygamberimizin (s.a.v.) amcası, ilk müslüman olanlardan. İsmi Hamza. Künyesi Ebû Ammâre

(Umare) ve Ebû Ya’lâ. Lakabı, Esedullah (Allahın Arslanı)’dır. Nesebi, Hamza bin Abdülmuttalib bin

Haşim bin Abd-i Menâf El Kureyşî el-Hâşimî’dir. Peygamber efendimizin amcası ve aynı zamanda süt

biraderi idi. Annesi Hâle, Peygamber efendimizin validesi Hz. Âmine’nin amcasının kızıdır. Hz. Peygamberimizden

2 (başka bir rivâyette 4) sene önce doğdu. Hicretten yedi yıl önce müslüman oldu.

Hz. Abdullah İbn-i Mes’ûd buyuruyor ki: “Müşriklerden Velîd adında birinin bir putu vardı. Safa tepesinde

toplanırlar, bu puta ibadet ederlerdi. Bir gün Peygamber efendimiz, (s.a.v.) onların yanına gitti

ve onları imâna davet etti. Kâfir olan bir cinnî putun içine girdi ve Sevgili Peygamberimiz için uygun olmayan

sözler sarfetti. Peygamber efendimiz (s.a.v.) üzüldüler. Başka bir gün şahsını görmediği bir kimse

Peygamber efendimize selâm vererek (Yâ Resûlallah! Kâfir olan bir cinnî sizin için münasib olmayan

şeyler söylemiş. Ben, onu bulup boynunu kestim. Arzu buyurup, yarın Safa tepesine teşrif eder misiniz?

Siz, yine onları İslâma davet edersiniz, Ben de o putun içine girip, sizi medhedici sözler söylerim” dedi.

Peygamber efendimiz, Abdullah ismindeki bu cinnînin arzusunu kabul ettiler. Hz. Peygamberimiz, ertesi

günü oraya gittiler, yine müşrikleri imâna davet ettiler. Müslüman cinnî, müşriklerin elindeki putun içine

girip, Sevgili Peygamberimizi ve İslâmiyyeti güzel anlatan sözler ve beyitler söyledi. Müşrikler, bu sözleri

duyunca ellerindeki putu parça parça ettiler. Resûlullah’a (s.a.v.) saldırdılar. Mübârek saçları darmadağın

oldu. Mübârek yüzü kana boyandı. Onların bu eza ve cefâlarına tahammül gösterip, şöyle buyurdular:

“Ey Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz. Ama ben sizin Peygamberinizim.” Peygamber efendimiz,

oradan ayrılıp evine geldi. Bir hizmetçi kız, bu hâdiseyi, başından sonuna kadar görmüştü.

Bu sırada Hz. Hamza, dağda avlanıyordu. Bir ceylana ok atmak için hazırlandı. Ceylân dile gelerek,

“Yâ Hamza! Bana ok atacağına kardeşinin oğlunu öldürmek isteyenlere ok atsan daha hayırlı olur”

dedi. Hz. Hamza bu sözlere hayret ederek süratle evine hareket etti. Hz. Hamza âdeti üzere, avdan dönünce,

tavaf yapmak için Harem-i şerîfe uğrar, ondan sonra evine giderdi. O gün tavaf yaparken, hizmetçi

kız, yanına geldi: “Ebû Cehil, kardeşinin oğluna, şöyle şöyle söyledi” dedi. Hz. Hamza, Peygamber

efendimize hakaret edildiğini işitince, akrabalık damarları hareket etti. Silahları üzerine alarak, Kureyş

kâfirlerinin bulunduğu yere geldi. “Kardeşimin oğluna, kötü söz söyliyen, kalbini inciten sen misin?” diyerek,

boynundaki yay ile, Ebû Cehil’in başını yedi yerinden yardı. Orada bulunan kâfirler Hz. Hamza’ya

saldıracak oldular. Bu durumda büyük çarpışma çıkacaktı. Fakat, Ebû Cehil, “Dokunmayınız, Hamza

haklıdır, Onun kardeşi oğluna bilerek kötü şeyler söyledim.” dedi. Hz. Hamza oradan ayrıldıktan sonra,

Ebû Cehil, etrafındakilere, “Aman, ona ilişmeyiniz! Bize kızar da müslüman olur. Bununla Muhammed

kuvvetlenir.” dedi. Hz. Hamza müslüman olmasın diye, kendi kafasının yarılmasına râzı oldu. Çünkü

Hamza, hatırı sayılır, kıymetli ve kuvvetli idi. Hamza, Peygamber efendimizin yanına gelip “Yâ Muhammed

(s.a.v.) Ebû Cehil’den intikamını aldım. Onu kana boyadım üzülme, sevin!” dedi. Sevgili Peygamberimiz

“Ben, böyle şeylere sevinmem.” buyurdu. Hamza: “Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak

için, ne istersen yapayım.” dedi. O zaman Peygamber efendimiz: “Ben ancak senin îmân etmen ile,

kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim.” buyurdu. Hamza (r.a.) hemen

müslüman oldu. Hakkında âyet-i kerîme geldi. Hz. Abdullah İbn-i Abbas’a göre: “Kur’ân-ı kerîm’de

En’âm sûresi 122. âyet-i kerîmesinde: “Diriltildiği ve nûra kavuşturulduğu” anlatılan zâtın Hz. Hamza

ve aynı âyet-i kerîmede, “karanlıklarda bocalayan” şeklinde anlatılanın da Ebû Cehil olduğu açıklandı.

Hz. Hamza, Kureyşin yanına gidip müslüman olduğunu ve Allah’ın Peygamberini her suretle koruyacağını

bildirip bir kasîde okudu. Okuduğu kasîde şöyledir: “Kalbimi, İslâmiyyete ve Hakk’a meylettirmiş

olduğu için Allahü teâlâ’ya hamd olsun. Bu din, kullarının her yaptığını bilen, herkese lütfu ile muamele

eden, kudreti her şeye galip gelen, âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâ tarafından gönderilmiştir. Kur’ân-ı

kerîm okunduğu zaman, kalb ve akıl sahibi olanların gözlerinden yaşlar akar. Kur’ân-ı kerîm, açık bir

lisan ile açıklanmış âyetler halinde Hz. Muhammed’e (s.a.v.) nâzil olmuştur. O, Muhammed Mustafa

(s.a.v.) içimizde, sözü dinlenir, kendisine boyun eğilir bir mübârek kimsedir. Ey müşrikler! Aklınız başınızdan

gidip, gözünüz kararıp da O’nun hakkında sert, ağır ve kaba sözler, söylemeyin. Eğer böyle bir

düşünceye kapılırsanız, biz müslümanların cesedine basıp geçmeden, onu hiç kimseye vermeyiz.”

Hz. Hamza’nın müslüman olması ile, Muhammed (s.a.v.) çok sevindi. Müslümanlar, pek çok kuvvet

buldu. Hz. Hamza’nın müslüman olmasıyla vaziyet değişti. Çünkü, bütün Mekkeliler biliyordu ki,

Hamza (r.a.) cengâver, cesur, merd, pehlivan ve kahramandır. Bunun için, Kureyş müşrikleri artık

müslümanlara, hiç bir sebep yokken, fena muamele yapamadılar, bilhassa Hz. Hamza’nın kılıcının şiddetinden çekindiler.

Peygamber efendimiz, Hz. Hamza ve diğer bir kısım müslümanlar Hz. Erkam bin Erkam’ın evinde

bulunuyorlardı. Bir ara kapı vuruldu. Gelen kimsenin silâhlarını kuşanmış şekilde Hz. Ömer olduğu görülünce,

bazıları endişeye kapıldı. Hz. Hamza: “Gelen tek bir kişidir. Bu kadar endişeye lüzum yok. Eğer,

hayır için geldi, ise hoş geldi. Yok eğer şer için geldi, ise kendi kılıcı ile başını keserim” dedi. Dışarı çıktı

ve “Yâ Ömer! Sen ne zannedersin. Biz Abdülmuttalib evlâdıyız. Her birimiz Allahü teâlâ’nın izni ile demiri

çiğneyip havaya püskürtürüz. Allah ve Resûlü için can ve baş fedâ ederiz. Sen Muhammed’e (a.s.)

zarar vereceğini zan ediyorsan aldanıyorsun” dedi: Sevgili Peygamberimiz, bu konuşmaları işitti. Kendileri

gelerek, iltifat ile Hz. Ömer’i karşıladı. Hz. Ömer de müslüman oldu. Bu iki kahraman sayesinde

müslümanlar kuvvet buldular, ibâdetlerini açıktan yapmağa başladılar.

Hz. Hamza bir gün, Cebrâil’i (a.s.) kendi aslî şeklinde görmeyi arzu ettiğini, Peygamber efendimize

bildirdi. Hz. Peygamberimiz “Onu görmeğe dayanabilir misin?” diye sordular. Hz. Hamza: “Evet dayanırım”

dedi. Sevgili Peygamberimiz: “Öyle ise yere otur. Kaldır gözünü bak!” buyurdu. Hz. Hamza Cebrâil’i (a.s.) görünce, bayıldı. Arkası üstüne düştü.

Hz. Hamza, Hz. Zeyd bin Hârise, Hz. Ebû Mersed Kennaz, Hz. Enes ve Hz. Ebû Kerse ile beraber

Medine’ye hicret etti. Peygamber efendimiz Medine’ye geldiklerinde, Mekke’li müslümanları hem kendi

aralarında hem de Medineli Müslümanlarla kardeş yaptı. Kendi aralarında da, Hz. Hamza’yı, Zeyd bin

Hârise ile kardeş yapmıştı. Hz. Hamza bu kardeşini çok sever ve muharebeye çıktığı zaman her şeyini ona emânet ve vasiyyet ederdi.

Peygamber efendimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra, Kureyşli müşrikler boş durmadılar. Hz.

Peygamberimizi Medine’de rahat bırakmamakta, Medinelilerin O’nu terk etmeleri için etrafındaki

müslümanları tehdit etmekte idiler. Hattâ, Peygamber efendimizi Medine’nin dışına çıkarmaları için, Abdullah

bin Übeyy bin Selül ile Evs ve Hazrec kabilelerinin müşriklerine tehditler gönderdiler ve

müslümanlara hac yollarını kapadılar.

Bu durumda, müslümanların, Suriye ticâret yollarını kesmeleri, müşrikleri ticârî ve iktisâdi bakımdan

zor duruma düşürmeleri ve böylece müşrikleri yola getirmeleri icâb ediyordu. Bu sırada bir müşrik

kervanının Medine yakınlarından geçmekte olduğu işitildi. Sefer hazırlığı yapıldı. Sefere çıkacak birliğin

kumandanlığına Hz. Hamza’yı getiren Peygamberimiz O’na beyaz bir bayrak verdi. Hz. Hamza, 30 süvari

ile birlikte hareket etti. 300 süvarinin koruduğu bir müşrik kervanı Şam’dan Mekke’ye gitmek üzere

Sifr-ül-Bahr denilen yere gelmiş bulunuyordu. İslâm Mücâhidleri, buraya geldiklerinde, müşriklerin kervanını

koruyan üçyüz süvari ile karşılaştılar ve savaş düzenine girdiler.

Mecdî bin Amr el-Cühenî, iki tarafın da müttefiki idi. Müslümanların sayıca çok az ve müşriklerin

çok fazla olduklarını ve düşmanların bu ilk çarpışmada yenebileceklerini düşünerek arabuluculuk edip iki

tarafı çarpışmaktan vazgeçirdi. Sonra Hz. Hamza ve arkadaşları Medine’ye geri döndüler. Mecdî’nin bu

hareketi Peygamber efendimize arz edilince çok memnun olmuşlar ve “Mübârek, iyi ve doğru bir iş

yapmıştır.” buyurdular.

Hz. Hamza, Ebva, Veddan ve Zül’ uşeyre gazalarında Peygamber efendimizin beyaz sancağını

taşıdı. Bedir gazasında 313 Eshâb-ı kirâma karşı, 1000 müşrikle çarpışıldı. Bedir’de her iki taraf karşı

karşıya geldi. Mekke müşriklerinden Utbe, Şeybe ve Velîd meydana çıkıp er dilediler. Peygamberimiz (s.a.v.): “Ey Hâşimoğulları! Kalkınız. Allahü teâlâ’nın nurunu, bâtıllarıyle söndürmek için gelenlere

karşı, Hak yolunda çarpışınız ki, Allahü teâlâ zaten Peygamberinizi de bunun için göndermiş bulunuyor.

Kalk Yâ Hamza! Kalk Yâ Ali! Kalk Yâ Ubeyde bin Hâris!” buyurdu.

Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ubeyde miğferlerini giydiler. Meydana yürüdüler. Müşrikler: “Sizler kimlersiniz?

Eğer bizim dengimiz iseniz sizinle çarpışırız.” dediler. Eshâb-ı kirâm da (r.a.); “Ben Hamza’yım!

Ben Ali’yim! Ben Ubeyde’yim!” dediler. Müşrikler “Sizler de bizim gibi şerefli kimselersiniz. Sizinle çarpışmayı

kabul ettik” dediler. Eshâb-ı kirâm (r.a.), müşrikleri, önce imâna davet ettiler. Onlar kabul etmediler.

Eshâb-ı kirâm, müşriklerin üzerine saldırdılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe ve Velîd kâfirlerinin vücutlarını

anında, ikiye böldüler. Hz. Ubeyde, Şeybe’yi yaraladı. Şeybe de Hz. Ubeyde’yi yaraladı. Hz.

Hamza ve Hz. Ali Şeybe’yi orada öldürüp, Hz. Ubeyde’yi kucaklayıp Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna getirdiler.

Ebû Cehil, müşrikleri savaşa teşvik etmeğe başladı. Her iki taraf bütün güçleriyle saldırıya geçtiler.

Bu savaş her iki tarafın ilk büyük savaşıydı. Eshâb-ı kirâm, “Allah Allah” diyerek, tekbir getirerek hücum

ediyordu. Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ebû Dücâne, Hz. Saad bin Ebî Vakkas, Hz. Zübeyr bin Avvam, Hz.

Abdullah bin Cahş geçilmez birer kale gibiydiler. Hz. Hamza her iki elinde birer kılıç ile çarpışıyordu.

Peygamber efendimiz “Yâ Hayyu! Yâ Kayyûm!” buyurarak Allahü teâlâ’ya yalvarıyor, düşmana saldırıyordu.

Hz. Ali: “Bedir’de hepimizin en cesaretlisi, en kahramanı Peygamber efendimizdi. Müşrik saflarına

en yakın olan da yine O idi.” demiştir.

Müşrikler, reisleri olan Ebû Cehil’i ortalarına aldılar, içlerinden birini Ebû Cehil gibi giydirip Ona

benzettiler. Bu nasipsizin adı Abdullah bin Münzir’di. Hz. Ali, Abdullah’ın üzerine saldırdı. Ebû Cehil’in

gözleri önünde Abdullah’ın kafasını kesti Ebû Kays’ı giydirdiler. Onu da Hz. Hamza vurup öldürdü.

Hz. Ali, bir müşrikle çarpışıyordu. Müşrik, kılıcını Hz. Ali’ye sallamış, kılıç kalkana saplanıp kalmıştı.

Hz. Ali, müşrikin zırhlı vücuduna zülfîkârını sallayınca, omuzundan göğsüne doğru zırhıyla birlikte

biçtiği sırada, başı üzerinden bir kılıcın parladığını görünce, Hz. Ali başını eğdi kılıcı parlatanın: “Al bu

da Hamza bin Abdülmuttalib’den” derken müşrikin kellesi miğferiyle beraber yere düştü. Hz. Ali dönüp

baktığında amcası Hz. Hamza’yı iki kılıçla çarpışıyor gördü. Peygamberimiz, Eshâbını, böyle yiğitçe

çarpışıyor gördükçe “Onlar, Allahü teâlâ’nın yeryüzündeki arslanlarıdır” buyurarak onları takdir ediyordu.

Allahü teâlâ, Peygamberimize yardım için melekleri de savaşa gönderdi. Melekler her vuruşta bir

müşriki öldürdüler. Eshâb-ı kirâm (r.a.) daha kılıcını vurmadan müşriklerin kellesi yere düşüyordu. Ebû

Cehil de öldürüldü. Müşrikler bozguna uğradılar. Mekke’ye doğru kaçmaya başladılar. Eshâb-ı kirâmdan

14 kişi şehîd oldu. Hz. Hamza, Bedir’de fevkalâde kahramanlık gösterdi. Bedir Savaşı, Peygamber efendimizin

zaferiyle neticelendi.

Uhud harbinde; Peygamber efendimiz, Hz. Hamza’yı en önde zırhsız süvarilerin başında çarpışmakla

vazifelendirdi. Hz. Hamza, kendisine kartal kanadından bir tuğ yapmıştı. Umumi taarruza geçildi.

Hz. Hamza, müşrik sancaktarı Osman bin Talha’yı bir vuruşta omuzundan beline kadar kesip; kâfir sancağını

yere düşürdü, iki elinde iki kılıç tutuyor “Ben Allahü teâlâ’nın arslanıyım!” diyor düşmanı önüne

katmış öldüre öldüre ilerliyordu. Safvan bin Ümeyye, etrafındakilere: “Hamza nerededir? Bana gösteriniz”

diyor, savaş meydanını araştırıyordu. Bir ara gözleri, iki kılıç ile halkı kıyasıya kesip biçen birini görünce

“Bu çarpışan kim?” diye sordu. Çevresindekiler: “Aradığınız kimse! Hamza!” dediler. Safvan: “Ben

bugüne kadar kavmini öldürmek için saldıran, Onun gibi hırslı, Onun gibi gözüpek, bir kimse daha görmedim”

dedi.

Herkes bütün güçleriyle çarpışırken, bir ara Resûlullah (s.a.v.) ile Hz. Hamza arasında kimse kalmadı.

Hz. Hamza, hiç arkasına bakmıyor, hep ileri doğru hücum tazeliyordu. Savaşın başlamasından bu

ana kadar tek başına 30 müşriki öldürmüştü. Bu sırada Siba bin Ümmü Emmar; “Bana Karşı koyabilecek

bir yiğit var mı” diyerek Hz. Hamza’ya meydan okudu. Hz. Hamza “Yanıma gel ey sünnetçi kadının

oğlu! Demek sen Allaha ve Resûlüne meydan okuyorsun, öyle mi?” deyip onu göz açtırmadan bacaklarından

tutup yere serdi, üzerine çöküp, kafasını gövdesinden ayırdı. Kalktı, karşı kayanın arkasında,

Vahşi’yi elinde mızrak ile kendisine nişan alıyor gördü. Sel sularının açtığı çukura gelince ayağı kaydı.

Arkası üzeri yere yıkıldı, karnından zırhı açılmıştı. Fırsatı yakalayan Vahşi mızrağını fırlattı. Mızrak Hz.

Hamza’nın mübârek vücuduna saplandı. Arkasından çıktı. Hz. Hamza oraya çöktü. Şehîd olmuştu.

Hz. Hamza, şehîd düştükten sonra Utbe’nin kızı Hind (sonra müslüman oldu. Vahşi de imâna geldi)

göğsünü yardı, ciğerini çıkarıp çiğnedi. Mübârek yüzünü tanınmaz hale getirdi. Kulaklarını, burnunu

ve sair azalarını kesti.

Hz. Hamza’nın ciğerinin çıkarılıp çiğnendiği haberi Resûlullah (s.a.v.) efendimize gelince: “Ondan

bir şey yedi mi?” buyurdu “Hayır” dediler. Bunun üzerine, “Hamza’nın etinden bir şey tadana, Allahü

teâlâ Cehennemi harâm kılmıştır. Onu yaktırmayacaktır.” buyurdu.

Hz. Hamza şehîd olduğunda oruçlu idi. Hz. Peygamberimiz, kendisi için “Seyyid-üşşühedâ=

şehîdlerin efendisi” buyurdu. Ve cesedini meleklerin yıkadıklarını haber verdi. Savaş bitmişti.

Şehîdlerin yanlarına gidildi. Peygamber efendimiz, Hz. Hamza’nın mübârek cesedinin kesilip biçildiğini

görünce dayanamadı. Ağladı. Mübârek gözlerinden yaşlar akarak şöyle buyurdular: “Ben, şu

şehîdlerin, Allahü teâlâ’nın yolunda canlarını fedâ ettiklerine, kıyâmet günü şahidlik edeceğim.

Onları kanlarıyla gömünüz. Vallahi, kıyâmet günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler. Kanlarının

rengi, kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır.” buyurdu. Peygamber efendimiz; “Bana

Cebrâil Aleyhisselâm gelip Hamza bin Abdulmuttalib’in göktekiler katında Allah’ın ve Resûlünün

arslanıdır diye yazıldığını haber verdi.” buyurdu. Hz. Hamza’nın ve diğer şehîdlerin cenâze namazları

kılındı. Hz. Abdullah bin Cahş ile Hz. Hamza’nın cenâzeleri bir kabre kondu. Hz. Hamza, Hz. Abdullah’ın

dayısı idi.

Hz. Hamza orta boylu idi. Kılıcını çok iyi kullanır pek mükemmel ok atardı. Pehlivan ve çok mert bir

kimseydi. Peygamberimiz (s.a.v.) kabrini ziyârete gider. Selâm verirdi. Mezardan “Ve Aleykümselâm Yâ

Resûlallah” diye cevap gelirdi.

Beyhekî rivâyet eder ki: “Hz. Fâtıma-tüz-Zehra buyurdu ki: “Birgün Hz. Hamza’nın kabrini ziyârete

gittim. “Esselâmü aleyke Yâ Resûlullah’ın amcası” diye selâm verdim. “Ve Aleyküm selâm ve

Rahmetullahi Yâ binti (kızı) Resûlullah” diye mezardan cevap geldi.”

Şeyh Muhammed isminde âlim bir kimse Hz. Hamza’nın kabrini ziyârete gitti. Selâm verdi. Mezardan,

selâmına cevab verildi ve “Yâ Şeyh Muhammed, bu sene bir erkek evladın olacak, ona benim ismimi

koyunuz” dedi. O âlimin erkek çocuğu oldu ve adını Hamza koydu.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh-1010, 1080

2) Ravd-ül-ünf cild-2, sh-142

3) Vâkidî Megâzî cild-1, sh-238

4) Tabakât-ı İbni Sa’d cild-3, sh-16

5) Ensâb-ul-eşrâf cild-1, sh-320

6) Târîh-ül-Ümmem-i ve’l-mulûk cild-311

7) Sîret-i İbn-i hamîs cild-1, sh-336

8) Sîret-i İbn-i Hişam cild-1, sh-311

9) Târîh-ul-hamîs cild-1, sh-336

10) İstiâb cild-1, sh-270

11) Kâmûs-ül-a’lâm cild-3, sh-1983

12) İnsân-ul-uyûn cild-1, sh-296

13) El-A’lâm cild-2, sh-278

14) Buhârî, Gazvet-ü Bedr

15) Eshâb-ı Kirâm sh-345