HALİD BİN SAİD BİN AS R.A. :
Peygamberimizin Eshâbı
içinde İslâmiyyeti ilk olarak kabul edenlerden. Dördüncü veya beşinci
müslüman olduğu kaynaklarda
zikredilmektedir. “Sâbikûn-ı evvelin” adı verilen ilk müslümanlardan olduğu
kesindir. Adı, Hâlid bin
Saîd bin Âs bin Ümeyye bin Abd-i Şems el-Emevî’dir. Künyesi “Ebû
Saîd’dir. Annesi, Ümmü
Hâlid binti Habbâb es-Sakafî’dir. Hanımı Ümmü Hakim’den başka, Ümeyye binti
Hâlit bin Es’ad bin Âmir
adında Huzâa kabilesine mensûb bir hanımı daha vardır. Oğlu Sa’îd ile kızı
Ümmü Hâlid, ikinci hanımındandır.
Müslüman olduktan sonra, babasından çok eziyet gördü. Habeşistan’a
hicret edip, Hayber
kalesinin fethine kadar orada kaldı. Medine’ye döndükten sonra Resûlullah
(s.a.v.) efendimizin
mektûblarını yazdı. Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında yapılan Yermük harbînde
şehîd oldu (m. 634).
Hz. Hâlid bin Sa’îd’in
müslüman oluşu, bir rüya sebebiyledir. Resûlullah (s.a.v.) efendimiz,
İslâmiyeti gizli olarak
açıklamaya yeni başlamıştı. Daha birkaç kişi müslüman olmuştu. İslâma davetin
ilk
günlerinde Hz. Hâlid bin
Saîd bir rüya gördü. Rüyasında, Cehennemin kenarında dururken babası gelip;
kendisini oraya itip
düşürmek istedi. Tam bu sırada, Peygamberimiz belinden yakalayıp, Cehennemin
içine düşmekten koruduğunu
gördü. Feryat ederek uyandı. Kendi kendine: “Vallahi bu rüya gerçektir.”
dedi. Dışarı çıkınca Hz.
Ebû Bekir ile karşılaştı. O’na rüyasını anlattı: Ebû Bekir (r.a.) ona dedi ki:
“Hakkında
hayırlı olsun! Bu kimse,
Allahü teâlânın peygamberidir. Hemen git, O’na tâbi ol! Sen, O’na tâbi
olacak, İslâm dinine girecek
ve O’nunla birlikte bulunacaksın. O da seni, rüyada gördüğün üzere Cehenneme
girmekten koruyacaktır.
Baban ise Cehennemde kalacaktır!” Hz. Hâlid bin Saîd, rüyasının
etkisinden kurtulamamıştı.
Vakit kaybetmeden hemen, Ecyâd denilen yerde bulunan Muhammed
aleyhisselâmın yanına
gitti. Onun huzuruna varıp: “Yâ Muhammed! Sen, insanları neye davet ediyorsun?”
dedi. Peygamberimiz
(s.a.v.) cevabında: “Ben, insanı, eşi ve benzeri olmayan tek Allah’a ve
Muhammed aleyhisselâmın da
O’nun kulu ve peygamberi olduğuna inanmaya ve işitmeyen,
görmeyen, hiçbir zarar ve
fayda vermeyen, kendisine tapınanları da, tapınmayanları da bilmeyen
bir takım taş parçalarına
ki, sen de onlara tapınmaktasın, tapınmaktan vazgeçmeye davet ediyorum.”
buyurdu. Bunun üzerine,
Hâlid bin Saîd (r.a.) da hemen, “Ben de şehâdet ederim ki, Allah’tan
başka tapılacak ilâh yoktur
ve yine şehâdet ederim ki, Sen Allahü teâlâ’nın peygamberisin!” diyerek
müslüman oldu. Onun
müslüman olması, Peygamberimizi çok sevindirdi. Hanımı Ümeyye’ye de gelip,
İslâmiyeti anlattı. O da hemen müslüman oldu.
Hz. Hâlid bin Saîd,
kardeşlerinin de müslüman olmaları için davette bulundu. Kardeşi Ömer bin
Saîd de, müslüman olmuştu.
Şiddetli bir İslâm düşmanı olan babası Ebû Uhayha, Hâlid bin Saîd’in (r.a.)
müslüman olduğunu öğrenip,
Mekke’nin tenha bir yerinde namaz kıldığını haber alınca, çocuklarından
müslüman olmayanları
gönderip onu huzuruna getirtti. O’na yeni girdiği dinden ayrılmasını söyledi.
Azarlayıp
dövmeye başladı. Sonra:
“Sen, Muhammed’e mi tâbi oldun? Halbuki sen, Onun kavmine aykırı
hareket ettiğini ve
getirdiği şeyle onların putlarını ve geçmiş atalarını ayıpladığını görüyorsun!”
dedi. Hz.
Hâlid bin Saîd de “Allah’a
yemin ederim ki, Muhammed (s.!.v.) doğru söylüyor. Ona tâbi oldum, ölürüm
de onun dininden dönmem!”
deyince, babası Ebû Uhayha’nın kızgınlığı daha çok arttı. Sopa, başında
kırılıncaya kadar vurdu ve
sonra; “Ey zelîl, yaramaz oğlum! İstediğin yere git. Yemin olsun ki, sana ekmek
vermeyeceğim!” Hz. Hâlid
de: “Sen benim nafakamı kesersen, Allahü teâlâ da, elbette bana geçi-
neceğim rızkımı ihsan eder”
dedi. Babası, Hz. Hâlid’i evinden çıkarttı ve diğer çocuklarına da: “Eğer
sizden
biriniz, onunla konuşacak
olursa, ona yapmadığım şeyi yaparım.” dedi. Hz. Hâlid’i tutup evinin mahzenine
hapsettirdi. Üç gün O’nu
Mekke’nin sıcağında aç ve susuz bıraktırdı. Hz. Hâlid bin Sa’îd bir kolayını
bulup, babasının elinden
kurtuldu. Habeşistan’a hicret edinceye kadar, babasına görünmedi. Mekke’nin
kenarında bir yerde
gizlendi. Peygamberimizin yanından ayrılmadı.
Mekkeli müşriklerin,
müslümanlara zulüm ve işkenceleri her gün artıyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen
bu eziyetleri, dayanılmaz
hale gelince, Resûlullah efendimiz, müslümanların Habeşistan’a hicret
etmelerine izin verdi.
Orada rahat, edebileceklerdi. Hâlid bin Saîd (r.a.) hanımı ile birlikte hicrete
çıkacakları
sırada, babası çok
hastalandı. Yatağa düştü, İslâm dinine düşmanlığı sebebiyle; bu hastalığından
kurtulup ayağa kalkınca, Mekke’de
bir tek kimsenin putlardan başkasına ibadet edemiyeceğini
söylüyordu. Hz. Hâlid,
babasının, hak dine olan bu düşmanlığının sona ermesi ve müslümanlara zarar
vermemesi için, “Ey
Allahım! Onu kaldırma!” diye duâ etti. Habeşistan’a hicret için, ilk olarak
Mekke’den
çıkan Hâlid bin Saîd (r.a.)
ve hanımı oldu. Kendisi ile beraber Kureyşli müslümanlardan bir grup da
Habeşistan’a
hareket etti. On seneden
fazla orada kaldı. Oğlu Saîd ve kızı Ümmü Hâlid orada doğup büyüdü.
Hz. Hâlid bin Saîd, ilk
müslümanlardan olmak şerefinin yanında hem de Resûlullah’ın kâtiplik hizmetini
yapmıştır. Kendisi, Hz. Ali
bin Ebî Tâlib’den evvel müslüman olduğunu söylemiştir. Damra bin
Rabîa (r.a.) da, Onun Hz.
Ebû Bekir ile birlikte müslüman olduğunu rivâyet etmektedir. Kızı Ümmü Hâlid
de, Hz. Hatice, Hz. Ebû
Bekir, Hz. Ali ve Hz. Zeyd bin Hârise ve Sa’d bin Ebî Vakkâs’dan sonra beşinci
müslüman olduğunu
bildirmektedir.
Hz. Hâlid bin Saîd, kardeşi
Amr bin Saîd ve Hz. Ca’fer bin Ebî Talib ile beraber, Habeşistan’dan
Resûlullah’ın yanına
Medine’ye geldi. Hicretin altıncı (m. 628) yılına rastlayan, bu dönüşte,
Hayber’in
fethi gerçekleşmişti.
Ganimetlerinden bir hisse de Hz. Hâlid’e ayrıldı. Bir rivâyete göre bu harbe
katılmıştı.
Bundan sonra Hâlid bin Saîd
(r.a.), önce ömretü’l-kazaya, sonra sırası ile Mekke’nin fethine, Huneyn
harbine, Tâif ve Tebük
seferlerine ve bunların yanında, bazı küçük seriyyelere iştirak etti. Fakat
Bedir ve
Uhud harplerine
katılamadığı için çok üzgündü. Bu üzüntüsünü, bir ara Resûlullah efendimize
açıkladığında,
Peygamberimiz ona:
“Üzülecek bir durum yok! Başkaları bir hicret ettiler. Fakat sen, iki hicrete
katılmış oldun.” buyurarak,
gönlünü aldı.
Hz. Hâlid bin Saîd, Medine-i
Münevvere’ye döndükten sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) yazışma ve
mektûblaşma işlerini ona
verdi. Eshâb-ı kirâmın içinde okuma-yazma bilenlerden biriydi. Mekke’de iken
de bu işleri, o yürütürdü.
O, yazılacak çeşitli mektûbları yazar, gönderir ve yabancılarla yapılan
anlaşmaları
kaleme alır, gelen
heyetlerle yapılan görüşmeleri kaydeder ve buna benzer her türlü işleri o
yerine
getirirdi. Resûlullah’ın
özel kalem müdürü vazifesini îfa ediyordu. Hicretin dokuzuncu (m. 631)
senesinde
Taif’te oturan Benî Sakif’ten
gelen heyet, Resûlullah ile görüşme yaptı. Bu heyet ile Resûlullah efendimiz
arasındaki yazışma işlerini
ve sulh anlaşmasını Hz. Hâlid bin Saîd kaleme almıştı.
Hz. Hâlid’in müslümanlığı
kabulünden ve Habeşistan’dan Medine’ye gelerek orada ikametinden
sonra, kardeşi Ebbân da
İslâmiyeti kabul etmişti. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, bu kardeşleri
(Hz. Hâlid, Amr ve Ebbânı)
devlet işlerinde kabiliyetli ve kudretli gördüğünden; Hz. Hâlid’i Yemen’e,
Hz. Amr’ı Tihama’ya ve Hz.
Ebbân bin Saîd’i de, Bahreyn taraflarına önce âmil (zekat memuru), sonra
da vali olarak tayin etti.
Hz. Hâlid bin Saîd, Yemen’deki görevine, Resûlullah’ın vefâtına kadar devam
etti. Peygamberimizin vefât
haberini alır almaz, üçü de Medine’ye geldiler. Bu sırada Hz. Ebû Bekir halife
seçilmiş görevine yeni
başlamış bulunuyordu.
Hz. Ebû Bekir de. Hâlid bin
Saîd’i (r.a.) Yemen’deki görevinin başına göndermek istedi. O, bu görevi
özür bildirerek kabul
etmedi. Hz. Ebû Bekir’in halifeliğinin ikinci yılında, İslâmiyet’ten ayrılan,
namaz
kılarız, zekat vermeyiz
diyenlerle yapılan muharebelere katılarak mürtedlerin, bozguncuların
bastırılmasında
vazife aldı. Bu temizlik
harekâtı tamamlandıktan sonra, İslâm ordusu Şam taraflarına sevk edildi.
Bizans ile Yermük’te çetin
savaşlar yapıldı. 46.000 kişilik İslâm ordusunun karşısında 240 000 kişilik
Rum ordusu vardı. 108.000
düşman askeri öldürüldü. 3.000 müslüman şehjd oldu. Bu arada halife, Hz.
Hâlid bin Saîd’e, ordunun
bir kısmının kumandanlığını verdi. Askerlerin harbe hazırlanması ve
ihtiyaçlarının
giderilmesi ona aitti. Hz.
Hâlid, yardımcı kuvvetlerin kumandanı olarak Filistin’de Remle şehrine
yakın Ecnadey taraflarına
gönderildi.
Yolda, askerleri arasında
bazı ihtilaflar baş gösterdi. Tam bu arada, Bizans kumandanı Mahân da,
ordusu ile Hz. Hâlid’e
karşı taarruza geçti. Hâlid (r.a.), bu taarruzu geri püskürttü ve yardım
istedi. İslâm
ordusunun tamamı
seferberlik halinde olduğundan Hz. İkrime ve Hâlid bin Velîd (r.a.) derhal Hz.
Hâlid’e
yardıma geldiler. Bizans
ordusu üzerine tekrar hücum edildi ve Şam’a kadar sürüldü. Şam ile Vakusa
arasında ordusunu
düzenleyen Bizans kumandanı Mahân, Hz. Hâlid bin Saîd kumandasındaki İslâm
ordusu üzerine tekrar
saldırdı. Yapılan savaşta Hz. Hâlid’in oğlu Saîd bin Hâlid (r.a.) şehîd oldu.
Tam bu
sırada İkrime bin Ebû
Cehil’in (r.a.) kuvvetleri yardıma geldi. Bizans komutanı Mahân kaçtı. Hâlid
bin
Saîd (r.a.), ordusunu
Zü’l-Merre’ye getirerek orada konakladılar. Ayrıca, durumu, Medine’de bulunan
halifeye bildirdi.
İslâm ordusu ile Bizans Rum
ordusu arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Bu muharebelerde
müslüman kadınlar da harp
etti. Başkumandan Hz. Hâlid bin Velîd ile kol komutanı Hz. İkrime’nin şaşılacak
kahramanlıkları görüldü.
Hz. Hâlid bin Saîd de, büyük bir cesaret örneği göstererek kahramanca
dövüştü. Onun bu halini
gören ordunun diğer askerlerine büyük bir canlılık ve cesaret geldi. Şam
şehrinin
alınmasında ve Fihl
muharebesinde canını ortaya koyarak kahramanca çarpışan Hz. Hâlid bin Saîd,
14 (m. 635) yılında İslâm
orduları ile birlikte Merc-i Safer denilen yere geldi. Bir sene önce Hz.
İkrime’nin
şehîd olması ile dul kalan
hanımı ile evlendi. O gece bütün askerlere düğün ziyafeti verildi. Ertesi gün,
düşman üzerine saldırıya
geçildi. Hz. Hâlid bin Sa’îd hemen ön saflara geçerek dövüşmeye başladı.
Düşman askerinden birisi,
kendisi ile yeke yek döğüşecek bir er istedi. Hz. Hâlid hemen ortaya; çıkıp
vuruşmaya başladı. Burada
kendisi şehîd oldu. Kocasının şehîd edildiğini gören bir günlük evli hanımı
Ümmü Hakîm, hiç feryat ve
figan etmeyerek, eline aldığı bir kılıçla düşman üzerine yürüdü. Kahramanca
vuruşmaya başladı. Onun bu
halini gören İslâm askerleri büyük bir şevk ve arzu ile saldırıya geçtiler.
Bizanslıları kılıçtan
geçirmeye başladılar. Bu arada Ümmü Hakîm (r.anha) de bir kâfir askerini
öldürmüştü.
Hz. Hâlid bin Sa’îd, daha
cahiliyet devrinde, iken de okuma-yazma bilirdi. Arap edebiyatı ve çeşitli
ilimlerde geniş bilgi
sahibiydi. Mükemmel yazı yazardı. Resûlullah’ın mektûblarını o yazardı. Bu
mektublardaki edebî şekil,
herkesi hayran bırakacak tarzdadır. Hz. Hâlid, elindeki yüzüğüne ve
mühürüne “Muhammedün
Resûlullah” cümlesini yazdırmıştı. Bu yüzüğü parmağından hiç çıkarmazdı.
Hz. Hâlid bin Saîd bütün
ömrünü harp meydanlarında geçirdiğinden, Peygamberimizin (s.a.v.) kâtibi
olmasına rağmen hadîs-i
şerîf rivâyetinde bulunamadı.
KAYNAKLAR:
1) El-Îsâbe, cild-1, sh-406
2) El-İstiâb, cild-1,
sh-399
3) Kâmûs-ul-a’lâm, cild-3,
sh-2104
4) Tabakât-ı İbni Sa’d,
cild-4, sh-94
5) El-A’lâm, cild-2, sh-296
6) Sîret-i Dahlan, cild-1,
sh-189