EBU UBEYDE BİN CERRAH R.A. أَبَا
عُبِيْدَةَ
بْنُ
الجَرَّاحِ:
Sağ iken, Cennet ile
müjdelenen on sahabîden biri. “Ümmetin Emîni” lakabıyla övülen yüce
Sahâbînin asıl ismi, Âmir
bin Abdullah bin Cerrâh bin Kâ’b bin Dabbe bin Hars bin Fehr’dir. Bütün
gazalarda
bulundu. Çok kahraman idi.
Bedir gazasında pederini öldürdü. Uhud’da Resûlullah’ın mübârek
yanağına batan iki demir
halkayı dişleri ile çekip çıkardı. Rumlar ile olan muharebelerde, senelerce
nefer
olarak savaşırken, halife
Hz. Ömer tarafından Şam ordularına başkumandan yapıldı. Adaleti ile Rum
halkını hayrette bıraktı.
Şamlıların seve seve îmân etmelerine sebep oldu. 18 (m. 639) yılında 58 yaşında
Kudüs ile Remle arasında
tâ’undan vefât etti.
Hz. Ebû Bekir’in
vasıtasıyla imâna gelenlerin onuncusudur. İmâna geldiğinde 31 yaşındaydı. O
günden, vefâtına kadar
malıyla, mevkisiyle ve canıyla İslâmiyeti yaymak için çalıştı. Sevgili
Peygamberimizin
yanında bütün gazalarda
bulundu. Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîfleriyle şereflendi. “Ebû
Bekir Cennettedir. Ömer
Cennettedir. Osman Cennettedir. Ali Cennettedir. Talha Cennettedir.
Zübeyr Cennettedir. Abdurrahman
İbni Avf Cennettedir. Saad İbni Ebî Vakkas Cennettedir. Sa’îd
İbni Zeyd Cennettedir. Ebû
Ubeyde İbni’l Cerrâh Cennettedir.” Mekke’deyken kâfirlerin ezâ ve cefâlarının
çoğalmasıyla Peygamber
efendimizin izniyle Habeşistan’a hicret etti. Sonra Medine’ye hicret edince
Peygamberimiz (s.a.v.) onu
Hz. Sa’d bin Muaz ile kardeş yaptı.
Bedir gazasında, düşman
saflarında babası da bulunuyordu. Peygamber efendimizin kumanda ettiği
bu gazaya melekler de
katılmış; insan şekline girerek ellerindeki kılıç ile kâfirlerle çarpışıyordu.
Savaş
bütün şiddetiyle, devam
ederken Ebû Ubeyde (r.a) babasıyla karşılaştı. Babası oğlunu öldürmek için
saldırınca Hz. Ebû Ubeyde
“Yâ Allah” diyerek babasıyla mücadeleye başladı. Peygamber efendimizin
aşkıyla yanan Ebû Ubeyde
(r.a.) babasıyla, İslâm için çarpışıyordu. Bir fırsatını bulup kılıcıyla
babasının
başını gövdesinden ayırıp,
kesik başı Hz. Peygamberimizin huzuruna getirdi. Peygamberimiz bu hali
görünce çok sevindi. Ve Allahü
teâlâ bu hâdise üzerine: “Allahü teâlâya ve kıyâmet gününe îmân
edenler, Allahü teâlânın
düşmanlarını sevmezler. O kâfirler ve münafıklar, mü’minlerin anaları,
babaları, oğulları,
kardeşleri ve başka yakınları olsa da, bunları sevmezler. Böyle olan mü’minleri
Cennete, koyacağım.”
buyurdu (Mücâdele sûresi 22. Âyeti).
Hz. Ebû Ubeyde Uhud
cenginde de büyük kahramanlık gösterdi. Hz. Peygamberimiz, Ebû Ubeyde
ile Sa’d bin Ebî Vakkas
hazretlerini ön safta çarpışanlara kumandan olarak seçti. Kâfirleri, merkezde
bulunan Sevgili
Peygamberimize yaklaştırmamak için bütün güçleri ile savaştılar. Peygamber
efendimiz
dahi düşmanı geriletecek
şekilde yayıyla, okuyla, kılıcıyla çarpışıyordu. Eshâb-ı kirâm (r.a.) canlarını
dişlerine takmışlar
Peygamberimizin etrafında pervane olmuşlardı. Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ebû
Dücane,
Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas,
Hz. Umeyr, Hz. Ubeyde bin Cerrâh, Hz. Talha, Hz. Zübeyr gibi Eshâb-ı kirâm
(r.a.) Peygamberimizi
korumaya çalışıyorlardı. Pek çok Eshâb-ı kirâm çarpışa çarpışa şehîd oldu. Düşman
gerilemişti, zafere
yaklaşılmıştı. Zafer sevinciyle yerlerini terk eden Eshâb-ı kirâmın
bulundukları
yerden, düşman süvarileri
saldırıya geçti ve Peygamber efendimize kadar sokuldular. İbn-i Kamia denilen
müşrik, Resûlullah’ın
mübârek başına kılıcını vurdu, miğferin demiri mübârek yanağına saplandı.
Eshâb-ı kirâm tekrar
toparlanıp kâfirlere saldırdı, düşmanı Peygamberimizin yanından
uzaklaştırdılar.
Sevgili Peygamberimizin
mübârek dişleri şehîd oldu. Ebû Ubeyde (r.a.) miğferin demirini dişleriyle
çekip,
çıkarırken iki ön dişi
kırıldı. Bu savaş, İslâm ordusunun önce galibiyeti, sonra, düşmanın hücûmu,
daha
sonra da Eshâb-ı kirâmın
(r.a.) düşmanı kovalamasıyla neticelendi. 97 kadar şehîd verildi. Bunların
içinde
Hz. Hamza şehîdlerin
serdarı olarak yanlarına yeğeni Abdullah bin Cahş ile aynı kabre defn
edildiler.
Hz. Ebû Ubeyde, Uhud,
Hendek, Hâyber gazalarında görülmemiş şekilde cenk etti. Mekke’nin fethinde
de Peygamber efendimizin
yanlarında bulundu. 9 (m. 630) senesinde Peygamberimizin huzuruna
Necran’dan bir Hıristiyan
heyeti geldi. Uzun konuşmalardan sonra Resûlullah’ın (s.a.v.) Peygamber
olduğunu
kabul ettiler.. Ve “Yâ
Muhammed (s.a.v.)! Senden razıyız ne istersen sana verelim. Eshâbından
bir emîn kimseyi bizimle
beraber gönder, vergilerimizi ona verelim!” dediler. Peygamberimiz de yemin
edip, “Gayet emin bir
kimseyi sizinle gönderirim” buyurdu. Eshâb-ı kirâm emîn olarak kimin
şerefleneceğini
merak ediyorlardı.
Resûlullah (s.a.v.) “Kalk yâ Ebâ Ubeyde!” buyurdu, “Ümmetimin emini
budur” diyerek beraber gönderdi.
Hz. Ebû Ubeyde bu müjdeye kavuşunca sevincinden ağladı.
Sevgili Peygamberimiz,
Bahreyn ile sulh yaptığında, onlardan cizye’yi almak üzere Ebû Übeyde’yi
(r.a.) vazifelendirdiler.
Vazifesini çok güzel yapmış dönüşünde hazineyi altınla doldurmuştu. Hicrî 11.
(m.
632) yılında Resûlullah
(s.a.v.) Rebî’ul-evvel ayının 12’sinde Pazartesi günü öğleden evvel vefât
ettiler.
Eshâb-ı kirâm, pek çok
üzülüp gözyaşı döktüler. Çoğunun dili tutulup, bir müddet konuşamadılar. Hz.
Ebû Ubeyde gözyaşlarını
tutamıyordu. Bütün Eshâb-ı kirâm kan ağlıyor ve devasız derdi çekiyordu. İçerde
Cenâze hazırlıklarını
yaparlarken kapı vuruldu: “Ebû Bekir ve Ömer burada mı?” diye sorulunca
“Evet buradayız” dediler.
“Medineliler, Benî Sa’îde Konağında toplandılar, kimin halife olacağını
konuşuyorlar.
Belli bir kimseyi daha
seçemediler. Herkes kendi kabilesinin reisini seçmeyi istiyor. Bir karışıklık
çıkabilir. Acele gelip bu
işi hallediniz” dedi. Müslümanlar arasında büyük bir ayrılık baş göstermek
üzere
idi. İşte böyle dar ve
tehlikeli bir anda, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer ve Hz. Ebû Ubeyde, oraya Hızır
gibi
yetiştiler. O anda,
ensardan biri kalkıp, bizler, Resûlullah’a yardım ettik. Muhacirler bize
sığındı. Halife
bizden olmalıdır diyordu.
Halbuki Resûlullah (s.a.v.) her yerde, sağ yanına Hz. Ebû Bekir’i, sol yanına
Hz. Ömer’i alır, Ebû Ubeyde
(r.a.) için de “Bu ümmetin eminidir” buyururdu. Üçü birdenbire meydana
çıkınca, sanki Resûlullah
kalkmış oraya gelmiş gibi oldu. Herkes, bunların ne söyleyeceğini bekliyordu.
Hz. Ebû Bekir, uzun bir
konuşma yaptı. Sonra Hz. Ömer konuştu sonra da Ebû Ubeyde (r.a.) “Ey Ensâr!
Başlangıçta, bu dine hizmet
eden sizlerdiniz. Sakın işi önce bozan da sizler olmayasınız” dedi. Sonra
Hz. Ebû Bekir, “Size şu iki
zâtı aday yaptım, birini seçiniz” diyecek, Hz. Ömer ve Hz. Ebû Übeyde’yi
gösterdi.
Her ikisi de çekindiler:
“Hz. Peygamberin ileri geçirdiği kimsenin önüne kim geçebilir!” dediler. Hz.
Ömer “Yâ Ebâ Bekir,
Resûlullah seni hepimizin önüne geçirdi. Elini uzat! Ben seni halîfe seçtim”
dedi ve
ilk bîat Hz. Ömer
tarafından oldu, sonra da Hz. Ebû Ubeyde (r.a.) ve diğer Eshâb-ı kirâm
“aleyhimürrıdvan”
hazretleri Hz. Ebû Bekir’i halife seçtiler. Eğer, Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Ebû
Ubeyde
hazretleri yetişmeseydi
müslümanlar parçalanacaktı. Bu üç eshâbın hizmeti kıyâmete kadar
unutulmayacaktır.
Hz. Ebû Bekir Halife olunca
Ebû Ubeyde’yi (r.a.) başkumandan tayin etti. Humus, Şam, Ürdün
ve Filistin’i feth etmek ve
oradaki, insanların da İslâmiyetle şereflenmeleri için gönderdi. Hz. Ebû
Ubeyde, Bizanslıların
Suriye’yi kurtarmak için büyük bir Haçlı ordusu toplandığını öğrenince Şam,
Ürdün
Ve Filistin’e giden
kuvvetleri toplayıp onları “Yermük” de karşıladı. Halife Hz. Ebû Bekir, Ebû
Ubeyde’ye
(r.a.) yardım için Hz.
Hâlid bin Velîd’i gönderdi. Düşman ordusu 240 bin, İslâm ordusu 40 bin
civarında
idi. Hâlid bin Velîd (r.a.)
orduyu biner kişilik alaylara bölüp her birine alay kumandanı tayin etti. Ebû
Ubeyde’yi (r.a.) merkeze,
diğer kumandanları sağ ve sol kanatlara yerleştirdi. Bizans ordusuna saldırıya
geçildi. Savaş bütün hızıyla
devam ederken Bizans generallerinden Yorgi, Hz. Hâlid bin Velîd’in, “Allah’ın
kılıcı” lakabını duyarak,
hidâyete gelip müslüman oldu. O da müslümanların safında Bizanslılarla
savaştı. Uzun ve Çetin savaşların
neticesinde koca Rum ordusu yenilerek dağıldı. 100 bin Rum öldürüldü.
İslâm ordusunda ise 3 bin
yiğit şehâdete kavuştu. Bu muharebede İslâm kadınları da harb etti. Bu
zafer bütün Şam beldesinin
fethine sebep oldu. Zafer müjdesi halifeye bildirildi. Sonra Hz. Hâlid bin
Velîd ve Hz. Ebû Ubeyde
“Fıhl” mevkiinde 80 bin Rum ile çarpıştılar. Onları da akşama kadar süren bir
savaşta mağlub ettiler. Hz.
Ebû Bekir vefât edince yerine geçen Halife Hz. Ömer, Hz. Ebû Ubeyde’nin
baş kumandan olarak yine
fetihlere devam etmesini emr etti. Ebû Ubeyde (r.a.) ordusuyla Humus’a hareket
etti. Sulh ile Humus’u
aldı. Rum Kayseri Herakliyüs’ün büyük ordularını perişan eden İslâm
askerlerinin
başkumandanı Ebû Ubeyde bin
Cerrâh, zafer kazandığı her şehirde adamlarını bağırtarak Rumlara
halife Ömer’in (r.a.)
emirlerini bildirdi. Humus şehrini alınca da “Ey Rumlar! Allah’ın yardımı ile
ve
halifemiz Ömer’in (r.a.)
emrine uyarak bu şehri de aldık. Hepiniz ticâretenizde, işinizde,
ibadetlerinizde
serbestsiniz. Malınıza,
canınıza, ırzınıza kimse dokunmıyacaktır. İslâmiyetin adaleti, aynen size de
tatbik
edilecek, her hakkınız
gözetilecektir. Dışardan gelen düşmana karşı müslümanları koruduğumuz
gibi, sizi de koruyacağız.
Bu hizmetimize karşılık olmak üzere, müslümanlardan hayvan zekatı ve uşr
aldığımız gibi sizden de,
senede bir kere cizye vermenizi istiyoruz. Size hizmet etmemizi ve sizden cizye
almamızı Allahü teâlâ
emretmektedir” dedi. Humus Rumları, cizyelerini seve seve getirip, Beyt-ül-mal
emini Habîb bin Müslim’e
teslim ettiler. Herakliyüs’ün, bütün memleketden asker toplayarak Antakya’ya
hücuma hazırlandığı haberi
alınınca, Humus şehrindeki askerin de merkezdeki kuvvetlere katılmasına
karar verildi. Ebû Ubeyde
hazretleri, şehirde memurlar bağırtıp: “Ey hıristiyanlar! Size hizmet etmeği,
sizi
korumağı söz vermiştim.
Buna karşılık, sizden cizye almıştım. Şimdi ise, halifemiz Hz. Ömer’den aldığım
emir üzerine, Herakliyus
ile gazâ edecek olan kardeşlerime yardıma gidiyorum. Size verdiğim sözde
duramıyacağım. Bunun için
hepiniz Beyt-ül-mala gelip, cizyelerinizi geri alınız, isimleriniz ve
verdikleriniz
defterimizde yazılıdır”
dedi. Suriye şehirlerinin çoğunda da böyle oldu. Hıristiyanlar, müslümanların
bu
adaletini, bu şefkatini
görünce, senelerden beri Rum İmparatorlarından çektikleri zulümlerden ve
işkencelerden
kurtuldukları için bayram
yaptılar. Sevinçlerinden ağladılar. Çoğu seve seve müslüman oldu.
Kendi arzuları ile Rum
ordularına karşı İslâm askerine casusluk yaptılar. Ebû Ubeyde (r.a.) böylece,
Herakliyus ordularının her hareketini
günü gününe haber alırdı.
Hz. Ebû Ubeyde, ordusunu
toplayarak Antakya’ya hareket etti. Maarra, Lazkiye, Antaritus,
Banyas, Selemiye’yi
zaptederek gidiyordu. “Kinnesrin”e Hz. Hâlid bin Velîd’i gönderdi. Kendisi
Halebe
geldi. Halebi fethederek,
Antakya’yı muhasara etti. Antakya da zaptedildi. Ebû Ubeyde (r.a.) halifeye
durumu bildiren bir rapor
gönderdi. Halife, feth edilen yerlere, İslâm kuvvetlerinin yerleştirilmesini
emretti.
Bu emri yerine getiren Hz.
Ebû Ubeyde Kurs, Menbic, Delul, Riabe’yi fethederek Fırat nehrine kadar
ilerledi. Fethettiği
yerlere memurlar tayin ederek Kudüs’e geldi. Kudüs muhasara edildi. Kudüslüler
sulh
yapmak istediklerini yalnız
bu sulhda Hz. Ömer’in de bulunmasını yoksa sulh yapmıyacaklarını Ebû
Ubeyde’ye (r.a.)
bildirdiler. Durum Halife Hz. Ömer’e arz edildi. Hz. Ömer yerine Hz. Ali’yi
vekil tayin
ederek Kudüs’e geldi.
Kudüslü’lerle sulh yapıldı. Hz. Ömer sulhdan sonra Medine’ye döndüler.
Rum Kayseri Herakliyus
kaybettiği toprakları geri almak için harekete geçti. Büyük bir haçlı ordusu
hazırladı. Hz. Ebû Ubeyde,
bu karardan vaktinde haberdar olup, durumu halifeye bildirerek nasıl hareket
edeceğini sordu. Hz. Ömer,
İran’la harb etmekte olan Hz. Sa’d’a emir gönderek Ebû Ubeydeye (r.a.)
yardım etmesini bildirdi.
Hz. Sa’d (Ka’ka)ı dörtbin mücâhidle yardıma gönderdi. Başkumandan Hz. Ebû
Ubeyde Şam’ın Cezîre ile
irtibatını keserek Haçlı ordusunun üzerine yüklendi. Kısa zamanda haçlı
ordusunu
perişan ederek büyük bir
zafer daha kazandı.
18 (m. 639) senesinde
Şam’da veba hastalığı salgın halde olup, çok müslümanın ölümüne sebep
olmuştu. Hz. Ebû Ubeyde de
bu salgına yakalandı, öleceğini anlayınca orada hazır bulunanlara bir
vasiyetinin
olduğunu bildirdi.
Vasiyetinde: “Namazınızı kılınız. Orucunuzu tutunuz. Sadakanızı veriniz,
Haccınızı
yapınız. Birbirinize iyilik
yapınız. Âlimlere ve büyüklerinize itâat ediniz. Dünyaya aldanmayınız.
İnsanların en akıllısı
Allahü teâlânın emirlerini yerine getirenlerdir. Hepinize Allahü teâlânın
selâmı ve
rahmetini, lütuf ve
bereketini niyaz ederim. Haydi, yâ Muaz (r.a.), cemaate namazı kıldır” diyerek
gözlerini
yummuş, yerine Muaz bin
Cebel’i (r.a.) vekil etmişti. 18 (m. 639) senesinde 58 yaşında vefât etti.
Muaz bin Cebel (r.a.)
hazretleri cemaate bir hutbe okudu. Burada “Yemin ederim ki, bugün siz öyle bir
kimseyi kaybettiniz ki,
Ondan daha dinine bağlı, daha temiz ve merhametli bir kimse görmedim. Dünyaya
hiç meyletmeyen, tebaasına
hep iyiliği ve birbirlerini sevmeyi emreden bu mübârek Ebû Ubeyde hazretlerine
hakkınızı helâl edin ve duâ
ediniz” buyurdu.
Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâh,
fazîletlerin timsali bir zâttı. Allahü teâlânın emirlerinden dışarı çıkmazdı.
Hz. Peygamberimize
muhabbeti pek ziyade idi. Peygamber efendimizden aldığı bir emri yerine
getirmek için, canını
fedâdan çekinmezdi. Zühd ve takva sahibi ve pek merhametli idi. Askerlerine ve
tebaasına çok şefkatli bir
baba idi. Hz. Ömer, Şam’a gittiği zaman, Onu karşılayanlara “Kardeşim Ebû
Ubeyde nerede?” diye sordu.
“Geliyor efendim” diyerek gelmekte olan Hz. Ebû Ubeyde’yi gösterdiler.
Sağlığında, Cennet ile
müjdelenen iki sevgili, selâmlaştılar. Hz. Ömer, Ona: “Haydi senin evine
gidelim”
deyince Hz. Ebû Ubeyde Ona:
“Buyurunuz yâ Emir-el-mü’minin” diyerek evine götürmüştü. Hz. Ömer,
Ebû Ubeyde’nin (r.a.) evinde
bir şey görememiş, Ona “Nerede senin eşyan? Burada bir keçe, bir kırba
gibi şeylerden başka bir
şey yok. Sen Emirsin, senin burada yiyecek bir şeyin yok mu?” dediğinde, Hz.
Ebû Ubeyde Ona bir zenbil
getirerek bir kaç lokma çıkardığında Hz. Ömer ağlamıştı. Sonra da “Ey kardeşim
Ebû Ubeyde, dünyâ herkesi
değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi” buyurmuştu.
Bir defa Hz. Ömer, Hz. Ebû
Ubeyde’nin şahsına; dörtbin dirhem göndermiş, bu parayı Ona götürecek
elçiye “Dikkat et, bakalım,
bu parayı ne yapacak?” diye tenbih etmişti. Hz. Ebû Ubeyde bu parayı
aldıktan sonra onu hemen
askerleri arasında taksim etmişti. Elçi, geri dönünce hâdiseyi anlatmış, Hz.
Ömer de “Hamd olsun ki
müslümanlar arasında böyle insanlar var.” demişti.
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah
(r.a.) der ki: “Kureyş halkının içinde üç kişi vardır ki, yüzleri en güzel
yüz, akılları, en selîm
akıl, kalbleri, en metin kalbdir. Bunlar Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman ve Hz. Ebû
Ubeyde’dir.”
Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâh,
hayatını hep İslâma hizmetle geçirmiş, insanların ebedî seadete kavuşmaları
için çırpınmıştır. Kabr-i
Şerîfi Şam’dadır.
Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâhın
hayatı Cihadı fî sebîlillah ile serhat boylarında geçtiği için pek fazla
hadîs-i şerîf rivâyet
edememiştir. Yalnız 14 hadîs-i şerîfin râvisidir. Bunlardan:
Resûlullah Efendimiz
(s.a.v.):
Necran’dan gelen Hıristiyan
kafilesinden, Peygamber efendimize, emin bir kimseyi bizimle gönderir
misin? denilince, Peygamber
efendimiz de:
“Kalk yâ Ebâ Ubeyde İbn-i
Cerrâh!” buyurdu; O da ayağa kalkınca:
“İşte bu gördüğünüz sima,
İslâm ümmetinin eminidir.”
Resûlullah (s.a.v.), Ebû
Ubeyde’yi (r.a.) Bahreyn’e gönderdi. Ebû Ubeyde, Cizye mallarını alarak
Bahreyn’den Medine’ye
gediği işitilince (ki, o anda sabah namazı kılınıyordu), karşılamaya çıktılar.
Resûlullah (s.a.v.) eshâbını
bu halde görünce, gülümseyerek onlara: “Öyle sanıyorum ki siz, Ebû
Ubeyde’nin hayli dünyâlıkla
geldiğini duydunuz, Onu sevinçle karşılıyorsunuz!) buyurdu. Onlar da:
“Evet yâ Resûlallah” diye
tasdîk ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): “Şad olunuz ve sizi
sevindirecek
nimetleri (bundan böyle her
zaman) umunuz! Vallahi (bundan sonra) sizin, fakîr olacağınızdan
korkmam. Fakat sizin için
korktuğum bir şey varsa o da sizden önce gelip geçen ümmetlerin
önüne dünyâ nimetlerinin
yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılarak onların birbirlerine haset ettikleri
ve nefsaniyet güttükleri
gibi sizin de birbirlerinize düşmeniz ve onların helâk oldukları gibi
sizin de mahvolup
gitmenizdir.” buyurdular.
Resûlullah (s.a.v.) sahil
tarafına bir sefer düzenleyip Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâhı, Emir tayin etti.
Bu sefere 300 Eshâb-ı kirâm
katılmıştı. Hz. Câbir, der ki: “Biz yola çıktık. Yolun bir kısmında
bulunduğumuz
sıra azığımız tükendi.
Bunun üzerine Ebû Ubeyde (r.a.) mücâhidlere yanlarında ne kadar erzak
varsa getirmelerini
emretti. Getirilen erzakı bir araya topladı ki, bu toplanan erzak iki dağarcık
hurmadan
ibaretti. Bu hurma ile Ebû
Ubeyde (r.a.) hergün azar azar vererek bizi geçindiriyordu. Nihayet bu da sona
ermişti. Bir derecede ki,
herkesin payına günde birer hurma düşüyordu. Sonra bu hurma da tükenince
onun yokluğunun acısını
tattık. Sonra deniz sahiline vardık, bir de ne görelim? Deniz sahilinde kocaman
bir balık bulunuyordu.
(Bunu deniz sahile atmıştı). Ebû Ubeyde bize, “Bu deniz muhlûkunun etinden
yiyiniz.” dedi. Biz de
yedik Medine’ye dönüp Resûlullah efendimizin yanına geldiğimizde bu vakayı
arz ettik. Peygamber
Efendimiz de: “Azîz Mücâhidler, yiyiniz! Allahü teâlâ onu denizden
rızıklanmanız
için çıkarmıştır. Yanınızda
varsa bize de yediriniz!” buyurdular. Askerden bazıları o balık etinin
pastırmasından
bir parça Resûlullaha
getirdi. Hz. Peygamberimiz de yedi.
KAYNAKLAR:
1) El-Îsâbe cild-4, sh-111
2) Sahîh-ül-Buhârî cild-7,
sh-172
3) Tam İlmihâl Se’âdet-i
Ebediyye sh-1002
4) Müsnedi İmâm-ı Ahmed
cild-1, sh-196-385
5) Herkese Lâzım Olan İmân
sh-99
6) Tabakât-ı İbn-i Sa’d
cild-3, sh-409
7) El-A’lâm cild-3, sh-252
8) Hilyet-ül-evliyâ cild-1,
sh-100