EBU SÜFYAN BİN HARİS R.A. :
Ebu Süfyan bin Hâris,
Peygamberimiz S.A.V. davete başlamadan önce, Peygamberimizi pek çok severdi.
Resulullah efendimiz davete başlayınca, önce çok düşman olmuştu. Peygamberimizi
ve Müslümanları hicveden şiirler söyledi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, görüldüğü
yerde öldürülmesini emrettiler.
Nasıl izin verebilirim?
Ebu Süfyan, Kureyş
müşriklerinin, Peygamberimizle yaptıkları çarpışmaların hiçbirinden geri
kalmadı. Müslümanlar, Şair Hassan bin Sabit’e, “Sen de onu hiciv ve tahkir et”
demişlerdi. Hassan bin Sabit de demişti ki:
- Resulullah efendimiz izin
vermedikçe, yapamam!
Peygamberimiz,
kendilerinden izin istendiğinde buyurmuştu ki:
- Ben, “Babamın kardeşi
olan amcamın oğlunu hiciv ve tahkir et” diye, sana nasıl izin verebilirim?
Hassan bin Sabit de demişti
ki:
- Ben, ondan, sizi, sizin
soyunuzu, hamurun içinden kıl çeker gibi kolayca çekip ayırt eder, sonra onu
hiciv ve tahkir ederim!
Hz. Aişe der ki:
"Resulullah efendimiz,
(Siz de Kureyşlileri hiciv ve tahkir ediniz! Çünkü, hiciv, onlara ok
yağdırmaktan daha ağır gelir!) buyurdu ve Abdullah bin Revaha’ya, (Onları,
hicvet) diye haber gönderdi.
Abdullah bin Revaha,
Kureyşlileri hicvetti. Resulullah efendimiz daha sonra, Kab bin Malik’e, sonra
da Hassan bin Sabit’e, Kureyşlileri hicvetmeleri için haber gönderdi.
Hassan bin Sabit,
Resulullah efendimizin huzuruna girince, dedi ki:
- Demek, kükrediği zaman,
kuyruğunu iki yanına çarpan bu arslana, haber salmanın zamanı geldi! Seni, hak
dinle Peygamber olarak gönderen Allaha yemin ederim ki; ben, onların şahsiyet
ve şereflerini dilimle, deri parçalar gibi parçalayacağım!
Resulullah efendimiz
buyurdu ki:
- Acele etme! Ebu Bekir,
Kureyşlilerin soyunu, sopunu en iyi bilendir. Elbette, benim soyum da onların
içindedir. Ebu Bekir, benim soyumu, sana iyice açıklasın!
Hassan, hemen Ebu Bekir’e
gitti. Sonra, dönüp gelince dedi ki:
- Ya Resulallah! Senin
soyun bana iyice açıklandı. Seni, hak dinle Peygamber olarak gönderen Allaha
yemin ederim ki; hiç süphesiz, seni, onların arasından, hamurdan kıl çeker
gibi, kolayca çeker, çıkarırım!”
Hem ferahlattı, hem de
ferahladı
Hz. Aişe buyurdu ki:
"Peygamber efendimizin
Hassan’a, (Hiç süphe yok ki, sen, Allah ve Resulü tarafından müdafaa yaptığın
müddetçe, Cebrail seni destekleyip duracaktır) ve yine, (Hassan, onları
hicvedip susturmakla, hem Müslümanları ferahlatti, hem de, kendisi ferahladı) buyurduğunu,
kendisinden işitmişimdir.
Hassan bin Sabit, Sair Ebu
Süfyan bin Hâris’e hitaben çesitli hicivlerde bulundu. Neticede Ebu Süfyan bin
Hâris’in kalbine İslâm sevgisi düştü.
Ebu Süfyan bin Hâris, bir
gün, Rum Kayserinin huzuruna çıktığında, Kayser, ona sordu:
- Sen kimlerdensin?
- Ben, Ebu Süfyan bin Hâris
bin Abdülmuttalib’im!
- Sen, Muhammed bin
Abdullah bin Abdülmuttalib’in amcasının oğlu musun!
- Evet! Ben, Onun amcasının
oğluyum.
Batıl olduğunu anladım
Ebu Süfyan der ki:
“Rum Kayserinin yanında, ne
İslâmiyetten kaçıldığını, ne de Muhammed’den başkasının tanındığını gördüm!
Bunun üzerine, kalbime, İslâmiyet sevgisi girdi. İçinde bulunduğum müşrikliğin
batıl ve boş olduğunu anladım.
Ne çare ki; biz, akılları
başlarında bir kavimle birlikte bulunuyorduk. İnsanların, akıllarına ve
görüşlerine göre yaşadıklarını sanıyordum. Onlar, bir yol tutup gittiler. Biz
de, o yolu tutup gittik.
Şerefli ve yaşlı kişiler,
putlarından yardım dileyerek Muhammed’e karşı ayaklandıkları ve ataları
yüzünden ona kızdıkları zaman, onlara uyduk!
Bir gün, kendi kendime;
(Ben, kimlerle arkadaş oluyorum? Kimlerin yanında bulunuyorum? İslâm yolu,
belli olmuş ve kararlaşmış bulunuyor) dedim. Zevcemle oğlumun yanına vardım.
Onlara dedim ki:
- Yola çıkmak için
hazırlanınız! Muhammed’in yanınıza gelmesi, çok yaklaşmıştır!
Karım ve oğlum dediler ki:
- Canımız sana feda olsun!
Arapların ve Arap olmayanların Muhammed’e tabi olduğunu görüyorsun da, hâlâ,
ona karşı düşmanlık mevkiinde bulunuyor, düşmanlıkta direnip duruyorsun!?
Hâlbuki, Ona yardım etmek,
herkesten çok sana düşerdi. Ona yardım edenlerin ilki, sen olmalı idin!
Uşağım Mezkur’a dedim ki:
- Bir deve ile atımı, acele
yanıma getir!
Resulullah ile buluşmak
maksadıyle Mekke’den yola çıktık. Yanımızda Abdullah bin Ebi Ümeyye de vardı.
Ebva’ya varıp indiğimiz zaman, Resulullah efendimizin öncü birliği oraya gelmiş
ve Mekke’ye yönelmişti.
Yüzünü çevirdi
Resulullah efendimiz,
görüldüğüm yerde öldürülmemi emretmişti. Bunun için, öldürülmekten korktum ve
gizlendim.
Oğlum Cafer’in elinden
tutup, yaya olarak bir mil kadar gittik. Sabahleyin Resulullah efendimizin
yanına vardık. Halk, takım takım geliyordu. Peygamberimiz, hayvanına bineceği
zaman, kendisiyle görüşmek istedim. Yüzünü, bizden başka tarafa çevirdi. Yüzünü
çevirdiği tarafa geçtim. Tekrar tekrar benden yüzünü çevirdi.
Biraz düşüneyim...
Bütün yakın uzak her şey
beni tuttu, sıktı! Ona erişemedikçe bir ölü olduğumu, Onun iyiliğini,
merhametini ve bana olan yakınlığını düşündükçe “Beni tutar” diye ummuştum.
Resulullah Aleyhisselamın
akrabası olduğum için, benim Müslüman olmama, Resulullah efendimizin de,
eshabının da son derecede sevineceklerini sanıyor ve şüphe etmiyordum.
Resulullah efendimizin,
benden yüz çevirdiğini görünce, bütün Müslümanlar da, benden yüz çevirdiler.
Hz. Ebu Bekir, bana rastladı ve benden yüzünü çevirdi.
Resulullahı inciten sen
misin?
Ensardan birisi beni Hz.
Ömer’in yanına yanaştırdı. Ona bakınca, bana dedi ki:
- Ey Allahın düşmanı!
Resulullah efendimizi ve eshabını inciten sensin ha! Ona düşmanlığını,
yeryüzünün doğularına, batılarına kadar ulaştırdın ha!
Hemen amcam Abbas’in yanına
vardım. Ona dedim ki:
- Ey Abbas! Ben,
Resulullahın yakını ve asaletli oluşum sebebiyle Müslümanlığımın, Resulullahı
sevindireceğini ummuştum. Kendisinden umduğum iltifatı göremedim. Beni kabul
etmesi için Onunla konuş!
- Hayır! Vallahi, Onun,
senden yüz çevirdiğini gördükten sonra, Onunla bir tek kelime bile konuşamam!
Resulullah efendimizi üzmüş olmaktan korkarım!
- Ey Amca! Bâri, gidip
başvuracağım bir kimseyi bana söyle?
Bunun üzerine Hz. Abbas,
(İste, o!) diye Hz. Ali’yi gösterdi. Hz. Ali ile buluşup konuştum. O da, bana
Abbas’ın sözlerinin tıpkısını söyledi."
Ebu Süfyan bin Hâris ile
Abdullah bin Ebi Ümeyye, Peygamberimizin huzuruna girme çarelerini
araştırdıkları ve kendilerinden yüz çevrildiği sırada, Peygamberimizin zevcesi
Hz. Ümmü Seleme de, onlar hakkında Peygamberimizle konuşarak dedi ki:
- Ya Resulallah! Biri
amcanın oğlu ve süt kardeşindir. Diğeri de, halanın oğludur ve hısmındır. Allahü
teâlâ, bunları, sana Müslüman olarak gönderdi. Bunlar, senin katında halkın en
yaramazı olamazlar!
Peygamberimiz buyurdu ki:
- Bana, onların ikisi de
gerekmez. Amcamın oğlu, benim haysiyet ve şerefimi, dili ile lekelemek istedi!
Halamın oğlu ve hısmım olan kişi ise, Mekke’de bana söylememesi gereken sözleri
söylemiştir!
Gerçekten de, Peygamberimiz
Mekke’de iken, bir gün, Kureyş müşriklerinin azılıları toplanıp, Peygamberimize
ileri geri tekliflerde bulunduktan sonra, Peygamberimizin Peygamberliğini
reddetmişlerdi. Peygamberimiz, onların yanlarından çok üzgün olarak
ayrılmışlardı.
Yine inanmam
Abdullah bin Ebi Ümeyye
ise, Peygamberimizin peşini bırakmamış, yolda Ona demişti ki:
- Ey Muhammed! Kavmin sana
yapacakları teklifleri yaptılar. Sen, onların tekliflerinden hiçbirini kabul
etmedin! Sonra, dediğin gibi, Allah katındaki mevkiini anlamak, sana inanmak,
uymak üzere kendileri için istedikleri şeyleri de yapmadın!
Vallahi ben, sana bakıp
dururken, sen, göğe bir merdiven kurarak tırmanıp göğe çıkmadıkça ve oradan,
yanında senin dediğin gibi Peygamber olduğuna tanıklık edecek dört melek
getirmedikçe, sana hiçbir zaman inanmam!
Yemin ederim ki, sen, bunu
yapmış olsan bile, yine seni tasdik edeceğimi sanmıyorum!
Abdullah bin Ebi Ümeyye,
bunları dedikten sonra Peygamberimizin yanından ayrılmıştı.
Peygamberimiz, Hz. Ümm-i
Seleme’ye, Abdullah bin Ebi Ümeyye ve süt kardeşi hakkında nazil olan ayet-i
kerimeyi de (Isra 93) okudu. Hz. Ümm-i Seleme dedi ki:
- Ya Resulallah! Bu kişi,
senin kavmindendir. Onların söylediği şeyi, bütün Kureyş müşrikleri de,
söylemişler ve haklarında onun gibi ayetler de inmiştir. Sen, onun suçundan
daha ağırını da affetmiştin. O, Amcanın oğludur ve onun sana akrabalığı vardır.
Sen de, onun suçunu bagışlamaya halkın en layıkısın!
Bana ilk bakışı idi
Ebu Süfyan bin Hâris der
ki: “Cuhfe’ye varıncaya kadar, ne Resulullah efendimiz, ne de Müslümanlardan
hiçbiri benimle konuşmadı.
Her konaklanılan yerde,
kendim Resulullahın kapısında duruyor, oğlum Cafer de ayakta dikiliyordu.
Resulullah beni gördükçe, yüzünü benden çeviriyordu.
Ezahir yokuşundan Mekke’nin
Ebtah vadisine inince, Resulullahın çadırının kapısına yaklaştım. Bana baktı.
Bu bakış, Onun, bana ilk yumuşak bakışı idi. Kendisinin gülümseyeceğini de
ummaya başladım.”
Hz. Ali, Ebu Süfyan bin
Hâris’e dedi ki:
- Resulullah efendimize,
arka tarafindan var! Yusuf aleyhisselamin kardeşlerinin, Yusuf aleyhisselama
söylediği şu sözü söyle: (Allaha yemin ederiz ki, Allahü teâlâ, seni, gerçekten
bizden üstün kılmıştır! Biz, doğrusu, sana karşı yaptıklarımızda suçlu idik,
dediler.) [Yusuf 91]
Bundan daha güzel bir söz
bulunabileceği kabul edilemez. Ebu Süfyan bin Hâris böyle yapınca,
Peygamberimiz, Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediğini bildiren, (Size, bugün
hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allahü teâlâ, sizi bağışlasın. O, merhametlilerin
en merhametlisidir) [Yusuf 92] mealindeki ayet-i kerimeyi okudu.
Ebu Süfyan bin Hâris,
Peygamberimizin, "Bana, onların ikisi de gerekmez” buyurduğunu haber
aldığı zaman demişti ki:
“- Vallahi, ya yanına
girmeme izin verecektir, ya da su oğlumun elinden tutup yeryüzünde açlıktan,
susuzluktan ölünceye kadar çekip gideceğiz! Sen ki benim hem akrabam, hem de
halkın en uslusu, yumuşak huylusu, en iyilikseveri ve cömerdi bulunuyorsun.”
Peygamberimiz, Ebu
Süfyan’ın bu sözlerini işitince, her ikisine de acıdı ve kendilerinin
huzurlarına girmelerine izin verdi. Girdiler ve Müslüman oldular.
Yüzüne bakamazdı
Ebu Süfyan bin Hâris,
Müslüman olduktan sonra, utancından, başını kaldırıp Peygamberimizin yüzüne
bakamazdı. Geçmişteki tutum ve davranışlarından dolayı özür diledi.
Ebu Süfyan, Mekke-i
mükerremenin fethinde bulunmuştur. Huneyn muharebesinde gösterdiği fevkalade
kahramanlığı dolayısıyla, Resulullahın iltifatlarına mazhar oldu.
Miladi 644 senesinde,
hacdan dönerken vefat etti. Namazını Hz. Ömer kıldırdı. Medine’deki Bakî
kabristanına defnedildi. Hadis-i şerifte, “Ebu Süfyan cennet yiğitlerindendir”
buyurularak, Resulullahın methine mazhar oldu. Siması Resulullaha benzeyen yedi
kişiden biri de bu idi.