Ana sayfa

 

EBU MUSA EL-EŞ’ARİ (ABDULLAH BİN KAYS) R.A. :

 

Resûlullah’ın (s.a.v.) valilerinden. İsmi Abdullah’tır. Ebû Mûsâ künyesi ile tanınmış olup, babasının

adı Kays; annesinin adı ise, Tayyibe binti Vehb bin Ak’tır. Nesebi, Abdullah bin Kays bin Selîm bin Hasân

bin Harb bin Âmir bin Ganem bin Bekr bin Âmir bin Abd bin Vâil bin Naciye bin el-Cemâhir bin el-Eş’ar’dır. Bi’setten önce Yemen’in Zebid bölgesinde doğduğu bilinmekteyse de târihi belli değildir. 42

(m. 663) yılında Kûfe, diğer bir rivâyette Mekke-i Mükerreme’de vefât etti.

Ebû Mûsâ el-Eş’âriî müslüman olmasını, Buhârî ve Müslim’in ittifakla bildirdiği hadîs-i şerîfte şöyle

anlatmaktadır.

“Biz Yemen’de iken Peygamber efendimizin ortaya çıkışı haberi bize ulaştı. Ben, iki ağabeyim,

(Ebû Bürde ve Ebû Rûhem olup, ben onlardan küçük idim) ve Eş’arî kabilesinden 52 veya 53 kişi bir

gemiye bindik ve Resûlullah’ı görmek için yola çıktık. Ancak gemimiz hava muhalefeti sebebiyle bizi

Habeşistan’a çıkardı. Orada Cafer bin Ebî Tâlib ile buluştuk ve müslüman olduk. Cafer “Resûlullah bizi,

buraya gönderdi. Burada bir müddet oturmamızı emretti. Siz de bizimle burada bir müddet oturunuz”

dedi. Bunun üzerine, biz de orada oturduk.

Daha sonra Resûlullah’ın müsaadesiyle Habeşistan hükümdarı Necâşî bizi iki gemiye bindirip Medine’ye

gönderdi. Biz Medine’ye geldiğimizde, Resûlullah Hayber fethinde bulunuyordu. Bu savaşta yanında

bulunmayanlara hisse vermediği halde bize ganimetten hisse verdi...”

Eş’arîler, Medine’ye gelmekte oldukları sırada Resûlullah (s.a.v.) eshâbına “Yanınıza öyle bir kavim

gelecektir ki onlar, İslâmiyet için, sizden daha yufka yüreklidirler” buyurdu. Bunların arasında

Ebû Mûsâ el-Eş’arî de vardı. Eş’arîler Medine’ye yaklaştıkları zaman “Yarın, sevgililere, Muhammed’le

(a.s.) Eshâbına kavuşacağız” diye şiir söylüyorlardı. Eş’arîler Medine’ye gelince Peygamber efendimize

bi’at ettiler.

Müslümanlar arasında ilk defa müsâfehayı yapanlar onlardı. Resûlullah onları Medine’de Botham

Meydanlığı’na yerleştirdi ve onlara buyurdu ki: “Sizin hicretiniz iki defadır. Biri Necâşî’nin ülkesine,

ikincisi de yurduma yapılan hicrettir.” Eş’arîler yatsıdan geç vakitlere kadar ibâdet ettiklerinden, Peygamber

efendimizin yanına giderler ve O (s.a.v.) onların yanına gelirdi. Resûlullah (s.a.v.) Eş’arîler’e

namaz kıldırdıktan sonra; “Allahın size olan nimetlerindendir ki, insanlardan bu saatte başka bir

kimse namaz kılıyor değildir... Bu namazı sizden başka kılan kimse yoktur!” buyurur, onları takdir

ve teşvik ederdi. Ebû Mûsel-Eş’arî bu iltifatlardan çok memnun olur, Allah’ın resûlüne ve müslümanlara

sevgisi kat kat artardı. Kur’ân-ı kerîm’in Maide sûresi ellidördüncü (54) âyet-i kerîmesindeki “Allah’ın

onları seveceği ve onların da Allah’ı seveceği bir kavim getirir” buyruğu hakkında Peygamberimiz “Onlar

işte bunun! Yani Ebû Mûsel-Eş’arî’nin kavmidir.” Yine: “Seferlerde yoldaşlık eden Eş’arî cemaatinin

gece vakti evlerine girdikleri zaman okudukları Kur’ânı, seslerinden çok iyi tanırım. Sefer

halinde, geceleyin onların kondukları yerleri de gündüz görmemiş olsam bile Kur’ân seslerinden

anlarım” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.) mübârek hanımlarından Âişe-i Sıddîka (r.anha) ile bir gece

bir yere gidiyorlardı. Ebû Mûsel Eş’arî’nin evinin hizasına gelince durdular. O Kur’ân-ı kerîm okuyordu.

Okumasını bitirinceye kadar beklediler. Hz. Resûlullah, O’nu gündüz görünce akşamki hadîseyi anlatıp,

eshâbına “Buna muhakkak Dâvûd’un güzel seslerinden bir ses verilmiş” buyurarak meth etti. Ehl-i

sünnet itikadındaki iki mezhep imamından biri olan Ebül-Hasan-i Eş’arî hazretleri Eş’arî kavmindendir.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin amcası Ebû Âmir de, Resûlullah’ın kumandanlarındandı. Mekke-i mükerreme’nin

fethinden sonraki Huneyn gazâsındaki Evtaş Mevkiindeki harbe amcasıyla katıldı. Ebû Âmir. İslâm Ordusu’nun

Evtâş’taki birlik kumandanıydı, bu harbde yaralandı. Ebû Mûsel-Eş’arî amcasını yaralayanı

öldürdü. Amcası, Resûlullah’a selâm, istiğfâr etmesi vasiyetiyle, Onu mücahitlerin kumandanı tayin ettikten

sonra şehâdet şerbetini içti. Evtâş’da zafer kazanan Ebû Mûsel Eş’arî, Resûlullah’ın yanına dönüp,

durumu arz edip amcasının vasiyetini de söyledi. Bundan sonrasını Ebû Mûsel-Eş’arî şöyle anlatır: “Bunun

üzerine Resûlullah abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: “Allah’ım! Kulcağızın

Ebû Âmir’i afv eyle!” diye duâ etti. Duâ ederken (ellerini o kadar kaldırmıştı ki) ben iki koltuğunun beyazlığını

gördüm. Sonra Resûlullah: “Allahım, kıyâmet gününde Ebû Âmir kulunu şu yarattığın insanlardan

çoğunun üstünde âlî bir makamda kıl” niyazında bulundu. Bunun üzerine “Yâ Resûlallah,

benim için de mağfiret dile! diye duâ istedim. Resûlullah benim için de: “Rabbim, Abdullah İbni

Kays’ın günahını afv eyle! Kıyâmet gününde onu en yüksek ve güzel makama koy!” diye, duâ buyurdu.”

Resûlullah, (s.a.v.) zamanında Zebid, Aden ve Yemen valiliklerinde bulundu. Resûlullah (s.a.v.)

Muaz bin Cebel ile birlikte Yemen’e vali gönderirken ikisine şöyle buyurdu; “Yemen’e vardığınızda halka

kolaylık gösteriniz ve güçlük göstermeyiniz! Sevindirin de nefret ettirmeyiniz! Muhabbet ediniz

de ayrılmayınız.” Resûlullah (s.a.v.) ile Zâtü’r-Rika gazâsında, Mekke’nin fethinde, Huneyn gazâsında

bulundu. Hz. Ömer’in hilâfetinde Kûfe, Basra valiliklerine tâyin olundu. Burada vali iken Ehvaz,

İsfehân ve Nusaybin feth edildi. Hz. Osman’ın halifeliği esnasında önce Basra daha sonra da Kûfe valiliğine

tayin edildi. Hz. Ali zamanında da Kûfe valiliğine devam etti. Cemel Vak’ası’na katılmadı. Sıffîn

Muharebesi’nden sonra, sulh için Hz. Ali’nin vekili oldu. Hz. Mu’âviye’nin hilâfeti zamanında vefât etti.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Kur’ân-ı kerîm’in bütün sûrelerini ezbere bilirdi. Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) hilafetinde

Kur’ân-ı kerîm’i toplayan heyetteydi.

Safvân bin Süleymân diyor ki: “Resûl-i Ekrem efendimiz zamanında Hz. Ömer ile Hz. Ali’den ve

Muaz ile Ebû Mûsel-Eş’arî’den başkaları fetva vermezdi.” İslâm takvimini yazılarında ilk defa O kullandı.

Haya sahibi olup çok edebliydi. Kendini, Kur’ân-ı kerîm’in Meryem sûresi seksendördüncü âyetindeki

“Biz onların ecel günlerini sayıyoruz” (Bu muayyen bir müddettir) meâlindeki hâl üzerinde bulunurdu.

Her an son nefesini düşünürdü. Dünyaya hiç değer vermezdi. Her halinde ve davranışında Allahü

teâlâdan çok korktuğunu ifade eder, son nefesi îmânla vermekten başka birşey düşünmezdi. Bu haline

akrabaları “Kendine biraz acısan” diye tavsiyede bulunduklarında; “Atlar koştuğu vakit, son noktaya yaklaşınca

nasıl bütün imkânlarını kullanırsa, ben de son noktaya kadar bütün imkânlarımı kullanmak mecburiyetindeyim”

buyururdu. Böyle yaşayıp bu hâl üzerine vefât etti. Hanımına “Azığını hazırla, Cehennemin

üzerinden geçilecek bir vasıta yoktur” buyururdu.

Çok güzel Kur’ân-ı kerîm okuması, müfessir, müctehid olması ve Peygamberimizin iltifatlarına

mazhar olması sebebiyle şöhreti vaazı çok kalabalık olurdu.

Buyurdu ki: “Kur’ân-ı kerîme tazimle çok hürmet ediniz. Zira bu Kur’ân-ı kerîm sizin için ecîrdir.

Kur’ân-ı kerîme uyun. O’nu kendinize uydurmayınız. Kim Kur’ân-ı kerîm’e uyarsa, Kur’ân-ı kerîm onu

Cennet bahçelerine götürecektir. Kim Kur’ân-ı kerîm’i kendine uydurursa (anladığı ve hesabına geldiği

gibi kabullenmek, mânâ vermek) Cehennemin alt katlarına baş aşağı düşeceklerdir.”

“Âdem oğlu iki dere dolu altını olsa yine de tamam, yeter demez. Üçüncü bir dereyi doldurmaya

çalışır. Âdem oğlunun karnını birazcık topraktan başka birşey doldurmaz.”

“İnsan, dünyâlık için acele ederse ahiretten uzaklaşır.”

“İnsanların çoğu para kazanmak hırsıyla helâk oldular.”

“Kıyâmet günü güneş, insanların tepesinde olacak ve iyi ameller de gölge edecek.”

Ebû Mûsâ el-Eş’arî, üçyüzaltmış hadîs-i şerîf rivâyet etti. Resûlullah’ın kendisine Hz. Osman’ın

başına felâket geleceğini ve Cennete gireceğini haber verdiğini rivâyet etti. Güneş tutulunca Resûlullah

Mescid-i şerîfe gelip, namaz kıldıktan sonra “Allahü teâlâ’nın irsal ettiği bu âyetler hiçbir kimsenin

ne ölmesinden ne de hayatından dolayıdır. Lâkin Allahü teâlâ bu âyetlerle kullarını tahvif eder

(korkutur). Bu kabilden (tabiî) bir hâdise gördüğünüzde Allah’a niyaza, Allaha karşı istiğfâra (koyulup)

iltica ediniz (dönünüz).”

Kıyâmet günü, ibâdet ehli mü’minlerin, Allahü teâlânın cemâlini göreceği hususunda; Resûlullah’ın

(s.a.v.) gökyüzündeki aya bakıp: “Şu ayı nasıl hiçbiriniz mahrum olmaksızın görüyorsanız,

Rabbinizi de öyle göreceksiniz. Artık güneşin tulû’unda da, gurubunda da evvelki namazların hiç

birinden alıkonmamak elinizden gelirse (ona) çalışınız” rivâyetinde bulundu.

Birgün Peygamberimiz Ebû Mûsâ el-Eş’arî’ye “Cennet hazinelerinden (ve diğer rivâyette) arşın

altındaki hazinelerden bir hazineye seni irşad edeyim mi?” Evet Yâ Resûlallah irşâd buyur, demesi

üzerine Resûlullah: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah, de.” diye buyurdu.

“Allahü teâlâ gece günah işleyene sabaha kadar, gündüz günah işleyene de, tevbe etmesi

için akşama kadar, mühlet verir. Güneş batıdan doğuncaya kadar böyle devam eder.”

“Dünyayı seven Âhiretine zarar verir, Âhiretini seven dünyâsını zararlandırır. Bu böyle olunca,

siz bakiyi fâni üzerine tercih ediniz.”

“Her kim Allahın rızasını kazanmak için bir mescid bina ederse, Allahü teâlâ da ona Cennet’te

onun gibi bir ev bina eder.”

“Mü’minler birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın taşları gibidir.”

“Sizden birisi bir cenâzeye rastlarsa, ayağa kalksın. Bu kalkması cenâze için olmayıp, cenâze

ile beraber bulunan melekler içindir.”

 “Bana gelip benden soran ve bazı ihtiyaç dileğinde bulunanlar olur. Yanımda bulunan sizler

de onlara yardımcı olun ki, ecir kazanasınız. Allahü teâlâ sevdiği şeyi, Peygamberlerin elinde kaza

eder.”

“Kırk gün helâl yiyenin kalbini Allahü teâlâ nurlandırır ve hikmet sözlerini kalbinden lisânına akıtır.”

“Kişi sevdiği ile beraberdir.”

“Kıyâmete yakın ilim kalkar, cehâlet her tarafı kaplar ve öldürme olayları artar.”

Ev ziyâreti hususundaki Adâb hakkında: “İzin talebi üç defadır. Birincide susar ve gelenin kim

olduğunu öğrenmek için dinlenir, ikincide hazırlanır, üçüncüde de kabul veya reddeder.”

“Biriniz üç kere selâm verdikten sonra cevap alamazsa dönsün.”

“Yaşlılara saygı göstermek, Allahü teâlâyı tazimdendir.”

“Kötü arkadaş, demircilerin körükleri gibidir. Şayet üflediği ateş kıvılcımları seni yakmazsa, kokusu sana bulaşır.”

“Dirinin ağlamasıyla muhakkak ölü azâb olunur.”

Peygamber efendimiz ipeği sağına, altını soluna koydu ve “Bu ikisi ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine harâmdır” buyurdu.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Tabakât-ı İbni Sâ’d cild-1, sh-348 cild-4 sh-106

2) Sîret-i İbn-i Hişam cild-4, sh-4

3) Buhârî cild-5, sh-80, 82

4) Müsned cild-3, sh-105, 155, 223

5) El-Îsâbe cild-2 sh-359

6) El-Milel ve’n-Nihal, cild-1, sh-94

7) Metâli’-un-nücûm cild-2, sh-116

8) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebdiyye sh-188, 1000

9) El-İstiâb cild-2, sh-371