AKİL BİN EBİ TALİB R.A.
Eshâb-ı kirâmdan.
Resûlullah’ın (s.a.v.) amcasının oğlu. Hz. Ali ve Ca’fer-i Tayyar’ın (r.a.)
büyük kardeşidir. Ca’fer-i Tayyar”dan (r.a.) on, Hz. Ali’den yirmi yaş büyük
olup, üçü de aynı anadandır.
Künyesi Ebû Yezîd’dir. 60
(m. 680) târihinde vefât etti. Hz. Akîl başlangıcından beri İslâm’a yakınlık
duyuyordu. Ancak, Mekke’deki sosyal durumdan ve Mekkeli müşriklerin
müslümanlara yaptığı işkenceleri görüp, çekindiğinden bu düşüncesini açığa
vuramadı. Mekke müşrikleri baskı yaptıkları için, Bedir savaşında istemiyerek
onların yanında yer aldı. Müslümanlar onu esir aldılar. Kendisi fakîr idi.
Kurtuluş fidyesini ödeyecek durumu yoktu. O’nun için, fidyesi, amcası Abbâs bin
Abdülmuttalib tarafından ödendi.
Akîl’in (r.a.) İslâmı kabul
edişi, Hudeybiye anlaşmasından sonra olmuştur. Müslüman olduktan sonra,
Medine-i Münevvere’ye hicret etmiştir. Böylece muhacirlerden olmuştur. Akîl
(r.a.) Mûte gazasına iştirak etti. Ancak dönüşünde uzun süren bir hastalığa yakalandı
ve bu sebeple Mekke, Huneyn ve Taif gazalarına iştirak edemedi. Daha sonra,
tekrar Mekke’ye yerleşti. Ancak zaman zaman Resûlullah’ı (s.a.v.) ziyâret eder,
hizmette kusur etmezdi. Bu bakımdan, Resûl-i
Ekrem’den (s.a.v.) birkaç hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Akîl (r.a.) hicretten önce
fakîr idi. Hicretten sonra daha da fakîrleşti. Resûlullah (s.a.v.) bu durumu
görünce Hayber seferinden sonra, kendisine yıllık bir maaş bağladı. Akîl’in
(r.a.) başka geliri olmadığından geçimini yalnız bu maaşla temin ediyordu.
Rivâyet edilir ki, Akîl
(r.a.) borçlanmıştı. O zaman halife olan kardeşi Hz. Ali’nin yanına gitti. Hz.
Ali ona borcunu sordu. 40 000 dirhem olduğunu söyleyince, ödeyecek parası
olmadığından ona bir şey veremedi. Sonra öderiz buyurdu.
Akîl bin Ebû Tâlib,
Peygamberimizi (s.a.v.) çok severdi. Her fırsatta Resûlullah’a olan bağlılığını
ve sevgisini gösterdi. Resûlullah (s.a.v.) da onu severlerdi. Akîl hazretlerine
buyurdu ki:
“Yâ Ebâ Yezîd! Ben seni iki
cihetten seviyorum. Birincisi, yakın akrabam olduğun için, ikincisi, amcamın
seni sevdiğini bildiğim için.”
Hz. Akîl, Resûlullah’ın
kıymetli sünnetine uymakta çok dikkatli ve titiz idi. Çevresindekilere,
cahiliyye âdetlerinden uzaklaşmalarını tavsiye ederdi. Akîl bin Ebî Tâlib,
nesebler (soylar) üzerinde geniş bir bilgiye sahipti. İyi ve kötü soylar,
onlarla ilgili olay ve târihleri çok iyi bilirdi. Cahiliyye devrine dair, örf
ve adetler, meşhûr günler, hikâye ve destanlar hakkında derin bilgisi vardı. Bu
yüzden komşu kabileler arasında hürmet ve saygı görürdü. Bu konuda sorulan
suallere geniş ve doyurucu cevaplar verirdi. Müslüman olduktan sonra cahiliyye
devrine ait âdetlerin hepsini terk etmişti. Cahiliyye âdetlerini iyi
tanıdığından, neleri terk edeceğini de gayet iyi biliyordu. Çünkü, şerri, günahı,
harâmı bilmeyenin, tanımıyanın, o kötülüğe, harâma düşme ihtimâli her zaman
mevcuttur. Ama tanırsa, ondan kendisini muhafaza etmesi mümkündü. Akîl
hazretleri hazır cevap bir zât idi. Yüz küsur sene yaşamıştır. Yezîd ile olan
anlaşmazlıkta Hz. Hüseyin’in tarafını tutarak, bu konuda önemli rol almıştır.
Kaynaklar:
----------------
1) Müsned-i Ahmed İbn-i
Hanbel cild-3, sh-451
2) El-A’lâm cild-4, sh-242
3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d
cild-4, sh-42
4) El-İstiâb cild-3, sh-167
5) El-Îsâbe cild-2, sh-494