ADİY BİN HATEM-İ TAİ R.A.
Eshâb-ı kirâmdan. Ebû Tarîf
ismiyle tanınmıştır. Hz. Ali’nin sancaktarı olup, cesareti ve cömertliği
ile şöhret bulmuştur.
Meşhûr şâir Hâtem’in oğludur. Nesebi: Adî bin Hâtem bin Abdullah bin Sa’d bin
Hazrec bin İmr-ül-Kays bin
Âdî’dir. Hicrî 9 (m. 630) senesinde müslüman oldu. Önce hıristiyandı. Hz.
Ebû Bekir zamanında,
kavminin mürted olmasına mâni oldu. Irak seferinde bulundu. Kûfe’de yaşadı. 67
(m. 686)’de 120 yaşında
iken vefât etti. Kabri, Kûfe’dedir.
Peygamber efendimiz
(s.a.v.), Medine’nin çevresindeki İslâma girmeyen kabileler üzerine sefer
düzenlerdi. Eshâb-ı kirâm
(r.anhüm) kabileleri İslâma davet eder, müslüman olmaz ve teslim olmazlarsa
savaş yapılır, savaşda
alınan mallar ganimet, teslim alınan kimseler de esir olurdu. Hicrî 9.ncu senede
Tebük’ün doğusunda yaşayan
Tay kabilesine de bir grup Eshâb-ı kirâm (r.a.) geldiler. Eshâbı uzaktan
gören Tay kabilesinin reisi
olan Adî bin Hâtem kaçtı. Alınan esirler arasında Adî bin Hâtem’in kız kardeşi
Sefane de vardı. Esirleri,
Peygamberimizin huzuruna getirdiler. Resûlullah efendimiz, Sefane’yi, Adî bin
Hâtem’i bulup getirmesi
için gönderdi. Sefane, kardeşini buldu. Ona Peygamber efendimiz hakkında
müsbet şeyler anlattı. Adî
bin Hâtem, kız kardeşinin anlattıklarından cesaret alarak Medine’ye geldi.
Müslüman oluşunu kendisi
şöyle anlattı: “Resûlullah (s.a.v.) Mescidde imiş, oraya gittim. Selâm verdim.
Bana: “Kimsiniz”
buyurdular. Ben de “Adî bin Hâtem’im” dedim. Kalktılar, beni evine davet
ettiler. Yolda,
zayıf yaşlı bir kadına
rastladık. O kadın Resûlullah’a bazı ihtiyaçlarının olduğunu anlattı. Onunla
ilgilendi
ve ihtiyaçlarını halletti
Ben, onları seyrediyor, içimden “Bu kimse melik değildir” diyordum. Sonra
Resûlullah (s.a.v.) beni
evine götürdü, içi lifle dolu bir minderi oturacağı yere koydu. “Buraya oturun”
buyurunca, ben de “Siz
oturun” dedim. Bana tekrar oturmamı emrettiler. Oturdum. Kendileri yere oturdu,
içimden “Vallahi melik olan
bir kimse böyle yapmaz. Bu melik değildir. Çok kerem sahibi bir kimsedir”
dedim. Bana: “Yâ Adî bin
Hâtem, müslüman ol da, selâmette olasın” buyurdu. Ben “Benim dinim
vardır” dedim. Resûlullah
(s.a.v.) “Senin dînini senden daha iyi biliyorum. Sen Rakusiyye dîninden
değil misin? Kavminin
dörtte bir ganimetini yemiyor musun? Bu senin dininde sana helâl değildir”
buyurdu. Ben içimden
“Vallahi, doğru söylüyor. Bilinmeyen şeyleri biliyor. O, Peygamberdir” dedim.
Resûlullah devam ettiler.
“Yâ Adî bin Hâtem, seni
İslâma girmekten alıkoyan nedir? Seni “Lâ ilâhe illallah” demekten
uzaklaştıran nedir?
Allah’dan başka ilah var mı? Neden çekiniyorsun? Seni Allah büyüktür demekten
alıkoyan nedir? Allahü
teâlâdan daha büyük var mı?” buyurdu.
Bu kadar güzel yüzlü, tatlı
sözlü bir kimse yalancı olamazdı. Hemen kelime-i şehâdeti söyleyip
müslüman oldum. Peygamber
efendimizin mübârek yüzleri gülerken; “Kendilerine azâb edilenler,
Yahudilerdir.
Sapıklarsa
hıristiyanlardır.” buyurdular.
Adî bin Hâtem, müslüman
olmakla şereflendikten sonra, Peygamber efendimizin emriyle kendi
kabilesine ve çevresindeki
kabilelere, İslâmiyeti anlatmak ve onların zekâtlarını toplamak için
görevlendirildi.
Kabilesine giderek hepsinin
müslüman olmalarına sebep oldu. Zekât mallarını ilk defa o topladı.
Bir gün Hz. Ömer’in yanına
kabilemden bir kaç kimseyi götürmüştüm. Hz. Ömer bizi karşıladı. Dedim ki
“Beni tanıyor musun?” O da:
“Evet. Sevgili Peygamberimize kavmin inanmadığı zaman sen imân ettin,
inkâr ettikleri zaman sen
doğruladın. Yüz çevirdikleri zaman sen vefâkâr oldun. Zulmettikleri zaman sen
sabırla karşıladın.
Muhakkak ki ilk zekâtı kabilenden toplayarak Peygamberimizi sevindiren sen
oldun.
Ey Adî bin Hâtem” buyurdu.
Peygamber efendimiz, bir
gün Hz. Adî bin Hâteme, sadaka vermekle ilgili olarak; “Bir hurmanın
yarısıyla bile Cehennem
ateşinden korunun, onu da bulamazsanız tatlı ve güzel söz ile karşılık
verin.” buyurdular.
Adî bin Hâtem hazretleri,
dünyâya hiç kıymet vermez, çok sadaka verirdi. Kazancını fakîrlere dağıtırdı.
Peygamber efendimiz, bir
mecliste otururlarken, Hz. Adî bin Hâtem geldiğinde yanından yer verirler,
iltifatta bulunurlardı. Hz.
Adî, daha vakit girmeden namaza hazırlanır, her vakit için abdest alırdı.
Onun şevkle namaza koşması,
zevkle namaz kılması herkesin dikkatini çeker, ona imrenirlerdi.
Müslüman olduktan kısa bir
süre sonra Peygamber efendimiz ile birlikte Veda Haccı’nda bulundu.
Peygamberimizin (s.a.v.)
vefâtından sonra bazı kabileler İslâmiyetten ayrılmış mürted olmuşlardı. Bunlar
üzerine Hz. Ebû Bekir bir
ordu göndererek İslâmiyetten ayrılmayı önlemeye çalıştı. Tay kabilesi Hz. Adî
bin Hâtem’in gayreti,
nasîhati ile İslâmiyetden ayrılmadı.
12 (m. 633) senesinden
sonra Hz. Ömer zamanında Irak üzerine seferler yapıldı. Adî bin Hâtem
(r.a.) Hazret-i Hâlid bin
Velîd ile yapılan seferlerin pek çoğuna katılmış, çok büyük kahramanlıklar
göstermişti.
Yaşlı olmasına rağmen Tay
kabilesinin başında gençlerden daha hızlı, daha gayretli daha maharetli
savaşırdı. Bu durumu gören
Hâlid bin Velîd (r.a.) Adî bin Hâtem hazretlerini kendisine muâvin
yapmıştı. Hz. Ali’nin
savaşlarında da sancaktarlık yaparak İslâma çok büyük hizmetleri dokunmuştu.
Savaşlarda şehit olmayı çok
arzu etmişse de şehîd olamadı. Adî bin Hâtem (r.a.) Kûfe şehri kurulduğu
zaman bu şehre gelerek
yerleşti. Yaşı oldukça ilerlediği için savaşlara katılamıyordu. Bu sırada Hz.
Ömer
şehîd edilmiş, halifeliğe
Hz. Osman seçilmişti. Hz. Adî bin Hâtem, Peygamberimizin (s.a.v.) damadı
olmakla Şereflenen yeni
Halife Hz. Osman’a çok muhabbet ederdi. Hz. Osman Hz. Adî’nin İslâma yaptığı
hizmetlerinden dolayı
Bağdâd havalisinin gelirinden istifâde etmek üzere Bağdâd’a gönderdi. Hz.
Osman ve Hz. Ali’nin
şehâdetlerine kadar orada yaşadı. Sonra tekrar Kûfe’ye geldi. Vefât edinceye
kadar
burada kaldı. İnsanlara
nasîhat ederek doğru yola daveti ölünceye kadar devam etti. Müslüman olduktan
sonra hiç boşa vakit
geçirmeyip, İslâma hizmet etmek için çırpındı. Yüzyirmi yaşında, Allahü
teâlânın rahmetine kavuştu.
Peygamberimiz (s.a.v.) den
66 hadîs-i şerîf rivâyet etti. Sahih-i Buhârî’de 3, Müslim’de 5 hadîs-i
şerîfi vardır. Sünen
sahipleri de Müşârün ileyhden hadîs nakletmişlerdir. Rivâyet ettiği hadîs-i
şerîflerden
bazıları:
“Av için yetiştirilmiş
köpeğini, Allahü teâlânın ismini anarak salıverdiğin zaman, onun getirdiği
avı ye.”
“Sizden biriniz elbette Allahü
teâlânın huzurunda duracak, arada da perde olmayacaktır.
Allahü teâlâ ona: Ben sana
in’âm edip servet vermedim mi? diye soracak. Adam, evet diyecek.
“Sana peygamber göndermedim
mi?” diye soracak. Adam, evet diyecek. Sonra adam sağına bakacak
Cehennem’den başka bir şey
görmeyecek. Soluna bakacak, yine Cehennem’den başka bir
şey görmeyecektir. O halde
bir yarım hurma ile de olsa Cehennemden korununuz. Buna da gücünüz
yetmiyorsa tatlı dil ve
güzel söz ile konuşmaya çalışınız.”
“Bir kimse bir şeyi yapmak
veya bırakmak için yemin eder, sonra onun tersini yapmayı takvaya
uygun görürse onu yapsın.”
KAYNAKLAR:
1) Ensâb-ul-eşrâf, sh-276
2) Üsüd-ül-gâbe, cild-3,
sh-392
3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d,
cild-2, sh-164, cild-6, sh-118
4) El-Îsâbe, cild-2, sh-468
5) El-İstiâb, cild-3,
sh-141
6) Müsned-i Ahmed bin
Hanbel cild-4, sh-256