ABDULLAH BİN ZÜBEYR R.A.
Eshâb-ı kirâmdan. Aşere-i
mübeşşereden olan Zübeyr bin Avvâm’ın oğludur. Nesebi Abdullah bin
Zübeyr bin Avvâm bin
Huveylid bin Esed bin Abdil’uzza bin Kusayyel Kureyşî, el-Esedî’dir. Annesi Hz.
Ebû Bekir-i Sıddîk’in kızı
Esmâ’dır. Teyzesi, mü’minlerin annesi Âişe-i Sıddîka’dır.
Medine’de muhacirlerden ilk
önce dünyâya gelen çocuk budur. Hicretten yirmi ay sonra (veya birinci
senede) (m. 622) Medine
yakınındaki Kuba’da dünyâya gelince Muhacirler çok sevinip rahatladılar.
Çünkü, Yahudiler “Biz
Muhacirlere sihir yaptık, çocukları olmayacak” diyorlardı. Bu mübârek zâtın
doğumu
onların yalanlarını ortaya
çıkararak hayal kırıklığına uğrattı. Resûlullah efendimiz duâ edip, ismini
“Abdullah”, künyesini de
“Ebû Bekir” koydu. Diğer künyesi “Ebû Hubeyb” idi. Babası tarafından annesi
(ninesi) Hz. Safiyye
Resûlullah’ın halası idi.
Yedi yaşında iken babası
tarafından Peygamberimize getirildiğinde O’na bîat etme şerefine kavuştu.
Hz. Ebû Bekir devrinden
sonra yavaş yavaş çocukluk hayatından çıkarak Hz. Ömer zamanında kendini
göstermeye başladı. 14 (m.
636) senesinde oniki yaşlarında iken babası ile Yermük savaşına gitti.
Hz. Zübeyr bin Avvâm onu
sahabeden birine emanet ederek savaşa katıldı. Kendisi de babasını savaşırken
at üzerinden seyretti. Yine
dört sene sonra 18 (m. 639)’de babası ile birlikte Hz. Amr İbn-il-Âs’ın
kumandanlığında Mısır’ın
fethine katıldı.
Geceleri çok ibadet eden
Hz. Abdullah bin Zübeyr aynı zamanda çok cesur, kuvvetli ve kahraman
idi. Hicretin 29 (m. 649)
senesinde Afrika’da Abdullah bin Sa’d ile Tunus harbine katıldı. Yüzyirmibin
düşman askeri ile yirmibin
İslâm mücâhidi savaşırken, o birkaç mücâhid ile Bizans ordusu kumandanı
Roma asilzâdesi Gregor’u
(Cercire) öldürdü. Düşman kuvvetleri bozularak, zaferin kazanılmasında büyük
rol oynadı.
Hz. Abdullah bin Zübeyr
otuzuncu sene, Hz. Sa’îd bin Âs kumandasındaki ordu ile Horasan seferinde
bulundu. Aynı sene Hz.
Osman tarafından Kur’ân-ı kerîm’in çoğaltılması için toplanan ilmî heyete
davet edildi. Hz. Osman’ın
şehîd olduğu gün onu büyük bir gayretle müdâfaa etti. Ertesi sene 36 (m.
656)’da meydana gelen Cemel
vakasında babasının yanında idi.
Hz. Muâviye 60 (m. 680)
senesinde vefât ettikten sonra yerine oğlu Yezîd iktidara geçti. Hz. Abdullah
bin Zübeyr ona bîat etmeyip
Hz. Hüseyin ile beraber Mekke’ye geldi. Yezîd de hemen Abdullah
bin Zübeyr üzerine bir ordu
gönderdi. Bu ordunun kumandanlığını Hz. Abdullah’ın baba bir kardeşi Amr
bin`Zübeyr yapıyordu. Bu
orduyu mağlup ederek onu esir aldı. Bundan sonra Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye
gitmesini tavsiye edince
kabul etti. Ancak Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehîd olduğunu işittiği zaman
Yezîdin
adamlarını Hicazdan
çıkartarak kendi namına hilafet ilân etti. Bu hadîseler üzerine Mekke ve Medine
halkı kendisine bîat etti.
Böylece 61 (m. 680/681)’de Hz. Abdullah bütün Hicaz’a hakim oldu.
Bu hadiselerden iki yıl
sonra Yezîd’in gönderdiği Müslim bin Ukbe, Harre savaşı sonunda Medine-i
Münevvere’yi ele geçirdi.
Bu savaşta Medine halkından ve Eshâb-ı kirâmdan pek çok kimse şehîd oldu.
Bundan sonra Mekke üzerine
giderken vefât edince, yerine geçen Husayn bin Numeyr es-Sekûnî 64 (m.
683) senesi Muharrem ayında
Hz. Abdullah bin Zübeyr’i Mekke’de altmış dört gün muhasara etti. Mekkeliler
çok sıkıntı çektiler.
Rebî’ül-evvel ayında Yezîd’in ölüm haberi gelince muhasarayı kaldırarak Şam
şehrine geri döndüler. Bu
sırada Kâ’be-i muazzama yanınca, Hz. Abdullah yeniden yaptırarak
Hacer-ülesved’i
de içeriye aldırdı.
Peygamberimizin (s.a.v.) türbesini tamir ettirdi. Yezîdin vefâtından sonra
Hicaz,
Yemen, Irak, İran ve
Horasan halkı kendisine bîat edip halife olarak tamdılar. Dokuz sene Mekke’de
halîfe oldu. Yalnız Mısır
ve Şam bölgesi Emevîlerin elinde kaldı.
Hz. Abdullah elinde bulunan
yerlere, kendine sadık kimseleri göndererek hükümeti kuvvetlendirmeye
başladı. Emevîlerin iktidarı
zayıfladı. Ancak 65 (m. 684) yılında Hz. Abdullah’ın en yakın taraftarlarından
ve lehine çalışan
kumandanlarından Dahhak el-Fihri’nin Merdi Rahit savaşında mağlup olup
şehîd edilmesi Emevîleri
rahatlattı. Bu arada kendisi haricileri de sıkıştırdı.
Abdülmelik bin Mervan 65’de
Emevîlerin başına geçince Şam ve Mısır’da hükümeti kuvvetlendirdi.
Irak’a asker sevk edip İbni
Zübeyr’in kardeşi Mus’ab bin Zübeyr’i öldürdü. Sonra Haccac bin Yusuf es-
Sekafî’yi Hicaz’a gönderdi.
Haccac 72 (m. 691)’de Mekke-i mükerreme’yi kuşattı. Ebî Kubeys Dağı üzerine
mancınık kurup oradan
Mescid-i Haram üzerine taşlar atarak şehri tahrib etti. Muhasara altıbuçuk
ay sürdü. Bu esnada Hz.
Abdullah’ın gösterdiği kahramanlık ve yiğitlik her türlü tarifin üstündedir.
Hz.
Abdullah bin Zübeyr bir
savaş esnasında bir gün annesini ziyârete gitti. A’ma ve hasta bulunan, fakat
çok yüksek kuvvetli bir
imâna sahib olan o büyük sahabiyeye (teselli etmek için): “Ölümde rahatlık
vardır”
deyince o mübârek annesi de
“Sen galiba benim ölümümü temenni ediyorsun. Hayır. Ben senin
galip veya mağlup olduğunu
öğrenmedikçe ölmeyi arzu etmiyorum. Sen ya Allah yolunda şehîd olursun,
ben de bu acıya sabrederek
mükafatını Allahü teâlâdan beklerim veya zafer kazanırsın ben de bununla
sevinirim” diye karşılık
verdi.
Hz. Abdullah bin Zübeyr
şehîd olmadan bir gün önce taraftarları dağıldı. Aralarında oğulları
Hamza ve Hubeyb’in de
bulunduğu onbin kadarı Haccac’a teslim oldu. Yalnız Zübeyr ismindeki oğlu
yanında kaldı. Bu halde
annesini tekrar ziyâret etti. Annesi Esma savaşa devam etmesini söyleyerek
nasîhat ve duâ etti. Tekrar
savaş meydanına atılan Hz. Abdullah hücum ettiği düşman kuvvetlerini darmadağın
ediyordu. Bir aralık
“Makam” denilen mübârek yerde iki rekât namaz kıldı. Yeniden harbe girdi.
Bu esnada alnına gelen bir
mancınık taşı ile ağır şekilde yaralandı. Yüzünden kan akmaya başladı. Her
tarafını saran Haccac’ın
askerleri üzerine atılıp şehîd ettiler.
73 (m. 692) senesinde şehîd
olduğu zaman yetmişüç yaşında idi. Annesi, Haccac’ın karşısına çıkıp
acı ve doğru sözler
söyledi. Birkaç ay sonra da vefât etti. Abdülmelik bin Mervan Kâ’benin bir
duvarını
yıktırarak yeniden
yaptırdı. Hacer-i esvedi eski yerine koydurup son şeklini verdi. Bugünkü Kâ’benin
üç duvarı Abdullah (r.a.),
bir duvarı Abdülmelik yapısıdır.
Peygamber efendimizden
doğrudan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Ayrıca babasından, Hz. Ebû Bekir,
Hz. Ömer ve Hz. Osman’dan
teyzesi Hz. Aişe’den, Hz. Ali ve Süfyân bin Ebû Züheyr es-Sekafî’den hadîs-
i şerîfler bildirdi.
Kendisinden de, kardeşi Urve, Oğulları Âmir ve Ubbad, yeğeni Muhammed bin
Urve, Ebû Ziban, Urve bin
Amr-i Selmânî, Ata, Tavus, Amr bin Dinar, Veheb bin Keysan, Sâbitî Bennânî
ve diğer zatlar rivâyet
etti. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları şunlardır:
“Bulut ve meleklerin onun
korkusundan kendisini tesbih ettiği Allahü teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih
ederim.”
“Herhangi bir memlekette
vefât eden Eshâbımdan biri, kıyâmette mahşer yerine giderken, o
memleketin müslümanlarına
önder olur ve onların önlerini aydınlatır.”
“Benim mescidimde kılınan
namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescidlerde kılınan namazlardan efdaldir.
Mescid-i Haram’da (Kâ’be’de) kılınan bir namaz, burada (Peygamber mescidinde)
kılınan 100 namazdan efdaldir.”
“Dünyada ipek giyen,
âhirette giyemez.”
“Nikâhı ilân ediniz.”
“Allah yolunda bir gece
bekçilik yapmak bin gündüzü oruçlu geçmekten efdaldir.”
“Süt emen ve süt emilen
biribirine namahrem değildir.”
“Peygamber efendimiz
iftitâh tekbiri alırken parmaklarını kulak yumuşaklığına değdiriyordu.”
“Eğer ümmetimden, Allah’dan
başkasını dost edinseydim, Ebû Kuhâfe’nin oğlunu (Ebû Bekir’i)
dost edinirdim. Ancak o din
kardeşim ve (hicret esnasında) mağaradaki arkadaşımdır.”
Eshâb-ı kirâmın tefsîr,
hadîs ve fıkıh âlimlerinden ve Abâdile (dört Abdullah)’dan biridir. Kendisinden
Sahihayn’da (Buhârî ve
Müslim) otuzüç hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Bunların altı tanesi
Buhârî’dedir. Rivâyet
ettiği otuzüç hadîs-i şerîfin tamamı Ahmed bin Hanbel’in (r.a.) Müsned adlı
hadîs
kitabında mevcuttur. Hz.
Osmân’ın zamanında Kur’ân-ı kerîmi çoğaltma heyetinde bulundu. İslâmiyette
ilk olarak yuvarlak gümüş
parayı, Mekke-i Mükerreme’de Abdullah bin Zübeyr (r.a.) bastırdı. Paranın bir
yüzünde “Muhammedün
Resûlullah” diğer yüzünde “Allah vefâkâr ve adaletli olmayı emretti” yazılı
idi.
Hz. Abdullah kahramanlık ve
cesaretiyle birlikte çok ibadet ederdi. Namazda o kadar huzura dalar
giderdi ki, kamış gibi
dikilir kalırdı. Secdeye varır, dalar giderdi. Gündüzleri oruç tutardı. Babası
onun
hakkında, “İhsanların Ebû
Bekir’i Sıddîk’a en çok benzeyenidir” buyurmuştur. Peygamber efendimiz,
Habeşistan hükümdârı
Necaşî’nin hediye ettiği harbeyi (kısa mızrak şeklinde bir silah) yanında taşır,
namaz kılarken sütre olarak
önüne koyardı. Dört halife (r.a.) de bunu yanlarında taşırlardı. Bundan sonra
Hz. Abdullah’ın eline
geçince şehîd oluncaya kadar yanından ayırmadı.
KAYNAKLAR:
1) Vefeyât-ül-a’yân cild-3,
sh-71
2) El-A’lâm cild-4, sh-87
3) Kâmûs-ül-a’lâm cild-4,
sh-3101
4) Tam İlmihâl Se’âdet-i
Ebediyye sh-976
5) Eshâb-ı Kirâm sh-139
6) Tehzîb-üt-tehzîb cild-5,
sh-213
7) Müsnedi Ahmed bin Hanbel
cild-4, sh-3