Ana sayfa

 

ABDULLAH BİN SÜHEYL R.A.

 

İlk müslüman olanlardan. Künyesi Ebû Süheyl’dir. m. 594 veya 596 senesinde Mekke’de doğdu.

12 (m. 633) senesinde Yemâme’de şehîd oldu. Annesi, Fahite binti Âmir, babası, Süheyl bin Amr’dır.

Abdullah bin Süheyl (r.a.) ikinci Habeşistan hicretine kadar müslümanlığını gizledi. Sonra Habeşistan’a

hicret eden kafileye o da iştirak etti. Habeşistan’dan dönüşünde, babası tarafından, hapsedilip,

işkence yapılmış, müslümanlıktan vazgeçmeye zorlanmıştı. Bu yüzden çok şiddetli eziyet ve sıkıntılara

maruz kaldı. Çaresiz kalarak babasının sözüne uymuş gibi göründü. Aslında, istemiyerek imânını gizlemişti.

Peygamberimizin (s.a.v.) hicreti sırasında o, çaresiz olarak Mekke’de kalmıştı. Resûlullah (s.a.v.)

ve müslümanların çoğunluğu Medine’de bir araya gelmişler, gün geçtikçe güçlenmekte ve durumları

iyiye doğru gitmekteydi. Mekke müşrikleri bunu bir türlü hazmedemiyorlar ve en kısa zamanda,

müslümanları ve İslâmiyeti yok etmek istiyorlardı. Bu yüzden Bedir Muharebesine büyük bir intikam hırsıyla

hazırlanmışlardı. Bu, Abdullah bin Süheyl’ (r.a.) in işine yaramıştı. Bedeni müşrikler arasında ama,

ruhu Resûlullah (s.a.v.) ve müslümanlarla beraberdi. Şirk ve küfür ordusu arasında bulunmak

istemiyordu ama, Resûlullah’a (s.a.v.) kavuşmak için bir müddet sabredecekti. Bu arada, babası kendisini

zaman zaman kontrol ediyor, fakat Abdullah bin Süheyl, iç dünyâsında olup bitenleri, ruhunda yaşadığı

ve tattığı lezzeti, babasına ve etrafındakilere asla hissettirmiyordu. Günler böyle geçti. Babası onda

kendine göre anormal bir durum, İslâmiyet’e dair bir belirti göremediğinden, artık onun hakkında, şüphesi

kalmamıştı. Halbuki o, onların kirli ve insanlıktan uzak dünyâsından, Resûlullah’ın Cennet misali huzurlarına,

onun mübârek sohbetlerine, müslümanların o se’âdet ve mutluluk dünyâsına nasıl kavuşacağının

planlarını yapmaktaydı. Abdullah bin Süheyl (r.a.) sanki başka âlemde yaşamakta, müşriklerden

çok çok uzaklarda bulunmaktaydı. Kimsenin onun durumundan haberi yoktu. Müşriklerin,

müslümanlardan birkaç misli fazla olan küfür ve şirk ordusu Bedir’e varmış, bütün techîzatını yerleştirmiş,

muharebeye hazır duruma gelmişti. Mübarezeler karşılıklı tek tek vuruşmalar bitmiş, iki ordu birbirine

girmişti. Harb iyice kızışmıştı. Abdullah bin Süheyl (r.a.) için tam zamanı idi. İslâm ordusu saflarına

geçebilirdi. Abdullah bin Süheyl günlerden beri hayali ile yaşadığı dünyânın içine girmişti. Şimdi başka

bir hava teneffüs etmeğe başlamıştı. Bu, ruhlara hem gıda ve hem de şifa olan bir hava idi. O, Allahü

teâlâ’nın sevgilisinin yanında, onunla yan yana cihad ediyordu. Ne büyük se’âdetti. Kıyâmete kadar hayırla,

duâ ile anılacakların arasına girmişti. Abdullah bin Süheyl (r.a.) artık yerinde duramıyordu.

Arslanlar gibi, şirk ordusunun üzerine atıldı Sanki önceki Süheyl değildi, diğer Sahâbe-i kirâm (r.anhüm)

gibi o da kahramanca savaştı. Sonunda müşriklerin şirk ordusu kahr u perişan oldu.

Abdullah bin Süheyl (r.a.) Bedir’den sonra Uhud ve Hendek gazalarına katılmış, Hudeybiye anlaşmasında

da hazır bulunmuştur. Fakat bu anlaşma sırasında gördüğü manzara, onun kalbine bir hançer

gibi saplanmış, çok üzmüştü. Hatta Resûlullah (s.a.v.) ve diğer müslümanlar da mahzun olmuştu.

Çünkü, Abdullah bin Süheyl’in küçük kardeşi Ebû Cendel müslüman olmuştu. Bu yüzden Mekke’de zincire

vurulup, hapsedilmişti. Ancak bir yolunu bulup, kaçmış, Hudeybiye anlaşması imzalanırken kendini

Resûlullah’ın mübârek ayaklarının dibine atmış, “Beni kurtar! Yâ Resûlallah” demişti. Fakat müşriklerin

temsilcileri onun teslim edilmesi için ısrar etmişler, yoksa anlaşmayı yapmayacaklarını kesin bir dille

beyan etmişlerdi. Ama, Resûlullah (s.a.v.) bu anlaşmanın yapılmasını, birçok sebeplerden dolayı,

istiyorlardı. Bütün taleblere rağmen, müşrikler tekliflerinden vazgeçmedi. Ebû Cendel’in bu sırada söylediği

sözler bütün müslümanların gözlerini yaşartmıştı. Başlangıcı müslümanların aleyhine gibi görünen

Hudeybiye anlaşması daha sonra, müslümanların lehine netice vermiş, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde bu

anlaşmayı, Feth-i Mübîn diye vasıflamıştır. Ebû Cendel hazretleri de, kurtulmuş bilâhare sağ sâlim Medine’ye

dönmüştür.

Hudeybiye andlaşmasından iki sene sonra Abdullah bin Süheyl (r.a.) Mekke fethinde de bulundu.

Mekke feth edilmiş öldürülecek olanların listesi yapılmıştı. Bunların arasında, Abdullah bin Süheyl’in

babası da vardı. Babasına dayanamamış. Babasının öldürülmemesi için teşebbüste bulundu. Durum

Resûlullah’a arz edildi. Resûlullah (s.a.v.) Hz. Abdullah’ın bu istirhamını kabul etti. Babasına bir

emannâme verildi. Daha sonra, babası Süheyl bin Amr müslüman oldu. Sahâbelik şerefine nâil oldu. O

kadar ihlâslı bir mü’min oldu ki, Resûlullah’ın (s.a.v.) ahirete teşrifleri sırasında konuşmaları ile, birçok

kimsenin irtidadına (dinden dönmesine) mani oldu.

Süheyl bin Amr hazretlerinin oğlu Abdullah bin Süheyl, (r.a.) Yemâme’de Cevas muharebesinde

şehîd olmuştu. Hz. Ebû Bekir, Kureyş ve Mekke’nin ileri gelenleri, oğlunun şehâdetinden dolayı, babası

Süheyl’e (r.a.) taziyede bulunmuşlardı.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-406

2) Üsüd-ül-gâbe cild-3, sh-180

3) Müstedrek cild-3, sh-381