MUĞNİ’L-MUHTAC

KİTABET AKDİ

 

ÖZGÜRLÜK SÖZLEŞMESİ (KİTABET AKDİ)

 

GİRİŞ

KİTABET AKDİNİN RÜKÜNLERİ

KİTABET AKDİ YAPILDIKTAN SONRA EFENDİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

KİTABET AKDİNİN BAĞLAYICI OLDUĞU VE OLMADIĞI DURUMLAR

BATIL VE FASİT KİTABET AKDİ

KİTABET AKDİ KONUSUNDA MEYDANA GELEN ANLAŞMAZLıKlAR

 

GİRİŞ

 

1. Kitabetin Anlamı

 

1. ( -kef-te-elif-be-(te)- ) kelimesi meşhur okunuşa göre "kitabet" şeklindedir. Bunun tıpkı [köle azadı anlamına gelen] "ataka" kelimesi gibi "ketabet" şeklinde olduğu da söylenmiştir.

 

2. Kitabet kelimesinin sözlük anlamı bir araya getirmek ve toplamaktır. [Kölenin belirli bir bedeli taksitler halinde ödemesi ve özgür kalması için yapılan anlaşmaya] kitabet akdi denilmiştir; çünkü bunda da taksitleri bir araya getirmek söz konusudur.

 

3. [Arapça'da] "necm" ifadesi [yıldız anlamına geldiği gibi] özgürlük sözleşmesinin taksidini ödeme zamanı için de kullanılmaktadır. Çünkü öde göre bu, buna uygun bir şekilde bir kağıda yazılarak yapılır.

 

4. Kitabet kelimesinin fıkıh terminolojisindeki anlamı, bu akde özel bir takım sözlü ifadeler kullanarak iki veya daha fazla taksitten oluşan bir bedel karşılığında köle azat etmektir.

 

5. Kitabet sözcüğü İslam döneminde kullanılan bir ifade olup cahiliyede bilinmemektedir.

 

6. Kitabet akdinde, normalde muamelat alanında geçerli olan birkaç kuraldan farklı uygulama söz konusu olmuştur. Bunları şu şekilde belirtmek mümkündür:

 

> Efendi, bu sözleşmede kendi malını kendi malı karşılığında satmaktadır. Çünkü hem köle hem de o kölenin kazancı efendiye aittir.

 

> Kölenin zimmetinde daha baştan efendisine ait bir alacak söz konusu olmaktadır.

> Köle için mülkiyet söz konusu olmaktadır. Çünkü bu sözleşme, bir yandan şahsın köleliği devam ederken diğer yandan onun mülkiyet sahibi olmasına izin vermeyi gerektirmektedir.

 

Genel kurala aykırı bu durumlara rağmen şeriatı koyan Allah, insanların bu sözleşmeye ihtiyacı bulunması sebebiyle buna cevaz vermiştir. Zira köle azadı dinde teşvik edilmiştir.

Efendi, herhangi bir karşılık almaksızın bunu yapmayı istemeyebilir. Kölenin de kendisini kölelikten kurtaracak bir malı bulunmamaktadır. Kölenin azat olması, özgürlük sözleşmesine bağlanınca kölelikten kurtulmak için bütün gücüyle kazanç elde etmeye çalışacaktır. Dolayısıyla nasıl ki ihtiyaç sebebiyle mudarebe akdinde karın bilinmemesi ve cuale akdinde yapılacak işin kesin olmamasına rağmen bu akitlere din tarafından göz yumulmuşsa burada da din, başka akitlerde izin vermediği hususlara bu akitte müsaade etmiştir.

 

7. Kitabet akdinin meşruiyeti konusunda [icma bulunmaktadır. Ancak] icmadan da önce temel delil şu ayettir:

 

> Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) kitabet akdi [özgürlük sözleşmesi] yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır görüyorsanız, kitabet akdi yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. [Nur, 33]

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:

 

> Sözleşme yapan kölenin üzerinde bir dirhem bile borç kaldığı sürece köleliği devam eder.(Şafii, el-Ümm, VII, 366)

 

Özgürlük sözleşmesi, sahabenin en çok kazanç elde ettiği konulardandı.

 

Denildiğine göre ilk kitabet akdi Hz. Ömer'in Ebu Ümeyye adında bir kölesi ile yapılmıştır.

 

2. Kitabet Akdinin Hükmü

 

Güvenilir ve kazanç elde edebilecek güçte bir köle kitabet akdi yapmayı talep ettiğinde bunu yapmak müstehaptır. [Zayıf] bir görüşe göre güçlü olmasa da böyledir.

 

Kitabet akdi hiçbir şekilde mekruh değildir.

 

8. Köle tarafından kitabet akdi / özgürlük sözleşmesi yapılması talep edilmiş olsa bile müdebber kılma ve köle olan yakınını satın alma meselelerine kıyasla bunu yapmak farz olmayıp müstehaptır. Bu farz değildir; çünkü aksi takdirde efendinin mülkü elinden gitmiş olur ve köleler, efendilerine tahakkümde bulunmuş olurlar.

 

9. Özgürlük sözleşmesi ancak bütünü veya bir kısmı köle olan, güvenilir ve kazanç elde edebilecek güce sahip bir köle tarafından talepte bulunulduğunda müstehap olur. İmam Şafii ayette geçen "hayır görüyorsanız" ifadesindeki hayn bu iki şey ile [güvenilir olmak ve kazanç elde edebilecek güçte olmak ile] tefsir etmiştir.

 

Güvenilir olmak, kölenin elde ettiği kazancın zayi olup da azat olamaması ihtimali sebebiyle dikkate alınmıştır. Kazanç elde edebilecek güçte olmak ise taksitlerin ödeneceğine güvenebilmek için dikkate alınmıştır.

 

Bu, köleye malın bir kısmının verilmesinden farklıdır. Orada emir, zahiri üzere farz şeklinde anlaşılmıştır. Çünkü bu bir yardımlaşmadır. Şeriatın durumları ise tıpkı zekatta olduğu gibi bunun farz olmasına mani değildir.

 

Not:  Nevevi'nin "kazanma" ifadesinden bunun herhangi bir kazanç olduğu anlaşılsa da bu kastedilmemiştir. Burada kastedilen şey, kölenin üstlendiği borcu ödeyebilecek bir kazanç elde edebilecek güçte olmasıdır.

 

10. [Zayıf] bir görüşe göre ise güvenilir olmakla birlikte kazanç elde edebilecek gücü olmayan bir köle özgürlük sözleşmesi talep ettiğinde onunla sözleşme yapmak da müstehaptır. Çünkü güvenilir olduğu bilinirse kendisine zekatlar yoluyla yardım yapılarak azat olabilir. İlk görüş sahipleri buna güvenilemeyeceğini belirterek cevap vermişlerdir.

 

11. Kölede her iki vasıf bulunmasa bile kitabet akdi yapmak her halükarda mekruh değildir. Bu vasıfların bulunmaması halinde mubahtır. Çünkü bu sözleşme kölenin azat olması ile sonuçlanabilir.

 

Ezrainin belirttğine göre şu durum bu hükümden istisna edilir: Köle hırsızlık yapmak vb. fiiller sebebiyle fasık ise ve efendi onun kazanma gücü bulunmadığı halde kendisiyle sözleşme yaptığında günah bir yolla kazanç elde edeceğini biliyorsa onunla özgürlük sözleşmesi yapmak mekruh olur. Hatta bu durum, fesada imkan tanıma anlamına geleceği için haram olur.

 

 

KİTABET AKDİNİN RÜKÜNLERİ

 

Kitabet akdinin rükünleri dörttür:

 

1. Sözlü ifade,

2. Köle,

3. Efendi,

4. BedeL.

 

Nevevi bunların ilki ile konuya başlamıştır.

 

1. Sözlü İfade

 

Özgürlük sözleşmesinde kullanılacak sözlü ifade "seninle şu miktarı taksitle ödemen karşılığında özgürlük sözleşmesi yaptım. Bunu ödediğinde hürsün" şeklindedir.

 

Efendi taksitlerin sayısını ve her bir taksitte ne kadar ödeme yapılacağını açıklar.

 

Şayet şarta bağlama ifadesini zikretmez de buna niyet ederse bu da caiz olur.

 

Şarta bağlama söz konusu olmaksızın sadece kitabet ifadesinin kullanılması yeterli değildir. Mezhepte esas alınan görüşe göre niyet de yeterli değildir.

 

Sözleşme yapılan köle "kabul ettim" der.

 

12. Konuşabilir durumda olan efendi kölesi ile özgürlük sözleşmesi yapacağında icapta bulunmak üzere söyleyeceği sarih söz "seninle şu kadar bedeli -mesela bin dirhemi- taksitle ödemen karşılığında özgürlük sözleşmesi yaptım / sen mükatepsin" şeklindedir.

Efendi bununla birlikte şunu da ilave eder: "Bu miktarı ödediğinde hürsün". Çünkü "kitabet" ifadesi bunun için kullanılabileceği gibi muharece için de kullanılabilir. Bunu ayırt etmek için söz konusu ifadenin eklenmesine gerek vardır. Kişi "bunu ödediğinde sen hürsün" dediğinde bu ifade zorunlu olarak kitabet akdi şeklinde anlaşılır.

 

Dilsizin başkası tarafından anlaşılan işareti de yeterlidir.

 

13. [Özgürlük sözleşmesi yapmak için icapta bulunan] efendinin özgürlük sözleşmesi bedelini, bunun niteliğini, taksitlerin sayısını ve miktarını, her bir taksit döneminde ne kadar ödeme yapılacağını, o bölgede yaygın bir para birimi yoksa ödemenin hangi para birimi üzerinden yapılacağını belirtmesi gerekir. Çünkü bu, tıpkı satım gibi bedelli bir akit olduğu için bedelin bilinmesi şarttır.

 

Taksitlerin eşit olması şart değildir.

 

14. Taksitlerin başlangıcının tayin edilmesi de şart olmayıp mutlak bırakılması caizdir. Bu durumda doğru görüşe göre taksitler akit yapıldığı andan itibaren başlar.

 

Not:  [Metinde geçen ve taksit anlamına gelen] "necm" kelimesi "verilen süre / vade" anlamına gelir ki burada kastedilen de budur. Bu ifade, vade tarihinde ödenen mal için de kullanılabilir.

 

İki taksitin zikredilmesi yeterlidir.

 

Bir kısmı hür olan kişi ile özgürlük sözleşmesi yaparken taksitlendirmeden söz edilmesi şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup daha doğru görüşe göre şarttır. Çünkü bu şahıs, hür olan kısmı ile her ne kadar ödeyeceği şeyin bir kısmına sahip olsa da selefe tabi olarak bunun belirtilmesi şart koşulmuştur.

 

15. Efendi, sahih olan özgürlük sözleşmesinde "bedeli ödediğinde hürsün" ifadesini söylemeyip kölenin hür olmasını onun bedeli ödemesine bağlamamakla birlikte "seninle şu kadar karşılığında özgürlük sözleşmesi yapıyorum" sözü ile buna niyet etse bu caiz olur.

Çünkü bu sözleşmenin amacı özgürlüktür. Bunun niyetle birlikte kinaye sözcük kullanılması halinde gerçekleşeceği tek görüş olarak benimsenmiştir; çünkü bu ifade yalnızca muhatap olan şahsa özgüdür. Hısid olan kitabet akdinde ise kişinin "bedeli ödediğinde hürsün" demesi Kadı Hüseyin ve başkalarının da belirttiğine göre şarttır.

 

16. Efendi, [kölenin özgür kalmasını] bedelin ödenmesi şartına bağlamaksızın ve buna niyet etmeksizin kitabet akdi yapsa [bu sözleşme yeterli olur mu? Bu konuda iki rivayet söz konusudur:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan ve İmam Şafii tarafından açık olarak belirtilen görüşe göre bu yeterli olmaz.

 

İkinci rivayet

 

İkinci rivayette yer alan ve tahric yoluyla çıkarılmış bir görüşe göre tıpkı müdebber kılma gibi bu da yeterli olur.

 

İlk görüş sahipleri buna şu şekilde cevap vermişlerdir: Müdebber kılma cahiliye döneminde de bilinen bir tasarruf olup değişikliğe uğramamıştır. Kitabet akdi ise hem özgürlük sözleşmesi hem de belirli bir bedel karşılığı mirastan çıkarma işlemi için kullanılabilmekte olduğundan ya lafız veya niyetle bunu diğerinden ayırt etmek gerekir.

 

17. Özgürlük sözleşmesinde kullanılacak sözlü ifade yalnızca Nevevi'nin belirttiği ifadeyle sınırlı değildir. Şu ifadeler de OnUn gibidir: "Sözleşme bedelinden beri olduğunda / zimmetin ondan boşaldığında hürsün."

 

Doğru görüşe göre hürriyet sözcüğü kullanılmadığı sürece bunun dışında bir lafızia kitabet akdini diğer şeylerden ayırt etmek yeterli olmaz. Mesela "benimle muamelede bulunursun", "sana, öldürmeyaralama diyetini tazmin ederim", "benden veya insanlardan zekat ayetinde belirtilen kölelere vermeyi hak ediyorsun" gibi ifadeler yeterli olmaz.

 

Ezrai'nin "kişi bununla kitabet akdine niyet ederse kitabet akdi kurulmuş olur, bu ifadeler kinaye olur" ifadesi zahir olan görüştür.

 

18. Kendisiyle sözleşme yapılan kölenin, karşı tarafın icabı üzerine derhal sözlü olarak "kabul ettim" demesi gerekir. Bununla sözlü ifade tamamlanmış olur. Diğer akitlerde olduğu gibi burada da kabulolmadıkça akit sahih olmaz. Efendinin hürriyeti bedelin ödemesine bağlaması kabulden müstağni kılmaz.

 

Not:  Nevevi'nin "mükatep kabul ettim der" ifadesinden şu sonuç çıkar: "Yabancı bir şahıs efendinin yaptığı özgürlük sözleşmesi icabını, köle adına taksitleri ödemek için kabulde bulunsa ve ödediğinde köle azat olacak şekilde öde se bu kitabet akdi sahih olmaz." Bu, Ravdatü't-talibin'de sahih kabul edilen görüştür. Çünkü bu, özgürlük sözleşmesinin yapısına muhalif düşmektedir. Buna göre yabancı şahıs kitabet bedelini ödese şart yerine gelmiş oldUğU için köle azat olur. Efendi, yabancı şahıstan kölenin değerini alır ve kendisinden aldığı bedeli de ona teslim eder.

 

Kitabet akdi icaba davet ve icapta bulunmakla da kurulur. Buna göre efendi kölesine "sen bin dirhem karşılığında hürsün" dese ve köle de kabul etse derhal azat olur, bin dirhemi zimmetinde borçlanır. el-Muharrer'de yer alan "köle de şöyle der" ifadesi Nevevi'nin "mükatep de şöyle der" ifadesinden daha iyidir; çünkü köle, ancak bunu kabul ettikten sonra mükatep olur.

 

 

2-3. Köle ve Efendi

 

Nevevi daha sonra kitabet akdinin ikinci ve üçüncü rüknü olan köle ve efendiyi ele alarak şöyle demiştir:

 

[Özgürlük sözleşmesinin geçerli olabilmesi için] köle ve efendinin mükellef olması ve tasarruflarının kısıtlanmamış olması şarttır.

 

Ölüm hastalığında olan kişinin yaptığı kitabet akdi onun malvarlığının üçte birinden hesap edilir. Şayet kendisinin bunun iki katı kadar malı varsa kitabet akdinin bütünü sahih olur.

Şayet o köleden başka malı yoksa ve köle, efendi hayattayken iki yüz dirhem öder ve kendisinin değeri yüz dirhem olursa azat olur. Yüz dirhem öderse üçte ikisi azat olur.

 

Mürted bir kimse kitabet akdi yaparsa bu mesele onun mülkiyeti konusundaki görüşlere dayalı olarak çözülür. Bunu mevkuf kabul ettiğimiz takdirde İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre kitabet akdi batıl olur.

 

Rehin verilen veya kiraya verilen köle ile yapılan kitabet akdi sahih değildir.

 

19. Özgürlük sözleşmesinde köle ve efendiye ait şartlar[ın ilki] bunların mükellef olması yani akıl ve baliğ olmalarıdır. Buna göre çocuk ve akıl hastasının yaptığı özgürlük sözleşmesi sahih değildir; çünkü bu ikisinin sözlü tasarrufları geçersizdir. Bunlar, kendi köleleriyle de sözleşme yapamazlar. Velinin çocuğa veya akıl hastasına bu konuda izin vermesinin bir etkisi yoktur.

 

Not:  Kölenin mükellef olmasının şart koşulduğu durum kitabet akdi onunla birlikte başlatıldığında söz konusudur. Şayet köle üzerinde başkasına tabi olarak kitabet akdi söz konusu olmuşsa o zaman mükellef olması şart koşulmaz. Çünkü ileride geleceği üzere kitabet akdi yapmış olan cariyenin çocuğu da mükateptir.

 

Nevevi'nin ifadesinden günah bir yolla sarhoş olan kişinin kitabet akdi yapması sahih değildir; çünkü Nevevi onun mükellef olmadığı görüşünü kabul etmektedir. Daha önce boşama ve diğer konularda buna ilişkin açıklamalar geçmişti.

 

20. [Özgürlük sözleşmesinde efendi ve kölede bulunması gereken ikinci şart] tasarrufların kısıtlanmamış olmasıdır. Buna göre sefihlik veya iflas sebebiyle tasarruflan kısıtlanmış olan kişinin kitabet akdi yapması sahih değildir. Yine efendisi tarafından izin verilmiş olsa bile mükatep kölenin kendi kölesiyle kitabet akdi yapması da sahih değildir. Kısıtlı şahsın velisi ister baba ister başkası olsun velayeti altındaki kişi adına kitabet akdi yapamaz; çünkü bu, bir tür bağıştır.

 

Not:  Kitabet akdi yapılması için kölenin tasarruflarının kısıtlanmaması şartını hiç kimse zikretmemiştir. İmam Şafii ve alimlerimizin bu konudaki açık ifadelerine göre sadece akıl ve buluğ dikkate alınır. Kölenin sefih olmasının zararı yoktur; çünkü kitabet bedelini ödemek sadece kölenin kazancına özgü değildir. Köle bunu zekat ve başka mallardan da ödeyebilir.

 

Nevevi, ihtiyaç bulunmayan bir şarta yer vermiştir ki bu da "mükellef olmak" tır. Zira daha önce köle azadı meselesinde geçtiği üzere "tasarrufları kısıtlanmamış" demek bunu zikretmeye gerek bırakmamaktadır. Nevevi zikredilmesi gereken bir şart olarak "kendi isteğiyle hareket etme" meselesini zikretmemiştir. Köle ve efendi yahut bunlardan biri özgürlük sözleşmesi yapmaya zorlansa kitabet akdi batıl olur.

 

Nevevi'nin sahih kabul ettiğ görüşe göre kölenin kör olmasının zararı yoktur. Burada kölelik yönü baskın kabul edilir. Oysa elİbane yazarı gözlerinin görmesini şart koşmuştur.

 

Efendinin bütünüyle hür olması şarttır. Buna göre kısmen hür olan kişinin kölesiyle özgürlük sözleşmesi yapması sahih değildir; çünkü o, vela ehliyetine sahip değildir.

 

21. Ölüm hastalığına yakalanmış kişinin yaptığı kitabet akdi -kölesi ile onun değerinden daha fazla bedel üzerinde anlaşmış olsa bile- şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden hesap edilir; çünkü kölenin kazancı ona aittir. [Burada iki durum söz konusudur:]

 

[Birinci durum]

 

Ölüm anında efendide kölenin değerinin iki katı kadar mal varsa, yani köle, ölen şahsın malvarlığının üçte birine denk düşüyorsa kitabet akdinin bütünü sahih olur; çünkü malın üçte biri buna yetmektedir. Ölen şahsın geriye bıraktığı mal ister kölenin eda ettiği taksitlerden olsun ister olmasın fark etmez. Mirasçılara, kölenin değerinin üçte ikisi kalır.

 

[İkinci durum]

 

Hasta olan şahıs bu köle dışında herhangi bir şeye sahip değilse ve mükatep de efendi hayatta iken iki yüz dirhem ödemişse, efendiyle iki yüz dirhem üzerinde anlaşma yapmışlar ve kölenin değeri yüz dirhem ise kölenin bütünü azat olur. Çünkü mirasçılara kölenin değerinin iki katı olan iki yüz dirhem kalmaktadır.

 

Köle, yüz dirhem ödemiş ve efendisiyle de yüz dirhem üzerinde anlaşma yapmışsa kölenin üçte biri azat olur. Çünkü yüz dirhem ödediğinde ve kölenin değeri de yüz dirhem olduğunda bunun toplamı iki yüz dirhem olur. Bağış, iki yüz dirhemin üçte biri üzerinden olur. Bu ise yüz dirhemin üçte ikisidir.

 

Nevevi "efendisinin hayatında iken ödese" ifadesiyle efendi ölünceye kadar herhangi bir şey ödememesi durumunu dışarıda bırakmıştır. Bu durumda kölenin üçte biri mükatep olur. O, taksitlerden kalanı ödediğinde azat olur. Azat işlemi borcun ödenmesiyle artmaz,

çünkü geriye kalan üçte ikide bu batıl olduğundan geriye dönmez.

 

Not:  Bu hükümlerin tümü mirasçılar özgürlük sözleşmesinin bütününü onaylamadığında söz konusudur. Şayet onaylarlarsa kölenin bütünü azat olur. Bir kısmını onaylarlarsa onayladıkları kısım azat olur, kölenin velası ölen şahsa aittir.

 

Kişinin, değerleri birbirine eşit olan iki kölesinden başka malı olmasa, ölüm hastalığı esnasında bu kölelerin biriyle kitabet akdi yapıp diğerini vadeli olarak satsa ve ölse, eline satım bedeli ve kitabet taksidi geçmese mirasçıların onaylamaması halinde kitabet akdi bu kölenin üçte biri üzerinde geçerli olur. Satım akdi de diğer kölenin üçte biri üzerinde geçerli olur. Satım ve kitabet akdinde satım bedeli ve taksitlerin ödenmesiyle üçte birin üzerinde arttırma yapılmaz.

 

22. Aslen kafir olan bir kimse kölesi ile kitabet akdi yapsa bu akit sahih olur. Mürted bir kimse kölesi ile kitabet akdi yapsa onun yaptığı akit, mülkiyetinin durumuna ilişkin görüşlere bağlı olur. Şayet biz daha güçlü olan görüş doğrultusunda mürtedin mülkiyetinin beklemede olduğunu kabul edersek o takdirde İmam Şafii'nin "mevkuf akitlerin batıl olması" şeklindeki yeni görüşüne göre mürtedin yaptığı kitabet akdi batıl olur, bu durumda köle, taksitleri ödemekle azat olmaz. İmam Şafii'nin eski görüşüne göre akit batıl olmaz, beklemede kalır. Mürted Müslüman olursa akdin sahih olduğu anlaşılır, aksi takdirde batıl olduğu anlaşılır. Bu mesele tekrar edilmiştir. Zira Nevevi bunu irtidat bölümünün sonlarında zikretmiştir.

 

Not:  Mükatep kölenin sonradan mürted olması, özgürlük sözleşmesini iptal etmez. Yine özgürlük sözleşmesi yaptıktan sonra efendinin irtidat etmesi de böyledir. Efendi Müslüman olursa irtidat döneminde kölesinden tahsil ettiği taksitler dikkate alınır. Kölenin borcunu ödemesinden önce efendi irtidat sebebiyle öldürülürse kölenin elindeki efendisine ait olur.

 

Mükatep kölenin efendisi harp ülkesine mürted olarak iltihak etse ve malı üzerindeki mülkiyeti askıda olsa hakim, o şahsın mükatebinin ödediği taksitleri tahsil eder ve köle azat olur. Şayet köle ödeyemez hale gelirse veya hakim onun borcunu ödeyemez durumda olduğunu tescil ederse mükatep, tekrar köle haline gelir. Efendi bundan sonra gelse kölenin borcunu ödeyememesi durumu varlığını korur.

 

23. Rehin verilmiş köle ile yapılan kitabet akdi sahih değildir; çünkü [borcun ödenmemesi halinde] kölenin satılması ihtimali söz konusudur. Oysa kitabet akdi satımı engelleyen bir durum olduğundan bu ikisi arasında zıtlık söz konusudur.

 

24. Kiraya verilmiş köle ile yapılan kitabet akdi de sahih değildir; çünkü kölenin işgücü onu kiralayana ait olduğundan bu köle kendisi için kazanç elde edecek şekilde boş kalmamaktadır.

 

25. İşgücü başkasına vasiyet yoluyla bırakılan kölenin kitabe akdi de -yukarıda geçenlerden evleviyet yoluyla anlaşılacağı üzeresahih değildir.

 

26. Gasp edilen köle, kendisini gasp eden şahsın elinde tasarrufta bulunma imkanına sahip değilse onunla yapılan kitabet akdi de sahih olmaz.

 

Imranİ'nin bunu mutlak olarak belirtmesi de bu şekilde yorumlanır.

 

4. Kitabet Bedeli

 

Nevevi daha sonra kitabet akdinin dördüncü rüknünü ele almaya başlayarak şöyle demiştir:

 

Bedelin şartı vadeli borç veya menfaat olması ve iki ya da daha fazla taksitten oluşmasıdır.

[Zayıf] bir görüşe göre efendi kölenin bir kısmına malik olup kölenin diğer kısmı hürse vade ve taksit şart koşulmaz.

 

Kişi kölesiyle "bir ay hizmet etmesi ve süre bitiminde de bir dinar ödemesi" şartıyla kitabet akdi yapsa akit sahih olur. Kölesine herhangi bir şey satmak şartıyla kitabet akdi yaparsa ait fasit olur.

 

Kişi köleSiyle "seninle kitabet akdi yaptım ve sana bu elbiseyi bin dirheme sattım" deyip bin dirhemi taksitlendirse ve kölesinin hür olmasını bunun ödenmesine bağlasa mezhepte esas alınan görüşe göre kitabet akdi sahih olur, satım akdi sahih olmaz.

 

Kişi birkaç köle ile taksitli bir bedel üzerinde kitabet akdi yapsa ve onların azat olmasını bu bedelin ödenmesine bağlasa İmam Şafii'nin açık ifadesine göre bu kitabet sahih olur. Bu bedel kitabet akdi yapıldığı anda kölelerin sahip olduğu değere göre dağıtılır. Kim kendi payını öderse azat olur. Kendi payını ödeyemeyen kişi köle olarak kalır.

 

Bir kısmı hür olan köle ile kalan kısmında kitabet akdi yapmak sahihtir. Buna göre bu kölenin bütünü üzerinde kitabet akdi yapsa daha güçlü görüşe göre akit, hür olan kısımda sahih olur.

 

Kişi kölenin bir kısmı üzerinde kitabet akdi yapsa kalan kısmı başkasına ait olup o kişi kitabet akdine izin vermemişse akit batıl olur. Diğer kişi izin vermişse veya kalan kısım kendisine ait ise mezhepte esas alınan görüşe göre akit yine batıl olur.

 

Bir kölede ortak olan iki efendi o köle ile aynı anda kitabet akdi yapsa veya kitabet akdi yapmak üzere bir kişiyi vekil tayin etseler taksitler birbiriyle ittifak ediyorsa kitabet akdi sahih olur. Bu durumda ödenen bedelonların mülkiyetleri oranında olur. Köle bedeli ödemekten aciz hale gelir de efendilerden birisi köleyi kitabeti yerine getiremeyecek durumda kabul eder diğeri ise kitabet akdinin devam etmesini isterse bu durum ilk olarak akit yapmak gibidir. [Zayıf] bir görüşe göre bu caizdir.

 

İki efendiden birisi kendi payını ibra eder veya azat ederse onun payı azat olur. Bunu yapan efendi zengin ise diğer şahsın payının değeri belirlenerek ona ödenir.

 

27. Kitabet akdinde bedelin ister peşin para isterse selem akdindeki gibi nitelikleri belirlenmiş bir bedel şeklinde olsun zimmette borç olması şarttır. Çünkü köle, somut mallara sahip olamadığından bunlar üzerinde akit yapamaz.

 

28. Bedelin vadeli olması gerekir. Ta ki köle bunu tahsil edip ödesin. Buna göre peşin bedelle kitabet akdi yapmak sahih değildir; çünkü kitabet akdi niteliği bakımından kıyasa aykırı olarak sabit olmuştur. Bu sebeple bu akitte selefin uygulamalarına tabi olunur. Sahabe ve sonrakilerden söz ve uygulama olarak aktarılan ise bu akdin vadeli olarak yapılmasıdır. Bu şahıslardan hiçbiri kitabet akdini peşin olarak yapmamıştır. Şayet bu caiz olsaydı sahabe, özellikle de insanların amaçları farklı olmasına ve peşin ödeme halinde azat işleminin derhal gerçekleşmesine rağmen bunu terk etmezdi. İzzeddin bin Abdüsselam ve el-Hilye adlı eserinde Ruyani bunun peşin olmasını caiz görmüşlerdir. İmam Malik ve Ebu Hanife de bu görüştedir.

 

Şöyle bir soru sorulabilir: Nevevi yalnızca vadeden söz etseydi zimmet borcundan söz etmesine gerek olmazdı. Zira somut mallar vadeyi kabul etmez. Rafii de bunu gerekçe göstererek el-Vecİz'deki ifadeye itiraz etmiş sonra kendisi el-Muharrer'de aynısını yapmıştır.

 

Buna şu şekilde cevap verilmiştir: İltizam delaleti karşılıklı konuşmalarda yeterli olmaz. Bu ikisi doğrudan amaçlanan niteliklerdir. Ancak Nevevi'nin benim yaptığım gibi "şayet bedel mal ise selem nitelikleriyle nitelenmiş" demesi gerekirdi.

 

29. Bedel, kişinin zimmetinde bulunan iki evi bina etmek gibi bir işgücü / emek sarfetme olsa ve her biri için de belirli bir vakit tayin etse kölenin işgücünün toplamının tek bir bedel kabul edilmesi caizdir. Burada zimmetteki menfaat kastedilmektedir. Şayet bedel, mal menfaati ise bunun vadeli olması sahih olmaz; çünkü mallar, ertelerneye elverişli değildir.

 

Not:  Nevevi'nin sözünün zahirinden yalnızca menfaatle [işgücüyle] yetinileceği anlaşılmaktadır. Bu konuda kitaplarda nakledilen ise şudur: Şayet kitabet akdinin bedeli muayyen bir menfaat ise mesela kişi kölesine "seninle bana bir ay hizmet etmen / benim için bizzat bir elbise dikmen karşılığında kitabet akdi yaptım" dese bununla birlikte "hizmetin bitmesinden sonra bana bir dinar ödemen" ifadesinde olduğu gibi menfaate bir malı da eklemesi gerekir. Çünkü mal eklenmesi şart olup sadece belirli bir menfaat üzerinde kitabet akdi yapmak caiz değildir. Efendi "iki ay hizmet" demekle yetinse ve her bir ayın bir taksit olduğunu belirtse bu kitabet akdi sahih olmaz; çünkü bu ikisi tek bir taksit gibi kabul edilir. Üstelik bunlara eklenen herhangi bir mal da yoktur.

 

Kişi kölesi ile "Recep ve Şaban ayı boyunca hizmet etmesi" karşılığında kitabet akdi yaptığında bu akit evleviyetle fasit olur; çünkü belirli bir şahıs veya mala ilişkin hizmet ve menfaatlerin akde bitişik olması şarttır.

 

30. Kitabet akdinde bedelin iki veya daha fazla takside bölünmesi şarttır. Çünkü sahabeden ve sonrakilerden nakledilen uygulama budur. Eğer iki taksitten daha az bir bedel karşılığında kitabet akdi yapmak caiz olsaydı sahabe bunu yapardı; çünkü onlar imkan ölçüsünde Allah'a yaklaştıran fiiller ve taatler konusunda acele davranırlardı. Aynca [Arapça'da] "kitabet" ifadesi "parçaian birbirine eklemek" anlamına gelmektedir.

Eklemenin söz konusu olması için en az iki taksit bulunması gerekir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre tek bir taksit de olabilir. NevevI Müslim şerhinde ilim ehlinin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu belirtmiştir. Ebu Hanife ve İmam Malik bu görüşte olduğu gibi İzzeddin bin Abdüsselam da bu görüşe meyletmiştir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinden kitabet akdinin mal miktarı çok olsa bile süresi kısa iki taksitle caiz olacağı anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur; çünkü tıpkı fakir bir kimseyle, kısa süreye kadar yüksek miktarda mal üzerinde selem akdi yapmak caiz olduğu gibi burada da malı teslim etme gücünün bulunma imkanı olduğundan bu da caizdir.

 

Bundan anlaşıldığına göre kişi kitabet akdi yaptıktan sonra mükatep kölesine mal sipariş etse akit sahih olur. Rafii'nin iki görüş içinden "peşin ödenen selem bedeli sebebiyle teslime gücü yetmektedir" diyerek desteklediği görüş budur. İsnevi şöyle demiştir: "Görüş ayrılığı peşin selem hakkındadır. Vadeli selemde ise Cüveyni'nin açık olarak ifade ettiği üzere bu kesin olarak sahihtir."

 

[Zayıf] bir görüşe göre efendi kölenin bir kısmına malik olup kölenin kalan kısmı hür ise kitabet akdinde süre ve taksiHendirme şart koşulmaz; çünkü bu şahıs, hür olan kısmıyla ödediği şeye malik olabilir. Dolayısıyla onun açısından an itibarıyla acziyet söz konusu değildir. Bu yüzden bu mesele istisna edilir.

 

Daha doğru görüşe göre istisna edilmez; çünkü bu mesel e taabudldir.

 

Her iki taraf kitabet bedeli olarak, kısmen hür olan şahsın hür olan kısmıyla sahip olduğu somut bir malı bedelolarak belirlese ZerkeşI'nin dediğine göre bu durumda akdin sahih olduğunu tek görüş olarak kabul etmek gerekir. Alimler bunu zikretmemiştir.

 

Alimlerin sözlerinin zahirinden bunun sahih olmadığı anlaşılmaktadır.

 

Not:  Kitabet akdinde ödenecek bedelin miktarı, sıfatı, vadelerin miktarı, her bir taksitte ne kadar ödeneceğinin açıklanması gerekir. Şayet sözleşme para üzerinde yapılmışsa o bölgede tek veya yaygın bir para birimi yaygın olması halinde akdin mutlak olarak yapılması yeterlidir. Aksi takdirde sözleşmenin hangi para birimi üzerinden yapıldığının açıklanması gerekir.

 

Sözleşme bir mal üzerinde yapılmışsa, selem akdinde malı belirlemek için hangi vasıfları zikretmek gerekirse o şekilde zikretmek gerekir.

 

31. Kişi kölesi ile muayyen bir menfaat ile birlikte başka bir şey üzerinde vadeli olarak kitabet akdi yapsa mesela şu andan başlayarak kölenin bir ay hizmet etmesi ve hizmet süresi bitince bir dinar ödemesi veya süre bitince nitelikleri belirtilen bir elbise dokuması için özgürlük sözleşmesi yapsa bu sözleşme sahih olur; çünkü menfaat an itibarıyla hak edilmiştir. Süre bunun pekiştirilmesi ve hangi sürede hizmetin elde edileceğini belirtmek içindir. Dinar ve dikiş ise onu hak etmek için tayin edilen süreden sonra talep edilmeyi hak edecektir. Hak etme farklı olduğundan taksitlerin birden fazla olması Ö da gerçekleşmiş olmaktadır. Burada menfaatin peşin olmasının bir zararı yoktur; çünkü vade, kölenin bedeli ödeme gücünün gerçekleş me si için şarttır. Köle an itibarıyla hizmetle iştigal edebilecek güçtedir. Kişinin kölesi ile bir tanesi peşin bir tanesi veresiye iki dinar üzerinde sözleşme yapması bundan farklıdır. Bundan anlaşıldığına göre alimler vadenin şart koşulmasını mutlak olarak zikretmişlerse de bu, kölenin an itibarıyla başlayabileceği menfaat / işgücü teslimi için şart değildir.

 

32. Akdin sahih olabilmesi için hizmetin ve mallara bağlı menfaatin akde bitişik olması şarttır. Buna göre akit, kölenin ay sonunda ödeyeceği mal ve ondan sonra yapacağı hizmet üzerinde olursa sahih olmaz; çünkü burada hizmet akde bağlı değildir. Yine mallar da zimmette üstlenilen menfaatlerin aksine vadelendirmeye elverişli değildir.

 

Not:  Nevevi'nin "sürenin bitiminde" ifadesinden anlaşıldığına göre kişi anlaşma yaparken "sürenin bitiminden bir gün / iki gün sonra" dese bu sözleşme evleviyetle caiz olur. Bu sebeple alimler bu konuda ihtilaf etmemişlerdir. Geçen meselede bunun sahih olmayacağına dair de bir görüş bulunmaktadır.

 

Kişi kölesi ile bir ay hizmet etmesi ve bu bir ay esnasında bir dinar ödemesi şartıyla sözleşme yapsa bunun hükmü "akit yapıldıktan bir gün sonra bir dinar ödemek şartıyla" demesinde olduğu gibidir. Daha doğru görüşe göre bu caizdir.

 

Hizmetin ne olduğunun açıklanması gerekli olmayıp kira akdinde işaret edildiği üzere bu konuda örf dikkate alınır. "Seninle bir aylık menfaat üzerinde kitabet akdi yaptım" ifadesinde olduğu gibi menfaatin mutlak olarak zikredilmesi yeterli değildir; çünkü menfaatler değişebilmektedir.

 

Kişi, kölesi ile onun bir ay hizmet etmesi ve bir dinar ödemesi şartıyla kitabet akdi yapsa, köle bir ay esnasında hastalansa ve hizmet ortadan kalksa kitabet akdi hizmet miktarınca kendiliğinden fesholur, diğer kısmı da feshedilir.

 

Teslim mekanını belirtmek şart mıdır? Bu konuda selem akdindeki görüş ayrılığı geçerlidir.

Teslim için belirlenen mekan harap olsa kişi selem akdine kıyasla teslimi, oraya en yakın mekanda yapar.

 

33. Kişi kölesi ile kendisine bir şey satması veya kendisinden mesela bir elbiseyi bin dirheme satın alması şartıyla kitabet akdi yaparsa akit fasit olur; çünkü bu, akit içinde akit yapmayı şart koşmaktır.

 

Not:  Nevevi "şunu satmak-satın almak" demiş olsaydı hem satmayı hem satın almayı kapsardi.

 

34. Kişi kölesine "seninle bu elbise karşılığında bin dirheme kitabet akdi yaptım" dese ve bin dirhemi de iki takside bölerek kölesine "ilk vadenin bitiminde beş yüz dirhem, ikinci vadenin bitiminde de beş yüz dirhem ödersin" demiş olsa, kölenin hür olmasını onun bu borcu ödemesine bağlasa, köle her iki akdi birlikte "ikisini de kabul ettim" diyerek veya "kitabet akdini ve satımı kabul ettim" ya da "satım akdini ve kitabet akdini kabul ettim" diyerek sırayla kabul etse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre kitabet akdi sahih olur, satım akdi sahih olmaz batıl olur.

Çünkü satım akdinin iki parçasından biri kölenin efendisiyle satım akdi yapma ehliyetine sahip olmasından önce gerçekleşmiştir.

 

İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre kitabet akdi de batılolur.

Bulkın! bu görüşe meyletmiştir.

 

Bu ikisi "akdin bölünmesi" konusunda İmam ŞafiI'ye ait olan iki görüştür.

 

Bu, tercih edilen rivayettir.

 

İkinci rivayet

 

Bu rivayette İmam Şafii'nin iki görüşü yer almakta olup birisine göre akit batıl olur. Bu iki görüş "hükmü farklı iki akdi bir araya getirme" konusunda İmam Şafii'ye ait olan iki görüştür.

 

35. Kitabet akdinin sahih olduğu görüşü esas alındığında bin dirhem, kölenin değeri ve elbise arasında dağıtılır. Köleye düşen kısmı köle -mesela- iki taksit halinde öder. Bunu ödediğinde köle azat olur.

 

36. Kişi kölesine "seninle bin dirhemi iki taksitle ödemen karşılığında kitabet akdi yaptım ve sana bu elbiseyi bin dirheme sattım" dese kitabet akdi kesinlikle sahih olur; çünkü satım bedelinin açıklanmış olması sebebiyle burada birden fazla akit söz konusu olmuştur.

 

Satım akdine gelince Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Kişi satım akdini kitabet akdinden önce zikrederse satım batıl olur. Daha sonra zikrederse bakılır: Köle efendinin icabet etmesinden önce kitabeti talep ederek başlamışsa satım sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz.

 

Bu, kabul edilemez; çünkü satım akdinin iki rüknünden birisi kölenin efendisiyle satım akdi yapma ehliyeti elde etmesinden önce gerçekleşmiştir.

 

Bulkıni satım akdinin sahih olmamasından şunu istisna etmiştir:

 

Kitabet yapılan köle kısmen hür olup efendisiyle zamanı nöbetleşe kullanma konusunda bir anlaşması bulunur ve bu akit, hür olduğu zaman diliminde yapılırsa satım akdi de sahih olur; çünkü akdi iptal etmeyi gerektiren sebep bulunmamaktadır. Akdin iki rüknünden biri kölenin efendisiyle muamelede bulunma ehliyetini elde etmesinden önce gerçekleştiği halde durum böyledir.

 

Kısmen hürriyetini elde etmiş olan köle efendisiyle mallar üzerinde mutlak olarak muamelede bulunabilir. Kölenin zimmetinde muamelede bulunması ise akdin kölenin nöbeti esnasında gerçekleşmesine bağlıdır.

 

Ben, bu meseleye temas edeni görmedim. Bu, fıkhın ince meselelerindendir.

 

37. Efendi -mesela- üç kölesi ile tek bir akitte "sizinle şu vakte kadar bin dirhem üzerine kitabet akdi yaptım. Bunu ödediğinizde hürsünüz" diyerek bin dirhem gibi tek bir bedel karşılığında iki taksitte ödenmek üzere kitabet akdi yapsa [hüküm ne olur? Bu konuda biri İmam Şafii'nin açık ifadesi olan biri de tahric yoluyla çıkarılmış olan iki görüş bulunmaktadır: ı

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin açık ifadesine göre akit sahih olur; çünkü her iki bedelin [yani her iki taksidin] sahibi de aynı kişidir. Ondan tek bir sözlü ifade sadır olmuştur. Bu, iki köleyi bir kişiye satması gibidir.

 

Bu durumda zikredilen bedel, kitabet akdi yapıldığı zamanda kölelerin değerine göre dağıtılır. Bu kölelerden birinin değeri yüz, diğerininki iki yüz, diğerininki üç yüz dirhem ise ilk köle, zikredilen değerin altıda birini, ikincisi üçte birini, üçüncüsü yarısını öder.

Kölelerden kendisine düşen payı ödeyen azat olur; çünkü eda gerçekleşmiştir. Kölenin azat olması diğerlerinin ödemesine bağlı değildir. Kölelerden kim ödemekten aciz kalırsa veya ödemeden ölürse köle olmuş olur; çünkü borcu ödememiştir.

 

Kitabet yapıldığı zamandaki değer dikkate alınmıştır; çünkü köle ile efendisi arasına engelin girdiği zaman o zamandır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin açık ifadesinin karşısında tahric yoluyla çıkarılan ve onlarla yapılan kitabet akdini batıl kabul eden bir görüş bulunmaktadır.

 

38. Bir kısmı hür bir kısmı köle olan bir şahısla efendisinin köle olan kısım için kitabet akdi yapması sahihtir; çünkü bu anlaşma, akitten amaçlanan bağımsızlığı kendisine kazandıracaktır.

 

39. Efendi, bir kısmı hür olan şahsın bütünü üzerinde kitabet akdi yaparsa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre efendi ister kölesinin bir kısmının hür olduğunu bilerek yapsın isterse bütününü köle zannederken sonradan bir kısmının hür olduğunu anlamış olsun köle olan kısım üzerinde kitabet akdi sahihtir. Bu, akdin bölünmesi ile ilgili iki görüşten daha güçlü olanına dayalıdır.

 

İkinci görüş

 

Diğer görüşe göre bu akit batıldır.

 

İlk görüşe göre köle, zikredilen bedel içinden kendi köleliğine düşen payı ödediğinde azat olur.

 

40. Bil ki kitabet akdinin şartlarından biri de bütünü köle olan şahısta kitabet akdinin onun bütünü üzerinde yapılmasıdır. Buna göre efendi, bütününde kölelik bulunan şahsın bir kısmında kitabet akdi yapsa bakılır:

 

> Kalan kısım başkasına ait ise ve o kişi kitabet akdi yapılmasına izin verilmemişse akit fasit olur; çünkü bu kişi tek başına hareket etemez. Ayrıca kölenin değeri bu şekilde düşer ve diğer ortak bundan zarar görür.

 

> Diğer ortak kitabet akdine izin verirse veya kölenin kitabet akdi yapılmayan diğer bölümü de kitabet yapan efendiye ait olursa [hüküm ne olur? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan ve İmam Şafii: tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre kitabet akdi yine batıl olur. Çünkü mükatep köle taksitleri ödeyebilecek parayı kazanmak için gerek hazarda gerekse seferde gidip gelmeye ihtiyaç duyacaktır. Bir kısmı köle olan kişi ise bunu yapamaz, dolayısıyla kitabet akdinin amacı gerçekleşmez. Ayrıca bu kimseye zekatla mükatep kölelere verilen paydan verilemez; çünkü bu kişiye verilen malın bir kısmı o kölenin kalan kısmına sahip olan kişinin mülkü olur, zira ona verilen para kölenin kazancı kapsamındadır. Kalan kısmı hür olan köle bundan farklıdır.

 

İkinci rivayet

 

İlk görüş tek görüş olarak kabul edilir.

 

> İkinci meselede tercihe şayan olan görüş bu ikinci görüştür.

 

Not:  Kölenin bir kısmı üzerinde yapılan kitabet akdinin fasit olması hükmünden şu durumlar istisna edilmiştir:

 

Kişi, ölüm hastalığı esnasında kölesinin bir kısmı üzerinde kitabet akdi yap sa ve bu kısım, kişinin malının üçte birine denk düşse bu kitabet akdi kesin olarak sahih olur. Bunu Maverdi söylemiştir.

 

Kölenin bir kısmı mescid vb. genel yönlere hizmet etmek üzere vakfedilmiş olup diğer kısmı köle olsa, bu köle olan kısmın sahibi olan kişi kölesi ile kitabet akdi yapsa Ezrai'nin belirttiğine göre "vakfın mülkiyeti Allah'a intikal eder" görüşünü benimsediğimizde geriye kalan kısımdaki kitabet akdinin sahih olması uygundur. Çünkü bu köle, geneli itibarıyla müstakil bir duruma kavuşmakta olup kendisinde mülkiyet hükümleri kalmamaktadır.

Ancak bir kısmı muayyen bir yere vakfedilmiş olan köle böyle değildir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin belirttiğine göre bunun zıttı olan görüş daha uygundur.

Çünkü bu görüş yukarıda geçen iki gerekçeye aykırı düşmektedir. Bu görüş kabul edilse bile görüşün dayandırıldığı husus yalnızca genel yönlere vakfedilmiş köleye özgü değildir.

 

Kişi kölesi ile kitabet akdi yapılmasını vasiyet etse ve kişinin malvarlığının üçte biri kölenin yalnızca bir bölümünü karşılıyor olsa, mirasçılar da vasiyetin fazla olan kısmını onaylamasa daha doğru görüşe göre bu köle ile o kısım üzerinde kitabet akdi yapılır.

 

Kişi geride iki oğul ve bir köle bırakarak ölse oğullardan biri babasının bu köle ile kitabet akdi yaptığını ikrar ettiği halde diğer oğul bunu inkar etse, ikrar edenin payı mükatep olur.

Bu, el-Hisal adlı eserde yer almıştır. İbn Şühbe'nin belirttiği üzere bunun istisna edilmesi itiraza açıktır. Şu durum da bunun benzeridir: Bir kölenin, iki efendisinin kendisiyle kitabet akdi yaptığını iddia ettiği durumdÇl efendilerden biri bunu tasdik edip diğerinin yalanlaması da bunun benzeridir.

 

41. Kölenin birden fazla mesela iki efendisi varsa ve bu iki efendi köle ile aynı anda kitabet akdi yapsa yahut her ikisi onunla kitabet akdi yapmak üzere aynı şahsı vekil tayin etse yahut da efendilerden biri diğerini vekil tayin etse bakılır: Her iki efendiye ödenecek taksitler cins, sıfat, sayı ve vade tarihi itibarıyla birbiriyle ittifak ediyorsa bu akit sahih olur. NevevI burada "taksitler" ifadesini "ödenecek bedeller" anlamında kullanmıştır. Nitekim daha sonra gelen "mal" ifadesi bunu göstermektedir. Bu durumda kitabet bedeli, iki efendinin köle üzerindeki mülkiyetleri oranında kabul edilir. Bunu ister şart olarak açıkça zikretmiş olsunlar ister olmasınlar fark etmez. Ta ki bu durum, efendilerden birinin diğerinin malından yararlanmasına yol açmış olmasın.

 

Not:  Nevevi'nin "mülkiyetleri oranında" ifadesinden iki ortağın kitabet akdi yaptıkları köle üzerindeki mülkiyetlerinin eşit oranda olmasının şart olmadığı anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur. Yine bu ifadeden anlaşıldığına göre taksitler birbirinden farklı olursa veya ortakların mülkiyeti eşit olduğu halde taksitlerin farklı olmasını şart koşarlarsa veya aksi söz konusu olursa kitabet akdi sahih olmaz. Bu da doğrudur.

 

42. Köle, kitabet bedelini ödeyemez hale geldiğinden efendilerden birisi onun kitabeti ödemekten aciz olduğunu tescil ederek akdi feshetse, diğeri ise akdin aynen devam etmesini istese [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu durum akdin ilk olarak yapılması gibi kabul edilir, yani mezhepte esas alınan görüşe göre diğer ortağın izni olmaksızın kitabet akdi devam edemez. Ravdatü't-talibin'de belirtildiği üzere daha güçlü görüşe göre diğer efendi izin verse de böyledir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre diğer ortağın izin vermesi halinde akit kesinlikle caiz olur. Çünkü devam ettirmek, ilk olarak yapmaktan daha güçlüdür.

 

Not:  Nevevi'nin bu ikinci rivayeti "denildi ki" şeklinde ifade etmesi onun terminolojisine aykırıdır. Rafil'nin belirttiğine göre her ne kadar Alimlerimiz, mecazen ashab-ı vücuh alimlerimizin rivayetlerini mezhep içi görüş olarak olarak kabul ediyarlarsa da böyledir.

 

43. İki efendi köle ile aynı anda kitabet akdi yaptığında efendilerden biri kölenin ödeyeceği taksitlerdeki payını ibra etse veya köledeki payını azat etse ilk olarak bunu yapması durumunda olduğu gibi köle üzerinde ona ait payazat olur. Kalan kısmın değeri belirlenir ve azat işlemi kalan kısma sirayet eder. Kölenin velayeti ona ait olur. Bu, efendi ödeme gücüne sahipse söz konusu olur. Azat durumunda hükmün böyle olmasının gerekçesi ilgili bölümde geçmişti. İbra durumunda böyle olmasının gerekçesi ise şudur: Efendi kölesini ondan hak ettiği bütün şeylerden ibra etmiştir. Bu durum sanki kölenin bütünü üzerinde kitabet akdi yapmış da ondan olan taksit alacaklarını ibra etmiş gibi kabul edilir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden kölenin değerinin belirlenmesi ve azadın sirayet etmesinin derhalolacağı anlaşılmaktadır. İmam Şafii'ye ait bir görüş böyle olmakla birlikte daha güçlü görüşe göre köle diğer efendiye taksitlerdeki payını ödemişse köle onun adına da azat olmuş olur ve kölenin velası her iki efendiye ait olur. Diğer efendi bu köleyi aciz kabul eder de tekrar köleliğe döndürürse o zaman ilk efendinin azadı sirayet eder ve bu payın değeri belirlenir, kölenin bütününün velası ona ait olur.

 

Efendinin ödeme gücü yoksa kölenin kalan kısmının değeri belirlenmez.

 

"İbra" ve "azat etme" ifadesi şunu dışarıda bırakmıştır: Kişi kendi payını kabzettikten sonra diğer ortak ona öncelik verilmesine razı olsa bile köle azat olmaz. Çünkü köle, efendilerden sadece birine borcunu teslim etme yetkisine sahip değildir.

 

Kölenin aciz kabul edilmesinden ve borcunu ödemesinden önce bu köle ölse yarısı hür olarak ölmüş olur.

 

Köle her iki efendiye borcunu tam olarak ödediğini iddia ettiğinde efendilerden birisi onu tasdik etse, diğeri ise [yalanlayıp] yemin etse tasdik edenin payı azat olur ama bu azat işlemi sirayet etmez. Yalanlayan ortak kendi payının bütününü mükatepten ister veya yarısını ondan ister, bir de tasdik eden ortağın elindekinin yarısını da ondan alır. Tasdik eden ortak yaptığı ödemeyi köleden geri alamaz. Tasdik eden ortağın tekzib eden ortak aleyhindeki şahitliği kabul edilmez.

 

Mükatep köle, kitabet bedelinin bütününü iki efendiden birine verdiğini iddia ettiğinde efendi "aksine sen her birimize kendi payını verdin" dese ikrarda bulunan kişinin payı azat olur, onun şahitliği diğeri aleyhine kabul edilmez. Onun, diğerinin payının teslim edilmediği konusundaki ifadesi yeminle birlikte kabul edilir. Daha sonra diğer ortak dilerse kendi payını mükatepten alır, dilerse ikrar eden şahıstan onun elindekinin yarısını alır, diğer yarısını ise mükatepten alır. Benzer durumda belirtildiği üzere ikrar eden kimse, yaptığı ödemeyi mükatep köleden geri alamaz.

 

 

KİTABET AKDİ YAPILDIKTAN SONRA EFENDİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

 

Bu bölümde, kitabet akdi yapıldıktan sonra efendinin yapması gerekli olan, sünnet olan ve haram olan şeyler konusu ele alınacak ve ayrıca kitabet akdi yapılan cariyenin çocuğu ve başka konulara ilişkin açıklamalar yapılacaktır.

 

1. Efendiye Farz Olan Hususlar

 

Efendinin, kitabet akdi yaptığı kölesinin borcundan bir miktarını düşmesi veya kendisine vermesi gerekir. Borcundan düşmesi daha iyidir. Son taksitte indirim yapmak daha uygundur.

 

Daha dOğru görüşe göre;

 

Kendisine mal adı verilen bir şey vermek yeterlidir. Bu, mala göre değişmez.

 

Bunu vermenin gerekli olduğu zaman azat öncesindedir.

 

Kitabet bedelinin dörtte birini, [şayet bunu yapmazsa] yedide birini indirmek müstehaptır.

 

44. Efendi kölesi ile sahih bir kitabet akdi yaptıktan sonra üzerinde anlaşma sağlanan kitabet bedelinin bir kısmında indirim yapması veya kölesinden taksitleri aldıktan sonra kendisine malın bir kısmını iade etmesi gerekir ta ki köle bu maldan yararlanabilsin. Bunun delili "Allah'ın size verdiği maldan onlara verin" [Nur, 33] ayetidir. Bu ayetteki "vermek", yukarıda belirttiğimiz şekilde tefsir edilmiştir. Emrin zahiri gereklilik bildirir. Kitabet akdi yapmayı farz saymayıp bu genel kuralın dışına çıkmamız bir delil sebebiyle olmuştur.

Ayette geçen "verme" emri ni müstehaplığa yormamızı gerektirecek bir delil ise söz konusu olmadığından emrin zahirinin gerektirdiği şekilde hareket edilir.

 

Not:  Ayette geçen "mal" kelimesinin başında yer alan elif-lam takısı "bilinirlik" için kullanılmış olup bununla "kitabet bedeli" kastedilmektedir. Dolayısıyla bu ayet, anlaşma yapılan bedelden bir miktar indirim yapılmasını ifade etmekte veya bu malın teslim alınmasından sonra malın bir bölümünün köleye geri verilmesini ifade etmektedir. İlk anlam daha güçlüdür. İkinciye gelince bunu yapmak [yani malın kendisinden geri vermek] gerekli olmayıp malın cinsinden vermek gereklidir. Efendi, mükatep kölenin ödediği maldan farklı bir cins mal geri verirse kölenin bunu kabul etmesi gerekli olmamakla birlikte kabul etmesi caizdir. Şayet aynı cins ise kabul etmesi zorunludur.

 

Efendi ölür de kölesine maldan vermezse mirasçının veya velisinin bunu vermesi gerekir.

 

Şayet geriye ödenmemiş taksit kalmışsa köleye bu taksitten geri ödeme yapılması tek seçenektir. Bu, kişinin diğer borçlarından daha önceliklidir. Şayet kölenin ödediği taksit efendinin malları içinden telef olmuş ise ödenmesi gereken mal vasiyetlerden önce ödenir. Kişi, vacip olandan daha fazla mal verilmesini vasiyet etmişse fazlalık kısım vasiyet olarak değerlendirilir.

 

Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre efendi kölesini bütün taksitlerden ibra etse ona bir mal vermesi gerekmez. Rafiı ve Nevevi'nin mehir bölümünmdeki ifadelerinden çıkan sonuca göre daha doğru görüş budur. Çünkü burada kitabet bedeli ortadan kalkmıştır. ZerkeşI'nin belirttiğine göre efendi malı kölesine hibe ettiğinde de böyledir.

 

Mehamill ve başkaları şu iki durumu istisna ederek o durumda köleye bir şey vermenin gerekli olmadığını belirtmişlerdir. Bunların ilki köle ile onun menfaati üzerine kitabet akdi yapmaktır. Diğeri ise köle ile ölüm hastalığı esnasında kitabet akdi yapan efendinin malvarlığının üçte birinin kölenin değerinden daha fazlasına yeterli olmaması durumudur.

Köleyi kendisine satmak veya bir bedel karşılığı azat etmek de böyledir. Taksitler içinden yalnızca köleye geri verilmesi gereken miktar kalmış olsa bu taksit düşmez, bir tearuz söz konusu olmaz. Çünkü daha doğru görüşe göre bedelde indirim yapmak asıldır. Efendi onu başka maldan verebilir. Efendi ileride belirtileceği üzere bu durumdaki mükatebini kitabet bedelini ödemekten aciz kabul edemez. Çünkü bu kölenin borcunun misli kadar alacağı vardır. Ancak bu durumda mükatep, kendi görüşü ile hüküm verip meseleyi bir sonuca bağlaması için durumu hakime götürür.

 

45. Mükatebin borcunda indirim yapmak, onu tahsil ettikten sonra kendisine mal vermekten daha iyidir; çünkü sahabeden söz ve fiil olarak nakledilen budur. Ayrıca amaç, azat olabilsin diye ona yardım etmektedir. Borcun indirilmesi durumunda yardımın gerçekleşeceği muhakkaktır. Malı alıp geriye verme durumunda ise yardımın gerçekleşmesi ihtimale dayalıdır. Zira kişi malı başka bir yere harcayabilir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden bu iki şeyden birinin farz olduğu, bunlardan birinin diğerinin bedeli olmadığı anlaşılmaktadır. İki görüşten biri böyledir. Daha doğru olan ve İmam Şafii'nin el-Ümm'de açık olarak belirttiği görüşe göre ise borçta indirim yapmak asıl, mal vermek ise bunun bedelidir.

 

46. Son taksitte indirim yapmak veya köleye geri mal vermek daha uygundur; çünkü son taksit, kölenin azat edilmesine daha yakındır. İmam Malik, Muvatta'da şunu rivayet etmiştir: İbn Ömer bir köle ile 35 bin dirheme özgürlük sözleşmesi yaptı. Bunun 5 bin dirhemini indirdi. Bu, son taksitteydi (Muvatta, Mükateb, 1555)

 

47. [Efendi, sözleşme yaptığı kölesinin bedelinde ne kadar indirim yapmalıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre "mal" adı verilecek miktarda indirim yapması yeterlidir. Bu, malın azlık ve çokluğuna göre değişmez; çünkü bu konuda dinde herhangi bir sınırlama yer almamıştır.

 

Bu, Rafii ve Nevevi'nin İmam Şafii'nin ifadesi olarak aktardıkları görüştür.

 

Ravdatü't-talibin'deki ifade "mal edinilen en az şey" şeklindedir. Bununla kastedilen de el-Minhac'taki şeyle aynıdır.

 

Bulkini şöyle demiştir:

 

Bu, problemli meselelerdendir. Zira ı 000 dirhem karşılığında kitabet akdi yapmış bir köleye 1 fels vermenin ayette kastedilmiş olması uzak bir ihtimaldir.

 

Bulkini bu konuda sözü uzatmıştır.

 

Zerkeşi, İshak bin Raheveyh'ten şunu nakletmiştir:

 

Tefsirciler, "Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin" [Nur, 33] ayetinde kastedilenin kitabet bedelinin dörtte biri olduğu konusunda icma etmiştir.

 

Bu, ileride geleceği üzere mendupluğa hamledilir.

 

ikinci görüş

 

ilk görüşte yer alan miktar yeterli değildir. Mükatebe verilmesi gereken mal, kitabet bedelinin azlık ve çokluğuna göre değişir. Duruma uygun bir şekilde verilmesi gerekir.

Eğer iki taraf bir şey üzerinde ittifak edemezlerse hakim bunu kendi içtihadıyla belirler.

 

Not:  Bir köleye ortak olarak sahip olan iki kişi onunla kitabet akdi yapsalar, sonraki alimlerden birinin kendi görüşü olarak belirttiğine göre tek başına kitabet akdi yapan efendi hakkında gerekli olan şey bu ikisi hakkında da gerekli olur.

 

48. Kitabet bedelinde indirim yapma veya bunu köleye verme işlemi [ne zaman yapılır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bunun gerekli olduğu zaman kölenin azat edilmesinden öncedir.

Ta ki köle bu indirimden azat konusunda yararlanabilsin. Ayrıca mükatep köleye zekat malı ve efendinin yaptığı indirimle yardım edilmektedir. Azat edilmeden önce zekat söz konusu olduğu gibi efendinin indirim yapması da böyledir.

 

ikinci görüş

 

 

Azat işleminden sonradır, ta ki köle bundan [azat edildikten sonra] yararlanabilsin.

 

49. ilk görüşe göre bu indirim veya verme [son takside kadar verilmemişse] son taksitte farz hale gelir. Akit yapıldığı andan itibaren verilmesi caizdir; çünkü verilmesinin sebebi akittir. Nitekim biz, fıtır sadakasının bayram gecesi güneşin doğuşu ile olduğunu, ancak Ramazan'ın başından itibaren verilmesinin caiz olduğunu söylüyoruz. Çünkü fıtır sadakasının farz olma sebebi Ramazan ayıdır. Bu, ibnü's-Sabbağ'ın açık ifadesidir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise kölenin azat edilmesiyle birlikte geniş zamanlı olarak farz olur, kölenin azat edildiği esnada dar zamanlı farza dönüşür. et-Tehzib'te bu görüş ifade edilmiştir.

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre son taksitten geriye efendinin indireceği veya kölesine vereceği kadar miktar kaldığı zaman dar zamanlı farza dönüşür.

 

Nevevi'nin ifadesi bütün bu görüşlere elverişlidir.

 

Her halükarda kişi köleye mal verme işini azattan sonraya bırakırsa günaha girer ve bu kaza olmuş olur.

 

Ravdatü't-talibin 'de yer alan "kölenin borcu eda etmesi ve azat edilmesinden sonra köleye bu maldan verilmesi caizdir ancak bu kaza olur" ifadesi biraz gevşek bir ifadedir.

 

50. Efendinin içinden geçiyorsa kitabet bedelinin dörtte birinde indirim yapması müstehaptır. Aksi takdirde yedide birini indirmesi müstehaptır. Bedelin dörtte birinde indirim yapmayı Nesai ve başkaları Hz. Ali'den rivayet etmişlerdir. Nesal'den merfu olarak da rivayet edilmiştir. Yedide birlik kısımda indirim yapılmasını İmam Malik, Abdullah bin Ömer'den rivayet etmiştir. Bulkini şöyle demiştir: Bu ikisi arasında altıda birde indirim yapmak kalmıştır ki Beyhaki bunu Ebu Üseyd'in mevlası Ebu Said'den rivayet etmiştir.

 

 

2. Efendiye Haram Olan Hususlar

 

Kişinin, kitabet akdi yaptığı cariyesi ile ilişkide bulunması haramdır. Bu ilişki sebebiyle had cezası uygulanmaz. Mehir gerekli olur.

 

51. Efendinin, sahih bir kitabet akti yaptığı cariyesi ile ilişkide bulunması haramdır; çünkü cariyesi üzerindeki mülkiyeti [kitabet akdi sebebiyle] zedelenmiştir. Nitekim tıprı ric'ı talakta olduğu gibi her ne kadar mükatep cariyesi üzerindeki mülkiyeti sona er me miş

olsa bile onun kazancının efendinin elinden çıkmış olması da bunu G göstermektedir.

 

Kitabet akdi yaparken cariyesi ile ilişkide bulunabilme hakkı bulunmasını şart koşarsa İmam Malik'in görüşünün aksine bu akit fasit olur. İmam Malik'e göre ise akit sahih olur, şart geçersiz olur.

 

52. Efendi, kitabet akdi yaptığı cariyesi ile haramlığını bile bile ilişkide bulunsa bile, mülkiyet şüphesi bulunduğundan kendisine had cezası uygulanmaz. Ancak doğru görüşe göre, haramlığı bilerek ilişkide bulunmuş olması halinde kendisine tazir cezası uygulanır.

Aynı şey mükatep cariye için de söz konusudur.

 

Not:  Nevevi'nin yalnızca ilişki ile yetinmesinden bunun dışındaki yollarla cinselolarak istifade etmesinin caiz olduğu anlaşılıyorsa da bu kastedilmemiştir. Nevevi, Ravdatü't-talibin 'in zıhar bölümünde efendinin ondan her türlü cinsel yararlanmasının haram olduğu belirtmiş ve "kısmen hür olan cariyenin de böyle olduğunu belirtmiştir.

 

Efendinin bu ikisine [yani kitabet akdi yaptığı cariyesi ile kısmen hür olan cariyesine] bakmasına ve mükatep veya kısmen hür olan kölenin efendisi olan kadına bakmasının hükmü ise nikah bölümünde geçmişti.

 

53. Efendi, mükatep cariyesi ile ilişkide bulunursa bu ilişki cariyenin rızasıyla olmuş olsa bile ortada mülkiyet şüphe si bulunduğu için mehir gerekir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre birden fazla ilişki gerçekleşmiş olsa bile bir mehir gerekir. Ravdatü't-talibin'in mehir bölümünde daha doğru olarak belirtilen görüş böyledir.

 

Bu, cariye mehri teslim almamışsa böyledir. Şayet efendi me hri ona teslim ettikten sonra cariye ile tekrar ilişkide bulunmuşsa ikinci defa mehir ödemesi gerekli olur.

 

 

3. Ümmüveledin çocuğunun Hükmü

 

[Mükatep kadının efendisinden doğurduğu] çocuk hürdür.

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre çocuğun değerini ödemek gerekli olmaz. Bu durumda cariye ümmüveled ve mükatep olmuş olur. Kitabet bedelini ödemekten aciz olursa efendisinin ölümüyle azat olur.

 

Mükatep cariyenin [efendisi dışında biriyle] nikahtan veya zinadan doğan çocuğu İmam Şafii'nin daha güçlü görüşüne göre mükateptir, kölelik ve azat bakımından annesine tabidir. Bu çocuk, efendiye herhangi bir şey ödemekle yükümlü değildir.

 

[Mükatep cariyenin doğurduğu] çocuk üzerindeki hak efendiye aittir. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre mükatep cariyeye aittir. Buna göre bu çocuk öldürülse o çocuğun değeri hak sahibine ait olur. Mezhepte esas alınan görüşe göre o çocuğun işlediği suç sebebiyle ödenecek olan tazminat hak sahibi üzerine gereklidir. çocuğa, elde ettiği kazançtan [ve şayet kız ise elde ettiği] mehirden harcanır. 

 

[Eğer geriye bir şeyartmışsa] artan kısım bekletilir: Şayet çocuk azat olursa bu kazanç kendisine ait olur, aksi takdirde efendiye ait olur.

 

54. Efendinin mükatep cariyesi ile ilişkisinden doğan çocuk hür olup nesebi efendiye bağlanır; çünkü cariye o çocuğa efendinin mülkiyetinde iken hamile kalmıştır.

 

55. [Efendi çocuğun değerini ödemekle yükümlü olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre efendinin, çocuğun değerini ödemesi gerekli olmaz; çünkü o çocuk hür olarak oluşmuştur, zira bu çocuk, efendinin cariyesindendir.

 

ikinci görüş

 

İmam Şafii'ye ait başka bir görüşe göre efendi çocuğun değerini cariyeye ödemekle yükümlüdür. Bu, "mükatep kölenin çocuğu üzerindeki mülkiyet hakkı efendiden başkasına aittir" şeklindeki görüşe dayalıdır. ilk görüş ise daha güçlü olan "çocuktaki mülkiyet hakkı efendiye aittir" görüşüne dayalıdır. Üstelik burada çocuğun köle olduğunu ifade eden başka bir görüş daha mevcuttur.

 

56. Cariye çocuğu doğurduktan sonra hem ümmüveled hem de mükatep olmuş olur. Bu durumda onun azat edilmesinin iki sebebi bulunur. Cariyenin ümmüveled olması kitabet akdinin hükmünü ortadan kaldırmaz; çünkü her ikisinin amacı bir olup bu da azat olmaktır.

 

 

Not:  Cariyenin mükatep olmasının anlamı onun kitabet akdinin devam etmesidir. Aksi takdirde caiye hakkında kitabet hükmü bundan önce sabitti. Nevevi, el-Muharrer'de olduğu gibi "bu cariye ümmüveled ve mükateptir" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

Buna göre cariye taksitleri ödediğinde kitabet akdine bağlı olarak azat olur. Kendisinin kazancı ve çocuğu da kendisine tabi olur.

 

57. Clriye bedeli ödeyemez hale gelirse efendisinin ölümü ile ümmüveled olarak azat olur. Onunla birlikte ümmüveledlik sonrasında meydana gelen çocukları da azat olur, önceki çocukları az at olmaz. Cariye, bedeli ödeyemez hale gelmeden önce efendi ölürse yine azat olur. Ancak daha doğru görüşe göre bu durumda kitabet akdi sebebiyle azat olmuş olur. Bu şuna benzer. Kişi mükatebini derhal az at etse veya azat olmasını bir sıfata bağlasa ve bu sıfat onun borcunu ödemesinden önce bulunsa bu köle azat olur. Cariyenin kitabet akdi sonrasındaki kazancı ve çocukları kendisine tabi olur.

 

Not:  Mükatep kölenin cariyesi ile mükatebin efendisinin ilişkide bulunması haramdır. Buna rağmen ilişkide bulunursa had cezası uygulanmaz. Onunla ilişkide bulunması sebebiyle mehir ödemesi kesinlikle gerekli olur. Şayet onu hamile bırakırsa şüphe sebebiyle çocuk hür olur ve nesebi onunla ilişkide bulunan kişiye bağlanır. Efendi, onun değerini ödemekle yükümlü olmaz. Bu durumda cariye, efendinin ümmüveledi olur. Cariyenin değerini ödemek efendi üzerine gerekli olur.

 

Bir kimse bir cariye ile kitabet akdi yaptıktan sonra o cariyenin kendisi üzerine akit yaptığı kızıyla ilişkide bulunması da efendiye haram olur. İlişkide bulunması halinde mehir ödemesi gerekir, şüphe sebebiyle kendisine had uygulanmaz. O kıza bu mehirden ve cariyenin geriye kalan kazancından harcanır. Kalan kısım bekletilir. Cariyenin kızı annesiyle birlikte azat olursa bu kısım onun olur, aksi takdirde efendinin olur. Cariyenin kızı hamile kalırsa ümmüveled olur, bu durumda onun değerini mükatep olan köleye ödemek gerekir. Çocuk hürdür ve nesebi efendiye bağlıdır, bunun değerini ödemek gerekmez; çünkü efendi onun annesine sahiptir. Annesine değeri ödenmez; çünkü anne ona sahip değildir. O kız ya annesinin azat olması ya da efendisinin ölmesi ile azat olur.

 

58. Kitabet akdi yapan cariyenin, kitabet akdi yaptıktan sonra ve henüz azat olmadan önce nikah veya zinadan doğma çocuğu[nun hükmü nedir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu çocuk da mükatep olup kölelik ve azat bakımından annesine tabi olur; çünkü çocuk annenin kazancı hükmünde olup onun durumu, annesinin kölelik veya hürriyetine bağlıdır. Zira o, tıpkı ümmüveledin çocuğunda olduğu gibi hürriyet bakımından annesine tabi olduğu gibi hürriyetin sebebi bakımından da annesine tabidir. Bu çocuğun efendisine herhangi bir şey ödemesi gerekmez; çünkü o, herhangi bir borç yüklenmemiştir.

 

İkinci görüş

 

Bu çocuk efendinin kölesidir, efendi -tıpkı rehin verdiği cariyenin çocuğunun durumunda olduğu gibi- onu satma vb. yollarla tasarrufta bulunabilir.

 

Not:  Nevevi'nin "mükatep" ifadesi ile kastedilen şey el-Muharrer'de de belirtildiği üzere çocuk hakkında da kitabet akdinin hükümlerinin geçerli olmasıdır, yoksa bizzat çocuğun mükatep olması değildir. Bu sebeple bu ifadenin ardından "kölelik ve azat olma bakımından annesine tabi olur" demiştir. Bununla kastedilen şey şudur: Annesi kitabet akdine bağlı olarak azat olduğunda çocuk da azat olur. Annesi tekrar köle haline döner de kitabet akdi dışında bir sebeple azat olursa çocuk azat bakımından annesine tabi olmaz.

 

Nevevi'nin ibaresinden daha önce geçen mükatep ve ümmüveled cariyenin kastedildiği gibi bir anlam anlaşılsa da bu kasdedilmemiştir. Aksine bu sadece mükatep olan cariye ile ilgilidir.

 

Bizim "çocuk hakkında kitabet hükmü sabit olur" ifadesinden onun her bakımdan mükatep gibi olması gerekmez. Bu sebeple Bulkini şöyle demiştir:

 

Mükatep hükmünden bazı durumlar istisna edilir:

 

1. Maverdi'nin tek görüş olarak belirttiğine göre efendi bu çocukla kitabet akdi yapabilir.

Çünkü onun için kitabet hükmü başkasına tabi olarak sabit olmuştur.

 

2. Kölenin işlediği cinayetin diyeti efendi üzerinedir, köle üzerine değildir.

 

3. Bu çocuk dişi olsa ve efendi onunla ilişkide bulunsa, Nevevi'nin belirttiği üzere daha doğru olan "mükatep cariyenin doğuracağı çocuk üzerinde mülkiyet hakkı efendiye aittir" görüşüne binaen efendinin mehir ödemesi gerekmez.

 

59. [Mükatep cariyenin doğurduğu çocuk üzerindeki hak kime aittir? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Nasıl ki çocuğun annesi üzerindeki mülkiyet hakkı efendiye ait ise çocuk üzerindeki hak efendiye aittir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin bir görüşüne göre çocuk üzerindeki hak, mükatep cariyeye aittir; çünkü kendisiyle kitabet akdi yapılan kişi o cariyedir. Bu sebeple çocuk üzerindeki hak da ona aittir.

 

Not:  Bu tercih, cariyenin dOğurdUğU çocuk o cariyenin kölesinden olmadığında geçerlidir. Şayet ondan ise eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre onun hükmü, mükatep kölenin, kendi cariyesinden olma çocuğunun hükmü gibidir. Yani onun mülkiyeti kesinlikle anneye ait olur.

 

Bulkın! şöyle demiştir: "Bana göre bu bir vehimdir; çünkü mükatep, kendi cariyesine sahiptir. Çocuk da kölelik bakımından annesine tabidir. Mükatep cariyenin çocuğunda kölelik annesinden dolayı söz konusu olmuş olup o çocuğun babası olan ve mükatep cariyeye ait olan köleden gelmemiştir."

 

Bu, daha uygundur.

 

Nevevi daha sonra aşağıda görüleceği üzere her iki görüşü dikkate alarak bazı meseleler hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir.

 

60. Çocuk öldürülürse [çocuğu öldüren kişinin o çocuğun değerini ödemesi gerekli olur. Bu durumda çocuğun] değeri efendi ve çocuğun annesinden hangisi çocuk üzerinde hak sahibi ise ona ait olur. Şayet çocuk üzerinde efendinin hak sahibi olduğu görüşünü kabul edersek annenin değeri nasıl ki efendiye ait ise çocuk için ödenen değer de efendiye ait olur. Hak sahibi olarak anneyi kabul edersek çocuk için ödenen değer anneye ait olur. Anne bu değeri kendi taksitlerini ödemede kullanır.

 

61. [Mükatep cariyenin çocuğunun gelir ve giderlerinin borçlusu ve alacaklısı kimdir? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre mükatep cariyenin çocuğunun işlediği suçun tazminatı, çocuk üzerinde hak sahibi olan kişi üzerine gerekli olur. Bu çocuğun kazancı ve mehrine gelince bu ikisinden çocuğa harcanır. Herhangi bir şeyartarsa bekletilir. Eğer çocuk azat olursa bu fazlalık ona ait olur, aksi takdirde efendiye ait olur. Nitekim annenin kazancı da şayet anne azat olursa kendisine, azat olamazsa efendisine ait olur.

 

İkinci görüş

 

Mezhep içindeki bir görüşe göre bu kazanç bekletilmez, efendisine sarf edilir.

 

Bu iki görüş de "çocuk üzerindeki mülkiyet, cariyenin efendisine aittir" görüşüne dayalıdır.

 

Çocuk üzerindeki mülkiyetin cariyeye ait olduğu görüşü kabul edildiğinde erş vb. gelirler o çocuğun annesi olan mükatep cariyeye ait olur. Şayet onun geliri yoksa veya geliri giderini karşılamıyorsa ilk durumda onun masraflarını efendisi karşılar, ikinci durumda masrafların geri kalan kısmını efendi karşılar.

 

62. Efendi bu çocuğun kitabet akdi öncesinde doğduğunu ve dolayısıylakendisinin kölesi olduğunu iddia ettiğinde çocuğun daha sonradan doğmuş olma ihtimali bulunsa bile yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Çünkü bu, kitabet akdinin vakti konusundaki bir ihtilaf olup tıpkı kitabet akdinin yapılıp yapılmadığı konusunda ihtilaf edilmesi durumunda olduğu gibi bu konuda da efendinin sözü tasdik edilir. Ayrıca burada efendi kendisinin mülkiyetinde meydana gelen çocuk üzerinde tasarrufta bulunmasının caiz olduğunu iddia ederken o çocuğun annesi buna mani olan bir durumun meydana geldiğini idida etmektedir.

 

Efendi yemin etmekten kaçınırsa Darimi'nin belirttiğine göre İbnü'l-Kattan şöyle demiştir:

Çocuk buluğa erip de yemin edinceye kadar durum bekletilir. [Zayıf] bir görüşe göre anneye yemin ettirilir. Efendinin iddiasının doğru olduğuna dair dört kadın şahitlik ederse bunların şahitliği kabul edilir. Her iki taraf da şahit getirirse şahitliklerde tearuz gerçekleşmiş olur.

 

 

4. Kitabet Akdi Yapıldıktan Sonrasına İlişkin Bazı Meseleler

 

Mükatep köle, bedelin tümünü ödeyinceye kadar kendisinden hiçbir bölüm azat olmuş olmaz.

 

63. Mükatep köle, efendisine taksitlerin bütününü ödeyinceye kadar kendisinden herhangi bir bölüm azat olmaz. Bunun delili şu hadistir: "Mükatep, üzerinde bir dirhem borç kaldığı sürece köle olmaya devam eder. "(Ebu Davud, itk, 3926; Tirmizi, Buyu', 1259)

 

64. Efendinin, mükatebin kitabet bedelinde kalan kısımda yapması gereken zorunlu indirimi yapması, mükatebi ibra etmesi, mükatebin kitabet bedelini başkasına havale etmesi de ödeme gibidir. Kitabet bedeli üzerine havale yapmak ve buna karşılık başka bir şeyi bedel almak caiz değildir.

 

Not:  Kişi kölesiyle mutlak olarak kitabet akdi yapsa ve malın bir kısmını ödese, sonra efendisi geriye kalanı azat olduktan sonra ödemesi şartıyla kölesini azat etse bu azat sahih olur.

 

Efendi, mükatep kölesine ilk taksidi ödediğinde azat olmayı, kalan bedelin de zimmetinde borç olup azat olduktan sonra ödenmesini şart koşsa Ravdatü't-talibin'deki ifadeden çıkan sonuca göre bu da sahih olur .

 

Mükatep, efendisine bir mal getirdiğinde efendisi "bu haramdır" dese ve ortada buna dair şahit olmasa mükatep, bu malın helal olduğuna dair yemin eder. Bundan sonra efendiye "ya bu malı alırsın veya mükatebi borcundan ibra edersin" denilir. Efendi bir tercih yapmaktan kaçınırsa hakim o malı teslim alır. Mükatep yemin etmekten kaçınırsa efendi yemin eder.

 

65. Mükatep köle [kitabet taksidini ödemek üzere efendisine] bir mal getirdiğinde efendisi "bu mal haramdır, sen bu mala sahip değilsin" dese ve buna dair bir şahidi bulunmasa malın zahiren mükatep şahsın elinde bulunmasına binaen mükatep köle malın helal olduğuna ve kendisinin mülkiyeti olduğuna dair yemin eder. Bu durumda efendiye "ya bu malı alırsın veya onu bu mal miktarınca borçtan ibra edersin" denilerek bu ikisinden birini yapmaya zorlanır.

 

Şöyle bir soru sorulabilir: Efendi bu malın haram olduğunu ikrar ettiği halde bu malı almayı nasıl kendisine emrederiz?

 

Buna şöyle cevap verilir: Biz ona tek seçenek olarak malı almasını emretmiyoruz. Biz onu iki seçenek arasında serbest bırakıyoruz. Şayet ibra etmeyi seçerse ne ala. Malı teslim almayı seçerse burada bir ayrım söz konusudur. Kendisini yalanlayarak "bu mal mükatebindir" derse Cüveyni'nin belirttiği üzere bu yalanlama kabul edilir ve onun mal üzerindeki tasarrufu yürürlük kazanır. Malın başkasına ait olduğunu ikrar ederse o şahıs bunu tasdik etmesi halinde her ne kadar bu söz mükatep hakkında kabul edilmese bile efendiyi ikrarıyla sorumlu tutmamız sebebiyle malın o şahsa verilmesi gerekir. Efendi malın gerçek sahibinin kim olduğunu belirtmezse veya belirtse bile o şahıs efendinin sözünü tasdik etmezse mal efendinin elinde bırakılır ama efendinin o mal üzerinde tasarrufta bulunmasına engelolunur.

 

66. Efendi, malı teslim almaktan kaçınırsa hakim onu teslim alır. Mükatep, bütün borcunu eda etmişse azat olur.

 

67. Mükatep yemin etmekten kaçınırsa efendi, haram olan maldan kaçınma amacıyla malın mülkiyetinin mükatebe ait olmadığına dair yemin eder.

 

Not:  Bu, mal aslen haram olmadığında söz konusudur. Şayet mal aslen haramsa, mesela mükatep, efendisine bir et getirdiğinde efendisi "bu haramdır; çünkü şer't usullere göre boğazlanmamıştır" dese, mükatep ise "aksine şer't usullere göre boğazlandı" dese efendinin sözü kabul edilir; çünkü aslolan boğazlanmamış olmasıdır.

 

Nevevi "şahit yoksa" ifadesiyle efendinin söylediğine dair şahit getirmesi durumunu dışarıda bırakmıştır. Bu durumda efendi malı almaya zorlanamaz, şahitleri dinleri. Çünkü efendinin bunu yapmasının açık bir amacı vardır ki bu da haram olan maldan kaçınmaktır. Ne bu şahitlik ne de efendinin yeminiyle malın mülkiyeti, efendinin belirttiği şahsa ait olur.

Mükatebin yemin etmesi halinde efendinin belirttiği şahsın mal üzerindeki hakkı ortadan kalkmış olmaz.

 

[Mükatep tarafından efendiye] ödenen malın başkasına ait olduğu ortaya çıksa efendi bunun bedelini mükatepten alır. Şayet bu, son taksitte olmuşsa azadın gerçekleşmemiş olduğu ortaya çıkmış olur. Efendi malı teslim alırken "sen hürsün" demiş olsa bile hüküm böyledir.

 

Efendiye verilen kitabet bedeli kusurlu çıkarsa o, bu malı geri verip bedelini alabilir.

 

68. Mükatep hayatta iken onun ödediği taksitlerin tümü veya bir kısmının başkasına ait olduğu ikrar veya geri döndürülen yeminle değil de kanunen geçerli bir şahitlik veya hakimin bağlayıcı karan ile sabit olsa efendi kendisine ödenen malın bedelini mükatepten geri alır; çünkü daha önce yaptığı teslim alma geçersizdir.

 

Not:  Burada kastedilen hak sahibi çıkan malın bedelidir. Nevevi bunu ifade etmiş olsa daha iyi olurdu.

 

69. Şayet bu, son taksitte söz konusu olmuşsa yapılan ödemenin batıl olması sebebiyle azadın gerçekleşmediği ortaya çıkmış olur.

 

70. Malda hak sahibinin olduğu mükatebin ölümünden sonra ortaya çıkarsa onun köle olarak öldüğü ve geriye bıraktığı malın, mirasçılara değil efendiye ait oldUğU anlaşılmış olur.

 

Not:  Bu, yalnızca son takside özgü değeildir. Başka taksitlerde bu durum olsa ve mükatep, son taksidi muteber bir şekilde ödemiş olsa, diğer taksitlerde ödenen malın başkasına ait olduğu ortaya çıktığında kölenin azat olmamış olduğu burada da anlaşılmış olur. Bu sebeple Ravdatü't-talibin'de taksitlerin biri / bir kısmı diye ifade edilmiştir.

 

71. Efendi, ödemeyi mükatepten alırken "sen hürsün" veya "seni azat ettim" demiş olsa daha doğru olan ve İmam Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre malın başkasına ait olduğu ortaya çıkmışsa mükatep yine azat olmuş olmaz. Çünkü efendi bu ifadesini görünürde ödemenin geçerli olması durumuna dayan dırmıştır, oysa durum bundan farklı çıkmıştır.

Dolayısıyla azat işlemi de yürürlük kazanmaz.

 

Not:  Nevevi'nin "aldığı sırada" ifadesinden efendinin bunu, taksitleri almaya bitişik olarak söylediği izlenimi doğmaktadır. Rafii ve Nevevi: bunu Cüveyni'nin sözü olarak aktarmışlardır. Çünkü onlar şöyle demişlerdir: Cüveyni'nin ifadelerinden anlaşıldığına göre efendinin "sen hürsün" ifadesi ancak hürriyeti, malın teslim alınmasının sonucunda teslim almanın gereği olarak kabul ettiğimizde söz konusu olur. Şayet ortada karineler olmazsa bu yorum kabul edilmez. Rafii ve Nevevi şöyle demişlerdir: Bu ayrım uygun bir ayrım olup bunu esas almakta bir sakınca yoktur. Ancak Gazall, el-Vasıt adlı eserinde bunun hürriyete ilişkin soruya cevap olarak söylenmiş olmasıyla ilk olarak söylenmiş olması arasında bir fark olmadığını, yine taksitlerin teslim alınmasına bitişik olmasıyla bitişik olmaması arasında da bir fark olmadığını belirtmiştir.

 

ibnü'r-Rif'a bunu, "efendi, taksitlerin eda edilmesinden sonra kölenin durumunu haber vermeyi kastettiğinde" şeklinde kayıtlamış ve şöyle demiştir: Şayet efendi bu sözü söylerken kölesini doğrudan azat etmeyi kastetmişse mükatep borçtan beri olur ve azat olur.

 

Bulkini şöyle demiştir: "Mükatebin azat olmayacağı durum efendinin bunu olana dair bir haber verme olarak söylemesi durumunda söz konusudur. Şayet doğrudan tasarrufu gerçekleştirmek için söylerse veya mutlak olarak söylerse ödenen bedelin başkasına ait olduğunun çıkmasıyla kölenin hürriyeti ortadan kalkmaz, bu köle kitabet akdine bağlı olarak azat olur. Kölenin kazancı ve çocukları kendisine tabi olur."

 

Şu durumda da hükmün aynı olması gerekir: Kişi karısına "sen beni ibra edersen seni boşadım" dese ve karısı da bilinmeyen bir borçtan kocasını ibra etse, koca "sen boşsun" dedikten sonra

 

ibranın bilinmeyen bir borçtan oludğu anlaşılsa hüküm böyledir. Mükatep, efendisine "bana sen hürsün ifadenle beni azat ettin" dediğinde efendi "ben bununla bana ödediğin parayı [tam ödemen halinde hür olmanı] kastettim" dese yeminle birlikte efendinin sözü kabul edilir.

 

Saydalani ve başkaları şöyle demiştir: Buna kıyasla kişiye "sen karını boşadın" denildiğinde o kişi "evet boşadım" dedikten sonra "ben, ortada geçen sözün boş olduğunu zannederek böyle söyledim" dese hüküm yine böyle olur. Fakihler buna aykırı fetva vermişlerdir. Kadın kocası ile bu konuda anlaşmazlığa düşse yeminle birlikte onun sözü kabul edilir.

 

72. Mükatebin ödediği taksitler kusurlu çıksa ve efendi buna razı olmasa bunu geri verip yerine bedelini alabilir; çünkü akit yalnızca kusursuz olanı içermekte olup onun kusurluyu alması gerekmez.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden ilk alma ile köle azadının gerçekleşeceği anlaşılmaktaysa da bu kasdedilmemiştir. Daha doğru görüşe göre azadın ilk alma ile gerçekleşmediğini anlamış oluruz.

 

Efendi kusurlu olan ödemeye razı olsa ve bu son taksit olsa azat işlemi yürürlük kazanır.

Efendinin bura razı olması, hakkın bir kısmından ibra etmesi gibidir. Daha doğru görüşe göre bunun gerçekleşmesi malın teslim tarihinden itibaren olur. Bir başka görüşe göre ise efendinin razı olduğu tarihten itibaren olur .

 

Mükatep köle efendisinin izni olmadıkça evlenemez.

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre efendisinin izni olsa bile yataklık cariye edinemez.

 

73. Mükatep köle ancak efendisinin izniyle evlenebilir. Çünkü daha önce geçtiği üzere bir dirhem bile borcu kalmış olsa köle olmaya devam eder.

 

74. Mezhepte esas alınan görüşe göre mükatep köle, yataklık cariye edinemez; çünkü onun mülkiyeti zayıftır. Ayrıca cariye hamilelik sebebiyle ölebilir. Onun ilişkide bulunmasını engellemek, rehin veren kişinin rehin verdiği cariye ile ilişkide bulunmasını engellemek gibidir.

 

Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de "kölenin evlenmesi" bahsindeki ifadelerden onun efendinin izniyle evlenmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu, "köle, efendisinin kendisine bir şey temlik etmesi halinde ona malik olur" görüşüne dayalıdır. Buradaki görüş ise İmam Şafii'nin yeni görüşü olan "köle, bir şeye malik olamaz" görüşüne dayalıdır. Rafil burada kölenin, efendinin izniyle yataklık cariye edinmesinin kölenin, efendinin temliki ile bir şeye malik olması ile ilgili görüş ayrılığına dayalı olduğunu belirtmiştir. Şu halde zannedildiğinin aksine bölümler arasında bir çelişki söz konusu değildir.

 

Not:  Nevevi "ilişki" kelimesini belirtmiş olsa daha iyi olurdu, çünkü yataklık cariye edinme ifadesi ilişkide bulunmaktan daha özeldir. Zira yataklık dıriye edinmede erkeğin boşalması ve kadının örtünmesi şart koşulmaktadır.

 

Mükatep köle, tİcaret için cariyeler satın alabilir. Şayet cariye ile ilişkide bulunursa kendisine had cezası uygulanmaz. [Bu ilişkiden doğan] çocuğun nesebi o mükatep köleye bağlanır. Cariye çocuğu kitabet akdi devam ederken veya mükatebin azat edilmesinin üzerinden altı ay geçmemişken doğurursa bu çocuk kölelik ve azat olma bakımından babasına bağlı olur. Daha güçlü görüşe göre o cariye ümmüveled olmaz. Cariye çocuğu, mükatebin azat edilmesinin üzerinden altı aydan fazla zaman geçtikten sonra doğursa ve mükatep, o cariye ile ilişkide bulunuyor olsa bu çocuk hür olur, cariye de ümmüveled olur.

 

75. Mükatep kölenin kazanç yollarını genişletmek amacıyla, ticaret için cariyeler satın alma yetkisi vardır. Mükatep köle, ticaretini yapmak için satın aldığı cariye ile ilişkide bulunması yasak olduğu halde bu yasağa rağmen cariyesi ile ilişkide bulunursa mülkiyet şüphesi bulunduğu için kendisine had cezası uygulanmaz, mehir de ödemez. Çünkü mehir ödemesi gerekli olsaydı zaten bu mehir mükatep köleye ödenecekti.

 

76. Mükatep kölenin cariyesi ile ilişkide bulunmasından doğan çocuğun nesebi ortada mülkiyet şüphesi bulunduğu için sabit olup bu kişiye bağlanır.

 

77. Mükatep kölenin ilişkide bulunduğu cariyesi çocuğu;

 

> kitabet akdi içinde yani babası azat edilmemişken doğursa,

> Veya azat edildiği esnada doğursa,

> Yahut azat edildikten sonra ilişkide bulunmasının üzerinden altı aydan daha az zaman geçmişken doğurursa [ne olur?]

 

Bu çocuk kölelik ve azat bakımından babasına tabi olur.

 

78. [Yukarıdaki] ilk durumda çocuk derhal azat olmaz; çünkü onun üzerindeki mülkiyet zayıftır. Bu durumda bu çocuk, babasının mülkü olur. Çünkü cariyesinin doğurduğu çocuktur. Babası bu çocuğu kendi mülkiyetinden çıkarma yetkisine sahip değildir; çünkü onun çocuğudur. Onun azat olması, babasının azat olmasına bağlıdır. Babası azat olursa o da azat olur, aksi takdirde köle olur ve efendiye ait olur.

 

Alimlerin "kişinin çocuğunun, kendisinin mükatebi olması" ifadesinin anlamı budur.

 

79. [Yukarıdaki durumlarda] çocuğun annesi, mükatep kölenin ümmüveledi [olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre kadın, onun ümmüveledi olmaz. Çünkü o, köle olan birinden hamile kalmıştır. Bu sebeple o, evli cariyeye benzemektedir.

 

İkinci görüş

 

O, mükatebin ümmüveledi olur. Çünkü onun çocuğu için, babası ile kitabet yapmış kabul edilmesi ve satılmasının yasak olması sebebiyle hürriyet hakkı doğmuştur. Bundan dolayı da kadın için ümmüveledlik durumu sabit olmuştur.

 

Bütün bunlar kadın, o çocuğu kitabet akdi esnasında doğurduğunda söz konusudur.

 

80. Kadın çocuğu, mükatep kölenin azat edilmesinden sonra doğurmuşsa bakılır:

 

> Eğer -el-Muharrer'de belirtildiği üzere- ilişkinin üzerinden altı aydan fazla zaman geçtikten sonra doğurmuşsa veya Ravdatü't-talibin'de belirtildiği üzere altı ay geçince doğurrmuşsa ve o cariye ile ilişkide bulunuyorsa, ilişki çoğunlukla azat ile birlikte veya sonrasında gerçekleşmiş ve kadın da çocuğu ilişkinin üzerinden altı ay veya daha fazla zaman geçtikten sonra doğurmuşsa çocuk hür, annesi de ümmüveled olur. Çünkü hamilelik hürriyetten sonra ortaya çıkmıştır. Burada hamile kalmanın kölelik esnasında gerçekleşmiş olması ihtimali dikkate alınmaz, hürriyet zamanında olması yönü baskın kılınır.

 

> Mükatep köle azat edildiği sırada veya sonrasında o cariye ile ilişkide bulunmuyorsa veya cariye çocuğu mükatep köle ile ilişkide bulunmasının üzerinden altı aydan az zaman geçince doğurmuşsa ümmüveled olmaz.

 

Mükatep köle taksitleri peşin ödemek isterse, efendinin mesela teslim aldığı şeyi muhafaza etmenin masrafı gerektirmesi veya teslim aldığı şeyin başına bir şey gelmesinden korkma gibi bedeli peşin almak istememesini haklı kılacak bir durum varsa efendi bunu teslim almaya zorlanamaz. Aksi takdirde teslim almaya zorlanır. Bundan kaçınırsa hakim teslim alır.

 

Mükatep köle, efendinin kendisini borcun bir kalan kısmından ibra etmesi için bir kısmını peşin öder ve efendi de onu ibra ederse kölenin yaptığı ödeme de efendinin ibrası da geçerli olmaz.

 

81. Mükatep, taksitleri vadesi dolmadan önce ödediğinde efendinin bunu teslim almaktan kaçınmasını haklı kılan bir durum varsa efendi bunu kabule zorlanamaz.

 

Mesela kitabet bedeli çok miktarda buğdayolup teslim tarihine kadar bunu saklamak masrafı gerektiriyorsa efendi bunu kabule zorlanamaz.

 

Not:  Nevevi "masraf" ifadesini mutlak olarak zikretmiş olsa hem daha kısa hem de daha kapsamlı olurdu. Böylece bunun kapsamına hayvanın yemi de girerdi. Rafii el-Muharrer'de bunu zikretmiştir.

 

Yine efendi, taksit olarak ödenecek malı vadesinden önce teslim aldığı takdirde malın başına ortadan kalkması beklenen zahir bir sebepten dolayı bir şey gelmesinden korkarak teslim almak istemeyebilir. Mesela mükatebin ödemeyi yapmak istediği zaman bir yağma veya iç karışıklık zamanı olabilir. Bu durumda efendinin bunu kabul etmeye zorlanmasında zarar söz konusudur.

 

82. Efendi yağma veya iç karışıklık zamanında kitabet akdini yapmış olsa ve köle, bedeli peşin olarak ödese efendi yine kabule zorlamaza; çünkü vade tarihinde bu karışıklık ortadan kalkabilir.

 

Ruyani şöyle demiştir: "Bu korku alışık olunan bir korku olup ortadan kalkması ümit edilmiyorsa o zaman efendinin vadesinden önce ödenen taksidi kabul etmesinin gerekli olduğu tek görüş olarak benimsenmiştir." Maverdi de bunu tek görüş olarak belirtmiştir.

 

Not:  NevevI'nin "taksitler" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Mükatep köle ilk taksidi veya başkasını getirse hüküm yine böyledir. Çünkü bunda azat olma sebebine başlama söz konusudur.

 

Efendinin, erken ödemeyi kabul etmemesini haklı kılan gerekçelerden birisi de kişinin, vade tarihi geldiğinde kitabet bedeli olan yiyeceği yaş / taze olarak teslim almayı istemesidir.

 

Bulkini şöyle demiştir: Gerekçelerden biri de şudur: Mükatebin zimmetinde olan alacağa zekat düşmemektedir. Mükatep, bunu vadesinden önce getirdiğinde efendi, bu mala zekat farz olmasın diye onu almak istemeyebilir. Bunu Alimlerimiz zikretmemiştir. Zahir olan, bunun dikkate alınmasıdır.

 

Bana göre de zahir olan budur.

 

83. Şayet efendinin taksiti vadesinden önce teslim almamasının haklı bir gerekçesi yoksa bunu teslim almaya zorlanır; çünkü müka.İebin vaktinden önce ödeme yapmasının açık bir sebebi vardır ki bu da azat olmayı bir an önce gerçekleştirmek veya yaklaştırmaktır. Üstelik efendinin bu ödemeyi kabul etmesinin kendisine bir zararı da söz konusu değildir.

 

Not:  NevevI, "zorlama" ifadesini mutlak olarak kullanmıştır. Bundan anlaşıldığına göre efendi malı teslim almaya zorlanır. Ancak daha önce geçtiği üzere mükatep malı getirdiğinde efendi "bu haramdır" dese ve ortada bir şahit bulunmasa mükatebe bunun helal olduğuna yemin ettirilir ve efendi onu teslim almaya veya ibra etmeye zorlanır.

Bundan kaçınırsa hakim teslim alır. Alimler burada ibrayı zikretmemişlerdir. Ibranın da teslim almaya ilhak edilmesi mümkün olduğu gibi "orada hakkın zamanı gelmişti, burada ise gelmemiştir" denilerek ayrım yapılması da mümkündür. İlki daha güçlüdür. Bulkini de bunu esas almıştır.

 

84. Efendi, mükatebin vadesinden önce getirdiği taksidi kabul etmekten ve kölesini ibra etmekten kaçınırsa yahut gaip ise hakim bunu teslim alır ve şayet mükatep bütün bedeli ödemişse azat olur. Çünkü hakim bir tasarrufu yapmaktan kaçınan veya gaip olan kimselere vekaleten bunu yapar. Hakim, gaip olan şahsın alacağını tahsil edemez; çünkü bu durumda borcunu ödeyen kimsenin borcundan kurtulma dışında bir amacı yoktur. Gaip olan şahsın maslahatı ise alacağının, ödeme gücüne sahip olan şahsın zimmetinde kalmasını gerektirir. Zira bu, onun alacağının hakimin elinde emanet olarak beklemesinden daha iyidir.

 

85. Mükatep, efendisinin geriye kalan borcu ibra etmesi için taksitlerin bir kısmını vadesinden önce öde se ve efendi de onu ibra etse şartın fasit olması sebebiyle ne mükatebin ödemesi ne de efendinin ibrası geçerli olur. Burada talep ister köleden ister efendiden gelmiş olsun fark etmez. Çünkü bu haramlığı üzerinde icma bulunan cahiliye ribasına benzemektedir. Cahiliye döneminde kişinin alacağının vadesi geldiğinde borçluya "ya borcunu öde veya [vadeyi arttırırım ama] ödeyeceğin bedeli arttır" derdi. Borçlu borcunu öderse ne ala. Ödeyemezse alacaklı vadeyi ve alacak miktarını arttırırdı.

 

86. Efendi aldığını geri vermekle yükümlüdür. Bu durumda teslim ve ibra sahih olmadığından köle azadı gerçekleşmemiş olur.

 

Not:  Nevevi'nin zikrettiği mesele sadece kitabet borcuna özgü olmayıp -belirttiğimiz gerekçeyle- diğer borçlar da böyledir.

 

[Efendinin, köle tarafından kendisine] taksit olarak ödenecek şeyleri satması sahih olmadığı gibi bunun yerine başka bir şeyin alması da sahih değildir. Şayet satar da [mükatep köle bunu efendisine değil] müşteriye eda ederse daha güçlü görüşe göre mükatep azat olmaz. Bu durumda efendi mükatepten, mükatep de müşteriden kendisinden alınan şeyi ister.

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre efendi, mükatep kölesinin rakabesini satamaz. Şayet satar ve müşteriye eda ederse onun azat olup olmaması ile ilgili İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır.

 

Mükatep kölenin hibe edilmesi de satılması gibidir.

 

Efendi mükatebinin elinde bulunan şeyi satamaz, kölesini azat edemez, cariyesini evlendiremez.

 

Bir kimse mükatebin efendisine "mükatebini şu kadar bedel karşılığında azat et" dese ve efendi de bunu yapsa mükatep azat olur ve diğer şahıs, üstlendiği bedeli ödemekle yükümlü olur.

 

87. [Mükatep tarafından efendisine] taksit olarak ödenecek şeylerin [üçüncü şahıslara] satılması sahih değildir; çünkü bu mallar, mükatebin üzerinde kesin bir biçimde yerleşmemiştir. Ayrıca selem akdi her iki taraf için bağlayıcı oldUğU halde akdin sakıt olma ihtimali bulunduğundan sipariş edilen malın satılması sahih olmadığına göre

kitabet bedeli olarak ödenecek şeylerin satılması evleviyetle sahih olmaz.

 

Bu, şu şekilde söylenen şeyi de geçersiz kılmaktadır: "Nevevi, Ravdatü't-talibin'de satın alınmış olan malın teslim alınmadan önceki durumunu ele alırken alacağın, borçludan başkasına satılmasının sahih olduğu görüşünü doğru kabul etmiştir. Buna göre mükatep kölenin taksit olarak ödeyeceği mallar da böyledir."

 

88. Kitabet bedeli olarak ödenecek taksitler yerine mükatepten başka bir mal almak, yani kitabet bedelini başkasıyla değiştirmek de sahih değildir. Mesela kitabet bedeli dinar olduğu halde mükatebin efendisine dirhem vermesi sahih değeildir. Bu görüş Rafil ve Nevevi'nin bu konuda Beğavı'ye tabi olarak sahih kabul ettikleri görüştür. Bu, Rafil'nin şuf'a bölümünde alimlerimizden naklettiği caizlik görüşünden -belirttiğimiz gerekçeyle- daha iyidir. İsnevi ise diğer yerdeki görüşü doğru kabul etmiş Hocamız da Menhecü't-tullab adlı eserinin kitabet bölümünde bunu esas almıştır.

 

89. Efendi, taksit olarak ödenecek şeyi başkasına satsa ve mükatep bunları müşteriye ödemiş olsa [bunun hükmü ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre satım, onun teslim alınmasına izin vermeyi içermiş olsa da köle azat olmaz. Çünkü izin, bedelin salim olması karşılığındadır. Oysa bedel teslim edilmemiş, dolayısıyla izin de kalmamıştır. Burada müşterinin vekil gibi olması sebebiyle iznin varlığını devam ettirdiği varsayılsa bile hüküm böyledir.

 

İkinci görüş

 

Bu durumda köle azat olur; çünkü müşteri vekil gibi olduğundan izin varlığını devam ettirmektedir.

 

İlk görüş sahipleri bu iki mesele arasında şu farkın olduğunu söylemişlerdir: Vekilin aksine müşteri taksitleri kendisi için aklamaktadır. Şayet kişi bu taksitleri satar ve her ikisi satım akdinin fasit olduğunu bilmesine rağmen müşterinin teslim almasına izin verirse müşterinin malı teslim almasıyla birlikte mükatep köle azat olur.

 

90. İlk görüşe göre efendi, bedeli mükatepten ister. Mükatep de kendisinden alınan şeyin bedelini müşteriden ister.

 

İkinci görüşe göre mükatebin aldığını efendisi kabzeder; çünkü mükatep, efendisinin vekili gibidir.

 

91. Efendisiyle sahih kitabet akdi yapmış olan mükatep kölenin rakabesini satmak [sahih olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre efendinin kendisiyle sahih kitabet akdi yaptığı kölesini satması sahih değildir; çünkü kitabet akdi efendi açısından bağlayıcı olup satım akdi bunu ortadan kaldırmaz, dolayısıyla köle, azat edilmeyi hak etmiş bir kimse olmaya devam eder.

Böyle olunca da -tıpkı ümmüveled cariyede olduğu gibi- satılması sahih olmaz. İmam Ebu Hanife ve İmam Malik de bu görüştedir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre tıpkı azat edilmesi şarta bağlanmış köle gibi mükatep kölenin satımı da sahihtir. Ahmed bin Hanbel de bu görüştedir.

 

Not:  Görüş ayrılığı, mükatep köle satıma razı olmadığında söz konusudur. Şayet satıma razı olursa bu caiz olur ve onun razı olması kitabet akdini feshetmesi anlamına gelir. Kadı Hüseyin Ta'lık adlı eserinde bunu tek görüş olarak belirtmiştir. Çünkü hak ona aittir ve o, hakkın iptal edilmesine razı olmuştur. Buna göre bu durum, mükatebin satımının sahih olmadığı hükmünden istisna edilir.

 

Şu durumlar da bu hükümden istisna edilir:

 

> Mükatep köle azat edilmesi şartıyla satıldığında mükatep bu satıma razı olmasa bile akit sahih olur, kitabet akdi ortadan kalkar. Müşterinin onu azat etmesi gerekli olur. Kölenin velası da müşteriye ait olur. Bunu Bulkini tahric yoluyla ifade etmiştir. Çünkü İmam Şafii, kölenin azat edilme si şartıyla satılmasını Berıre hadisini gerekçe göstererek mutlak bir biçimde caiz görmüştür. O esnada Berıre mükatep idi.

 

> Zımnı satım da caizdir. Mesela kişi, efendiye hitaben "mükatep köleni benim adıma bin dirheme azat et" dese bu satım geçerli olur. Bunu da Bulkini belirtmiş ve şöyle demiştir:

"Bu satımın caiz olması bir öncekinin caiz olmasından daha önceliklidir." Bununla birlikte Blukını eş-Şerhu'l-kebir'de bunun batıl olduğunun nakledildiğini itiraf etmiştir. Bu meselede nakledilen hüküm bunun batıl olması ise bir önceki mesele evleviyede batıl olur ki durum böyledir. Berıre hadisine gelince bu hadis, onun satıma razı olduğu şeklinde yorumlanır. Bu meselede satımın batıl olmasının anlamı kölenin, talepte bulunan şahıs adına azat olmaması, ancak onu azat eden kimse adına gerçekleşmesidir. Bunu yapan efendi bedel almayı hak edemez.

 

> Kişi mükatep köleyi kendisine satarsa bu satım sahih olur. İster "bu azat etme akdidir" diyelim ister "bu, kitabet akdini kaldıran bir satım akdidir" diyelim fark etmez. Bu durumda kölenin kazancı ve çocuğu kendisine tabi olmaz.

 

> Köle, diyeti gerektirecek bir suç işlediğinde de satılabilir.

> Mükatep köle kendisinin bedeli ödeyemeyeceğini belirtti-

ğinde de böyledir.

 

"Sahih kitabet akdi ile" ifadesi fasit kitabet akdini dışarıda bırakmaktadır ki İmam Şafii'nin el-Ümm'deki açık ifadesine göre satıcı akdin fasit olduğunu biliyorsa satım sahih olur.

Çünkü köle, şahsın mülkiyetinde kalmaya devam etmektedir. Bu, azat edilmesi şarta bağlanmış kölenin satımı gibidir. Satıcının durumu bilmemesi halinde de mezhepteki görüşe göre satım akdi sahihtir.

 

92. Efendi mükatep kölenin rakabesini satsa ve mükatep köle taksitleri müşteriye ödese, müşteri de bunları teslim alsa kölenin azat olup olmayacağı konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır. Bu iki görüş, efendinin kölenin kitabet taksidi olarak ödeyeceği malları satması meselesindeki iki görüştür. Daha güçlü olanına göre bu durumda azat gerçekleşmez.

 

93. Mükatep kölenin hibe edilmesi de yukarıda zikredilen hükümler bakımından satılması gibidir.

 

94. Mükatep kölenin vasiyet edilmesine gelince; kişi bu vasiyeti şarta bağlamaksızın yapmışsa bu vasiyet satım gibidir. Aksi takdirde kölenin satım bedelini ödeyememesine bağlamışsa vasiyet sahih olur.

 

95. Efendi, mükatep kölesinin elindeki malı satamaz, kölesini azat edemez, cariyesini evlendiremez, onun elindeki herhangi bir şeyde tasarruf ta bulunamaz. Çünkü efendi, mükatep kölesine karşı yabancı bir şahıs gibidir.

 

Not:  Nikah meselesi daha önce nikah bölümünde geçmiş olup burada tekrar edilmiştir.

 

96. Bir adam, mükatebin efendisine "mükatep köleni benim adıma yüz dirheme azat et" dese ve efendi de bunu azat etse, bunu söyleyen kişinin üstlendiği bedeli ödemesi gerekli olur. Bu, "ümmüveledini şu kadar para karşılığında azat et" demek gibidir. Bu, esiri fidye karşılığında kurtarmaya benzer.

 

Not:  Bu hüküm, kişinin "azat et" ifadesini mutlak olarak söylemesi halinde söz konusudur. Şayet "benim adıma şu kadar para karşılığında azat et" demiş ve efendi de "senin adına azat ettim" demişse daha doğru görüşe göre köle, talepte bulunan kişi adına azat olmamış olur, azat eden kişi adına azat olmuş olur. Bu kişi parayı almayı da hak etmemiş olur.

 

Kişi mükatep kölesini azat etmeyi bir şarta bağlasa ve o şart gerçekleşse azat olur. Bu durum, kölenin taksitlerden ibra edilmesi anlamına da geldiğinden kölenin kazançları kendisine tabi olur. Şayet ibra anlamına gelmeseydi kölenin azadı kitabet akdi sebebiyle gerçekleşmemiş olurdu ve kölenin kazançları kendisine tabi olmazdı. Bunu Kadı Hüseyin, Ta'lik adlı eserinin zekat bölümünde belirtmiş ve şöyle demiştir: "İbra, doğrudan şarta bağlamaya müsait olmamakla birlikte zımnen şarta bağlamaya müsaittir."

 

 

KİTABET AKDİNİN BAĞLAYICI OLDUĞU VE OLMADIĞI DURUMLAR

 

Bu başlık altında, kitabet akdinin bağlayıcı olduğu ve olmadığı durumlar, kitabet akdinde karşılaşılabilecek fesih, kendiliğinden fesholma gibi meseleler yanında mükatebin tasarruflarının hükmü ve başka meseleler ele alınacaktır.

 

Kitabet akdi efendi açısından bağlayıcı olup köle, bedeli ödemeyez hale gelmedikçe efendi akdi feshedemez. Akit, mükatep açısından ise bağlayıcı değildir, bu sebeple o, yanında bedel için yeterli olacak malolsa bile ödemeyi terk edebilir.

 

Mükatep, bedeli ödeyemeyeceğini beyan nederse efendi sabretme veya kendiliğinden akdi feshetme hakkına sahiptir. Dilerse hakim yoluyla da feshedebilir. Daha doğru görüşe göre mükatebin akdi feshetme yetkisi vardır.

 

97. Sahih kitabet akdi efendi açısından bağlayıcıdır. Efendi bunu feshedemez. Çünkü bu, mükatep kölenin yararı için yapılmış olup efendinin yararı için değildir. Efendinin bu akitte konumu, rehin akdinde rehin verenin konumu gibidir; çünkü bu, onun üzerinde bir haktır.

Fasit olan kitabet akdi ise daha doğru görüşe göre efendi açısından bozulabilir bir akittir.

 

Not:  Nevevi'nin akdin bağlayıcı olduğunu belirttikten sonra "efendi onu feshedemez" ifadesini söylemesine gerek yoktur. Bunu daha sonra gelen aşağıdaki ifade sebebiyle zikretmiştir.

 

98. Ancak mükatep köle vadesi geldiğinde taksidin birini veya bir kısmını ödeyemezse ve bu, efendinin kölesine mal vermesi gereken taksit olmasa o zaman efendi akdi feshedebilir.

 

Maverdt şöyle demiştir:

 

Mükatep kölenin "taksidi ödeyemiyorum" veya efendinin "kitabet akdini feshettim" demesi şarttır. Bunun için hakime ihtiyaç yoktur; çünkü bu, tıpkı malın kusurlu olması sebebiyle akdin feshedilmesi meselesinde olduğu gibi üzerinde ittifak bulunan bir husustur.

 

Not:  Nevevi'nin istisnayı yalnızca kölenin bedeli ödeyememesi ile sınırlamasına şu iki durum itiraz noktası teşkil eder:

 

1. Mükatep kölenin ödeme gücü bulunduğu halde ödemekten kaçınırsa Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre efendi akdi feshedebilir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Müşteri satım bedelini ödemekten kaçındığında satıcı akdi feshetme yetkisine sahip değildir. Burada da böyle olmalıdır."

 

Buna şöyle cevap verilir: "Müşteri, ödeme gücüne sahip oldUğunda ödemeye zorlanır ama mükakep zorlanamaz.

 

2. Taksitin vadesi geldiğinde mükatep gaip olur ve malı da göndermezse efendi akdi feshedebilir. Nevevi bunu ileride zikredecektir. Ancak mükatep, efendinin yapması gereken indirim veya kölesine vermesi gereken mal miktarını ödeyemezse bu durumda efendi akdi feshedemez. Çünkü kölenin ödemesi gereken şey efendinin ödemesi gereken ile aynıdır.

Burada takas söz konusu olmaz; çünkü efendi ödemesi gerekeni başka bir maldan ödeyebilir. Bu durumda mükatep, durumu hakime götürür ve hakim efendiyi malı köleye vermekle ve mükatebi de borcunu ödemekle yükümlü tutar.

 

99. Kitabet akdi mükatep açısından bağlayıcı olmayan bir akittir. O, kitabet bedeli taksitlerini ödemesine yeterli olacak malı olsa bile ödeme yapmayı terk edebilir. Çünkü bu akitte onun maslahatı dikkate alınmıştır. Bu sebeple o, alimlerin belirttiği üzere rehin veren kişiye benzemiştir.

 

Buna şu şekilde itiraz edilmiştir: Rehin veren kişinin aksine burada mükatep, akdi iptal etmekle efendinin taksitlerdeki hakkını iptal etmektedir.

 

Bu itiraza şu şekilde cevap verilebilir: Bu, azat eden kişi açısından yok hükmünde olduğundan alimler bunu dikkate almamışlardır.

 

100. Mükatep "ben kitabet bedelini ödeyemiyorum" diyerek kendisinin aciz olduğunu beyan eder ve ödeme yapmayı da terk ederse efendi sabredebileceği gibi dilerse gecikmeli olarak kitabet akdini kendi başına feshetme yetkisine de sahiptir; çünkü bu, bir içtihada bağlı olmaksızın üzerinde icma'ın söz konusu olduğu fesih olduğundan hakime müracaat etmek şart koşulmamıştır. Şayet kitabet akdinin varlığı, taksitlerin zamanının geldiği, mükatep kölenin taksitleri ödemekten aciz olduğu hakim nezdinde mükatebin ikrarı veya şahitler ile sabit ise efendi dilerse akdi feshetmesi için hakime de başvurabilir. Kitabet akdi feshedildiğinde efendi daha önceden köleden almış olduğu şeye sahip olur. Ancak kölenin, zekattan alarak efendisine verdiği şeyi ona geri verir. İlgili bölümde geçtiği üzere Beğavl'nin görüşünün aksine efendi kölenin bulduğu mala sahip olamaz.

 

101. [Mükatep, kitabet akdini feshedebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre nasıl ki rehin alan kişi rehin akdini feshetme yetkisine sahip ise aynı şekilde mükatep de yanında kitabet bedelini ödeyebilecek malı olsa bile kitabet akdini feshedebilir.

 

İkinci görüş

 

Mükatep, kitabet akdini feshedemez; çünkü bu akdin varlığını devam ettirmesinde onun bir zararı yoktur.

 

Mükatep, taksidin vadesi geldiğinde süre istediğinde kendisine süre verilmesi müstehaptır. Süre istedikten sonra kitabet akdini feshetmek istese bunu yapabilir. Mükatep kölenin elinde ticaret malları varsa efendi bunları satması için kendisine süre tanır. Şayet ticaretinde kesat söz konusu ise efendi üç günden fazla süre tanımaz. Mükatebin malı gaip ise malı iki merhaleden daha kısa mesafedeyse malını getirmesi için kendisine süre tanır, aksi takdirde süre tanımaz.

 

102. Mükatep köle taksidin vadesi geldiğinde taksidi ödemekten aciz olması sebebiyle efendisinden süre istese azat işleminin gerçekleşmesi konusunda kendisine yardımcı olmak amacıyla süre vermek müstehaptır. Efendi mükatep kölesine süre verdikten sonra yukarıda geçen bir sebeple bunu feshetmek istese bunu yapabilir. Çünkü peşin hale gelmiş borç ertelenmez.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: Nevevi'nin kullandığı zamirin köleye döndüğünü zannedenler hata etmiştir.

 

103. Mükatep kölenin elinde ticaret malları varsa ve kitabet akdi başka bedelin ödenmesi üzerine yapılmışsa, mükatep köle bu malları satabilmek için efendisinden süre istese malları satabilmesi için efendinin ona süre tanıması zorunludur; çünkü bu kısa bir süredir.

Şayet süre tanımazsa kitabet akdinin amacı ortadan kalkacaktır. Piyasada malın ticaretinde bir kesat söz konusu olduğundan bu malların satımı hemen gerçekleşmezse efendi köleye verdiği süreye üç günden fazla eklemez; çünkü bundan zarar görür. Bu, Beğavl'ye tabi olarak Rafiı'nin el-Muharrer'de belirttiği görüştür. İbnü'l-Mukrı ve başkaları da bunu esas almıştır. İtimad edilmesi gereken budur. Cüveyni'nin sözlerinden süre vermenin gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de Cüveyni'den bu durumda efendinin akdi feshetmesinin caiz olduğu görüşü aktarılmış ve Rafii ile Nevevi bunu onaylamıştır.

 

104. Mükatep kölenin malı gaip olup bunun getirilmesi için süre isterse şayet mal, iki merhalelik mesafeden daha yakında ise efendinin süre tanıması zorunludur; çünkü bu mal, hazır mal hükmündedir. Şayet mal iki merhale veya daha uzaktaysa malın getirilme süresi uzayacağından efendinin süre tanıması gerekmez.

 

Not:  Efendi kölesine, ödeme gücüne sahip olup borcunu ikrar eden veya borcuna dair alephinde şahitler bulunan bir kimse üzerindeki peşin alacağı getirmek ve emanet bırakılan bir malı getirmek için mükatep köleye süre verir.

 

Taksitin vadesi geldiğinde mükatep gaip olsa efendi kitabet akdini feshedebilir. Mükatebin hazırda malı varsa hakim, kitabet taksidini bu maldan ödeyemez.

 

105. Taksitin vadesi geldiğinde mükatep gaip olsa, ister efendinin izniyle isterse vadenin gelmesinden sonra efendiden izinsiz olarak kaybolmuş olsun efendi kitabet akdini kölenin vade dolduktan sonra ortadan kaybolmakla kusurlu davranmış olması sebebiyle feshedebilir. Bundan önceki izin, sonrasına kadar iznin devam etmesini gerektirmez. Bu durumda efendi kitabet akdini kendi başına fesheder ve buna şahit tutar ki mükatep kendisini yalanlamasın. Kölenin, taksiti ödeyememe meselesinde geçtiği üzere efendi, hakime başvurarak sözleşmenin feshedilmesini sağlayabilir. Ancak bu, kitabet akdinin yapıldığı, vadenin tarihinin geldiği ve kölenin taksidi ödemesinin imkansız olduğuna dair şahit getirilmesinden sonra olur. Efendi kitabet bedelini kölesinden veya onun vekilinden tahsil etmediğine onu ibra etmediğine ve süre tanımadığına dair yemin eder. Bunu İmam Şafii ve Iraklı alimlerimiz açık olarak ifade etmişlerdir. Yine bildiği bir malı bulunmadığına dair de yemin eder; çünkü bu, gaip olan şahıs aleyhine hüküm vermektir. Belirtilen şekildeki yemini Rafii eş-Şerhu'l-kebir'de Saydalani'den aktarmış ve onaylamıştır. Ezrai bunun gairp olduğunu söylemiş olsa da itimad edilmesi gereken de budur.

 

Not:  el-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir: Bu kayıplığın süresine ilişkin alimlerin herhangi bir görüşüne rastlamadım. En uygun görüşe göre bu konuda yakın ile uzak arasında bir fark yoktur. el-Kifaye adlı eserde bu, "namazların kısaltılabileceği kadar süre" şeklinde kayıtlanmıştır. Zerkeşi şöyle demiştir: Bu, kölenin kayıp olmasını onun malının kayıp olması gibi değerlendirme meselesinin kıyasıdır. Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: Kıyasa göre günü birlik gidip gelme mesafesinin ötesidir. En uygun olanı el-Kifaye'de yer alan görüştür.

 

106. Mükatep kölenin hazırda malı bulun sa hakim kitabet taksidini bu maldan ödemez, efendinin akdi feshetmesine imkan tanır.

 

107. Hastalık, yoldaki korku gibi durumlar mükatep olan kölenin gelmesine engelolsa bile hüküm böyledir. Çünkü o, hazır bulunmuş olsaydı kendisini aciz kılma veya malı ödememe seçeneklerine sahipti. Akit, onun olmadığı esnada feshedilebilir.

 

Şöyle bir itiraz ileri sürülebilir: İsnevi şöyle demiştir: Bu görüş mükatep köleye yemin ettirilmesi ile birlikte düşünülemez.

 

Buna şöyle cevap verilir: Alimlerin "hakim efendinin akdi feshetmesine imkan tanır" ile kastettikleri buna itiraz etmemesi anlamına gelir. Dolayısıyla daha önce geçen yemin ettirme ile bunun arasında bir çelişki yoktur. Çünkü hakim ödemeyi yaptığında veya efendinin akdi bozmasına izin verdiğinde alimlerin çocuğun bakımını üstlenecek kadın meselesinde de belirttikleri üzere ihtiyata riayet eder ve bu konuda görünürdeki adalet ile yetinir.

 

Ehliyet konusunda bir anlaşmazlık olursa Nevevi'nin fetva verdiği üzere bunun hakim nezdinde sabit olması şarttır.

 

108. Taksitin vadesi geldiğinde efendi kölesine süre tanırsa veya köle efendinin izniyle yolculuğa ÇıkmıŞ olursa sonra efendi süre tanıdığına pişman olursa akdi an itibarıyla feshedemez; çünkü burada mükatep kölenin bir ihmal ve kusuru yoktur. Onun, ödemesi gereken şeye yeterli olacak parayı yolculuk halindeyken kazanması mümkündür. Bu sebeple efendisi ona durumu bildirinceye kadar akdi feshedemez. Hatta bunu kendi bulunduğu beldenin hakiminin, kölenin bulunduğu bölgenin hakimine yazdığı bir mektupla bildirir.

 

109. Mükatep köle borcunu ödemeyeceğini belirtirse onun bulunduğu bölgenin hakimi durumu, efendinin bulunduğu bölgenin hakimine bildirir. O hakim de dilerse akdi fesheder.

Şayet efendinin bulunduğu bölgede hakim yoksa ve efendi mükatebe durumu bildirecek ve taksidi kendisinden teslim alacak birini gönderirse bu, hakimin mektup göndermesi gibi kabul edilerek buna ilişkin hükümler geçerli olur mu? Bu konuda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği gibi ilk görüş daha uygundur.

İbnü'r-Rif'a ve Kamulı de bu görüşü tercih etmiştir.

 

Kitabet akdi, mükatebin akıl hastalığına yakalanmasıyla fesholmaz. Hakim onun bir malını bulursa taksidi o maldan öder.

 

Mükatebin tasarruflarına kısıtlama getirilmesi ile de fesholmaz.

 

Efendinin akıl hastalığına yakalnmasıyla da fesholmaz. Bu durumda mükatep, taksidi onun velisine öder. Efendiye ödemekle azat olamaz.

 

110. Kitabet akdi, sahih bir kitabet akdi yapmış olan mükatebin akıl hastalığına yakalanmasıyla kendiliğinden fesholmaz; çünkü rehin akdinde olduğu gibi burada da bir taraf açısından bağlayıcı olan bir akit, akdin iki tarafından birinin akıl hastalığına yakalanmasıyla kendiliğinden fesholmaz. Akit, ancak vekalet ve mudarebe gibi her iki taraf için de bağlayıcı değilse iki taraftan birinin akıl hastalığına yakalanması halinde fesholur.

 

Not:  Efendi, mükatebin akıl hastalığına yakalandığı durumda akdi feshetmek istese kendi başına feshedemez. Hakime müracaat etmesi ve gaip olan mükatep hakkında akdi feshetmek istediğinde hangi konulara dair şahit getirmek istiyorsa bunlara dair şahit getirmesi gerekir.

 

111. Mükatebin akıl hastalığına yakalanması halinde akdin feshedilmemesine binaen hakim, mükatep şahsın malı varsa onun azat olması için taksidi onun malından öder.

Çünkü akıl hastası kendi yararını gözetemediğinden hakim ona vekalet eder. Gaip olan mükatep ise -belirtildiği üzere- bundan farklıdır.

 

Not:  Gazall'nin belirttiğine göre hakim, akıl hastalığına yakalanan mükatebin hür olmasında bir maslahat görüyorsa taksidi öder. Şayet hür olduğunda kendisine bakamayacağını düşünüyorsa o zaman taksidi ödemez.

 

eş-Şerhu'l-kebir'de Rafiı şöyle demiştir: "Bu güzel bir yorum olmakla birlikte, efendi mükatep şahsın malını bulduğunda onu kendi başına alabilir şeklindeki görüşümüz esas alındığında bu yorumun pek de bir yararı yoktur. Ancak şu söylenebilir: Hakim bu durumda efendinin malı tek başına almasına engelolabilir.

 

112. Hakim, mükatebin bir malını bulamazsa efendi hakimin izni ile kitabet akdini fesheder ve bu fesihle birlikte mükatep, normal köle durumuna düşer. Akıl hastalığı ortadan kalkar ve kendisinin bir malı olduğu ortaya çıkarsa, mesela malı fesihten önce kazanmış ise bunu efendiye verir, "borcunu ödeyecek durumda değil" şeklinde efendisine ait kararı nakzeder ve azat olur.

 

Rafii, eş-Şerhu'l-kebir'de şöyle demiştir:

 

Alimler bunu mutlak olarak söylemişlerdir. Cüveyni ise borcu ödeyememe kararının nakzedilmesini malın efendinin elinde ortaya çıkması ile tahsis ederek güzel bir şey yapmıştır. Aksi takdirde efendinin kararı geçerlidir. Çünkü efendi, hakkını almasının imkansız olduğu bir durumda sözleşmeyi feshetmiştir. Bu, mükatebin malının gaip olup akdin feshedilmesinden sonra malın gelmesine benzemektedir.

 

el-Hadim adlı eserde şöyle denilmiştir: Bu, alimlerin mutlak ifadelerine aykırı olduğu gibi İmam Şafii'nin açık ifadesine de aykırıdır. Mükatebin malının gaip olması ile bu mesele arasında şu fark vardır: Malın gaip olun sonradan gelmesi durumunda hakimin herhangi bir kusuru söz konusu değildir. Malın bölgede bulunması ise böyle değildir.

 

113. Mükatebin azat olacağını kabul ettiğimiz takdirde efendi, acziyet kararının nakzedilmesinden önce mükatep için yaptığı harcamaları kendisinden ister. Çünkü efendi bunu karşılıksız olarak yapmamış, onu kendi kölesi kabul ederek yapmıştır.

 

Ezrai şöyle demiştir: Darimı bunu "hakimin emriyle harcama yapmışsa" şeklinde kayıtlamıştır. Bana göre de böyledir, hatta bu tek seçenektir. Ancak hakim onun böyle bir malı olduğunu biliyorsa bunu talep edemez.

 

Rafii şöyle demiştir: Mükatep kölenin akıl hastalığı ortadan kalktıktan sonra taksitleri ödediğine dair şahit getirirse azat olduğuna hükmedilir, efendi bu kölesinden herhangi bir şeyalamaz; çünkü efendi durumu çarpıtmış ve şahsın hür olduğunu bilerek kendiliğıinden harcama yapmıştır.

 

114. Efendi, "ben, kölemin taksidini ödediğini unutmuşum" dese, köle için yaptığı harcamayı geri alabilmesi için onun bu sözü kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. İsnevi ve başkaları "doğru olan, bu durumda da efendinin harcamayı geri alamayacağıdır" demişlerdir.

 

115. Mükatep kölenin ticarı faaliyetleri sefihlik sebebiyle kısıtlama altına alındığında kitabet akdi kendiliğinden fesholmaz. Kısıtlamanın kaldırılması akıl hastalığının sona ermesi gibidir. Nevevi'nin ifadesinden ödemenin geçerli olması için hakimin devreye girmesinin tek seçenek olduğu anlaşılıyorsa da bu kastedilmemiştir. Akıl hastalığı durumunda hastanın kendisi ödemeyi yapsa veya efendinin kendisi mükatebin malından taksit bedelini alsa köle azat olur; çünkü taksitleri teslim almak efendinin hakkıdır.

 

116. Kitabet akdi efendinin akıl hastalığına yakalanmasıyla veya ölümüyle kendiliğinden sona ermez; çünkü akit, onun açısından bağlayıcıdır. Yine tıprı rehinde olduğu gibi burada da efendinin tasarruflarının kısıtlanmasıyla da akit fesholmaz. Efendinin akıl hastalığına yakalanması halinde mükatep, taksitleri onun velisine, efendinin öldüğü durumda da mirasçısına öder; çünkü şer'an o, efendinin vekilidir.

 

117. Mükatep, kitabet bedelini akıl hastalığına yakalanmış olan efendisine verdiğinde azat olamaz; çünkü onun bedeli teslim alması geçersiçzdir. Mükatep verdiğini geri alabilir; çünkü verdiği mal hala kendisinin mülkiyetindedir. Şayet efendisinin elinde telef olmuşsa, efendisine vermekle kendisi kusurlu davrandığından efendi bunu tazmin etmez. Mükatebin elinde kitabet bedelini ödeyeceği başka bir mal yoksa efendi onun bedeli ödemekten aciz kaldığını kabul edebilir.

 

118. Kitabet akdi efendinin veya mükatebin bayılması ile fesholmaz.

 

Mükatep köle efendisini öldürse, efendinin mirasçısı kısas talep edebilir. Şayet diyet karşılığında affederse veya mükatep efendisini yanlışlıkla öldürmüşse mirasçı diyeti mükatebin elinde bulunan maldan alır. Şayet elinde bir şey yoksa daha doğru görüşe göre onu "ödemekten aciz" kabul edebilir.

 

Mükatep köle efendisinin bir organını koparırsa efendisi ona kısas uygulayabileceği gibi yukarıda geçtiği üzere diyet de alabilir.

 

119. Mükatep köle efendisini kasten öldürürse, tıpkı başkasını kasten öldürme durumunda olduğu gibi mirasçının kısası uygul atma hakkı vardır. Mirasçı diyet karşılığı affederse veya mükatep köle efendisini yanlışlıkla öldürürse mirasçı, diyeti mükatebin suçun işlenmesinden önce veya sonra elde ettiği elindeki maldan alır. Çünkü efendinin muamelat konusunda mükatep kölesiyle ilişkisi yabancının yabancı ile ilişkisi gibidir.

Öldürme-yaralama konuları da böyledir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden diyet miktarı neye ulaşırsa ulaşsın bunu ödemenin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu, ister kölenin değeri kadar ister daha fazla olsun fark etmez. eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de şöyle denilmiştir: "Diyeti tamamlamak gerekir mi yoksa kölenin değeri ile diyet içinden hangisi düşük ise o mu ödenir? Bu konuda İmam Şafii'nin mükatep kölenin yabancı şahsa karşı işlediği suç ile ilgili iki görüşü geçerlidir." Buna göre hangisi daha düşük ise onun ödenmesi tercih edilir.

 

Bulkini, el-Minhac'taki ifadeden çıkan sonuçta olduğu gibi diyeti mutlak olarak ödemenin gerekli olduğunu söylemiştir. Bulkini bunu İmam Şafii'nin el-Ümm ve Muhtasaru'l-Müzenl'deki ifadesi olarak naklettikten sonra "genel kurallar, ilk görüşten uzak düşmektedir" demiş ve bu konuda uzun açıklamalar yapmıştır. Zahir olan da budur.

Hocamız, Menhecü't-tullab adlı eserinin şerhinde (Fethu'l-Vehhab'ta) bu görüşü esas almıştır.

 

Bununla, yabancı şahsa karşı işlenen suç arasındaki fark ileride ele alınacaktır.

 

Görüş ayrılığı efendinin köleyi suç işledikten sonra azat etmediği durumla ilgilidir. Şayet efendi köleyi suç işledikten sonra azat etmiş ve kölenin elinde de diyeti ödeyecek miktar var ise mezhepte kesin olarak benimsenen görüşe göre diyetin ödenmesi gerekir.

 

120. Mükatep kölenin elinde mal yoksa veya malolmakla birlikte bu mal, diyet için yeterli olmuyorsa, efendinin mirasçıları kitabet akdini [feshedebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru olan ve İmam Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre efendinin mirasçısı, kendi zararını gidermek için mükatebin bedeli ödemekten aciz olduğunu kabul eder. Çünkü onu aciz kabul edip tekrar köleleştirdiğinde köle üzerinden diyet borcu kalkacak, daha sonra azat edildiğinde kendisinden bu istenmeyecektir.

 

İkinci görüş

 

Mirasçı köleyi aciz kabul edemez; çünkü aciz kabul ettiğinde kölenin suçu sebebiyle ödenmesi gereken diyet düşer. Bu durumda aciz kabul etmenin bir yararı yoktur.

 

Bu ikinci görüş şu şekilde reddedilmiştir: Mirasçı onu aciz kabul etmekle mükatebi tamamen köle durumuna döndürme hakkını elde etmiş olur.

 

121. Mükatep köle, efendisinin bir organını kesse efendi kendisine kısas uygulayabileceği gibi tıpkı efendisini öldürme meselesinde olduğu gibi organın diyetini de talep edebilir.

 

Not:  Mükatep kölenin, efendisinin oğlunun bir organına yönelik işlediği suç, yabanClya karşı işlediği suç gibidir. Şayet efendisinin oğlunu öldürürse efendi ona kısas uygulayabilir. Mal karşılığı affederse veya öldürme kasıtsız olmuşsa bu suç, efendiye karşı işlenmiş suç gibidir.

 

Mükatep, yabancı bir şahsı öldürür veya onun bir organını keser de mal karşılığı affedilirse veya yanlışlıkla bunları yaparsa hak sahibi mükatebin elinde bulunan maldan ve ileride elde edeceği kazançtan "mükatebin değeri" ile "diyet" ikilisinden hangisi daha düşük ise onu alır.

 

Şayet mükatebin yanında bir şeyolmaz da hak sahibi onun aciz kabul edilmesini talep ederse hakim onu aciz ilan eder ve diyet miktarını ödemek üzere satılır. Geriye bir şey kalırsa bu miktar üzerinde kitabet akdi devam eder.

 

Efendi mükatep kölesini fidye vererek kurtarma ve mükatep olarak devam ettirme hakkına sahiptir.

 

Mükatep köle suç işledikten sonra efendi onu azat eder veya borçtan ibra ederse köle azat olur ve bu durumda efendinin onu fidye ödeyerek kurtarması gerekir.

 

122. Mükatep, yabancı bir şah sı kasten öldürse veya bir organını kesse, hak sahibi onu mal karşılığında affetse veya yabancı bir şahsı yanlışlıkla yahut kasıt benzeri bir yolla öldürse hak sahibi, "kölenin değeri" ve "diyet" ikilisinden hangisinin miktarı daha az ise bunu mükatebin an itibarıyla elinde bulunan maldan ve ileride kazanacağı maldan alır.

Çünkü mükatep, kendisinin kitabet bedelini ödemekten aciz olduğunu ifade edebilir.

Acziyetini ifade ettiğinde hak sahibinin onun rakabesi dışında hakkı söz konusu olmaz.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: el-Minhac'ta belirtildiği kadarıyla bununla, kölenin efendisine karşı suç işlemesi arasındaki fark şudur: Efendinin hakkı kölenin rakabesine değil zimmetine ilişmektedir; çünkü köle zaten efendisinin mülküdür. Kölenin zimmetinde hak sahibi olunca tıpkı bir muamele sonucunda oluşan borç gibi diyetin tümünün ödenmesi gerekli olur. Yabancı şah sa karşı işlenen suç ise böyle değildir.

 

Not:  Can diyetine "erş" denilmesi yaygın kullanım itibarıyladır. Mükatep köleden bundan daha fazlası istenmez, kendisini efendisinin izni olmaksızın fidye karşılığı kurtaramaz.

Efendisinden izin almaksızın en az bedeli fidye olarak ödeyebilir.

 

Nevevi'nin "ileride kazanacağı" ifadesi Ravdatü't-talibin'de bulunmadığı gibi Nevevi bunu kölenin efendisine karşı işlediği suçla ilgili belirtmemiştir.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: "Bu sebeple bu ikisini, el-Minhac'ta olduğu gibi birbirinden ayırmak gerekir."

 

Zahir olan, bu ikisi arasında farkın olmamasıdır. Ancak Nevevi Ravdatü't-talibin'de bu meseleden söz etmemiş, burada ise bunu açık olarak ifade etmiştir.

 

"İleride kazanacağı" ifadesinden kasıt, kölenin kitabet bedeli olarak ödeyeceği taksitlerdir. Nevevi burada kısas meselesine temas etmemiştir. Rafii el-Muharrer'de bunun gerekli olduğunu açık olarak ifade etmiştir. Muhtemelen bu mesele yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşıldığı için Nevevi bundan söz etmemiştir.

 

Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından efendinin mükatep köleyi suç işledikten sonra elinde kitabet bedelini ödeyebilecek mal varken azat etmesi istisna edilir. Alimlerin çoğunluğunun tek görüş olarak belirttiği ve İmam Şafii'nin açık ifadelerinde de yer alan hükme göre bu durumda diyet miktarı neye ulaşırsa ulaşsın hak sahibi bunu alır.

 

123. Mükatebin herhangi bir malı yoksa veya var olmakla birlikte ödenmesi gereken miktar için yeterli olmuyorsa, diyette hak sahibi olan kişi mükatep kölenin aciz kabul edilmesini talep ederse hakim onu aciz ilan eder. Kölenin değeri diyet miktarından fazla ise sadece diyet miktarına tekabül eden kısmı satılır. Çünkü kölenin kurtulması için gerekli olan miktar bu kadardır.

Kölenin değeri diyet miktarından fazla değilse kölenin tümü satılır. Bu, alimlerin çoğunluğunun görüşüdür.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: et-Tenbih adlı eserdeki ifade kölenin aciz ilan edilmesine gerek olmadığını, kölenin satılmasıyla kitabet akdinin zaten zorunlu olarak fesholmuş olacağını göstermektedir.

Nitekim rehin verilen köle bir suç işlediğinde, ödenmesi gereken diyet karşılığında bu köle satılırsa rehnin kurtarılmasına gerek yoktur.

 

Bu görüşün esas alınması gerekir.

 

124. Nevevi'nin ifadesinden kölenin bütününün aciz kabul edilmesi ve daha sonra kölenin, diyete tikabül eden miktarının satılması anlaşılmaktadır.

 

Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Alimlerin sözlerinden anlaşıldığına göre hakim, kölenin bir kısmını aciz ilan eder. Bu sebeple alimler, kalan kısımda kölenin kitabet akdinin devam ettiğine hükmetmişlerdir.

Eğer kölenin bütünü aciz kabul edilseydi kitabet akdi bütünüyle fesholmuş olacağından bu mümkün olmazdı ve akdin yenilenmesi gerekirdi. Bunun zıddı da muhtemelolup zaruret sebebiyle akdin yenilenmemesine göz yumulmuştur.

 

125. Zerkeşi'nin sözünden anlaşılan anlam doğrudur.

 

Bu, kölenin bir kısmının satılması mümkün olduğunda söz konusudur. Şayet rağbet edenin bulunmaması sebebiyle bu mümkün olmazsa [ne olur?]

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Kıyasa göre zaruret sebebiyle kölenin bütünü satılır. Satım sonucunda elde edilen bedel içinden diyetten artan kısmı efendi alır. Rafii sırf köle olan şahsa karşı işlenen suçla ilgili olarak bunu açık olarak ifade etmiştir.

 

126. Eğer köleden geriye herhangi bir şey kalırsa o kısımda kitabet akdi devam eder.

Çünkü böyle yapıldığında bütün haklar bir araya getirilmiş olur. Köle bu kısma tekabül eden taksitleri ödediği nde o kısım miktarınca azat olur. Mükatep köle ödeme gücüne sahip ise azadın geriye kalanı, onu satın almış olan efendisinin payına sirayet eder mi?

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "el-Bahr adlı eserde bunun sirayet etmeyeceği tek bir görüş olarak belirtilmiştir." el-Bahr'da ifade edilen hüküm zahir olan hükümdür.

 

127. [Suç işlemiş olan mükatep kölenin] efendisi kölenin değeri ve diyet ikilisinden hangisi daha düşük ise onu ödeyerek kölesini kurtarıp mevcut hali üzere mükatep olarak devam ettirebilir. Zira bunda her üç hakkın da birleştirilmesi söz konusudur. Efendi bunu yapmak istediğinde hak sahibinin bunu kabul etmesi gerekir.

 

128. Efendi, kölesinin suç işlemesinden sonra onu azat etse ve biz de mezhepte esas alınan görüş doğrultusunda bu azadı geçerli saysak yahut da kölenin suç işlemesinden sonra taksitlerden ibra etse köle azat olur ve efendinin kölenin değeri ile diyet ikilisinden hangisi daha az ise onu ödemesi gerekli olur. Çünkü hak sahibinin kölenin rakabesi üzerindeki hakkını efendi iptal etmiştir. Bu, köleyi öldürmesi gibidir. Ancak efendi, kölesini taksitleri ödemesine binaen suç işlemesinden sonra azat etse efendinin onu kurtarması gerekmez.

 

129. Köle birden fazla suç işle se ve taksitlerini ödeyerek azat olsa, kendisini kurtarmış olur. Efendisi onu karşılıksız olarak azat etse kölesini kurtarması gerekir.

 

Mükatep köle öldürülse kitabet akdi batıl olur ve köle olarak ölmüş olur. Efendisi onu öldüren ve ona denk olan kişiye kısas uygulatabilir. [Şayet onu öldüren kişi ona denk değilse] o zaman kıymetini alır.

 

130. Efendisi kölesini kurtarmayı tercih ettikten sonra mükatep olan köle öldürülse efendisinin onu bedelini ödeyerek kurtarması gerekir. Daha önce öldürülürse efendisinin bir şey yapması gerekmez. Her iki durumda da kitabet akdi batıl olur ve mükatep, köle olarak ölmüş olur; çünkü kitabet akdinin mahalli ortadan kalkmıştır. Onun köle olduğuna hükmetmenin yararı şurada görülür: Kölenin geriye bıraktığı şeyler miras olarak değil mülkiyet olarak efendisine ait olur, efendisi onun teçhiz ve tekfinini yapmakla yükümlü olur. Mükatep, geride kitabet bedeli olarak yeterli mal bıraksın bırakmasın, geriye kalan miktar az olsun olmasın durum aynıdır.

 

131. Mükatep köle, kendisine denk olan birisi tarafından kasten öldürülmüşse efendi onu kasten öldüren denk kişiye kısas uygulatabilir; çünkü mükatep, onun mülkiyetinde kalmıştır. Eğer onu öldüren kişi denk değilse veya öldürme kasıtsız olmuşsa o zaman efendiye kölenin değerinin ödenmesi gerekir; çünkü bu, onun kölesine karşı işlenmiş bir suçtur.

 

Not:  Yukarıda zikredilen hüküm, mükatep köleyi yabancı bir şahıs öldürdüğünde söz konusu olur. Şayet efendinin kendisi öldürmüşse onun, keffaret dışında bir şey yapması gerekmez.

 

Rafii, el-Muharrer'de şöyle demiştir: Bu, köleyi öldürdüğünde söz konusudur. Şayet kölenin organını keserse tazminle yükümlü olur.

 

Cürcanİ şöyle demiştir: Mezhebimizde bir kimseyi öldürdüğünde tazminle yükümlü olmadığı halde onun organını kopardığında tazminle yükümlü olduğu bunun dışında bir mesele yoktur.

 

Arada şu fark vardır: Kölenin ölmesi halinde kitabet akdi geçersiz hale gelmektedir. Organı koparıldığında ise kitabet akdi devam etmektedir. Kölenin diyeti de kendisinin kazançlarındandır.

 

Bir ayrıntı

 

Mükatep köle, vasiyet yoluyla köle olan babasına malik olsa, sonra babasına karşı bir yaralama suçu işleyerek onun bir organını koparsa kendisine kısas uygulanır; çünkü babanın hükmü yabancı şahsın hükmü gibidir. Kişi babası üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip değildir. Onun hür olması kendisinin hür olmasına bağlıdır. İbnü's-Sabbağ bunları belirttikten sonra şöyle demiştir: "İmam Şafii'ye göre köle sahibine köle sebebiyle kısas uygulanan bunun dışında bir mesele yoktur." Ruyani bunu el-Bahr adlı eserde İmam Şafii'nin açık ifadesi olarak naklettikten sonra şöyle demiştir: "İmam Şafii mükatep köleye, kendi kölesini öldürmesi sebebiyle kısası gerekli kılmış, ona malik olmasını bir şüphe olarak kabul etmemiştir. Bu, garip bir durumdur." Mezhepte esas alınan hükme göre mülkiyet şüphesi sebebiyle kısas gerekmez.

 

Mükatep köle karşılıksız bağış olmayan ve riskin söz konusu olmadığı bütün tasarruflan kendi başına yapabilir, aksi takdirde yapamaz. Daha güçlü görüşe göre efendisinin izniyle yapması sahihtir.

 

132. Mükatep, efendiden başkasına yapılmış bir bağışın bulunmadığı ve risk taşımayan emsal fiyatla alım-satım ve kira gibi tasarrufları kendi başına yapabilir. Çünkü bu işlemler, kitabet akdinin amacını oluşturan azat olmayı sağlayacak işlemlerdir.

Bunun dışında sadaka, ibra gibi içinde bağış bulunan veya borç verme, vadeli satım gibi içinde risk barındıran işlemleri mükatep kendi başına yapamaz; çünkü kendisi üzerinde kölelik hükümleri devam etmektedir. Vadeli satımının engellenmesi açısından bu satımın rehin veya kefil ile güvence altına alınması ile alınmaması arasında fark yoktur; çünkü kefil iflas edebilir. Rehin alınan mal da telef olabilir ve mesele mahkemeye götürüldüğünde hakim, alacağın düştüğüne hükmedebilir.

 

Bu, Rafii ve Nevevi'nin "mükatep köle" bahsinde zirettikleri, itimad edilmesi gereken hükümdür. Rehin bahsinde ise Rafii ve Nevevi rehin ve kefilin söz konusu olduğu vadeli satımı mükatep kölenin yapmasını caiz görmüşlerdir.

 

133. Mükatep köle, efendisine bağışta bulunduğunda efendi-

nin izin vermesi durumunda olduğu gibi burada da bağış geçerli olur.

 

Not:  Et ve ekmek gibi örf ve adete göre satılmayıp da yenilen ve başkasına hediye edilen yiyecekler el-Ümm'deki açık ifadeye göre "bağış yapma yasağı" kapsamından istisna edilir.

 

Riskli işlemler yapma yasağının kapsamından ise çoğunlukla selametin söz onuşu olduğu ve maslahat için yapılan "hayvanların damarlarını yarma", "urlarını kesme", "damardan kan alma", "hacamat yapma", "köleyi sünnet etme", "kesilmesinde risk olmakla birlikte bırakılmasında daha büyük risk olan urları alma" gibi işlemler istisna edilmiştir.

 

Mükatep köle borç alabilir, mudarebe yoluyla işletmek için sermaye alabilir. Belirli bir şey karşılığında hibede bulunabilir. Yüz dirhem değerindeki bir malı yüz dirhem peşin, on dirhem vadeli olarak satabilir. Altın ve gümüş para karşılığında vadeli olarak mal satın alabilir. Bunlar karşılığında rehin veremez. Alım-satımda maldan önce bedelini teslim edemez. Nafakasını ödemekle yükümlü olduğu bir kimse kendisine hibe edildiğinde o kişi kendisine yeterli olacak nafakayı kazanabilecek durumda olmadıkça bu hibeyi kabul edemez. Aksi takdirde kabul etmesi sünnettir. Daha sonra onun adına kitabet akdi yapar.

Onun harcaması kendi kazancından olur, artan da mükatebin olur. Yakını hasta olursa veya bedeli ödeyemezse mükatep onun nafakasını vermekle yükümlü olur. Çünkü bu, onun mülkiyetinin düzgün devam etmesi içindir. Bu köle suç işlerse buna karşılık satılır, mükatep kendi kölesinin aksine bunu fidye karşılığı kurtaramaz.

 

134. Mükatep köle yukarıda belirttiğimiz ve kendisinin yapmasını yasak saydığımız tasarrufları efendisinin izniyle yapabilir [bi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre efendisinin izniyle yapabilir; çünkü mükatebin bunları yapamaması efendinin hakkı sebebiyle idi. Efendi ise razı olmuştur. Nitekim rehin alan kişinin durumu da böyledir.

 

İkinci görüş

 

Mükatep, efendisi izin verse bile bu tasarrufları yapamaz; çünkü bunlar, azat amacını kaybettirmektedir.

 

135. Mükatep, efendisinin bir başka mükatepte olan alacağını ödemek üzere bağışta bulunsa ve efendi de -daha doğru olan görüş doğrultusunda- bunu kabul etse, ona bu konuda izin vermiş gibi olur.

 

Not:  Nevevi'nin "sahih olur" şeklindeki mutlak ifadesinden -birazdan geleceği üzere- köle azadı ve köle ile kitabet akdi yapmak istisna edilmiştir.

 

Kişi, efendisi adına otomatik olarak azat olacak olan bir köleyi satın alsa bu satın alma geçerli olur. Şayet kitabet bedelini ödemekten aciz kalır da efendisine ait bir köle haline dönerse onun satın aldığı köle azat olur.

 

Mükatep, satın aldığında kendisi adına otomatik olarak azat olacak bir köleyi efendisinin izni olmaksızın satın aldığında akit sahih olmaz. Efendinin izniyle satın alırsa satımın geçerli olup olmadığı konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş vardır. Şayet akit sahih olursa bu kişi, onun üzerine mükatep olur. Mezhepte esas alınan görüşe göre efendinin izniyle bile olsa onu azat etmesi ve onunla kitabet akdi yapması sahih olmaz.

 

136. Mükatep, efendisinin usul veya füruundan olan ve efendisi adına doğrudan azat olacak olan bir köleyi satın alsa bu satın alma sahih olur. Onun mülkiyeti tıpkı diğer kölelerde olduğu gibi mükatebe ait olur. Mükatebin kar elde etmeye ihtiyacı bulunduğun- rS()3\ dan bu köle efendisi adına doğrudan azat olmaz.

 

137. Mükatep köle bedeli ödeyemez hale gelir de yeniden köleliğe dönerse onun satın aldığı, efendisinin usul veya füruundan olan kişi efendisi adına doğrudan azat olur; çünkü efendinin mülkiyetine girmiştir.

 

Not:  Bu, efendisi adına doğrudan azat olacak köleyi bütünüyle satın aldığında söz konusudur. Şayet o kölenin bir kısmını satın alır da sonradan kitabet bedelini ödeyemediğini belirtir veya efendisi onun aciz kaldığını ilan ederse, kısmen satın aldığı kişinin o bölümü azat olur, ama bu azat daha önce "köle azadı" bölümünde işaret edildiği üzere sirayet etmez.

 

138. Mükatep köle, şayet hür iken satın alsaydı doğrudan azat olacak olan usul ve füruundan bir köleyi satın alırsa efendinin izni olmaksızın bu akit sahih olmaz. Çünkü bu satın alma, satın alınan kölenin azat olmasını ve mükatep kölenin nafaka ile yükümlü tutulmasını içermektedir.

 

Mükatep kölenin, efendinin izniyle satın alıp alamayacağı konusunda ise daha önce efendinin izniyle bağışta bulunup bulunamayacağına dair İmam ŞafiI'ye ait olan iki görüş burada da söz konusudur. Daha güçlü olanına göre bu durumda satın alma sahihtir.

 

139. Mükatebin, doğrudan azat olacak olan bir yakınını satın alması sahih olduğunda bu kişi mükatep olan şahsa dayalı olarak mükatep hükmünü alır. Onun köle olması ile köle olur, onun azat olmasıyla azat olur, satılamaz.

 

140. Mükatep köle bu şahsı kendi adına isterse keffareti için olsun azat edemez.

 

141. [Mükatep köle, azat olacak durumdaki yakınını satın aldığında onunla kitabet akdi yapabilir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Bu konuda iki görüş vardır:

 

Birinci görüş

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre onunla kitabet akdi yapamaz; çünkü bu akit, velayı da içermektedir. Oysa mükatep, vela sahibi olmaya ehil değildir.

 

İkinci görüş

 

İzinle amel edilmek suretiyle bu kitabet akdi sahih kabul edilir. Vela da beklemede kalır.

 

İkinci rivayet

 

Bu konuda ilk rivayetteki tek görüş esas alınır.

 

142. Mükatebin, satın aldığı yakınını efendisi veya yabancı bir şahıs adına azat etmesi ise izinle olması halinde sahih olur.

 

Not:  Mükatep kölenin başkalarında olan alacağını ibra etmesi, karşılık almaksızın ve bunu şart koşmaksızın bir şey hibe etmesi sahih olmaz. Çünkü bunun kabul edilmesi halinde alimler arasında miktarı konusunda ihtilaf bulunmaktadır. Ayrıca hibe karşılığında alınan şeyancak hibe edilen şeyin teslim edilmesinden sonra kişinin mülkiyetinde istikrar bulur.

Bunda ise risk söz konusudur.

 

Mükatep ister somut bir malı isterse mallarının üçte birini vasiyet etsin sahih olmaz; çünkü onun mülkiyeti tam değildir.

 

 

BATIL VE FASİT KİTABET AKDİ

 

Bu başlık altında fasit kitabet akdinin sahih kitabet akdi ile ortak ve farklı olduğu noktalar ele alınacağı gibi batıl ve fasit kitabet akitleri arasındaki farklar ve başka konular da ele alınacaktır.

 

Şart veya bedel yahut fasit vade sebebiyle fasit olan kitabet akdi mükatep kölenin kazancını tek başına elde etmesi, kendisine karşı işlenen suça karşılık diyeti alması, şüphe yoluyla olan ilişkide mehir alması, bedeli eda etmesi halinde azat olması ve kazancının kendisine tabi olması gibi hususlar bakımından sahih kitabet akdi gibidir.

 

143. Fasit kitabet akdi, sıhhat durumu şu sebeplerle zedelenmiş olan akittir:

 

> Fasit bir şart sebebiyle fasit olan akit: Mükatep kölesine bir malı satma şartıyla kitabet akdi yapmak buna örnektir.

 

> Fasit bir bedel sebebiyle fasit olan akit: Kölesi ile şarap üzerinde kitabet akdi yapması buna örnektir.

 

> Fasit bir süre sebebiyle fasit olan akit: Tek bir taksit üzerinde kitabet yapması buna örnektir.

 

Bu şekilde fasit olarak yapılmış kitabet akdi mükatep kölenin taksidi ödemek için kendi başına kazanç elde edebilmesi ve tasarrufta bulunabilmesi açısından sahih kitabet akdi gibidir. Çünkü bu akitte de tıpkı sahih akitte olduğu gibi köle, bedeli ödediğinde azat olur.

 

Bedelin ödenmesi ise ancak kölenin kazancından olur. Mezhebimizde kişinin tıpkı sahih akitte olduğu gibi mülkiyeti elde ettiği bunun dışında bir akit yoktur.

 

Not:  Nevevi'nin "fasid" ifadesi yukarıda açıkladığımız üzere her üçüne birden dönmektedir.

Nevevi bununla kölenin azat olmasını, bedeli ödemesine bağlamak gibi sahih şartı dışarıda bırakmıştır. Yine "fasit" ifadesi ile batıl şartı da dışarıda bırakmıştır. Batıl şart, kitabet akdinin rükünlerinden birinin bozulması sebebiyle sıhhati zedelenen akittir. Buna şu durumları örnek olarak verebiliriz:

 

İcap ve kabulün olmaması örneğinde olduğu gibi akdin sıgasının bozulmuş olması,

 

Akdin iki tarafından birinin baskı-tehdit altında olması veya çocuk olması yahut akıl hastası olması,

 

Kan gibi malolarak elde edilmesi amaçlanmayan bir karşılık üzerine akit yapılaması,

 

Mal edinilmeyen bir şey üzerinde akit yapılması.

 

Batı! akdin hükmü geçersiz olmasıdır. Ancak şarta bağlaması sahih olan bir kimsenin şarta bağlaması muteber olup hükümsüz kabul edilmez.

 

Bu açıklamadan fasit ve batıl arasındaki fark anlaşılmış olur. Bize göre bu mesele gibi sayılı birkaç mesele dışında batıl ve fasit kelimeleri akitlerde eş anlamlıdır. Farklı anlamda kullanıldığı diğer yerler hac, ariyet ve hulu'dur.

 

144. Fasit kitabet akdi, mükatep köleye karşı işlenen fiilden dolayı diyet alma ve mükatep cariye ile şüphe yollu ilişkide bulunulması sebebiyle onun mehrinin alınması bakımından sahih kitabet akdi gibidir, çünkü bunlar da kölenin kazancı hükmündedir.

 

Not:  Şüphe yollu ilişkide bulunmak bir örnektir. Bulkini'nin belittiğine göre akitle mehir olarak belirlenen şey sahih ise onun verilmesi, fasit ise emsal mehir verilmesi gerekir.

 

145. Fasit kitabet akdi, mükatep kölenin bedeli vade tarihinde efendisine ödemesiyle azat olması bakımından sahih kitabet akdi gibidir; çünkü kitabet akdinin amacı kölenin azat olmasıdır. Bu amaç, akdin fasit bir şeye bağlanmasıyla batıl olmaz. Akit, bu yönüyle satım ve diğer akitlerden farklıdır.

 

146. Fasit akit, azadın şarta bağlanmasından sonra kölenin elde etmiş olduğu kazancın kölenin azat olmasından sonra kendisine tabi olması bakımından sahih akit gibidir; çünkü fasit kitabet akdi, kölenin azat olması bakımından sahih gibi kabul edilince kölenin kazancı bakımından da böyle kabul edilmiştir.

 

Not:  MükStep kölenin kendi cariyesinden olan çocuğu kendi kazancı gibidir. Ancak onun satılması caiz değildir; çünkü onun üzerine kitabet akdi yapılmaz. Kişi azat olunca çocuğu da ona tabi olur ve zorunlu olarak azat olur. Mezhepte esas alınan görüşe göre fasit kitabet akdi yapmış olan kişinin çocuğu -tıpkı kazancı gibi- kendisine tabi olur.

 

Nevevi'nin ifadesinden fasit kitabet akdinin yalnızca onun belirttiği hususlar bakımından sahih kitabet akdi gibi kabul edileceği anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Kölenin müstakil kazancı bulunduğunda onun nafakasının efendi üzerinden düşmesi bakımından da böyledir. Fıtır sadakası ise ileride geleceği üzere böyle değildir.

 

Fasit kitabet akdi, kölenin ibra ile azat olmaması ve efendinin ölümüyle batı! olması bakımından şarta bağlı azat gibidir.

 

Kölenin rakabesini vasiyet etmek sahihtir. Bu köleye mükateplerin payı için ödenen zekat verilmez.

 

Fasit kitabet akdi efendinin feshetme hakkının bulunması, aldığı şeye malik olmaması bakımından sahih kitabet akdinden ve azadın şarta bağlanmasından ayrılır. Burada mükatep, şayet kıyemı bir mal ödemişse efendisinden bunun kıymetini alır. Efendinin de mükatep kölede onun değeri kadar alacağı olur.

 

Eğer her iki bedel aynı cinsten ise takasın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ile ilgili görüşler burada da geçerlidir. Fazla ödeme yapmış olan kişi fazlalık kısmı geri alır.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Takas konusundaki en doğru görüşe göre iki borçtan birisi diğeri karşılığında karşı tarafın rızası şart koşulmaksızın düşer. İkinci görüşe göre iki tarafın rızası ile düşer. Üçüncü görüşe göre bir tarafın rızası ile düşer. Dördüncü görüşe göre düşmez. Allah en doğrusunu bilir.

 

Efendi kitabet akdini feshederse buna dair şahit tutsun.

 

Köle malı ödedikten sonra efendi "ben akdi feshetmiştim" dese, köle ise bunu inkar etse yeminle birlikte kölenin sözü kabul edilir.

 

Daha doğru görüşe göre efendinin delirmesi, bayılması veya malı tasarruflarının kısıtlanmasıyla fasit kitabet akdi batıl olur. Kölenin akıl hastası olmasıyla batıl olmaz.

 

147. Fasit kitabet akdi hükmü bakımından kölenin azadım şarta bağlamak gibidir. Bu hükme göre mükatep köle bu kitabet akdinde taksitlerinden ibra edilmesiyle azat olmaz; çünkü şart gerçekleşmemiştir. Fasit kitabet akdi bu yönüyle sahih kitabet akdinden ayrılmıştır, çünkü kitabet akdinde bedelli olma yönü ağır basmaktadır. Bedelli akitlerde ise bedeli tahsil etmek ve ibra etmenin hükmü birdir.

 

Not:  Bu, ibraya özgü değildir. Başka bir şahıs mükatep köle adına karşılıksız olarak bağışta bulun sa veya mükatep, taksitleri peşin ödemiş olsa hüküm -belirttiğimiz sebeple- yine böyle olurdu.

 

148. Fasit kitabet akdi mükatebin borcu ödemesinden önce efendinin ölmesi halinde batıl olması bakımından da azadı şarta bağlamaya benzer. Çünkü şarta bağlanan şey gerçekleşmemiştir. Bu köle, bedeli mirasçıya ödemekle azat olamaz.

 

Fasit kitabet akdi, efendinin ölümüyle batıl olur; çünkü sahih akdin aksine bu akit her iki taraf açısından da bağlayıcı değildir. Ancak efendi "bana veya benim ölümümden sonra mirasçıma şu kadar ödersen sen hürsün" derse o zaman efendinin ölümüyle akit batıl olmaz, köle mirasçıya bedeli ödediğinde azat olur. Rafii, eş-Şerhu'l-kebir'de bunu tek görüş olarak belirtmiştir.

 

Not:  Nevevi kölenin ölmesinin değil efendinin ölmesinin hükmünü zikretmiştir; çünkü fasit kitabet akdi, her ikisinde de ölümle kendiliğinden fesholması bakımından sahih kitabet akdi ile uyumludur. Çünkü akdin konusu kölenin rakabesidir, öldüğünde bu ortadan kalkmış olur.

 

149. Fasit kitabet akdinde efendi akdin sahih oldUğunu zannediyor olsa bile kölesinin rakabesini bir kimseye vasiyet etmesi sahih olur. Bu, kişinin kendisine ait bir malı başkasının olduğunu zannederek satmesine benzer. Sahih kitabet akdinde ise böyle olmayıp kişi kölesinin rakabesini birisine vasiyet etse bu vasiyet sahih olmaz. Efendi, kölenin rakabesini vasiyet etmeyi "köle, borcunu ödeyemezse" diye şarta bağlarsa daha doğru görüşe göre bu sahih olur.

 

150. Fasit kitabet akdinde mükatep köleye, zekattaki "mükateplere ayrılan" kısımdan ödeme yapılmaz; çünkü bu kitabet akdi bağlayıcı değildir. Bu akitte, kabzedilen mal ve paranın o kişide kalacağı kesin değildir.

 

Not:  Fasit akdin sahihten farklı olduğu noktalar yalnızca Nevevi'nin zikrettiklerinden ibaret olmayıp şu hususlar da bulunmaktadır:

 

Mükatep kölenin, keffaret olarak azat edilmesinin sahih olması,

 

Efendi kölesine yönelik bir suç işlediğinde ona diyet ödemesinin gerekli olmaması,

 

Efendi, tıpkı normal kölede olduğu gibi fasit akit yaptığı mükatep cariyesini kocasına gündüz vakti teslim etmeyebilir.

 

Köle efendinin izni olmaksızın yemin ettiğinde şayet oruç tutarak keffareti yerine getirmesi köleyi zayıf düşürüyorsa efendisi onun oruç tutmasına engelolabilir.

 

Bu köle, ticaret mallarının zekatına dahil olur, efendi onun zekatını verir; çünkü onun üzerinde tasarruf ta bulunma imkanı vardır.

 

Efendisi onun ihrama girmesine engelolabilir. İzinsiz ihrama girmişse ihramdan çıkartabilir. Köle de ihramdan çıkabilir.

 

Efendi bu şekilde akit yaptığı cariyesi ile ilişkide bulunabilir.

 

Efendi taksitleri teslim almak, köle de taksitleri ödemek üzere birini vekil tayin edemez; çünkü burada efendinin "bana ne zaman taksidi eda edersen" Hadesindeki şarta bağlama ifadesine riayet edilir.

 

Beğavı'nin belirttiğine göre bu köle efendisi ile muamelede bulunamaz.

 

Efendi yeniden sözleşmeye döndüğünde kölesini borcun belirli bir kısmından ibra etmek zorunda değildir.

 

Efendinin köleye herhangi bir mal vermesi gerekmez.

 

Bir kimse, üst soy hısımının kendisine hibe ettiği bir köleyi teslim aldıktan sonra üst soyunun iznini alarak köleyle fasit kitabet akdi yapsa üst soy hısımı hibeden eayabilir. Bu, kitabet akdinin feshedilmesi anlamına gelir.

 

Ölüm hastalığı esnasında yapılan fasit kitabet akdi kişinin malının üçte biri üzerinden dikkate alınmaz; çünkü efendi, kölesinin rakabesinin değerini alabilir. Bu sebeple bu kitabet akdi, şahsın malvarlığının tümü üzerinden dikkate alınır.

 

Kişi, mükatep eariyesini kölesi ile evlendirse mehir gerekmez.

 

Efendinin mükatep kölesi ile ilişkide bulunması sebebiyle mehir gerekmez.

 

Efendinin mükatep kölenin fıtır sadakasını vermesi gerekir.

 

Efendi bu kölesini başkasına temlik edebilir.

 

Sahih kitabet akdi, yukarıda belirtilen tüm hususlarda fasit kitabet akdinden farklıdır. Veli el-Irakı, Nüket adlı eserinde farklı olan noktaların sayısını altmışa kadar çıkarmıştır.

Yukarıda zikredilenler aklı çalışan kimseler için yeterlidir. Daha fazla bilgi almak isteyenler, Nüket adlı esere müracaat edebilirler.

 

151. Fasit kitabet akdi, efendinin akdi feshetme yetkisinin olması bakımından sahih kitabet akdinden ve köle azadını şarta bağlamaktan ayrılır. Efendi akdi köleyi satmak suretiyle fiilen feshedebileceği gibi "kitabet bedeli bana teslim edilmezse onun kitabet akdini iptal ettim" diyerek sözlü olarak da feshedebilir. Yine efendi akdi hakim aracılığıyla iptal edebileceği gibi uğrayacağı zararı gidermek için kendi başına da iptal edebilir.

 

152. Efendinin akdi iptal etmesinden sonra mükatep köle anlaşılan bedeli ödese azat olamaz; çünkü efendi her ne kadar kölenin azat olmasını bedelin ödenmesi şartına bağlamışsa da bu, bedelli bir akit olma zımnında söz konusu olmuştur. Bedelli olma özelliği [akdin fasit olması sebebiyle] ortadan kalkınca onun zımnında bulunan şarta bağlama da kalkmıştır.

 

Hakim, efendinin izni olmaksızın bu akdi iptal etmez.

 

Not:  Bulkınl'nin naklettiği üzere İmam Şafii'nin "iptal etmek" ifadesini kullandığı gibi Nevevi'nin de bunu kullanması daha iyi olurdu. Çünkü fesih ifadesi sahih akitte söz konusu olur. Akdin iptali için fesih denilmesi bir tür mecazdır.

 

Nevevi, feshi efendi ile kayıtlamıştır; çünkü fasit akdin sahih akde ve şarta bağlı azada muhalif olması onun sebebiyle olmuştur. Köle ise bundan farklıdır; çünkü onun için aynı şey sahih akitte de geçerlidir. Üstelik burada Rafii'nin ifadesinde bir kanşıklık söz konusudur.

 

Her ne kadar efendinin akdi feshetmesi ve köleyi azat etmesi bu şekilde olsa da bu durum şarta bağlı köle azadında söz konusu olmaz. Çünkü fasit kitabet akdi feshedildiğinden kölenin kazancı ve çocuğu kendisine tabi olmaz.

 

153. Fasit kitabet akdi, "sahih kitabet akdinden" ve "şarta bağlı köle azadından" şu bakımdan da farklıdır: Akit fasit olduğu için efendi, kölesinden almış olduğu bedele malik olamaz. Şayet bu bedel efendinin elinde aynen duruyorsa mükatep köle bunu geri alır. T elef olmuşsa [mislı ise] mislini, kıyemı ise kıymetini alır.

 

Metindeki "mütekavvim" kelimesi ile kastedilen, "mislı" kelimesinin mukabili olan şey değil "kıymeti olan şey" dir.

 

NevevI bu ifade ile "şarap" gibi dince değeri olmayan şeyi dışarıda bırakmıştır. Azat olan köle efendisinden herhangi bir şey alamaz. Ancak ölmüş hayvanın tabaklanmamış derisi aynen duruyarsa bunun gibi dokunulmazlığı bulunan şeyi geri alabilir. T elef olmuşsa herhangi bir şeyi geri alamaz.

 

154. Efendi de mükatep köleden onun değerini alır; çünkü bu akitte bedelli olma özelliği bulunmaktadır. Akde konu olan şey azat olarak telef olmuştur. Bu, fasit satım akdinde malın müşteri elinde telef olmasına benzer. Bu durumda müşteri, satıcıya ödediği bedeli ondan geri alır. Satıcı da müşteriden malının değerini alır.

 

155. Kölenin değeri belirlenirken azat olduğu gündeki değeri dikkate alınır; çünkü kölenin telef olduğu gün o gündür.

 

156. Aslen kafir olan bir kimse bir kafir ile doğrudan şarap gibi fasid bir bedel üzerinde kitabet akdi yapsa ve bedeli de kafir iken teslim alsa daha sonradan bunlar aldıklarını birbirine geri vermez.

 

157. Bedelin teslim edilmesinden önce her ikisi de Müslüman olup davalarını bize getirirlerse biz bu kitabet aktini iptal ederiz, bundan sonra yapılan teslimin bir etkisi olmaz.

Bedelin bir kısmı teslim edildikten sonra Müslüman olurlarsa hüküm yine böyledir. Efendi, Müslüman olduktan sonra henüz akit iptal edilmemişken bedelin geri kalan kısmını teslim alırsa köle azat olur ve efendi köleden onun değerini geri alır. Efendi, bedelin tümünü Müslüman olduktan sonra teslim alır ve daha sonra bizim mahkememize müracaat ederlerse hüküm yine böyle olur. Bu durumda köle, efendisine şarap vb. şeyleri geri vermesi için müracaat edemez.

 

158. İki mürted arasındaki kitabet akdi ise iki Müslüman arasındaki kitabet akdi gibidir.

 

159. Efendinin köleden aldığı bedel telef olsa ve her iki taraf da diğerine rücu etmek istese bakılır: Efendinin ve kölenin birbirine ödemesi gereken şeyler aynı cinsten ise yani mükatep, efendisine kendisinin ödemesi gereken cins ve sıfatta bir şey ödemişse birazdan gelecek olan ve el-Muharrer'de bulunmayıp Nevevi tarafından eklenmiş olan takasa ilişkin görüşler geçerli olur. İki taraftan hangisinin alacağı fazla ise bu fazlalığı diğerinden alır.

 

160. el-Muharrer'de takasa ilişkin görüşler içinden hangisinin en doğru görüş olduğu belirtilmediği için Nevevi eş-Şerhu'l-kebir'den almak suretiyle bu görüşleri kendisi açıklamıştır. [Buna göre takas konusunda dört görüş vardır:]

 

Birinci görüş

 

Takas konusundaki en doğru görüşe göre yukarıda belirtilen bakımdan iki borç arasında eşitlik söz konusu ise tarafların rızası olmaksızın iki borçtan biri diğeri karşılığında düşer.

Çünkü taraflardan birinin, kendi borcu olan şeyin mislini karşı taraftan istemesi, hiçbir yararı olmayan inattan başka bir şey değildir.

 

İkinci görüş

 

İki borç, karşılıklı rıza ile düşer; çünkü takas, bir zimmeti borcu diğer zimmetteki ile değiştirmek gibi olduğundan havaleye benzemektedir.  Havalede ise hem havale yapan hem de yapılan kişinin rızası şarttır.

 

Üçüncü görüş

 

İki taraftan birinin rızası halinde takas gerçekleşir; çünkü borçlu, borcunu dilediği maldan öder. Taraflardan biri takasa razı olduğunda karşı tarafın zimmetindeki borçtan ödeme gerçekleşmiş olur.

 

Dördüncü görüş

 

Her iki taraf razı olsa bile karşılıklı borçlar düşmez; çünkü bu, borcu borç karşılığında satmaktır. Bu ise yasaklanmıştır.

 

Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: "Yasak, alacağın, borçludan başkasına satımı ile ilgilidir. Burada ise böyle bir durum söz konusu değildir. Üstelik Ravdatü't-talibin'den daha önce aktardığımız üzere alacağın, borçludan başkasına satımı caizdir."

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden hem dinar ve dirhemde hem de diğer misrı mallarda takasın icra edileceği anlaşılmaktaysa da eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre mezhepte esas alınan görüşe göre dinar ve dirhem dışında yiyecekler ve hububat gibi misrı mallarda takas gerçekleşmez. Şeyh Ebu Hamid bunun gerekçesini "paralar dışındaki mislı mallarda gözle görmek talep edilir" diye belirtmiştir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere bu konuda esas alınması gereken görüş yukarıdaki hükmün, altın ve gümüş dışındaki misrı mallarda "bununla azat gerçekleşmediğinde" şeklinde kayıtlanmasıdır. el-Ümm'de belirtildiğine göre efendi, mükatep kölesinin yüz ölçek buğdayını kendisinin ondan alacağı buğday karşılığında yaksa, mükatebin ödemesi gereken buğdayın vadesi gelmişse efendi istemese de borçlar takas olur.

 

Nevevi'nin ifadesinin zahirinden iki borç peşin veya vadeli bakımından ittifak etse de etmese de takasın gerçekleşeceği anlaşılmaktaysa da eş-Şerhu'l-kebir'de Rafi!'nin tercih ettiği görüşe göre iki taraf peşin borcun, vadeli karşılığında takas olması konusunda razı olsalar bile -tıpkı havalede olduğu gibi- bu caiz olmaz. Şu halde bunun Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin yaptığı gibi "kendisiyle azadın gerçekleşmediği" şeklinde kayıtlanması gerekir. Yine el-Ümm'de belirtildiğine göre efendi mükatep kölesine karşı, kölenin ödemesi gereken taksitlerle aynı miktarda bir yaralama suçu işlese ve kölenin ödemesi gereken taksitler vadeli olsa takas gerkçekleşmez. Ancak efendi değil de mükatep takası talep ederse o zaman gerçekleşir. Bu, yalnızca mükatebin rızası ile caiz oluyorsa efendisiyle birlikte mükatep razı olduğunda evleviyetle caiz olur.

 

Her iki borç aynı vade ile vadeli ise takasın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda iki görüş bulunmakta olup Cüveyni'nin daha güçlü kabul ettiği görüşe göre takas gerçekleşir.

Beğavl'ye göre ise gerçekleşmez. eş-Şerhu's-sağır'deki ifadeden çıkan sonuca göre itimad edilmesi gereken de budur. Kadı Hüseyin bunu tek görüş olarak belirtmiştir; çünkü burada bir talep söz konusu değildir. Ayrıca iki vadeden biri, şahıslardan birinin diğerinden önce ölmesiyle peşinh hale gelibilir. Şu halde bu, ancak karşılıklı rıza ile caiz olur. Bu, kölenin azat olmasına yol açmayan takside özgüdür. Onun azadına yol açan taksit ise yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere sahih olur.

 

Özetle söyleyecek olursak takas yalnızca altın ve gümüş paralarda olur. Bunun için de iki borcun aynı para cinsinden olması, paraların sağlam veya kırık olma bakımından denk olması, iki borcun peşin veya vadeli olma bakımından birbiriyle ittifak etmesi gerekir.

Ancak taksit azat olmaya yol açıyorsa o zaman bu şart değildir. Bunun yanında İsnevi'nin de belirttiği üzere her iki borcun zimmette yerleşmiş olması gerekir. Buna göre mesela iki selem borcu taraflar karşılıklı razı olsa bile birbiriyle takas olmaz. Çünkü bunlara karşılık bedel alınamaz.

 

Kadı Hüseyin ve Maverdi'nin belirttiğine ve İmam Şafii'nin açıkça ifade ettiğine göre her iki borçta takasın olamayacağına hükmettiğıimizde iki borçtan biri dirhem diğeri dinar borcu ise her birinin diğer taraftan bir şeyalmaksızın hakkına ulaşmasının yolu şudur: Taraflardan biri diğerinden alacağını tahsil eder. Sonra aldığını dilerse kendisinin karşı tarafa olan borcunun bedeli olara belirleyip karşı tarafa verir. Çünkü dirham ve dinar borçları yerine bedellerini vermek caizdir. Bu durumda diğer bedelin teslim alınmasına gerek yoktur.

 

Her iki tarafın birbirine olan borcu farklı cinsten iki mal ise her biri diğerine olan borcunu öder. Bunlardan biri alacağını teslim aldığında bunu diğer tarafa olan borcunun bedeli olarak vermesi caiz olmaz; çünkü bu, teslim alma öncesinde bedelin satılması olup yasaktır. Ancak bu bedel borç verme veya itlaf sebebiyle hak edilmişse o zaman bunu yapabilir.

 

Bedellerden birisi mal diğeri para olup mal sahibi hakkını teslim aldıktan sonra bunu -şayet borcu selem borcu değilse- para borcunun bedeli olarak karşı tarafa verebilir. Ancak parada hak sahibi olan kişi hakkını teslim almışsa bunu diğer tarafa olan mal borcuna karşılık olarak ona veremez. Ancak bu bedel bir borç verme veya telef sonucu hak edilmiş yahut mal satım bedeli ise o zaman verebilir. 

 

Takasın mümkün olmadığı durumda iki alacaklıdan her biri ilk olarak teslimde bulunmaktan kaçınırsa teslim yapıncaya kadar her ikisi de hapsedilir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Buna göre efendi ve mükatep teslimden kaçındıklarında hapsedilir.

 

Bu, alimlerin şu sözüyle çelişmektedir: "kitabet akdi köle açısından bağlayıcı değildir. O, ödeme gücü olsa bile ödemeyi terk edebilir. "

 

Buna şöyle cevap verilir: Yukarıdaki hüküm ancak iki tarafın, mükatep kölenin ödemeden aciz kalmasından dolayı kaçınmadıklarında çelişir. Her iki taraf yukarıda belirtilen şeyden kaçınmakla birlikte bundan kaçınırlarsa o zaman bir çelişki olmaz. Alimlerin açıklamaları da bu şekilde yorumlanır.

 

161. Efendi, fasit kitabet akdini feshederse - Maverdl'nin belirttiğine göre- akdin feshedildiğinin inkar edilmesini önlemek ve anlaşmazlıklara meydan vermemek için ihtiyaten buna dair şahit tutması iyi olur, bunu yapması zorunlu değildir.

 

Not:  Bu hükmün efendiyle sınırlandırılmasından anlaşıldığına göre mükatebin akdi feshetmesi durumunda bu yeterli değildir. Bu anlam kastedilmemiştir. Zerkeşi'nin belirttiği üzere kölenin şahit tutması da efendinin tutması gibidir.

 

Köle, fasit kitabet akdinde malı ödese ve efendi daha sonra "ben, kölemin bedeli ödemesinden önce akdi feshetmiştim" dediği halde köle feshi, yahut feshin ödeme öncesinde gerçekleştiğini inkar etse yeminle birlikte kölenin sözü kabul edilir; çünkü aslolan akdin feshedilmemiş olmasıdır. Efendinin şahit getirmesi gerekir.

 

162. [Fasit kitabet akdi efendinin veya kölenin delirmesi durumunda batıl olur mu? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre fasit kitabet akdi efendinin delirmesi, bayılması veya sefihlik sebebiyel tasarruflarının kısıtlanması halinde batılolur. İflas sebebiyle kısıtlama altına alınırsa bu durumda akit fasit olmaz. Köle, borç sebebiyle satılır. Satıldığında akit batıl olur.

 

Kölenin delirmesi veya bayılması durumunda akit batıl olmaz; çünkü kitabet akdinin yararı efendiye değil köleye dönmektedir. Ayrıca bu akit bağış mahiyetinde bir akit olduğundan kölenin aklında bir bozulma meydana geldiğinde değil de efendinin aklında bir bozulma meydana geldiğinde etkilenmektedir.

 

İkinci görüş

 

Fasit kitabet akdi, taraflardan birinin delirmesi veya bayılması durumunda batıl olur; çünkü bu akit tıpkı vekalet gibi her iki taraf için de bağlayıcı olmayan bir akittir.

 

Üçüncü görüş

 

Her ikisinin delirmesi veya bayılması durumunda da akit batıl olmaz; çünkü bu akitte şarta bağlama özelliği hakimdir. Bu ise taraflardan birinin delirmeSiyle batıl olmaz.

 

Not:  Bayılma ifadesi el-Muharrer'de olmayıp Nevevi'nin eklediği bir ifadedir. Sadece "bayılma" ile yetinseydi delirme zaten evleviyet yoluyla anlaşılacaktı.

 

 

KİTABET AKDİ KONUSUNDA MEYDANA GELEN ANLAŞMAZLıKlAR

 

Akdin Yapılıp Yapılmadığı Konusundaki Anlaşmazlık

 

Köle, kitabet akdi yaptığını iddia ettiği halde efendisi veya efendinin mirasçısı inkar etse bunların sözü kabul edilir. Mirasçı ["ben, murisimin kitabet akdi yaptığını bilmiyorum" demek suretiyle] bilmediğine dair yemin eder.

 

163. Köle, efendisiyle kitabet akdi yaptığını iddia ettiği halde efendisi veya onun mirasçısı bunu inkar etse yeminle birlikte onların sözü kabul edilir; çünkü aslolan akit yapmamış olmalarıdır. Muris ve mirasçının yemin etmesiyle ilgili genel kuraldan hareketle mirasçıya ["ben, murisimin onunla kitabet akdi yaptığını bilmiyorum" ifadesiyle] bilmediğine dair yemin ettirilir. Efendi ise kesin bir ifadeyle yemin eder.

 

Not:  Nevevi'nin "inkar edenin sözü kabul edilir" demiş olsa daha iyi olurdu; çünkü "veya" ile bağlamak zamirin tekil olmasını gerektirir.

 

el-Min hac metninde yer alan meselenin aksi durumunda yani efendi kitabet akdi yapıldığını iddia ettiği halde köle inkar etse bu durumda köle, normal köle haline döner.

Onun akdi inkar etmesi kendisini borcu ödemekten aciz kılma anlamı taşır. Efendi "seninle kitabet akdi yaptım ve sen borcunu eda edip azat oldun" derse efendinin ikranyla köle azat olmuş olur.

 

Miktar Konusundaki Anlaşmazlık

 

Efendi ve köle, taksitlerin miktarları veya sıfatı konusunda ihtilaf ederlerse her ikisi de yemin ederler. Efendi, iddia ettiği şeyi teslim almamışsa daha doğru görüşe göre kitabet akdi fesholmaz. Şayet ittifak edemezlerse hakim akdi fesheder.

 

Efendi bedeli teslim almışsa ve köle "teslim aldığının bir kısmı emanettir" dese azat olur ve ödediğini geri alır. Efendi de kölenin değerini ondan geri alır. Karşılıklı iki borç takas da olabilir.

 

164. Efendi ve mükatep köle taksitlerin miktarı konusunda ihtilaf etseler yani her bir taksitte ne ödeneceği veya taksitlerin sayısı yahut cinsi yahut da sıfatı konusunda ihtilaf etseler ve her ikisinin de şahidi bulunmasa ya da her ikisinin de şahidi bulunsa bu durumda "alıcı ve satıcının karşılıklı yemin etmesi" bölümünde geçtiği üzere burada da ikisi karşılıklı yemin eder.

 

Şayet vakitlerin geçmesiyle taksitlerin miktarı konusunda ihtilaf ederlerse hüküm yine böyledir. Ancak taraflardan birinin sözü akdin fasit olmasını gerektiriyorsa o zaman karşılıklı yemin etmezler. Mesela efendi "seninle tek bir taksit üzerinde kitabet akdi yaptım" dediği halde köle "aksine biz iki taksit üzerinde kitabet akdi yaptık" dese, akdin sahih olduğunu söyleyen kişinin -ki bizim örneğimizde bu, mükateptir- sözü esas alınır. Buna Nevevi ve başkaları işaret etmiştir.

 

165. Karşılıklı yemin sonrasında efendi, iddia ettiği şeyi teslim almamışsa rakit kendiliğinden fesholmuş olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre satım akdine kıyasla bu akit de kendiliğinden fesholmaz. İki taraf herhangi bir şey üzerinde ittifak edemezlerse hakim kitabet akdini fesheder.

 

İkinci görüş

 

Akit kendiliğinden fesholur; çünkü akit karşılıklı anlaşmazlığa gidince sanki hiç olmamış gibi kabul edilir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden feshetmenin sadece hakim tarafından yapılacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'in "mükatep köle" bahsinde bu görüş bir grup alime tabi olarak tek görüş olarak nakledilmiştir. Ancak Rafii ve Nevevi "satım" bölümünde karşılıklı yemin etme meselesine ilişkin benzer durumda hakim ile alıcı ve satıcının yahut taraflardan birinin akdi feshedebileceği görüşünü nakletmişlerdir. İsnevi ve başkaları bu görüşe meyletmiştir, zahir olan da budur. Zerkeşi ise burada feshin naslarda yer almadığını, içtihada açık bir konu olduğunu ve dolayısıyla iktidarsızlık meselesine benzediğini belirtmiş, diğer yerde ise durumun farklı olduğunu söylemiştir.

 

166. Efendi, iddia ettiği şeyin tamamını teslim aldıktan sonra mükatep köle "senin teslim aldığının bir kısmı -yani akitte itiraf ettiği miktarı aşan kısım- benim sana emanet bıraktığım bir maldır, ben onu sana kitabet bedeli olarak vermedim" dese her iki taraf da iki durumda da azadın gerçekleştiğini kabul ettiğinden köle, azat olmuş olur. Bu durumda mükatep köle efendisine verdiğinin tamamını geri alır. Efendisi de köleden onun değeri miktarınca mal alır. Çünkü artık azat işlemini geri çevirmek mümkün değildir. İki tarafın karşılıklı borçları arasında takas da olabilir. Yani ödenen malın telef olması sonucunda durum buna yol açıyorsa ve takasla ilgili daha önce belirtilen şartlar gerçekleşiyorsa takas da olabilir.

 

Akdin Yapıldığı Zaman Konusundaki Anlaşmazlık

 

Efendi "ben seninle akıl hastası olduğum esnada kitabet akdi yaptım" veya "mail tasarruflanm kısıtlı olduğu esnada akit yaptım" dediği halde köle bunu inkar etse, eğer efendinin iddia ettiği şeyin daha önceden varlığı biliniyorsa efendinin sözü kabul edilir, aksi takdirde kölenin sözü kabul edilir.

 

167. Efendi, mükatep köleye "ben akıl hastası olduğum esnada seninle kitabet akdi yaptım" veya "malı tasarruflanm kısıtlı olduğu esnada seninle kitabet akdi yaptım" dediği halde köle bunu inkar edip "aksine sen, kamil [tam ehliyetli] durumdaydın" dese bakılır:

 

> Eğer efendinin iddia ettiği şeyin daha önceden onun başına geldiği biliniyorsa -el-Muharrer'de belirtildiği üzere yeminle birlikte- efendinin sözü kabul edilir. Çünkü bu durumda onun tarafı bununla [yani daha önce bu durumların başına gelmiş olması sebebiyle] güçlenmiş, kölenin tarafı ise zayıflamıştır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir:

 

Alimler nikah konusunda şunu belirtmişlerdir: Bir kimse kızını evlendirdikten sonra "ben kısıtlı iken evlendirdim" veya "akıl hastası iken evlendirdim" dese bu şahsın daha önce başına böyle bir durumun geldiği biliniyor olsa bile onun sözü kabul edilmez. Bizim meselemizde de böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Orada hak üçüncü kişiye ilişmektedir, burada ise böyle değildir.

 

Not:  Bu mesele, sefihlik sebebiyle olan kısıtlama sonradan meydana gelmişse söz konusudur. Şayet buluğa bitişik olarak sefihlik ve kısıtlılık söz konusu olmuşsa o zaman "daha önceden böyle bir durum yaşadığı biliniyorsa" sözüne ihtiyaç yoktur.

 

> Efendinin başına daha önceden böyle bir durum geldiği bilinmiyorsa yeminle birlikte kölenin sözü kabul edilir; çünkü o zaman efendinin tarafı zayıflamış olur. Aslolan, efendinin söylediği şeyin gerçekleşmemiş olmasıdır ve ortada karine de yoktur.

 

Taksitteki İndirim Konusunda Anlaşmazlık

 

Efendi "ben ilk taksidi senin üzerinden kaldırdım" veya "ilk taksidin bir kısmını kaldırdım" dediği halde köle "son taksidi kaldırdın" veya "taksidin tümünü kaldırdın" dese yeminle birlikte efendinin sözü kabul edilir.

 

168. Efendi "ben ilk taksidi senin üzerinden kaldırdım" veya "taksitlerin bir kısmını kaldırdım" dediği halde mükatep köle "sen benim üzerimden son taksidi kaldırdın" veya "taksitlerin tümünü kaldırdın" dese yeminle birlikte efendinin sözü kabul edilir; çünkü efendinin neyi kastedip yaptığını en iyi kendisi bilir.

 

Not:  Bu görüş ayrılığının etkisi iki taksit birbirinden farklı olduğunda ortaya çıkar. Her ikisi eşit ise indirimin önce veya sonra olmasının bir yararı yoktur. Buna Ebu Ali el-farıkt dikkat çekmiştir.

 

Bir kimse geride iki oğlunu ve bir kölesini bırakarak öldüğünde köle "babanız benimle kitabet akdi yaptı" dese bakılır: Her ikisi de bunu inkar ederse onların sözü kabul edilir. Her ikisi de tasdik ederse köle mükatep olur. Oğullardan biri kendi payını azat ederse daha doğru görüşe göre azat olmaz, beklenir. Köle diğerinin payını öderse kölenin bütünü azat tolur, velası babaya ait olur. Köle diğerinin payını ödemekten aciz olursa azat eden kişi zengin ise diğer şahsın payının değeri belirlenir, azat eden kişi tarafından ödenir. Aksi takdirde onun payı hürdür, kalanı ise diğer şahsa ait köledir.

 

[NevevI şöyle demiştir: ] Ben derim ki: Aksine daha güçlü olan görüşe göre bu köle azat olmuş olur. Allah en doğrusunu bilir.

 

Oğullardan biri kölenin sözünü tasdik ederse onun köledeki payı mükatep olur. Yalanlayan oğulun payı köle olmaya devam eder. Tasdik eden kişi kendi payını azat ederse mezhepte esas alınan görüşe göre onun maddi durumu iyi ise diğer ortağın payının değeri belirlenir [ve bu oğul, diğerine onun payının değerini tazmin eder.]

 

169. Bir kimse ölüp de geride iki OğUl ve bir köle bıraksa, köle, ölen şahsın iki oğluna hitaben "babanız benimle kitabet akdi yaptı" dese bakılır:

 

> Her ikisi de kölenin sözünü inkar ederse, ["babamızın kitabet akdi yaptığını bilmiyoruz" şeklinde] kitabet akdini bilmediklerine dair yemin ettiklerinde onların sözü tasdik edilir.

Çünkü aslolan durum, bu ikisini desteklemektedir.

 

Not: Bu mesele daha önce Nevevi'nin "köle kitabet akdi yapıldığını iddia ettiği halde efendi veya mirasçısı inkar etse" ifadesinde geçmişti. Ancak burada Nevevi, yapacağı taksime başlamak için bunu tekrarlamıştır.

 

Her ikisi de kölenin sözünü tasdik ederler ve onlar tasdike ehil olurlarsa yahut yemin etmekten kaçınırlar da köle, kendisine döndürülen yemini ederse yahut da kölenin kitabet akdi yaptığına dair şahitler bulunursa o köle, oğulların sözüne yahut kölenin kendisine döndürülen yemini etmesine yahut da şahitlerin şahitliğine dayalı olarak mükatep olur.

 

Köle, delil getirmek istediğinde güvenilir iki kişiyi getirmesi gerekir; çünkü kitabet akdinin amacı mal değil azat olmaktır.

 

Oğullardan biri yemin edip diğeri yeminden kaçınırsa yemin eden kimsenin payında kölelik sabit olur. Yeminden kaçınan oğulun payı için köleden yemin etmesi istenir.

 

Kölenin mükatep olduğu yukarıda geçen hususlardan anlaşıldı ktan sonra oğullardan biri köledeki payını azat etse veya köleyi, kendisine düşen paydaki taksitlerden ibra etse daha doğru görüşe göre onun mülkiyeti tamam olmadığından onun payı azat olmaz. Bu paydaki azat bekletilir. Şayet mükatep köle diğer Oğulun payını öderse o zaman bütünü azat olur.

Kölenin velası da babaya ait olur. Çünkü o, kitabet akdi yapmak suretiyle köleyi azat etmiştir. Daha sonra vela, asabelik yoluyla iki oğula geçer.

 

170. Nevevi daha sonra meseleyi yukarıdaki görüşlerden "bekleme" görüşünü esas alarak detaylandırmış ve şöyle demiştir:

 

Mükatep köle, diğer oğulun payını ödemekten aciz kalırsa kalan pay, köledeki payını azat eden oğul zengin ise kölenin ödemekten aciz kaldığı zaman dilimindeki değer üzerinden hesap edilir. Kölenin tamamı azat olur, vela da ona ait olur. Babanın yaptığı kitabet akdi batıl olur.

 

Köledeki payını azat eden oğul fakir ise o zaman mükatepteki payını azat eden oğulun payı hür olur, kalanı ise diğerine ait köle olmaya devam eder.

 

Not:  Nevevi "azat eden kişi için değeri belirlenir" ifadesi ile şuna işaret etmiştir: Azat eden kişi kölenin taksitlerinden herhangi bir şeyi ibra etmişse kölenin ödemekten aciz kalmasıyla ondan herhangi bir şey azat olmaz; çünkü kitabet akdi kölenin aciz kalmasıyla batılolur. Kitabet akdi dışında köle azadı ibra ile gerçekleşmez.

 

171. Nevevi, Rafii'nin eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadelerinden yola çıkarak şöyle söylemiştir: "Aksine daha güçlü olan görüşe göre bu oğulun köledeki payı ister onu ibra etsin ister razat etsin derhal azat olur. Allah en doğrusunu bilir." Daha sonra diğer oğulun payı kölenin bedeli ödemesi yahut pay sahibinin azat ya da ibra etmesi sonucunda azat olursa kölenin velası babaya ait olur. Daha sonra "köle azadı" bölümünün sonlarında belirtilen gerekçeye dayalı olarak asabelik yoluyla bu vela oğullara intikal eder. Köle, bedeli ödeyemez de diğer Oğul köleyi aciz kabul ederse onun payı köle olmaya devam eder.

 

Not:  Nevevi bu görüşe göre azadın sirayet edip etmeyeceğinden söz etmemiştir.

Ravdatü't-talibin'de daha güçlü olarak belirtilen görüşe göre bir oğulun payı azat olduğu takdirde o oğul, diğerinin payını ödeme gücüne sahip olsa bile azat işlemi diğerinin payına sirayet etmez. Çünkü daha önceki kitabet akdi azadın her ikisinin payında gerçekleşmesini gerektirmektedir. Oysa ölüye yönelik bir sirayet söz konusu olamaz. Oğul, ölünün vekili konumundadır. Tashihü't-Tenbıh adlı eserde azadın sirayet edeceği beilrtilmişse de buna itiraz edilmiştir.

 

172. NevevI daha sonra "her ikisi de kölenin sözünü tasdik ederse" ifadesinin mukabili olan diğer bir ihtimali şu şekilde zikretmiştir:

 

Ölen şahsın oğullarından biri kölenin sözünü tasdik ederse onu, kendi ikrarı ile sorumlu tutarız ve sadece onun payı mükatep olur. Burada zorunluluk sebebiyle kitabet akdinin bölünmesine göz yumulur. Kölenin sözünü yalanlayan oğula gelince o babasının bu köleyle kitabet akdi yaptığını bilmediğine dair yemin ettiğinde "aslolan köleliğin devam etmesidir" ilkesi gereğince onun payı köle olarak devam eder. Bu durumda kölenin kazancının yarısı bu oğula diğer yarısı ise mükatep köleye ait olur. Mükatep bu yarıyı, kitabet taksitleri için kullanır.

 

173. Kölenin sözünü tasdik eden oğul köledeki payını azat ederse mezhepte esas alınan görüşe göre bu azat işlemi kitabet akdini yalanlayan diğer oğulun payına sirayet eder. Azat eden oğul zengin ise diğer oğulun payının değeri belirlenir [ve azat eden, bu değeri öder].

Çünkü kitabet akdini inkar eden oğul "bu, köledir" demektedir. Oğullardan biri kendi payını azat ettiğinde onun sözüyle sirayet sabit olmaktadır.

 

"Azat ederse" ifadesi oğullardan birinin mükatepteki taksit alacaklarını ibra etmesi veya teslim almış olması durumunu dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda azat işlemi sirayet etmez.

 

İmam Şafii'nin bir görüşüne göre azat işlemi hiç sirayet etmez ve azat eden oğul hakkında diğerinin payının değer belirlemesi yapılmaz.

 

Kitabet Akdine İlişkin Son Hükümler

 

Efendi, mükatep kölesinden alacağı taksitleri fakirlere, miskinlere vasiyet etse veya borcunun bu paradan ödenmesini vasiyet etse bedeller buraya harcanır. Bu, kitabet bedelini bir kimseye vasiyet etmesi ve mükatebin de bu bedeli taksitler halinde ayırarak o kişiye teslim etmesi yahut borcunu bu bedelden ödemesi gibidir. Şayet ortada bunu verebileceği kimseler yoksa mükatep, bedeli hakime teslim eder.

 

Efendi ölse ve mükatep, mirasçı açısından doğrudan azat olacak kimselerden olsa doğrudan azat olur.

 

Bir kimse mükatep olan karısını miras yoluyla elde etse veya bir kadın mükatep olan kocasını miras yoluyla elde etse nikah akdi kendiliğinden fesholur; çünkü bunların her biri eşine veya onun bir kısmına sahip olmuştur.

 

Mükatep köle karısını satın alsa veya bunun tersi olsa, muhayyerlik müddeti sona erse veya muhayyerlik müşteriye ait olsa nikah fesholur; çünkü her biri eşine sahip olmuştur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ÜMM VELED