MUĞNİ’L-MUHTAC

SİYER

 

I. HZ. PEYGAMBER (S.A.V.) DÖNEMİNDE CİHAD

 

Resulullah (s.a.v.) zamanında cihad farz-ı kifaye idi. Farz-ı ayn olduğu da söylenmiştir.

 

1. Resulullah (s.a.v.) zamanında hicretten sonra cihad etmek farz-ı kifaye idi. Bunun farziyeti konusunda icma bulunmaktadır. Bu farziyetin kifaye şeklinde olduğunun delili şu ayettir:

 

> Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. [Nisa, 95]

 

Yüce Allah bu ayette cihad edenleri ve cihad etmeyip oturanları birbiriyle fazilet bakımından mukayese etmiş, her iki gruba da güzellik vaad etmiştir. Allah'a isyan eden kimseye güzellik vaad edilmez. Yine sevap olan bir şey ile günah olan bir şey birbiriyle fazilet bakımından mukayese edilmez.

 

Hicret öncesinde ise şu ayetle Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ve ona tabi olanların kafirlerle savaşması yasaklanmış, eziyete sabretmesi emredilmişti:

 

> Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir. [Al-i İmran, 186]

 

2. Resulullah (s.a.v.), peygamberliğinin on üçüncü yılında -bir görüşe göre onuncu yılında-, Rebiülevvel ayının 12. günü Medine'ye hicret etti. Orada on yıl kaldı. Bu konuda icma vardır.

 

Daha sonra kendilerine karşı savaş açılması halinde savaşmasına şu ayetle izin verildi:

 

> Size karşı savaşanlarla Allah yolunda savaşın. [el-Bakara, 190]

 

Daha sonra haram aylar dışındaki zamanda düşmanlara karşı doğrudan savaş açma yetkisi şu ayetle verildi:

 

> Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekat! da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir. [Tevbe, 5]

 

Sonra herhangi bir şart veya zaman sınırlaması olmaksızın savaş yapması şu ayetle emredilmiştir:

 

> Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir. [el-Bakara, 191]

 

Maverdl'nin aktardığına göre Allah ResLılü (s.a.v.) [hicretten sonra] dokuz yıl içinde bizzat savaştığı yirmi yedi gazaya katılmıştır.

 

Müs!im'de Zeyd bin Erkam'dan şu hadis rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) yirmi dokuz gaza yaptı, seriyyeler gönderdi. Bunların tümünde savaş olmadı.

 

3. Allah Resulü'nün (s.a.v.) en meşhur savaşlarını zikredelim:

 

Hicretin ilk yılı savaş yapmadı.

 

Hicretin 2. yılında büyük Bedir savaşı oldu.

 

Hicretin 3. yılında Uhud, küçük Bedir savaşı, Benı Nadır Yahudilerinin sürgün edilmesi söz konusu oldu.

 

Hicretin 4. yılında Hendek savaşı oldu.

 

Hicretin 5. yılında Hendek savaşının devamı ve Benı Kurayza kuşatması oldu.

 

Hicretin 6. yılında Hudeybiye barışı yapıldı ve Benı Mustalık gazası yapıldı.

 

Hicretin 7. yılı Hayber gazası yapıldı.

 

Hicretin 8. yılı Mute, Zatü's-selasil gazaları yapıldı. Mekke fethedildi. Huneyn ve TaH gazaları yapıldı.

 

Hicretin 9. yılında Tebük seferi yapıldı.

 

Yukarıdakilerin bir kısmının tarihi konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

 

4. Peygamberler peygamberlikten önce küfre düşmekten korunmuşlardır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir peygamber Allah'z inkar etmemiştir. "(İbn Hacer, Telhisu'l-habir, 4, 239)

 

Peygamberlerin, peygamberlik öncesinde günahlardan korunmuş olup olmadıkları konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.

 

Peygamberler, peygamberlikten sonra günahlardan ve şahsiyetle bağdaşmayacak şeylerden korunmuşlardır. Muhakkik alimlere göre sehven bile olsa küçük günah işlemekten de korunmuşlardır; çünkü onlar, Allah katında kendilerinden böyle bir günah sadır olmayacak kadar üstün bir konumdadırlar. Bu görüşte olanlar "peygamberlerin günah işlediği" şeklinde anlaşılabilecek ifadeleri yorumlamışlardır. Alimlerin çoğunluğu ise peygamberlerin sehven küçük günah işleyebileceğini kabul etmişler, ancak bir lokma ekmek çalmak vb. alçaklık ifade eden şeylerden korunduklarını kabul etmişlerdir.

 

5. Ravdatü't-talibin'de şöyle denilmiştir: Alimler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in peygamber olmadan önce Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa veya Hz. İsa'nın dinine göre ibadet edip etmediği yahut hiçbir dine bağlı olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Tercihe şayan olan, bu konuda herhangi bir delil olmadığı için bunların herhangi birini kesin olarak ileri sürmekten kaçınmaktır.

 

Vahidı bunlar içinden ilkini [yani Hz. İbrahim'in dini üzere ibadet ettiği görüşünü] doğru kabul etmiştir. Bu görüş, İmam Şafii'ye de nispet edilmiştir. Rafii bu konuda el-Beyan yazarının ifadesini nakletmekle yetinmiştir.

 

6. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hicretin 11. Yılında 12 Rebiülevvel Pazartesi gününün kuşluk vaktinde vefat etmiştir.

 

7. [Yukarıda hicret sonrasında cihadın farz-ı kifaye olduğunu söylemiştik.] Bir başka görüşe göre ise cihad farz-ı ayn idi. Bunun delili olarak şu ayetler zikredilmiştir:

 

> (Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızIa ve canlarınızIa Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. [Tevbe, 41]

 

> Eğer savaşa çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz.

Allah her şeye kadirdir. [Tevbe, 39]

 

Bu görüşü ileri süren kişi şöyle demiştir: "[Diğer görüşte olanların ileri sürdüğü ayette bahsedilen] oturanlar ifadesi Medine'yi bekleyen, koruyan kimselerdir. Bu da bir tür cihaddır."

 

ilk görüş sahipleri buna şu şekilde cevap vermişlerdir: Yukarıdaki ayette söz konusu olan tehdit, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in cihad etmek üzere tayin ettiği kimseler hakkındadır; çünkü onların bu emre icabet etmeleri farzdır.

 

Süheylı şöyle demiştir: Cihad ensara farz-ı ayn idi, diğerlerine değildi; çünkü ensar Peygamberimize bu konuda biat etmişti. Nitekim onların şairi şöyle demişti:

 

Biz ki Muhammed'e biat edenlerdeniz!

 

Sağ kaldıkça ebediyyen cihad ederiz.

 

8. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde [cihad genel anlamda farz-ı kifaye olmakla birlikte] kimi durumlarda cihad farz-ı ayna dönüşebilirdi. Örneğin hendek savaşında olduğu gibi düşmanlar gruplar halinde birleşerek Medine'yi kuşatmıştı. Bu durum cihadın Müslümanlara farz-ı ayn olmasını gerektiriyordu. Şu halde Peygamberimiz dönemindeki Müslümanlar için de -Nevevi'nin sözünden ilk anda anlaşılan anlamın aksine- iki durum söz konusu idi.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

NEBİ S.A.V.’DEN SONRAKİ CİHAD: A. Cihidın Farz-ı Kifiye Olduğu Durum