MUĞNİ’L-MUHTAC

KURBAN

 

5. KURBANA İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER

 

Nevevi daha sonra kurbanın bazı hükümleri konusunu ele almaya başlamıştır. Kurbanın hükümleri beş türlüdür. Bunların ilki kurbanın telef olması ve itlaf edilmesi konusudur.

 

 

5.1. Kurbanın Telef Olması veya İtlaf Edilmesi

 

5.1.1. Kurbanın Telef Olması

5.2. Hayvanın Kusurlu Hale Gelmesi

5.3. Hayvanın Kaybolması

5.4. Kurban Etini Yemeye İlişkin Hükümler

5.5. Kurbanın Eti Dışındaki Parçalarından Yararlanmak

 

5.1.1. Kurbanın Telef Olması

 

Nevevi ilk türün ilk kısmını ele alarak şöyle demiştir: [Kurbanlık] hayvan bundan önce [yani kesim zamanından önce] telef olursa kişi herhangi bir şeyle yükümlü olmaz.

 

46. Kurban olarak kesilmesi adanmış olan muayyen bir hayvan, kesileceği vakitten önce ölürse veya vakit geldikten sonra henüz kesme imkanı bulamadan ölür ve kişinin de bu konuda herhangi bir kusuru bulunmazsa, şahıs herhangi bir şeyle yükümlü olmaz; çünkü kusuru yoktur.

 

47. Bu kurban onun elinde emanet hükmünde olup başkasına satması caiz değildir. Haksız fiilde bulunarak başkasına satmışsa bakılır:

 

> Hayvan duruyorsa onu geri isteyip bedelini müşteriye geri vermelidir.

 

> Müşterinin elinde telef olmuşsa tıpkı gaspta olduğu gibi teslim anından telef olduğu zamana kadarki zaman diliminde hayvanın ulaştığı en üst değeri müşteriden geri alır.

 

Burada satıcı tazmin konusunda bir vasıta konumunda olup tazmin yükümlülüğü nihai olarak müşterinin üzerinde kalmaktadır.

 

48. Satıcı bu değeri teslim aldıktan sonra telef olan hayvanla aynı cins, tür ve yaşta bir hayvan satın alır. Şayet hayvanın değeri, o hayvanın mislini almaya yetmezse satıcı bunu kendi malından tamamlar.

 

49. Telef olan hayvanın değerini [teslim aldıktan sonra bu parayı] kullanarak onun mislini satın alsa veya satın alırken kurban olarak kesme niyetiyle zimmetinden ödeyerek bir hayvan satın alırsa telef olmuş olan hayvanın misli, satın alındığı anda kurban olur. Kendi zimmetinden ödeme yaparak satın alırken onun kurbanlık olmasına niyet etmezse satın aldığı hayvanı kurbanlık kılar.

 

50. [Kişinin kurban olarak kesmeyi adadığı muayyen] hayvanı kiraya vermesi de caiz değildir; çünkü kira, menfaatin satılmasıdır. Şayet kiraya verip de kiracıya teslim eder ve hayvan da kiracının binmesi veya başka bir sebeple telef olursa kiraya veren kişinin onun değerini tazmin etmesi gerekir. Kiracı ise emsal ücret öder. Kiracı durumu bilerek kiralamışsa o zaman kıyasa göre hem kiraya verenin hem de kiracının hayvanın ücret ve değerini tazmin etmeleri gerekir. Tazmin yükümlülüğü sonuç itibarıyla kiracının üzerinde kalır. Bunu İsnevi zikretmiştir. Bu durumda ücret, tıpkı hayvanın değeri gibi kurbanın sarf edildiği yerlere sarf edilir. Bu ücretle, kurbanlık hayvanla ne yapılıyorsa o yapılır. Bu daha önce geçmişti.

 

51. [Kişinin kurban olarak kesmeyi adadığı muayyen] hayvanın başkasına ödünç verilmesi caizdir; çünkü bu bir tür yararlanmadır. Kişinin bu hayvandan ihtiyaç sebebiyle hafif bir biçimde yararlanması caiz olduğu gibi başkasına yararlandırması da caizdir. Hayvan, ödünç alan şahsın elinde telef olursa velev ki kullanım sonucu telef olmamış olsun o kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü veren kişinin elindeki mal emanet hükmündedir. Rafii ve başkalarının "kiracıdan ödünç alan" ve "kendisine menfaat vasiyet edilmiş kişiden ödünç alan" kişi hakkındaki sözlerinden anlaşıldığına göre ödünç alan şahıs da böyledir.

 

İbnü'l-İmad şöyle demiştir: "Bu mesele, hayvanın kesim vaktinden önce telef olması ile ilgilidir. Vakit girip de kişi kesme imkanı bulduktan sonra hayvan telef olursa, kişi ihmalkarlığı sebebiyle tazmin eder." Yani bu durumda ödünç veren nasıl tazmin ediyorsa o da tazminle yükümlü olur.

 

 

5.1.2. Kurbanın Telef Edilmesi

 

Nevevi daha sonra ikinci kısmı ele alarak şöyle demiştir:

 

1. Hayvanı bir kimse telef ederse [adakta bulunan kişinin o hayvan] değerinde bir hayvan alarak o vakitte kesmesi gerekir.

 

2. Kişi zimmetinde bulunan bir hayvanı kurban olarak kesmeyi adasa sonra bunu tayin etse onu [kurbanlıkların kesildiği] o vakitte kesmesi gerekir. Hayvan bundan önce telef olursa daha doğru görüşe göre üzerindeki yükümlülük asıl haliyle kalmaya devam eder.

 

3. Şayet kurban olarak kesilecek hayvan daha önceden tayin edilmemişse kesim esnasında niyet etmek şarttır.

 

4. Daha doğru görüşe göre kişi "bu hayvanı kurban kıldım" dediğinde de böyledir.

 

5. Kişi hayvanı kesmek için birini vekil tayin etse hayvanı vekile verirken veya vekil hayvanı keserken niyet eder.

 

52. Hayvanı yabancı bir şahıs telef ederse, tıpkı diğer mütekavvim malların telef edilmesi durumunda olduğu gibi telef eden kimse değerini ödeyerek tazminde bulunur. Adakta bulunan kişi bu tazmin bedelini alarak o hayvanın dengi bir hayvan satın alır. Şayet onun dengini bulamazsa daha düşük değerde bir hayvan satın alır.

 

Bu durum, azat edilmesi adanmış olan kölenin yabancı bir şahıs tarafından öldürülmesi meselesinden farklıdır. Bu durumda adakta bulunan kişi kölenin değerini kendisi için alır, bununla azat etmek için başka bir köle satın almasına gerek yoktur. Çünkü daha önce geçtiği üzere onun mülkiyeti ortadan kalkmamıştır. Azadı hak eden kişi kölenin kendisi olup o ölmüştür. Kurbandaki hak sahipleri ise varlığını korumaktadır.

 

Telef edilen hayvan, iki yaşında bir koyun olsa ve o koyun için ödenen değer koyunun satım bedelinden daha düşük olsa bununla altı ayını doldurmuş bir koyun satın alınır.

Sonra keçiden iki yaşına basmış, sonra bir kurbandan daha az olanı, sonra bir kurbandan pay, sonra et alınır. Alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre adanmış olan hayvan cinsinden et alınması gerekmez. Sonra zorunlu olarak para tasadduk eder.

 

53. Hayvanı, adakta bulunan kişinin kendisi telef etse veya onun kusuru sonucunda hayvan telef olsa o kişinin, ölen hayvanın değerinde onunla cins, tür ve yaş bakımından denk olan bir hayvan satın alarak onu belirtilen kurban kesme vaktinde kesmesi gerekir. Çünkü haksız bir fiilde bulunmuştur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden yalnızca hayvanın kıymetinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

Buna göre kişi ölen hayvanın dengini o hayvanın değerinden daha fazlasını ödeyerek bulabilse -tıpkı yabancı şahısta olduğu gibi- onu satın alması gerekmez. Mezhep içinde bir görüş budur. Ancak daha doğru görüşe göre hayvanın telef zamanındaki değeri ile kurban edildiği zamanındaki değeri arasındaki en yüksek değerin esas alınması gerekir. Nitekim hayvan satılıp da müşteri elinde telef olduğu zamanda da böyle yapılmaktadır. Ayrıca kişi bu hayvanı kesmeyi ve etini dağıtmayı üstlendiği halde her iki fiili de yapma imkanını elinden kaçırmıştır. Mesele bu yönüyle yabancı şahsın hayvanı itlaf etmesinden ayrılmaktadır.

 

Şayet hayvan bedellerinde meydana gelen ucuzlama sebebiyle ölen hayvanın değeri, telef edilenin dengi bir hayvan için ödenecek satım bedelinden daha fazla ise kişi değeri yüksek bir hayvan satın alır veya telef edilenin misli bir hayvan satın alır, fazlalık kısım başka bir hayvan almaya yetiyorsa başka bir hayvan daha alır. Yetmiyorsa o zaman bunun hükmü, yabancı bir şahsın hayvanı telef ettiğinde onun ödediği değerin kurbanlık almak için yeterli olmaması meselesinin hükmü gibi değerlendirilir.

 

İmam Şafii ve mezhebimizin diğer alimleri başka bir hayvan satın almaya yetmeyen fazlalığın tasadduk edilmesini, bununla herhangi bir şey satın alıp yenilmemesini müstehap görmüşlerdir.

 

Kişinin kestiği hayvanın fazla olan bedeli de aynı durumdadır. Bunu, hayvanın aslı gibi tasadduk etmek gerekli olmamıştır; çünkü bu, kişinin müikü olduğu gibi kişi vacip olan bedeli de tam olarak ödemiştir.

 

Şayet adakta bulunan kişi vakit gelmeden önce hayvanı boğazlarsa etin tamamını tasadduk etmesi gerekir. Vakti gelince de o hayvan yerine onun dengi bir hayvanı boğazlaması gerekir.

 

Şayet hayvanı satmış ve müşteri de o hayvanı vaktinden önce boğazlamışsa satıcı ondan eti alıp tasadduk eder, ayrıca meydana gelen azalmayı müşteriye tazmin ettirir. Satıcı buna, hayvanın bedelini satın alacak miktarı da ekler.

 

Yabancı bir şahıs, hayvanın kesim vakti gelmeden onu keserse değerinde meydana gelen azalmayı tazmin eder. Et, kişinin mülkiyeti olur mu yoksa bu da kurbanlıkların sarf edildiği yerlere mi sarf edilir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. İlkini kabul edersek adakta bulunan kişi bununla ve mülkiyet altına girmiş olan tazmin bedeliyle bir kurban satın alarak vaktinde bunu boğazlar. İkincisini kabul edersek -ki Hocamız Zekeriya elEnsarl'nin belirttiğine göre zahir olan budur- kişi bu eti kurbanlıkların sarf edildiği kimselere sarf eder. Tazmin bedeliyle de şayet mümkün ise bir kurbanlık satın alır, değilse bununla yukarıda belirttiğimiz şekilde tasarruf ta bulunur.

 

54. Nevevi daha sonra adanmış olan kurbanın [belirli olmayıp] zimmette olması konusunu ele alarak şöyle demiştir: Kişi, "Allah için kurban kesmek borcum olsun" diyerek kurban olarak kesmek istediği şeyi zimmetinde üstlense sonra da "şu deveyi adağı m olarak belirledim" gibi bir ifadeyle adağını belirli hale getirse belirlediği bu hayvanı o vakitte [yani kurbanların kesim vakti olan kurban bayramında] kesmesi gerekir; çünkü zimmetinde kurban kesmeyi üstlenmiştir. Bunun da vakti bellidir. [Zayıf] bir görüşe göre -tıpkı hacdaki ihram yasaklarını telafi için kesilen kurbanlarda oldUğu gibi- bu hayvan zimmette sabit olduğu için belirli bir vakitle sınırlanmaz.

 

55. Sonradan adak olarak belirlenen hayvan, kesim vaktinden önce veya vakit esnasında telef olsa [ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre adağın aslı bu kişinin üzerinde borç olarak kalır; çünkü kesmeyi üstlendiği şey zimmettedir. Sonradan belirlenen hayvan her ne kadar o kişinin mülkiyetinden çıkmış olsa da bu hayvanın tazmin yükümlülüğü şahsın üzerindedir.

 

İkinci görüş

 

Bu hayvan yerine başka bir şey gerekmez; çünkü hayvan, kişinin belirlemesi sonucunda belirli hale gelmiştir.

 

 

5.2. Hayvanın Kusurlu Hale Gelmesi

 

Kurbana ilişkin hükümlerin ikinci türünü hayvanın kusurlu hale gelmesi ile ilgili hükümler oluşturmaktadır. Adak olarak belirlenmiş hayvanda ilk olarak kurban edilmesine mani bir kusur meydana gelir ve bu adakta bulunan şahsın kusurundan kaynaklanmazsa bakılır:

 

> Bu, şahsın hayvanı kesme imkanı bulmasından önce meydana gelmişse [bakılır:]

> Hayvanı vaktinde kesmek yeterli olur, kusurlanma sebebiyle başka bir şey yapması gerekmez.

> Vaktinden önce keserse etini tasadduk eder, hiçbir şey yiyemez; çünkü yapmayı üstlendiği şeyi kendi kusuruyla elinden kaçırmıştır. Ayrıca hayvanın değerini para olarak da tasadduk eder. Bununla başka bir kurban almasına gerek yoktur; çünkü kusurlu hayvanın dengi kurban olarak yeterli olmaz.

 

> Kusur, hayvanı kesme imkanı bulduktan sonra meydana gelmişse bu hayvan yeterli olmaz; çünkü kesmeyi ertelemekle ihmalkarlık göstermiştir. Bu kişinin o hayvanı kesmesi, etini tasadduk etmesi gerekir; çünkü bu hayvanı o yönde sarf etmeyi üstlenmiştir. Ayrıca bu hayvanın sağlam haldeki dengini de kesmesi gerekir.

 

> Kişi, adakta bulunduğu hayvanı vaktinde kestiği halde etini bozuluncaya kadar taksim etmese etin bedelini satın alması gerekir. Bu, daha doğru olan "et, mislibir maldır" görüşüne dayalı bir hükümdür. Bu kişinin başka bir kurban satın alması gerekmez; çünkü kan akıtma gerçekleşmiştir. Bununla birlikte bunu yapabilir.

[Zayıf] bir görüşe göre hayvanın değerini ödemesi gerekir. İbnü'l-Mukri, şerhettiği kitaba tabi olarak bu görüşü tercih etmiştir. Bu, etin kıyemi bir mal olduğu görüşüne dayalıdır.

 

> Zimmette adanıp sonra belirlenen hayvana gelince; bu hayvanda bir kusur meydana gelirse isterse kesme anında meydana gelmiş olsun o hayvanın belirlenmesi geçersiz olur.

Bu kişi o hayvanı dilediği yöne sarf edebilir. Bu durumda adağın aslı onun zimmetinde borç olarak kalır.

 

 

5. 3. Hayvanın Kaybolması

 

56. Kesilmesi adanmış olan hayvan kaybolduğunda şayet kişinin kusur ve ihmali olmaksızın kaybolmuşsa onu tazmin etmez. Kurban kesme vakti geçtikten sonra onu bulursa kaza olarak derhal hayvanı keser ve kurbanlık hayvanların dağıtılacağı kimselere dağıtır, bunu ertelemesi caiz olmaz. Bir masraf söz konusu olmadıkça hayvanı araması gerekir. Şayet ihmalkar davrandığı için hayvan kaybolmuşsa masraf yapması gerekse bile onu araması gerekir.

 

Rafii ve Nevevi "bir özür yokken hayvanı kesmeyi teşrik günlerinin sonuncusuna ertelemesi de ihmalkarlıktır" demiştir.

 

Bu günlerin bir kısmının çıkmış olması bir ihmalkarlık sayılmaz.

 

Bu şuna benzer: Bir kimse geniş olan namaz vakti esnasında ölmüş olsa günaha girmez.

 

İsnevi şöyle demiştir: Bu, Rafii'nin daha önce söylediği şu hükümden gaflet ederek dile getirdiği bir şeydir: "Kişi hayvanı kesme imkanı bulduğu halde kesmez de hayvan telef olursa veya kusurlanırsa onu tazmin eder."

 

Bulkini de buna benzer bir ifade kullanmış ve şöyle demiştir:

 

"Nevevi'nin tercih ettiği görüş, itimad edilecek olan görüş değildir."

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: "Bununla, namaz vakti içinde ölen kişinin günahkar olmaması meselesi şu açıdan ayrılır: Kurbandan farklı olarak namaz tamamen Allah hakkıdır."

 

Hayvanı kaybetmek ile telef etmek arasında fark olarak zikredilen "hayvan kaybolduğunda bulunduğu hal üzere durmaktadır, oysa daha önce geçen durum [yani hayvanın telef olması] bundan farklıdır" husus yeterli değildir. Daha uygun olanı hayvanın kaybolması ile daha önce geçen durumun birbirine eşit kabul edilmesidir.

 

57. Bir kimse zimmetinde bulunan adak yerine geçmek üzere bir koyun belirle se sonra bu koyun mevcut olduğu halde onun yerine başkasını kesse, bu kesmenin yeterli olup olmayacağı konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yukarıda geçen "kişi hayvanı tayin ettiğinde onun üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkar" şeklindeki ifadeden anlaşıldığına göre onun yerine başkasını kesmesi yeterli olmaz.

 

58. Kişinin, zimmetinde bulunan adak kurbanı olarak muayyen bir hayvanı belirlemesinden sonra bu hayvan kaybolsa ve kişi onun yerine başka bir hayvan kesse bu yeterli olur. Şayet hayvanı sonradan bulursa kesmesi gerekmez, hayvan onun mülkü olur. Bunu Rafii eş-Şerhu's-sağir'de açık olarak ifade etmiştir.

 

59. Şayet kurban edilecek hayvan önceden tayin edilmemişse hayvanı kesme sırasında kurban kesmeye niyet etmek şarttır. Niyet etmenin şart olması bunun bir ibadet olmasındandır. Ameller niyetlere göredir. Bu niyeti n kesme esnasında şart olmasının sebebine gelince; niyeti n fiilin başına bitişmesi asıldır. Bu, konuyla ilgili görüşlerden biridir.

 

-Şerhu'l-kebir, Ravdatü't-talibin ve el-Mecmu'da daha doğru olarak belirtilen görüşe göre -tıpkı zekatın taksiminden önce niyet edilmesi durumunda olduğu gibi- kurbanlık olarak belirlenmemiş hayvanda da niyetin kesim öncesinde yapılması caizdir. Ancak niyetin, kesilecek hayvanın tayininden sonra çıkmış olması gerekir. Şayet bundan önce çıkarsa caiz olmaz. Nitekim benzer durumda malın içinden zekat olarak verilecek kısmın ayrılmasından sonra niyet edilirse bu niyet muteber olur, daha önce yapılırsa muteber olmaz.

 

İsnevi el-Mühimmat'da şöyle demiştir: "Kurban kesme vaktinin girmesi şart mıdır yoksa fark etmez mi? Bu konu farklı ihtimallere açıktır." İlki daha güçlüdür.

 

60. [Kişi kurbanını tayin ettiğinde, keserken niyet etmesi şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre kişi kurbanı tayin ederek "şu koyunu kurban kıldım" dediğinde de hayvanın kesimi sırasında da niyet etmesi şarttır. Tayin etmek yeterli değildir; çünkü bu, kendi başına müstakil bir ibadet olduğundan niyet edilmesi şarttır.

 

İkinci görüş

 

Hayvanın kurbanlık olarak tayin edilmesi yeterlidir.

 

Not:  Bu durumda hayvanın kesimi esnasında niyeti n şart koşulmasına ilişkin Nevevi'nin tercih ettiği görüş, "hayvan önceden tayin edilmemişse kesim sırasında niyet şart koşulur" şeklinde tek olarak zikrettiği görüşe dayalıdır. Daha önce geçtiği üzere konuyla ilgili görüşlerden biri bu olmakla birlikte bunun aksi daha doğrudur.

 

Ezrai şöyle demiştir: Muayyen olmayan hayvanda niyetin önceden yapılmasını caiz gördüğümüzde -ki daha doğru olan görüş budur- muayyen hayvanda niyet evleviyetle caiz olur.

 

Yukarıda geçen, "hayvanı tayin etmek yeterli değildir, kesim sırasında niyet etmek de gereklidir" görüşü ile alimlerin şu ifadesi birbiriyle çelişmez: "Kişi muayyen kurbanını boğazlasa veya muayyen hedy kurbanını hayvanın sahibinden başkası [ondan vekalet almaksızın] vakti içinde boğazlasa ve hayvan sahibi de eti ondan alsa ve hak sahiplerine dağıtsa, hak yerini bulmuş olur." Arada çelişki yoktur; çünkü hayvanın etinin kendilerine sarfedilmesi hak olan kişiler bunlardır. Bu sebeple -tıpkı emanet malı geri vermede olduğu gibi- kişinin bizzat kendisinin yapması gerekmez, necasetin giderilmesinde olduğu gibi başkası yaptığında da yeterli olur. Çünkü diğer meselede konu, adakta bulunmakla hayvanın tayin edilmesidir. Burada ise tayin ile belirli hale gelmesidir. Bu, adak için kullanılan ifadeden daha düşük bir ifadedir.

 

61. Kişi hayvanı kesmek üzere birini vekil tayin etse, vekile kesilecek hayvanı verirken veya vekilin hayvanı kesmesi esnasında niyet eder; çünkü vekil, kişinin yerini aldığından o vekilin durumu zekat! dağıtma konusunda vekil olan şahsın durumu gibidir.

 

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Şu durum istisna edilir: Bir kimse hayvanı kesmek için kafir bir şahsı vekil tayin etse, zahir olan, hayvan kesimi esnasında niyet etmenin yeterli olmadığıdır."

 

Bana göre bu yeterlidir.

 

Not:  Nevevi'nin zikrettiği hüküm, niyetin hayvanın kesiminden önce yapılmasının caiz oldUğU konusunda açıktır. Daha önce ise bunun aksi görüşü sahih kabul etmişti. Bu konudan söz etmiştik.

 

Yine Nevevi'nin ifadesi vekilin niyet etmesinin caiz olmadığı düşüncesini akla getirmektedir. Şayet vekil ehl-i kitaptan ise veya mümeyyiz değilse bu doğrudur. Şayet kişi mümeyyiz bir Müslümanı vekil tayin etmişse ve niyet etme işini de ona havale etmişse kurbanın sahih olması için bu yeterlidir.

 

 

5.4. Kurban Etini Yemeye İlişkin Hükümler

 

Dördüncü tür kurbandan yemek ile ilgili hükümlerdir. Nevevi bu meseleye şu ifadelerle başlamıştır:

 

1. Kişi nafile olan kurbanından yiyebilir, zenginlere yedirebilir, onlara temlik edemez.

2. Kişi kurbanın üçte birini yiyebilir. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre yarısını yiyebilir

3. Daha doğru görüşe göre kurbanın bir kısmını tasadduk etmesi farzdır. En faziletlisi teberrüken yiyeceği birkaç lokma dışında tümünü tasadduk etmesidir.

 

62. Kurban kesen kişi, kendisi adına kestiği nafile kurbanından yiyebilir. Hatta "ondan yiyin ve şiddetli fakirliği bulunan fakire yedirin." [Hac, 28] ayetinde sabit olan nafile hedy kurbanına kıyasla kişinin böyle yapması müstehaptır.

 

Beyhakl'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), kestiği kurbanlığın ciğerinden yerdi. (Beyhaki, Dahaya, 10, 7)

 

Ayetin zahirinden sanki kurbandan yemenin farz olduğu anlaşılsa da bu farz değildir; çünkü ayette şöyle buyrulmuştur:

 

> Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kzldık. [Hac, 36]

 

Demek ki kurbanlık hayvanlar bize ait kılınmıştır. İnsana ait kılınan şeyde insan onu terk etme ve yeme şıklarından dilediğini seçebilir. Bu, el-Mühezzeb'te söylenmiştir.

 

63. ["Kendisi adına" ifadesi] birazdan zikredilecek şartlara uygun olarak ölmüş şahıs vb. başkası adına kesilen hayvanı dışarıda bırakmaktadır. Bu hayvandan kişinin kendisi veya zengin olan diğer şahıslar yiyemez.

 

Kaffal bunu açık olarak ifade etmiş ve gerekçeyi de "kurban, onun adına geçerli olmuştur. Artık onun izni olmaksızın bundan yemek helalolmaz. İzin almak imkansız olduğundan bu kurbanı onun adına tasadduk etmek gerekir. "

 

64. Vacip olan kurbandan kişinin yemesi caiz değildir. Herhangi bir şey yerse onun bedelini tazmin eder.

 

65. Nafile kurban kesen kişi bunu -Buveytl'nin Muhtasar'ında belirttiğine göre Müslümanlardan olan- zengin kişilere yedirebilir. Çünkü ayette "ondan ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakire yedirin" [el-Hac, 36].

 

İmam Malik şöyle demiştir: Bu konuda işittiğim en güzel ifade şudur: Ayette geçen kani' kelimesi fakir, mu'terr kelimesi ise ziyaretçi demektir.

 

Meşhur görüşe göre kani' dilenci, mu'terr ise dilenmeye yüz tutan, onun etrafında dolanan kişidir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre kani' evinde oturan, mu'terr ise dilenen kişidir.

 

Arapçada ..... fiilinin mazisi "kanea", mudarisi "yaknau" şeklinde olup "dilenmek" anlamına gelir. "kania", "yaknau" ise Allah'ın verdiği rızka razı olup kanaat getirmek anlamına gelir. (arp ifadeler için 17.cilt s526)

 

Şair şöyle demiştir:

 

Köle kanaat ederse hürdür. Hür tamahkarlık ederse köledir.

 

Öyleyse kanaat et, tamah etme. Tamahtan başkası insanı çirkinleştirmez.

 

66. Kişi nafile olan kurbanından zenginlere herhangi bir şey temlik edemez. Dolayısıyla hediye olarak onlara herhangi bir şey göndermesi caiz olmadığı gibi satım vb. yollarla hayvanın eti üzerinde tasarrufta bulunamaz.

 

67. Bulkıni devlet başkanının devlet hazinesinden kestiği kurbanı bundan istisna etmiştir.

Devlet başkanının bu kurbandan kendisine verdiği zengin kimseler ona sahip olur.

 

68. Fakirlere gelince kişinin kurban etinden onlara temlik etmesi caizdir. Onlar sahip oldukları bu et üzerinde satma vb. tasarruflarda bulunabilirler.

 

69. [Kişi, kestiği nafile kurbanın etinin ne kadarını kendisi yiyebilir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre kurbanın üçte birini yer; çünkü ayette "ondan yiyin ve isteyen ve istemeyen fakirlere yedirin" [el-Hac, 46] buyrulmuştur. Geriye kalan üçte ikiye gelince kişi bunu tasadduk eder.

 

Nevevi'nin, Tashihu't-Tenbih adlı eserinde doğru saydığı ve Buveyti'nin Muhtasar'ında da İmam ŞafiI'nin ifadesi olarak naklettiğine göre kişi kurbanın üçte birini zenginlere hediye eder ve üçte birini de fakirlere tasadduk eder. -Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de herhangi bir tercihte bulunulmamıştır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre kişi kurbanının yarısını yer, diğer yarısını da tasadduk eder; çünkü ayette "ondan yiyin ve şiddetli fakirliği bulunanlara yedirin" [Hac, 28] buyrularak kurban iki kısma ayrılmıştır.

 

Not:  Ravdatü't-talibin'deki "İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre yeme vb. fiili er konusunda kişinin üçte biri geçmemesi, İmam Şafii'nin eski görüşüne göre yarısını geçmemesi sünnettir" denilmiştir. Nevevi buradaki ifadeden kastı da budur. Yoksa bundan kastı el-Beyan 'da ve Ruyanl'nin el-Hilye'de ifade ettikleri üzere kişinin bu az miktardaki şeyi yemesinin sünnet olduğu değıidir.

 

Bulkın! üçte bir veya yarının yenilmesinden devlet başkanının devlet hazinesinden kestiği kurbanı istisna etmiştir.

 

70. [Kurban etinden fakirlere tasadduk etmek vacip midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre etinin az bir parçası bile olsa kurbanın bir kısmını tek bir fakire bile olsa tasadduk etmek vaciptir. Bir sınıfın zekattaki payı ise bundan farklı olup onu üç kişiden daha az sayıda kişiye sarfetmek caiz değildir; çünkü burada kurbanın az bir parçasını dağıtmakla yetinmek caiz olup bunu bir kişiden daha fazla şahsa sarfetmek mümkün değıidir.

 

Etin çiğ olması şart koşulur ta ki -keffaretlerde olduğu gibi- onu alan kişi satma vb. tasarruflarda bulunabilsin.

 

Eti yemek yapıp fakirleri çağırmak yeterli olmaz; çünkü fakirlerin hakkı onu yemekte değil ona sahip olmaktadır.

 

Yine etin pişirilmiş olarak fakirlere temlik edilmesi, et dışında deri, işkembe, ciğer, dalak vb. yerlerin temlik edilmesi yeterli olmaz.

 

Hediye etmek tasadduk yerine geçmez.

 

Maverdl'nin sözünden anlaşıldığına göre etten çok az miktarda vermek de yeterli değildir.

 

Bulkini'nin belirttiğine göre kurutulmuş et vermek de yeterli olmaz.

 

Kişi, tasadduk etmesi vacip olan miktarı verse ve hayvanın karnından çıkan yavrusunun tümünü ye se bu caiz olur.

 

Kişi mükatep köleye kurbanlıktan verse, zekata kıyasla burada da tıpkı hür bir kimseye vermek gibi caiz olur. İbnü'l-İmad bunu "efendisinden başkası" şeklinde sınırlamıştır. Aksi taktirde bunun hükmü, kişinin zekatını mükatebine vermesinin hükmü gibi olur.

 

İkinci görüş

 

Tasadduk etmek vacip değildir. Sevabın söz konusu olması için Allah'a yaklaşma niyetiyle kanı akıtmak yeterlidir.

 

71. İlk görüşe göre kişi [tasadduk etmesi gereken kısmı] yese "kurban" adı verilecek kadarlık kısmı tazmin etmesi gerekir.

 

 

72. Kişinin bunu bu tazminatı bir kurban parçasına mı sarfetmesi gerekir yoksa et alıp bunu taksim etmesi yeterli olur mu? Bu konuda Ravdatü't-talibin'de belirtildiğine göre mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. el-Mecmu'da "daha doğru" olduğu belirtilen görüşe göre ikincisi daha doğrudur. İbnü'l-Mukrı ilkini kabul etmiştir.

 

73. Kişi her iki görüşe göre de hayvanı boğazlayıp etini taksim etmeyi kurban kesim vaktinden sonraya geciktirebilir. Kişinin bu hayvandan yemesi caiz olmaz; çünkü vacip olan kurbanın bedelidir.

 

74. En faziletli davranış kurbanın tümünü tasadduk etmektir. Çünkü bu takvaya daha uygun, insanın kendi nefsinin hazzına uymaktan daha uzak bir davranıştır. Ancak Kur'an'ın zahiriyle ve yukarıda belirttiğimiz sünnetle amel etmiş olmak ve bu konudaki ihtilaftan kurtulmak için teberrüken bir, iki veya birkaç lokma yer.

 

75. Kişi kurbanın bir kısmını yiyip bir kısmını tasadduk ettiğinde hayvanın bütününü kurban etmenin, bir kısmını tasadduk etmenin sevabını alır. Bu, Ravdatü't-talibin ve el-Mecmu'da tasvip edilmiştir.

 

Not:  Kurban ve hedy'in etinden saklamak mekruh değildir. Kişi bu etten saklamayı istediğinde bunun yemek için ayrılan üçte birden olması menduptur. Önceleri üç günden fazla saklamak yasaklanmıştı, sonradan sahabe bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'e müracaat edince o şöyle buyurdu: "Ben, [Medine'ye gelen fakir] heyet sebebiyle bunu [kurban etlerini depolamayı] yasaklamıştım. Allah genişlik [bol imkan ve rahatlık] verdi, şu anda dilediğiniz kadar saklayın. "(Müs!im, Edahi, 5071)

 

Rafii şöyle demiştir: "[Bu hadiste "daffe" denilerek sözü edilen] heyet, çölde kıtlıktan kırılan ve Medine'ye gelmiş olan bir gruptu."

 

Bir görüşe göre ise "daffe" ifadesi "musibet" anlamına gelmektedir.

 

Kurbanın, bulunduğu beldeden başka bir yere nakledilmesi -tıpkı zekatta olduğu gibi- caiz değildir. İsnevi şöyle demiştir: "Alimler zekatların taksimi konusunda adanmış olan sadakanın naklinin caizliğini sahih görmüşlerdir. Kurban da nafile sadakalardan biridir" ifadesi şu şekilde reddedilir: Kurbanda fakirlerin istek ve arzusu bulunmaktadır; çünkü bu -tıpkı zekat gibi- bir vakitle sınırlıdır. Adaklar ve kefaretlere gelince fakirler bunu bilemeyeceklerinden bunlara arzu duymazlar.

 

 

5.5. Kurbanın Eti Dışındaki Parçalarından Yararlanmak

 

Kurbana ilişkin hükümleri n beşinci grubu kurbanın herhangi bir yerinden yararlanmakla ilgilidir. Nevevi bu konuya şu ifadelerle başlamıştır:

 

1. Hayvanın derisini tasadduk eder veya ondan yararlanır.

2. [Adakta bulunarak] kesilmesi vacip olan kurbanın [karnından çıkan] yavrusu boğazianır.

Kişi bunun tümünü yiyebilir, artan sütünü içebilir.

 

76. Kurban kesen kimse, nafile olarak kestiği kurbanın derisini tasadduk eder veya kurbanından yararlanabildiği gibi derisinden de kendisi yararlanır. Mesela bundan kova, nalın, me st gibi şeyler yapabilir. Çünkü sahabe böyle yapmıştır. Tasadduk etmek daha faziletlidir.

 

77. Vacip olan kurbanın derisinin -el-Mecmu 'da belirtildiğine göre- tasadduk edilmesi gerekir.

 

Not:  Nevevi'nin kurbanlıktan yararlanma konusunda yalnızca kurban kesenin kendisiyle yetinmesi onun bunu kiraya veremeyeceğine işaret etmektedir; çünkü kira -daha önce geçtiği üzere- menfaatlerin satılmasıdır. Bunun delili Hakim'in sahih görerek rivayet ettiği şu hadistir: "Kurbanının derisini satan kimsenin kurbanı yoktur. "(Müstedrek, Tefsir, 2, 390)

 

Kişinin kurbanın derisini kasaba ücret olarak vermesinin de yasak olduğu anlaşılmaktadır ki doğrusu budur. Ancak kurbanı ödünç vermesi caiz olduğu gibi kurbanın derisini ödünç vermesi de caizdir.

 

Zikredilen hüküm bakımından boynuz da deri gibidir.

 

Hayvanın kesilmesine kadar yününün üzerinde kalması ona zarar veriyorsa zaruret sebebiyle yünlerini kesebilir. Aksi taktirde şayet vacip kurban ise kesmesi yeterli olmaz; çünkü hayvan, eziyetleri def etmede derisinden yararlanmaktadır. Kesildiğinde de bu deriden fakirler yararlanacaktır.

 

Kişi hayvanın tüylerinden / yünlerinden yararlanabilir. Ancak deri konusunda belirtildiği üzere hayvanın yünlerini tasadduk etmek, kişinin kendisinin yararlanmasından daha faziletlidir.

 

Hayvanın kıl, yapağı vb. şeyleri de zikredilen hükümler bakımından böyledir.

 

78. ilk olarak adak söz konusu olmaksızın veya adakta bulunarak kurban olarak tayin edilen veya zimmette üstlenilen bir hayvan yerine tayin edilen hayvanın yavrusu da tıpkı anası gibi kesilir ve dağıtılır. Yavru ölmüş olsun ya da olmasın, ana hayvan, ister kurban olarak belirlendiği esnada gebe olsun ister sonradan gebe kalsın fark etmez. Bazılarının zannettiği gibi bu, hamile hayvanın kurban olarak kesilmesi değildir; çünkü anasından ayrılmamış yavru Rafii ve Nevevi'nin vakıf bölümünde belirttiğine göre "yavru" diye isimlendirilmez.

 

79. [Vacip olan kurbanın karnından yavru çıksa bunun hükmü nedir? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

[Adakta bulunması sebebiyle vacip olan bir] kurban kesen kimse, kestiği hayvanın karnından çıkan yavrunun bütününü yiyebitir. Bu, süte kıyas edilir. Nevevi bu konuda el-Muharrer' e tabi olmuştur. Rafii bunu Gazall'nin tercihi olarak aktarmış, Nevevi de Ravdatü 'ttalibın 'de "daha doğru olan budur" demiştir.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: Bu, vacip olan kurbandan yemek ca.izdir, görüşünü tercih ettiğimizde sahih olur. Daha önce geçtiği üzere mezhep te esas alınan görüşe göre bundan yenilmez. Gazall muayyen olan adaktan yemeyi caiz görenlerdendir. Bu sebeple o yavrunun tümünü yemeyi caiz görmüştür. Şu halde el-Minhac'da tek görüş olarak aktarılan hüküm, zayıf görüşe dayalı olarak detaylandırılmıştır.

 

el-Minhac'da yer alan hüküm daha güçlüdür; çünkü vacip olan kurbanı yemenin haram kılınması onun yavrusunu yemenin haram olmasını gerektirmez. Çünkü tasaddukun farz olması "kurban" adı verilecek şey üzerinden yapılmasına bağlıdır. Oysa hayvanın yavrusunun yaşı kurban yaşından eksik olduğundan ona "kurban" adı veritemez. Sadece bunun da anneye tabi olarak kesilmesi gerekir. Bir şeye tabi olana, onun tabi olduğu şeyin her hükmünü vermek gerekmez. Nitekim kendisine vakıf yapılan kişinin yavruyu yemesi caiz olup bu yavru vakıf olmaz. İşte bu yavru da öyle olup onun üzerinde kurban hükümleri cereyan etmez.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre ikisinden birini tasadduk etmek yeterlidir.

 

Üçüncü görüş

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre yavrunun bir kısmını da tasadduk etmek gerekir. Ruyanı bunu sahih kabul etmiştir.

 

80. Nafile kurban kesen kimsenin kestiği kurbanın karnından çıkan yavruya gelince, yukarıdaki açıklamalardan evleviyetle anlaşılacağı üzere kişi bunu yiyebilir.

 

81. Yavru, hedy kurbanının yavrusu olup yürümekten aciz ise kişi onun anasını veya bir başka hayvanı harem bölgesine ulaşmak üzere götürsün. İmam Malik'in sahih bir senetle rivayet ettiğine göre Hz. Ömer (r.a.) bunu yapmıştır.

 

82. Kişi, kurbanlık hayvanın yavrusuna süt vermesinden sonra artan sütü içebilir. Maverdl'nin belirttiğine göre bu mekruhtur. Bunun caiz olduğunun delili "onlarda sizin için bir takım menfaatler vardır" [el-Hac, 33] ayetidir.

 

Nahai şöyle demiştir: "Kişi, kurbanlık hayvana binmeye ihtiyaç duyarsa biner. Sütünü sağarsa içer, başkasına da bedelsiz olarak verebilir. İmam Şafii ve alimlerimizin belirttiği üzere bunu tasadduk ederse daha faziletli bir iş yapmış olur. Satması kesinlikle caiz değildir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden yukarıdaki hükmün vacip olan kurban ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple el-Mecmu'da bu me seleyi "adak kurbanı" ile ilgili ele almıştır.

Daha sonra Nüketü't-Tenbih adlı eserde bu hüküm şu açıdan problemli görülmüştür: Kişinin süt üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkmıştır, şu halde sahibinin izni olmaksızın onu nasıl içebilir?

 

el-Kifaye adlı eserde vacip kurban ile diğer kurban arasında bu konuda bir fark olmadığı belirtilmiştir.

 

Vacip olan kurbanın yavrusunu yemeyi yasakladığı halde sütünü içmeyi serbest bırakanlar arada şu fark olduğunu belirtmişlerdir: Sütün hayvanda kalması hayvana zarar vermektedir. Ayrıca süt, zaman geçtikçe yenilendiğinden kişinin telef ettiği süt geriye döndüğü için buna göz yumulmuştur. Kişi sütü tüketmeksizin biriktirse süt bozulur.

 

1. Köle için kurban kesmek yoktur. Efendisi izin verirse efendi yerine geçerli olur.

 

2. Mükatep köle efendisinden izinsiz kurban kesemez.

3. Başkası adına onun izni olmaksızın kurban kesmek yoktur. Yine ölen şahıs kendisi için kurban kesmeyi vasiyet etmemişse onun adına kurban kesilmez.

 

83. İster sırf köle olsun ister müdebber ister ümmüveled olsun bütünü itibarıyla köle olan şahıs için kurban kesmek yoktur; çünkü kölenin herhangi bir mülkiyeti yoktur. Efendisi ona kurban kesme konusunda izin verir de o kişi keserse -ve kesen kişi mükatep olmayan köle olursa- bu kurban efendi adına geçerli olmuş olur; çünkü köle, efendisinin vekili konumundadır. Bu, efendinin kölesine sadaka konusunda izin vermesi gibidir.

 

Şöyle bir soru sorulabilir: Efendi kurbana niyet etmediği ve köle de efendisine vekaleten niyet etmediği halde bu kurban nasıl efendi adına geçerli olabilir?

 

Buna şöyle cevap verilir: Kurbanın tamamen köle adına geçerli olması geçersiz olunca geriye efendinin kurban kesme konusundaki genel izni kalmış olur. Bu sebeple kurban efendi adına geçerli olur. Veya burada efendi kurbanı kendi adına kesmeye niyetlenmiş kabul edilir. Yahut da niyet etme işini efendisi kölesine havale etmiş ve köle de efendisi adına niyet etmiş kabul edilir.

 

84. Hayatta olan bir kimse adına onun izni olmaksızın kesilen kurban onun adına geçerli olmaz; çünkü kurban bir ibadettir. Aslolan -özellikle de iznin bulunmadığı durumda- bu ibadetin başkası adına hiç yapılmamasıdır ama bir delil ile bu genel kuralın dışına çıkarılanlar hariç.

 

Not:  Şu durumlar, bu hükmün kapsamından istisna edilmiştir:

 

1. Ev halkından birinin, diğerlerinin izni olmamış olsa bile sünnet-i kifaye gerçekleşecek şekilde kurban kesmesi. Ravdatü 't-talibın 'de el-Udde'den şu nakledilmiştir: "Kişi kestiği kurbanın sevabına başkasını ortak kılsa ve kendisi adına kesse bu da caiz olur."

 

2. Adakta bulunmak suretiyle kesilmek üzere tayin edilmiş olan hayvanı kurban kesim vaktinde yabancı bir şahıs kesse, eşŞerhu'l-kebır'de belirtilen meşhur görüşe göre bu kesim yerli yerinde olmuş olur. Hayvanın sahibi onun etini dağıtır; çünkü hayvanın etini bu yerlere dağıtma hakkına sahip olan odur, tıpkı emanet malı geri verme durumunda olduğu gibi işi bizzat kendisinin yapması gerekmez. Ayrıca daha önce geçtiği üzere hayvanı boğazlamak niyeti gerektirmez, başkası bunu yaptığında bu da yeterli olur.

 

3. Devlet başkanının devlet hazinesinde genişlik bulunduğu zamanda parası buradan karşılanarak Müslümanlar adına kestiği kurban. Maverdi'nin belirttiği üzere bu caizdir. Bu konuda açıklama geçmişti.

 

4. Velinin kendi malından, kendisinin denetimi altında bulunan kısıtlı şahıslar adına kestiği kurban. Bunu Bulkini ve Ezrai söylemiştir. Maverdi ve diğer alimlerimizin görüşlerinden de bu anlaşılmaktadır.

 

Ana karnındaki bebek adına fitre verilmediği gibi onun adına kurban kesmek de sahih değildir.

 

Çocuk, deli ve kısıtlı şahsın velisinin bunlar adına onların malından kurban kesmesi caiz değildir. Bunun caiz olmadığına ilişkin ifade velinin kendi malından bunlar adına kurban kesmesinin caiz olduğuna işaret etmektedir.

 

Şayet kurban olarak kesilecek koyun tayin edilmişse bu kesen adına geçerli olur, aksi taktirde onun adına geçerli olmaz.

 

85. [Hayatta iken] kendisi adına kurban kesilmesini vasiyet etmemiş olan bir ölü adına kurban kesme k yoktur. Çünkü Yüce Allah "insan için ancak kendi çalışıp çabalamasının karşılığı vardır" [Necm, 39] buyurmuştur. Kişi kendisi adına kurban kesilmesini vasiyet etmişse [o öldükten sonra onun adına kurban kesilmesi] caiz olur. Ebu Davud'un Sünen'i ile Beyhaki ve Hakim'in kitaplarında belirtildiğine göre Hz. Ali, [Peygamberimizin vefatından sonra] ikisi kendisi ikisi de Hz. Peygamber (s.a.v.) adına [toplam dört] kurban keser ve "Resulullah (s.a.v.) bana kendisi adına kurban kesmemi emretti, ben hayatta olduğum sürece bunu keseceğim" derdi. (Ebu Davud, Dahaya, 2790; Müstedrek, Edahı, 4, 230; Beyhaki, Dahaya, 9, 288)

Ancak bu Kadı Şerık'in rivayeti olup o zayıftır.

 

Kişi başkası adına kurban kestiğinde bunun tümünü tasadduk etmesi gerektiğini belirtmiştik.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ölen şahıs [ölmeden önce kurban kesilmesini] vasiyet etmemiş olsa bile onun adına kurban kesilebilir; çünkü bu bir tür sadakadır. Ölü adına sadaka vermek sahih olduğu gibi bu ona menfaat sağlar.

 

"Vasiyetler" bölümünde geçtiği üzere Buharl'nin hocalarından Muhammed bin İshak es-Serrac en-Nisaburi, Hz. Peygamber (s.a.v.) adına on binden fazla hatim yapmış ve aynı şekilde onun adına kurban da kesmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

AKİKAA