MUĞNİ’L-MUHTAC

NEFSİ MÜDAFAA

 

Meşru Müdafaanın Keyfiyeti

 

Nevevi daha sonra saldırganın nasıl def edileceği meselesini ele alarak şöyle demiştir:

 

1. Saldırgan en hafif fiille def edilir. Şayet sözle ve başkasından yardım isteyerek def etmek mümkün ise vurmak haram olur. Elle vurarak def etmek mümkün olursa kırbaçla vurmak, kırbaçla def etmek mümkünse sopayla vurmak haram olur. Bir organını keserek def etmek mümkün ise öldürmek haram olur.

 

2. Kaçmak mümkün ise mezhepte esas alınan görüşe göre bunu yapmak farzdır, kavgaya / çatışmaya girmek haramdır.

 

3. Saldırgan, kişinin elini ısırırsa eli ısırılan kişi onun çenelerini ayırmak ve avurtlarına vurmak gibi yöntemlerden hangisi daha kolay ise bu yolla elini kurtarır. Şayet bunu yapamaz da elini çeker ve ısıran kişinin bu sebeple dişleri sökülürse bunun için herhangi bir şey ödenmez.

 

4. Bir kimsenin haremine evin penceresinden veya delik bir yerinden kasten bakılır da bu kişi çakıl vb. hafif bir şeyi bakan kişiye atar ve o kişi kör olursa yahut gözünün yakınına isabet eder de onu yaralar ve şahıs ölürse bunun için bir şey ödenmez. Bunun için bu fiili yapan kişinin bakan şahsın mahremi veya karısı olmaması gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre evdeki kadınların örtülü olmamış olması ve bir şeyatan kimse atmadan önce şahsı uyarması da gerekir.

 

14. Saldırgan, imkan ölçüsünde en hafif yöntem kullanılarak def edilir. Bu konuda kişideki hakim kanaat ne ise o dikkate alınır. Bu kurala göre;

 

> Saldırganı konuşarak veya insanlardan yardım isteyerek def etmek mümkün ise vurarak def etmek haram olur.

> Elle vurarak def etmek mümkün ise kırbaç vurarak def etmek haram olur.

> Kırbaç vurarak def etmek mümkün ise so pa vurarak def etmek haram olur.

 

> Bir organını kopartarak def etmek mümkün ise öldürmek haram olur.

 

Bu hükümlerin gerekçesi şudur: Meşru müdafaaya zaruret sebebiyle cevaz verilmiştir.

Daha hafif olanı yaparak amaç elde edilebiliyorsa daha ağır olanı yapmak zaruret değildir.

 

15. Saldırgan suya veya ateşe düşse yahut ayağı kırılsa ya da saldırgan ile kişi arasına bir duvar veya çukur girmesi sebebiyle saldırı sona erse -Ravdatü't-talibin'de açık olarak ifade edildiği üzerekişi saldırgana vuramaz.

 

16. Yukarıda belirtilen sıralamanın etkisi şurada görülür: Meşru müdafaa hakkını kullanan kimse buna aykırı davranarak daha düşük seviyedeki bir yöntemi uygulaması mümkün olduğu halde daha üst seviyedeki bir yöntemi uygulasa [ve bu sebeple bir öldürme ve yaralama meydana gelse] tazminle yükümlü olur.

 

17. Tertibi gözetmenin gerekliliğinden şu durumlar istisna edilir:

 

a. İki kişi arasında çatışma şiddetlense ve durum, tertibe riayet edilebilecek ölçüyü aşsa -Cüveyni'nin isyancılarla savaş meselesinde belirttiği üzere- tertibe riayet etme yükümlülüğü düşer.

 

b. İleride geleceği üzere kişinin evinin özel yerlerine başkasının bakması halinde kişi -konu ile ilgili görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte- herhangi bir uyarıda bulunmadan bakan kişiye taş vb. şeyler fırlatabilir.

 

c. Saldırganı kırbaç veya sapa gibi bir şeyle def etmek mümkün olmakla birlikte meşru müdafaa hakkını kullanan kimsenin yanında kılıçtan başka bir şeyolmasa doğru görüşe göre kılıçla vurabilir. Çünkü başka türlü saldırıyı def etmesi mümkün değildir. Bu durumda kişi yanında kırbaç vb. bulundurmaması sebebiyle ihmalkar davranmış olarka kabul edilmez.

 

d. Kişi, bir erkeğin cinselorganını yabancı bir kadının cinsel organına soktuğunu görse öldürme dışında bir yolla saldırganı def etmek mümkün olsa bile doğrudan öldürme fiiliyle başlayabilir. Çünkü saldırgan şahıs her bir an ilişkide bulunmakta olup ona süre tanımakla bu durum telafi edilemez. Maverdi ve Ruyani böyle söylemiştir. Ancak Rafii ve Nevevi'nin eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü'ttalibın'deki şu ifadeleri bu hükmü reddetmektedir:

 

Kişi, bir adamı kendi karısıyla veya başka bir kadınla zina ederken yakalasa onu engelleyipdef etmesi gerekir. Bu esnada zina eden şahıs ölürse onu def eden kimse üzedne herhangi bir şey gerekmez. Zinaeden kişi vurmak gibi bir yolla uzaklaştırılabildiği halde şahıs onu öldürse bakılır: Zina eden şahıs muhsan değil ise onu öldüren kişiye kısas uygulanması gerekir. Muhsan ise doğru görüşe göre kısas uygulamak gerekmez. Bu, cana ve ürganlara yönelik suçlar bölümünde geçmişti.

 

Bu ifadeler, tertibin şart koşulduğuna delildir.

 

18. Saldırıya maruz kalan kişinin kaçması veya bir kale yahut topluluğa sığınması mümkün ise [bunu yapması gerekir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birİnci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre [böyle bir imkana sahip olan kişinin] bunu yapması farz olup çatışmaya girmesi haramdır. Çünkü saldırıya maruz kalan kişinin mümkün olan en kolay yolla canını kurtarması emredilmiştir. Zikredilen yollar onun canını kurtarması açısından daha kolayolduğu için daha şiddetli olan tedbirlere baş-

vuramaz.

 

Diğer görüşe göre kişinin bunu yapması farz değildir. Çünkü [saldırıya maruz kalan] kişinin [saldınnın oldUğu yerde] ikamet etmesi caiz olduğuna göre orayı terk etmekle yükümlü tutulamaz.

 

İkinci rivayet

 

Kaçması halinde kurtulacağı kesin ise bunu yapması gerekir, aksi taktirde kaçması gerekmez. İmam Şafii'nin konu ile ilgili farklı iki açıklaması bu iki farklı duruma hamledilir.

 

Not:  el-Minhac metnindeki ifadeden şu sonuç çıkar: "Kişin kaçması mümkün olduğu halde kaçmayıp çatışmaya girer ve saldırganı öldürürse kendisine kısas uygulanır."

 

Beğavi'nin açıklamasından çıkan sonuca göre ise kısas uygulanamaz. Çünkü o "ona diyet gerekir" demiştir.

 

İlki, belirttiğimiz gerekçeyle daha uygundur.

 

el-Min hac metnindeki "kaçmak gerekir" şeklindeki mutlak ifadeden şu sonuç çıkar: "Saldırı ile kişinin canı, malı veya namusuna kastediimiş olması arasında fark yoktur." Rafii'nin gerekçelendirmesinden ise bunun yalnızca cana yönelik saldırıyı def etmekle ilgili olduğu anlaşılmaktadır ki ZerkeşI'nin de belirttiği üzere zahir olan budur. Buna göre kişinin kaçması gerekmez. Şayet saldırı kişinin malına yönelik ise ve onun kaçması mümkün değilse malını saldırgana bırakır. Şayet kişinin namusuna yönelik saldırı var ise meselenin "saldırganı def etmenin gerekli olduğu" görüşüne dayandırılması, kişinin kaçmasının gerekli olmadığı anlamına gelir. Bu durumda kişi canına yönelik saldırıdan güvende ise bulunduğu yerde kalır.

 

19. Bir kimsenin elini ya da bir başka organını saldırgan bir şahıs ısırsa, saldırıya maruz kalan kişi en kolay yolla kendisini bu saldırıdan kurtarmaya çalışır. Bu da saldırganın çenelerini açmak veya avurtlarına vurmak suretiyle olur. Şayet en kolayolan yöntemi uygulayamaz da elini çeker ve bu çekme sebebiyle saldırgan ın dişi dökülürse bu dişler için herhangi bir şey [yani ne kısas ne de diyet] gerekmez.

 

Bunun delili Buhari ve Müslim'deki şu hadistir: "Bir adam bir şahsın elini ısırdı. Isırılan şahıs elini OnUn ağzından çekince diğer şahsın azı dişleri döküldü. İki şahıs anlaşmazlıklarını Resulullah (s.a.v.)'a götürünce o şöyle buyurdu:

 

> Biriniz tutup kardeşini sanki erkek devenin ısırması gibi ısırıyor ha! Senin için diyet yoktur.(Buhari, Diyat, 6892; Müslim, el-Kasame ve'l-muharibin, 4342)

 

Ayrıca meşru müdafaa durumunda öldürülen saldırganın canı bile tazmin edilmediğine göre [diş vb.] organları evleviyetle tazmin edilmez. Burada ısıran şahsın zalim ya da mazlum olması arasında fark yoktur. Çünkü ısırmaya hiçbir şekilde izin verilmemiştir. İbn Ebi Asrun şöyle demiştir: "Ancak mazlum olan bir kişi saldırganın elinden ancak ısırarak kurtulabilecekse o zaman bunu yapma hakkı vardır." Bunu kendisinden Ezrai aktarmış ve "doğru olan budur" demiştir ki zahir olan budur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden iki sonuç çıkar:

 

a) "Eli ısırılan kişi ısıran şahsın çenelerini açmak veya vurmak şıklarından dilediğini seçer."

 

Bu kastedilmemiş olup vurmadan önce çenelerini açmayı denemesi gerekir. Çünkü bu daha kolaydır.

 

b) "Yalnızca belirtilen yöntemlere başvurulabilir." Bu kastedilmemiştir. eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiğine göre doğru olan şudur: "Isınlan kişi elini ancak karşı tarafın karnını deşmek, gözünü çıkararak veya yumurtahklarını sıkarak kurtarabilecek olursa bunu yapması

caiz olur."

 

Rafii ve Nevevi'nin ifadesinden bu konuda tertibe riayetin şart olduğu anlaşılmaktadır. Kişi daha hafif olan yönteme başvurma imkanı olduğu halde şiddetli yönteme başvurursa tazminle yükümlü olur. Alimlerin çoğunluğunun ifadelerinden çıkan sonuç da budur.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğunun mutlak ifade ku!lanmasından şu sonuç çıkar: Kişi [diğer yöntemlere başvurmadan] ilk olarak doğrudan elini çeker de ısıran şahsın dişleri dökülürse bundan dolayı herhangi bir şey gerekmez. Hadisin zahirinden anlaşılan da budur."

 

'Maverdi ve başkalarının belirttiği üzere kişi bunlan yapmadan önce karşı tarafı uyarması gerekmez.

 

Saldırgan ve mağdur, saldınyı def etmede kullanılan yöntemden daha hafifi ile saldınnın sona erdirilme imkanının var olup olmadığı konusunda ihtilaf etseler yeminle birlikte def edenin sözü kabul edilir. Bu, el-Bahr'de tek görüş olarak aktarmıştır. Zerkeşi, Ezrai'ye tabi olarak "saldırgan konusunda hükmün de böyle olması gerekir. "

 

20. Bir kimsenin mülkiyet veya başka yollarla kendisine özgü olan evinde bulunan karılan, cariyeleri ve mahrem olan kadınlarına bir pencereden veya duvardaki yarıktan bir şahıs kasten bakarken ev sahibi, çakıl taşı vb. gibi göze atılan bir şeyi atsa ve [attığı şey, bakan şahsın gözüne isabet ederek] Onu kör etse veya gözÜnün yakınına isabet ederek onu yaralasa, yara sirayet ederek ölümüne yol açsa bu nil [kısas ya da diszet gibi] herhangi bir şeyi gerektirmez.

 

Bunun delili Buhan ve' Müslim' deki şu hadistir:

 

> Bir kimse senden izinsiz olarak senin evine baksa ve sen de ona çakıl taşı atarak gözünü çıkarsan senin için bir günah söz konusu olmaz. (Buhari, diyat, 6902; Müslim, Adab, 5608. )

 

21. İbn Hibban ve Beyhaki'nin sahih kabul ettiği bir rivayette "kısas da diyet de gerekmez" denilmiştir. (Sahih-i ibn Hibban, Cinayat, 6004; Beyhaki, el-Eşribe ve'l-hadd fiha, 8, 338)

 

22. Bunun akli gerekçesi ise bakmayı engellemektir. Kişinin evinde kadınların bulunduğu bölge ister örtülü, ister koridor şeklinde olsun ister olmasın fark etmez. Çünkü konuyla ilgili hadisler geneldir. Ayrıca kişi yakını olan kadınlar örtülü olsa bile onları gözlerden korumak ister.

 

Not:  NevevI'nin "kimin evine bakılırsa" ifadesi bakılması caiz olmayan şeye bakan erkek ve kadını kapsamaktadır. Çift cinsiyetli şahıs ile buluğa yaklaşmış olan erkek de böyledir.

 

Şöyle bir soru sorulabilir: Buluğa yaklaşan çocuk mükellef değildir. Kendisine had cezaları da uygulanmaz. Hal böyleyken [o birinin evine baktığında] kendisine bir şey fırlatılması nasıl caiz olabilir?

 

Buna şöyle cevap verilir: Bir şey fırlatılması, bakan kişinin mükellef olmasından değil bakmaktan kaynaklanan kötülüğü gidermek içindir. Şu halde bu konuda mükellef olan ile mükellef olmayıp da bakmasından kötülük doğacak kişiler eşittir.

 

NevevI'nin "bakarsa" ifadesi kör olan kişiyi ve kulak hırsızlığı yapan kişiyi dışarıda bırakmaktadır. Bunlara bir şeyatmak caiz değildir; çünkü insanların avretlerine muttali olma konusunda dinlemek, görmek gibi değildir.

 

Nevevi'nin "kadınlar" ifadesi evde kişinin tek başına olduğu durumu dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda şöyle bir ayrıntı söz konusudur: Şayet kişinin avret mahalli açıksa o zaman bakan kişiye taş vb. atabilir, aksi taktirde daha doğru görüşe göre atamaz.

Ezrai ise konuyla ilgili yukarıdaki hadisin genelolmasına bakarak mutlak olarak atabileceğini söylemiştir. Yine Nevevi'nin o ifadesi, evde cinsiyeti belirsiz olan şahsın avreti örtük bir vaziyette bulunması durumunu dışarıda bırakmaktadır ki Bulkınl'nin belirttiğine göre bu durumda o kişi bakana bir şeyatamaz. Bu, akla daha yakın olan hükümdür. Zerkeşi "bunun hükmünün, söz konusu şahsa bakmanın caizliği meselesine bağlı olarak verilmesi gerekir" demiştir ki bu daha uygundur.

 

Nevevi'nin "evinde" ifadesi, evdeki kadınların yakını olan şahsa dönmektedir. Bakan şahıs açısından ise diğer şahsın mülküne kendi mülkünden mi, sokaktan mı veya başka bir yerden mi muttali olduğunun önemi yoktur; çünkü başkasının evinin haremine bakmak haramdır.

 

Nevevi'nin pencereden veya duvardaki bir yarıktan ifadesi açık olan kapıdan bakmayı dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda ev sahibi kapıyı açık bırakmakla kusurlu davranmış olduğundan içeri bakan kişiye bir şeyatamaz.

 

"Pencere" ifadesinin "küçük" diye kayıtlanması şarttır. Çünkü büyük olan pencere, açık kapı gibidir. Gözleri büyük olan pencereler de aynı durumdadır. Burada ev sahibinin kusuru söz konusudur. Ancak ev sahibi, bakan kişiyi uyardığı halde şahıs bakmaya devam etmişse el-Havi's-sağır ve başka eserlerde belirtildiği üzere ev sahibi ona bir şeyler atabilir. Bu gerekçeden anlaşıldığına göre kapıyı açan kişi bakan şahıs olsa ve ev sahibi de kapıyı örtme imkanı bulamamış olsa, bakan şahsa bir şeyler atabilir. Bu zahirdir.

 

Kişinin kendi damından veya müezzinin minareden bir kimsenin evine bakmasının hükmü, daha doğru görüşe göre pencereden bakmanın hükmü gibidir. Çünkü burada ev sahibinin bir ihmalkarlığı söz konusu değildir.

 

Nevevi'nin "kasten" ifadesi şahsın kasıtsız olarak bakmasını dışarıda bırakmaktadır.

Örneğin akıl hastası bir kimse baksa yahut kişi yanlışlıkla baksa yahut da tesadüfen gözü takılsa ev sahibi bunu biliyorsa bakan kişiye herhangi bir şeyatamaz. Ev sahibi bir şeyattığında kendisine atılan şahıs kasıtsız olarak baktığını iddia ederse atan kişiye herhangi bir şey gerekmez; çünkü şahsın eve bakması gerçekleşmiş olup kastının bulunup bulunmadığı ise gizli bir durumdur. Rafiı şöyle demiştir: "Bu, kastın olduğunu kesin bilmeksizin bir şeyatmanın caiz olması görüşünü benimsemektir. Cüveyni'nin ifadeleri arasında ise bunun yapılamayacağını gösteren açıklamalar yer almaktadır. O görüş daha iyidir." Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere zikredilen şey, Rafi!'nin belirttiği hükmü benimsemek anlamına gelmez; çünkü şu durum bunu engellemez: Bir şeyatan kimse, bakan şahsın kastının ne olduğunu gösteren bir takım karinelere bakarak bunu yamış olabilir.

 

Nasıl ki saldırgan şahıs saldınsına son verdiğinde onu def etmek caiz değilse aynı şekilde eve bakan şahıs da bakmaya son verdiğinde artık ona bir şeyatmak caiz değildir.

 

Nevevi'nin "hafif bir şey" ifadesi büyük taş ve ok gibi ağır şeyleri dışarıda bırakmaktadır. Ev sahibi, evine bakan şahsa böyle bir şey fırlatırsa meydana gelen zararı kısas veya diyet yoluyla tazmin eder. Ancak başka bir şey bulamazsa o zaman bunu yapması caiz olur. Nitekim şahsa yönelik bir saldırı olduğunda kişinin bunu sapa ile def etmesi mümkün olmakla birlikte kılıçtan başka bir şey bulamasa ZerkeşI'nin Nüket adlı eserinde dikkat çektiği üzere kılıçla def etmesi caiz olur.

 

Bakan kişinin gözüne bir şeyatmak mümkün olmasa veya hafif bir şeyattığı halde bakan kişi bakma işine son vermese, ev sahibi ona karşı bakşasından yardım ister. Şayet bulunduğu yerde yardım edecek kimse bulamazsa bakan şahsa Allah için bunu terk etmesini söyler. Buna rağmen şahıs bakmaya son vermezse silahla veya onu engelleyecek başka bir şey ile kendisine vurması caiz olur.

 

Alimlerin bakan kişiyi mutlak olarak zikretmelerinden şu iki durum istisna edilir:

 

1. Kişinin, kendisine [yönelik öldürme ve yaralama fiili yapması halinde] kısas ve [zina iftirası atması halinde] kazif haddi uygulanmayan üst soy hısımlarından biri kişinin evine baktığında -Maverdi ve Ruyani'nin belirttiğine göre- ona bir şey fırlatmak caiz değildir. Çünkü bunlar aynı türden cezalardır. Buna rağmen kişi bakan şahsa bir şey fırlatarak gözünü çıkarsa tazminle yükümlü olur.

 

2. Kişinin bir kadına talip olmak vb. sebeple şartına uygun olarak bakması mübah olsa Bulkini ve başkalarının belirttiği üzere ona bir şeyatılmaz.

 

Ev sahibi kiracının evinin içine baktığında kiracının ona bir şey atma hakkı vardır.

 

Bir evi ödünç olarak alan kişi kendisine ödünç verene bir şey atabilir mi? eş-Şerhu'l-kebir'de herhangi bir tercihte bulunulmaksızın iki görüş zikredilmiştir. Ezrai ve başkaları "caiz olma görüşü daha güçlüdür" demişlerdir.

 

Kişi gasp edilmiş bir evde veya mescitte yahut sokakta avret mahalli açık olarak dursa veya kendisiyle birlikte ailesi bu şekilde olsa onun kendisine bakanlara bir şeyatması caiz olmaz; çünkü bulunduğu yer kendisine özgü değildir.

 

23. Bakan kişiye taş atmak, bakan kişinin mahremi veya karısı olmaması şartıyla caiz olur.

Şayet [bakılan kişi] bakan kişinin mahremi veya karısı ise ona bir şeyatmak haram olur.

Çünkü bu durumda bakan kişi açısından bir şüphe söz konusudur. Nitekim kişi, ortak olan malı çaldığında da eli kesilmez.

 

Not:  Nevevi'nin ("mahremi ve karısı"] ifadesinde yer alan "-ve" bağlacı " -veya" anlamındadır. Zira her ikisinden biri yeterlidir.

 

Cariye de kişinin karısı gibidir.

 

Nevevi'nin sözünün düz anlamına şu durum bir itiraz noktası teşkil eder: Kişinin o evde eşyası olsa -Rafii ve Nevevi'nin eşŞerhu'[-kebir ve Ravdatü't-talibin'de tek görüş olarak belirttiklerine göre- ona bir şeyatmak caiz değildir.

 

Nevevi'nin sözünün aksi anlamına ise şu durum bir itiraz noktası teşkil eder: Evde kişinin mahremi olmakla birlikte çıplak olsa bakan kişiye bir şeyatmak caiz olur. Çünkü kişinin, mahreminin göbeği ile diz kapağı arasına bakması caiz olmaz.

 

24. Nevevi daha sonra tercihe şayan olan görüşün karşısındaki [zayıf] görüş itibarıyla dikkate alınması gereken iki şarttan daha bahsetmiştir.

 

Bunların birincisi şudur:

 

[Zayıf] bir görüşe göre [evin içindeki kadınlara bakan şahsa bir şey fırlatmanın caiz olması için] evdeki kadınların örtülü olmamış olması şarttır. Şayet kadınlar elbiseleriyle örtülü ise veya evin içinde bir koridorda bulunuyorlar ve bakan kişi onları görmüyorsa, kadınlara muttali olmamış olduğundan ona bir şeyatmak caiz değildir.

 

Daha doğru görüşe göre ise konuyla ilgili hadisler genel ifadeler taşıdığı için ayrıca kötülüğü tümüyle engellemek için böyle bir şart dikkate alınmaz. Zira kadınlar örtülü olsa bile kişi evindeki kadınları insanların gözünden gizlemek ister.

 

İkinci şart ise şudur:

 

[Zayıf] bir görüşe göre saldırgan şahsın en hafif yöntemden başlamak üzere def edilmesi meselesine kıyasla burada da önce kişinin bakan şahsı uyarması şarttır.

 

Daha doğru görüşe göre ise yukarıda geçen hadis sebebiyle bunu yapmak şart değildir. Çünkü hadiste uyarıda bulunmaktan söz edilmemektedir.

 

Cüveyni şöyle demiştir: Öğüt vermek ve karşı tarafın utanmasını sağlamak için söylenen sözün kimi zaman faydası olur kimi zaman olmaz. Korkutma, rahatsız edecek şekilde bağırma gibi bakan kişiyi engelleyeceğine güvenilen diğer tedbirlere gelince, ilk başta bunları yapmanın gerekliliği konusunda bir görüş ayrılığının olması caiz değildir.

 

Rafii "bu güzel bir görüştür" demiştir. Zahir olan budur.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Uyarmanın gerekli olmadığı görüşünü doğru kabul etmek alimlerin şu konudaki görüşlerine aykırıdır: "Bir kimse bir şahsın evine veya çadırına izinsiz girse, evin ve çadırın sahibi onu def edebilir. Bu def etme şayet kişinin ölümüyle sonuçlanırsa tazminle yükümlü olmaz. Ancak daha doğru görüşe göre uyarıda bulunmadan önce bunu yapması caiz olmaz". Rafil, "tıpkı diğer def etme durumlarında olduğu gibi" demiştir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Nasıl ki hırsızın elinin kesilmesi nassla sabit ise birinin evine bakan kişiye [bakmasını engellemek için] bir şeyler atılabileceği de nassla sabittir. Eve giren kişiyi dışarı çıkarmak ise ictihadla sabit olduğundan mümkün olan yolu tutmak gerekir. Alimlerin zikrettiği husus ile eli ısırılan kişinin elini kurtarması meselesi de bu açıdan birbirinden ayırılır. Nitekim Resulullah (s.a.v.) eli ısırılan kişi elini çektiğinde ısıran şahsın dişi kırıldığında bunu tazmine tabi kılmamış, bunun öncesinde bir uyarı yapılıp yapılmaması arasında bir ayrım yapmamıştır.

 

25. Bir kimse kendi evinde bir şahsı öldürse ve "canımı / malımı korumak için onu öldürdüm" dese, maktulün velisi bunu inkar etse, öldüren şahıs, kendisini korumak için onu öldürdüğünü ispat etmekle yükümlü olur. Şahitler "maktul, şahsın evine silahını göstererek girdi" demişse bu yeterli olur. Şahitlerin, "silahını göstererek" demeksizin "silahla girdi" demeleri yeterli olmaz, ancak maktul kötü bir kimse olarak tanınıyorsa veya maktul ile katil arasında bir düşmanlık varsa o zaman -ZerkeşI'nin de belirttiği üzere- karine sebebiyle bu yeterli olur.

 

26. Şahıs eve ayaklarıyla girmiş olmakla birlikte onu def eden kimsenin şahsın iki ayağına vurması zorunlu değildir; çünkü şahıs bütün bedeniyle girmiş olup onun belirli bir organını kastetmek söz konusu değildir.

 

27. Eve giren şahıs evden bir eşya alıp dışarı çıksa ev sahibi onun ardına düşüp bu eşyayı bırakıncaya kadar kendisiyle çatışabilir.

 

28. Ev sahibi, kiracı veya evi ödünç olarak kullanan bir kimsenin evine onun izni olmaksızın girmek caiz değildir. Şayet yabancı veya mahrem olmayan bir akraba girecekse kapı kapalı olsun ya da olmasın açık bir şekilde izin verilmesi şarttır. Mahrem ise bakılır: Kişi evin sahibi ile birlikte o evde oturuyarsa izin istemek gerekmez. Ancak öksürmek, yere sert bir şekilde basmak gibi yollarla eve girmek istediğini hissettirmesi gerekir ta ki çıplak olan üzerini örtsün. Ev sahibi ile birlikte oturmuyor ve kapı da kapalı ise izin olmadıkça girmez. Kapı açık ise izinsiz girip giremeyeceği konusunda iki görüş vardır: Daha güçlü olanına göre izin istemesi gerekir.

 

Not:  Gasp edilen veya ödünç alınan bir köle, sahibine saldırsa sahibi de kendini korumak için köleyi öldürse gasp eden veya ödünç alan kişi tazmin yükümlülüğünden kurtulmaz; çünkü onun meşru müdafaa olarak öldürmesinin tazmine bir etkisi yoktur.

 

Kişi kendisini müdafaa etmek için saldırganın elini kesse, saldırgan geri dönüp giderken onun ardına düşüp öldürse buna karşılık kısas yoluyla öldürülür; çünkü saldırgan geri dönüp giderken şahsın onu öldürme hakkı yoktur. Elini kesme sebebiyle herhangi bir şey gerekmez; çünkü can, elin kesilmesiyle eksilmez. Bu sebeple iki eli bulunan bir kimseyi tek elli bir şahıs öldürse buna karşılık kısas edilir, fazlalık el için herhangi bir şey ödemez.

 

Bir erkek deve kişiye saldırdığında şahıs kaçmayıp deveyi öldürse "bir insan kişiye saldırdığında şahıs kaçabiliyorsa kaçması gerekir" görüşüne binaen burada deveyi öldüren şahıs tazminle yükümlü olur.

 

Saldırgan erkek deve, kişinin kendisini savunması esnasında öldürülse ve hayvan boğazlanırken kesilen yerine kesici alet isabet etmiş olsa onun etini yemenin helal olup olmadığı konusunda iki görüş bulunmaktadır. Onu yemenin helalliğini kabul etmeyen görüşün delili şudur: Kişi hayvanı öldürürken onu boğazlama ve yemeyi kastetmemiştir.

Zerkeşi'nin belirttiğine göre helal olması görüşü tercihe şayandır. Nitekim Rafil'nin "av" ve "boğazlanan hayvanlar" konusundaki ifadeleri de bunu gerektirir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN