MUĞNİ’L-MUHTAC

EŞKIYA

 

EŞKİYALIK / YOL KESME SUÇU VE CEZASI

 

GİRİŞ

1. YOL KESİCİNİN TANIMI

2. YOL KESİCİ EŞKIYAYA VERİLECEK CEZA

 

GİRİŞ

 

1. Eşkiyalık yapan kimseye ["yol kesen" anlamına gelen] -kati'it-tarik- denilmiştir; çünkü insanlar ondan korktukları için o yolu tutmaktan kaçınırlar.

 

Bu konuda temel delil şu ayettir:

 

> Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır. Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müstesna; biliniz ki Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. [Maide, 33-34]

 

2. Alimlerin çoğunluğu bu ayet hakkında şöyle demiştir: Bu ayet kafirler hakkında değil yol kesici eşkıya hakkında indirilmiştir. Buna delilolarak da ayetteki "Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müstesna " ifadesini zikretmişlerdir. Bundan kasıt, eşkıyalıktan tövbe etmektir. Eğer kastedilen şey kafirler olsaydı onların tövbe etmesi Müslüman olmakla olurdu, bu ise gerek ele geçirilmeden önce gerekse ele geçirildikten sonra cezayı ortadan kaldıran bir durumdur.

 

3. Maverdt şöyle demiştir: "Ayrıca Yüce Allah bu ayet dışında başka ayetlerde ehl-i kitabın, mürtedlerin ve ehl-i harbin hükmünü açıklamıştır. Bu, ayette bahsedilenlerin bunların dışında kimseler olmasını gerektirir."

 

4. Ebu Davud'da yer alan bir rivayete göre bu ayet, Uranıler hakkında indirilmiştir. (Ebu Davud, Hudud, 4372. )

 

Nesill' deki bir rivayete göre ise kafirlerden harp edenler hakkında indirilmiştir. (Nesai, Tahrim,4057)  Çünkü mümin, Allah ve resulüne karşı harp etmez.

 

5. "Yol kesicilik", güç ve kuvvete dayalı olarak, yoldan gelip geçenlerin yardım istemesi imkanı bulunmayan uzak bir yerde mal almak, öldürmek veya gelip geçenlere korku salmak üzere ortaya çıkmaktır. Nitekim bu husus Nevevi'nin aşağıdaki ifadelerinden anlaşılmaktadır.

 

 

1. YOL KESİCİNİN TANIMI

 

1. Yol kesici, güç ve kuvveti bulunan Müslüman mükellef kimsedir. Bir kafilenin sonuna taarruzda bulunup kaçma becerisine dayanarak onlardan bir şeyler kapan ve kaçan kimselere yol kesici denmez.

 

2. Küçük bir topluluğa güçleriyle galip gelenler onlar açısından yol kesici kabul edilir, büyük bir kafile hakkında ise yol kesici kabul edilmez.

 

3. Yardımın ulaşabileceği yerde bu fiilleri yapanlar yol kesici kabul edilmez.

 

4. Yardımın olmaması ya yol kesme fiilinin olduğu yerin yerleşim bölgesinden uzakta olması veya yardım edecek kimselerin zayıflığından kaynaklanabilir.

 

5. Yol kesici grup durum bu iken bir belde halkına galip gelirlerse yol kesici hükmünde kabul edilirler.

 

6. "Yol kesici", tıpkı hırsızda olduğu gibi İslamı hükümlere tabi olan Müslüman, mürted veya zımmldir. Nevevi meseleyi bu şekilde ifade etmiş olsa daha iyi olurdu.

 

Ezrai şöyle demiştir: Ben, meşhur kitaplar üzerinde tam bir araştırma yaptığım halde yol kesicinin şartları arasında Müslüman olması gerektiğini açıkça ifade eden yalnızca Rafil'yi ve bunu ondan alanları gördüm.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Ben, el-Ümm'ün sonunda ehl-i zimmetin bu konuda hükmünün Müslümanlar gibi olduğuna dair İmam Şafii'nin açık ifadesini gördüm. İbnü'I-Münzir de el-İşraf adlı eserinde İmam Şafii ve Ebu Sevr'den bunu nakletmiştir. Ayetin Müslümanlarla ilgili olarak indirilmiş olmasında [yol kesicinin Müslüman olması şartına dair] tutunulacak herhangi bir şey yoktur. Zira daha doğru görüşe göre bu [sebeb-i nüzul] ayetin umumı olan hükmünü tahsis etmeyi gerektirmez.

 

7. Yol kesicinin -köle ve kadın bile olsa- mükellef olması gerekir. Sarhoş da böyledir. Zira "boşama" bölümünde geçtiği üzere sarhoş da mükellef gibi değerlendirilir.

 

8. Yol kesicinin kendi ihtiyarıyla hareket etmesi gerekir.

 

9. Yol kesicinin, başkasına galip gelmesini sağlayacak kuvvet ve kudretinin bulunması gerekir.

 

Not:  Nevevi'nin sıfatları tekilolarak getirmesi, yol kesicinin birden fazla olması, erkek olması ve silah taşıyor olması gibi bir şartm olmadığını göstermektedir ki doğrusu da budur. Bir kişi bayan bile olsa bir topluluğa galip gelecek fazladan bir kuvveti varsa, karşı tarafın yardım isteyemeyeceği bir mesafede insanların can ve mallarına alenen taarruzda bulunuyarsa o kişi yol kesici olarak kabul edilir.

 

Nitekim bu husus daha sonra "yardım bulunmasa" ifadesinden anlaşılmaktadır. Yine silahı olmaksızın insanların karşısına çıkan kişinin yumruk ve tekme yoluyla bile olsa topluluğa galip gelecek kuvveti varsa bu kişi yol kesici olarak kabul edilir.

 

Zayıf bir görüşe göre yol kesicilik yapan kişinin bir aletinin bulunması şarttır.

 

"İslamı hükümlere tabi olan" ifadesi harbı ve antlaşmalı gayri müslimi dışarıda bırakmaktadır.

 

"Mükellef" ifadesi -daha önce geçtiği üzere- sarhoş dışında, mükellef olmayan diğer şahısları çıkarmaktadır. Her ne kadar mükellef olmayan şahıslar kendi fiilleri sonucu meydana gelen can ve mal kaybını tazminle yükümlü olsalar da böyledir.

 

"Kendi isteğiyle / ihtiyarıyla" ifadesi ikrah altındaki şahsı dışarıda bırakmaktadır.

 

10. "Güç" ifadesi NevevI'nin şu ifadelerinde yer alan hususları dışarıda bırakmaktadır:

 

"Ata binerek veya koşarak kaçma yoluna başvurmak suretiyle bir kafilenin en son kısmında yer alan şahıslardan bir şeyler kaçıranlar yol kesici değillerdir." Çünkü bunların güç ve kuvveti bulunmamaktadır. Bunların kısas ve tazmin açısından durumu, diğer insanların durumu gibidir.

 

Bunun aklı gerekçeSi şudur: Güç ve kuvvete dayanan kimseye karşı yolcular içinden kendisini savunabilecek herhangi bir kimse bulunmadığından onu engellemek adına cezası ağırlaştırılmıştır. Ancak kapkaççı ve yağmacı gibi kimselere gelince bunlar kendi güçlerine dayanarak bunu yapmazlar.

 

Not:  Nevevi'nin "kafilenin sonu" ifadesi ihtirazı bir kayıt olmayıp yaygın durum gözetilerek söylenmiştir. Kafilenin baş veya orta taraflarına saldırmak da böyledir. Saldıranların sayısı az olsa bile şayet kafiledekilere galip gelirlerse, kendi güçlerine dayanarak böyle bir şey yaptıkları için yol kesici hükmünde olurlar. Bu durumda kafiledekiler kusurlu davranmış sayılamaz. Çünkü bir kafiledekilerin söz birliği etmesi, bir kimseye itaat etmeleri söz konusu olamaz, onların savaşma gibi bir kasıtları da yoktur.

 

11. Nevevi burada "kuvvet" ile kastının, yol kesicilerin karşılarına çıktığı kimselere nispetle olduğunu beyan ederek şöyle demiştir:

 

Güç ve kuvvetlerine dayanarak bir grup insana -velev ki o insanlar direnmiş olsun- galip gelenler onlar açısından yol kesici hükmündedirler. Çünkü küçük bir gruba nispetle o şahıslar güçlerine dayanarak bunu yapmışlardır. Kafiledekiler direnme güçlerinin bulunmadığını bildiklerinden mallarını bırakarak kaçmış olsalar da hüküm böyledir.

 

Not:  Saldırganiara karşı çıkma gücüne sahip olanlar bunu yapmayıp teslim olsalar ve bunun sonucunda öldürülse veya malları alınsa saldırganlar yol kesici olarak kabul edilmez, çapulcu olarak kabul edilir. Bunlar, aldıklarını tazmin etmekle yükümlü olsalar bile hüküm böyledir. Çünkü yaptıkları şeyi kendi güçleriyle değil kafiledekilerin ihmalkarlığı sebebiyle yapmışlardır.

 

12. Kafiledekiler yardım istediğinde örneğin "imdat" diye bağırdığında yardımın ulaşabileceği bir yerde bulunuyarlarsa o zaman güç ve kuvvet sahibi olup bu kafileye saldıranlar yol kesici olarak kabul edilmezler, çapulcu olarak kabul edilirler; çünkü yardım isteme imkanı vardır.

 

13. Yardımın olmaması ya olayın olduğu yerin yerleşim birimine ve devletin ordusuna uzak olması veya yakın olsa bile devletin yardım edecek gücünün bulunmamasından kaynaklanabilir. ,el-Muharrer, eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de mesele bu şekilde kayıtlanmıştır. el-Minhac'da "zayıflık" kelimesinin mutlak olarak kullanılması şu bakımdan güzel görülmüştür: Bir grup insan gece vakti bir eve girseler ve silah çekseler, ev halkının yardım istemelerine ,engelolsalar, devletin gücü var olduğu ve hazır bulunduğu halde bu şahıslar yol kesici olarak kabul edilirler.

 

14. Durum böyle iken yani devletin zaaf halinde olduğu veya dev:let güçlerinin uzakta olduğu yahut yardımcıların uzakta bulunduğu durumda güç sahibi kimseler bir beldede olsalar, o beldenin uç kısmına. veya açık alana çıkmasalar bile onlar yol kesici olarak kabuledilirler; çünkü onlar gerekli şartları taşımaktadırlar. Ayrıca onlar korkunun -söz konusu olduğu açık alanda bu işi yaptıklarında kendilerine bu 'had cezasının uygulanması gerekli oluyorsa güvenliğin söz kon.usu olduğu şehirde bunu yaptıklarında suçlan daha büyük olduğundankendilerine had cezasının uygulanması evleviyetle gerekli olur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre iki grubun güçleri eşit olsa, karşı taraf yol kesici hükmünde kabul edilmez, Ancak Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'[-kebir'de daha doğru olarak belirtilen görüş buna aykırıdır.

 

 

2. YOL KESİCİ EŞKIYAYA VERİLECEK CEZA

 

1. Devlet başkanı, bir grup eşkıyanın yoldan gelip geçenleri korkuttuğunu ancak mal almadıklarını, kimseyi öldürmediklerini bilirse onlara hapis ve başka yollarla tazir cezası uygular.

 

2. Yol kesici, nisap miktarı mal alırsa sağ eli ve sol ayağı kesilir. Tekrar aynı suçu işlerse bu sefer sol eli ve sağ ayağı kesilir.

 

3. Yol kesici adam öldürürse kesin olarak öldürülür.

 

4. Adam öldürür ve mal alırsa öldürüldükten sonra üç gün boyunca asılı olarak bekletildikten sonra indirilir. [Zayıf] bir görüşe göre irinleri akıncaya kadar asılı halde bırakılır. [İmam ŞafiI'nin] başka bir görüşüne göre önce az miktarda asılır, sonra indirilip öldürülür.

 

5. Eşkiyaya yardım eden ve onların sayısını çoğaltan kimseler hapis, sürgün ve başka cezalarla cezalandırılır. [Zayıf] bir görüşe göre bu durumda devlet başkanının uygun göreceği bir yere sürgün edilmeleri tek seçenektir.

 

6. Yol kesicinin öldürülmesinde kısas yönü ağır basar. İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre ise had cezası yönü ağır basar. İlk görüş esas alındığında kişi kendi çocuğu ve zımmı şahıs karşılığında öldürülmez.

 

7. Yol kesici [öldürülmeden önce] kendiliğinden ölürse diyet ödemesi gerekli olur.

 

8. Yol kesici, bir grup insanı öldürse bunların biri karşılığında öldürülür, diğerlerine ise diyet ödenir.

 

9. Öldürülen şahsın velisi diyet karşılığında affetse bunu ödemek gerekir, kısas cezası düşer. Bu durumda had cezası olarak öldürülür.

 

10. Yol kesici, [yolunu kestiği şahsı] ağır bir cisimle veya bir uzvunu keserek öldürse kendisine aynısı uygulanır.

 

11. Yol kesici, [yolunu kestiği şahsı] yaralasa, şahsın yarası iyileşse daha güçlü görüşe göre kısas cezası kesinlikle uygulanmak zorunda olmaz.

 

12. Yol kesici yakalanmadan önce tövbe ederse sadece kendisine özgücezalar düşer. Mezhepte esas alınan görüşe göre yakalandıktan sonraki cezalar düşmez. Daha güçlü görüşe göre yol kesicinin tövbe etmesiyle diğer had cezaları düşmez.

 

15. Devlet başkanı, bir grup insanın yoldan gelip geçenleri korkutmakla birlikte onlardan nisap miktarı mal almadıklarını, insanları öldürmediklerini bilse onları hapsetmek vb. yollarla tazir ile cezalandırır. Çünkü onlar, eşkıyalık gibi günah olan bir suç işlemişlerdir.

Bununla birlikte kendilerine had ve keffaret gerekli olmaz. Ayette "sürgün etmek" ile kastedilen budur [yani hapsetmektir].

 

16. Bu cinsten olan taziri belirleme yetkisi devlet başkanına aittir. Nevevi'nin ifadesinin zahirinden hapis ve başka cezaların birlikte uygulanacağı anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur. Devlet başkanı maslahata uygun görürse bu cezayı uygulamayabilir .

 

17. [Hapsin belirli bir süresi var mıdır? Bu konuda mezhep içinde farklı görüşler vardır:]

 

Birinci görüş

 

Hapsin belirli bir süresi yoktur, bu işi yapanların tövbe ettikleri görülünceye kadar devam ettirilir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise altı ay süreyle hapsedilirler. Ancak zina eden kölenin sürgün cezası olan altı ay miktarına ulaşmasm diye bundan bir süre önce salmırlar.

 

Üçüncü görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise bir yıl süreyle hapsedilirler. Ancak zina eden özgür kimsenin sürgün cezası olan bir yıl miktarına ulaşmasm diye bundan bir süre önce salınırlar.

 

18. Kişinin, kendi yaşadığı yerden başka bir yerde hapsedilmesi daha iyidir. Çünkü bu hem ihtiyata daha uygun hem de suçtan caydırmaya daha elverişlidir.

 

19. Nevevi'nin "devlet başkanı bilse" ifadesi onun bilgisinin yeterli olduğu konusunda açık bir ifadedir. Biz, her ne kadar "Allah haklarından olan had cezalarında hakimin bilgisine dayanılarak hüküm verilmez" şeklindeki görüşün daha doğru olduğunu kabul etsek de burada hüküm böyledir. Çünkü daha önce geçtiği üzere burada kul hakkı söz konusudur.

 

20. Ravdatü't-talibin'deki ifade de tıpkı buradaki gibi bunun gerekli olduğunu göstermektedir ki doğrusu budur. Buna karşılık el-Muharrer ve eş-Şerhu'l-kebir'deki -yetbeğiy- İfadesi ise bunu gerektirmemektedir.

 

21. Yol kesicilik yapanlardan bir veya daha fazla kişi [yolunu kestikleri kişilerden} hırsızlık nisabı miktarınca veya daha fazla mal alsa devlet başkanı onun sağ el ve sol ayağını bir anda veya peşpeşe keser; çünkü bu, tek bir had cezasıdır. Şayet bu iki organı kesildikten sonra tekrar yol kesme suçu işlerse o zaman sol el ve sağ ayağı kesilir. Çünkü ayette "el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi" [Maide, 33] ifadesi yer almaktadır. Bu çapraz kesmenin sebebi daha önce hırsızlık konusunda belirttiğimiz gerekçedir. Elin kesilmesi, tıpkı hırsızlıkta olduğu gibi mal sebebiyle olmuştur. Bu yüzden el kesmede nisap miktarı olması dikkate alınmıştır. Bir görüşe göre ise sağ el eşkıyalık sebebiyle kesilmiştir. Ayağın kesilmesi bir görüşe göre ikinci hırsızlık gibi kabul edilerek hem mal hem de açıktan yol kesme fiili sebebiyledir. Bir başka görüşe göre ise eşkıyalık sebebiyledir. İmranı bunun daha mantıklı olduğunu söylemiştir.

 

Not:  Devlet başkanı [veya onun görevlendirdiği kişi], eşkıyanın sağ el ve sağ ayağını kesse haksız bir fiil yapmış olur. Bunu kasten yapmışsa ayağı konusunda kendisine kısas uygulanır. Kasten yapmamışsa ayak diyetini öder. Bu durumda eşkıyanın sol ayağını kesme zorunluluğu düşmüş olmaz.

 

Devlet başkanı, eşkıyanın sol el ve sağ ayağını kestirse kötü bir iş yapmış olmakla birlikte tazminde bulunmaz, bu ceza yeterli olur.

 

Arada şu fark vardır: El ve ayağın çaprazlama kesilmesi nassta yer alan hüküm olduğundan buna aykırı davranmak tazmini gerektirir. Sağ elin sol elden önce kesilmesi ise ictihadı bir hüküm olup buna aykırı davranılması halinde tazmin yükümlülüğü düşer. Bunu Maverdi ve Ruyani zikretmiştir. Ezrai şöyle demiştir: "Burada kötü bir iş yapılmış olduğu konusunda şüphe yoktur." Ezrai ilk durumda kısasın gerekliliği ve bunun yeterli olmadığına ilişkin görüş hakkında tevakkuf etmiştir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Zerkeşi şöyle demiştir: Aradaki farka ilişkin söylenenden şu sonuç çıkar: "Bir şahıs ilk olarak hırsızlık yaptığında devlet başkanı şahsın sol elini kasten kesse bu yeterli olur. Çünkü sağ elin önce kesilmesi ictihad yoluyladır." Oysa ilgili bölümde geçtiği üzere durum böyle değildir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Hırsızlıkta sağ elin önce kesilmesi ictihadla değil nassla sabittir. Zira daha önce belirttiğimiz üzere şazz kıraatte "onların sağ ellerini kesin!" şeklinde ifade yer almaktadır ve şazz kıraat haber-i vahid hükmündedir.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Alimler bu meselede el kesmenin malı talep etmeye ve ortada mülkiyet davasının bulunmamasına bağlı olup olmadığı gibi cezayı düşüren sebeplerden söz etmemişlerdir. Hırsızlık konusunda söylenenlerin burada da geçerli olması gerekir."

 

Nevevi'nin ifadesinden malın koruma altında olup olmamasının dikkate alınmayacağı sonucu çıkmaktadır. Görüşlerden biri bu şekilde olmakla birlikte meşhur olan ve alimlerin çoğunluğunun tek görüş olarak belirttiğine göre bu dikkate alınır. Buna göre malı hayvanlar başında bekçi yokken götürüyorsa veya develer katar halinde sıralanmış olduğu halde hırsızlık meselesinde şart koşulduğu üzere kontrol altında tutulmasa el kesme cezasını uygulamak gerekmez. Burada malın korunması, malın sahibi ile birlikte veya onun görebileceği bir yerde olması ve mal sahibinin malı alan kişiyi def etmesinin imkansız halde olması ile olur.

 

Alan kişinin el ve ayağının kesilmesi, her iki organının da bulunmasına bağlıdır.

Organlarından biri yoksa olan organın kesilmesiyle yetinilir. Organlardan biri çolak olup kesilmesi halinde kanının durmaması söz konusu olacaksa o organ yok gibi kabul edilir.

 

eş-Şerhu'l-kebir'de şöyle denilmiştir: Şahsın kesilen yerinin kanı, hırsızlıkta el kesme sonrasındaki işlemde olduğu gibi durdurulur. Elin kanı durdurulduktan sonra ayağın kesilmesi caiz olduğu gibi el ve ayağın birlikte kesilip sonradan kanın durdurulması da caizdir.

 

Mal, alım-satım yapılan bir bölgede [eşkıyalık yoluyla alındığında] malın alındığı bölgedeki değeri dikkate alınır. Bu değer, insanların mallarının zorla ve galebe ile alınması esnasındaki değer değil insanların bu tehlikeden salim olduğu normal zamandaki değerdir. Şayet o bölge alım-satım yapılan bir bölge değilse o malın alınıp satıldığı en yakın bölgedeki değer dikkate alınır. Bunu Maverdi söylemiştir.

 

22. Eşkıya, -ileride gelecek açıklamalardan anlaşılacağı üzerekendisine denk olan, can dokunulmazlığı bulunan bir kimseyi kasten öldürür de malını almazsa -yukarıda geçen ayet sebebiyle- [affı mümkün olmaksızın] kesin olarak öldürülür. Burada öldürmenin kesin oluşu şu sebepledir: Bu eşkıya, işlediği suçun yanında bir de cezanın arttırılmasını gerektirecek şekilde yoldan gelip geçenleri korkutmuştur. Burada cezanın arttırılması ancak ölüm cezasının kesinleşmesiyle olabilir.

 

Bendenici şöyle demiştir: Öldürmenin kesin olması, şahsın mal almak için öldürmesi halinde olur, aksi taktirde ölüm cezası kesin değildir.

 

Bulkini şöyle demiştir: İmam ŞafiI'nin el-Ümm'deki ifadesi de bunu gerektirmektedir.

 

23. Ölüm cezasının kesin olmasının anlamı velinin affıyla veya mirasçısı olmayan kişiyi devlet başkanının affetmesiyle bu ceza düşmez, devlet başkanı bunu uygular; çünkü bu, Allah hakkı olan had cezalarından biridir.

 

24. Öldürmenin, kişiyi hedef noktasına koyup atış yapmak suretiyle olması ile yaralama sonrasında aradan birkaç gün geçince henüz eşkıyayı ele geçirmeden ve onun tövbe etmesinden, kendisinin ikrardan dönmesinden önce gerçekleşmiş olması arasında fark yoktur.

 

25. Eşkıya, can dokunulmazlığı bulunmayan veya kendisine denk olmayan birini öldürürse yahut yanlışlıkla veya kasıt benzeri bir fiille adam öldürürse o zaman kendisi öldürülmez.

 

26. Eşkıya, bir şahsı öldürür ve kendisinin nisap miktarı veya daha fazla olan malını alırsa öldürüldükten sonra asılır. Bunun yapılması [isteğe bırakılmış olmayıp] kesindir.

Böylece cezalandırma arttınlmış olacaktır. Bu kişinin asılması, daha önce cenazeler konusunda geçtiği üzere yıkanması, kefenlenmesi ve namazının kılınmasından sonra olacaktır. Öldürdükten sonra asmanın amacı kendisine yaptığının cezasını tattırmak, başkalarını da böyle bir fiil yapmaktan caydırmak içindir.

 

Yaptığımız açıklamadan anlaşılacağı üzere İbn Abbas ayeti şöyle tefsir etmiştir:

 

"Şayet eşkıya adam öldürmüş ise öldürülür. Adam öldürüp mal almışlarsa öldürme yanında asılırlar. Sadece mal almışlarsa el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesiyle yetinilir.

Yoldan gelip geçenleri korkutmuş olmakla birlikte hiç kimseyi öldürmemiş ve herhangi bir mal da almamışlarsa sürgün edilirler."

 

İbn Abbas, ayetteki "veya" ifadesini seçenek sunma anlamında değil türlere ayırma anlamında almıştır. Nitekim "[onlar dediler ki] Yahudi veya Hristiyan olun" ayetindeki "veya" ifadesi de böyledir.

 

Burada şahısların hiçbiri Yahudi veya Hristiyan olmak arasında serbest bırakılmış değildir.

 

Kişinin öldürüldükten sonra asılmasının sebebi şudur: Öldürmeden asmakta fazladan bir işkence çektirme söz konusudur. Oysa canlı bir varlığa işkence çektirmek yasaklanmıştır.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) "öldürdüğünüzde güzel bir şekilde öldürün" buyurmuştur. (Müslim, Sayd ve zebaih, 5028)

 

27. Bu kişi [kaç gün asılı olarak bekletilir? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Durumu herkes tarafndan duyulsun ve cezalandırma tam olarak gerçekleşmiş olsun diye üç gün boyunca asılı olarak tutulur. Ayrıca din [başka konularda] üç gün süreyi dikkate almıştır. Üç günün ötesindeki zaman diliminin belirli bir sınırı yoktur. Üç gün bekletilen şahıs daha sonra indirilir. Bu, onun cesedinin değişmesinden korkulmuyorsa geçerlidir.

Şayet üç günden önce bozulmasından korkulursa daha doğru görüşe göre askıdan indirilir. İmam ŞafiI'nin ifadesinde yer alan "üç gün" ifadesi havanın soğuk veya mutedil oldUğU duruma yorulur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden asmanın herhangi bir yerde yapılmasının yeterli olacağı anlaşılmaktadır. Maverc:lı ise "onların öldürülmesi ve asılması, eşkıyalık yaptığı yerde yapılır, insanların gelip geçmediği açık alanda yapılmaz. Böyle bir yerde eşkıyalık yapmışlarsa oraya en yakın yerleşim biriminde öldürülüp asılırlar. "

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Nevevi'nin -selase(te)- demesi daha uygun olurdu. Çünkü "eyyam" kelimesi müzekker olduğundan onun sayısını belirten kelimede müenneslik ta'sı bulunur.

 

Buna şöyle cevap verilir: Sayılan şey hazfedildiğinde her iki vecih de [müzekker de müennes de] caiz olur. Nitekim aynı durum Resulullah (s.a.v.)'ın şu sözünde de bulunmaktadır: (....) Hadisin anlamı: "Kim Ramazan ayını oruçlu geçirir, sonra da buna Şevval'den altı [gün] eklerse bütün yılı oruçlu geçirmiş gibi olur." Müslim, Sıyam, 2750

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre cezayı ağırlaştırmak ve halkı onun yaptığı fiilden uzaklaştırmak için cesedinden irin akıncaya kadar asılı halde bekletilir.

 

Üçüncü görüş

 

İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre önce hayatta iken bir miktar asılır, daha sonra indirilip öldürülür. Çünkü asma, bir ceza olarak konulduğundan o hayatta iken bunun gerçekleştirilmesi gerekir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Nevevi'nin bu sözü onun genel kuralına uymadığı gibi eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin' deki genel kurala da uymamaktadır. Zira el-Muharrer'deki ifade "ölmeyecek şekilde asılır" şeklinde, eş-Şerhu'[-kebır ve Ravdatü't-talibin'de ise "hayatta iken asılır, sonra öldürülür" şekilndedir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Nevevi'nin ifadesi bununla çelişmez. Hatta bu ifade, zikredilen ifadelerin açıklamasıdır. Bununla birlikte yaygın olarak görülen şey, "az miktarda asma"nın üç güne hamledilmesidir. Bu sebeple Ezrai şöyle demiştir: "Öyle anlaşılıyor ki Nevevi üç gün yazacak iken yanlışlıkla az miktarda yazmıştır. "

 

Nevevi bunu bilinçli olarak böyle yapmış olabilir, bu durumda az miktarda asma üç gün ile sınırlandırılmaz.

 

Gazalı şöyle demiştir: "Alimlerin ifadesi, görüş aynlığının üç gün boyunca asmanın gerekliliği konusunda olduğunu göstermektedir."

 

28. Eşkiyaya yardımcı olup onların sayısını çoğaItmakla birlikte bunun ötesinde bir şey yapmayan yani nisap miktarı mal almayan, hiç kimseyi öldürmeyen kimse[ye ne ceza verilir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bunlar, diğer suçları işleyen kimseler gibi hapis, sürgün ve başka cezalarla cezalandırılır. Hadiste şöyle denilmiştir: "Bir topluluğun sayısını çoğaltan kişi onlardandır. "(İbn Hacer, el-Metalibü'l-aliye, 1605)

 

Not:  el-Muharrer'de açık olarak ifade edildiği üzere yukarıdaki ifadede yer alan "vav" harfi / "ve" bağlacı, "ev"/ veya anlamındadır. Yani devlet başkanı, yukarıda belirtilen kişiyi bunlardan biriyle cezalandırır. Bunu belirlemek, tıpkı yolda korku salanlara verilen cezada olduğu gibi devlet başkanına aittir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre devlet başkanının uygun göreceği bir yere sürülürler. Çünkü bu işi yapan kimsenin cezası ayette sürgün olarak belirtilmiştir. Bu görüşe göre devlet başkanı bu şahsı sürgün edildiği yerde dövme, hapis vb. şekilde cezalandırır mı cezalandırmaz mı? Bu konuda iki görüş vardır. Daha doğru olanına göre bu, devlet başkanı neyi uygun görür ve maslahat neyi gerektirirse o şekilde hareket edilir.

 

29. Nevevi daha sonra, yol kesicinin öldürülmesi durumunda burada hangi gerekçenin ağır bastığı konusundaki görüş ayrılığını ele almıştır. [Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Yol kesicinin öldürülülerek cezalandırılmasında kısas özelliği [diğer yönlere] baskındır.

Çünkü bu ceza, kul hakkıdır. KuL hakkı ile Allah hakkı bir araya geldiğinde kul hakkı diğerine galip gelir, çünkü kul hakkında iş sıkı tutuIUr.

 

Ayrıca kişi, eşkıyalık yapmaksızın birini öldürmüş olsaydı, maktulün velisinin kısas hakkı olacaktı. Hal böyle iken, kişinin yol kesicilik kapsamında şahsın yakınını öldürmüş olması onun kısas hakkını nasıl iptal edebilir?

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin bir görüşüne göre bu cezada had özelliği daha baskındır, had ise Allah hakkıdır. Çünkü bu cezayı affetmek geçerli değildir. Devlet başkanı, velinin talebi olmaksızın bu cezayı infaz eder.

 

Nevevi, aşağıdaki beş meseleyi bu iki görüşe göre detaylandırmıştır:

 

30. Yukarıdaki ilk görüş esas alındığında bir baba, eşkıyalık yaparken çocuğunu öldürse ve bir Müslüman bir zımmıyi öldürse maktule karşılık öldürülmez. Yine yol kesici hür olup öldürdüğü şahıs köle ise arada denklik olmadığından yol kesici öldürülmez. Bu durumda [öldürdüğü kişi hür ise] diyet veya öldürdüğü [kişi köle ise] şahsın değerini ödemesi gerekir.

 

Yukarıdaki ikinci görüş esas alındığında ise bu durumda adam öldüren şahıs öldürülür. Ancak öldürülen kişi mürted, muhsan iken zina etmiş kişi vb. can dokunulmazlığı bulunmayan bir kimse ise onu öldüren öldürülmez.

 

31. Yol keserek adam öldüren şahıs, kısas yoluyla öldürülmeksizin kendiliğinden ölse, yukarıdaki ilk görüşe göre onun geride bıraktığı mal varlığı içinden -şayet öldürdüğü kişi hür ise- bir diyet miktarı alınır. Öldürdüğü şahıs köle ise onun değeri alınır. İkinci görüşe göre ise Bulkini diyetin gerekli olduğu görüşünü doğru kabul etmiş olsa da Rafii ve Nevevi'nin belirttiğine göre herhangi bir şey ödenmez.

 

32. Yukarıdaki ilk görüş esas alındığında yol kesen kişi, bir grup insanı öldürmüş olsa -tıpkı kısasta olduğu gibi- kur' a çekilerek öldürdüğü şahıslardan birisine karşılık olmak üzere öldürülür. Diğer şahıslar için ise diyet ödenir. İkinci görüş esas alındığında ise o grubun tümüne karşılık olmak üzere öldürülür.

 

Şayet yol kesen şahıs bir grup insanı [aynı anda değil] sırayla öldürürse el-Minhac'daki ifadeden farklı bir anlam anlaşılsa da şahıs bunların ilki karşılığında öldürülür. Onun velisi affetmiş olsa bile öldürme cezası kesinlikle düşmez.

 

33. Öldürülmüş olan kişinin velisi kısası mal karşılığında affetmiş olsa ilk görüşe göre bu af geçerli olur, ona mal ödenmesi gerekir. O şahıs için kısas düşer. Katil ise bundan sonra had cezası olarak öldürülür. Bu şuna benzer: Mürted olan bir kişiye kısas uygulanması gerekse ve veli kısası affetse [mürted olan kişi irtidat suçu sebebiyle had cezası olarak öldürülür]. İkinci görüşe göre ise Rafil ve Nevevi'nin belirttiği üzere af geçersizdir.

 

Bulkini ise şöyle demiştir: "Her iki görüşe göre de af geçersizdir; çünkü yol kesen şahıs bu aftan herhangi bir şey kazanmamıştır. Zira eşkıyalık sebebiyle öldürülmesi kesinleşmiştir.

 

34. Yol kesen kişi, yolunu kestiği kişiyi ağır bir cisimle veya bir organını keserek yahut başka bir yolla öldürse yukarıdaki ilk görüşe göre kısas yönü had cezasına baskın kabul edilerek yol kesen şahsa da aynısı uygulanır. İkinci görüşe göre ise Rafil ve Nevevi'nin belirttiğine göre mürtedin durumunda olduğu gibi kılıçla öldürülür. Bulkini ise her iki görüşe göre de kılıçla öldürüleceğini, burada denkliğin dikkate alınmayacağını söylemiştir.

 

Not:  Görüş ayrılığından çıkan bir sonuç da şudur: Yol kesen şahıs, ele geçirilmeden önce tövbe etse, ilk görüşe göre kısas cezası düşmez, ikinci görüşe göre ise düşer.

 

35. Yol kesen şahıs, bir kimsenin organını kısası gerektirecek şekilde yaralasa, mesela elini kesse, yara iyileşmiş olsa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre yaralanan organda kısas yapılması kesin bir şekilde gerekli olmaz.

Yaralı şahıs kısas yaptırmak veya affetmek şıklarından dilediğini seçebilir; çünkü cezanın kesin olarak gerekli olması Allah hakkı sebebiyle olup -tıpkı keffaretle olduğu gibi- yalnızca ölüm olayıyla sınırlıdır. Ayrıca Allah ayette yaralamadan bahsetmediğinden yaralama fiili, eşkıyalık suçu dışındaki asrı hali üzerinde kalmıştır.

 

İkinci görüş

 

Tıpkı öldürme gibi yaralama da kesinlikle uygulanır.

 

Üçüncü görüş

 

İki el ve iki ayakta gerçekleşen yaralamalarda kısas kesinlikle uygulanır; çünkü bu ikisi eşkıyalık suçunda ceza olarak kesilmeyi hak eden organlardır. Ancak burun, kulak gibi organlarda ceza kesinleşmiş olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin "yara iyileşse" ifadesi el-Muharrer'de yer almayan bir fazlalıktır. Nevevi bunu koymakla yaranın sirayet ederek kişinin ölümüne yol açmasını dışarıda bırakmıştır ki bu, öldürme hükmündedir. Ancak Nevevi'nin bu ifadesi sanki yaranın iyileşme sinin, görüş ayrılığının olduğu konuya ilişkin bir kayıt olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Oysa bu kastedilmemiştir. Kişi bir şahsın elini kesse ve yara iyileşmeden o kişi ölse Rafiı ve Nevevi'nin İbnü's-Sabbağ'dan aktardığı üzere bu durumda ele kısas uygulamanın kesin gerekli olup olmadığı konusunda da yukarıdaki iki görüş geçerlidir.

 

Nevevi'nin "kesinleşmese" ifadesi meselenin organlarda kısas olan yaralamalara ilişkin olduğunu göstermektedir. Bunun dışında vücut boşluğuna açılan yaralama gibi şeylerde ise mal ödenmesi gerekir.

 

36. [Ele geçirilmeden önce tövbe etmesi halinde] yol kesiciye özgü olan "kesinlikle öldürme, asma, ayağın kesilmesi" gibi cezalar düşer. Daha doğru görüşe göre el kesme cezası da düşer.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: NevevI'nin ifadesinden buna aykırı bir durum anlaşılmaktadır. Zira ayağın kesilmesi eşkıyalık suçuna özgü bir cezadır. Nevevi "Allah hakkından olan had cezası düşer" demiş olsaydı ifadesi düzgün olurdu.

 

Buna şöyle cevap verilir: Eli kesmek tam ceza olmayıp cezanın bir kısmıdır. El ve ayağın kesilmesiyle oluşan ceza eşkıyalık suçuna özel tek bir cezadır. Bunun bir kısmı düştüğünde tümü düşer.

 

37. Eşkiyanın tövbesi ile bunların düştüğünün delili ayetteki "siz kendilerini ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesna" [elMaide, 34] ifadesidir. Ele geçirildikten sonra ise ayetten mefhum-i muhalefet [zıt anlam] yoluyla anlaşılacağı üzere bu cezalar düşmez. Aksi taktirde "önce" şeklinde hükmü tahsis etmenin bir anlamı kalmazdı.

 

Ele geçirilmeden öncesi ve sonrasında tövbe etme arasında akli açıdan şu fark vardır: Kişi ele geçirildikten sonra tövbe ettiğinde sırf had cezasını savmak için bunu yaptığı ithamı ile karşı karşıyadır. Ancak ele geçirilmeden önce tövbe ettiğinde töhmetten uzak, hakikate yakındır.

 

38. NevevI'nin "mezhepte esas alınan görüşe göre" ifadesi her iki mesele ile de ilişkilidir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre nasıl ki zina eden ve hırsızlık yapan kişiye uygulanacak had cezasının tövbe ile düşüp düşmeyeceği konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş varsa burada da her iki meseleye ilişkin olarak İmam Şafii'nin iki görüşü bulunmaktadır.

 

39. Burada sayılanlar dışında kısas, tazmin vb. gibi diğer zikredilen cezalara gelince diğer konularda belirttiğimiz üzere bu cezalar tövbe ile [ister yakalanmadan önce ister yakalandıktan sonra olsun] hiçbir şekilde düşmez.

 

Not:  Burada kastedilen, sabit olan yakalama öncesindeki tövbedir. Biz onu ele geçirdikten sonra kendisi daha önceden tövbe etmiş olduğunu iddia etse, el-Kifaye adlı eserde Maverdi'nin elAhkamu's-sultaniyye adlı eserinden naklen şöyle demiştir: Şayet bunun emareleri görünmüyorsa sözü kabul edilmez. Aksi taktirde iki ihtimal söz konusudur.

Maverdi'nin ifadesinden, ele geçirmeden önceki tövbe ile ele geçirme sonrasındaki tövbenin eşit olduğu gibi bir anlam çıkıyorsa da bu kastedilmemiştir. Zira ilkinde yalnızca tövbenin bulunmasıyla yetinilir. İkincisinde ise bir grup Iraklı alimin belirttiği ve Rafi!'nin eş-Şerhu's-sağir'de sahih kabul ettiği üzere kişinin amellerini de düzeltmesi gerekir.

 

Yol kesme ve adam öldürme suçunun işlendiği, kişinin ikrarıyla sabit olur da sonradan ikrarından dönerse et-Tenblh'in ikrar bölümünün başlarında belirttiği üzere bu dönüş, geçerli kabul edilir.

 

40. Sırf Allah hakkı olan zina, hırsızlık ve şarap içme hadleri gibi cezalar [tövbe ile düşer mi? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre ne yol kesici ne de başkasının işlediği bu türden suçların cezası tövbe ile düşmez. Çünkü Maiz, Resulullah (s.a.v.)'a gelerek zina işlediğini ikrar edince Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine had cezası uygulatmıştır. (Müslim, Hudud, 4403) 

 

Şüphesiz ki Maiz tövbe ederek Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna gelmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine had cezasını uygulattığına göre bu durum, tövbe edenler ile ilgili istisnanın yalnızca eşkıyalık yapanlara özgü olduğunu göstermektedir.

 

İkinci görüş

 

Yol kesici haddine kıyasla diğer suçları işleyenlerin cezası da tövbe ile düşer. Bulkım bunu doğru kabul etmiştir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadelerine itiraz olarak "tembellik göstererek namaz kılmayı terk eden kimse" zikredilebilir. Zira doğru görüşe göre o, had cezası olarak öldürülür. Bununla birlikte [öldürülmeden önce] tövbe ederse öldürme cezası kesinlikle düşer. Yine kafir bir kimse zina ettikten sonra Müslüman olsa Ravdatü't-talibin'de İmam ŞafiI'nin ifadesi olarak aktarıldığına göre had cezası düşer. Nitekim zina bölümünde buna işaret edilmişti.

 

Mürted tövbe ettiğinde onun tövbesi kabul edilir ve ölüm cezası düşer. Bu durum, Nevevi'nin söylediğine aykırı değildir; çünkü mürted küfründe ısrar ederse had cezası olarak değil kafirliği sebebiyle öldürülür.

 

Öldürme cezasının düşüp düşmemesi konusundaki görüş ayrılığı yargıya ilişkin hüküm bakımındandır. Kişinin Allah ile arasındaki ilişki bakımından ise ölüm cezası kesin olarak düşer. Çünkü Ravdatü't-talibin'de hırsızlık bölümünde işaret edildiği üzere tövbe etmek, günahın izini düşürür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) "tövbe etmek, öncesini siler" buyurmuştur. Bir başka rivayette ise "günahından tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir" ifadesi yer almaktadır.

 

Cili'nin belirttiği üzere dünyada had cezası uygulandığında ahirette bundan dolayı ceza verilmez. Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur: "Allah, [dünyada suç işleyip cezasını çeken bir kula] ahirette [aynı suçtan] ikinci defa ceza vermeyecek kadar adildir. "(İbn Mace, Zühd, 4250) - (Tirmizi, İman, 2626)

 

"Yaralamalar" bölümünün başında bu meseleye bazı başka hususlarla birlikte işaret edilmişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN