İDDETLER |
İSTİBRA
İstibra iki sebeple
gerekli olur:
Birincisi: Bir cariyenin
mülkiyetini elde etmek. Bu, satın alma, miras kalma, hibe, esir elde etme, [bir
satımda] kusur, karşılıklı yeminleşme veya ikale sebebiyle geri verme yoluyla
olabilir.
Bakire cariye ile
satıcının satım akdi öncesinde istibra yaptırdığı cariye, bir çocuğun veya
kadının mülkiyetinden başkasının mülkiyetine nakledilen cariye yahut da diğer
cariyeler birbirine eşittir.
Kitabet bedelini
ödeyemeyecek duruma gelen sözleşme li cariye için de gereklidir.
Daha doğru görüşe göre
mürted cariye için de böyledir.
Oruç, itikaf ve ihramdan
çıkan cariye için gerekli değildir. İhramdan çıkan cariye ile ilgili [aksi
yönde] bir görüş de vardır.
Kişi [başkasının
mülkiyetinde cariye konumunda olan] karısını satın alsa istibra müstehap olur,
bir görüşe göre farzdır.
Kişi başkasıyla evli
olan veya iddet bekleyen bir cariye satın alsa istibra yapması gerekmez. Şayet
bu durumlar ortadan kalkarsa daha güçlü görüşe göre istibra zorunlu olur.
İkincisi, ilişkide
bulunulan cariye veya ümmüveled üzerindeki birlikte olma hakkının azat etme
veya efendinin ölümü sebebiyle sona ermesi.
Ümmüveled üzerinden bir
istibra süresi geçtikten sonra efendisi onu azat etse veya ölse daha doğru
görüşe göre istibra gerekli olur.
Ben [Nevevi] derim ki:
Kişi, ilişkide bulunulan bir cariyeye istibra yaptınp onu azat etse [yeniden
istibra yapmak] gerekmez, cariye derhal evlenebilir; çünkü o, evli kadına
benzemez. Allah en iyi bilir.
İlişkide bulunulan
cariye veya ümmüeveledi istibrada bulunmadan önce evlendirmek haramdır, aksi
takdirde iki şahsın nesebi karışır.
Kişi, ümmüveledini azat
etse, daha doğru görüşe göre istibra yaptırmadan onunla evlenebilir. Kişi
başkasının karısı olan cariyesini azat etse veya geride onu bırakarak ölse
istibra gerekli olmaz
İstibra bir kar'
beklemek suretiyle olur ki bu da İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre tam bir hayızdır.
Ay hesabıyla iddet
bekleyen için ise bir aydır. [Zayıf] bir görüşe göre üç aydır.
Esir alınan veya
efendisinin kendisi üzerindeki yataklık hakkının ortadan kalktığı hamile
cariyenin istibrası doğumla olur. Şayet bu cariye satın alınmak suretiyle elde
edilmişse daha önce geçtiği üzere an itibarıyla ona istibra yaptınlmaz.
Ben [Nevevi] derim ki:
Daha doğru görüşe göre istibra, zinadan kaynaklanan hamilelikte doğumla sona
erer. Allah en iyisini bilir.
Cariye mülk olarak
edinildikten sonra henüz teslim alınmadan önce istibra süresi geçse bakılır:
Şayet cariye miras olarak kalmışsa bu süre istibradan hesap edilir. Daha doğru
görüşe göre satın almada da böyledir. Hibede ise böyle değildir.
Mecusi bir cariye satın
alındıktan sonra hayız görse sonra Müslüman olsa bu yeterli olmaz.
İstibra yapan cariyeden
yararlanmak haramdır, ancak esir alınmış cariye bundan müstesna olup ilişki
dışında bir yolla ondan yararlanmak helaldir. Bir görüşe göre ise helal
değildir.
Cariye "hayız
gördüm" dese onun sözü kabul edilir. Cariye efendisine engelolduğunda
efendisi "sen bana istibranın tamam olduğunu söylemiştin" dese onun
sözü kabul edilir.
Bir cariye ancak ilişki
ile yataklık olmuş olur. Efendisinden olması mümkün olacak sürede doğum
yaptığında çocuğun nesebi efendiye bağlanır.
Efendi ilişkide
bulunduğunu ikrar etmekle birlikte çocuğu reddetse ve cariyeye istibra
yaptırdığını iddia etse mezhepte esas alınan görüşe göre çocuk ona bağlanmaz. Cariye
istibrayı inkar ederse çocuğun efendiden olmadığına dair efendiye yemin
ettirilir. Bir görüşe göre efendinin yemin esnasında istibradan söz etmesi
gerekir.
Cariye kendisinin
ümmüveled olduğunu iddia ettiği halde efendi onunla ilişkide bulunduğunu inkar
etse ortada bir çocuk varsa dOğru görüşe göre efendiye yemin ettirilmez.
Efendi "onunla
ilişkide bulundum ancak onun rahmine boşalmadım" dese daha doğru görüşe
göre çocuğun nesebi ona bağlanır.
Bu konu iddete tabi bir
konu olduğundan el-Muharrer'de konuya "fasıl" başlığı açılmıştır.
186. İstibra sözlükte
"berı olmayı / kurtulmayı isteme" anlamına gelir. Bir fıkıh terimi
olarak ise bir cariyenin ya ilk olarak mülkiyet altına alınması veya üzerindeki
mülkiyetin ortadan kalkması sebebiyle rahminin boş olduğunu anlamak amacıyla
taabbüden bir süre beklemesidir.
Alimler yalnızca bununla
yetinmişlerdir; çünkü aslolan budur. Yoksa istibra cariye üzerinde bir
mülkiyetin gerçekleşmesi veya sona ermesi olmadan da söz konusu olur. Örneğin
kişi, başkasının cariyesini kendi cariyesi zannederek onunla ilişkide bulunsa
istibra gerekir. Üstelik cariye üzerinde mülkiyet kurmak şart değildir. Şart
olan şey, cariyeden yararlanmanın helalliğinin meydana gelmesidir. Bunu bu
şekilde belirtmemiz, ileride mükatep, mürted cariye, kişinin ilişkide bulunduğu
cariyeyi evlendirmesi vb. konulara da uygundur.
Buna istibra adının
verilmesinin sebebi, bir tekrarlanma söz konusu olmaksızın rahmi n boş olduğuna
delalet eden en alt sınır olması
sebebiyledir.
Evlilikte kadının beklemesi
"sayılar" kökünden gelen iddet sözcüğü ile ifade edilmiştir. Çünkü
genellikle burada birden fazla olma söz konusudur.
Konu ile ilgili deliller
birazdan gelecektir.
187. Carlyeden
istifadenin hel al olması veya cariyenin evlenebilmesi için istibra iki sebeple
gerekir:
Bunların birincisi
ilkine [yani cariye ile ilişkinin helal olmasına] özgüdür. Bu sebep de hür bir
erkeğin, kendisinin eşi olmayan bir cariyenin bütününe; satın alma, mirasçı
olma, hibe, esir olarak alınan cariyenin onun payına düşmesi yoluyla sahip
olmasıyla olur.
Nevevi'nin esir ile
ilgili olarak "onun payına düşmesi" ifadesini açık olarak ifade
etmesi uygun olurdu; çünkü ganimet, taksim edilmedikçe kişinin mülkiyeti olmaz.
Bazıları bunu "darulharpten bir cariyeyi hırsızlık yoluyla elde
etmek" şeklinde düşünmüşlerdir. Bu, ancak böyle bir durumda söz konusu
cariyenin ganimete konularak beşli taksime tabi tutulmayacağını söyleyen
Cüveyni ve Gazzall'ye göre doğru olur. Oysa alimlerin çoğunluğu bu görüşe
muhaliftir. Bu sebeple Cüveyni, Kaffal ve başkaları Rum, Hint ve Türk
bölgelerden getirilen cariyelerle ilişkide bulunmanın haram olduğunu ancak
devlet başkanı tarafından ganimetleri zulmetmeksizin taksim eden bir görevlinin
belirlenip onun bu taksim işlemini yapması durumunda haram olmayacağını
söylemişlerdir.
188. [Bir cariye
satıldıktan sonra] bir kusur sebebiyle geri verilmesi, [satıcı ile müşteri
arasındaki anlaşmazlık sebebiyle] karşılıklı yemin edilerek cariyenin geri
verilmesi, [karşılıklı rıza ile satım akdinin bozulup] ikale yapılması, vasiyet
yoluyla birine bırakılan bir cariyeyi kabul etmek yahut da bir iflas sebebiyle
[cariyenin satım akdinin] feshedilmesi, yapılan hibeden geri dönmek gibi
durumlarda da istibra gerekli olur.
Not: Nevevi'nin "iki sebeple" ifadesi,
istibranın bu iki sebep dışında bir sebeple gerekli olmamasını gerektirmekle
birlikte bu kastedilmemiştir. Kişi başkasının cariyesiyle onun kendi cariyesi
olduğunu zannederek ilişkide bulunsa -daha önce geçtiği üzere- bir temizlik ile
istibra yapması gerekir. Burada yeni bir mülkiyet meydana gelmesi veya
sonlanması söz konusu değildir. Bunun cevabı daha önce geçmişti.
Nevevi'nin "bir
cariyenin mülkiyetini elde etmek" ifadesi, benim onun sözünü açıklarken belirttiğim
üzere cariyenin mülkiyetinin tümünü elde etmeyi gerektirir. Cariyenin
mülkiyetinin bir kısmını elde etse istibra yapmaksızın o cariye ona mübah
olmaz. Şu durum da bunun kapsamına girer: Kişi cariyenin bir kısmına sahip olup
daha sonra diğer kısmını satın alsa istibra yapması gerekir.
Nevevi, yukarıdaki
örneklerle zorla gerçekleşen mülkiyet ile isteğe bağlı gerçekleşen mülkiyet
arasında bir fark olmadığına işaret etmiştir.
Bu ifadenin kapsamından
kısmı köle ve özgürlük sözleşmesi yapmış köle çıkmaktadır; efendi izin verse
bile bu şahısların bir cariye ile mülkiyet yoluyla ilişkide bulunmaları helal
değildir.
189. [İstibranın gerekli
olması konusunda] şunlar birbirine eşittir:
> Bakire cariye,
> Satıcının satım
akdi öncesinde istibra yaptırdığı cariye,
> Bir çocuk ya da
kadının mülkiyetinden başkasının mülkiyetine nakledilmiş cariye
> Diğer cariyeler.
Yani küçük veya adetten kesilmiş cariyeler.
[Bunların tümü üzerine
istibra gerekir:] Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Evtas'tan esir alınan
kadınlar ile ilgili şu sözleri geneldir:
> Dikkat edin! Hamile
olan ile doğum yapıncaya kadar, hamile olmayanla da bir hayız görmek suretiyle
istibra yapıncaya kadar ilişkide bulunulamaz.(Ebu Davud, Nikah, 2157; Hakim
en-Nisaburı, el-Müstedrek, Nikah, 2, 195)
İmam Şafii, esir
alınmamış olan cariyeyi, "mülkiyet oluşması" illeti ile esir alınmış
cariyeye kıyas etmiştir. Esir alınan cariyede de bakire olan ve olmayan
arasında bir ayrım yapmamıştır. Hayız görmeyen veya hayızdan kesilmiş olan
cariyeyi normal hayız ve temizlik süreleri konusunda hayız gören kadınlara
kıyas etmiştir. Bu da birazdan geleceği üzere bir aydır.
190. Sahih bir şekilde
özgürlük sözleşmesi yapmış cariye ister taksitleri ödemede aciz olmaksızın
isterse taksitleri ödeyememesi sebebiyle efendinin onu aciz kabul etmesi
sebebiyle özgürlük sözleşmesini feshetmiş olsun istibra yapması gerekir; çünkü
efendinin ondan yararlanma mülkiyeti ortadan kalkmışken bu mülkiyet geri
dönmüştür. Bu, cariyeyi sattıktan sonra satın almaya benzer.
191. Cariye ile fasid
bir özgürlük sözleşmesi yapılması durumunda ise Rafil' nin ilgili konuda
belirttiği üzere istibra yaptırılması gerekmez.
Not: Özgürlük sözleşmesi yapmış erkek veya kadın
kölenin cariyesi taksitleri ödemekten aciz olsa veya sözleşmeleri feshedilse,
Bulkinl'nin belirttiğine göre onların durumu özgürlük sözleşmesi yapmış
cariyenin durumu gibi olur.
192. İslam'dan irtidat
ettikten sonra tekrar İslam'a dönen cariyeye [istibra yaptırmak gerekir mi? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
ilişkide bulunma mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra geri döndüğü için istibra
gerekir. Bu durum, sözleşmeli cariyenin bedelini ödemekten aciz hale gelmesi
gibidir.
İkinci görüş
Bu gerekli değildir; çünkü
özgürlük sözleşmesinin aksine irtidat, mülkiyete engel değildir.
193. Efendi irtidat
ettikten sonra İslam'a geri dönse cariyeye yine istibra gerekli olur.
NevevI "irtidatın
ortadan kalkmasıyla" demiş olsa her iki meseleyi de kapsamış olurdu.
Not: Efendi, cariyesini evlendirdikten sonra
kocası ilişki öncesinde onu boşasa -belirtilen gerekçe sebebiyle- cariyenin
istibra yapması gerekir. İlişki sonrasında boşasa ve cariye kocasından dolayı
iddet beklese istibra iddetin içine girmez, kocasından iddetini bekledikten
sonra istibra yapması gerekir.
Ravdatü't-talibin'de
belirtildiğine göre "kişi [selem akdi yaparak] bir cariye sipariş etse ve
daha sonra onu teslim alsa, cariyede bulunmasını şart koştuğu niteliklerin
bulunmadığını gördüğünden onu. geri verse, siparişi teslim eden kişinin
cariyeye istibra yaptırması gerekir." Bu, zayıf bir görüşe dayalıdır ki bu
"bu durumda mülkiyet satıcının elinden gitmiş, malın geri verilmesiyle
mülkiyet tekrar dönmüştür" görüşüdür. Daha doğru görüşe göre mülkiyet ortadan
kalkmamıştır. Bu sebeple İbnü'l-Mukrı [eserinde] bu ifadeye yer vermemiştir.
194. Bir cariye,
efendisinin iznine bağlı olmayan hayız, lo ğusalık, oruç ve itikaf gibi bir
şeyi bitirdiğinde veya efendisinin iznine bağlı olarak, birine rehin verilme yahut
ihrama girme durumunda olduğu gibi efendisine haram olduktan sonra bu durumu
geride bıraksa istibra yapması gerekmez; çünkü bu durumda efendi için söz
konusu olan haramlık, özgürlük sözleşmesi ve irtidat durumunun aksine mülkiyet
sebebiyle helal olmaz.
İhramdan çıktıktan sonra
-tıpkı irtidat durumunda olduğu gibicariyenin istibra yapmasının gerekli olduğu
konusunda bir görüş de vardır ama bu görüş, belirtilen gerekçeyle
reddedilmiştir.
Not: Yaptığımız açıklamalardan anlaşılacağı üzere
c2iriye bunu efendisinin mülkiyetinde yaptığında hüküm böyledir. Ancak cariyeyi
ihramlı iken veya farz bir oruç tutarken yahut efendisinden izin alarak
başlamış olduğu adak itikafındayken satın alsa o zaman istibra yaptırması
zorunludur. Üç ibadet zamanında gerçekleşen adet istibra olarak yeterli olur mu
yoksa yeni bir istibra yapılması gerekir mi? Iraklıların ifadelerinden ilki
anlaşılmaktadır ki itimad edilmesi gereken de budur.
Şayet "oruç ve
itikaflı iken istibra nasıl düşünülebilir?" diye sorulacak olursa buna
"ay hesabıyla veya hamilelikte bu düşünülebilir" şeklinde cevap
verilir.
195. Hür bir kimse,
[başkasının mülkiyetinde] cariye olan karısını satın alsa, mülkiyet döneminde
olan çocuk ile nikah döneminde olan çocuk birbirinden ayrılsın diye istibra
yapması müstehap olur; çünkü evlilik döneminde çocukta önce kölelik özelliği
meydana gelir, ardından azat olur. Bu, aslen hür olan kadına denk değildir.
Kadın böyle bir çocuk doğurduğunda ümmüveled olmaz. Cariyenin mülkiyetine sahip
iken meydana gelen çocuğun hükmü ise bunun aksidir.
Bir görüşe göre ise
mülkiyet yenilendiğinden istibra yapmak zorunludur.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermiştir: İstibra helalliğin yenilenmesi sebebiyle gerekli
olur, oysa burada helallik yenilenmemiştir. Bununla birlikte muhayerlik
süresince kişinin onunla ilişkide bulunması haramdır; çünkü bu durumda kişinin
ilişkiyi mübah kılmayan zayıf bir mülkiyetle mi ilişkide bulunduğu yoksa nikah
bağı sebebiyle mi ilişkide bulunduğu konusunda tereddüt vardır. Kişi bu kadınla
ilişkide bulunduktan sonra onu başkasıyla evlendirmek istese bu kişi onun
karısı olduğundan başkasıyla evlendirmeden önce iki temizlik süresince iddet
beklemesi gerekir. Çünkü nikah akdi fesholduğunda kadının o kocadan iddet
beklemesi gerekir, bu iddeti bitmedikçe başkasıyla evlenemez.
Satın alma sonrasında
satın alan şahıs ölse cariye vefat iddeti beklemez; çünkü cariye onun
mülkiyetinde iken ölmüştür, bu durumda cariye iki temizlik süresi iddet bekler.
Sözleşmeli veya kısmı köle
karısına sahip olsa nikah akdi fesholur, ikisi de -efendinin izni olsa bile-
cariyeyle ilişkide bulunamaz.
196. Bir kimse evli olan
bir cariyenin mülkiyetini veya kocasından ya da şüphe yollu ilişkiden dolayı
iddet bekleyen bir cariyenin mülkiyetini -durumu bilerek ya da bilmeksizin-
elde etse ve satımı da onaylasa cariyeye an itibarıyla istibra yaptırması
gerekmez; çünkü cariye başkasının hakkı ile meşguldur.
İmam Şafii'nin daha
güçlü görüşüne göre evlilik ve iddet sona erdiğinde yani evli cariye zifaftan
önce veya sonra boşanırsa yahut kocadan veya şüpheli ilişkiden dolayı iddet
bekleyen cariyenin iddeti bittiğinde cariyenin istibra yapması gerekir. Çünkü
engelortadan kalkmış ve istibrayı gerektiren şey var olmuştur.
Diğer görüşe göre ise
istibra gerekli değildir. Kişi, cariyenin iddet beklemiş olmasıyla yetinerek
onunla ilişkide bulunabilir. Iraklılar bu görüşü tercih etmiştir.
Maverdi şöyle demiştir:
"İmam Şafii'nin görüşü bu kişiye istibranın gerekli olmadığı ve cariyeyle
an itibarıyla ilişkide bulunabileceği şeklindedir. "
Not:
1. Görüş ayrılığı,
cariyenin [müşteriden] başkasından iddet bekleme si durumuna özgüdür.
Kişi kendisinden -ric'ı
talaktan dolayı bile olsa- iddet beklemekte olan bir cariyeyi satın alsa bu
durumda kesinlikle istibra yapması gerekir; çünkü karısı olan cariyeyi satın
almasının aksine burada cariyeye kendisine haram olduğu halde malik olmuştur.
Alimlerin, ric'ı talakın evlilik bağını sona erdirdiğine dair delil getirdiği
hususlardan biri de budur.
Anlaşıldığı kadarıyla
onlar bunu ihtiyat amacıyla yapmışlardır.
2. Efendi, kendisiyle
ilişkide bulunduğu diriyesini satmak istediğinde satım öncesinde hamile olup
olmadığını kesin olarak anlamak için istibra yaptırması sünnettir.
3. İki ortak bir cariye
ile hayızlı iken veya temizlik döneminde ilişkide bulunsalar ve sonra onu
satmak veya evlendirmek isteseler, yahut da iki kişi bir cariyeyi kendi
cariyeleri sanarak ilişkide bulunsalar, daha sonra cariyenin sahibi onu
evlendirmek istese, iki şahıs sebebiyle iki iddet beklemek gerekli olduğu gibi
burada da iki istibra gerekli olur.
4. Kişi, ilişkide
bulunduğu yönünde bir ikrarda bulunmadığı bir cariyeyi satsa ve cariyede
hamilelik olduğu görülse, cariyenin sahibi bu hamileliğin kendisinden olduğunu
iddia etse "ben bu hamileliğin ondan olduğunu bilmiyorum" şeklinde
yemin etmesi halinde müşterinin sözü kabul edilir, çocuğun nesebi konu ile
ilgili farklı görüşler içinden en mantıklı olanına göre satıcıya bağlanır;
çünkü ne se bin satıcıya bağlanmasının müşteri açısından kölenin maliyeti
üzerinde bir zararı yoktur. Farklı görüş belirtenler ise bunun gerekçesini
"çocuğun nesebinin satıcıya bağlanması, müşterinin vela yoluyla ona
mirasçı olma imkanını ortadan kaldırır" diye gerekçelendirmişlerdir.
5. [Bir önceki meselede]
satıcı cariye ile ilişkide bulunduğunu ikrar ederek onu satarsa bakılır:
a) İstibra yaptırdıktan
sonra satmış ve cariye de istibranın üzerinden altı ay geçmeden önce bir çocuk
doğurmuşsa çocuğun nesebi satıcıya bağlanır, satım akdi de batıl olur. Çünkü
cariyenin ümmüveled olduğu ortaya çıkmıştır.
b) Cariye çocuğu altı ay
veya daha fazla zaman geçtikten sonra doğurmuşsa çocuk, şayet müşteri cariye
ile ilişkide bulunmamışsa müşterinin kölesidir. Müşteri ilişkide bulunmuşsa ve
çocuğun kendisinden olması mümkünse yani cariye bu çocuğu, ilişkinin üzerinden
altı ay veya daha fazla zaman geçince doğurmuşsa çocuğun nesebi müşteriye
bağlanır ve cariye de müşterinin ümmüveledi olur.
c) Satıcı satım akdi
öncesinde cariyeye istibra yaptırmamışsa çocuğun ondan olması mümkünse çocuk
onun olur. Ancak müşteri cariye ile ilişkide bulunmuş ve çocuğun da her
ikisinden olması mümkün ise çocuk nesep uzmanına gösterilir. [Nesep, onun
vereceği bilgiye göre belirlenir.]
197. [İstibra yapmayı gerekli
kılan sebeplerin] ikincisi cariye üzerindeki birlikte olma [firaş] hakkının
sona ermesidir. Bu da ilişkide bulunulan veya ümmüveled olan cariyenin azat
edilmesi yahut efendinin bu cariyeyi geride bırakarak ölmeSiyle olur. Bu
durumda, nasıl ki bir nikah akdinde ayrılık durumunda iddet gerekli oluyorsa
cariye üzerindeki birliktelik hakkı sona erdiğinde de istibra gerekli olur
eariyeye istibra bir temizlik ile yaptırılır. İbnü'l-Münzir'in belirttiğine
göre bu görüş, İbn Ömer'den nakledilmiş olup [sahabe arasında] buna muhalif
olan birisi bilinmemektedir.
198. "Kendisiyle
ilişkide bulunulan" ifadesi ilişkide bulunulmayan cariyeyi dışarıda
bırakmaktadır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir' de belirtildiğine göre
ilişkide bulunulmayan bir cariye azat edildiğinde istibra kesinlikle gerekli
değildir.
199. Efendi, geride
ilişkide bulunduğu ancak azat etmediği bir cariyeyi bırararak ölse o mirasçıya
intikal eder. Mirasçının bu cariye üzerinde yeni bir mülkiyeti oluştuğundan
onun istibra yapması gerekir. Bu, birinci sebeb e bağlı olarak yapılan bir
istibradır.
Not: Evli olan veya evliliğinden dolayı iddet
bekleyen bir cariye azat edilse istibra yapması gerekmez; çünkü bu cariye,
efendinin birlikte olma hakkına sahip olduğu bir cariye değildir. Ayrıca istibra,
ilişkinin helal hale gelmesi içindir, oysa bu cariye kocasının hakkı ile
meşguldur. Şüphe yoluyla olan ilişkiden dolayı iddet bekleyen cariye ise bundan
farklıdır; çünkü o, bu ilişki ile, efendisinden başkasının birlikte olduğu bir
kimse konumundadır.
200. Ümmüveled cariye
üzerinden bir istibra müddeti geçtikten sonra efendisi onu azat etse veya ölse,
o sırada cariye evli olmasa [istibra gerekli olur mu? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
istibra gerekli olur, daha önce geçen istibra dikkate alınmaz. Nitekim boşama
öncesinde kadının geçirmiş olduğu temizlik süreleri de dikkate alınmaz.
İkinci görüş
Rahmin boş olduğu
anlaşıldığından istibraya gerek yoktur.
[Nevevi şöyle demiştir:]
"Ben derim ki Efendi ümmüveled olmayan ve kendisiyle ilişkide bulunduğu
cariyesinden uzak dursa [istibra yapsa] sonra onu azat etse cariye üzerine
istibra gerekli olmaz, azat edilir edilmez evlenebilir. Çünkü bu cariye, evli
kadına benzememektedir. Doğrusunu Allah daha iyi bilir."
Çünkü cariye üzerindeki
birliktelik hakkının istibra ile ortadan kalkmadığı konusunda ittifak vardır.
Nitekim cariye bunun üzerinden altı ay geçtikten sonra bir çocuk doğursa bu
çocuk ona bağlanmaz. Ümmüveled ise böyle değildir, bu konuda Rafil'nin
imamlardan aktardığına göre İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır.
201. Kendisiyle ilişkide
bulunulan ümmüveled olmayan cariyeyi ilişkide bulunduktan sonra -ilişkide
bulunan kişi ister onun maliki olsun isterse maliki tarafından o cariyeyi
istibra yapmaksızın elde etmiş olsun- ve ümmüveled cariyeyi istibra yapmadan
önce evlendirmek haramdır. Bu, iki erkeğin menileri [cariyenin rahminde]
birbirine karışmasın diye böyledir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Daha önce geçtiği üzere cariyenin sahibinin, kendisiyle
ilişkide bulunduğu cariyeyi satmadan önce istibra yapması [onunla ilişkiden
uzak durması] müstehaptır. Burada da hüküm böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Evlendirmenin amacı ilişkide bulunmak olduğundan evlendirme tasarrufu
ardından helalliği getirir. Satım ise böyle değildir. Şayet kişi cariyeyi
onunla ilişkide bulunmuş olan birine satarsa o zaman istibra gerekmez. Bu, bir
kadınla ilişkide bulunan kimsenin iddet içinde o kadınla evlenmesine benzer.
202. Kişi ümmüveledini
azat etse istibra yapmaksızın onunla evlenebilir [mi? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
kişi nasıl ki kendisinden iddet bekleyen kadınla evlenebilirse bununla da evlenebilir
Çünkü [kadının rahmine giden] meni, aynı kişiye aittir.
[Soyların karışması
tehlikesi yoktur.]
İkinci görüş
Evlenemez; çünkü azat
işlemi istibrayı gerektirdiğinden kişinin o kadınla evlenmesi -tıpkı yabancı
bir şahısla evlendirmesi durumunda olduğu gibi- istibraya bağlıdır.
203. Ümmüveledi efendisi
azat etse veya ölse kadın her iki durumda da başkasıyla evli veya iddet
bekliyor olsa kadının istibra yükümlülüğü yoktur; çünkü bu kadın, ölen
efendinin yataklığı değildir. Yataklık hakkı kadının kocasına aittir. Bu açıdan
bu cariye, kişinin ilişkide bulunmamış olduğu cariyesi gibidir. Ayrıca istibra,
ilişkinin helal hale gelmesi içindir. Belirtilen iki durumdaki cariyeler ise
kocanın hakkı ile meşguldür. Ancak şüpheli ilişkiden iddet bekleyen cariye
bundan farklıdır; çünkü azadın ve ölümün gerektirdiği istibrayı def etme
konusunda şüpheli ilişki zayıf kalır. Ayrıca bu iki kadın belirtilen şüpheli
ilişki ile başkasının yataklığı olmamışlardır.
Not: [Evlendirilen ümmüvelede istibranın gerekli olduğu
ve olmadığı durumları şöyle izah edebiliriz:]
1. Evlendirilen
ümmüveledin önce efendisi sonra kocası ölse veya her ikisi de eş zamanlı
ölseler kadın, ilk durumda iddetin sebebi geciktiğinden, ikinci durumda da
ihtiyat sebebiyle hür kadın gibi iddet bekler, istibra yapması gerekmez; çünkü
efendinin yataklığı olma durumuna geri dönmemiştir.
2. Kadının kocası
efendisinden daha önce ölürse, cariye iddeti bekler, iddet beklerken efendisi
ölürse istibra yapması gerekmez. İddet bittikten sonra efendisi ölürse, iddetin
ardından efendinin yataklığı konumuna geri döndüğü için istibra yapması
gerekir.
3. Efendi ve kocadan
biri diğerinden önce ölmekle birlikte hangisinin daha önce öldüğü bilinmese
veya her ikisinin birlikte mi yoksa ardı ardına mı öldüğü bilinmese bakılır:
a) İkisinin ölümü
arasında, iki ay ve beşgün beş gece veya daha az miktarda bir süre varsa
kadının istibra yapması gerekmez. Çünkü bu kadın, şayet efendisi daha önce
ölmüşse kendisinden dolayı istibra yapması gereken efendinin ölümü esnasında
başkasının karısıdır. Koca daha önce ölmüşse o zaman da iddet beklemektedir.
Her iki durumda da istibra yapması gerekmez. O zaman kadının dört ay on gün
iddet beklemesi gerekir; çünkü efendi daha önce ölmüş ve bu durumda kadın,
kocasının ölümü anında hür olmuş olabilir.
b) İkisinin ölümü
arasında iki ay beş gün ve geceden daha uzun bir zaman farkı varsa veya ne
kadar zaman olduğu bilinmiyorsa kadının vefat iddeti olan dört ay on gün ile
bir hayız görme süresinden hangisi daha uzun ise onu beklemesi gerekir. Çünkü
koca daha önce ölmüş olabilir, bu durumda kadın efendisinin ölümü esnasında
onun yataklığı komununda olduğundan istibra yapması gerekir. Efendinin önce
ölmesi de ihtimal dahilindedir ki bu durumda kadın, kocasının ölümü esnasında
hür olduğundan iddet beklemesi gerekecektir. İşte kadın, üzerindeki
yükümlülükten kesin olarak kurtulsun diye bu ikisinden hangisi daha uzun ise o
kadar süre bekler.
204. [İstibra süresi ne
kadardır? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre -ilgili hadis sebebiyle- adet gören kadınlarda, cariye üzerindeki
mülkiyetin diğer şah sa intikal etmesinden sonra tam bir hayızdır. Cariyenin
istibra yapmasını gerektiren sebep cariye hayızlı iken gerçekleşse o hayızın
kalan kısmı dikkate alınmaz.
Tam olarak adet ve
temizlik gören kadın -tıpkı iddet bekleyen kadının durumunda olduğu gibi- adet
görmekten ümit keseceği zamana kadar bekler.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre -ki bu görüş İmam Şafii'nin yeni görüşlerini içeren el-İmla'da da
aktarılmıştır- temizlik, tıpkı iddet döneminde oldUğu gibidir.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermişlerdir: İddet esnasında temizlik ve hayız tekrarlanır ve
böylece araya giren bir hayız ile rahmin boş olduğu [kadının hamile olmadığı]
anlaşılmış olur. Burada ise hayız tekrarlanmadığından rahmin boş olduğunu
gösteren hayıza itimad edilir.
İddette, [boşamanın
meydana geldiği] temizlik süresinin kalan kısmı hesaba katıldığı halde burada
hayızın kalan kısmı yeterli görülmemiştir; çünkü temizliğin kalan kısmının
arkasından rahmi n boş olduğunu gösteren hayız gelirken burada hayızın
arkasından temizlik gelmektedir. Bu ise rahmin boş olduğunu göstermez.
205. Küçüklük veya başka
bir sebeple [adet ve temizlik hesabıyla değil de] ay hesabıyla istibra yapacak
olanlar için bekleme süresi yalnızca bir aydır; çünkü bu bir ay, hür kadındaki
bir temizlik dönemi gibidir. Carlye için de böyledir.
[İmam ŞafiI'nin] bir
görüşüne göre ise bunun istibrası üç ayla olur; çünkü meninin rahimdeki etkisi
ancak üç ay içinde görülür. Et-Tenbih yazarı bu görüşü esas almıştır.
206. Adetini şaşırmış
olan kadın da ilk görüşe göre bir ay bekler.
207. Hamile olarak esir
alınmış cariye veya esir alınmış olmayan, hamile de olmayan ancak efendisinin
kendisi üzerindeki yataklık hakkı azat veya ölüm sebebiyle ortadan kalkmış olan
cariyenin istibrası ilk iki durumda -belirtilen hadis sebebiyle- doğumla
ortadan kalkar.
208. Hamile olan cariye
satın alma vb. bir yolla elde edilmiş ise ve bu cariye evli yahut iddet
bekliyor olsa onun hükmü daha önce geçmişti. Bu da "kişi evli olan veya
iddet bekleyen carlyeye sahip olsa" ifadesinde yer almaktadır. Söz konusu
cariyenin an itibarıyla istibra yapmasına gerek olmayıp daha güçlü görüşe göre
mülkiyetin onun üzerinden kalkmasından sonra istibra yapılması gerekir. Burada
istibra doğumla olmaz. Çünkü istibra ya gerekli değildir, yahut da doğumdan
sonraya kalmaktadır.
209. [Nevevi şöyle
demiştir:] Ben [Nevevi] derim ki: "Daha doğru görüşe göre, zinadan hamile
kalan cariyenin istibrası doğumla gerçekleşir. Allah daha iyi bilir."
Çünkü yukarıda geçen
hadisin ifadesi geneldir. Ayrıca istibranın amacı rahmin boş olduğunu
bilmektir, bu da doğumla bilinmektedir.
Diğer görüşe göre ise bu
doğum ile iddet sona ermediği gibi istibra da yerine gelmiş olmaz.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: İddet konusuna özel bir önem verilmektedir,
nitekim istibrada şart koşulmadığı halde iddette kadının adet görmesinin
tekrarlanması şart koşulmaktadır. Ayrıca iddette Allah hakkı bulunsa bile
[netice itibarıyla bu] kocanın hakkı olduğundan, başkasından doğum yapmakla bu
hak yerine gelmiş olmaz. Oysa istibra bundan farklıdır, zira onda hak sahibi
olan Allah'tır.
Not: Zinadan hamile olan kadında bir hayızla
yetinilir; çünkü zinadan olan hamileliğin bir saygınlığı yoktur.
Zerkeşi başkasından
almak suretiyle şu görüşü ileri sürmüştür: "Anlaşıldığı kadarıyla zina
yoluyla sonradan meydana gelen hamilelik, bitişik hamilelik gibidir; çünkü
alimler sonradan meydana gelen hayızı yeterli görmekle birlikte [istibrayı
gerektiren sebebe] bitişik hamileliği yeterli görmemişlerdir. Onlar [istibra
sebebine] bitişik hamilelikle yetindiklerine göre sonradan meydana gelen
hamilelik evleviyede yeterli olur.
Alimlerin ifadelerinden
anlaşıldığına göre kadın, ay hesabıyla istibra yapan kimselerden olsa ve
zinadan hamile kalsa, bir ayın geçmesiyle istibra yapmış olmaz. Oysa iddet
konusunda bu durumda üç ayın geçmesi halinde iddetin yerine geleceği kesin
olarak kabul edilmektedir; çünkü zinadan meydana gelen hamilelik, yok
hükmündedir. "
Bazıları "zinadan
meydana gelen hamilelik, iddet esnasında olmuşsa yok hükmündedir" demiş
olsalar da ZerkeşI'nin görüşü, uygun bir görüştür.
Şöyle bir soru
sorulabilir: "Zerkeşi, hamilelik mevcut olduğunda bir ay ile istibra
yapılabileceği ni söylemektedir. Öyleyse onun, sonradan meydana gelen
hamilelik, istibrayı gerektiren sebebe bitişik olan hamilelik gibidir ifadesi
nasıl doğru olabilir?
Buna şöyle cevap
verilir: Bu, kadının doğum yapmasına kadar meclis muhayerliğinin devam etmesi
durumunda düşünülebilecek bir şeydir. Çünkü istibra ancak muhayyerliğin
bitiminden sonra dikkate alınır. Nitekim bu, rivayette yer alacaktır.
210. Bir cariyenin
mülkiyeti elde edildikten sonra henüz teslim alınmadan önce bir istibra süresi
geçse [burada üç durum söz konusu olup] bakılır:
Birinci durum
Cariye miras yoluyla
elde edilmişse geçen bu süre istibra olarak hesaplanır; çünkü miras yoluyla
elde edilen mülkiyette mal gerçekte ele geçmemiş olsa bile hükmen ele geçmiş
gibidir, nitekim bu malın başkasına satılması [bu sebeple] sahihtir.
Not: İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Bu görüş,
cariye, miras bırakan şahıs tarafından teslim alınmışsa böyledir. Şayet miras
bırakan şahıs cariyeyi satın aldıktan sonra henüz teslim almadan önce ölmüşse
cariyenin istibrası ancak mirasçının eline geçtikten sonra dikkate alınır.
"
İbnü'r-Rif'a'nın bu
görüşü, Nevevi'nin ifadesinden anlaşılacağı üzere zayıf görüşe dayalıdır.
İkinci durum
Cariye, satın alma vb.
bedelli bir akit yoluyla elde edilmiş ve akit de bağlayıcı hale gelmişse [ne
olur? Buna ilişkin mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu da tıpkı cariyeyi miras yoluyla elde etmek gibidir; çünkü mülkiyet bağlayıcı
olduğundan bu, teslim sonrasına benzemiştir.
İkinci görüş
Bu zaman, istibra olarak
kabul edilmez; çünkü mülkiyet henüz kesinleşmemiştir.
İstibra muhayyerlik
zamanı esnasında geçerse "satıcının muhayyer olduğu akitte malın mülkiyeti
satıcıya aittir" veya "mevkuftur [ne satıcıya ne de müşteriye
aittir]" görüşünü kabul ettimiğimiz takdirde bu zaman dikkate alınmaz.
Daha doğru görüşe göre, muhayyerlik müşteriye de ait olsa hüküm böyledir; çünkü
mülkiyet zayıfdır.
Nevevi, mülkiyeti
"tam" ifadesiyle kayıtlasaydı bu durum dışarıda kalmış olurdu.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Muhayyerlik bölümünde şu ifadeler geçmişti:
Muhayyerlik yalnızca
müşteriye ait ise onun, satın aldığı cariye ile ilişkide bulunması helal olur.
Bunun helal olması, istibranın muhayyerlik zamanından itibaren dikkate
alınmasını gerektirir.
Buna şöyle cevap
verilir: Orada "helallik" ile kastedilen, mülkiyetin zayıflaması ve
satıcının diriye üzerindeki hakimiyetinin ortadan kalkmasına dayalı olarak
haramlığın ortadan kalkmasıdır. Haramlığın ortadan kalkması başka bir
sebepledir ki bu da istibradır. Daha önce buna muhayyerlik bölümünde işaret
edilmişti.
Üçüncü durum
Bir cariye üzerinde hibe
tasarrufu gerçekleştirildikten sonra henüz teslim edilmeden önce istibra
gerçekleşmişse bu istibra dikkate alınmaz; çünkü -ilgili bölümde geçtiği üzere-
hibede mülkiyetin gerçekleşmesi teslime bağlıdır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Nevevi'nin ifadesi, bu üçüncü durumun, cariyenin
mülkiyeti elde edildikten sonra henüz teslim gerçekleşmeden önce yapılan
istibra kapsamında olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Oysa hibe edilen şeyin
ancak teslim ile karşı tarafın mülkiyetine geçtiği belirtilmişti."
Buna şöyle cevap verilir:
Nevevi'nin ifadesinin böyle bir izlenim doğurduğu kabul edilemez; çünkü
"la" harfiyle yapılan atfın şartı, Süheyli'nin de belirttiği üzere
kendisinden sonra gelenin önce gelene uygun olmamasıdır. Daha önce el-Minhac
metninin taharet bölümünde geçen "tahirun la tahurun" ifadesi
açıklanırken buna işaret edilmişti.
Not: Vasiyet yoluyla birine bırakılan diriyede
vasiyet yapan şahsın ölümünden ve vasiyet lehdarının da vasiyeti kabul
etmesinden sonra geçen istibra süresi -tıpkı mirasta olduğu gibi- hesaba
katılır. Rafii'nin belirttiğine göre vasiyet yapan kişi öldükten sonra vasiyet
lehdarı kabul etmeden önce geçen süre de böyledir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Bu, müşterinin muhayyerlik süresi esnasında cariyenin ortadan
kaybolması gibi değerlendirilmeliydi. O süre, istibra olarak kabul edilmez.
Buna şöyle cevap
verilir: Vasiyet işleminde, vasiyet eden şahsın ölümünden sonra vasiyet edilen
mal üzerinde vasiyet lehdarının mülkiyeti, müşterinin, muhayyerlik şartıyla
satın aldığı mal üzerinde muhayyerlik süresindeki mülkiyetinden daha güçlüdür.
211. Nevevi daha sonra
"cinsel ilişkinin mübahlığı ile ilgili olmayan hiçbir istibra dikkate
alınmaz" şeklindeki genel kurala şu sözleriyle işaret etmiştir:
Kişi MecCısı veya onunla
aynı kapsamda olan -mesela mürtedbir cariye satın alsa, cariye bir hayız görse
veya kendisinde doğum yapma, adet görmeyen bir kadın ise bir ay sürenin geçmesi
gibi istibra sonucunu doğuracak bir durum gerçekleşse, daha sonra bu durum sona
erince veya sürmekteyken kadın Müslüman olsa [söz konusu istibranın yeterli
sayılıp sayılmayacağı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
belirtilen istibra yeterli olmaz; çünkü bu istibra istibranın asıl amacı olan
"ilişkinin helal hale gelmesi"ni peşinden getirmemektedir.
İkinci görüş
Burada kesin mülkiyet
gerçekleştiğinden söz konusu istibra ile yetinilir.
Not: Şu mesele de mecusı vb. nitelikte cariye
satın alma meselesi gibi değerlendirilir:
Ticaret yapmasına izin
verilen bir köle bir cariye satın alsa, bu kölenin borcu olsa, aradan istibra
süresi geçse bile efendinin o cariyeyle ilişkide bulunması caiz değildir. Borç,
ödenmek veya ibra edilmek suretiyle ortadan kalksa daha doğru görüşe göre
bundan önce meydana gelen istibra yeteri görülmez.
Rehin verilen cariyenin
istibrası yeterli görülerek rehin sona erdiğinde bunun tekrarlanmasına gerek
yoktur denilebilir mi yoksa denilemez mi? İbnü'I-Mukrı, Ruyanl'ye tabi olarak
ilk ihtimali esas almıştır. Ezrai ve başkaları ise İbnü's-Sabbağ'a tabi olarak
ikinci ihtimali esas almışlardır. Şayet alacaklılar, kölenin elinde bulunan
mala iliştiklerinde bu mal, rehin alan kimsenin hakkının ilişmesine yetmeyecek
kadar az veya bundan daha çok değilse bu ikinci görüş daha doğrudur.
212. İstibra yapmakta
olan cariyenin istibrası sona ermeden önce -daha önce belirttiğimiz üzere-
cinsel ilişkide bulunarak veya buna kıyasla öpme, şehvetle bakma gibi ilişki
dışında ondan yararlanmak haramdır. Çünkü [ilişki dışındaki bu şeyler de] kişiyi
haram olan ilişkiye götürür. Kadın hayızdan temizlendiğinde, doğru olan görüşe
göre ilişki dışındaki fiiller haram olur, ilişkinin haramlığı ise cariyenin
yıkanmasına kadar devam eder.
213. Esir alınmış bir
cariye ganimetin taksimi sonucunda kişinin payına düşmüşse [bu cariyeden
istifade etmek helal olur mu? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha önce geçen hadisten
çıkan zıt anlam sebebiyle, cinsel ilişkide bulunma dışındaki istifade şekilleri
helal olur. Ayrıca Beyhakl'nin İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle
demiştir:
Celula esirlerinden bir
cariye benim payıma düştü. Ona baktığımda boynunun gümüşten bir ibrik gibi
olduğunu gördüm, kendimi tutamayıp insanlar bana bakarken onu öptüm. Sahabeden
hiç kimse benim bu hareketime tepki göstermedi.
Celula, İran
topraklarında yer alan bir bölgenin adıdır. Buraya mensup olan şeylere, kıyasa
aykırı olarak Celuli denir. Burası hicretin 17. Yılında Yermük savaşı esnasında
fethedilmiş olup elde edilen ganimetler 18 milyon dirheme ulaşmıştı.
Esir alınan cariyenin
hüküm bakımından diğer cariyelerden farklı olmasının sebebi şudur:
Esir cariye en
nihayetinde harp ülkesi vatandaşı olan birinin ümmüveledi olabilir, bu durum
cariyenin mülkiyetine sahip olmaya engel teşkil etmez. Onunla ilişkide
bulunmanın haram olması, kişinin kendi soyunun harb ülkesine mensup bir erkeğin
soyuyla karışmasına engelolmak içindir, yoksa harbınin soyunun
dokunulmazlığından dolayı değildir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre diğer
cariyelerden istifade etmek helal olmadığı gibi esir cariyeden istifade etmek
de helal değildir. Bu, İsnevi'nin el-Mühimmat'ta aktardığına göre İmam
Şafii'nin el-Ümm'deki ifadesidir.
214. Düşman ülkesi
vatandaşından satın alınmış cariye de -el-İstiksa adlı eserin yazarının
belirttiğine göre- onlardan esir alınan cariye gibidir. Ancak bu cariyenin ona
bir Müslüman, zımmı vb. bir kişiden kısa zaman önce geldiği biliniyor ise o
zaman hüküm farklı olur.
215.
"Yararlanmak" ifadesi, cariyeye hizmet ettirme fiilini dışaV rıda
bırakmakta olup bu, haram değildir .
216. Cariye ile
ilişkinin haram olmasından, onunla baş başa kalmanın da haram olduğu
anlaşılmaz.
Alimlerin şu ifadesi de
bunu göstermektedir: Efendinin istibra yapan cariyesi üzerindeki zilyedliği
istibra süresi esnasında ortadan kalkmaz. Cariye güzel de olsa bu böyledir.
Efendi şer'an bu konuda
kendisine güvenilen bir şahıstır. Nitekim Evtas esirleri olan kadınlar,
sahiplerinin ellerinden alınmamıştır. Efendi istibra yapmadan önce veya istibra
esnasında cariyeyle ilişkide bulunsa, günaha girmiş sayılmakla birlikte istibra
kesintiye uğramış olmaz. Hayız görmeden önce cariye efendiden hamile kalırsa
ilişkinin haramlığı doğum yapıncaya kadar devam eder. Cariye istibra esnasında
hamile kalırsa istibranın sona ermesiyle birlikte efendinin ilişkide bulunması
-istibra tamamlanmış olduğu için- hel al olur.
Cüveyni şöyle demiştir:
Bu, ilişkide bulunmadan önce hayızın en azı kadar bir süre geçtiğinde böyledir.
Aksi takdirde -tıpkı hayız öncesinde hamile bırakması durumunda olduğu gibi-
kadın doğum yapıncaya kadar helal olmaz.
Bu, güzel bir görüştür.
217. Bir cariye, istibra
yaptığı esnada "ben hayız gördüm" dese yemin ettirilmeksizin sözü
kabul edilir; çünkü normalde böyle bir durum ancak onun vereceği haberle
bilinebilir.
Yemin ettirilmemesinin
sebebi şudur: Cariye yemin etmekten kaçınırsa efendisi yemin edebilecek durumda
değildir; çünkü o, buna [cariyenin hayız görüp görmediğine] muttali olamaz.
218. Cariye efendisinin
kendisiyle ilişkide bulunmasına engel olduğunda efendisi "sen bana
istibranın bittiğini bildirmiştin" dese istibranın tamamlandığı konusunda
efendinin sözü kabul edilir; çünkü istibra, efendinin güvenilirliğine
bırakılmıştır, bu durumda cariye gusletmeden önce efendinin onunla ilişkide
bulunması helal olur.
Not:
1. Nevevi'nin ifadesi,
efendinin sözünün yeminsiz olarak kabul edilmesini gerektirmektedir. Oysa
Nevevi, Ravdatü't-talibin'de cariyenin efendiye yemin ettirebileceğini
belirterek şöyle demiştir: "Cariye, istibra süresinden bir miktarın
kaldığını kesin olarak biliyorsa, her ne kadar hukuk! açıdan efendiye onunla
ilişkide bulunmayı serbest kılmış olsak bile cariyenin diyaneten efendisinin
kendisiyle ilişkide bulunmasını engellemesi gerekir.
2. Efendi cariyenin
hayız gördüğünü iddia ettiği halde cariye inkar etse, Cüveyni'nin kesin olarak
belirttiğine göre yeminle birlikte sözü kabul edilir.
3. Bir cariye miras
olarak kalsa ve miras bırakan şahsın kendisiyle ilişkide bulunması sebebiyle
mirasçıya haram olduğunu iddia ettiği halde mirasçı bunu inkar etse, yeminle
birlikte mirasçının sözü kabul edilir.
219. Cariye, yalnızca
bir kimsenin mülkiyetine geçmekle onun yataklığı olmaz, ancak ilişki ile onun yataklığı
olur. Bu konuda icma bulunmaktadır. Bunu Şeyh Ebu Hamid ve başkaları
nakletmiştir.
Cariye efendisiyle baş
başa kaldığında veya cinselorganı dışında ilişkide bulunduğunda da cariye onun
yataklığı olmaz, cariyenin doğurduğu çocuğun efendiden olması mümkün olsa bile
ona bağlanmaz. Kişinin karısı ise bundan farklıdır. Koca, sırf karısıyla baş
başa kalmakla kadın onun yataklığı olur. Başbaşa kalmalarının üzerinden,
çocuğun o kocadan olmasının mümkün olacağı bir süre geçince kadın çocuk
doğursa, koca ilişkiyi itiraf etmese bile çocuğun nesebi kocaya bağlanır. Çünkü
evlenmenin amacı kadından yararlanmak ve çocuk elde etmektir, dolayısıyla
burada kadınla baş başa kalmak suretiyle çocuğun kocadan olma imkanının
bulunması yeterli görülmüştür. eariyeye sahip olmanın amacı ise satarak ticaret
yapmak veya hizmet ettirmek de olabilir dolayısıyla ilişkide bulunma imkanının
bulunmasıyla yetinilmez.
İlişkinin gerçekleştiği
efendinin ikrarıyla veya ilişkinin gerçekleştiğine yahut efendinin ikrarda
bulunduğuna dair şahitlerin şahitlik etmesiyle bilinir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesi, makattan ilişkiyi
de kapsar. Bu konuda Rafiı ve Nevevi'nin ifadesi çelişkilidir. Bu konunun
sonunda makadından ilişkide bulunulan cariyenin doğuracağı çocuğun nesebinin
efendiye bağlanmamasını doğru kabul ettikleri halde nikah kitabının dokuzuncu
bölümünde ise nesebin bağlanması görüşünü doğru kabul etmişlerdir.
Talak ve lian
kitaplarında da böyledir.
Nesebin bağlanmaması
görüşü daha uygundur. Cüveyni şöyle demiştir: "Nesebin bağlanacağım
söylemek zayıftır, aslı yoktur."
Bu, bu bölümde yer alan
hükmü "cariye", evlilik bölümünde yer alan hükmü ise "hür
kadın" şeklinde yorumlayarak ikisini uzlaştırmayı reddetmektedir.
220. Nevevi daha sonra
dlriyenin yataklık olmasının sonucunu şu şekilde açıklamıştır: "Cariye,
efendinin onunla ilişkide bulunmasından sonra çocuğun ondan olmasının mümkün
olduğu bir sürede doğum yapsa efendi ilişkide bulunduğunu itiraf etmese bile
çocuğun nesebi ona bağlanır. Çünkü ilişkide bulunduğunda yataklık sabit olur.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) [bir çocuğun nesebi ile ilgili bir davada] çocuğu,
Zem'a [adlı şahsın] ve mirasçısının bir ikrarı olmaksızın ümmüveledlik
sebebiyle onun nesebine bağlayarak şöyle demiştir:
> Çocuk, yataklık
hakkına sahip olanındır, zina eden kimse için ise {şayet muhsan ise] taş (recm
cezası] söz konusudur. (Buhari, Buyu', 2218; Müslim, Rada', 3598)
Cariye efendisinin
-şer'an korunmayı hak eden- menisini kendi rahmine koyduğunda da hüküm,
ilişkide bulunmuş olması gibidir.
221. Efendi, cariyesiyle
ilişkide bulunduğunu itiraf etmekle birlikte onun doğurduğu çocuğun kendisine
ait olduğunu kabul etmese ve ilişkide bulunduktan sonra cariyeye tam bir hayız
süresince istibra yaptırdığını iddia etse, çocuk ise bu hayızın üzerinden altı
ay veya son sınır dört yılalmak üzere altı aydan daha fazla süre geçtikten
sonra doğmuş olsa, mezhepte esas alınan ve İmam Şafii tarafından açık olarak
ifade edilen görüşe göre çocuğun nesebi efendiye bağlanmaz.
Bir görüşe göre ise
efendiye bağlanır. Bu görüş şu görüşten tahric yoluyla çıkarılmıştır:
"Kişi karısını
boşadıktan sonra üç temizlik süresi geçmesinin ardından kadın, kocasından
olması mümkün olan bir çocuk doğursa çocuğun nesebi kocaya bağlanır."
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Nikahtaki yataklık hakkı cariyelikteki yataklık
hakkından daha güçlüdür; çünkü cariyelikte efendinin ilişkide bulunduğunu ikrar
etmesi veya buna dair şahitlerin bulunması şarttır. Burada ilişki ile istibra
birbiriyle çeliştiğinden bu durum, çocuğun nesebinin efendiye bağlanması
sonucunu doğurmaz.
Efendinin istibra iddası
yanında çocuğun hakkı sebebiyle buna dair yemin etmesi de gerekir.
222. Çocuk istibranın
üzerinden altı ay geçmeden önce dünyaya gelirse bu durumda o esnada cariyenin hamile
olduğu bilinmiş olacağından çocuğun nesebi cariyenin efendisine bağlanır.
Not: eş-Şerhu'l-kebir'in bu bölümünde
belirtildiğine göre bu durumda efendinin lian yaparak çocuğun nesebini reddetme
hakkı vardır. Rafii şöyle demiştir: "Lianda geçtiği üzere doğru görüşe
göre bu böyledir."
Rafii'nin bu ifadesi bir
hata olarak görülmüştür; çünkü lian bölümünde bunun olamayacağı hükmü doğru
kabul edilmiştir. Rafii'nin buradaki ifadesinde de böyledir.
223. Cariye, istibra
yaptığını inkar ederse doğru görüşe göre efendiye yemin ettirilir.
224. Efendinin yemin
esnasında [istibradan bahsetmesi gerekir mi? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Efendi istibradan hiç
bahsetmeyip yalnızca çocuğun kendisinden olmadığını söylese bu yeterli olur. Nitekim
hür kadının çocuğunu reddederken de böyledir.
Efendi yemin esnasında
"bu çocuğun doğumundan altı ay önce ben cariyeme istibra yaptırdım"
ifadesini mi yoksa "cariye benim istibra yaptırmamın üzerinden altı ay
geçtikten sonra bu çocuğu doğurdu" ifadesini mi söyler? Bu konuda iki
görüş mevcuttur. Bana göre her ikisini söylemesi de yeterlidir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
efendinin, belirtilen şekilde yemin etmesinin yanında iddiasının sabit olması
için istibradan da bahsetmesi gerekir.
Not: Kişi cariyesiyle ilişkide bulunduktan sonra
ondan uzak dursa [istibra yapsa] sonra onu azat etse, cariye azat işlemi
üzerinden altı ay geçtikten sonra çocuk doğursa, çocuğun nesebi efendiye
bağlanmaz.
225. Cariye efendisinden
çocuğu olduğunu [dolayısıyla ümmüveled statüsünde bulunduğunu] iddia ettiği
halde efendi cariyeyle ilişkide bulunduğunu inkar etse ortada bir çocuk varsa
[hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
efendiye yemin ettirilmez; çünkü [aslolan ilişkinin gerçekleşmemiş olmasıdır
ve] efendi, ilişkinin gerçekleşmediği genel kuralına uymaktadır. Bu durumda
çocuğun nesebi ona bağlanmaz. Efendiye önceki durumda yemin ettirilme sebebi
şudur: Efendi nesebin sabit olmasını gerektirecek bir ikrarda bulunmuştur,
[burada ise böyle bir ikrar bulunmadığından] ona yemin ettirilmesinin bir
anlamı yoktur.
İkinci görüş
Efendiye "onunla
ilişkide bulunmadım" şeklinde yemin ettirilir; çünkü şayet ilişkide bulunduğunu
itiraf etse nesep sabit olur, inkar ettiğinde ise yemin ettirilir.
Nevevi'nin "ortada
çocuk varsa" ifadesi, çocuğun olmadığı durumu dışarıda bırakmaktadır.
Rafii ve Nevevi'nin
Cüveyni'ye tabi olarak belirttiklerine göre bu durumda kesinlikle yemin
ettirilmez.
Not: Nevevi'nin ifadesinden cariyenin ümmüveledlik
iddiasının sahih olduğu anlaşılmaktadır ki daha doğru görüşe göre bu doğrudur.
226. Cariyenin efendisi
"onunla ilişkide bulundum ama boşalacağım zaman dışarıya boşaldım"
dese [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
çocuğun nesebi efendiye bağlanır; çünkü meninin çıkması kişinin kendi isteğine
bağlı olmayıp efendi hiç hissetmediği halde meni birden rahime kaçmış olabilir.
Ayrıca ilişkiye dair hükümlerde boşalmanın olması şart değildir.
İkinci görüş
İstibra davasında olduğu
gibi burada da çocuğun nesebi efendiye bağlanmaz.
İstibraya İlişkin Son
Hükümler
1. Efendinin
cinselorganı kopuk olmakla birlikte yumurtalıklan mevcut olsa, cariyenin
doğurduğu çocuk efendiye bağlanmaz; çünkü bu durumda cariye üzerinde yataklık
durumu söz konusu değildir. Zira yataklık ancak belirttiğimiz şekilde sabit
olur bu ise bizim ele aldığımız durumda mevcut değildir. Bulkinl'ye ait olan
"bana en yakın gelen görüş, efendi çocuğun nesebini yeminle reddetmedikçe
çocuğun ona bağlanmasıdır" şeklindeki görüş kabul edilemez. Ya da bu
görüş, kadın efendisinin menisini kendi rahmine sokmasına özgüdür.
2. Kişi [başkasının
mülkiyetinde cariye olan] karısını satın alsa ve cariye, nikahtan ya da
mülkiyetten olması mümkün olan bir sürede çocuk dünyaya getirse yani satın
aldıktan sonraki ilişkinin üzerinden altı ay veya daha fazla, evliliğin
üzerinden dört yıldan az geçtikten sonra doğum yapsa, kadın ümmüveled olmaz.
Çünkü çocuğun nesebi, mülkiyet sebebine bağlı olarak efendiye bağlanmamaktadır.
Ancak efendi, cariyenin mülkiyetini elde ettikten sonra onunla ilişkide
bulunduğunu, çocuğun bundan sonra olması mümkün olan bir istibra davası söz
konusu olmaksızın ikrar ederse -ki bunun mümkün olması, efendinin istibra
iddiasında bulunmamasıyla olur veya iddiada bulunsa bile istibranın üzerinden
altı ay geçmeden çocuğun doğmasıyla olur- cariye ümmüveled olur; çünkü çocuğun
nesebinin, mülkiyet yoluyla efendiye bağlanmasına hükmedilir. Bu durum, çocuğun
nikahtaki ilişki yoluyla meydana gelmiş olması ihtimaline engelolmaz. Çünkü bu
durumda zahir olan çocuğun mülkiyetteki ilişkiden meydana gelmiş olmasıdır.
3. Kişi earlyesini
başkasıyla evlendirse, cariye ilişki öncesinde boşansa veya efendi onunla
ilişkide bulunduğunu ikrar etse, cariye efendisinden olma ihtimali bulunan bir
sürede çocuk doğursa, görünür durum dikkate alınarak çocuk efendiye bağlanır ve
cariye ümmüveled olur. Çünkü çocuğun, mülkiyet yoluyla efendiye bağlanmasına
hükmedilmektedir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN