MUĞNİ’L-MUHTAC

NAFAKALAR

 

KÖLE VE HAYVANLARIN NAFAKALARI

 

1. Kişi kölelerinin nafaka ve giyeceğini yeterli bir şekilde karşılamakla yükümlüdür. Kölesi kör, felçli, müdebber ve ümmüveled bile olsa böyledir. Nafaka olarak o bölgedeki kölelerin yediği temel gıda, katık ve giyecek verilir.

 

2. Kölenin avret mahallini örtmek yeterli değildir.

 

3. Kişinin kölesine kendi yediği yemek ve katıktan yedirip kendi giydiğinden giydirmesi sünnettir.

 

4. Bu nafaka, zamanın geçmesiyle düşer.

 

5. Hakim bu masraflar için kişinin malını satar. Malı yoksa kölesini satmasını veya azat etmesini emreder.

 

6. Kişi diriyesini çocuğunu emzirmeye zorlayabilir. Yine çocuğunu emzirdikten sonra sütü artıyorsa başkasını emzirmeye de zorlayabilir. Şayet çocuğun sütten kesilmesi zarar vermiyorsa iki yıldan önce süt emzirmeyi kesmeye zorlayabileceği gibi süt emzirmesi kadına zarar vermiyorsa iki yıl geçtikten sonra emzirmeye zorlayabilir.

 

7. Hür kadının terbiye hakkı vardır. İkisinden biri iki yıl dolmadan önce sütten kesemez. Şayet çocuğa zarar vermiyorsa ikisi birden sütten kesebilir.

 

8. İkisinden biri iki yıl geçtikten sonra sütten kesebileceği gibi ikisi daha fazla da emzirtmeye de karar verebilir.

 

9. Kişi kölesini ancak güç yetirebileceği işle yükümlü tutar. Karşılıklı rıza şartıyla köleyi vergiye bağlayabilir.

 

10. Bu vergi, kölenin günlük veya haftalık olarak ödeyeceği bir vergidir.

 

11. Kişi hayvanlarını yemleyip sulamakla yükümlüdür. Bunu yapmaktan kaçınırsa hakim, yenilebilir hayvanı satma, yemlendirme veya kesmeye zorlar. Diğer hayvanı ise satmaya veya yemini vermeye zorlar.

 

12. Kişi, hayvanın yavrusuna zarar verecek şekilde hayvanını sağamaz.

 

13. Kişi, lağım ve ev gibi cansız varlıkları tamir etmekle yükümlü değildir.

 

 

A. KÖLELERİN GİDERLERİNİN KARŞILANMASI

 

311. Köle sahibinin gerek temel gıda gerekse katık olarak kölelerine yeterli olacak yiyeceği vermesi gerekir. Köleye yeterli olacak yiyecek miktarı belirlenirken, kölenin yiyeceğe karşı isteksiz veya istekli olup olmaması dikkate alınır. Bu, benzer durumdaki kölenin normaldeki yiyeceğinden fazla olsa bile böyledir.

 

312. Yine kişi kölesinin giyecek ve diğer masraflarını da karşılamakla yükümlüdür. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Kölenin yiyecek ve giyecek hakkı vardır. Sahibi ona güç yetiremeyeceği bir işi yükleyemez.o88)

> Kişinin kölesine yiyeceğini vermemesi günah olarak yeter. (Müslim, Zekat, 2309)

 

Bu iki hadiste yer alan hususlara diğerleri kıyas edilmiştir.

 

Not:  Nevevi'nin belirtilen hususlarla yetinmesinden efendinin, taharet için suya ihtiyaç duyan köleye bunu satın almasının gerekli olmadığı anlaşılsa da Ravdatü't-talibin'de daha doğru olarak belirtilen görüşe göre titresini vermek gerekli olduğu gibi bu da gereklidir.

Yine ihtiyaç duyması halinde teyemmüm yapacağı toprağı satın alması da gerekir.

 

Nevevi'nin "yeterli olacak miktarda" ifadesinden bunun, eşe verilen nafakada olduğu gibi belirli bir miktarının olmadığı anlaşılmaktadır ki doğru olan budur. Muhtasar'da kölenin doyurulmasının gerekli olduğu İmam Şafii tarafından açıkça belirtilmiştir.

 

313. Köle;

 

> Çalışıp kazanabilen bir kimse olsa da,

> Kölenin işgücü vasiyet vb. bir yolla hak edilmiş olsa da,

> Kör ve kötürüm olsa da,

> Müdebber yahut ümmüveled olsa da,

> Ücretle tutulmuş veya ödünç alınmış olsa da,

> Kaçmış olsa da,

 

[tüm bu durumlarda] kölenin ihtiyaç duyduğu şeyi ona vermek gerekir; çünkü bütün bu durumlarda köle üzerindeki mülkiyet devam etmektedir. Ayrıca yukarıda geçen iki hadiste genel ifade kullanılmıştır.

 

314. Ancak köle efendisiyle -hatta fasid bile olsa- özgürlük sözleşmesi yapmışsa, artık kazancı kendisine ait olduğundan efendisinin bunlardan herhangi bir şeyi ona vermesi gerekmez. Nitekim onun kendi kölelerinin nafakasını da vermesi gerekir. Şayet bedeli ödeyemeyeceğini beyan eder ve efendisi de özgürlük sözleşmesini feshet-

mezse o zaman kölesinin nafakasını vermesi gerekir. Bu, nadiren nakledilen meselelerdendir, bundan istifade etmek gerekir. 

 

315. Aynı şekilde evlendirilen cariyenin nafakasını kocasının vermesini gerekli kıldığımız durumda efendi onun nafakasını vermekle yükümlü değildir.

 

316. Efendinin, köleye yeterli olacak olan miktarı onun kendi yiyecek ve giyeceği cinsinden karşılaması gerekli olmayıp kölenin yaşadığı bölgede yaygın olan temel gıda-buğday, arpa vb.- ve orada yaygın olan katık -tereyağı, zeytinyağı, peynir vb.- ve orada yaygın olan -pamuk, yün vb.- giyecek üzerinden vermesi gerekir. Bunun delili İmam ŞafiI'nin rivayet ettiği şu hadistir: "Köle, örfe uygun şekilde nafakası ve giyeceğini hak eder. "(Şafii, Müsned 305)

 

İmam ŞafiI şöyle demiştir: Bize göre örfe uygun olan şey, o bölgede öyle bir köle için verilen şeydir.

 

317. Maddi imkan ya da imkansızlık açısından efendinin durumu dikkate alınır.

 

318. Bir köle iki kişiye ait ise ortaklar köle üzerindeki mülkiyetleri oranında nafaka verirler.

 

319. Efendi, zühd gösterip riyazet yaparak veya cimrilik göstererek normalin altında bir şeyler yiyor, içiyor ve giyiniyorsa [kendi yiyip, giydiğinden değil] yaygın olarak yenilen-içilen ve giyilen şeyi dikkate alması gerekir.

 

320. Efendinin, kölesinin avret yerlerini örtmesi -köle bu durumda sıcak ve soğuktan etkilenmiyar olsa bile- yeterli olmaz; çünkü bu köleyi küçültüp hakir duruma sokmaktır. Bu, Gazali ve diğer alimlerin dediği gibi bizim beldelerimizde böyledir. Ancak Sudan vb. bölgelerde ise el-Matlab'da belirtildiği üzere efendi bunu yapabilir. Nitekim bu "yaygın olan" ifadesinden anlaşılmaktadır. Köleler, hiçbir şekilde üzerlerini örtmüyorlarsa, Allah hakkı olması sebebiyle onun avret mahallini örttürmek gerekir.

 

321. Efendi kendisine uygun olandan daha üst seviyede lüks bir yaşam sürüyorsa kölesine de kendi yediği gıda, katık ve kendi giydiği elbiseden giydirmesi sünnettir. Çünkü bu, üstün ahlaka uygun bir davranıştır. Bununla birlikte bunu yapması gerekli olmayıp normal olanla yetinmesi caizdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisine gelince;

 

> Onlar, Allah'ın sizin elinizin altına vermiş olduğu kardeşlerinizdir. Kimin elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin.(Buhari, lman, 30; Müslim, Eyman, 4289)

 

Rafi! bu hadis hakkında şöyle demiştir: "İmam Şafii bu hadisi mendupluğa veya yiyecek ve giyecekleri birbirine yakın olan toplulUğa hamletmiştir. Yahut da bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in durumunu bildiği bir kimsenin sorduğu soruya verdiği cevap olup peygamberimiz onun durumuna uygun cevap vermiştir."

 

322. Kölenin kazancı efendiye ait olup efendi dilerse köleye bu kazançtan harcama yapar, dilerse onu elinden alır ve başka bir paradan ona harcama yapar.

 

323. Efendi değerli olan kölelerini değersiz olan kölelerinden üstün tutacak olursa; erkek kölelerde bunu yapması mekruh, cariyelerde ise sünnettir. Buna göre -et- Tenbih 'te belirtildiği üzerekişi, ilişkide bulunduğu cariyesini giyecek konusunda hizmetçi cariyesine üstün tutabilir. Yine İbnü'n-Naklb'in belirttiği üzere bu konuda örf bulunması sebebiyle giyecek konusunda da üstün tutabilir. [Zayıf] bir görüşe göre ise her ikisi de efendinin mülkü olma bakımından eşit olduğundan üstün tutamaz. [Zayıf] bir başka görüşe göre] erkek köleler içinden değerli olanları -mesela ticaret işiyle uğraşanları giysi vb. konuda- üstün tutması da sünnettir.

 

324. Efendinin kölesini yemek yemek üzere kendisiyle aynı sofraya oturtması sünnettir. Şayet oturtmazsa veya köle ona olan saygısından onunla birlikte oturmak istemezse, kendisine yeterli olacak derecede büyük bir ekmek lokmasını seride batırarak kendisine verir. Lokmayı insanın şehvetini harekete geçirip onun ihtiyacını karşılamayacak kadar küçük yapmaz. Ya da kişi iki ya da daha fazla lokmayı bu şekilde kölesine verir. Kölesini kendisiyle birlikte oturtması, onun istediği kadar yemesi için daha uygundur. Bu hüküm, yemeği bizzat hazırlayan köle hakkında daha da güçlüdür. Özellikle de yemeği hazırlayan köle hazırda bulunuyorsa. Nitekim Buhari ve Müslim'de şöyle buyrulmuştur:

 

> Birinize hizmetçisi yemek getirirse onu oturtmayacaksa ona bir veya iki lokma versin; çünkü yemeği ısıtma ve hazırlama işini o hizmetçi yapmıştır.(Buhari, itk, 2557; Müslim, Eyman, 4293)

 

Bunun aklı gerekçesi de şudur: İnsanın nefsi gördüğü şeyi arzular. Efendinin böyle yapması kölenin şehvetini bastırır.

 

Hadisteki emir, kişinin tevazu ve güzel ahlaklılık göstermesini talep etmek amacıyla mendup olarak yorumlanmıştır.

 

325. Efendi kölesine bir yiyecek verdiğinde yemesini geciktirecek şekilde onu başka bir şeyle değiştiremez. Ancak bunu gerektirmiyorsa başka bir şeyle değiştirebilir.

 

326. Köle için yeterli olacak miktarı verme yükümlülüğü zaman aşımıyla düşer. Bu miktar, hakimin belirlemesi veya köleye borç alma konusunda izin vermesi olmadıkça efendinin zimmetinde borç olmaz. Bu tıpkı akrabaya verilen nafaka gibidir. Aralarındaki ortak nokta ise "yeterli olacak miktarı vermenin gerekli olması" dır.

 

327. Efendi kölesine gerekli harcamayı yapmaktan kaçınır veya kayıp olursa hakim onun malını satar veya kiraya verir. Çünkü bu, ödenmesi gerekli olan bir haktır.

 

328. Hakimin efendinin malını satma veya kiraya vermesi şöyle olur: Malını, kölenin ihtiyacı ölçüsünde peyderpey satması veya kiraya vermesi mümkün ise bunu yapar.

Efendinin gayrimenkulü gibi bir malı var ve bunu yapması mümkün olmazsa, malı satmanın veya kiraya vermenin kolayolacağı miktarda borç birikinceye kadar efendi adına borç yapar, sonra satım ve kiralama sonucunda o borcu ödeyecek olan miktarı satar veya kiraya verir. Çünkü peyderpey satmak veya kiraya vermek zor olur.

 

"Borç yaptıktan sonra malı satılır" şeklinde mutlak ifade kullananların ifadeleri de bu şekilde yorumlanır.

 

329. Şayet malının bir kısmını satması veya kiraya vermesi mümkün olmazsa ve borç almak da imkansız hale gelirse hakim onun malının tümünü satar veya kiraya verir.

 

330. Kişinin kölesine harcayacağı malı kalmazsa hakim kölenin zararını ortadan kaldırmak amacıyla ona kölesini satmasını veya kiraya vermesini yahut azat etmesini emreder. Şayet bunu yapmazsa hakim köleyi kiraya verir, bunu yapması mümkün olmazsa satar. Hiç kimse onu satın almazsa devlet hazinesinden onun nafaka ihtiyacını karşılar. Şayet hazinede mal yoksa o zaman bu efendi, Müslümanların yardımına muhtaç bir kimse olduğundan Müslümanların onun ihtiyacını gidermeleri gerekir.

 

İbnü'r-Rif'a'nın belirttiğine göre burada köle için yapılacak harcama efendiye teslim edilir; çünkü nafaka vermekle yükümlü olan odur. Burada "Müslümanların yardımına muhtaç" denilen kişi köle değil efendidir.

 

Ezrai şöyle demiştir:  Alimlerin ifadesinin zahirinden bu kişiye devlet hazinesinden veya Müslümanların mallarından yapılan harcamanın karşılıksız olduğu anlaşılmaktadır. Şayet efendi fakir veya kölenin zaruri hizmetine muhtaç bir kimse ise bu doğrudur. Aksi takdirde efendinin bunu geriye ödemesi gerekir.

 

Not:  Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere hakim, efendinin malını kiralamak imkanı bulunmadığında onun malını satar. Cürrcani ve et-Tenbih yazarı bunu zikretmiştir. Oysa Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeden hakimin satmak ve kiraya vermek seçeneklerinden dilediğini se çe bileceği anlaşılmaktadır.

 

Bu hüküm, ümmüveled dışında geçerlidir. Ümmüvelede gelince, hakim onu çalışıp kazanması için serbest bırakır veya kendisi ücretle çalıştım. Hakim, normal kölede olduğunun aksine ümmüveledi azat etmeye zorlayamaz. Çünkü efendi, [azat etme işlemi dışında bir yolla] mülkiyetini giderme imkanına sahip olduğundan mülkiyetini giderecek şeyi yapması emredilir. Bunda kendisinin bir zararı yoktur; çünkü satması mümkündür.

Ümmüveled ise böyle değildir. Ayrıca ümmüveled olmakla o cariye için azat olma hakkı doğmuştur. Kısmı köle de böyledir. Şayet onunla efendisi arasında zamanı nöbetleşe kullanma sözleşmesi varsa nafaka, nöbet sırası kimde ise onun üzerine gereklidir, aksi takdirde kölelik ve hürriyet oranına göre her ikisi de nafaka ile yükümlüdür.

 

331. Bir kimse, cariyesini ondan olan veya başkasından olan bir çocuğu emzirmeye zorlayabilir. Çünkü cariyenin sütü ve işgücü efendisinin mülküdür. Ancak karısını zorlayamaz; çünkü koca karısının süt ve işgücüne malik değildir.

 

Not:  Efendi, cariyeden olma çocuğu başkasına teslim etmek istese, cariye de kendi çocuğunu kendisi emzirmek istese efendinin bunu engellemesi caiz olmaz; çünkü bu ana ile çocuğunu ayırmak anlamına ,gelir. Ancak cariyeden yararlanacağı vakitte bu iş bitinceye kadar çocuğu başkasına bırakma hakkı vardır.

 

Çocuk, başka bir erkekten olma hür bir çocuksa veya başkasının kölesi ise o zaman efendi o cariyenin o çocuğu emzirmesine engelolabilir ve çocuğu başkasının emzirmesini isteyebilir; çünkü İbnü'r-Rif'a ve başkalarının Maverdl'den aktarıp onayladıkları üzere o çocuğun emzirilmesi kendi babası veya efendisinin yükümlülüğüdür.

 

332. Şayet cariye kendi çocuğunu emzirdikten sonra çocuğun başkasından emdiği sütle yetinmesi veya az süt içmesi yahut cariyenin sütünün çok olması sebebiyle geriye sütü kalıyorsa efendi onu kendi çocuğundan başka bir çocuğu emzirmeye zorlayabilir. Geriye süt artmıyorsa zorlayamaz.

Çünkü ayette "anne, çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasm" [Bakara, 233] buyrulmuştur. Ayrıca çocuğun gıdası süttür. Tıpkı yiyeceğin yeterli miktarın altında olması caiz olmadığı gibi bunun da az olması caiz değildir.

 

333. Çocuğun iki yıl dolmadan önce sütten kesilmesi ona zarar vermiyorsa -yani çocuk başkasından emdiği sütle ihtiyacını karşılıyorsa- ve bu durum cariyeye de herhangi bir zarar vermiyorsa kişi cariyesini iki yıl dolmadan önce çocuğunu sütten kesmeye zorlayabilir. Şayet iki yıldan sonra emzirmesi cariyeye ve çocuğa zarar vermiyorsa iki yıl geçtiği halde emzirmeye zorlayabilir. Şu halde cariyenin kendi başına çocuğu emzirme veya sütten kesme hakkı yoktur; çünkü hür kadının aksine cariyenin çocuğun yetiştirilmesi üzerinde bir hakkı yoktur.

 

334. Hür kadının çocuğun yetiştirilmesi üzerinde hakkı vardır.

Bu sebeple hür olan ana-babadan herhangi biri iki yıl dolmadan önce diğerinin rızası olmaksızın çocuğu sütten kesemez. Çünkü süt emzirme süresi tamamlanmamıştır.

 

Not: Alimlerin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre ana-baba çocuğun sütten kesilmesi konusunda anlaşmazlığa düşseler, iki yılın tamamlanmasını isteyen kimsenin isteğine icabet edilir.

 

Ezrai şöyle demiştir: çocuğun maslahatına daha uygun olan ne ise onun yapılmasını isteyenin isteğine karşılık verilir. Annesinin hastalığı veya hamile olması sebebiyle çocuğun sütten kesilmesi onun maslahatına olabilir ve süt emzirecek başkası bulunmayabilir. Bu durumda sütten kesilmesi tek çare olur. Bu, alimlerin görüşlerine aykırı değildir. Aksine alimlerin mutlak ifadesi normal şartlarda geçerli kabul edilir.

 

335. Ana-baba, şayet çocuk için sütten kesilmek zararlı olmayacaksa karşılıklı rıza ile iki yıl dolmadan önce çocuğu sütten kesebilirler. Şayet çocuk için zararlı alacaksa kesemezler.

 

336. İki yıl geçtikten sonra çocuk başka gıda ile besleniyorsa eşlerden biri diğerinin rızası olmaksızın çocuğu sütten kesebilir; çünkü bu, tam olan emzirme süresidir. çocuğun bünyesi zayıf olur da süt emme dışında bir şeyle beslenemezse sütten kesmek caiz olmaz.

Bu durumda çocuk, diğer gıdalarla yetinir hale gelinceye kadar baba sütanne ücretini ödemekle yükümlü olur.

 

337. Anne çocuğu emzirmekten kaçınırsa, süt emzirecek başka bir kimse bulunmadığında -Mütevellı ve başka alimlerin belirttiği üzere- hakim anneyi çocuğu emzirmeye zorlar.

 

Not:  İki yıllık süre tamamlandığında hava çok sıcak ya da soğuk ise ne olur? Farıkı şöyle demiştir: Babanın onu bu mevsimde de emzirtmesi gerekir. Çünkü o dönemde çocuğun sütten kesilmesi ona zarar verebilir, bu ise caiz değıidir. Ancak iki yıllık süre havanın mutedil olduğu bir mevsimde tamamlanırsa o zaman babanın emzirtmesi gerekmez.

 

338. Karı-koca karşılıklı anlaşırlar ve bu durum da çocuğa zarar vermeyecek olursa çocuğu iki yıldan sonra da emzirebilirler. Aksi takdirde bu caiz olmaz.

 

Not:  Hannafı'nin fetvalarında yer aldığına göre bir ihtiyaç olmadıkça tam iki yılolduğunda süt emzirmeyi kesmek sünnettir.

 

339. Köle sahibi kölesini ancak onun güç yetirebileceği bir işle yükümlü tutabilir. Yani devamlı surette yapmaya güç yetirebileceği işle yükümlü tutabilir. Bunun delili, daha önce geçen Müslim hadisidir. Kişinin, kölenin bir iki gün güç yetirip sonra aciz kalacağı bir işle köleyi sürekli bir şekilde yükümlü tutması caiz olmaz. Bununla birlikte -Rafiı'nin açık olarak ifade ettiği üzere- bazı vakitlerde kölesine zor gelecek meşakkatli işlerle yükümlü tutabilir.

Şayet kölesini güç yetiremeyeceği bir işle yükümlü tutarsa Kadı Hüseyin, kölenin satılmasına dair fetva vermiştir. İbnü's-Sabbağ "bu görüş, mezhebi n genel kurallarına pek de uzak değildir" demiştir.

 

Ezral'nin belirttiğine göre kölenin kurtulmasının tek yolu olarak bu kalmışsa bu hüküm açıktır. Şayet efendinin bunu yapması yasaklandığında efendi vazgeçiyorsa o zaman kölenin satılması gerekmez.

 

340. Efendi kölesine gücü yeten bir iş yüklerken örf ve adete riayet etmelidir. Buna göre öğle uykusu vaktinde ve şayet kölesi evliyse karısıyla birlikte olacağı vakitte, gündüzün iki ucunda, şayet onu gündüz çalıştınyorsa geceleri, gece çalıştınyorsa gündüzleri dinlendirmelidir. Onu yanında yolculukta götürüyorsa, bir zarar görmemesi için örf ve adete uygun bir şekilde ara-sıra bineğe bindirmelidir.

 

341. Efendiler, kölelerinin kendilerine gecenin çok uzun olması sebebiyle gecenin iki ucu ile birlikte gündüz vaktinde hizmet etmelerine alışık olsalar onların adetleri dikkate alınır.

 

342. Kölenin hizmet ederken elinden gelen çabayı göstermesi ve tembellik göstermemesi gerekir.

 

343. Kölenin efendisine "rabbim" demesi mekruh olup bunun yerine "seyyidim, mevlam" der. Efendinin de kölesine "kölem / cariyem" demesi mekruh olup ona "oğlum / kızım", "delikanlım" derse.

 

344. "Evin rabbi", "sürünün rabbi" ifadelerinde olduğu gibi mükellef olandan başkasına "rab" adını izafe ederek kullanmak mekruh değildir.

 

345. Kişinin fasık olan bir şahsa veya dini konusunda töhmet altında olan bir kimseye "efendim" demesi mekruhtur.

 

346. Köle sahibi, mükellef olan kölesi üzerine, karşılıklı rızalarının bulunması halinde vergi koyabilir. Biri diğerini vergi koymaya zorlayamaz; çünkü bu bedelli bir akit olduğundan karşılıklı rızanın olmasıdikkate alınır. Bu konuda delil şu hadistir:

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Taybe kendisini hacamat ettiğinde ona iki sa' veya bir sa' hurma verdi ve sahiplerine de onun vergisini hafifletmelerini emretti. (Buhari, İcare, 2281; Müslim, Müsakat, 4015)

 

Bu hadis bir grup sahabe tarafından nakledilmiştir.

 

Beyhaki'nin rivayet ettiğine göre Zübeyir'in kendisine vergi ödeyen bin kölesi vardı. Evine bu vergiden herhangi bir şey girmez, hepsini sadaka olarak dağıtırdı. (Beyhaki, Nafakat, 8, 9)

 

Not:  Kendisine vergi konmuş olan köle, tıpkı sözleşmeli kölegibi alım-satım vb. tasarruflarda bulunma hakkını elde eder.

 

347. Köleye vergi konması halinde bu vergi efendi tarafından konulan belirli bir miktar olup köle bunu aralarındaki anlaşmaya göre günlük, haftalık, aylık, yıllık vb. kazancından öder.

 

348. Kölenin mübah bir şekilde kazanç elde edebilecek durumda olması ve şayet kendisinin masrafları kendi kazancından karşılanıyorsa bu masrafların dışında olması gerekir. Şayet kazancı vergiye yetmiyorsa Maverdi ve başkalarının belirttiğine göre onu vergiye bağlamak sahih olmaz. İmam Şafii, e!-Ümm ve Muhtasaru'!-Müzeni'de şöyle demiştir: "Cariyenin sürekli olarak veya çoğu zaman yaptığı bir iş bulunmadığı sürece devlet, kişinin cariyesine vergi koymasını engeller. Yine köle çalışmaya güç yetiremediğinde de böyledir." O, senetli bir şeklide Hz. Osman'ın hutbesinde şunu söylediğini nakletmiştir: "Küçük köleyi para kazanmakla yükümlü tutmayın yoksa hırsızlık yapar. Sanatı olmayan cariyeyi para kazanmakla yükümlü tutmayın yoksa iffetini kullanarak para kazanır."

 

Cüveyni şöyle demiştir: Bu, dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu konuda aslolan mübahlıktır. Köle, vermesi gereken vergiyi tam olarak ödediğinde geriye kazancından bir şey artmışsa fazlalık kısmı efendi nafaka konusunda genişlik göstererek köleye mübah kılmış kabul edilir.

 

Vergi anlaşmasını bu durumdan çıkaracak arızi bir takım hususlar meydana gelebilir.

 

349. Vergi anlaşması her iki taraf açısından da bağlayıcı değildir.

 

350. Kölenin giderleri, anlaşma esnasında kölenin kazancından mı yoksa efendinin malından mı karşılanacağı belirlenmişse oşarta göre karşılanır.

 

351. Bazı günlerde meydana gelen eksilme başka günlerdeki fazlalıkla karşılanır.

 

 

B. HAYVANLARIN BAKIMLARININ SAĞLANMASI

 

352. Hayvan sahibinin, dokunulmazlığı bulunan hayvana yemini vermesi ve onu sulaması veya atlayıp suyunu içmesi yeterli oluyorsa bunu yapmak için salıvermesi gerekir. Şayet atlayıp su içmesi bir kıtlık sebebiyle yeterli olmuyarsa o zaman hayvana yetecek olan yemi ek olarak vermelidir. Bu, canın dokunulmazlığı sebebiyledir. Nitekim Buhan ve Müslim'de yer alan hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Bir kadın, alıkoyduğu bir kedi sebebiyle ateşe [cehenneme] girdi; ne ona yemek verdi ne de haşerotı yemesi için salıverdi.(Buhari, Ehadisü'l-enbiya, 3482; Müslim, Selam, 5813)

 

Hayvana yeterli olacak miktardan kasıt onun yeme ve içme noktasında en son sınıra ulaşması değil ilk basamağa ulaşmasıdır.

 

"Dokunulmazlığı bulunan" ifadesi ile [her nerede görülürse öldürülmesi emredilen] beş hayvan [yılan, akrep, fare, kuduz köpek, kara karga] dışarıda bırakılmıştır.

 

353. Hayvan sahibi malı olduğu halde bunu yapmaktan kaçınırsa eti yenen hayvanda şu üç şeyden birini yapmaya zorlanır:

 

> Hayvandan zararı giderecek fiillerden biri olarak onu satmak vb.,

> Hayvanına yem vermek,

> Hayvanını kesmek.

 

Eti yenmeyen hayvanda ise hayvanını satmaya veya yem vermeye zorlanır.

 

354. Hayvanı yeme dışında bir amaçla kesmek yasaklandığından eti yenmeyen hayvanın boğazlaması haramdır.

 

Kişi, hayvanı ölümden korumak amacıyla bunu yapmaya zorlanır.

 

355. Şayet hayvan sahibi bunu yapmazsa hakim durum neyi gerektiriyorsa ona uygun bir şekilde hareket etme konusunda hayvan sahibinin yerini alır. Şayet hayvan sahibinin malı yoksa hayvanı veya onun bir parçasını satar veya hayvan sahibini bunu yapmaya zorlar.

 

Ezrai şöyle demiştir: Kiraya verilmesi mümkün olan hayvanı satmamak daha uygundur.

 

O, bunu, İmam Şafii'nin ve alimlerin çOğunluğunun ifadelerinin gereği olarak nakletmiştir.

 

356. Şayet bunu yapmak mümkün olmazsa hayvanın hayatta kalması için yetecek şeylerin masrafı devlet hazinesinden karşılanır. Bu da mümkün olmazsa tıpkı benzer durumdaki köle meselesinde olduğu gibi o zaman bunu yapmak Müslümanlar üzerine gerekli olur. Orada gelen ayrıntılar burada da söz konusu olur.

 

357. Kişinin hayvanı, köpek gibi mülkiyete konu olmayan bir hayvan ise onun ihtiyaçlarını karşılaması veya ondan yararlanması helal olan bir kimseye vermesi gerekir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Veya kişi köpeği salar.

 

358. Kişinin yanında eti yenen ve yenmeyen bir hayvan olsa ve yalnızca birinin nafakasına yetecek imkanı olsa, bu ikisini satma imkanı olmasa ne yapar? Eti yenmeyenin nafakasına öncelik verip eti yeneni keser mi yoksa ikisini eşit mi tutar? İzzeddin bin Abdüsselam bu konuda iki ihtimal zikredip şöyle demiştir: "Şayet eti yenen hayvan bin dirheme diğeri bir dirheme denk ise bu konu üzerinde düşünmeye ve farklı ihtimaller ileri sürmeye açıktır."

 

Bu durumda eti yenen hayvanın kesilmesi gerektiğinde tereddüt edilmemesi gerekir.

Alimler teyemmüm konusunda şöyle demişlerdir: "Kişi, can dokunulmazlığı bulunan köpeği için koyununu keser." Köpek için koyunu kesiyorsa etini yemek ve diğerinin nafakasını ödemek amacıyla bu hayvanını kesmesi evleviyetle gerekli olur. Ancak kişinin eti yenen hayvana şiddetle ihtiyacı varsa, mesela kişi çölde olup devesi olsa ve deveyi kestiğinde çölde kalacak olsa o zaman onu kesmesi caiz olmaz.

 

Not:  [Hayvanına verecek yemi bulunmayan bir kimsenin] hayvanına vermek üzere yulaf gaspetmesi, yarayı dikmek için iplik gasp etmesi caizdir; ancak bunlar muayyen olup satılmayan mallar iseler onların bedelini vermesi gerekir. Nitekim kişinin suyunu hayvanına verip kendisinin teyemmüm yapması gerekir.

 

Kişinin hayvanına onun sürekli olarak güç yetiremeyeceği bir şeyi yüklemesi caizdir.

 

359. Hayvanın sütünü sağmak onun yavrusuna zarar veriyorsa hayvan sahibi o sütü sağmaz, yani sağması haram olur; çünkü bu yavrunun gıdasıdır. Bu, tıpkı cariyenin yavrusu gibidir. Ayrıca İbn Hibban'ın sahih kabul ettiği bir hadiste bu yasaklanmıştır. Kişi yalnızca yavrunun kanarak içmesinden sonra kalan sütü sağabilir.

 

Ruyani şöyle demiştir: "Burada kanmasından maksat, ölmeyecek şekilde onu ayakta tutacak miktardır. "

 

Rafil "hayvan için yeterli olan süt, bu miktara bağlıdır" demiştir.

 

Ezrai de "İmam Şafii ve alimlerimizin sözleriyle uyumlu olan doğru görüş de yeterliliğin bu miktara bağlı olmasıdır" demiştir.

 

Bu doğru olup bunun tek görüş olarak kabul edilmesi gerekir.

 

360. Şayet yavru, başka hayvanın sütünü içiyorsa sahibi onu başka hayvana emzirtebilir. Başka hayvandan emmiyorsa yavru, annesinin sütü üzerinde öncelikli hak sahibidir.

 

361. Hayvanı sağmak, yeminin az olması sebebiyle hayvana zarar veriyosa o zaman onu sağmak -Rafii ve NevevI'nin etTetimme'den aktanp onayladıklarına göre- caiz olmaz.

Hayvanı sağmayı terk etmek hayvana zarar veriyorsa onu terk etmek de caiz olmaz. Şayet bu zarar vermiyorsa, sütü zayi etmiş olunduğundan sağmayı terk etmek mekruh olur.

 

Not:  Sütü sağan kimsenin sağmada aşınya gitmemesi, memede biraz süt bırakması, hayvana zarar vermemek için tırnaklarını kesmesi sünnettir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bana göre kişinin tırnakları çok uzun olur da bu şekilde hayvanı sağması ona eziyet verirse, tırnaklarını kesmedikçe hayvanı sağması caiz olmaz.

 

Hayvanın sırt vb. bir yerindeki yününü kökünden kesmek haramdır. Yine hayvanı [tamamıyla tüysüz bırakacak şekilde] tıraş etmek de hayvana işkence söz konusu olduğundan haramdır. Bunu Cüveyni söylemiştir. İmam Şafii'nin, Harmele'nin muhtasarında yer alan "bu mekruhtur" şeklindeki ifade bununla çelişmez; çünkü ZerkeşI'nin belirttiği üzere İmam Şafii bununla haramlık anlamında mekruhluğu kastetmiş olabilir.

 

Demırı'nin de belirttiği üzere kişinin hayvana zarar verecek derecede şiddetli sıcak ve soğuk zamanlarda at, katır ve eşeği sıcak ve soğuğa karşı korumak için ona elbise giydirmesi gerekir.

 

362. Tasarrufları kısıtlama altında olmayan bir kimsenin lağım ve ev gibi canlı olmayan mülklerin bakımını yapması gerekli değildir; çünkü bakım onanm malı geliştirmek için yapılan bir işlemdir, insanın malını arttırması onun üzerine gerekli değildir. Bu durum malın harap olmasına yol açmadığı sürece tamir etmeyi terk etmesi mekruh olmaz, o durumda mekruh olur. Rafii ve NevevI, gerekçeyi bu şekilde açıklamıştır.

 

İsnevi şöyle demiştir: Bundan, . malı zayi etmenin haram olmadığı sonucu çıkmaktadır. Ancak Rafii ve Nevevi farklı yerlerde -örneğin bir malı denize atma örneğinde olduğu gibi- bunun haram olduğunu hiçbir görüş ayrılığı olmaksızın açık olarak ifade etmişlerdir.

 

Doğru olan şudur: Şayet malın zayi olmasına sebep olan şey malı denize atmak gibi fiil türünden bir şey ise kişinin bunu yapması haram olur. Malın zayi olmasına sebep olan şey, kişiye zor gelen bir şeyin yapılmasını terk etmek ise o zaman bu haram olmaz. Rehin alınan ağaçların, inat eden kimselerin karşılıklı anlaşmasıyla sulanmasının terk edilmesi Ruyani'nin görüşünün aksine caizdir.

 

İbnü'l-İmad ağaçların sulanmasının terk edilmesi konusunda

şöyle demiştir:

 

Bu, ağaçlarda sulama masraflarını karşılayacak kadar meyve olduğunda olur. Aksi takdirde kesinlikle mekruh olur. Kişi araziye bina yapmak için veya odun olarak yakmak için ağaçların kurumasını istiyor ve bu amaçla ağaçları susuz bırakıyorsa o zaman kesinlikle mekruh olmaz.

 

363. Tasarrufları kısıtlı olan şahsın velisinin onun ekinlerini sulamak vb. bir yolla ıslah etmesi, yine evini bakıp onarması gerekir. Vakıfların nazırlarının vakıfların ana mallarını ve gelirlerini korumaları gerekir.

 

Not:  Nevevi "canlı olmayan" diyerek dokunulmazlığı bulunan her can sahibini dışarıda bırakmıştır, sahibinin onun bakımını yapması gerekir. Arılar bunlar arasında yer alır.

Arıların ihtiyacı için baldan başka bir şey yeterli olmuyarsa sahibinin, kovanda arıların ihtiyacına yeterli olacak kadar bal bırakması gerekir. Şayet arıların ihtiyacı başka yolla karşılanıyorsa sahibinin kovanda bal bırakması gerekmez.

 

Rafii şöyle demiştir: "Şöyle denilmiştir: Arılar için bir tavuk pişirilerek kovanın kapısının yanına asılır, arılar bunu yerler. "

 

İpekböceği de bu kapsamda zikredilebilir. O dut ağacının yaprağını yiyerek yaşadığından sahibinin bunlara dut ağacının yaprağını yem olarak vermesi veya şayet etrafta dut yaprağı varsa onu yemek için serbest bırakması gerekir. Aksi takdirde boş yere ölür.

 

Kişi, diğer hayvanlar için gereken masrafları yapmadığında bu hayvanlar satıldığı gibi ipekböceği ve arı için gereken masrafları yapmadığında da bunlar satılır.

 

İpek oluşunca, ipek böceğinin ölmesi sonucuna yol açsa bile bunun kuruması için ipek kozasını güneşte bırakmak caiz olur. Çünkü eti yenen hayvanın boğazlanması ile bir yarar elde edildiği gibi bundan da bir yarar elde edilmektedir.

 

Son Hükümler

 

Bir malı ihtiyaçtan fazla tamir edip mamur kılmak evla olana aykırı bir davranıştır.

Eş-Şerhu'l-kebır'de şöyle denilmiştir: Bunun mekruh olduğu bile söylenebilir. Sahih hadiste şöyle buyrulmuştur: "Kişi, şu toprak hariç yaptığı bütün harcamalardan ötürü ecir alır. "(Sahih-i İbn Hibban, Zekat, 3243)

 

İbn Hibban şöyle demiştir: Bunun anlamı şudur: "Kişi bir bina için gerekenden fazla harcama yaptığında bundan dolayı sevap alamaz."

 

Kişinin kendisine, çoluk çocuğuna, hizmetçisine ve malına beddua etmesi mekruhtur. Çünkü Müslim, kitabının sonunda ve Ebu Davud da kitabında Cabir bin Abdullah'tan şunu rivayet etmişlerdir:

 

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kendinize beddua etmeyin. çocuklarınıza beddua etmeyin. Hizmetçilerinize beddua etmeyin. Mallarınıza beddua etmeyin. Ola ki Allah'ın dilekleri kabul ettiği saate rast gelir de Allah bu bedduayı kabul eder. "(Müslim, Zühd, 7437; Ebu Davud, Sa16t, 1532)

 

Müfessir Muhammed b. el-Hasen bütün saygınlığına rağmen, İbn Ömer' den şu hadisi rivayet ettiği için insanlar onun rivayetini zayıf saymışlardır: "Şüphesiz Allah, bir kimsenin sevdiği bir kimseye bedduasını kabul etmez. "(Acluni, Keşfü'l-hafd, 1,486)

Bu hadis Darekutnı ve başkaları tarafından zayıf bulunmuştur.

 

Ebu Musa, İbn Abbas'tan şunu rivayet etmiştir: Evs bin Saide el-Ensan Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna girerek ona şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Benim kızlarım var ve ben onların ölmesi için beddua ediyorum!". Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey İbn Saide! Onlara beddua etme! Bereket kızlardadır. Nimet bulunduğunda onlar nimeti güzelleştirir, musibet geldiğinde onlar musibeti dağıtır. Hastalık zamanında insana bakarlar. Onların ağırlığı [senin omuzlarında değil] yerin üzerindedir. Rızıkları da Allah'a aittir. "(Acluni, Keşfü'l-hafd, 1, 335. )

 

Allah sübhanehu ve teala en iyisini bilir.

* * *

Müellif [Hatm eş-Şirbıni] -Allah kendisinden razı olsun ve onun ve ilminin bereketinden bizleri yararlandırsın- dedi ki:

 

Eserin dört kısmının üçüncüsü Allah'ın yardım ve inayeti, güzel desteğiyle hicri 962 yılının Cemaziyelahir ayının 19'una rastlayan mübarek Salı günü, müellifi Muhammed el-Hatm eş-Şirbini eş-Şafii'nin eliyle tamamlandı.

 

Allah, müellifini, okuyanı, nakledeni, ondan nakledeni ve inceleyip mütalaa edeni bu eserden yararlandırsın. Allah bu eserin yazılmasına sebep olan kimseyi, ana-babasını, bütün Müslüman erkek ve kadınları bağışlasın. Amin.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ÖLDÜRME VE YARALAMA SUÇU: GİRİŞ