MUĞNİ’L-MUHTAC

NAFAKALAR

 

3. Nafakayı Gerektiren Durumlar

 

1. İmam Şafrı"nin yeni görüşüne göre nafaka, nikah akdi ile değil, kadının rakit sonrasında] ilişkiye imkan tanımasıyla gerekli olur.

 

2. Karı-koca bu konuda anlaşmazlığa düşerse kocanın sözü kabul edilir.

 

3. Kadın, bir süre kendisini kocasına arz etmese bu süre için nafaka alamaz. Kocasına arz etse, buna ilişkin haber kocasına ulaştığı andan itibaren nafaka almaya hak kazanır.

 

4. Koca gaip olursa hakim, onun bulunduğu bölgenin hakimine mektup yazarak kocanın ya karısının yanına gelmesini yahut da karısına nafaka ödemek üzere birini vekil tayin etmesini talep eder. Koca bunu yapmaz ve karısına dönebileceği kadar bir süre geçerse hakim, bu sürenin nafakasını ödemesine hükmeder.

 

5. Akıl hastası veya buluğa yaklaşmış kız açısından [onların kendilerinin değil] velisinin onu kocasına arz etmesi dikkate alınır.

 

98. İmam Şafrı"nin yeni görüşüne göre nafaka ve ona tabi olan diğer hususlar [giyecek, mesken vb.] kadının kocasına ilişki için tam olarak imkan tanımasıyla gerekli olur. Çünkü kadın böyle yaptığında, sahip olduğu şeyi kocasına teslim etmiş ve bunun mukabilinde olan ücreti almaya da hak kazanmıştır.

 

99. Burada "gerekli olur" derken kastedilen, alimlerin de açık olarak ifade ettikleri gibi kadının nafakayı günlük olarak hak etmesidir. Kadın, güneşin doğumu esnasında kocasına ilişki için imkan tanısa İsnevi şöyle demiştir: "Kıyasa göre nafaka güneşin batışıyla gerekli olur." Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre zahir olan bu durumda nafakanın, orantılı olarak gerekli olmasıdır. Buna göre kadın öğle vakti ilişkiye imkan tamsa nafakanın da o anda gerekli olması uygundur.

 

100. Kadının ilişkiye imkan tamması nafakanın sebebi mi yoksa şartı mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. İkinci görüş daha uygundur.

 

İki durum bundan istisna edilmiştir:

 

a. Kadın, akit esnasında belirlenmiş olan muayyen veya peşin mehri teslim almak için ilişkiden kaçınırsa nafaka almaya hak kazamr. Vadeli olan mehirde ise -İsnevi'nin görüşünün aksine- vade tarihi gelmiş olsa bile kadın ilişkiden kaçınamaz.

 

b. Koca uzun bir yolculuğa çıkmak istese, BeğavI fetvalarında şöyle demiştir:

 

Koca hac için yolculuğa çıkacağında nasıl ki gidiş ve dönüş süresince kadının nafakasını bırakmaksızın çıkamazsa burada da kadın, kocanın gidiş ve dönüş zamanına kadarki nafakasım talep edebilir.

 

Bu, kadına nafakasım gün be gün verecek birini vekil tayin etmediğinde söz konusudur.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Vadeli borcu olan bir kimsenin dönüş tarihinden önce vadenin geleceği bilinse, bu kişi alacaklı şahıstan izin istememiş olsa ve geriye de borcunu ödeyecek miktarda mal bırakmamış olsa bile yolculuğa çıkabilir. Burada da durum böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Alacaklının aksine kadın kocanın yanında alıkonulmuş durumdadır ve bundan zarar görür.

 

NevevI'nin sözüne eklediğimiz "tam" ifadesiyle şu durum dışarıda bırakılmıştır: Kadın belli bir zaman dilimi süresince veya belirli bir yerde ilişkiye müsaade edip bunun dışındaki zaman ve yerde müsaade etmese nafaka almaya hak kazanamaz.

 

Not:  Nafakayı gerektiren durum nikah akdinden önce gerçekleşse, örneğin bain talakla boşanmış hamile kadın ile mutlak olarak nikah akdi yapılmış olsa bu durumda kadının ilişkiye müsaade etmesi gerekir mi gerekmez mi? ZerkeşI'nin belirttiğine göre daha mantıklı olan bunun şart olmasıdır. Çünkü nafakayı gerektiren bu durum akitle ortadan kalktığından hiç yok hükmündedir.

 

101. Nikah akdi [ilişkiye müsaade etme söz konusu olmadıkça] nafakayı gerektirmez; çünkü akit mehri gerektirir. Nikah akdi birbirinden farklı iki bedeli gerektirmez. Ayrıca nafakanın miktarı bilinmediğinden akİt, bilinmeyen bir malı gerektirmez. Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Aişe ile o altı yaşındayken evlenmiş, iki yıl sonra zifaf yapmıştır. Zifaf öncesinde Hz. Aişe'ye nafaka verdiğine dair herhangi bir bilgi aktarılmamıştır. Şayet bu, Hz. Aişe'nin hakkı olmuş olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu ona verirdi, vermiş olsaydı mutlaka nakledilirdi.

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre -ki bu görüş yeni görüşler arasında da aktarılmıştır- nafaka, akitle gerekli olur, ilişkiye müsaade etmekle kesinleşir. Kadın ilişkiden kaçınırsa düşer.

 

102. Nevevi daha sonra yukarıdaki iki görüşe göre meseleyi detaylandırarak şöyle demiştir:

 

Buna göre karı-koca, ilişkiye müsaade etmenin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda anlaşmazlığa düşseler, yani kadın "ben ona şu zamanda ilişkiye müsaade ettim" dediği halde koca bunu inkar etse ve ortada bir delilolmasa, İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan bunun gerçekleşmemiş olmasıdır.

İmam Şafrı'nin eski görüşüne göre kadının sözü kabul edilir; çünkü aslolan, akitle gerekli olan şeyin varlığını korumasıdır. Koca ise bunun ortadan kalktığını iddia etmektedir.

 

103. Karı-koca, müsaadenin gerkçekleştiği konusunda ittifak ettikten sonra koca karısının daha sonra itaatsizlik ettiğini iddia ettiği halde kadın bunu inkar etse, doğru görüşe göre yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir; çünkü aslolan, dikbaşlılığın olmamasıdır. [Zayıf] bir görüşe göre kocanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan kocanın zimmetinin borçsuz olmasıdır. İlk görüş tercih edilmiştir. Çünkü aslolan, vacip olanın olduğu gibi kalmasıdır, koca ise bunun düştüğünü iddia etmekedir.

 

104. Nevevi yine İmam Şafii'nin iki görüşüne dayalı olarak şu hükümleri belirtmiştir:

 

Kadın, bir süre kendisini kocasına arz etmese, bu esnada kocası herhangi bir talepte bulunmadığı gibi kadın da kaçınma fiilinde bulunmamış olsa İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre ilişkiye müsaade etme söz konusu olmadığından kadın nafakaya hak kazanamaz.

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre ise hak kazanır.

 

105. İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre kadın yetişkin ve aklı başında iken kocası da kadının bulunduğu beldedeyken kendisini kocasına arz etse, örneğin ona haber göndererek "ben kendimi sana teslim etmeye hazırım. İster ben senin yanına geleyim istersen sen benim yanıma gel!" dese haberin kocaya ulaştığı andan itibaren kadına nafaka verilmesi gerekir; çünkü bu durumda ilişkinin olmaması kocanın kusurundan kaynaklanmaktadır.

 

106. Kadının kendisini arz etmesinden önce koca kadının yaşadığı bölgeden başka bir yere gitse ve kadın da ilişkiye hazır olduğunu göstererek durumu mahkemeye taşısa, davanın götürüldüğü mahkemenin hakimi, kocanın bulunduğu bölgenin hakimine mektup yazarak durumu bildirir ve kocanın gelerek karısını teslim almasını veya teslim alacak ya da kadını onun yanına götürecek birini vekil olarak görevlendirmesini ister. Bu durumda teslim anından itibaren kocanın nafaka vermesi gerekir.

 

Not:  Kocanın durumu öğrendikten sonra kendisinin veya vekilinin gelmesi derhalolmalıdır.

 

107. Şayet koca, gelmesi veya birini vekil tayin etmesi mümkün olduğu halde bunu yapmaz da karısına ulaşmasının mümkün olduğu bir zaman geçerse, hakim kocanın ulaşmasının mümkün olduğu andan itibaren -tıpkı kadını teslim almış kocada olduğu gibi- kocanın malından kadına nafaka verilmesine hükmeder. Çünkü burada engel kocadan kaynaklanmaktadır. Kocanın bunu yapması mümkün değilse hakim herhangi bir şeyi gerekli kılmaz; çünkü koca karısından yüz çevirmiş değildir. Bunu İmranı, Cürcanı ve başkaları söylemiş, Ezrai ve ona tabi olanlar da nakletmiştir. Bu ifade ile el-Minhac'daki hükmü kayıtlamışlardır.

 

Not:  Bu hüküm, kocanın bulunduğu yer biliniyorsa geçerlidir. Bu bilinmiyorsa hakim, kendi beldesinden kafilelerin yolculuk yaptığı bölgelerin hakimlerine mektup yazarak bu şahsın adı ile duyuru yapılmasını talep eder. Şayet şahıs ortaya çıkmazsa hakim kadına, kocasının mevcut malından nafakasını verir. Kocasının ölmüş veya karısını boşamış olması ihtimaline binaen harcadığı mallar konusunda kadından kefil alır.

 

Koca, kadının kendisini kocasına arz etmesinden ve kocanın teslim almaktan kaçınmasının ardından kaybolmuşsa nafaka koca üzerine kesin borç olur, kocanın ortadan kaybolmasıyla bu nafaka düşmez.

 

108. Akıl hastası olan veya buluğa yaklaşmış olan kızda velinin bunları kocasına arz etmesi dikkate alınır; çünkü bununla muhatap olan velidir, bunların kendilerini arz etmesi dikkate alınmaz. Bununla birlikte buluğa yaklaşmış kız kendisini kocasına arz etse ve kocası da -velinin izni olmaksızın bile olsa- onu teslim alsa nafakasını vermesi gerekir.

Eş-Şerhu'l-kebir ve eş-Şerhu's-sağir'de "kocası onu teslim alıp evine götürse" ifadesi yer almaktadır. Bunun zahirinden anlaşıldığına göre koca teslim aldıktan sonra evine götürmese kız nafakayı hak edemez. Ezral'nin belirttiğine göre bu, şart değildir. Bu yüzden İbnü'l-Mukrı bu şarta yer vermeyerek iyi bir şey yapmıştır.

 

109. Kocanın veya buluğa yaklaşmış erkek çocuğun karısını teslim almış olması, ilişkide bulunmayı istemiyor olsa bile nafaka için yeterlidir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Buluğa yaklaşmış bir çocuk satılan malı teslim almış olsa, bu teslim yeterli olmaz. Burada da böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Orada kasıt, zilyedliğin müşteriye geçmesidir. Oysa buluğa yaklaşan çocuğun satın aldığı malda zilyedlik çocuğa değil veliye aittir. 

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

4. Nafakayı Engelleyen Durumlar