MUĞNİ’L-MUHTAC

NİKAH

 

GİRİŞ

 

1. NİKAHIN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

2. NiKAHIN KONUSU

3. NİKAH AKDİNİN MAHİYETİ

4. NİKAH AKDİNİN MEŞRUİYETİ

5. ŞERİATTA HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'E ÖZGÜ HÜKÜMLER

6. EVLENMENİN HÜKMÜ

7. ERKEĞİN EVLENECEĞİ KADINDA BULUNMASI İSTENEN NİTELİKLER

8. ERKEĞİN, TALİP OLDUĞU KADINI GÖRMESİ

 

1. NİKAHIN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

 

"Nikah" kelimesi sözlükte "eklemek", "bir araya getirmek / birleştirmek" anlamlarına gelir.

Araplar ağaçlar birbirine doğru meyledip iç içe girdiğinde bunu ifade etmek üzere "tenakehati'l-eşcar" derler.

 

Din! terminolojide nikah; [Arapça olarak] "inkah" ve "tezvk" sözcükleri yahut bunların [Arapça dışındaki farklı dillerde] tercümesini söylemek suretiyle cinsel ilişkinin mübah hale gelmesini sağlayan bir akittir.

 

Araplar "nikah" kelimesini hem evlilik akdi hem de cinsel ilişki anlamında kullanırlar. Bununla birlikte "falan kişi filan kadınla / falan şahsın kızıyla / falan şahsın kız kardeşiyle nikahlandı" dediklerinde evliliği ve nikah akdini kastederler. "Falan kişi karısı ile nikah yaptı" dediklerinde ise bu ifadeyle yalnızca cinsel ilişkiyi kastederler.

 

Sa'lebi şöyle demiştir: "İbnü'l-Kattan nikahın bin tane farklı isminin bulunduğunu söylemiştir. Dil bilgini Ali b. Ebu Cafer ise nikahın bin kırk tane farklı isminin olduğunu belirtmiştir."

 

Bir şeyin ç~k isminin bulunması, o isimlerin verildiği varlığın değerini gösterir. Ileride bunu gösteren açıklamalar gelecektir.

 

 

2. NiKAHIN KONUSU

 

Nikahın şer'ı açıdan konusunun ne olduğu konusunda mezhebimizin alimlerine ait üç görüş bulunmaktadır.

 

Birinci görüş

 

En doğru görüşe göre Kur'an'da ve [Hz. Peygamber'in sözlerini aktaran] haberlerde geçen "nikah" sözcüğünün hakikat anlamı "evlilik akdi "dir. Mecazen cinsel ilişki anlamında da kullanılır. "[Kocasından üç talakla boşanan kadın] bir başka koca ile nikahlanmadıkça [ilk kocasına helal olmaz" [Bakara, 230] ayeti bu söylediğimiz hükme aykırılık teşkil etmez; çünkü bu ayette kastedilen şey [cinsel ilişki değil] nikah akdidir. [Bu kadının ilk kocasına helal olması için ikinci olarak evlendiği kişiyle] cinsel ilişkide bulunması[nın zorunlu oluşu söz konusu ayetten değil] Buharı ve Müslim'deki hadiste geçen "sen onun balcığından tatmadıkça olmaz" ifadesi sebebiyledir

 

İkinci görüş

 

Nikah kelimesinin hakiki anlamı cinsel ilişkidir. Mecazen nikah akdi anlamında da kullanılır. Ebu Hanife bu görüştedir. Dil açısından bu görüş, dinı terminoloji açısından ise ilk görüş daha güçlüdür.

 

Hanefılerden [Keşşaf adlı tefsirin yazan] Zemahşerı şöyle demiştir:

 

Nikah sözcüğü Kur'an'da yalnızca evlilik akdi anlamında kullanılmıştır. Çünkü nikah sözcüğünün "cinsel ilişki" anlamı sarıhtir. Oysa Kur'an cinsel ilişkiden söz edeceğinde [bunu doğrudan ifade etmeyip] kinaye yoluyla "mülamese (karşılıklı dokunmak)" veya "mümasse (karşılıklı temas etmek)" gibi kelimeler kullanır.

 

Zemahşerl'nin bu görüşüne karşı "Zina eden bir erkek ancak zina eden bir kadını nikahlar" [Nur, 3] ayeti ileri sürülmüştür; çünkü el-Kifaye adlı eserin ric'at bölümünde belirtildiği üzere bu ayetteki nikah cinsel ilişki anlamındadır.

 

Rağıb [el-Isfahanı] şöyle demiştir:

 

Nikah sözcüğünün hakiki anlamının cinsel ilişki olup sonra da bu sözcüğün evlilik akdi anlamında kinaye olarak kullanımı mümkün değildir; çünkü cinsel ilişkide bulunmak çirkin görüldüğü gibi bundan söz etmek de çirkindir. Evlilik akdi yapmak ise çirkin görülmez.

Yani daha çirkin görülen bir sözcük, böyle olmayan bir anlamda kinaye olarak kullanılmaz.

Ayrıca cinsel ilişkiden bahsederken nikah sözcüğünün bundan nefyedilmesi sahihtir.

Örneğin zina hakkında nikah ifadesi kullanılmaz, sifah ifadesi kullanılır. Gizli dost tutulan kadın hakkında "bu kadın, falancanın ne karısı ne de nikahlısıdır" denilir. Nikah sözcüğünün cinsel ilişkidem nefyedilmesi onun cinsel ilişki anlamında kullanımının mecaz oldUğunu gösterir.

 

Üçüncü görüş

 

Nikah sözcüğünün hakiki anlamı hem cinsel ilişki hem de evlilik akdidir. "İman edinceye dek müşrik kadınlarla nikahlanmayın" [Bakara, 221] ayetindeki nikah sözcüğü hem evlilik akdi hem de cariye edinmek suretiyle ilişkide bulunmak anlamında anlaşılmıştır. Burada müşterek bir sözcüğün her iki anlamında birden kullanımı söz konusudur.

 

Bizimle Hanemer arasındaki görüş ayrılığının pratiğe etkisi şu meselelerde görülür:

 

a. Bir kadınla bir erkek zina ettiğinde Hanefılere göre bu kadın, o erkeğin babasına ve çocuklarına haram olurken bize göre haram olmaz. Bunu Maverdı ve Ruyanı belirtmiştir.

 

b. Bir kimse "falanca ile nikahlanırsam o boş olsun" dese, bize göre bu söz -kişi bunu söylerken cinsel ilişki anlamını kastetse bilecinsel ilişkiye değil evlilik akdine yorulur. Rafii bunu talak bölümünün sonunda el-Buşenci'den nakletmiştir.

 

 

3. NİKAH AKDİNİN MAHİYETİ

 

Nikah akdi, kadın açısından bağlayıcıdır. Daha doğru görüşe göre koca açısından da böyledir.

 

Nikah akdi [kadının cinselliğine] malik olmak mıdır yoksa rakit sebebiyle kadının cinselliğinden yararlanmanın erkek açısından] mübah kılınma[sı] mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Bu konudaki görüş ayrılığının etkisi şu meselelerde görülür:

 

1. Evli bir kimse "hiçbir şeye malik değilim" diye yemin etse [yemini yalan olur mu olmaz mı?]

 

2. Bir kimsenin karısı ile başkası şüphe yoluyla cinsel ilişkide bulunsa; nikah akdinin mülkiyet ifade ettiğini kabul ettiğimiz takdirde bu ilişki sebebiyle ödenmesi gereken [tazminat mahiyetindeki] mehir kocanın olur. Aksi takdirde [yani diğer görüşü kabul ettiğimiz takdirde] mehir kadının olur.

 

Nevevi ilk durumda yemin eden kimsenin yeminini bozmuş sayılamayacağı görüşünü tercih etmiştir. İkinci meselede ise mehir kadına aittir. Bana göre de ikincisi tercihe şayandır.

 

Nikah akdinde tarafların her ikisi de akdin konusu mudur yoksa akdin konusu yalnızca kadın mıdır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. İkinci görüş daha doğrudur.

 

 

4. NİKAH AKDİNİN MEŞRUİYETİ

 

Nikah akdinin helalliği konusunda temel delil Kitap, Sünnet ve ümmetin icmaıdır.

 

Bu konuda Kur'an'dan delil şu ayetlerdir:

 

> Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helalolan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun alanıdır. " [Nisa, 3]

 

> Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.[Nur, 32]

 

Sünnet'ten deliller ise şu hadislerdir:

 

> Benim fıtratımı sevenler benim sünnetime uysunlar. Benim sünnetim arasında evlenmek de vardır.(Beyhaki, Nikdh, 7, 78)

 

> Evlenin çoğalın. (Musannefu Abdurrezzak, Nikah, 10391)

 

Şafii bu iki hadisi [senetsiz olarak] "bana ulaştığına göre" şeklinde rivayet etmiştir.

 

> Dünya bir faydalanma yeridir. Dünyanın insana yarar sağlayacak en iyi şeyi ise saliha bir kadındır.(Müslim, Rada', 3628)

 

> Allah kime saliha bir eş nasip etmişse, dininin yarısı konusunda ona yardım etmiştir.(Müstedrek, Nikah, 2, 161)

 

Bu hadiste "yarısı konusunda" denilmesi şundandır: İnsanın cinselorganı ve dili düzgün kullanılmadığında kişinin dinini ifsad etme konusunda birbirine denk bir kötülük yapar.

Böyle olduğu için insanın cinselorganının evlilik yoluyla haramdan korunması, dininin yarısının korunması gibi kabul edilmiştir.

 

Doktorlar şöyle demişlerdir:

 

Evlilikten amaçlanan şeyler üçtür:

 

1. İnsan soyunun korunması,

2. İnsanın bedeninde bulunması zararlı bulunan [meni gibi] sıvıların dışarı çıkması,

3. Cinsel ilişkinin lezzetini elde etmek.

 

Cennette yalnızca bu üçüncü amaç söz konusudur; çünkü cennette üreme ve insana zararlı olan şeyin bedende hapsedilmesi durumu söz konusu değildir.

 

Bulkini şöyle demiştir:

 

Evlilik Hz. Adem döneminden itibaren meşru kılınmış ve meşrUiyeti de halen devam etmektedir. Dahası nikahın meşrUiyeti cennette bile devam edecektir. İman dışında insanın yükümlü tutulduğu diğer akitler içinden nikahın bir benzeri yoktur. Bu, Yüce Allah'ın aklıma getirdiği hususlardandır.

 

 

5. ŞERİATTA HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'E ÖZGÜ HÜKÜMLER

 

Bizim alimlerimiz, "nikah" konusunu ele alırken bu bölümün başında Hz. Peygamber (s.a.v.)'e özgü niteliklerden bahsetmeyi adet edinmişlerdir. Çünkü ona özgü konular nikah bölümünde diğerlerine göre daha çoktur. Ben de Şerhu't-Tenbih adlı eserimde insanın gönlünü rahatlatacak derecede bu özelliklerden uzunca bahsettim, dolayısıyla burada bu konuları tekrar uzatmayı gerekli görmüyorum. Bununla birlikte burada bu üstün özelliklerin sahibi olan Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bereketinden istifade etmeyi ümit ederek bir kısmını özetle belirtmek istiyorum, zira bu özelliklerden bahsetmek müstehaptır.

 

er-Ravda'da şöyle denilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait özelliklerin belirtilmesi vaciptir. Şayet zikredilmezse, cahil bazı kimseler ona (s.a.v.) özgü [hükümleri içeren] bir takım sahih hadisleri görerek bununla amel etmeye kalkabilirler. Dolayısıyla bunların açıklanması gerekir."

 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e özgü hükümler dört türe ayrılır:

 

a. Vacipler

 

[Ümmet hakkında vacip olmadığı halde] Hz. Peygamber (s.a.v.)'e \-racip kılınan pek çok hüküm bulunmaktadır. Kuşluk namazı, vitir, kurban kesmek, dişleri misvaklamak ve işlerini danışarak yürütmek bunlar arasında yer alır.

 

b. Haramlar

 

[Ümmet hakkında haram olmadığı halde] Hz. Peygamber s.a.v.)'e özgü olarak haram kılınan şeyler de pek çoktur. Zekat ve sadaka almak, yazı yazma ve şiir öğrenmek, insanlara hiyanet yoluyla bakmak yani dışa karşı başka türlü görünürken kaş-göz ile başka türlü imada bulunmak, Müslüman bile olsa bir cariye ile evlenmek.

 

c. Hafiftetmeler ve Mübahlıklar

 

Bunlar da bir hayli fazladır. Dilediği kadını dilediği kimse ile hatta dilerse kendisiyle o kadından ve velisinden izin almaksızın akdin iki tarafını da kendisi teşkil etmek suretiyle evlendirmesi bu özelliklerdendir. Onu Allah evlendirmiştir. Vis al orucu tutmak, ganimet içinden dilediği malı seçip almak, çocukları ve kendisi lehine şahitliğinin kabul edilmesi, dokuz kadınla evlenmesinin mübah olması böyledir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ondan fazla kadınla evlenmiş, vefat ettiğinde ise geride dokuz eş bırakmıştır.

 

İmamlar şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in çok kadınla evlenmesi, erkeklerin muttali olamayacağı gizli bir takım hükümlerin tebliğ edilmesi konusunda bir esneklik sağlamak ve onun gizli üstünlüklerini / iyiliklerini insanlara nakletmek içindir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hem zahir hem de bat ın açıdan nitelikleri mükemmel kılınmıştır.

 

d. Faziletler ve İkramlar

 

Bunlar bir hayli fazladır. Bu özellikler arasında şunları zikredebiliriz: Kendileriyle ilişkide bulunmuş olsun ya da olmasın Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nikahladığı kadınların; kendileriyle ilişkide bulunmuş olsun ya da olmasın, boşamış olsun ya da olmasın, onların isteğiyle boşamış olsun ya da olmasın başkalarına haram olması, kendileriyle ilişkide bulunduğu cariyelerinin başkalarına haram olması -ilişkide bulunmadığı cariyeleri haram değildir-, eşlerinin diğer kadınlara üstün kılınması, eşlerinin sevap ve günahlarının başkalarına göre katlanması, eşlerinin mümin erkeklerin -mümin kadınların değil- anneleri kabul edilmesi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise eşlerinden farklı olarak hem erkeklerin hem de kadınların babası konumundadır. "Muhammed erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir" [Ahzab, 40] ayetine gelince bunun anlamı, "sizin erkeklerinizden hiç kimsenin sulbi babası değildir" şeklindedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımlarından bir şey istemek -perde gerisinden olmadıkça- haramdır. Onun hanımları içinde en faziletli olanı Hz. Hatice, sonra Hz. Aişe'dir.

Dünyadaki kadınların en üstünü Hz. Meryem'dir. Çünkü onun peygamber olduğu söylenmiştir. Daha sonra peygamberimizin kızı Hz. Fatıma, sonra Hz. Hatice sonra Hz. Aişe sonra Firavun'un karısı Asiye'dir.

 

Taberam'deki şu rivayete gelince; "Alemler içindeki en hayırlı kadın İmran kızı Meryem, sonra Huveylid kızı Hatice, sonra Muhammed'in kızı HHıma, sonra da Firavun'un karısı Asiye'dir. "

 

İbnü'l-İmad bu konuda şunları söylemiştir: "Hz. Hatice, efendilik açısından değil yalnızca anne olması açısından Hz. Fatıma'ya üstün tutulmuştur. "

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) son peygamber ve mutlak olarak mahlukatın en faziletlisidir.

Yaratılış bakımından ilk peygamber olmak ve peygamberliğinin herkesten önce olması özelliği ona özgüdür. Zira o, daha Hz. Adem henüz yaratılmamış bir çamur halindeyken bile peygamber idi. Bütün peygamberlerden önce ondan söz alınmıştır. Yüce Allah'ın "ben sizin rabbiniz değil miyim?" sorusuna ilk olarak "evet rabbimizsin" cevabını veren odur. Hz. Adem ve bütün mahlukat onun için yaratılmıştır. Onun yüce ismi arşa, göklere, cennetlere ve melekOtun diğer yerlerine yazılmıştır. İki görüşten birine göre göğsünün yarılması da ona özgü özelliklerdendir. Yine sırtında kalbinin hizasında peygamberlik mührünün bulunması, gökyüzünde cinlerin melekleri dinleyerek hırsızlık yapmasının engellenmesi ve bunu yapmaya çalışanlara alevli ateşin fırlatılması, anne ve babasının diriltilerek kendisine iman etmesi ona özgü özelliklerdendir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kıyamet gününde beş tür şefaat yetkisi verilmiştir:

 

> Bunların ilki en büyük şefaattir ki bu da mahşer meydanında hesabın başlaması içindir.

İnsanlar bu konuda diğer peygamberlere müracaat ettikten [ve bir sonuç alamadıktan] sonra Hz. Peygamber(s.a.v.)'e müracaat edecekler ve Hz. Peygamber'in şefaatiyle hesap başlayacaktır.

 

> İkinci şefaat türü, bir grup insanın cennete hesapsız girebilmesi içindir.

> Üçüncü şefaat türü aslında cehenneme girmeyi hak eden bir grup insanın cehenneme girmemesi için yapılan şefaattir.

> Dördüncü şefaat türü, cehenneme giren insanların oradan çıkması içindir.

> Beşinci şefaat türü ise bir grup insanın cennetteki derecelerinin daha da yüksek olması için yapılan şefaattir.

 

Bu şefaat türlerinin tümü [sahih] rivayetlerle sabittir. Bu şe faatler içinden en büyük şefaat ve bir grup insanın cennete hesapsız girmesi için yapılan şefaat yani [birincisi] ve ikincisi yalnızca Hz. Peygamber' e özgüdür.

 

[Nevevi] er-Ravda'da şöyle demiştir: "Üçüncü ve beşinci şefaat türünün de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e özgü olması mümkündür."

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) cennetin kapısını ilk çalacak olan, ilk defa şefaat edecek olan ve şefaati kabul görecek olan kimsedir.

 

Yüce Allah'ın lütfu ve keremi ile Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bizim hakkımızda şefaatçi kılmasını, bizi, ailemizi, hocalanmızı, kardeşlerimizi, bizi sevenleri ve bütün müslümanlan onunla birlikte cennete sokmasını temenni ederiz!

 

 

6. EVLENMENİN HÜKMÜ

 

[Cinsel açıdan] evlenmeye ihtiyacı olup evlenmek için maddi imkanı bulunan kimse için evlenmek müstehaptır. Maddi imkanı olmayan kimsenin evlenmemesi müstehaptır. Bu durumda olan kişi [cinsel] şehvetini oruç tutarak dizginlemeye çalışır.

 

Kişi evlenmeye ihtiyaç duymuyorsa [bakılır:] Evlilik için maddi imkanı yoksa evlenmesi mekruh olur. Maddi imkanı varsa evlenmesi mekruh olmamakla birlikte [evlenmeyip] ibadetle meşgulolması daha faziletlidir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: "Kişi ibadetle meşgulolmayacaksa, daha doğru görüşe göre evlenmesi daha faziletlidir. Kişinin maddi imkanı bulunmakla birlikte yaşlılık, daimi hastalık, iktidarsızlık gibi bir takım kusurları bulunuyarsa evlenmesi mekruh olur. Allah en iyisini bilir."

 

Evlenmek Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünneti olduğu için Nevevi şunları söylemiştir:

 

1. Cinsel ilişkiye karşı aşırı arzu duyması sebebiyle evlenmeye ihtiyacı olan kimsenin; evleneceği kadının me hrini, mevsimlik giysisini, günlük nafakasını temin edebilecek maddi imkanı varsa, ibadetle meşgulolsa bile olsa evlenmesi müstehaptır. Zira böylece dinini [zina vb. gibi kötülüklerden] korumuş olur. Ayrıca evlenmek neslin devamını sağladığı gibi soyları [birbirine karışarak yok olmaktan] korur. Yine kişi evlenmek suretiyle bir takım dünyevi yararlarını temin etmek için [eşinden] yardım alır. Bunun müstehap olduğunu gösteren [naklı] delillerden biri Buharı ve Müslim'de yer alan şu hadistir:

 

> "Gençler! İçinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin; çünkü evlenmek [bekarlığa göre] gözü harama daha çok kapatır, kişinin namusunu daha çok korumasını sağlar. Evlenmeye gücü yetmeyen kişi oruç tutsun; çünkü oruç tutmak şehveti kırar.(Buhari, Savm, 1905; Müslim, Nikah, 3384)

 

Bu hadiste [yani Arapçasında yer alan "baetün" ifadesi yani] "evlenmeye gücü yetenler" ile kastedilen cinsel ilişkide bulunabilmektir. Bir görüşe göre ise "evlilik için gerekli maddı imkan" dır. İlk görüşte olanlar da "cinsel ilişki gücü" ifadesini "maddı imkan"a dönecek şekilde açıklamışlardır. Çünkü burada "evlilik için gerekli maddı imkana sahip olduğu için cinsel ilişkide bulunma imkanına sahip olanlar evlensinler. Bu maddı imkana sahip olamadığı için cinsel ilişkide bulunamayanlar ise oruç tutsunlar" denilmek istenmiştir. İlk görüşte olanların hadise bu anlamı vermesi şundandır: Kendisinde cinsel istek bulunmadığı için cinsel ilişkide bulunamayan kimsenin şehvetini kırmak için oruç tutma ihtiyacı yoktur.

 

Ahmed b. Hanbel, İbn Ebı Şeybe ve Abdilber; Akkaf b. Vedaa'dan rivayet ettiklerine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ona "Akkaf! Senin eşin var mı?" diye sordu. Akkaf "hayır yok" dedi. Hz. Peygamber, "cariyen var mı?" diye sordu. Akkaf yine "hayır" dedi. Hz. Peygamber,

"senin [bedenin] sağlam ve maddı imkanın yerinde değil m?" diye sordu. Akkaf "Allah'a hamd olsun öyle" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "öyleyse sen şeytanların kardeşlerindensin. Şayet Hristiyan ruhbanlarındansan var git onların arasına katıL. Yok bizdensen biz ne yapıyorsak sen de öyle yap. Nikah bizim sünnetimizdir. Sizin en kötüleriniz bekarlarınızdır. Ölülerinizin en kötüleri bekar olarak ölenlerinizdir. "(Müsned, 5, 163.)

 

Evlenmenin farz / vacip olmamasının sebebi şu ayettir:

 

> "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helalolan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın.

Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun alanıdır." [Nisa, 3]

 

[Bu ayet, evliliğin farz / vacip olmadığına üç açıdan delil teşkil eder:]

 

> Farz / vacip, kişinin bir şeyi beğenip beğenmemesine bağlı değildir.

 

> Diğer bir delil ise ayetteki "ikişer, üçer, dörder" ifadesidir. Belirli bir sayıda kadınla evlenmenin farz / vacip olmadığı konusunda icma vardır.

 

> Yine ayette yer alan "sahip olduğunuz cariyeler" ifadesi de bunu göstermektedir.

 

Subki ayetteki ifadenin "hoşlandığınız kadınlar" anlamında olmayıp "helal kılınan kadınlar" anlamında olduğunu, çünkü kadınlar arasında evlenilmesi haram olanların da bulunduğunu söyleyerek ilk delili reddetmiştir. Nitekim evlenilmesi haram olan kadınlar "analarınız size haram kılındı ... " [Nisa, 23] ayetinde belirtilmiştir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre evlenmek ümmet üzerine farz-ı kifayedir.

 

[Evlilik] neslin devamını sağladığı için ümmetin toplu halde evlenmeyi terk etmesi caiz değildir.

 

[Zayıf bir başka] görüşe göre ise kişi zinaya düşmekten korkarsa evlenmek farz olur.

 

Nevevi "bu görüş yerinde değildir; çünkü kişi evlenmek ve cariye edinmek şıklarından birini tercih edebilir" demişse de onun bu ifadeleri şu şekilde reddedilmiştir: "Bu görüşü ileri sürenler şunu dikkate almışlardır: Evlilik, kişiyi muhsan kılar. Muhsan kişi ise zina ettiğinde recmedilir. [Evlilik yapmış bir kimsenin recmedilme korkusu sebebiyle zinadan uzak durması başkalarına göre daha fazla olur.] Cariye edinmek ise böyle değildir. Bu yüzden evliliğin kişiyi zinadan uzak tutması cariye edinmeye göre daha kesindir.

 

Bir başka görüşe göre evliliğin müstehap görüldüğü bir durumda kişi evlenmeye dair adakta bulunursa, nikah onun açısından farz olur. Bu görüş de şu şekilde reddedilmiştir.

"Adak, ancak mükellefin tek başına gerçekleştirebileceği konularda sahih olur. Nikah ise -şayet evleneceği kız, velisi tarafından zorla evlendirilebilecek durumda bir kimse ise- velinin rızasına bağlıdır. Kız zorla evlendirilebilecek kimselerden değilse velinin rızası yanında kızın rızası da aranır. Kişi adakta bulunduğu esnada nikah akdini gerçekleştirme gücüne sahip değildir. Ayrıca nikah bir akittir. Akitler ise zimmette borç olarak sabit olmaz.

Zimmette sabit olmayan bir şeyin, adanmak suretiyle üstlenilmesi mümkün değildir. Alimler, nikah bölümünde, evliliğin zimmette sabit olmayacağını şu ifadelerle belirtmişlerdir: "Bir kimse cariyesine hitaben, benimle evlenmen karşılığında seni azat ediyorum, dese o kadın da bunu kabul etse, o adamla evlenmesi gerekmez; çünkü nikah zimmette sabit olmaz."

 

Bir görüşe göre nikah şu durumda farz olur: Bir kimsenin iki karısı bulunsa, bunlardan biri açısından kasme riayet etmeyerek zulmetse, daha sonra kumasına ayırdığı zamanı bu karısına ayırmadan önce onu boşamış olsa, hakkını yediği eşine hakkını vermek için onunla evlenmesi gerekir. Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: Bu, ispatlanmaya ihtiyaç duyan bir iddiadır. Zira bu boşama, bid'ı talakın [bid'at olan boşamanın] iki türünden biridir. Alimler bid'ı talaktan dönmenin [farz değil] müstehap olduğunu söylemişlerdir.

 

2. Nevevi'nin mutlak ifadesinden darulharpte bulunma hali istisna edilir. İmam Şafii'nin açık ifadesine göre bu durumda bütün şartlar bir arada bulunsa bile kişinin evlenmesi müshetap değildir. İmam Şafii bu hükmü, "[evlilikten dOğacak olan] çocuğun kafir olma veya köle edinilmesi korkusunun bulunması" şeklinde gerekçelendirmiştir.

 

Not:  "Nikah için maddı imkanı bulan" şeklindeki ifadeden anlaşıldığı üzere Nevevi'nin [evliliğin hükmü konusundaki] mutlak ifadesi kadınları kapsamamaktadır. Et-Tenbih adlı eserde ise kadının evlenmesinin hükmü, nikaha ihtiyacın bulunup bulunmaması açısından erkek gibi değerlendirilerek şöyle denilmiştir:

 

"Kadın evlenmeye ihtiyaç duymuyorsa" yani kendini ibadete vermiş ise "evlenmesi mekruh olur" çünkü evlenmesi halinde bir kocaya kendini bağlayacak ve ibadetle meşgulolmayı bırakacaktır. "Kadın evlenmeye ihtiyaç duyuyorsa" yani cinsel şehveti veya nafakaya olan ihtiyacı sebebiyle yahut facirlerin kendisine saidırma tehlikesinin bulunması yahut da kendisini ibadete vermemiş olması sebebiyle evlenmeye ihtiyaç duyuyorsa "evlenmesi müstehap olur" çünkü bu onun dinini ve namusunu korumasını sağlar. Ayrıca [kocasından elde edeceği] nafaka vb. şeylerle rahata kavuşur.

 

Bu ifadelerden, "kadının evlenmesi mutlak olarak müstehaptır" görüşünün geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.

 

Nevevi'nin "o", "ona", "maddlimkanı" şeklindeki ifadelerinde yer alan zamirler ile evlilik akdi veya cinsel ilişki kastediliyorsa yahut "ona" ifadesi ile evlilik ilişkisi kastediliyorsa bu sahih olmaz. "o", "maddlimkEml" ifadesiyle evlilik akdi, "ona" ifadesiyle "cinsel ilişki" kastediliyorsa bu sahih olur. Ancak zamirlerin bu şekilde anlaşılması dil açısından bir tür zorlamadır. Şarih Celaleddin el-Mahalli "nikah" sözcüğünü, [icap ve kabulün tek tarafı olan] kabulden oluşan "evlenmek" olarak açıklamıştır; çünkü metinde zikredilen "mekruhluk" vb. ayrıntılar yalnızca burada düşünülebilir. Yoksa icap ve kabulün birleşmesinden oluşan nikah akdinde bunlar söz konusu olmaz.

 

3. Kişinin [evlenebilecek] maddı imkanı yoksa evlenmemesi müstehaptır.

 

Çünkü Allah şöyle buyurmuştur: "Evlenecek İmkanı olmayanlar, Allah onlara kendi lütfundan ihtiyaçlarını giderecek bir imkan verinceye kadar iffetlerini korusunlar." [Nur, 33]

 

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu sözünün mefhum-i muhalifinden de bu durum anlaşılmaktadır: "Evlenebilecek imkanı olanlar evlensin!"(Buhari, Savm, 1905; Müslim, Nikah, 3384)

 

Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de "evlenmemesi daha evladır" denilmiştir. Bu ifade, el-Minhac'daki ifadeye göre [evliliğin terk edilmesini] talep bakımından daha düşük seviyelidir. İbnü'n-Naklb bunu dile getirmiş ve itiraza açık görmüştür. [Evliliğin terkini] talep bakımından bundan daha ötede olanı ise NevevI'nin Müslim şerhinde yer alan "evlenmesi mekruhtur" ifadesidir.

 

Nevevi "evlenmesi müstehap değildir" demiş olsa manayı daha kısa ve net ortaya koymuş olurdu.

 

Bu durumda olan kimseye, yukarıda geçen hadiste şehvetini oruç tutarak gidermesi yönünde yol gösterilmiştir. Alimler şöyle demişlerdir: "Oruç, başlangıçta insanın şehvetini harekete geçirir, ancak tutulmaya devam edilirse şehvet söner. Şehvet bununla da söndürülmezse kişi evlenir."

 

Hz. Ömer şöyle demiştir;

 

Yüce Mevlanın "onlar [yani evlenmeyi isteyenler] fakir ise Allah onları kendi lütfundan zengin kılacaktır" [Nur, 33] buyurduktan sonra hala evlenmeyen kişi gibisini görmedim!(Abdurrezzak (Musannef), Nikah, 10385)

 

Tirmizı şu hadisi rivayet etmiştir: "Allah üç kişiye yardım etmeyi üstlenmiştir: İffetini korumak için evlenmek isteyen kişi. .. "

 

Ebu Davud'un mürsellerinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şu hadis nakledilmiştir: "Maddı sıkıntıya düşme korkusuyla evlenmeyen kişi bizden değildir!"(Tirmizi )

 

Ayette geçen "iffetlerini korusunlar!" ifadesi alimler tarafından, "evleneceği kişiyi bulamayan" ve "katCır" vb. şeylerle şehvetini kıramayan kimse şeklinde anlamışlardır.

Çünkü hadım etmek nasıl kişinin şehvetini kırıyorsa oruçta da böyle bir özellik vardır.

 

4. Beğavı şöyle demiştir: "Kişinin şehvetini kırmak için bir takım yöntemlere başvurması mekruhtur." Bu görüş, el-Matlab adlı eserde alimlerimizden nakledilmiştir.

 

Bir görüşe göre bu haramdır. el-Envar'da bu, kesin bir ifadeyle aktarılmıştır.

 

En iyisi iki görüşü şu şekilde uzlaştırmaktır: İlk görüş, şehveti bütünüyle ortadan kaldıracağı düşünülmeyip yalnızca değiştireceği düşünülen ve kişinin ilk duruma geri dönmek istediğinde, daha önce kullandığı ilaçların aksini kullanarak ilk durumuna dönebileceği yöntemlere ilişkindir. İkinci görüş ise şehveti bütünüyle ortadan kaldıran durumlara ilişkindir.

 

5. Kişi evlenmeye ihtiyaç duymazsa; yani yaratılışı itibarıyla yahut hastalık ve acizlik gibi sonradan meydana gelen bir durum sebebiyle cinsel açıdan evlenmeye karşı bir arzu duymazsa, bu kimsenin evlenmek için maddı imkanı yoksa evlenmesi mekruh olur. Çünkü evlenirse, ihtiyaç olmadığı halde altından kalkamayacağı bir şeyi üstlenmiş olur. Cinsel ilişki dışında; hizmetini gördürmek ve hayat arkadaşı edinmek gibi sahih amaçların karşılanması için evlenmenin hükmü, Ezrai'nin belirttiği üzere cinsel ilişkiye olan ihtiyaç sebebiyle evlenmenin hükmü gibidir. İhya'da da bu anlama gelen ifadeler yer almaktadır.

 

Not:  Mekruhluk, evliliğe ihtiyaç duymadığı halde evlenmesi sahih olan kimse hakkındadır.

Evlenmeye ihtiyaç duymayan ve sefih gibi evlenmesi sahih de olmayacak olan bir kimsenin evlenmesi ise haramdır. Bunu Bulkini söylemiştir.

 

6. Kişinin evlenme ihtiyacı bulunmamakla birlikte, kendisinde evliliğe engel bir durum bulunmasa ve evlenmek için maddı imkanı bulun sa onun evlenmesi mekruh olmaz; çünkü bu kişi evliliğe güç yetirebilmektedir. Evlenmenin tek amacı da cinsel ilişki değildir.

Bununla birlikte böyle bir durumda kişinin evlenmesi kendini bütünüyle ibadete vermesine engel alacaksa, ibadete kendini verebilmesi için evliliği terk etmesi daha faziletlidir.

Maverdı'nin belirttiğine göre kendini ilme vermek de ibadete vermekle aynı hükme sahiptir. Hatta bu da kendini ibadete vermenin kapsamı dahilindedir.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden şu anlaşılmaktadır: "Evlenmek bir ibadet olmayıp mübah fiillerdendir. Nitekim kafirin evliliğinin de sahih olması bunun bir ibadet olmadığını göstermektedir. Şayet ibadet olsaydı, kafirin evliliği sahih olmazdı."

 

Bu çıkarım, şu şekilde reddedilmiştir: "Evlilik aslında ibadet olarak kabul edilmekle birlikte kafirin evliliğinin sahih kabul edilmesinin sebebi, bu evliliğin dünyanın imar edilmesine katkıda bulunmasıdır. Bu, mescitlerin ve camilerin imar edilmesi, kölelerin azat edilmesine benzer. Bu fiiller bir Müslüman tarafından yapıldığında ibadet olarak kabul edilir ve sahih olur. Aynı şey kafir tarafından yapıldığında ise ibadet olarak kabul edilmez. Hz. Peygamber'in evlenmeyi emretmiş olması da evliliğin ibadet olduğunu göstermektedir.

Neyin ibadet olduğu şeriattan öğrenilir. "

 

Nevevi'nin fetvalarında şu husus yer almaktadır: "Evlenen kişinin amacı; salih evlat edinmek, iffetini korumak gibi taat türünden şeyler ise bu ahrete yönelik amellerden kabul edilir ve bundan dolayı sevap alır. Aksi takdirde evlenmek mübahtır. "

 

Yukarıdaki iki görüş de bu şekilde anlaşılmalıdır.

 

Bu hükmün kapsamından Hz. Peygamber'in evliliği istisna edilir; zira bu mutlak olarak ibadet anlamı taşır. Onun evlilikleri, kadınlar dışında başkalarının muttali olamayacağı konulara ilişkin hükümlerin aktarılmasına yardımcı olur.

 

7. Nevevi, Rafil'nin eş-Şerhu'l-kebir'de dediği gibi şöyle demiştir: "Kişi kendisini ibadete vermeyecekse daha doğru görüşe göre evlenmesi daha faziletlidir."

 

Yani evlenmeye ihtiyacı olmayan, evlenecek maddı imkanı bulunan ve kendisinde herhangi bir engel bulunmayan kişi şayet ibadetle meşgulolan bir kimse değilse [onun evlenmesi mi yoksa evlenmemesi mi daha faziletlidir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre evlenmesi, evlenmeyi terk etmesinden daha faziletlidir. Böylece boş kalma sebebiyle fuhşiyata yönelmemiş olur.

 

İkinci görüş

 

Diğer görüşe göre ise kişinin evlendiği takdirde üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeme riski bulunduğundan dolayı evliliği terk etmesi daha faziletlidir. Sahih hadiste şöyle buyrulmuştur:

 

> "Allah'a karşı gelmekten sakının. Kadınlar hususunda dikkatli olun; çünkü İsrailoğulları ilk olarak kadınlarla imtihan edildi. "(Müslim, Zikir ve dua, 6883)

 

8. Evlenecek maddı imkanı bulunmakla birlikte ihtiyarlık veya daimi hastalık ya da iktidarsızlık yahut cinsel organının yok olması gibi bir engeli bulunan kimsenin evlenmesi mekruhtur. Çünkü bu evlilik kadını iffetli kılma fonksiyonuna sahip olmadığı gibi erkeğin de böyle bir evliliğe ihtiyacı bulunmamaktadır. Nevevi'nin iktidarsızlıkla ilgili meseleyi kayıtlı zikretmemesinden aksi anlaşılsa bile iktidarsızlığı geçici olan kimsenin evlenmesi mekruh değildir.

 

 

7. ERKEĞİN EVLENECEĞİ KADINDA BULUNMASI İSTENEN NİTELİKLER

 

Nevevi, evlenilmesi talep edilen kadında bulunması istenen nitelikleri şu şekilde ortaya koymuştur:

 

Dindar, bakire, soylu ve yakın akrabadan olmayan kadınla evenmek müstehaptır.

 

9. Evlenilecek kadının dindar olması müstehaptır. Bunun delili, Buharı ve Müslim'de yer alan şu hadistir: "Bir kadınla dört şeyi için evlenilir: Malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı. Sen dindar alanını seç bereketini gör. "(Buhari, Nikah, 5090; Müslim, Rada', 3620)

 

Yani "dindar olan kadınla evliliği seçersen kimseye muhtaç olmazsın, buna aykırı hareket edersen muhtaç duruma düşersin."

 

Burada "dindar" ile kastedilen taatler ve salih ameller işleyen, haramlara karşı iffetli olan kadındır.

 

10. Evlenilecek bayanın bakire olması müstehaptır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.), [dul bir kadınla evlendiğini belirten] Cabir' e şöyle demiştir: "Bakire bir kızla evlenseydin ya! Oynaşırdınız. "(Buhari, Nikah, 5080; Müslim, Rada', 3622)

 

İbn Mace de şu hadisi rivayet etmiştir: "Bakire kızlarla evlenin. Onlar [dullara göre] daha tatlı dilli, daha doğurgan olur ve az bir mala karşı daha çok rıza gösterirler. "(İbn Mace, Nikah, 1861)

 

Ebu Nuaym, Şuca' b. el-Vellcl'den şunu nakletmiştir:

 

Sizden önceki ümmetlerde bir adam vardı. O, yüz kişiyle istişare etmeden evlenmeyeceğine dair yemin etti. Doksan dokuz kişiye fikrini sorduğunda hepsi farklı fikir belirtti. Adam "geriye bir kişi kaldı. Şu sokaktan ilk çıkan kişiye fikir danışacağım, o ne derse onu yapacağım, bunun dışına çıkmayacağım" dedi. Derken [tıpkı çocuk gibi] bir sopaya at gibi binmiş bir adam gördü. Ona durumunu anlatınca adam şöyle dedi: "Kadınlar üçtür. Biri senin için iyidir, diğeri kötüdür, biri ise ne iyi ne kötüdür. Bakire olan senin için iyidir. Senden başka bir erkekten çocuğu olan kadın senin için kötüdür. Dulolan [ancak çocuğu olmayan] kadın senin için ne iyi ne de kötüdür". Daha sonra, "atı serbest bırak!" dedi. Adam ona "senin bu durumun neyin nesidir? Anlat bakalım" dedi. Adam "Ben, İsrailoğullarının alimlerinden biriyim. Bize kadılık yapan zat vefat etti. Ben de bu sopaya bindim ve kadılık görevini asla üstlenmeyeceğime dair yemin ettim" dedi.

 

İhya'da şöyle denilmiştir: "Kişinin kendisinin bakire bir kimseyle evlenmesi sünnet olduğu gibi, kızını, daha önce evlilik yapmamış bir erkekle evlendirmesi sünnettir; çünkü insanlar, ilk olarak tanıştıkları kimselere alışırlar. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hatice hakkında "O, benim eşlerimin ilkidir" buyurmuştur.

 

11. [Yukarıdaki hadisin Arapça aslında yer alan] nesıbelsoylu ifadesi aslı iyi anlamına gelmektedir. Nitekim Buhar! ve Müslim'deki hadiste "hasebi için" denilmiştir.

 

Bir başka hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Soylarınız[ı doğurmaları] için en hayırlı eşleri araştırın. Nutfelerinizi ancak ve ancak size denk olanlara bırakm. "(Müstedrek, Nikah, 2, 163)

 

Ebu Hatim er-Razı "bu hadisin aslı yoktur" demiş, İbnü's-Salah ise şöyle demiştir: "Bu hadisin bir takım senetleri bulunmakla birlikte bunlar hakkında söylentiler bulunmaktadır.

Bununla birlikte Hakim en-Nısaburı bu hadisi sahih kabul etmiştir."

 

12. Evlenilecek kadının yakın akrabadan olmaması müstehaptır.

 

Kitapta yer alan .... ifadesi bir sıfatla kayıtlanmış mevsufun nefyi olduğundan akraba olmayan yabancı şahıslar hakkında kullanılabileceği gibi uzak akraba hakkında da kullanılabilir. Yabancı ile evlenmek, uzak akraba ile evlenmekten daha iyidir.

 

Rafil, el-Vasit'e tabi olarak buna şu hadisi delil getirmiştir: "Kızlarınızı yakın akrabaları ile evlendirmeyiniz; çünkü çocuk zayıf olur. "

 

Çocuğun zayıf olması, [akraba ile ilişkide bulunma konusunda] cinsel arzunun zayıf olmasındandır. Bununla birlikte böyle bir evlilikten doğan çocuk kavminin tabiatı üzere şerefli bir şekilde olur.

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: "Bu hadise ilişkin, güvenilir bir senet bulamadım."

 

Subki şöyle demiştir: "Bu konuda bir delil olmadığından böyle bir hükmün sabit olmaması uygundur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), kızı Hz. Fatıma'yı (r.a.), yakın akraba olmalarına rağmen [amcasının oğlu] Hz. Ali ile evlendirmiştir."

 

"Yakın olmayan akraba ile evlenmek daha iyidir" ifadesi, erRavda'da geçmektedir. Bununla birlikte el-Bahr ve el-Beyan adlı eserlerde belirtildiğine göre İmam Şafii, kişinin, aşiretinden olan biriyle evlenmemesinin müstehap olduğunu belirtmiştir. Zencanı bunu şu şekilde gerekçelendirmiştir: "Evliliğin amaçlarından biri de kabileler arasında ilişkiler kurmak suretiyle, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma yapmak, birliği sağlamaktır."

 

İmam Şafii'nin ifadesini kişinin yakın akrabaları şeklinde anlamak daha uygundur. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, halasının kızı Zeynep'le evlenmiş olması buna bir aykırılık teşkil etmez; çünkü o, [evlatlıkların karılarıyla evlenmenin] caiz olduğunu beyan etmek için bunu yapmıştır. Yine Hz. Ali'nin Hz. Fatıma ile evlenmesi de buna aykırılık teşkil etmez; çünkü ikisi arasındaki akrabalık uzak sayılabilecek bir akrabalıktır. Zira Hz. Fatıma, Hz. Ali'nin amcaoğlunun kızıdır. Ayrıca bu evlilik de böyle bir akdin caiz olduğunu beyan etmek için yapılmıştır.

 

Not:  Evlenilecek kadınlarda bulunması istenilen başka bir takım nitelikler daha bulunmaktadır ki ben bunları Şerhu 't- Tenbih adlı eserimde zikrettim.

 

a. Bunlardan birisi kadının doğurgan olmasıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Doğurgan olan ve seveceğiniz kadınla evlenin; çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. "(Ebu Davud, Nikah, 2050; Müstedrek, Nikah, 2, 162. Hakim bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. )

 

Bakire kızın doğurgan olup olmadığı akrabalarına bakılarak bilinir.

 

b. Bu özelliklerden birisi de kadının güzelolmasıdır. Bu, Hakim'de yer alan şu hadiste belirtilmiştir:

 

"Kadınların en hayırlısı; baktığında seni mutlu eden, emrettiğinde itaat eden, kendisi ve malı konusunda sana muhalefet etmeyendir. "(Müstedrek, Nikah, 2, 161)

 

Maverdi şöyle demiştir: "Alimler, kişinin evlendiği kadının çok güzelolmasını mekruh saymışlardır; çünkü böyle bir kadın güzelliğiyle övünüp durur."

 

İmam Ahmed, öğrencilerinden birine şöyle demiştir: "Güzel kız alacağım diye işin dozunu kaçırma!"

 

c. Bu özelliklerden biri de kadının akıllı olmasıdır. İsnevi şöyle demiştir: "Burada akıl ile kastedilen şeyin, halk arasında akıllı denilecek kadar olması uygundur ki bu da insanın dinen yükümlü sayılacağı akıl miktarının üzerindedir."

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre burada akıl derken, İsnevi'nin belirttiğinden daha genel bir şey kastedilmektedir.

 

d. Bir erkek tarafından boşanmış olan ve o erkeğin yeniden nikahına almayı istediği kadınla evlenmemek gerekir.

 

e. Evlenilecek kadının kumral tenli olmaması uygundur. İmam Şafii, [öğrencisi] Rebl'ye, kumral tenli bir köle satın aldığında onu geri vermesini söyleyerek şöyle dedi: "Bugüne kadar karşılaştığım hiçbir kumral tenli iyi çıkmadı." İmam Şafii'nin, Yemen'den dönüşünü kendisine izafe ettiği kumral tenli kişi ile olan hikayesi meşhurdur.

 

f. Evlenilecek kadının güzel ahlaklı ve mehrinin düşük olması iyidir. Çünkü Hakim'in Hz. Aişe'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) "en bereketli insan, mehri en kolay ödenendir. "(Müstedrek, Nikah, 2, 178. )

 

Urve şöyle demiştir: "Kadındaki ilk uğursuzluk mehrinin yüksek olmasıdır. "(Müstedrek, Nikah, 2, 18I. )

 

Bir kimsenin bütün bu niteliklere sahip olan bir kadını dünyada bulması çok nadirdir. Bu özelliklere sahip kadınlar ancak cennette bulunabilir. Rabbimizin bizi onlardan mahrum kılmamasını niyaz ederiz.!

 

g. Açık bir ihtiyaç olmadıkça kişinin birden fazla kadınla evlenmemesi sünnettir.

İbnü'l-İmad şöyle demiştir: "Aynı durum cariye için de geçerlidir." Kaffal ve Cüveynı ise zamanımızda ganimetin beşte birinin devlete verilmesi uygulaması bulunmadığından bunu kabul etmemişlerdir. Kafirlerin birbirinden esir aldığı kadınlara gelince; Müslümanların bunları satın alarak cinsel ilişkide bulunmaları caizdir; çünkü kafirlerin mallarının beşte birinin devlet tarafından alınması şeklinde bir uygulama yoktur. Gazzi şöyle demiştir: "Bir kimse bir cariye satın aldıktan sonra devlet hazinesinin vekilinden o cariyenin payına düşen beşte birlik kısmı da satın alsa cariye ile ilişkisinin helal olması uygundur." Ezrai şöyle demiştir: "Bir kimse bir kadınla evlendiği takdirde iffetini koruyabilecek bir duruma gelmekle birlikte söz konusu kadın kısır ise, doğurgan bir kadınla evlenmesi müstehap olur."

 

h. Kişinin Şevval ayında evlenip aynı ayda zifafa girmesi, mescitte bir topluluğun huzurunda günün ilk vakitlerinde nikah akdi yapması müstehaptır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle dua etmiştir: "Allah'ım! Ümmetim için günün ilk vakitlerini mübarek kıl! "(Ebu Davud, Cihad, 2606)

 

 

8. ERKEĞİN, TALİP OLDUĞU KADINI GÖRMESİ

 

Bir erkek bir kadınla evlenmek istediğinde talip olmadan önce -Kadın izin vermemiş olsa bile- ona bakması sünnettir. Kişi, evle nek istediği hanıma bir defadan fazla bakabilir. Onun yüz ve ellerin-en başka yerlerine bakamaz.

 

13. Bir erkek bir kadınla evlenmeyi istediğinde -ve İbn Abdüsselam'ın belirttiğine göre kadının da kendisinin talebine olumlu karşılık vereceğini ümit ettiğinde- o kadına bakması sünnettir.

 

[*] - Çünkü Muğıre b. Şu'be bir kadına talip olup onunla evlenmek istediğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine şöyle buyurmuştur: Onu gör. Böyle yapman aranızda sevgi ve ülfetin oluşmasına daha uygundur. (Tirmİzi, Nikah, 1087; Müstedrek, Nikah, 2, 165. )

 

 

14. Bu görmenin vakti, kişinin nikaha kesin karar vermesinden sonra henüz kıza talip olmadan öncedir. Çünkü nikaha karar vermeden önce kızı görmeye gerek yoktur. Kıza talip olduktan sonra görme durumunda ise kişi evlenmeyi istemeyebilir ve bu durum kız açısından büyük bir sıkıntı meydana getirir. Yukarıdaki hadiste "kıza talip olmak" ile kastedilen, kişinin kıza talip olmaya kesin karar vermesidir. Nitekim Ebu Davud ve başka hadisçilerin rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah bir kimsenin kalbine bir kadına talip olma isteğini koyduğunda o kişinin o kadına bakmasında bir sakınca yoktur.(ibn Mace, Nikah, 1864)

 

15. Erkeğin talip olduğu kadın veya onun velisi izin vermemiş olsa bile erkek, talip olduğu kadına bakabilir. Bu konuda Şari'in izin vermiş olması yeterlidir. Ayrıca şayet erkek izin isterse kadın süslenebilir ve bu durumda erkeğin [kadının makyajsız olarak nasıl göründüğünü öğrenme konusundaki] amacı yerine gelmemiş olur. Bununla birlikte İmam Malik'in konu ile ilgili farklı görüşünü de dikkate almak suretiyle izin istemek daha iyidir. Zira İmam Malik, kadından izin almaksızın ona bakmanın haram olduğunu belirtmiştir.

 

16. Erkek kadını gördüğünde şayet beğenmezse "onu istemiyorum" gibi bir ifade kullanmaz, yalnızca sessiz kalır. Zira böyle bir ifade kullanması karşı tarafı üzer.

 

17. Erkek, kadının şeklini daha yakından tanımak ve evlendikten sonra pişman olmamak için birkaç defa bakabilir. Çünkü genellikle amaçlanan şey bir defa bakmakla sağlanmış olmaz. Zerkeşi şöyle demiştir: "Alimler, bakmanın kaç defa yapılabileceği ne ilişkin bir ölçü belirtmemişlerdir. Genellikle üç bakış ile amaç gerçekleşmiş olacağından bakış üç ile sınırlandırılabilir." Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Aişe'ye "sen bana üç gece rüyamda gösterildin " buyurmuştur. (Buhari, Nikah, 5125; Müslim, Fezailü's-sahabe, 6233)

 

Görme sayısının "ihtiyaca göre" sınırlandırılması daha uygundur.

 

18. Ezrai "kişinin şehvetle bakmasının caizliği konusu tartışmaya açıktır" demiş olsa bile, kişi ister şehvetle isterse şehvetsiz olarak baksın bunu yapması caizdir.

 

19. Kişi, [evlenmeyi düşündüğü] hür bir kadının yüz ve ellerininin dış ve içinden başka yerlerine bakamaz; çünkü "kendiliğinden görünen müstesna, zinetlerini göstermesinler" [Nur, 31] ayetinde işaret edilen zinet yerleri buralardır.

 

Yalnızca yüz ve ellerle yetinilmesinin hikmeti şudur: Yüz, kişinin güzelliğini gösterir. Eller ise kişinin vücut ölçüleri [şişman mı zayıf mı olduğu] hakkında fikir verir.

 

20. İbnü'r-Rif'a'nın belirttiğine göre cariye [bütünüyle köle statüsünde olmayıp] kısmen hür kısmen köle bile olsa kişi [onu satın alırken] göbek ile diz kapakları arasındaki kısım hariç onun her yerine bakabilir. İbnü'r-Rif'a bu hükmün, alimlerin ifadelerinin mefhum-i muhalifinden anlaşıldığını belirtmiştir. Zerkeşi'nin belirttiğine göre bu, el-Bahr adlı eserde açık olarak ifade edilmiştir.

 

21. Kişi evleneceği kadını bizzat görme imkanı elde edemezse ona bakıp incelemesi ve kendisine tarif etmesi için bir kadını gönderir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir kadına bakması için Ümmü Süleym'i göndermiş ve kendisine şöyle demiştir: "Ayak bileklerine bak ve ağzını kokla".(Müstedrek, Nikah, 2, 166)

 

Bu hadisten anlaşıldığına göre elçi olarak gönderilen kişi, kendisini gönderen şahsa, onun bakabileceğinden daha öte kısımları da niteleyebilir. Böylece kişi birisini elçi göndermekle, bizzat görme sonucu elde edemeyeceği faydayı elde edebilir.

 

Elçi göndermenin, "bizzat görmesi mümkün değilse" şeklinde kayıtlanması Kadı Hüseyin tarafından zikredilmiş, başkaları ise herhangi bir kayıt belirtmemiştir. Kayıt belirtilmemesi daha uygundur.

 

22. Aynı şekilde bir kadın da bir erkekle evlenmek istediğinde onun avret bölgesi dışındaki yerlere bakması sünnettir. Zira erkek, [evlenmek istediği] kadının neresini görmeyi isterse, kadın da erkeğin arasını görmeyi ister. Yine kadın, tıpkı erkeğin durumunda olduğu gibi, evlenmeyi düşündüğü erkeğin niteliklerini başka bir şahsa sormak suretiyle de öğrenebilir.

 

Not:  Yaptığımız açıklamalardan anlaşıldığı üzere evlenmeyi isteyen erkek ve kadın birbirinin namazda avret olan yerler dışındaki yerlerine bakabilir. "Bakabilir" ifademiz, dokunmayı dışarıda bırakmaktadır; çünkü buna ihtiyaç yoktur.

 

Sonraki alimlerden bazıları şöyle fetva vermişlerdir: "Kişinin evlenmeyi düşündüğü kadına bakması mümkün olmadığında, o kadının kendisine benzeyen ve normalde kendisine bakılması haram olan tüysüz bir erkek kardeşi veya oğlu bulunsa ona bakmak caiz olur." Bu, fitnenin söz konusu olmaması ve şehvetsiz bakma halinde söz konusudur. Bu görme, kadını görme yerine geçer denilemez; çünkü talip olunan kadın, kendisine bakılmaktan zevk alınan bir kişidir. [Oysa bu şahıslar öyle değildir.]

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

KADINLAR VE ERKEKLER ARASI BAKMA VE DOKUNMAYA İLİŞKİN HÜKÜMLER