MUĞNİ’L-MUHTAC

ZEKAT’I KİM ALIR?

 

ZEKATIN TÜM SINIFLARA VERİLMESİ

 

Bu bölümde, zekatı hak eden sınıfların tümüne zekat malından verilmesi, aralarında eşitliğin sağlanması vb. konulara temas edilecektir.

 

Zekatı devlet başkanı dağıtıyorsa ve bu iş için görevlendirilmiş bir memur varsa zekatın tüm sınıflara dağıtılması gerekir. Aksi takdirde zekat yedi kısma ayrılır.

 

Sınıfların bir kısmı yoksa mevcut olan diğer sınıflara dağıtılır.

 

Devlet başkanı zekatı dağıttığında elindeki zekat malından her bir sınıfın fertlerine mal verir. Aynı şekilde bir bölgede zekatta hak sahibi olan sınırlı sayıda insan varsa ve zekatı mal sahibinin kendisi dağıtıyorsa, mal tüm fertler için yeterli oluyorsa tüm fertlere verir. Aksi takdirde üç kişiye verilmesi gerekir.

 

[Zekatın taksiminde her bir sınıfa verilecek zekat miktarı konusunda] sınıfları birbirine eşit tutmak gerekir. Aynı sınıftan olan fertlere eşit vermek gerekmez. Ancak devlet başkanı dağıtım yapıyorsa, ihtiyaçların eşit olması halinde fertler arasında farklılık yapması haram olur.

 

Daha güçlü görüşe göre zekat, [toplandığı yerden başka bir yere] nakledilemez.

 

Zekatın toplandığı bölgede [zekatta hak sahibi olan] sınıflar bulunmuyorsa, zekatı başka yere nakletmek gerekir. Şayet sınıfların bir bölümü yok ise ve biz de malın nakledilmesini caiz kabul ediyorsak malın nakledilmesi gerekli olur. Aksi takdirde [yani malın naklini caiz kabul etmediğimizde] zekatın, mevcut olan diğer sınıflara geri verilmesi gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre ise nakledilir.

 

Zekat memuru olacak kişinin hür, adil [güvenilir], zekat konularında fıkhi bilgi sahibi olması gerekir. Zekatın kimden alınıp kime dağıtılacağı belirlenmiş ise fıkıh bilgisi şart koşulmaz.

 

Devlet başkanı zekatın toplanması için [senenin] bir ayını belirlesin.

 

Zekat ve fey olarak toplanan hayvanların tüylerinin çok olmadığı bölgesine işaret konulması sünnettir. Hayvanın yüzüne işaret vurulması mekruhtur.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Daha doğru görüşe göre bu haramdır. Beğavı bunu tek görüş olarak aktarmıştır. Sahih-i Müslim'de bunu yapanın lanetlendiği belirtilmiştir. Allah en doğrusunu bilir.

 

78. Zekatın ve hatta fıtır sadakasının, şayet mümkün ise sekiz sınıfın tümüne verilmesi gerekir.

 

79. Bu [şu şartlar altında gerekli olur:]

 

> Devlet başkanı veya onun yetkilendirdiği kişinin zekatı dağıttığı,

> Zekat toplama işinde memurun görevlendirildiği,

> Zekat memuru dışında diğer zekat sınıflarının da bulunduğu,

> Devlet başkanının zekat memuru için devlet hazinesinden ayrı bir bütçe belirlemediği durumda söz konusu olur.

 

80. Zekatı, zekat memuru dağıtsa hüküm yine bu şekilde olur. O zaman memurun hakkı bir kenara ayrılır, kalan mal yedi sınıfa dağıtılır.

 

81. Zekatın sekiz sınıfın tümüne dağıtılma zorunluluğu, ayetin zahir ifadesine dayanmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinden zekat isteyen bir kadına şöyle buyurmuştur: "Zekat konusunda Allah ne bir peygamberin ne de başkasının vereceği hükme razı oldu. Zekat hakkında bizzat kendisi hüküm vererek onu sekize böldü. Şayet sen bu sınıfların arasında yer alıyorsan sana hakkını vereyim". (Ebu Davud, Zekat, 1630)

 

82. Fıtır sadakasının taksiminde zorluk söz konusu olursa bir grup insan fıtır sadakalarını bir araya getirerek daha sonra bunu yedi sınıfa taksim ederler.

 

83. İçlerinde Ishahrl'nin de bulunduğu bir grup alim fıtır sadakasının hak sahiplerinden üç kişiye taksim edilmesini caiz kabul etmiştir. Subki de bu görüşü tercih etmiştir. Rafii, et-Tenbih yazarının "bir kişiye vermek caizdir" görüşünü nakletmiştir. El-Bahr adlı eserde "ben de bu şekilde fetva veriyorum" denilmiştir.

 

Ezrai şöyle demiştir:  Farklı asırlarda ve bölgelerde de uygulama buna göredir. Tercihe şayan olan da budur. Bununla birlikte ihtiyata daha uygun olan, bunu üç kişiye vermektir.

Mezhebin zahir görüşü olmakla birlikte fıtır sadakasının sekiz sınıfın tümüne verilmesini vacip görmek isabetli durmamaktadır; çünkü bir grup insanın bir araya gelerek fıtır sadakalarını birleştirmeleri [dinen] gerekli bir şey değildir. Bir sa' miktarını normal şartlarda her bir sınıftan üç kişiye taksim etmek mümkün değildir.

 

84. Aksi takdirde;

 

> Yani zekatı mal sahibi dağıtıyorsa,

> Yahut devlet başkanı dağıtmakla birlikte zekat memuru yoksa, yani mal sahiplerinin her biri zekatını kendisi devlet başkanına teslim ediyorsa,

 

> Yahut da devlet başkanı, zekat memurunu ücretini devlet hazinesinden vermek üzere ücretle tutmuş olsa,

 

[Bütün bu durumlarda] zekat malı yediye bölünür; çünkü "zekat çalışanı / memuru payı" düşmüştür. Bu durumda sayısı az olsun çok olsun her bir sınıfa zekatın yedide biri verilir.

 

85. Zekatta hak sahibi olanların bir kısmı malın bulunduğu bölgede veya başka bir yerde bulunmuyarsa zekat malı mevcut olan diğer sınıflara dağıtılır. Çünkü mevcut olmayana payayrılmaz.

 

İbnü's-Salah şöyle demiştir: "Günümüzde zekatta hak sahibi olan sınıfların dördü mevcuttur: Fakir, miskin, borçlu, yolda kalmış."

 

İbn Kecc şöyle demiştir: "Kadı Ebu Hamid'in şöyle dediğini duydum: Ben, malımın zekatını fakirlere ve miskinlere bölüştürüyorum; çünkü bunlar dışında [zekatta hak sahibi olan] hiç kimseyi bulamıyorum."

 

Muhtemelen bu ifadeler onların kendi zamanları açısından geçerlidir. Bizim zamanımızda ise yalnızca mükatep köleler mevcut değildir. Ancak hadiste belirtildiğine göre "ahir zamanda kişi zekatını verecek kimseyi arar da bunu kabul edecek birini bulamaz. "(Buhari, Zekat, 1411; Müslim, Zekat, 2334)

 

Not:  Nevevi'nin "zekat sınıflarının bir bölümünün mevcut olmaması" konusundaki mutlak ifadesi şu iki durumu da içermektedir:

 

a) Bir sınıfın bütünüyle yok olması: Örneğin mükatep sınıfının olmaması.

b) Sınıfın bir kısmının olmaması: Örneğin bir sınıftan yalnızca bir veya iki kişinin bulunması gibi.

 

er-Ravda'da belirtildiğine göre böyle bir durumda kişi zekatta hak sahibi ise o sınıfa ayrılan diğer pay da ona verilir, başka bir bölgeye aktarılmaz. Zekat malının bulunduğu bölgede veya başka bölgede o sınıftan hiç kimse bulunmazsa, bu sınıflar veya bir kısmı bulununcaya kadar zekat malı bekletilir. Mevcut olurlar da malı almaktan kaçınırlarsa, Selım [er-Razl'nin] el-Mücerred adlı eserinde belirtildiğine göre devlet başkanı [bu konuda onları zorlar, hatta gerekirse] mücadele eder; çünkü zekatı almak farz-ı kifayedir.

 

Zekatta hak sahibi olan kişiler belirli sayıda iseler onların mal sahibini ibra etmeleri geçerli değildir.

Zekatta hak sahibi olanlar başka bir beldede iseler bunun hükmünün ne olacağı konusu "zekatın nakli" konusunda gelecektir.

 

86. Devlet başkanı veya onun zekatı dağıtmakla görevlendirdiği kişinin, elinde bulunan zekat mallarını tüm sınıfların her bir ferdine dağıtması zorunludur; çünkü hepsine dağıtmak onun açısından imkansız değildir. Her bir şahsın zekatını bütün sınıflara dağıtması gerekli olmayıp bir şahsın zekatınının tümünü bir şahsa vermesi caizdir. Yine zekat mallarınının bir türünü bir şahsa verip başkasına başka maldan vermesi caizdir; çünkü onun elinde bulunan zekatların tümü tek bir zekat gibidir.

 

Not:  Zerkeşi'nin belirttiği üzere, zekatı tüm fertlere vermenin gerekli olması, mal çok az olmadığında söz konusu olur. Şayet mal az olur da her birine dağıtıldığında bir ihtiyacı kapatmayacak şekilde olursa, zorunluluktan dolayı her bir ferde vermek gerekliliği ortadan kalkar. Bu durumda fey'in dağıtımı meselesinde olduğu gibi burada da daha çok ihtiyaç sahibi olanlar öncelenirler.

 

87. Zekatı mal sahibinin kendisi dağıtıyorsa [şu şartlar dahilinde] onun da hak sahibi olan fertlerin tümüne zekat vermesi gerekir:

 

> Malın bulunduğu bölgede zekat almayı hak eden kimselerin sınırlı sayıda [ve belirli] olması. Bu da hak sahibi olanların kim olduğunu ve sayısını bilmek mümkün olduğunda söz konusu olur. Haram olan nikahlar konusunda sınırlı sayıda kişiyi tespit etmeye dair açıklamalar gelecektir.

 

> Malın, hak sahiplerinin ihtiyaçlarına yeterli olması.

Bu durumda hak sahiplerinin tümüne eşit vermek gerekir.

 

88. Devlet başkanı veya mal sahibi, zekatta hak sahibi sınıflardan herhangi birini ihmal ederek vermezlerse, başlangıçta o sınıfa verilmesi gereken zekatı tazmin ederler. Ancak mal sahibinin aksine devlet başkanı bunu zekat mallarından tazmin edip kendi malından tazmin etmez. Bunu Maverdı belirtmiştir.

 

89. Zekatta hak sahibi olanlar sınırlı sayıda deiğlse veya sınırlı sayıda olmakla birlikte zekat malı onların ihtiyacına yeterli olmuyorsa, zekat memuru sınıfı dışındaki sınıflar için her bir sınıftan üç veya daha fazla kişiye zekat vermek gerekir; çünkü Yüce Allah zekatı bu sınıflara çoğul lafız kullanarak izafe etmiştir. Çoğulun en azı üçtür. Kişi iki kişiye zekat verirse, el-Mecmu'da daha doğru kabul edilen görüşe göre üçüncü kişiye, mal adı verilen en az miktarı tazmin eder. Çünkü başlangıçta bunu ona vermiş olsaydı sorumluluktan kurtulmuş olacaktı. [Onun tazminle yükümlü olduğu] bu [miktar], kusurlu davrandığı miktardır. [Zayıf] bir görüşe göre üçte biri tazminle yükümlü olur.

 

Zekat memuruna gelince, şayet yeterli oluyorsa onun bir kişi olması caizdir.

 

90. Zekatı ister devlet başkanı, ister mal sahibi dağıtsın, [zekatta hak sahibi olan] sınıflar arasında -bunların bazısının ihtiyacı diğerlerinden daha çok olsa bile- eşit dağıtım yapmak vaciptir. Çünkü bu sınıflar sınırlı sayıdadır. Ayrıca Yüce Allah bu sınıfları, ortaklık ifade eden "vav" harfi [ve bağlacı] ile birbirine bağlamıştır. Bu, onların eşit hak sahibi olmasını gerektirir.

 

Not:  Şu iki durum bu hükümden istisna edilir:

a) Zekat memuru istisna edilir: Çünkü -daha önce de geçtiği üzere- ona ücretinden daha fazla verilmez.

 

b) Kendisine ayrılan pay ihtiyacından fazla olan kişiye yalnızca ihtiyacı kadar verilir.

 

91. Mal sahibinin zekat dağıtırken bir sınıf ta yer alan fertlere eşit dağıtım yapması gerekli değildir; çünkü insanların ihtiyaçları birbirine göre farklılık göstermekte olup bu konuda genel bir ölçü söz konusu değildir. Bu sebeple [zekat almayı hak ettirecek] ismin bulunması yeterli görülmüştür. Bununla birlikte ihtiyaçlar birbirine denk ise fertler arasında eşit dağıtım yapmak müstehap olur. İhtiyaçlar farklı ise farklılık miktarınca dağıtımda da farklılık yapmak müstehaptır. Bir bölgenin fakirlerine yapılan vasiyet bundan farklıdır; zira bu durumda fertler arasında eşit dağıtım yapmak zorunludur; çünkü vasiyette hak bizzat o şahısların kendisine aittir. Öyle ki o bölgede fakir bulunmasa vasiyet geçersiz olur. Burada ise hakkın doğrudan kime ait olduğu belli değildir. Burada kişiler, başka hak sahipleri olmadığı için belirli hale gelmiştir.

Bu yüzden o bölgede hak sahibi bir kimse bulunmasa zekat düşmez, aksine başka bir bölgeye nakledilir.

 

92. Zekat dağıtım işini devlet başkanı yapıyorsa, [zekatı hak eden bir sınıftaki fertlerin] ihtiyaçları eşit olduğu halde onlara farklı oranlarda dağıtım yapması haram olur; çünkü devlet başkanı hem bütün fertlere dağıtım yapmak hem de bunu eşit yapmak zorundadır.

Ayrıca devlet başkanı mal sahibinden farklı olarak, halkın temsilcisidir. Bu sebeple onların eşit ihtiyacının bulunduğu durumda dağıtımı farklı yapamaz. Rafii her iki şerhinde et-Tetimme'den aktardığı bu görüşü esas almıştır. Bununla birlikte er-Ravda'da belirtildiğine göre şöyle demiştir: "et-Tetimme adlı eserde yer alan görüş delil bakımından güçlü olmakla birlikte bu görüş, alimlerimizin çoğunluğunun eşitliği sağlamanın müstehap olduğu şeklindeki ifadelerinden çıkan sonuca aykırı düşmektedir." ibnü'l-Mukrı, Ravd adlı eserinde bunu esas almıştır. Bu konuda el-Minhac'da yazılı olan görüş itimad edilmesi gereken görüştür.

 

93. "ihtiyaçların eşit olması halinde" ifadesi, ihtiyaçların farklı olması durumunu dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda devlet başkanı bunu dikkate alarak dağıtım yapar.

 

94. Bütün fertlere vermenin gerekli olmadığı durumda zekatı vatandaşlara vermek caiz olduğu gibi yabancılara da vermek caizdir. Bununla birlikte vatandaşlara vermek daha iyidir; çünkü onlar, devlet başkanının yanında bulunmaktadırlar.

 

95. [Zekat malı, toplandığı bölgeden başka bir bölgeye nakledilerek orada dağıtılabilir mi? Bu konuda imam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

[İmam ŞafiI'ye ait] daha güçlü görüşe göre [bir mal üzerine zekat farz olduğunda] zekat, farz olduğu yerde hak sahipleri bulunduğu halde bir başka bölgedeki hak sahiplerine nakledilerek onlara verilemez. Bu görüş sahipleri şu hadisi delil getirmişlerdir: "Onlara, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek şekilde zekatın farz olduğunu bildir. "(Buhari, Zekat, 1395; Müslim, lman, 121)

 

Ayrıca her bir bölgede zekat almaya hak kazanan sınıflar, o bölgede toplanan zekat malları konusunda bir beklenti içinde olurlar. Malı başka bölgeye nakletmek onları huzursuz eder.

 

İkinci görüş

 

Diğer görüşe göre ise ayetteki mutlak / genel ifade sebebiyle malı başka yere nakletmek caizdir. Ayrıca hadiste malın başka yere nakledilemeyeceğine dair bir delalet söz konusu değildir. Bu hadis yalnızca zekatın kafire verilmeyeceğini göstermektedir. Diğer yandan vasiyet malı, kefaretler ve adaklar başka yere naklediliyorsa onlara kıyasla zekat da nakledilir.

 

İlk görüşte olanlar bu kıyasa şöyle cevap vermişlerdir: İnsanlar zekat malları konusundaki beklentiyi; vasiyet, kefaretler ve adaklar konusunda göstermezler.

 

Not: 

a. Nevevi'nin ifadesinden yukarıdaki iki görüşün [malın başka yere nakledilmesinin] haramlığı ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ancak daha doğru görüşe göre bu iki görüş, söz konusu durumda verilen zekatın yeterli sayılıp sayılmaması ile ilgilidir. Haramlığa gelince, bunun haram olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur.

 

b. Nevevi'nin mutlak ifadesinden şu gibi sonuçlar çıkmaktadır:

 

1. "Görüş ayrılığı, [malın toplandığı bölge ile nakledildiği bölge arasındaki mesafenin] namazların kısaltılabileceği bir mesafe veya bundan azı kadar olması halinde de söz konusudur."

 

Bu doğrudur. Hatta malın nakli, şehrin yakınındaki bir köye bile olsa bu konuda da görüş ayrılığı bulunmaktadır.

 

2. "Görüş ayrılığı, pay sahipleri sınırlı sayıda olsun ya da olmasın geçerlidir."

 

Maverdı, Cüveynı ve başkalarının ifadelerinden bu anlaşılmaktadır. Eş-Şaf! adlı eserde ise bu görüş ayrılığı "hak sahiplerinin belirli sayıda olmaması" durumuna özgü olduğu belirtilmiştir.

 

Hak sahipleri bir yıl sınırlı sayıda olsa, o bölgede toplanan zekat malı onların mülkiyetine intikal eder, malın onlara verilmesi tek yololarak kalmış olur. [Şayet malonlara verilmeden önce ölürlerse] bu mal, zengin bile olsalar mirasçılarına intikal eder. Taksim öncesinde hak sahiplerinin arasına giren kimse bir şeyalamaz. İleride geleceği üzere güçlü olan görüş budur.

 

3. "[Nakletmenin haramllğl konusunda] devlet başkanı ile mal sahibi arasında bir fark yoktur. "

 

Bu kastedilmemiştir. Aksine bu hüküm Rafii'nin de belirttiği üzere mal sahibi ile ilgilidir.

Devlet başkanı veya zekat memuruna gelince; el-Mecmu'da şöyle denilmiştir: "hadislerin gerektirdiği daha doğru olan görüşe göre devlet başkanı ve zekat memurunun zekatı, [toplandığı bölgeden] başka bir bölgeye nakletmesi caizdir." Ezrai şöyle demiştir: "Hadislerin ve raşid halitelerin uygulamalarının da delalet ettiği doğru hüküm budur."

 

c. [Fıtır sadakasının değil de] mal zekatının malın bulunduğu bölgeden nakledilmesi konusunda dikkate alınacak olan şey zekatın farz olduğu durumdur. Fıtır sadakasında ise bunun eda edildiği bölgedir. Her ikisinde de vacip olma sebebi dikkate alınmıştır. Ayrıca hak sahipleri bu konuda bir beklenti içinde olurlar. Buna göre öşür zekatı, öşrün hasıl

olduğu arazinin bulunduğu bölgedeki hak sahiplerine dağıtılır. Altın-gümüş, hayvan ve ticaret mallarının zekatı malın üzerinden bir yılın geçtiği bölgede dağıtılır.

 

Bu hükmün kapsamından şu durumlar istisna edilir:

 

a. Mal sahibinin her bir bölgede yirmişer koyunu bulunsa, zekatı bölmekten kaçınmak için iki bölgeden birinde zekatını verebilir. Ancak her bir bölgedeki davar sürüsüne bir koyun zekat düşüyorsa, burada bir bölünme söz konusu olamayacağı için o bölgenin zekatını başka yere nakletmesi caiz olmaz.

 

b. Bir kimsenin malında zekat farz olsa, mal ise kırsal alanda olup malın bulunduğu yerde zekatta hak sahibi olan bir kimse bulunmasa, kişi bu zekatı oraya en yakın olan bölgeye nakledebilir.

 

c. Herhangi bir bölgede sabit kalmayan, sürekli göç eden göçebe kimseler, şayet kendi içlerinde zekatı hak eden birisi yoksa bulundukları yere en yakın bölgeye zekatı nakledebilirler. Bunlar bir yerde sabit kalmakla birlikte her an gidip geri gelebilecek durumda olsalar, bu gibi kimseler; kamp yeri, otlak ve su bakımından birbirinden ayırt edilemeyecek durumda olsa, zekatın farz olduğu yer ile arasındaki mesafe namazların kısaltılabileceği mesafeden daha az olana zekat verilir; çünkü bu kişi orada hazır konumundadır. Bu yüzden buna benzeyen kişiler, Mescid-i Haram'da hazır bulunan kimseler gibi kabul edilmiştir. Onlarla birlikte göç edip konaklayan kimselere zekat verilmesi daha önceliklidir; çünkü onlarla olan komşuluk ilişkileri daha baskındır. Bu kişiler, belirtilen yönlerden birbirinden ayırt edilebiliyor olsa, içinde hak sahibi bulunduğu halde zekatı nakletme hükmü bakımından kamp yeri köy gibi değerlendirilir. Bu sebeyle nakletmek haram olur.

 

96. Zekatı ödemenin farz olduğu bölgede, hak sahibi olan sınıflar yoksa ve onlardan herhangi bir mal artarsa, zekatın farz olduğu bölgeye en yakın olan beldeye zekatın nakledilmesi farz olur. Zekatın buradan daha uzakta olan bölgeye nakledilmesi konusunda "zekatın nakledilmesi" konusundaki görüş ayrılığı geçerlidir.

 

97. Zekatta hak sahibi olan sınıflardan -memur hariç- bazıları yoksa veya mevcut sınıflara zekat verildikten sonra geriye herhangi bir şeyartarsa [hüküm ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

"Hak sahibi sınıflar mevcut olsa bile zekatı başka yere nakletmek caizdir" görüşünü kabul edersek, bu meselede, mevcut olmayan sınıfın payını en yakın bölgeye nakletmek gerekli olur. Zekat memuruna gelince, yukarıda geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere onun payı diğer sınıflara aktarılır.

 

İkinci görüş

 

"Zekatı nakletmek caiz değildir" görüşünü kabul ettiğimizde, mevcut olmayan sınıfların payı veya mevcut sınıflardan artan miktar [ne yapılır? Bu konuda iki görüş vardır:]

 

Birinci görüş

 

Şayet zekat alan kimselerin payları onların ihtiyacını gidermeye yeterli olmuyarsa bu artan miktarlar kesin olarak onlara verilir. Başkalarına verilmez; çünkü hak tamamen onlara özgü olmuştur.

 

ikinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu miktar, kesin olarak en yakın bölgelere nakledilir; çünkü zekatta hak sahibi olan sınıflar nassla belirlenmiştir. Bu husus, ictihadla sabit olan "zekatın farz olduğu bölgenin dikkate alınması" görüşüne öncelenir.

 

ilk görüşte olanlar buna şu şekilde cevap vermiştir: Bir şeyin bir yerde olmaması mutlak anlamda olmaması gibidir. Kişi zekatı naklederse tazminle yükümlü olur.

 

Not: Zekatı nakletmenin caiz veya vacip [gerekli] olduğu durumlarda nakil işleminin masrafı mal sahibine aittir. Zekat memuru malı, mal sahibinden almışsa nakil masrafı zekat malından karşılanır. Bunu Ezrai belirtmiştir.

 

98. Zekat memurunun; hür, erkek, mükellef, her türlü şahitlikler konusunda adil [güvenilir] olması gerekir. Zekat memurunun kulakları işiten ve gözleri gören biri olması şarttır; çünkü zekat toplama işi bir [kamu] yetkisidir, diğer yetkilerde olduğu gibi burada da bunlar yetkinin şartıdır.

 

Not:  Adalet [güvenilirlik] şartının zikredilmesi, Müslümanlığın ayrıca zikredilmesine gerek bırakmamıştır.

 

99. Zekat memurunun, -Maverdi'nin koyduğu kayda göre kendi yetkisi kapsamında yer alan- zekata ilişkin konularda fıkhi bilgi sahibi olması şarttır. Böylece zekatın kimden ne kadar alacağını bilmiş olur. Bu hüküm, görevle ndir me genel bir şekilde yapılıyorsa geçerlidir. Şayet devlet tarafından zekatın kimden alınıp kime verileceği belirlenmişse belirtilen şekilde fıkhi bilgi şart koşulmaz; çünkü burada belirlemenin yapılması, memurun ictihadını ortadan kaldırmıştır. Diğer şartlara gelince bunlar içinden mükellef ve güvenilir olma şartı [özel görevle ndir me durumunda da] geçerlidir. EI-Mecmu'da tercih edildiğine göre hurriyet ve erkeklik şart olmamakla birlikte Müslüman olmak şart görülmüştür.

 

100. Zekat memuruna yardımcı olan yazıcılar, hesap uzmanları, vergi memurları ve tahsildarlar hakkında da memurda aranan şartlar aranır. Maverdl, el-Havi adlı eserinde buna dikkat çekmiştir.

 

101. Zekatı dağıtmakla görevlendirilen veya mutlak olarak görevlendirilen zekat memuru zekatı taksim edebilir. Ancak memur, yalnızca zekatı almakla görevlendirilmişse onun zekatı taksim etme yetkisi yoktur.

 

102. Zekat memuru zekatı toplama konusunda haksızlık yapıyor, taksim konusunda ise adil davranıyorsa zekatı ondan gizlemek de ona vermek de caizdir. Taksim konusunda haksızlık yapıyor, ancak alma konusunda güvenilir davranıyorsa zekatı ondan gizlemek vaciptir. Böyle bir memura zekat gönüllü olarak veya istemeden verildiğinde, memur bunu hak sahiplerine ulaştırmasa bile verilen zekat yeterli olur. Çünkü bu memur, tıpkı devlet başkanı gibi, zekat veren kimselerin yerini alır.

 

103. Devlet başkanı veya onun görevlendirdiği kişi, zekatı almak ve mal sahiplerinin vermeye, hak sahiplerinin de almaya hazırlanabilmesi için bir ay önceden duyuru yapsın!

 

İmam Şafii ve mezhebe mensup diğer alimlerimizin belirttiği üzere bunun Muharrem ayı olarak belirlenmesi sünnettir; çünkü Muharrem, senenin ilk ayıdır.

 

Bu hüküm, bir yıl sürenin dikkate alındığı zekat malları hakkında geçerlidir. Ekinler ve meyveler gibi bir yılın dikkate alınmadığı ürünlerde ise devlet başkanı, memurlarını, zekatın farz olduğu an gönderir ki bu da ekinlerin kuvvetlendiği meyvelerin de görünür hale gelip kendini kurtardığı zamandır. Bunu Cürcanı ve başka alimler belirtmiştir.

 

Ezrai'nin de belirttiği üzere meyvelerin aksine hububatın zekatında uygun olan bunların [sapı ile samanı birbirinden ayrılıp] ayıklandığı zaman memurun gönderilmesidir; çünkü bunların miktarının ne kadar olduğu ancak o zaman tahmin edilebilir. Devlet başkanı, ürünün ne kadar geleceğini belirlemek üzere bir kimse gönderdiğinde, zekat memurunu ancak ürünün kurumasından sonra gönderir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden devlet başkanının bu şekilde zekat toplamak için bir ay belirlemesinin vacip olduğu anlaşılmaktaysa da doğru görüşe göre bu, menduptur.

 

104. er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir' de belirtildiği üzere zekatı almak üzere devlet başkanının memur göndermesi vaciptir.

 

Not:

a. Devlet başkanı veya onun yetki verdiği kişinin zekat dağıtımında, hak sahiplerinin sayısını ve ihtiyaçlarının miktarını bilen kişilerden olması, önce memurlara ödeme yapması sünnettir. Zekat malı, memurların elinde iken onların kusuru olmaksızın telef olursa, onlara devlet hazinesinden ücret verilir.

 

b. Devlet başkanı veya yetkili kişinin zekat malından herhangi bir şeyi satması haramdır.

Zekat malının satımı ancak telef olmaya yüz tutma gibi bir sebeple riskle karşılaşırsa veya nakil sebebiyle masrafı gerektirirse yahut bir eksiği / gediği kapatmak için mala ihtiyaç duyulursa o zaman sahih olur. Bir özür olmadığı halde malı satarsa tazminle yükümlü olur.

Hak sahipleri bir grup insan olsa ve zekat da mesela bir koyun olsa, hak sahipleri bu bir koyunu alırlar. Bu durumda iken koyunu satıp satım bedelini onlara bölüştürmek mümkün değildir.

 

c. Zekat memuru, işi yapmakla, diğer sınıflar ise zekatın taksimi ile mala sahip olurlar.

 

d. Zekatta hak sahibi olanlar üç veya daha az kişi ise veya daha fazla olmakla birlikte zekat malı onlara yeterli olursa, bu kişiler zekatın farz olduğu andan itibaren malda hak sahibi olurlar. Bundan sonra zenginleşmeleri veya ortadan kaybolmaları onların [zekatta hak sahibi olmalarına] zarar vermez. Onlardan biri ölürse, payı mirasçısına verilir. Hatta zekat veren kişi, zekatta hak sahibi olan kişinin mirasçısı olsa, zekat veren kişi payını alır. Bu durumda onun niyet etme yükümlülüğü düşer; çünkü zekat verme yükümlülüğü ortadan kalkmıştır. [Zekat verme yükümlülüğü kalkmıştır;] çünkü kişi zekatını kendisine veremez.

Zekatın vacip olduğu esnada orada olmayan veya sonradan gelen kimse bu hak sahiplerine ortak olamaz.

 

e. Devlet başkanı bir özür olmadığı halde zekatın dağıtılması nı geciktirse, zekatı tazminle yükümlü olur. Vekil ise tazminle yükümlü olmaz; çünkü devlet başkanının aksine vekilin zekatı dağıtması gerekli değildir.

 

f. Hak sahibi olan kişinin, ne miktar zekat aldığını bilmesi şart değildir. Buna göre kendisine bir kese içinde zekat verilse, o da içinde ne kadar zekat olduğunu bilmese, bu kese onun elinde iken telef olsa bile verilen zekat yeterli olur.

 

g. Mal sahibi olan bir kimse, kendisine zekatın vacip olmasını engelleyen bir durum bulunduğunu ileri sürse örneğin "malımın üzerinden bir yıl geçmedi" dese, yalan söylemekle itham ediliyor olsa bile ona yemin ettirmek caiz değildir. Dahası söylediği şey görünür duruma aykırı olsa, örneğin "malımın zekatını verdim" veya "malımı sattım" gibi bir ifade kullansa bile kendisine yemin ettirilmez.

 

h. Mal sahibi olan kişinin, kendisi hakkında yanlış şeyler düşünülmesini engellemek adına zekatını açıktan vermesi sünnettir.

 

ı. Zekat alan kimse, zekat olarak aldığı malı aslında zekatta hak sahibi olan sınıflardan olan bir başkasının hak ettiğini düşünüyorsa zekatı alması haram olur. Bundan almak istediğinde zekat malının miktarını araştırması gerekir. Bu durumda geriye kendi sınıfından diğer iki kişiye daha mal verilebilmesi için verilen malın bir kısmını alır. Zann-ı galipten daha düşük seviyedeki zannın bir etkisi yoktur.

 

i. Kişi zekatının taksimini ikinci yıla kadar ertelese; onun ilk yılından ikinci yılına kadar fakir, miskin, borçlu veya mükatep olmaya devam eden kimseler geçen yılın zekatını alırlar. Bu şahıslar diğerlerine ikinci yılartak olur ve böylece her iki yılın zekatından alırlar.

Borçlu, yolda kalmış ve müellefe-i kulubtan olan kimselere herhangi bir mal ayrılmaz.

Bunun gerekçesi şudur: Bu şahıslar, diğerlerinin aksine gelecek dönem için zekat alırlar.

 

105. Zekat, fey ve cizye olarak alınan hayvanların diğer hayvanlardan ayırt edilebilmesi ve şayet kaçar ya da kaybolursa bulan kişinin geriye verebilmesi, zekat veren kişinin hayvanı tanıyıp onu daha sonradan mülkiyetine almaması için damgalanması sünnettir.

 

Bu konuda zekat develeri ile ilgili hadis bulunduğundan temel delil o hadistir. Diğerleri de ona kıyas edilir.

 

Zekat ve fey dışındaki hayvanlara gelince bunlara işaret vurmak mendup veya mekruh olmayıp mübahtır. Bunu Nevevi el-Mecmu'da söylemiştir.

 

At, katır, eşek ve fil de diğer hayvanlar gibidir.

 

106. Damga vurmak [Arapça olarak vesm], dağlamak vb. yollarla iz bırakmaktır. 

 

107. Zekat devesinin üzerine onu başkalarından ayıracak yazılar yazılabilir. Mesela "bu zekatlır / sadakadır / malın temizliğidiriAllah içindir" yazılabilir. "Bu Allah içindir (lillahi)" yazmak hem daha bereketli hem de selefe uymaya daha elverişlidir. Ayrıca bu ifadenin harf sayısı daha az olup hayvana daha az zarar verir. Bunu Maverdi ve Rüyanı söylemiş, Nevevi de el-Mecmu'da İbnü's-Sabbağ'dan aktarıp onaylamıştır.

 

108. Cizye develerinin üzerine "cizye" veya "sağar [yani zillet]" yazılır. Böyle yazılması "onlar zillet içinde olarak [size cizye versinler]" [Tevbe, 29] ayeti ile uyumlu olması sebebiyle daha uygundur.

 

Şu söylenebilir: "Hayvan necasetlere bulaşababilir olduğu halde onun üzerine, Bu Allah'ındır, şeklinde yazı yazılması nasıl caiz olur?

 

Buna şu şekilde cevap verilir: Burada yazmanın amacı Allah'ı zikretmek değil, hayvanı başkalarından ayırt etmektir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Zekatın kef harfi, sadakanın sad harfi, cizyenin cim harfi, feyin fe harfi gibi [ilk harfleri] büyük olarak yazmak da yeterlidir.

 

109. Bu yazı, görünür bir şekilde sert, fazla kıllı olmayan bir yere yazılır. Koyunların kulağına, diğer hayvanların dizlerine yazılması daha uygundur.

 

110. Koyunun damgalanması sığırlara göre, sığırınki deveye göre, deveninki file göre daha hafif yapılır.

 

111. Yasak sebebiyle yüze damga vurmak mekruhtur.

 

Nevevi şöyle demiştir: "Ben [Nevevi] derim ki: Daha doğru görüşe göre bu haramdır. Nitekim sünneti ihya eden İmam Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud el-Beğavı Tehzib adlı eserinde bunu tek görüş olarak belirtmiş, ve ayrıca İmam Müslim de sahihinde bunu yapanların lanetlendiğine ilişkin bir hadis nakletmiştir."

 

Nevevi, Cabir'in (r.a.) rivayet ettiği şu hadise işaret etmiştir:

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) yüzüne damga vurulmuş bir eşek gördü ve "Allah buna bu damgayı vurana lanet etsin!" buyurdu. (Müslim, Libas ve'z-zine, 5518)

 

İsnevi şöyle demiştir: İmam Şafii, el-Ümm 'de bunu açık olarak ifade edip şöyle demiştir: "Bize göre bu hadis haramlığı gerektirir." Öyleyse bu konuda görüş ayrılığının giderilmesi ve mekruhluğun da haramlık anlamına yorulması gerekir. Yahut da bunun mekruh olduğunu söyleyen kişiye bu hadis ulaşmamış olabilir.

 

Nevevi, el-Mecmu'da şöyle demiştir:

 

Bu görüş ayrılığı insan dışındaki canlılar hakkındadır. İnsana damga vurmanın haram olduğu konusunda ise icma bulunmaktadır.

 

Yine Nevevi aynı yerde şöyle demiştir:

 

İhtiyaç gerektirdiğinde uzmanların görüşü alınmak suretiyle vücuda dağlama yapmak caizdir. Aksi takdirde [ihtiyaç yoksa] dağlama yapılamaz. Bu ister kişinin kendisi ister başkası olsun, ister insan isterse başka canlı olsun hüküm böyledir. Eti yenen hayvan küçükken onu iğdiş etmek [enemek] caizdir; çünkü bu onun etini güzelleştirir. Büyük hayvanı iğdiş etmek haramdır. Aynı şekilde eti yenmeyen hayvanı iğdiş etmek de böyledir.

 

Hayvanları birbiri ile döğüştürmek haramdır.

 

Erkek eşeği dişi atla çiftleştirmek mekruhtur. Bunu Demırı söylemiştir.

 

Erkek atla diğer hayvanları çiftleştirmeye gelince; Ezrai şöyle demiştir: "Bana göre atı inekle çiftleştirmek haramdır; çünkü inek zayıf olup atın cinselorganının büyüklüğü sebebiyle zarar görür."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

NAFİLE SADAKALAR