REHİN |
ÖLENİN GERİDE BlRAKTIGI
MALVARLIGINA BORCUN İLİşMESİ
Ölüp de geride borç
bırakan kişinin borcu, tıpkı borcun rehin bırakılan mala ilişmesi gibi geride kalan
malvarlığına ilişir. [Zayıf] bir görüşe göre diyetin suç işleyene ilişmesi gibi
ilişir.
Daha güçlü görüş esas
alındığında daha doğru görüşe göre malvarlığını kaplayan borç ile bunun
dışındaki borç eşittir.
Mirasçı za,hirde bir
borç yokken tasarruf ta bulunsa daha sonra bir malın kusur sebebiyle geri
verilmesinden kaynaklanan bir borç ortaya çıksa daha doğru görüşe göre bu
kişinin tasarrufu doğrudan fa,sid olmaz; bununla birlikte borcu ödemezse akit
feshedilir.
Mirasçının ölüden geriye
kalan malvarlığını elinde tutup borcu kendi malından ödeyebileceği konusunda
bir görüş aynlığı söz konusu değildir.
Doğru olan görüşe göre
ölenin bıraktığı malvarlığına borcun ilişmesi o malın mirasçılara kalmasını
engellemez. Borç, ölenin geride bıraktığı maldan kaynaklanan; kazanç ve ürün
gibi bitişik olan fazlalıklara ilişmez.
1. Bir kimse geride borç
bırakarak öldüğünde bu borç [malvarlığına hangi statü ile ilişir? Bu konuda üç
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Bu borç, mirasçılara
intikal etmiş olan mal varlığına, tıpkı rehnin mala iliştiği gibi ilişir.
Zira böyle olması ölen
için ihtiyata daha uygundur; zira bu durumda mirasçının o mal varlığı üzerinde
tasarrufta bulunması kesin olarak yasaktır. Ancak bu malvarlığını "diyeti
gerektiren suç" gibi değerlendirirsek durum bundan farklı olur. Bu konuda,
satım meselesinde zikrettiğimiz görüş ayrılığı geçerlidir.
Burada, malvarlığının
rehin olmasına sebep olan borçtab belirsizliğin bir zararı yoktur; çünkü bu,
dinden kaynaklanmaktadır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre,
borç, malvarlığına, diyetin suç işleyen kişiye ilişmesi gibi ilişir; çünkü bu,
mal sahibinin isteği olmaksızın sabit olmuştur.
[Üçüncü görüş]
[Zayıf] bir başka görüşe
göre, iflas sebebiyle kısıtlama altına alınma durumunda iliştiği gibi
malvarlığına ilişir. El-Matlab adlı eserde bu görüş tercih edilmiştir. Fevranı
ve Cüveynı de bu görüşü tercih etmiştir. Zira "Her kim ölürse veya iflas
ederse ... " hadisinde "iflas etmiş kişi" ile "ölü" eşit
kılınmıştır.
Görüş ayrılığı, geride
kalan mal varlığı isteğe bağlı olarak rehin bırakılmadığında söz konusu olur.
Şayet bu şekilde rehin bırakılmışsa, zimmette bulunan mutlak borçlar, geride
kalan malvarlığına ilişmez.
Not: Nevevi'nin sözünden ilk anda şöyle bir anlam
çıkmaktadır: "Borç, geriye kalan malvarlığından daha fazla olur da
mirasçı, terike miktarı olan kısımdaki borcu öderse bu malvarlığı rehin
olmaktan kurtulmaz." Bu anlam özellikle de "malvarlığını aşan ve
aşmayan borç eşittir" ifadesinden böyle bir anlam çıkmaktaysa da bu
kastedilmemiştir, daha doğru görüşe göre bu durumda malvarlığı rehin olmaktan
kurtulur.
2. Daha güçlü olan ilk
görüşe göre, ölünün bıraktığı maIvarlığının rehin olması bakımından
malvarlığını aşan borç ile böyle olmayan borç birbirine eşittir. Bu yüzden daha
doğru görüşe göre -tıpkı rehin olan malda rehin verenin tasarrufunun yürürlülük
kazanmaması gibi burada mirasçının bu malvarlığındaki hiçbir tasarrufu yürürlük
kazanmaz.
Diğer görüşe göre ise
borç malvarlığından daha az ise, malvarlığının borca tekabül eden kısmına
ilişir, malvarlığının bütününe ilişmez; çünkü küçük bir borç için bütün
malvarlığının kısıtlama altına alınması doğruya uzak bir görüştür.
Not: Nevevl'nin sözünden de tıpkı Rafii'nin
sözünden anlaşıldığı gibi şu sonuç çıkmaktadır:
Borcun malvarlığına
ilişmesi, diyet gerektiren suç işlenmesi durumunda diyetin kişinin zimmetine
ilişmesi gibi olduğu kabul edildiğinde yukarıdaki görüş ayrılığı söz konusu
olmaz.
Oysa el-Mat Iab adlı
eserde bu konuda da görüş aynlığı bulunduğu bildirilmiştir. Şu halde burada
Nevevi'nin "her iki görüşe göre" demesi daha doğru olurdu.
Şarih Celaleddin
el-Mahalli buna şu şekilde cevap vermiştir:
Zekat borcunun
malvarlığına ilişmesinin tıpkı diyetin kölenin rakabesine ilişmesi gibi olduğu
görüşünü tercih edenler zekatın, ödenecek olduğu miktar kadar iliştiği görüşünü
tercih etmişlerdir. Bir görüşe göre ise malvarlığının bütününe ilişir. Burada
bu görüşün tercihi esas alınır. Dolayısıyla diyet gibi iliştiği görüşünü tercih
ettiren husus, rehin gibi iliştiğini tercih ettiren hususa aykırıdır. Şu halde
Nevevl'nin "daha güçlü görüşe göre" demesi doğrudur.
Bununla birlikte zekat,
bizim ele aldığımız meseleden farklıdır; çünkü zekatta kolaylık göstermek esastır.
Şarih Celaleddin elMahalli'nin ileri sürdüğü görüş kendi anlayışını
yansıtmaktadır. Daha doğru olan ise buna Hocam Remli'nin belirttiği gibi şu
şekilde cevap vermektir: ilk görüşe göre görüş aynlığı daha güçlüdür.
Nevevi'nin, ölünün
geriye bıraktığı malvarlığını rehin gibi değerlendirmesinden şu mesele istisna
edilir: Mirasçı kendisine düşen payın borcunu ödese, onun payı rehin olmaktan
kurtulur. Bundan farklı olarak kişi malvarlığını rehin bıraktıktan sonra ölse,
borcun tamamı ödenmedikçe malvarlığı rehin olmaktan kurtulamaz. Bu ikisinin
arasındaki fark yukarıda geçmişti.
3. Mirasçı, ölüden
geriye kalan malvarlığı üzerinde açık veya gizli bir borç yokken bu malda
tasarruf ta bulunsa, daha sonra malvarlığı üzerinde bir borç arız olsa, yani
ölen kişinin sattı ğı malın kusurlu olup bu sebeple geri verilmesinden dolayı
bir borç meydana gelse [bu durumda mirasçının tasarrufu geçersiz olur mu? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu durumda mirasçının tasarrufu doğrudan fas id olmaz; çünkü dış görünüş
açısından onun bu tasarruf ta bulunması sahih idi.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre
yapılan tasarrufun fasid olduğu anlaşılmış olur. Burada sonradan meydana gelen
borç, ölüm esnasında zaten var olan borca kıyas edilir. Çünkü bu borcun sebebi
ölüm öncesinde gerçekleşmiştir.
Not: Görüş ayrılığı "satıcının ödeme gücüne
sahip olduğu durum"a özgüdür. Şayet öyle değilse satım akdi kesin olarak
yürürlük kazanmaz.
4. ilk görüşe göre borcu
ödememişse, hak sahibinin hakkına ulaşmasını sağlamak amacıyla mirasçının
tasarrufu feshedilir.
Not:
1. Nevevı'nin
"....." ifadesi ed-Dekaik adlı eserde "in lem yukda" [şayet
borç ödenmezse] şeklinde [edilgen] zikredilerek mirasçının veya yabancı bir
şahsın borcu ödemesini içerecek şekilde zikredilmiştir. "Şayet borç
düşmezse" ifadesi bundan daha iyidir; çünkü bu, hem borcun ödenmesini, hem
borçtan ibra edilmeyi hem de bu ikisi dışındaki hususları kapsar.
2. Nevevl'nin sözünden
ilk anda şöyle bir anlam anlaşılabilir: "Ödeme gücüne sahip olan mirasçı,
ölenin bıraktığı mallar içindeki köleyi azat etse ve borcu da ödemese, azat
işlemi feshedilir." Bu anlam kastedilmemiştir. Bu durumda "ödeme
gücüne sahip olup kölesini rehin veren kişinin kölesini azat etmesi durumunda
azadın geçerli olması gibi" bunun da geçerli olması daha uygundur. Çünkü
burada borcun köleye ilişmesi azat etme tasarrufundan sonra gerçekleşmektedir.
Bu sebeple mirasçının azat etme ve ümmü veled kılma tasarrufu yürürlük kazanır.
Mirasçı "borç" ile "kölenin değeri"nden hangisi daha az ise
onu öder.
5. Mirasçının ölüden
geriye kalan malvarlığını elinde tutup borcu kendi malından ödeyebileceği
konusunda bir görüş aynlığı söz konusu değildir. Çünkü mirasçı kendisine miras
bırakan şahsın yerini almaktadır. Miras bırakan şahsın kendisinin bunu yapma
hakkı vardı [öyleyse mirasçının da bu hakkı olur.]
Ancak ölen kişi ölmeden
önce kendisinin belirlemiş olduğu bir bedeli borcuna karşılık olarak ödenmesini
vasiyet ederse veya malının satılarak elde edilen satım bedelinden borcunun
ödenmesini vasiyet ederse bu vasiyetine uygun hareket edilir. Bu durumda
mirasçı, malvarlığını elinde tutup borcu başka maldan ödeme yetkisine sahip
olamaz; çünkü miras bırakanın bedelolarak belirlediği mal -Rafiı ve Nevevl'nin
vasiyet konusunda da belirttikleri üzere- daha helal bir yoldan kazanılmış
olabilir.
6. Borç, malvarlığından
daha fazla olsa, mirasçı "ben malvarlığını değerine satın alınm"
dese, alacaklılar da malvarlığını "daha fazla fiyat veren
bulunabilir" umuduyla satmak isteseler, mirasçının isteğine olumlu
karşılık verilir; çünkü zahir olan duruma göre bu mala değerinden daha fazla
fiyat ödenmez. İnsanlar, kendilerine başkalarından intikal eden malvarlığını
sattırarak isimlerini kötü bir şekilde duyurmaktansa bu malvarlığını ellerinde
tutmayı isterler.
Mal varlığı için
değerinden daha fazla fiyat istense mirasçı bunu değerini ödey'erek satın
alamaz. Bunu İbnü'l-Mukrı açık olarak ifade etmiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Mirasçının malvarlığını satın alabileceği durum, borç bizzat terikenin
kendisine ilişmediğinde söz konusu olur. Şayet bizzat terikeye ilişmişse o
zaman mirasçı bu yetkiye sahip olamaz."
Mirasçı, mudarebe olarak
verilmiş olan terikenin bütününü elinde tutup, bunu işleten kişinin payını
başka maldan almasını isteyemez. Bu görüş el-Kifaye'de e/-Bahr adlı eserden
nakledilmiştir.
7. Ölenin geri bıraktığı
malvarlığına borcun ilişmiş olması, o malın mirasçılara intikal etmesine engel
[olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan ve İmam Şafii
(r.a.)'nin açık ifadesinde yer alan görüşe göre borç, malvarlığının miras
olarak kalmasına engelolmaz; çünkü borcun mala ilişmesi, rehin alan kişinin
hakkının rehin bırakılan mala, suça maruz kalan kişinin hakkının suç işleyene
ilişmesinden daha öte olamaz. Bu iki durum mirasçılığa engelolmadığı gibi bu da
engelolmaz.
[İkinci görüş]
Borç mirasa engelolur;
çünkü Yüce Allah [ölenin malvarlığının mirasçılara intikal etmesi hakkında]
"yapzlmış bir vasiyetin yerine getirilmesinden ve borcun ödenmesinden
sonra" [Nisa, 12] buyurmuştur. Burada borcun ödenmesinin mirastan önce
geldiği belirtilmiştir.
Buna şöyle cevap
verilmiştir: Borcun ödenmesinin mirastan öne alınması, mirasçılığa engelolmayı
gerektirmeyen bir taksim sebebiyle olmuştur.
8. "Borcun
mirasçılığa engelolmadığı" görüşüne göre, borç, geriye kalan
malvarlığından kaynaklanmış olan "kazanç" ve "yavru" gibi
fazlalıklara ilişmez; çünkü bu fazlalıklar mirasçının mülkiyetinde iken meydana
gelmiştir.
"Borcun mirasçılığa
engelolduğu" görüşüne göre asıl mala tabi
olarak fazlalıklara da
borç ilişir.
Rehne İlişkin Son Bir
Hüküm: Subki şöyle demiştir: Zamanımızdaki müftülerden bazıları ayrıntı bir
konuda yanlışa düşmüşlerdir. Bu da şudur: Ölen kişinin, mirasçısına borcu
bulunduğunda müftüler bu borcun alacaklının mirasına tekabül eden miktarının
düştüğünü zannetmişlerdir. Bu müftülere göre mirasçı tek kişi ise borcun bütünü
düşmüş olmaktadır.
Doğru olan ise borçtan
"yabancı bir şahsa borç olduğunda kişinin ödemesi gereken miktar ne ise o
miktar" borç düşer. Bu da;
[a] - Şayet alacağı
terikeye eşit ise veya daha az ise borçtan kendi mirasına düşen kısım
miktarınca düşer.
[b] - Şayet alacağı, miras
olarak kalan maldan fazla ise kendisinin ödemesi gereken miktar kadar borç
düşer. Bu borç miktarınca mirasta kendisi için alacak hakkı yerleşir. Bu
miktar, kendisinden alınıp daha sonra borca karşılık olarak ona ödenmiş gibi
kabul edilir. Borcun sakıt olmasının ve ö]ünün zimmetinin bu borçtan kurtulması
işte böyle olmaktadır. Borcun ödenmesi gereken diğer kısmını ise diğer
mirasçılardan payları oranında ister.
Şayet ölen kimse iki
mirasçısına borçlu ise bu iki mirasçı arasında alacak ve borçların takası da
yapılabilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
1. TEFLİS'İN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI