YASAKLANAN SATIMLAR |
2. RÜKÜN VE ŞARTIN
ZEDELENMESİ DIŞINDA BİR SEBEPLE YASAKLANMIŞ OLAN SATIMLAR
Bu bölümde "satım
akdinin batılolmasını gerektirmeyecek şekilde yasaklanmış olan satımlar",
"batılolmasını gerektirecek satımlar" ile birlikte bulunmaktadır.
A. YASAĞIN AKDİ BATIL KILMADIĞI
SATIMLAR
B. YASAĞIN AKDİ BATlL KILDlĞI SATIMLAR
C. KAPARO [PEY AKÇESİ]
A. YASAĞIN AKDİ BATIL
KILMADIĞI SATIMLAR
Yasaklanan satımlardan
bazıları, satıma ilişen bir şeyle ilgili olmasından dolayı satım akdini batıl
kılmaz.
Nevevi konuya bunu
açıklayarak başlamış ve şöyle demiştir: Yasaklanan satımların bir kısmında
yasak satım akdini batıl kılmaz.
Bunun sebebi yasağın,
satım akdinin zatına değil ona ilişen bir şeye yönelik olmasıdır.
Çünkü bu durumda özel
olarak / doğrudan o satım yasaklanmamış, bir başka şeyden dolayı yasak söz
konusu olmuştur.
Bu, yasaklanan
satımların ikinci kısmıdır. Bu bölümde yer alan satım şekillerinin tümünde satım
akdi sahih olmakla birlikte haramdır. Bundan yalnızca konunun sonundaki iki
satım şekli istisna edilir. Nevevi bu iki satım akdini daha önce zikretmiş olsa
daha iyi olurdu.
Nevevi daha sonra satım
akdinin batıl olmadığı yasak satımları zikretmeye başlamıştır ki bunlar yedi
tanedir.
1. ŞEHİRLİNİN KÖYLÜ
ADINA SATIM YAPMASI
2. [ŞEHRE MAL TAŞIYAN]
KERVANI ŞEHİR DIŞINDA KARŞILAMAK
3. BAŞKASININ PAZARLIĞI
ÜZERİNE PAZARLIK YAPMAK
4. BAŞKASIMN SATIMI
ÜZERİNE -HENÜZ SATıM BAĞLAYlCI HALE GELMEDEN- SATIM YAPMAK
5. BAŞKASIMN SATIN
ALMASI ÜZERİNE SATIN ALMA
6. SATIN ALMA NİYETİ
OLMADAN AÇIK ARTTIRMAYA GİRMEK
7. ŞARAP İMALATÇISINA
YAŞ HURMA VE YAŞ ÜZÜM SATMAK
1. ŞEHİRLİNİN KÖYLÜ
ADINA SATIM YAPMASI
Bunun örneklerinden biri
şehirlinin köylü için satım yapmasıdır.
Bu şu şekilde olur:
Şehre yabancı olan bir şahıs şehirdekilerin ihtiyaç duyduğu bir malı günün
fiyatına satmak üzere getirir. Şehrin yerlisi "malı bana bırak da daha
pahalıya satayım" der.
1. [Yasak olduğu halde
yasağın satım akdini batıl kılmadığı satım türlerinden biri] şehirlinin köylü
adına satım yapmasıdır. Bu, şu şekilde olur; yabancı bir şahıs bir bölgedeki
insanların ihtiyaç duyduğu yiyecek vb. gibi bir malı o günün fiyatına yani
peşin olarak satmak üzere şehre getirir. Şehrin yerlisi bir kişi veya bir
başkası ona "malı benim yanımda veya bir başka yerde bırak da senin için
onu peyderpey daha pahalıya satayım" der.
[*] - Bu hükmün
gerekçesi Buharı ve Müslim'in rivayet ettiği şu hadistir: Yerli olan, dışarıdan
gelen için satım yapmasın.(Buhari, Buyu', 2158; Müslim, Buyu', 3803)
[*] - Müslim'de hadiste
şu fazlalık vardır: Bırakın da Allah insanları birbiri aracılığıyla
rızıklandırsın (Müslim, Buyu', 3805)
[*] - İbn Şehbe,
Müslim'de şu fazlalığın bulunduğunu söylemiştir: İnsanları gafletleriyle
[piyasa fiyatı konusundaki bilgisizlikleriyle] başbaşa bırakın.
Bu satımın haram olma
gerekçesi böyle bir satım sebebiyle insanların sıkıntıya düşmesidir.
2. Şayet şehre dışarıdan
gelen kişi [daha henüz şehirli şahıslardan bir teklif gelmeden önce] ilk olarak
kendisi böyle bir talepte bulunarak yerli bir kişiye "malı senin yanında
bırakayım da peyderpey satarsın" dese veya mala şehirde genel bir ihtiyaç
bulunmasa, yani ya hiç ihtiyaç olmasa yahut da az miktarda ihtiyaç olsa yahut
da mal şehirde yaygın bir halde bulunsa, şehre dışarıdan gelen kişi de malın
peyderpey satılmasını kendisi istese, bunun üzerine şehirli kişi köylüden bu
işi kendisine bırakmasını istese veya şehirli kişi malın günün fiyatına
satılmasını kastederek "malı yanımda bırak da onu satayım" dese bu
satım haram olmaz. Çünkü bu, insanlara zarar vermez. Mal sahibinin bunu
yapmasına engelolmayı gerektirecek bir durum da söz konusu değildir, çünkü
bunun kimseye zararı yoktur. Bu sebeple bu konudaki günah şehirli kimseye yönelik
olmuştur. Nevevi bunu er-Ravda'ya eklediği fazlalıklarda Kaffal'den aktarmış ve
onaylamıştır.
[Soru] Daha doğru olan görüşe göre kadının, ihramlı
olan kocasının kendisiyle ilişkide bulunmasına imkan tanıması haramdır; çünkü
bu durumda günah olan bir konuda yardımcı olmuş olur. Bizim ele aldığımız
meselenin de bu şekilde olması gerekirdi.
[Cevap] Günah olan şey yalnızca "[köylünün] malı
[nı satmayıp] bekletmesi" konusunda akıl verme durumunda söz konusu olur.
[Oysa bu konuda istişare teklifi zaten köylüden geldiği için] ortada böyle
[şehirli tarafından köylüye ilk olarak akıl verme gibi] bir durum kalmamıştır.
Günah olan şey "köylüden sadır olan kap mahiyetinde olan satış"
konusuna yönlendirmede değildir.
Şehirli şahsın köylüye
"malını satması" fikrini vermesinde insanlar için bir sıkıntı meydana
getirme söz konusu değildir; özellikle de mal sahibi, şehirlinin verdiği fikri
uygulamaya kesin karar verdiğinde hüküm böyledir. Bu durumda köylüye akıl veren
kişi bu satım akdini bizzat yapmadığında başkası köylü adına satım akdini zaten
yapacaktır. Oysa ihramlı olmayan kadının ihramlı olan kocasına ilişki konusunda
mÜsaade etmesi bundan farklıdır; çünkü burada günah olan şey bizzat cinsel
ilişkinin kendisidir.
3. Köylü olan kişi şehirli
kişiye kendi işine yarayacak bir konuda akıl danışsa, şehirlinin "malı
bekletip daha sonra peyderpey" satma fikrini vermesinin gerekli olup
olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır. Bunlardan daha güçlüsüne
göre şehirlinin bunu yapması gerekir. Ezrai bunun doğruya daha yakın olduğunu
söylemiştir. Er-Ravda' daki ifade de buna meyletmektedir. Diğer görüşe göre ise
insanlara rahatlık sağlamak adına şehirlinin böyle bir konuda fikir vermesi
gerekli değildir.
4. Köylü, malını satma
isteğiyle şehre gelse ve yerli bir kimse o malı ucuza satma niyetiyle köylüyle
bağlantıya geçse -ki bu kişiye simsar adı verilir- köylü adına satım yapmada
oldUğU gibi bu da haram mıdır? Bu konuda el-Matlab adlı eserde bir tereddüt söz
konusudur. İbn Yunus, Şerhu'l-Veciz adlı eserinde bunun haram olduğunu
söylemiştir.
Ezrai'nin belirttiği
üzere bunun tek görüş olması gerekir.
[Arapça metinde
"hazır" olarak ifade edilen] "yerli", şehirler de, köylerde
ve kasabalarda yaşayan kimselerdir. [Arapça metinde "badi" olarak ifade
edilen] köylü, yerleşim biriminde yaşamayan kimsedir. Bunları "hazır"
ve "badi" diye isimlendirmek yaygın durum dikkate alınarak
söylenmiştir. Bununla kastedilen -daha önce işaret edildiği üzere- herhangi bir
kişidir.
2. [ŞEHRE MAL TAŞIYAN]
KERVANI ŞEHİR DIŞINDA KARŞILAMAK
[Yasak olan satımların
ikincisi] kervanı karşılamaktır. Bu şu şekilde olur; şehre eşya getiren bir
kervanı şehrin dışında karşılayıp onların şehre gelip de şehirdeki fiyatlardan
haberdar olmasından önce malı satın alması şeklinde olur. Kervandakiler [fiyat
konusunda] aldandıklarını anladıklarında [satımı bozup bozmama konusunda]
muhayyerliğe sahip olurlar.
Nevevi daha sonra bu tür
yasak satımların ikincisine yer vermiştir ki bu da [şehre mal taşıyan] kervanı
şehir dışında karşılamaktır. Bu şöyle olur: Bir kişi gerek yiyecek gerekse
başka türden bir eşyayı şehre getiren bir kervanı şehir dışında karşılayarak
onlar şehre gelip de şehirdeki satım fiyatını öğrenmeden önce onlardan
mallarını satın alır.
Bu şekilde mal satın
alan kişi bu hareketiyle -kervanı karşılamayı kastetmemiş olsa bile- günaha
girmiş olmakla birlikte yapılan satım akdi geçerlidir.
[*] - Bu hükmün
gerekçesi Buhari ve Müslim'in rivayet ettikleri şu hadistir: Alım-satım yapmak
için kervanları şehrin dışında karşılamayın.(Buhari, Buyu', 2150; Müslim,
Buyu', 3798)
Bunun aklı gerekçesi,
müşteri şehirdeki fiyatı onlara yalan yanlış bildirmiş olsun ya da olmasın
aldatılmış olma ihtimalleridir.
Kervanla mal getirenler
-henüz şehre gelmeden önce bile olsabu satım sonucunda aldatıldıklarını
anlarlarsa satım akdini bozma konusunda muhayyer olurlar.
[*] - Bunun gerekçesi
Buharı'nin rivayet ettiği şu hadistir: Mal [şehre] getirilip de pazara
indirilmeden önce [şehir dışında mal getiren kervanlan] karşılamayın. Kervanı
şehir dışında karşılayan kimse [bilsin ki] mal sahibi [durumu öğrendikten
sonra] satım akdini bozup bozmama konusunda serbesttir;(Buhari, Buyu', 2165)
Kusur muhayyerliği
konusundaki hükme kıyasla burada da muhayyerlik hakkı [aldanma öğrenilir
öğrenilmez] derhal kullanılması gereken bir haktır.
Şehre uzaktan mal
getirenler, şehirdeki satım fiyatını bilmeksizin bile olsa şehirli bir kişiye
malı kendileri satmak isterse veya aldatılmamış olurlarsa örneğin satın alan
kişi malı şehirdeki fiyatla veya onlar şehirdeki fiyatı bildikleri halde bu
fiyatın daha altına satın almış olursa bu durumda yukarıda geçen gerekçe
bulunmadığından mal sahiplerinin muhayyerlik hakkı bulunmaz.
Yine -hadisteki ifadenin
zahirinden aksi anlaşılsa bile- kervanın karşılanması, mal sahiplerinin şehre
girmesinden sonra olmuşsa, onlar henüz çarşıya girmemiş olsalar bile
muhayyerlikleri ortadan kalkar; çünkü onlar başkalarıyla karşılaşmaksızın
şehirdeki mal fiyatlarını öğrenme imkanına sahiptirler. Bazıları hadisin zahiri
ne bundan başka bir hüküm nispet etmişlerse de bundan uzak dur!
Mal getirenler,
aldatıldıklarının farkına varmadan önce mal fiyatları ucuzlasa ve kendilerinin
sattıkları fiyata kadar gerilese bu durumda muhayyerlik haklarının bulunup
bulunmayacağı konusunda el-Bahr'de iki görüş belirtilmiştir. Bunların daha
güçlü olanına göre "maldaki kusurun malı geri vermeden önce ortadan
kalkması durumunda malın geri verilememesi" meselesinde olduğu gibi burada
da muhayyerliğin bulunmamasıdır. Gerçi iki mesele arasında fark bulunduğu da
söylenmiştir.
İki görüş içinden
ZerkeşI'nin tercih ettiğine göre kervandaki insanlara mal satmak için onları
şehir dışında karşılamak, onlardan mal satın almak için karşılamak gibidir.
Ezrai aksi görüşü tercih etmiş olsa bile gerekçe dikkate alındığında itimad
edilmesi gereken görüş budur. Bazıları EzraI'ye bundan farklı bir görüş nispet
etmişlerse de buna dikkat et!
[Bizim kervan diye
tercüme ettiğimiz, ancak hadisin arapça metninde] "rükban" [olarak
geçen kelime] "rakib" kelimesinin çoğulu olup binekli anlamına
gelmektedir. Kervana bu ismin verilmesi yaygın durum dikkate alınarak
yapılmıştır. Bununla "tek başına veya yürüyerek bile gelse şehre dışarıdan
gelen kişi" kastedilmektedir.
3. BAŞKASININ PAZARLIĞI
ÜZERİNE PAZARLIK YAPMAK
Başkasının pazarlığı
üzerine pazarlık yapmak [fiyat teklifinde bulunmak] da yasaklanmıştır.
Bu, ancak [ilk olarak
teklif edilen] satım bedelinin kesinleşmesinden sonra haram olur.
Nevevi daha sonra üçüncü
yasak satım türüne geçmiştir. Bu da bir kimsenin pazarlığı [fiyat teklifi]
üzerine pazarlıkta bulunmak [fiyat teklifinde bulunmak]tır.
[*] - Bunun gerekçesi şu
hadistir: Adam, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmaz,lBuhari, Buyu',
1082; Müslim, Buyu', 3791)
Bu hadis yasakIama
anIamını barındıran bir haberdir.
Bu hükmün aklı gerekçesi
[bu şekilde hareket etmenin] başkasını incitme anIamı taşımasıdır.
Hadiste "adam"
ve "kardeş" kelimeleri sınırlama yapmak için söylenmiş oImayıp ilki
yaygın durumdan doIayı ikincisi de şefkat ve ilgi sebebiyle böyle
zikredilmiştir. Adam ve kardeş dışındaki kişilerin bu konudaki hükmü onIarınki
gibidir. Bu sebeple Nevevi metinde "başkasının pazarlığı üzerine pazarlık
yapmak" şeklinde ifade kullanmıştır.
Bu, akit öncesinde iki
tarafın açık oIarak karşılıklı rızasını ortaya koymak suretiyle bir fiyat
üzerinde anIaşmaIarından sonra yapıIdığında haram oIur.
Bu, şu şekilde oIabilir:
Satıcı bir malı satın aImak isteyen kişiye "onu satın aIma ben sana ondan
daha iyi malı aynı fiyata / veya daha aşağısına" yahut "aynı malı
daha aşağısına" satayım der. Yahut da müşteri maI sahibine "o malı
ona satma, ben sana daha fazIa fiyat veririm" der.
Şayet maI sahibi fiyat
teklifinde buIunan kişiye net bir cevap vermemiş de tariz yollu cevap vermiş
veya susmuş ise yahut da fazIa fiyat veren kişinin bu teklifi henüz satım
bedeli kesin oIarak belirlenmeden ortaya atıImış ise yahut da malı satan kişi
daha fazla fiyat veren oIup olmadığını soruşturuyor ise bu durumda ikinci fiyat
teklifinde buI un mak haram değildir. Bununla birlikte ilk teklifi kabul etme
yönünde kinaye yollu ifadeler kullanmışsa ikinci teklifin sunuIması mekruh
olur.
4. BAŞKASIMN SATIMI
ÜZERİNE -HENÜZ SATıM BAĞLAYlCI HALE GELMEDEN- SATIM YAPMAK
Yasaklanan satımlardan
biri de -henüz bağlayıcı hale gelmedenbaşkasının satımı üzerine satım
yapmaktır. Bu da kişinin müşteriye "malın benzerini kendisinden satın
alması için önceki akdi feshetmesini" söylemek suretiyle olur.
Yasaklanan satımlardan
biri de henüz bağlayıcı hale gelmemiş olan bir satım akdi üzerine satımda
bulunmaktır. Bu, ilk akdin meclis muhayyerliğinin devam ettiği veya şart
muhayyerliğinin devam ettiği durumda olabilir; çünkü bu durumda muhayyerlik
sahibi akdi bozabilir. Akdin bağlayıcı hale gelmesinden sonra ise böyle
yapmanın bir anlamı yoktur.
Kişi akdin bağlayıcı
hale gelmesinden sonra malda bir kusur tespit etse ve gecikmenin de bir zararı
söz konusu olmasa, örneğin bu iş geceleyin olsa, İsnevl'nin belirttiğine göre
bu durumda satım teklifinde bulunmanın haram olduğu görüşü isabetli
görünmektedir.
Buradaki yasak şöyle
gerçekleşir: Bir kimse müşteriye yaptığı satım akdini feshederek malı
kendisinden daha ucuza satın almasını veya o maldan daha iyisini aynı fiyata
veya daha ucuzuna satın almasını söyler. [İşte bu durumda yasak çiğnenmiş
olur.]
5. BAŞKASIMN SATIN
ALMASI ÜZERİNE SATIN ALMA
Yasaklanan satımların
beşincisi, başkasının satın aldığı malı muhayyerlik devam ederken- satın
almaktır.
Bu, şu şekilde olur:
Müşteri satıcıya yaptığı satışı bozup ondan daha yüksek fiyata kendisine
satmasını söyler.
Her iki durum da
haramdır.
Birincisinde müşteri,
ikincisinde satıcı aldanmış olsa da hüküm böyledir.
[*] - Bunun delili şu
hadistir: Birbirinizin satımları üzerine satım yapmayın.(Buhari, Buyu', 2165;
Müslim, Buyu', 3790)
Nesai bu hadiste ek
olarak "satın alıncaya veya malı bırakıncaya kadar" ifadesine yer
vermiştir. (Nesai, Buyu', 4516)
Satın alma üzerine satın
alma da bununla aynı özelliktedir.
Her ikisinde de yasaklığın
gerekçesi başkasına sıkıntı vermektir.
İmam Şafii (r.a.)'nin
ifadelerinde yer alan şu yasak da "satım üzerine satım yapmak" ile
aynı anlamdadır: Kişinin müşteriye onun daha önce satın aldığı malı geri
vermesinden korktuğu için akit meclisinde onun satın aldığının benzeri bir mal
satmak.
Bu konuda şart
muhayyerliği de meclis muhayyerliği gibidir.
Maverdi "satıcı
oradayken malı müşteriden, satın aldığından daha yüksek fiyata satmayı
isteme" sini de bu kapsamda görmüştür.
Bu satım işleminde haramlığın
söz konusu olması için ilk teklifte bulunanın ikinci şahsa teklif için izin
vermemiş olması gerekir. Satıcı kendi satımı üzerine satım yapılmasına veya
müşteri kendisinin satın alması üzerine başkasının satın almasına izin verse
haramlık söz konusu olmaz; çünkü hak onlara aittir, onlar da kendi istekleriyle
haklarından feragat etmişlerdir. Bunun bir diğer gerekçesi de daha önce geçen
rivayetin mefhum-ı muhalifidir.
Bu, Ezrai'nin de dediği
gibi izin veren kişinin mal sahibi olması halinde geçerlidir. Şayet izin veren
kişi veli, vasi, vekil vb. bir kimse ise şayet bu izin mal sahibine zarar
veriyorsa izin itibara alınmaz.
Bunun haram olması için
kişinin vaat ettiği alım-satım i yapması şart değildir, çünkü herhalükarda bir
rahatsızlık söz konusu olmaktadır. İbnü'n-naklb ise bunu şart koşmuştur.
Not: Akdin feshedilmesini emretme, Rafii ve
Nevevi'nin kitaplarında yer almaktadır. Subkı "bunu emretmek şart
değildir. Alimlerin çoğunluğunun ifadesi şu şekildedir: Kişiye satın almayı
düşündüğü malın bir benzerinin daha ucuza veya daha kalitelisinin aynı fiyata
sunulması böyledir". Daha önce bunu gösteren bazı hususlar geçmişti.
6. SATIN ALMA NİYETİ
OLMADAN AÇIK ARTTIRMAYA GİRMEK
Yasak olan satımlardan
biri de Neceştir. Bu şöyle olur: Kişi mala olan rağbetinden değil başkasını
aldatmak için malın fiyatını arttmr. Daha doğru görüşe göre bu durumda
muhayyerlik yoktur.
1. Yasaklanan satımların
altıncısı "neceş"tir. Bu şu şekilde olur:
Kişi, satıma arzedilen
malın fiyatını o malı satın alma amacıyla değil başkasını aldatma ve onun malı
satın almasını sağlamak için arttırır.
[*] - Bunun gerekçesi
konuyla ilgili Buharı ve Müslim' de yer alan hadistir.
Bunun aklı gerekçesi de
"başkasına zarar verme" mahiyetinde olmasıdır.
2. [Bu şekilde malı satın
alan kişinin satım akdini bozma muhayyerliği var mıdır? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre bu durumda müşterinin muhayyerliği yoktur; çünkü o, gerekli incelemeyi
yapmadığı ve işi bilenlere ~ danışmadığı için ihmalkar davranmıştır.
[İkinci görüş]
Müşteri aldatıldığından
dolayı -tıpkı sütlü görünsün diye bir süre sağılmadan satılan hayvan
meselesinde olduğu gibi- muhayyerlik hakkı vardır.
3. Bu meseledeki görüş
ayrığı satıcının hileli yere fiyat arttıran kişiyle anlaşmış olması durumunda
söz konusudur. Şayet satıcı fiyat arttıran kişiyle aralarında anlaşma
yapmamışsa müşterinin kesinlikle muhayyerliği yoktur.
4. Bu meseledeki iki
görüş satıcının "bana bu mal için şu kadar fiyat teklif edildi de yine
satmadım" dediği halde durumun satıcının söylediğinden farklı çıkması
halinde de geçerlidir.
5. Aynı şekilde işten
anlayan bir kişi satıcı ile anlaşarak müşteriye satıcının elindeki taşın akık
veya fırlıze olduğunu söylese, müşteri de taşı aldıktan sonra durum farklı
çıksa [müşterinin muhayyerlik hakkının olup olmadığı ile ilgili yukarıdaki iki
görüş] geçerlidir.
Not: Metinde "başkasını aldatmak için"
ifadesi "kişi, mal değerine satılsın diye fiyat arttırımında bulunduğunda
yaptığı şey caizdir" anlamını çağrıştırmaktadır ki el-Minhac'ı
şerhedenlerden bir kısmı bu görüşü benimsemiştir. Bu konuda uygun görüş ise
bunun müşteriye zararı olduğundan haram olmasıdır. Ayrıca Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in "bırakın da Allah insanları birbiriyle rızıklandırsın"
ifadesi de bunu göstermektedir.(Müslim, Buyu', 3805; Ebu Davud, Buyu'
ve'l-icarat, 3442)
7. ŞARAP İMALATÇISINA
YAŞ HURMA VE YAŞ ÜZÜM SATMAK
Yasak satımlardan birisi
de şarap imalatçısına yaş hurma ve yaş üzüm satmaktır.
Yasak satımların
yedincisi şarap ve nebiz imal eden bir kimseye, yaş hurma ve üzümü yahut kuru
hurma ve üzümü satmaktır. Burada kastedilen, şarap yapmak için bunları satın
alan kimsedir. Onun bu iş için meyve aldığı ya kendisi tarafından bilinir veya
satıcı bunu zann-ı galibiyle bilir.
Nevevi'nin er-Ravda'da
asıl metin e ek olarak Gazall'den nakledip kendisinin de onayladığına göre
günah bir şeye götüren bütün tasarruflar da böyledir.
Satıcıda [bir bilgi veya
zan olmamakla birlikte hurma ve üzümü satın alan kişinin bundan şarap
yapacağına dair] bir şüphe veya vehim söz konusu olursa satım yapmak mekruh
olur.
[Haram olan bazı
satımlar]
1. Karaborsacılık yapmak
[mal istiflemek] insanları sıkıntıya düşürdüğü için haramdır.
Karaborsacılık, bir
malın fiyatı yüksek iken onu satın alıp o mala olan ihtiyaç arttığında daha
pahalıya satmak üzere malı elinde tutmaktır. Ancak kişinin mal ucuzken onu alıp
elinde bekletmesi kesin olarak haram değildir. Yine kendi arazisinden çıkan
ürünü elinde tutması, bir malın pahalı satıldığı bir dönemde kendisi ve ailesi
için satın aldığı bir malı elinde tutması veya bu malı emsal fiyatına satmak
üzere elinde tutması da haram değildir.
Kişinin kendisi ve
bakımında olan kimselere bir yıl boyunca yeterli olacak malın üzerindeki
miktarı elinde bekletmesinin mekruh olup olmaması konusunda iki görüş
bulunmakta olup bunların daha güçlüsüne göre bu, mekruh değildir. Bununla
birlikte Asıu'r-Ravda'da [eş-Şerhü'l-kebir'de] belirtildiğine göre bunu satmak
daha iyi bir davranıştır.
Karaborsacılığın
[istifçiliğin] haram olması yalnızca temel gıda maddelerine özgüdür. Mısır,
pirinç, hurma, kuru üzüm bu kapsamda yer almakla birlikte bütün yenilebilir
maddeler buna dahil değildir.
2. Malların pahalıya
satıldığı dönemlerde bile olsa [devletin ~ malların satımı için] fiyat
sınırlandırması yapma[sı] haramdır. Bu, idarecinin pazarcılara [esnafa]
mallarını ancak muayyen bir fiyatla satabileceğini belirtmek suretiyle olur.
Bunun haram olmasının sebebi insanları kendi malları üzerinde tasarruf ta
bulunma konusunda sıkıntıya sokmaktır.
Alimlerin
açıklamalarından bunun yalnızca yiyeceklere özgü olmadığı anlaşılmaktadır ki
doğrusu da budur.
Devlet başkanı bir fiyat
sınırlaması yaparsa bu fiyattan daha pahalıya mal satarak onun emrine aykırı
hareket edenleri cezalandırabilir; çünkü bu, açıkça devlet başkanına muhalefet
anlamı taşır. Bununla birlikte bu şekilde yapılan satım akdi geçerli olur;
çünkü kişinin kendi malını belirli bir fiyattan satmak suretiyle ona kısıtlama
getirilmesi dinde [var olduğu] bilinen bir durum değildir.
Aslü'r-Ravda 'nın
[eş-Şerh u' [-kebir' in] açıklamalarından anlaşıldığına göre cezalandırma
"fiyat sınırlaması yapmanın haram olduğu" görüşüne dayalı olarak
verilmiş bir hükümdür.
İbnü'l-Mukri de
belirtilen gerekçeyle bu görüşü kabul etmiştir. İbnü'l-Mukrı ve başka kimileri
ise buna karşı çıkarak şöyle demişlerdir: "Bu görüş, fiyat sınırlaması
yapmanın caiz olduğu dikkate alınarak ileri sürülmüştür".
Bütün yasaklarda
haramlığın şartı kişinin yasaklığı bilmesidir. Fiyat arttırma meselesinde bile
böyledir. Nitekim İmam Şafii (r.a.)'nin açık ifadesi de bu şekilde
nakledilmiştir. Ancak İbnü'l-Mukrı, Rafii'nin şahsı görüşü doğrultusunda bundan
farklı bir görüş tercih etmiştir.
B. YASAĞIN AKDİ BATlL
KILDlĞI SATIMLAR
Nevevi daha sonra son
iki satım türüne geçerek bunların birincisini şu şekilde ele almıştır:
[CARİYE SATIMINDA] ANA
İLE ÇOCUĞUNU BİRBİRİNDEN AYIRARAK SATMAK
Ana ile çocuğunu
mÜIneyyiz oluncaya dek birbirinden ayırmak haramdır. [Zayıf] bir görüşe göre
ergenlik dönemine kadar böyledir.
Kişi satım veya hibe
yaparken ana ile çocuğunu birbirinden ayırsa, daha güçlü görüşe göre satım ve
hibe geçersiz olur.
1. Bir kimsenin bir
cariyesi ve cariyesinin de küçük bir köle çocuğu olsa o kişinin satım, hibe,
ikale yoluyla akdi feshetmek, kusur sebebiyle malı geri vermek, taksim yapmak
vb. gibi bir yolla bu ikisinin arasını ayırması haramdır. Ancak azat etme ve
vasiyet etme yoluyla ayırması haram değildir.
2. [Ana ile çocuğunu
ayırmanın haram olması ne zamana kadar devam eder? Bu konuda iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Bu haramlık çocuk temyiz
çağına erişinceye kadar devam eder.
[*] - Bu hükmün delili
Ebu Davud'un hasen görerek, Hakim'in ise sahih görerek rivayet ettikleri şu
hadistir: Anayla çocuğunu birbirinden ayıran kişiyi Allah kıyamet günü
sevdiklerinden ayırır(Tirmizi, Buyu, 1283; Müstedrek, Buyu, 2, 55)
[*] - Yine Ebu Davud'un
rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Babayla
çocuğunu birbirinden ayıran kimse lanetlenmiştir. (Müsned, 5, 414)
Burada çocuğun hakkı göz
önünde bulundurulduğundan anne buna razı olsun ya da olmasın hüküm aynıdır.
Yukarıda konulan
kayıtlarla ana ve çocuğun birbirinden farklı maliklere ait olması durumu
dışarıda bırakılmıştır; çünkü bunların her birinin kendi mülkünde tasarrufta
bulunması caizdir.
Ana ve çocuktan birisi
hürse bu durumda kölenin sahibi kölesi üzerinde dilediği gibi tasarrufta
bulunabilir.
Yine kişi az at etme,
vasiyet etme, vakfetme gibi bir yolla anayla çocuğunu birbirinden ayırabilir;
çünkü azat etme güzel bir davranıştır. Vakıf da böyledir. Vasiyet ise yapısı
itibarıyla ayırmayı gerektirmemektedir. Çünkü ölümün, [tasarrufun]
haramlığı[ının] söz konusu olduğu zamanından daha sonra gerçekleşmesi
mümkündür.
Ezrai şöyle demiştir:
Uygun olan görüş şudur: "Borç veren kişinin borç verdiği şeyi geri
istemesi" ve "malını kaybeden kişinin malı bulunduktan sonra bulan
kişiden malını geri istemesi" durumlarında borç alan ve malı bulan kişinin
bu malı geri vermek suretiyle ana ve çocuğunu ayırması yasak olmalıdır. Ancak
bir şahsa usulü [yani babası, dedesi vb. tarafından] hibe yapıldığında hibe
yapan kişi bu tasarrufundan geri dönerse, hibeyi alan şahsın malı geri vermesi
durumunda anayla çocuk birbirinden ayrıldığında yasak söz konusu olmaz. Çünkü
borç alma ve buluntu malı alma durumlarında bu mal borç alanın ve bulanın
zimmetinde bir borç olarak yerleşir. Malın kendisini geri vermek imkansız
olduğunda kişi onun yerine başka bir şey verir. Hibede ise durum farklıdır.
Şayet hibe yapan kişinin hibeden dönemeyeceği hükmünü kabul edersek o zaman
hibe eden de verdiği maldan geriye bir şeyalamaz.
Bundan anlaşıldığına
göre vasiyette bulunan kişi, çocuk temyiz çağına gelmeden önce ölmüş olsa
vasiyet geçersiz hale gelmez ki doğru olan da budur. Lehine vasiyet yapılan
kişinin vasiyeti o esnada kabul etme yetkisi vardır. Çocuk temyiz çağına
geldikten sonra ölmüş olursa ana ile çocuğunu birbirinden ayırmak haram olmaz;
çünkü o durumda çocuğun ilgi ve bakıma ihtiyacı kalmaz.
[*] - Şu hadis zayıftır:
Hz. Peygamber (s.a.v.) "anayla çocuğu birbirinden ayrılmaz" buyurdu.
Sahabe "ne zamana kadar?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.v.)
"erkek çocuk buluğa erinceye, kız çocuk da adet görünceye kadar"
buyurdu.(Beyhaki, Siyer; 9, 128)
Nevevi'nin ifadesinden
ilk anda şu anlam anlaşılmaktadır: Çocuk yedi yaşından önce bile temyiz
dönemine girmiş olsa bu yeterlidir. EI-Muharrer'de "temyiz yaşı"
ifadesi kullanılmıştır. Alimlerin çoğunluğu ise "yedi yaş" ifadesine
yer vermişlerdir. Alimlerin genel ifade kullanmaları bu yedi yaşı belirtmek
üzere olabilir; çünkü "çocuğun bakım hakkı" vb. gibi durumlarda
olduğu üzere yedi yaş, çocuğun temyiz dönemine girdiği izlenimi uyandıran bir
yaştır. Bu mesel ed e çocuğun güçlenmesi ve kendi başına hareket edebilmesi
için yedi yaştan önce annesinden ayırmanın yasak olduğunu kabul etmek
mümkündür.
Ezrai'nin de belirttiği
üzere bu güzel bir yorumdur.
Not: Nevevi'nin "mümeyyiz oluncaya
kadar" ifadesinden "anneyle ergenlik çağını geçmiş deli olan çocuğunu
birbirinden ayırmak caiz değildir" anlamı anlaşılmaktadır ki bu doğrudur.
Nitekim Kadı Hüseyin ve bağlıları bunu açık olarak ifade etmişlerdir. Ancak
Nevevi'nin "bir görüşe göre buluğa kadar" ifadesinden, daha önce
geçen temyiz sözcüğünden buluğdan önceki dönem anlaşılmaktadır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
[ana ile çocuğunu ayırmanın haram olması] çocuğun baliğ olmasına kadar devam
eder.
Bu görüşün ergenliği
dikkate almasının sebebi çocuğun temyizinin buluğ öncesinde eksik olmasıdır.
Nitekim bu yüzdendir ki doğru görüşe göre çocuk buluğa ermediği sürece [kendi
başına olmayıp] onu bulan kişinin onu alması ca.izdir.
Bu görüş buluğ
sonrasında ana ile çocuğunun birbirinden ayırmanın kesin olarak caiz olduğunu
ifade etmektedir ki Ahmed b. Hanbel'in görüşünün aksine doğru olan budur.
3. Çocuk mümeyyiz
olmakla birlikte henüz buluğa ermemiş olduğu dönemde onu anasından ayırmak
mekruhtur. Yine buluğdan sonra ayırmak da onları üzeceğinden mekruhtur. Bununla
birlikte [bu her iki durumda] yapılan akit sahihtir.
4. Nevevi'nin
"temyiz" ifadesinden anlaşıldığına göre köle / cariyeler dışında
hayvan alım satımında yavru ile anayı birbirinden ayırmak caizdir. Şayet
yavrunun süt emmeye ihtiyacı yoksa bunun caiz olduğu mezhepte esas olarak kabul
edilen görüştür. Bununla birlikte bu işlem mekruhtur. Bir görüşe göre ise bu
haramdır. Nevevi'nin er-Ravda'da kendi eklediği ifadeye göre kesim yapmak
suretiyle anayı yavrusundan ayırmak kesin olarak caizdir.
Subkı, Nevevi'nin bu
ifadeyle "yavruyu boğazlama"yı kastetliğini söylemiştir. Yavruyu
bırakmakla birlikte anneyi boğazlamaya gelince bunun bOğazlama dışındaki
tasarruflar gibi olduğu anlaşılmaktadır.
Anlaşıldığı üzere
bununla kastedilen "eti yenen hayvanın bOğazlanması"dır; çünkü bunun
dışındakilerin boğazlanması ve boğazlanmak için satımı hiçbir şekilde caiz
değildir.
5. Temyizin tanımı
konusundaki en güzel ifade şudur: Temyiz, çocuğun tek başına yiyebilecek,
içebilecek ve tuvaletini yapabilecek duruma gelmesidir.
[Zayıf] bir görüşe göre
kendisine yöneltilen hitabı anlayıp cevap verebilecek bir çağa gelmesidir.
6. Baba ve anne bir
arada bulunduğunda çocuğu anadan ayırmak haram, babadan ayırmak ise helaldir.
Annenin bulunmadığı
durumda çocuk babası ve anneannesi ile bir arada bulunsa bu ikisi birbirine eşit
olup -el-Havi's-sağir'in ifadesinden anlaşıldığına göre- çocuk bunların
hangisiyle birlikte satılırsa satılsın akit caiz olur.
Daha doğru görüşe göre
anneanne, annenin bulunduğu durumda değil bulunmadığı durumda anne gibi kabul
edilir.
Çocuğun ana-babası ve
anneannesi bulunmadığında babaannesi ve dedeleri bulunduğunda ne olacağı
konusunda Rafil ve Nevevi'nin siyer konusunda tercih yapmaksızın
naklettiklerine göre mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır. Bunların üçüncüsüne
göre çocuğu dedelerinden ayırmak caiz olmakla birlikte ninelerinden ayırmak
caiz değildir; çünkü onlar çocuğu terbiye etmeye daha elverişlidir.
Veliyyü'l-Irakı şöyle demiştir: "bu durumda çocuğu ayırmanın yasak
olduğu" görüşünün sahih kabul edilmesi görüşü ağır basmaktadır ki Ruyanı ve
Cürcanl'nin ileri sürdüğü ihtimal de budur.
Çocuk annesinin babası
ile birlikte bulunduğunda Mütevelli'nin belirttiğine göre bu dede, babanın
babası gibidir. Maverdı ise bu dedenin diğer mahremler hükmünde olduğunu
söylemiştir. Subkl'nin de belirttiği üzere ilk görüş, doğruya daha yakındır.
7. Çocuğu, erkek kardeş,
amca vb. diğer mahrem yakınlarından ayırmak -her ne kadar Subkı çocuğu
bunlardan ayırmanın haramlığı görüşünü desteklemişse de- haram değildir.
8. Çocuk süt emme çağını
geçtikten sonra onunla arasının ayrılması caiz olmayan kişiler satım ve hibe
yoluyla birbirinden ayrılırsa [satım ve hibenin hükmü ne olur? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
satım ve hibe batıl olur; çünkü bu durumda iken şer'ı açıdan çocuğu teslim etme
imkanı bulunmamaktadır.
[İkinci görüş]
Satım ve hibe batıl
olmaz; çünkü burada yasak, çocuğa zarar ~ verme sebebiyledir, satılan malın
kendisindeki bir eksiklikten kaynaklanmamaktadır. Buna göre ayrılmaması gereken
iki kişiyi ayrı halde bırakılmaz; şayet akdin iki tarafı çocuğun ve diğer
şahsın bir arada bulunması konusunda anlaşırlarsa akit devam eder, aksi
takdirde Rafii ve Nevevi'nin belirttiği üzere akit feshedilir.
Bütün temlik
çeşitlerinde bu iki görüş geçerlidir.
Çocuk süt emmeyi
bırakmadan önce onu yakınından ayırma durumunda akit kesin olarak batıl olur.
Önceki hükümden şu
istisna edilir: Şayet satılan köle, müşteri onu aldığında kendiliğinden azat
olacak bir kimse ise akit batıl olmaz.
Ezrai ve başkalarımn
belirttiğine göre bu durumda hür olmanın maslahatını temin etmek için haramlık
söz konusu olmaz ve satım akdi sahih olur. Ayrıca daha önce geçtiği üzere çocuk
ile yakınını azat etme yoluyla birbirinden ayırmak caizdir.
9. Birbirinden
ayrılmaması gereken iki köleden birinin bir payım satmak, birini diğerinin bir
bölümüyle birlikte satmak ve her birinin bir payını eşit olmaksızın satmak
haramdır. Şayet paylar birbirine eşitse; örneğin iki köleden her birinin yarısı
satılırsa Rafii'nin siyer bölümündeki ifadelerinden anlaşıldığına göre bu, caiz
olur.
10. Gazalı yolculuğa
götürerek iki köleyi birbirinden ayırmayı satım yoluyla ayırma gibi kabul
etmiştir. Yine Gazali hükmü kişinin -hür olsa bile- karısı ile onun çocuğunu
birbirinden ayırması meselesine de taşımıştır. Ancak boşanmış olan kadını
çocuğundan ayırmak haram değildir; çünkü kadının o çocukla birlikte olması
mümkündür.
11. Nevevi'nin genel
ifadesinin kapsamından şu durum çıkarılır: Kafir bir kimse küçük bir köleye ve
onun ana-babasına sahip olsa, ana-baba kafir olsalar, daha sonra baba müslüman
olduğu halde anne müslüman olmasa bu durumda çocuk babaya tabi olur ve
efendinin cariye üzerindeki değil baba ve çocuk üzerindeki mülkiyetini ortadan
kaldırması emredilir. Bunu el-İstiksa kitabının yazarı belirtmiştir.
Sonrakilerden birinin de
dediği gibi bu durumda baba öldüğünde çocuğun zorunluluk sebebiyle satımının
caiz olması gerekir.
Ezrai şöyle demiştir: Şu
durum da bunun benzeridir: Köle olan çocuk, islam dini bakımından esir alan
kişiye tabi olsa daha sonra efendisi kafir olan annesinin mülkiyetine de sahip
olsa efendi bunlardan yalnızca birini satabilmelidir.
Bu görüş kabul edilemez;
çünkü alimlerimiz bu meselede müslüman anne ile müslüman olmayanı birbirinden
farklı görmemişlerdir. Bunları farklı görme Dariml'nin naklettiği bir görüştür.
Bir önceki meselede birbirinden ayrılmaları bir zorunluluk sebebiyle olmuştur.
Not: Metinde geçen -betal- ifadesinin elifsiz
olarak yazılması daha uygun olurdu; çünkü "veya" bağlacından sonra
gelen zamirin tekil olması daha fasihtir. Nitekim kişi şöyle söyler: -fe
ekrimhu- "Zeyd'le veya Amr'la karşılaşırsan ona ikramda bulun".
Veliyyü'I-lraki
"elif harfinin zikredilmemesi doğru olandır" demiştir.
Bu konuda en uygun görüş
ZerkeşI'nin şu ifadesidir: Burada "veya" sözcüğü farklı tür
belirttiğinden dolayı batald sözcüğünün sonuna elif getirilmiştir. Bu şu
ayetteki kullanıma benzemektedir: "Hakkında şahitlik ettiğiniz kişi ister
zengin isterse fakir olsun Allah o ikisinin durumunu daha iyi bilir. "
[Nisa, 135]
C. KAPARO [PEY AKÇESİ]
Kaparo satışı sahih
değildir. Bu şu şekilde ol~r: ffiŞi bir malı ~tın ~ alırken satıcıya şayet malı
almaya razı olursa satım bedelinden hesap edilmek üzere malı almaya razı
olmazsa [cayarsa] hibe olmak üzere bir miktar para verir.
Urbun / Kaparo satımı
sahih değildir.
Kaparo satımı şu şekilde
olur: Müşteri bir mal satın alır ve şayet malı almaya razı olursa satım
bedelinden hesap edilmek üzere malı almaya razı olmazsa [almaktan vazgeçerse]
hibe olmak üzere bir miktar para öder.
[*] - Bunun yasak
olmasının sebebi Ebu Davud ve başka hadis çilerin nakletlikleri bunu yasaklayan
hadistir. (Ebu Davud, İcare, 3502)
Ayrıca bu satım akdinde iki
tane fasid şart bulunmaktadır: Birincisi hibe şartı, ikincisi ise satıma razı
olmama halinde malı geri verme şartıdır.
Satım Akdinin Hükümleri
Satım akdi beş hükme
ayrılmaktadır; farz, haram, mendub, mekruh ve mübah.
A. Farz olan satım:
Velinin, satım gerekli
olduğunda velayeti altındaki yetimin malını satması,
Hakimin gerekli şartlar
doğduğunda iflas eden kişinin malını satmasıdır.
Suya muhtaç olana su,
açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olan kişiye yiyecek satmaya gelince
burada suyu ve yiyeceği temlik etmek farz olup bizzat satmak farz değildir.
Bazıları bunu da farz olan satıma dahil etmişlerdir.
B. Haram olan satım:
Nevevi'nin bu ve önceki
bölümlerde zikrettiği satım türlerinin çoğu bu kapsama girer.
C. Mendub olan satım:
İndirimli satım,
Yiyeceğin piyasada
pahalı olduğu bir zaman diliminde piyasaya yiyecek satmak vb. satımlardır.
D. Mekruh olan satım:
Mekke'de ev satımı,
Mal varlığının çoğunluğu
haramdan elde edilmiş olan veya malında haram olmakla birlikte alınan malın
haram olduğu kesin olarak bilinmeyen kişi ile alım-satım yapmaktır. Şayet malın
haramdan olduğu kesin olarak bilinirse o malı alıp satmak haramdır.
Mushaf satımı da
mekruhtur. Zayıf bir görüşe göre mushaf satımında satım bedeli, mushafın iki kapağı
karşılığındadır; çünkü Allah'ın sözü satıma tabi değildir. Zayıf bir başka
görüşe göre ise bu satımda ödenen bedel, mushafı yazmanın ücretidir. Rafiı bu
iki görüşü Saymerı' den nakletmiştir.
İne satımı: Yani kişinin
bir şahsa bir malı yüksek bir bedele veresiye olarak satıp teslim ettikten
sonra aynı malı ondan daha düşük bir bedele peşin olarak almasıdır. Böylece
fazla olan satım bedeli karşı tarafın zimmetinde borç olur.
E. Mübah olan satım.
Satım akitlerinin
[yukarıdaki hükümlere tabi olmayan] çoğunluğu mübahtır.
* *
*
Fasid Bir Satım Akdi İle
Satın Alınan Malın Hukuki Hükmü
"Satıma ilişkin
şartlardan birinin bulunmaması" veya "[akitte bulunmaması gereken]
fasid bir şartın bulunması" sebebiyle fasid olan bir satım akdiyle teslim alınmış
olan mal, tıpkı gasp edilmiş mal gibi müşterinin tazmin yükümlülüğü altındadır;
çünkü her an o malla muhatap olan kişi kendisidir.
Şayet mal telef olursa
[bakılır:] Mal, misli bulunan mallardansa müşteri mislini verir. Şayet mal
kıyemı bir malsa teslim almasından telef olması anına kadar malın ulaştığı en
yüksek değeri tazmin eder.
Şayet mal aynen
duruyorsa onu geri vermesi gerekir. Malı teslim için yapılacak masraf da ona
aittir.
Müşteri, ödediği satım
bedelini geri alabilmek amacıyla malı alıkoyamaz.
Müşteri -tıpkı fasid
rehin akdinde olduğu gibi- bu mal sebebiyle satıcıdan alacağı bulunan diğer
alacaklılardan daha öncelikli olmaz.
Şayet mal için bir
harcama yapmışsa, -akdin fasid olduğunu bilmeden bunu yapsa bile- yaptığı
harcamayı satıcıdan geri alamaz.
Şayet satım akdine konu
olan şey bir cariye ise ve müşteri onunla ilişkide bulunmuşsa, akdin fasid
olduğunu bilerek ilişkide bulunmuş olsa bile kendisine had cezası uygulanmaz.
Ancak akdin fasid olduğunu biliyorsa ve akitte ödenecek bedel de ölmüş bir
hayvan, kan vb. dinen asla mülk olarak sahiplenilemeyecek olan bir şeyolsa o
zaman had cezası uygulanır. Ancak satım bedeli şarap olduğunda durum farklıdır;
çünkü şarap ile satın alma durumunda satın alınan şey Ebu Hanife'ye göre satın
alanın mülkü olur. Had cezasını uygulamanın mümkün olmadığı durumda kişinin
mehir ödemesi gerekir. Şayet satın alınan cariye bakire ise fasid nikaha
kıyasla bakire mehri ödenmesi ve fasid nikahın aksine bekaretin giderilmesi
sebebiyle de erş ödenmesi gerekir. Çünkü tazminin varlık ve yokluğu açısından
her bir akdin fasidi tıpkı sahihi gibidir. Bekaret diyeti sahih nikahta değil
sahih satım akdinde tazmine tabidir; çünkü müşteri cariyenin bekareti ortadan
kalktıktan sonra cariyede bir kusur tespit etse bekareti giderme diyetin i
ödemeksizin cariyeyi geri veremez. Bunun aksine cariyenin bekaretini
giderdikten sonra onu boşasa herhangi bir şey ödemesi gerekmez. Bu hüküm,
alimlerin gasp konusunda söyledikleri şu hüküm le çelişmez: "Kişi gasp
edilmiş bakire bir cariyeyi durumu bilmeksizin satın alıp onunla ilişkide bulun
sa bekareti giderme sebebiyle ödemesi gereken diyetin yanında dul bir kişi için
ödenecek mehri de öder." Arada çelişki yoktur; çünkü diğer meselenin
aksine burada -tıpkı fasid nikahta olduğu gibi- mülkiyet doğurup doğurmadığında
ihtilaf edilen bir akit bulunmaktadır.
Akdi yapan iki kişi,
isterse daha akit meclisinde iken akdi ifsad eden durumu ortadan kaldırsalar
akit sahih hale dönmez; çünkü faside itibar edilmez. Ancak iki taraf
muhayyerlik meclisi devam ederken akde fasid veya sahih bir şart eklerlerse bu
şart akde eklenir; çünkü akit meclisi akdin kendisi gibidir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
AKDİN BÖLÜNMESİ VE
BİRDEN FAZLA OLMASI