SATILAN MALIN HÜKMÜ |
5. MALIN TESLİMİ NASIL
GERÇEKLEŞİR?
1. Gayr-i menkul
teslimi, satıcının eşyalarının boşaltılmış olması şartıyla taşınmazın müşteriye
bırakılması ve onun tasarrufta bulunmasına imkan verilmesiyle olur.
Akdi yapan iki taraf
satın alınan taşınmazın yanına gelmezlerse daha dOğru görüşe göre o taşınmaza
gitmeye yeterli olacak kadar bir sürenin geçmiş olması dikkate alınır ..
2. Taşınır [menkul]
malın teslim alınması onun bulunduğu yerden kaldırılıp alınmasıyla olur. Şayet
satım akdi "tamamıyla satıcıya ait olmayan bir yerde" gerçekleşmişse
[müşterinin] malı kendi koruması altına nakletmesi yeterlidir. Satım akdi
satıcının evinde gerçekleşmişse bu işlem satıcının izni olmaksızın yeterli
olmaz. Bu durumda satıcı kendi arazisini [malı oradan nakletmek üzere] ödünç
vermiş olur.
3. Satım bedeli veresiye
olarak ödenecekse veya müşteri satım bedelini teslim etmişse müşteri malı
teslim alabilir; aksi takdirde kendi başına teslim alamaz. Elbise ve arazi gibi
metreyle veya buğday gibi tartı veya ölçüyle satılan mallarda malı nakletmekle
birlikte uzunluğunu, ölçeğini veya ağırlığını belirlemek de şarttır. Bunun
örneği satıcının müşteriye şöyle demesidir: "Sana bu tahıl yığınını bir
sa'ı bir dirheme -veya on sa' olması şartıyla- sattı m " .
Kişinin Zeyd'de belirli
miktar bir tahıl alacağı olsa ve Amr'ın da onda aynı miktar alacağı olsa kişi
tahılı önce kendisi için sonra da Amr için ölçsün. Bu durumda kişi Amr'a
"benim Zeyd'deki alacağımı kendin için tahsil et" dese ve Amr da bunu
yapsa, bu teslim alma fasiddir.
Nevevi [önceki
meseleleri bitirdikten sonra] malın teslim edilmesi / teslim alınması
meselesini ele almaya başlamıştır.
Teslimin mahiyetinin ne
olduğu konusunda dinde veya dilde bir ölçü bulunmadığından "ölü araziyi
ihya etmek", "malın koruma altında olan bir yerden çalınması"
gibi hususlarda olduğu gibi bu konuda da örfe başvurulur.
A. TAŞINMAZ MALLARIN TESLİM EDİLMESİ
B. TAŞINIR MALLARIN TESLİM EDİLMESİ
C. MÜŞTERİNİN MALI TESLİM ALABİLME
ŞARTLARI
D. SATIM AKDİNDE MALIN VE SATIM
BEDELİNİN TESLİM ÖNCELİĞİ
A. TAŞINMAZ MALLARIN
TESLİM EDİLMESİ
1. Taşınmaz mal,
Cevherl'nin de belirttiği gibi arazi, bahçe ve binalar gibi mallardır. İşte
bunların teslim edilmesi;
[a] - Müşteri için
bunların tahliye edilmesi yani -el-Matlab adlı eserde alimlerden nakledilen
ifadeden çıkan sonuca göre- satıcı tarafından tahliyeyi gösteren bir lafızia bu
yerlerin müşteriye terk edilmesi,
[b] - ve müşteriye
anahtarı teslim etmek suretiyle -müşteri orada tasarruf ta bulunmasa ve oraya
girmese dahi- onu mal üzerinde tasarrufta bulunma imkanına kavuşturmakla olur.
El-Kifaye'de
belirtildiğine göre taşınmaz malda hissı veya şer'! bir engelin bulunmaması da
şarttır.
Yukarıdaki hükmün delili
şudur: Şari' [hüküm koyucu olan Allah], malın teslim edilmesi meselesine
herhangi bir kayıt koymamış, bu teslime bir takım hükümler bağladığı halde
teslimin ne olduğunu açıklamamıştır. Üstelik teslimin ne olduğuna dair dilde de
bir ölçü bulunmamaktadır. İşte bu durumda örf-adet dikkate alınır. Örf de
Nevevi'nin gerek burada gerekse ilerleyen bölümde zikrettiği hususları
içermektedir.
Rafii şöyle demiştir:
"Sabit ağaçlar, toplanma vakti gelmeden önce ağaçtayken satılan meyveler
de taşınmaz mal hükmündedir."
Rafii'nin "toplanma
vakti gelmeden önce" diye kayıtlamasından anlaşıldığına göre toplanma
vakti gelmiş olan meyveler taşınır mal hükmündedir. Ezrai bunun itiraza açık
olduğunu belirtmişse de İsnevl'nin de belirttiği üzere bu, yerinde bir
görüştür.
Not: Şarih Celaleddin ei-Mahalli şöyle demiştir:
Nevevi er-Ravda, eş-Şerhu'l-kebir ve el-Muharrer'de olduğu gibi tahliye
sözcüğünün başına ["ile" anlamına gelen] "ba" harfini
getirmiş olsaydı ibare daha düzgün olurdu. Ancak "teslim" sözcüğü
"teslim etme" anlamında kullanılmışsa o başka.
Bu görüşün gerekçesi
şudur: Teslim alma müşterinin fiili, tahliye etme ise satıcının fiilidir. Benim
yaptığım şekilde bir yorum yapılmazsa sözcüğü o anlama yormak sahih olmaz.
[c] - Taşınmaz malın
içinde satıcıya ait eşya bulunmamalıdır.
Çünkü örf-adete göre
taşınmaz malın teslimi bu şartın gerçekleşmesine bağlıdır, bu yüzden satıcı
imkan ölçüsünde taşınmaz malda kendine ait olan eşyaları boşaltır. Satıcının
taşınmazda çok malı varsa o r;;;:n bunları aynı anda boşaltmakla yükümlü
tutulmaz. "Bitki köklerinin [ağaçların] ve meyvelerin satımı"
konusunda ileride geleceği üzere ekili arazinin teslimi, içinde ekin bulunduğu
halde gerçekleşir. Çünkü burada taşınmazın derhal boşaltılması mümkün olduğu
halde ekili arazi satımında bunu hemen yapmak mümkün değildir.
Satıcı kendisine ait
eşyaları evin bir odasına toplasa ve geri kalan kısmı da müşteriye terk etse
geri kalan kısmın teslimi gerçekleşmiş olur. Eşyalar o odadan başka bir yere
taşındığında evin tamamının teslimi gerçekleşmiş olur.
Not: Nevevi'nin "satıcının eşyaları"
şeklinde kayıtlamış olması, yalnızca "müşterinin eşyaları"nı dışarıda
bırakır. Müşteri dışında mesela kiracının, arazinin ödünç verildiği şahsın,
arazinin menfaati kendisine vasiyet yoluyla bırakılmış şahsın arazide bıraktığı
eşyanın hükmü satıcının eşyasının hükmü gibidir. Ezrai bunu bu şekilde
belirtmiştir.
Başkaları ona muhalefet
etmiş olsa da bu konuda mukabil görüşten kaçınmalı ve Ezrai'nin görüşü esas
alınmalıdır.
2. Akdi yapan iki kişi
[satıcı ve müşteri] taşınmaz malın yanına gelmezlerse bu taşınmazın tesliminde,
"o taşınmazın yanına gidilebilecek kadar bir sürenin geçmesi" dikkate
[alınır mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Daha doğru görüşe göre onların akdi
yaparken taşınmaz malın yanına gelmelerinde bir zorluk bulunduğundan bu şart
değildir. (Şirbinı)
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
taşınmaz mal müşterinin elinde olsun ya da olmasın, satılan mal ister taşınır
ister taşınmaz malolsun bu kadar sürenin geçmesi dikkate alınır; çünkü biz,
zorluk sebebiyle malın yanına gelme şartını dikake almıyoruz. Oysa zamanın
geçmesinde bir zorluk bulunmadığından bu husus dikkate alınmıştır.
[İkinci görüş]
Zamanın geçmesi şartı dikkate
alınmaz; çünkü kişiler malın yanına gitmeyecek olduktan sonra bu kadar sürenin
geçmesini dikkate almanın bir anlamı yoktur.
3. [Yukarıdaki] ilk
görüşe göre;
[a] - Bizzat gidişin
kendisi dikkate alınmaz.
[b] - Ne akdi yapan
kişilerin yanında bulunmayan mal satımında ne de müşterinin elinde bulunan
malın satımında -şayet satıcının hapis hakkı yoksa- malın teslim alınması için
satıcının izni aranmaz. Satıcının hapis hakkı varsa satıcının izni de
gereklidir.
B. TAŞINIR MALLARIN
TESLİM EDİLMESİ
1. Hayvan vb. taşınır
malların teslimi o malın bulunduğu yerden nakledilmesiyle olur.
[*] - Çünkü Buhari ve
Müslim, İbn Ömer' den şunu rivayet etmişlerdir: Biz yiyecek maddesini götürü
usulde [ölçüp tartmaksızın] satın alırdık. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunları satın
aldığımız yerden nakletmedikçe başkasına satmamızı yasakIadı (Buharı, Buyu',
Ta'lık yoluyla; Müslim, Buyu', 3820. )
2. Yiyecek maddesi
dışındaki mallar da yiyecek maddelerine kıyasla aynı hükme tabi kılınmıştır.
Buna göre kişi bir köle satın
aldığında müşteri ona [satım akdi yapılırken bulunduğu yerden] hareket etmesini
emreder. Yine bir hayvan satın aldığında onu sürer veya yeder, hayvan dururken
hayvana bin me si yeterli olmaz. Yine köle yerinde dururken onu çalıştırmak da
yeterli olmaz. Satın alınan cariyeyle [bulunduğu yerde] cinsel ilişkide
bulunması yeterli değildir.
3. Rafii
"gasp" bölümünde şöyle demiştir:
Müşteri satın aldığı
hayvana binse veya satın aldığı yatağa otursa tazmin yükümlülüğü kendisine
geçmiş olur. Şayet bu işlemler satıcının izniyle olmuşsa müşteri malı
nakletmese de malda tasarrufta bulunması caiz olur. Şayet satıcının izni yoksa
caiz olmaz.
Bu görüş
"tazmin" bakımından doğru olmakla birlikte "tasarruf"
ile ilgili kısmı doğru
değildir.
4. Elbise vb. elle teslim
alınabilen şeylerde elle almak yeterlidir.
5. Daha önce geçtiği
üzere;
[a] - Ağaç üzerinde
toplanma vakti gelmeden önce meyve satma durumunda ağacı müşteriye terk etmek
yeterlidir. Arazide ekin satımı da böyledir.
[b] - Yine müşterinin
satın alınan malı telef etmesi malı teslim almaktır.
Bu [iki] durum
Nevevi'nin buradaki ifadesinden istisna edilir.
Yine ortak malın taksimi
de bundan istisna edilir. Taksim işlemini satım gibi kabul etsek bile bu
durumda taksim edilen şeyin yerinden nakledilmesine gerek yoktur. Çünkü taksim
işleminde tazmin söz konusu olmadığından teslim almakla tazminin düşmesi durumu
da söz konusu değildir.
Not:
1. "Nakletmek"
ifadesinden şu anlaşılır: "Mesela satın alınan hayvan kendiliğinden
bulunduğu yerden hareket etse daha sonra müşteri onu kontrolüne alsa teslim
işlemi gerçekleşmiş olmaz." Bu doğrudur. Müşteri ister satıcının izniyle
isterse onun izni olmaksızın hayvanı kontrolüne almış olsun durum değişmez.
Çünkü daha önce de geçtiği üzere Hafifnin gasp konusundaki görüşü zayıftır.
2. Satılan mal satıcının
hazır olduğu bir ortamda müşterinin elinde emanet olsa veya emanet hükmünde
olsa [bakılır:]
[a] - Satıcının malı
hapsetme hakkı yoksa bizzat akit yapmakla müşteri malı teslim almış olur.
[b] - Ancak satıcının malı
hapsetme hakkı varsa -daha önce geçtiği üzere- teslim için müşteriye izin
vermesi şarttır.
3. Kişi bir ağacı
kesilmesi şartıyla satsa -KaHal'in fetvalarında zikrettiğine göre- ağacın
müşteriye bırakılması teslim için yeterlidir.
4. Kişi tek bir akitle
evi içindeki eşyayla birlikte alsa, eşyayı tek başına alma durumunda olduğu
gibi nakletmesi şarttır. [Zayıf] bir görüşe göre ise evin teslim alınması
yeterli görülerek eşyanın nakledilmesi şart koşulmaz.
5. Kişi bir yiyecek
yığınını satın alsa, daha sonra o yığının bulunduğu yeri satın alsa,
-Maverdl'nin görüşünün aksine orayı satın almış olması malı teslim alması için
yeterli olmaz. Bu, kişinin kendi evinde bir şey satın almasına benzer ki bu
durumda [teslimin gerçekleşmiş olması için] satın aldığı şeyi nakletmesi
şarttır. Bu ikisinin arasında fark olduğuna dair ileri sürülen görüş muteber
değildir.
6. İbnü'r-Rif'a'nın da
belirttiğine göre gemi taşınır mallardandır. Bu sebeple gemi satın alındığında
[teslimin gerçekleşmiş olabilmesi için] yerinden hareket ettirilmesi gerekir.
Bu görüş, gemi gerek
küçük olsun gerek büyük olsun içinde yüzebileceği bir su varsa zahirdir. Ancak
karada olan büyük gemi taşınmaz mal hükmündedir, bunu nakletmede zorluk
bulunduğundan satıcının müşteri için gemiyi tahliye etmesi [onu müşteriye terk
etmesi] yeterlidir.
Herhalükarda gemi
satımında satılan geminin içinde satıcıya ait eşyaların boşaltılması şarttır.
7. İçi dolu bir kabın
içindeki şey değil de yalnızca kabı satılsa onun teslimi için -tıpkı gemide
olduğu gibi- boşaltılması şarttır. Aynı şekilde taşınabilir tüm malların da
boşaltılması zorunludur.
8. Satım akdi nerede
gerçekleşirse gerçekleşsin satılan mal "bütünüyle satıcıya ait olmayan bir
yerde" ise;
[a] - Yani
mülkiyet-vakıf-menfaatin vasiyet edilmesi-kira-ariyet ve bunun dışında
-arazinin ihya edilmesi konusunda geleceği üzere- arazinin çevresinin çitle
çevrilmesi gibi bir yolla müşteriye ait olan bir yerdeyse,
[b] - Yahut da ölü
arazi, cadde ve mescit gibi hiçkimseye ait olmayan bir yerde ise
Bu malın tesliminde o
bölgedeki bir yerden başka bir yere nakle tmek yeterli olur.
Nevevi'nin ifadesi
"yabancı bir şahıstan gasp edilen yer", "müşteriyle başkası
arasında ortak olan yer", "satıcı ile başkası arasında ortak olan
yer"leri de kapsamaktadır. Çünkü -İsnevi her ne kadar "bu konu
itiraza açıktır" demiş olsa bile- bu yerlerin "sadece satıcıya
ait" olmadığı söylense doğru bir şey söylenmiş olur.
Not: Nevevi'nin ifadeye "satılan mal"
sözcüğünü eklemesi daha iyi olurdu; çünkü -benim konuyu açıklarken söylediğim
gibi- satım akdinin nerede gerçekleştiğinin bizim konumuza bir etkisi yoktur.
Nevevi bu ifadeyi el-Muharrer'e tabi olarak zikretmiştir. Muhtemelen bunu
üzerinde çok düşünmeksizin yapmıştır.
Nevevi'nin
"bütünüyle satıcıya ait olmayan" ifadesi hakkında Veliyyü'l-lrakı
şöyle demiştir:
Bu ifade ters
çevrilmiştir, doğrusu satıcının tamamen sahip olmadığı şeklinde olmalıdır.
Çünkü
Arapça'da [özgü olmak
anlamına gelen -ehtese- fiilinden sonra gelen] 'b' harfi, özgü olan şeyin
başına gelir.
Veliyyü'I-lrakl'nin bu
meseleden "doğrusu" diye bahsetmesi itiraza açıktır; çünkü ba
harfinin özgü olan şeyin başına gelmesi her zaman değil çoğunlukla olan bir
şeydir.
7. Satım akdi hangi
mekanda yapılmış olursa olsun, satılan mal satıcının evinde yani satıcının
menfaatini hak ettiği bir mekanda veya
mülkiyet-vakıf-vasiyet-kira-ariyet-etrafını çitle çevirme vb. yollarla
kendisinden yararlanma hakkının bulunduğu bir yerde olsa [iki farklı ihtimal
söz konusu olur:]
[Birinci ihtimal]
Bu malın müşteri
tarafından teslim alınmasına satıcı izin vermemişse, müşterinin bu malı
nakletmesi yeterli değildir. Çünkü satıcı hem ev hem de evin içindekiler
üzerinde zilyedlik sahibidir.
Bununla birlikte müşteri
satın aldığı malı kendisine ait olan veya satıcıdan ödünç aldığı malların içine
koyarsa -el-Kifaye'de Kadı Hüseyin'in nakledip onayladığına göre- bu işlem
teslim için yeterli olur.
Nevevi'nin ifadesinin
kapsamından "taşınır malın hafif olması ve müşterinin de bunu eliyle
teslim alması" durumu istisna edilir. Çünkü bunun satıcıya ait bir yerde
olmasıyla öyle olmayan biryerde olması arasında fark yoktur.
Teslim alınan malın
teslim alan tarafından görülmesi şarttır, aksi takdirde bu, görülmeyen bir
şeyin satılması hükmünde olur. Zerkeşi buna dikkat çekmiştir.
[İkinci ihtimal]
Satıcı müşterinin malı
teslim alması için izin vermişse malın kendisine nakledilmesine izin verdiği
mekanı müşteriye ödünç vermiş olur. Bu, yabancı bir şahsa ödünç vermesi
gibidir.
Not: Nevevi'nin "yeterli olmaz" ifadesi
"tasarrufta bulunma açısından yeterli olmaz" anlamına gelmektedir.
Ancak tazmin yükümlülüğünün müşteriye geçmesi açısından bakıldığında müşteri
malın kontrolünü eline geçirdiğinden bu yeterli olur.
Yine satıcı müşteriye
yalnızca malın nakli konusunda izin verdiğinde de böyledir.
Bunların tümü miktarı
belirlenmeksizin satılan mallarda geçerlidir. Miktarı belirlenerek satılan
mallara gelince bunun hükmü daha sonra gelecektir.
C. MÜŞTERİNİN MALI
TESLİM ALABİLME ŞARTLARI
Nevevi bu konuya
"bab" başlığını kendiliğinden [el-Muharrer'de olmadığı halde]
atmıştır.
1. Satım akdinde bedel
veresiye ödenecek ise satıcının malı hapsetme hakkı bulunmadığından müşteri
malı kendi başına teslim alabilir.
2. -İsnevi muhalif görüş
belirtse de- bedelin ödenme vakti malın tesliminden önce gelirse yine hüküm
böyledir.
3. Yine satım bedeli
peşin olup müşteri de hak sahibine bunu teslim etmişse malı kendi başına
alabilir. Aksi takdirde yani satım bedeli peşin ödenecek olmakla birlikte
müşteri bedelin bütününü veya bir kısmını teslim etmemişse müşteri kendi başına
malı teslim alamaz, satıcının izin vermesi gerekir. Çünkü malı hapsetme hakkı
ona aittir. Şayet müşteri kendi başına malı teslim alırsa malı geri vermesi
gerekir, mal üzerindeki tasarrufu geçerli olmaz. Ancak müşteri mal üzerinde
somut zilyedlik kurduğunda -dinen zilyedlik kurmuş sayılmasa bile- malın tazmin
sorumluluğu kendisine geçer. Bu durumda malda bir hak sahibi çıkarsa mal müşteriden
istenir ve malın satım bedeli de müşteri üzerine gerekli olur.
4. Elbise ve arazinin
uzunluk ölçüsüyle, buğdayın ölçekle veya tartılarak satılmasında olduğu gibi
bir şey miktarı ölçülerek satıldığında bu mal menkul ise malın tesliminde
nakledilmesiyle birlikte;
> Şayet uzunluk
ölçüsüyle satılan bir mal ise- uzunluğu ölçülerek,
> ölçekle satılan bir
mal ise ölçülerek,
> tartılarak satılan
bir mal ise tartılarak,
> sayılarak satılan
bir mal ise sayılarak satılması şarttır.
[*] - Çünkü Müslim'de yer
alan bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Yiyecek maddesi
satın alan kişi onu ölçekle ölçmeden başkasına satmasın.(Müslim, Buyu', 3818)
Bu hadis göstermektedir
ki malın teslimi ancak ölçmekle gerçekleşmektedir.
Bu şart, götürü usulde
satılan şeylerde dikkate alınmaz. Bu konuda icma vardır.
Ölçekle satılan malların
miktarının [başka bir yolla değil yalnızca] ölçekle ölçülerek belirlenmesi
zorunludur. Diğer mallar da buna kıyas edilmiştir.
5. Ölçme işini satıcının
veya vekilinin yapması dikkate alınır. Kişi kendisinin borcu bulunan şahsa,
"benim yiyecek yığınım içinden ölçerek alacağını al" dese [ve
alacaklı şahıs da kendisi ölçerek alsa] bu sahih olmaz; çünkü ölçmek, teslim
almanın iki rüknünden biridir. Burada kişi satıcı açısından vekil kendisi
açısından asıl konumunda olmuştur.
6. İki kişi, malı kimin
ölçeceği konusunda anlaşmazlığa düşse hakim bu işi yapabilecek güvenilir bir
kimse tayin eder.
Tartı, uzunluk ölçüsü
vb. diğer meseleler de ölçeğe kıyas edilir.
7. Satılan malın
ölçeğini ölçecek, tartacak, uzunluğunu belirleyecek ve sayacak olan şahısların
ücretleri, satılan mal akit mahallinden uzakta ise akdin yapıldığı yere getirme
masrafları satıcıya aittir.
Satım bedelini ölçecek,
tartacak, uzunluğunu ölçecek, sayacak ve -şayet akit mahallinden uzakta ise-
akit mahalline getirecek olan şahsın ücretini vermek de müşteriye aittir.
8. Taşınır bir malın
satımında malın teslimi için ihtiyaç duyulan nakil işlemi için verilecek ücret
müşteriye aittir.
Buna kıyasla satım
bedelini nakletmek için verilecek ücret de satıcıya aittir.
9. Satım bedelini [şayet
bu bedel altın ve gümüş ise] ölçüp değerini belirleyecek olan şahsa verilecek
ücret satıcının yükümlülüğüdür.
Buna kıyasla satın
alınan malın değerini ölçüp belirleyecek olan şahsın ücreti de müşteri üzerine
gerekli olur. Çünkü bu işlemin amacı şayet bir kusur varsa geri verebilmektir.
İmranı "icare"
bölümünde bu hükmü "satım bedeli muayyen olduğunda" diye kayıtlamışsa
da Rafii ve Nevevi'nin ifadelerinde mutlak olarak yer aldığı üzere satım
bedelinin muayyen olup olmaması arasında fark yoktur.
Altın-gümüşü ölçen kişi
hata yap sa ve ölçtüğü altın-gümüşün saf değil de katışık olduğu anlaşılsa ve
satıcının bu bedeli müşteriden geri alması imkansız hale gelse -el-Kafi
yazarının mutlak olarak belirttiği üzere ölçen kişi bunu satıcıdan aldığı
ücretle yapmış olsa bile- müşteri üzerine herhangi bir tazmin gerekli olmaz.
Zerkeşı ise "ölçen kişi bunu karşılıksız yapmışsa" diye
kayıtlamıştır. Bu durumda ölçen kişi ücret almaya hak kazanamaz [şayet almışsa
satıcıya bunu geri ödemesi gerekir]. Bu şuna benzer: "Bir kimse bir
kitabın nüshasını çoğaltmak üzere birini ücretle tutsa o kişi de kitabı yanlış
yazsa ücrete hak kazanamaz. "
[İtiraz] Bu durumda ücretle tutulan kişinin sayfaya
verdiği zararı tazmin etmesi gerekir. Buna kıyasla bizim mesel em izde de satım
bedeli olan altın-gümüşü ölçen [ve katışıksız olduğunu söyleyen] kişinin [satım
bedelinin katışık olduğu ortaya çıktıktan sonra] aradaki farkı tazmin etmesi
gerekir. Zerkeşı de kendi görüşünde buna dayanmıştır.
[Cevap] Diğer meselede kitap istinsah eden kişi
kusurlu davranmıştır. Bizim meselemizde ise altın-gümüşü ölçen kişi elinden
gelen çabayı göstermiştir. Elinden geleni yapan kişi kusurlu davranmakla
nitelenmez.
10. Nevevi daha sonra
ölçekle satılan şeyin miktarına dair iki
örnek vererek
diğerlerinin buna kıyaslanmasını istemiştir.
Birinci örnek:
"Sana bu yiyecek yığınını her bir ölçeği [kilosu] bir dirheme
sartım."
İkinci örnek: "Bu
yiyecek yığını on ölçektir, sana bu yığını beş dirheme sartım."
İbn Şehbe'nin de dediği
üzere ikinci örnek itiraza açıktır. Çünkü ikinci örnekte satıcı -tıpkı kölenin
okur-yazar olduğunu söyleyerek satma meselesinde olduğu gibi- ölçeği satılan malın
bir niteliği kılmıştır. Bu durumda malın tesliminin ölçeğe bağlı olmaması
gerekir. Bu mesele kişinin yiyecek yığınını "her bir ölçeği bir dirheme
satması" meselesinden farklıdır.
Çünkü bu durumda satım
bedelinin belirlenmesi için malın ölçülmeye ihtiyacı vardır. Kişi zikredilen
yiyecek yı ğınını miktarını ölçmeden alsa bu teslim alma geçerli olmaz. Bununla
birlikte teslim alınan mal müşterinin tazmin yükümlülüğü altına girer.
11. Bir örnek vermek
gerekirse;
Bekir'in Zeyd'de on
ölçek tahıl alacağı olsa, Amr'ın da Bekir'de aynı şekilde on ölçek alacağı
olsa, Bekir, Zeyd'den olan alacağını ölçerek alıp daha sonra Amr'a verirken de
ölçerek vermelidir. Çünkü burada teslimler birden fazladır. Teslimin sahih
olmasının şartı teslim edilen şeyi ölçmektir. Bu sebeple ölçme işleminin de
birden fazla olması gerekir.
[*] - Çünkü medO olarak
rivayet edildiğine göre bir yiyecek maddesi üzerinde [biri satıcıdan alırken
satıcının ölçmesi diğeri de başkasına satarken ilk müşterinin ölçmesi olmak
üzere] iki defa ölçme işlemi yapılmadan satmak yasaklanmıştır. (İbn Mace,
Ticarat, 2228)
Kadı Hüseyin şöyle
demiştir: Bu hadisin aklı gerekçesi şudur: Müşterilerden her biri, hak sahibi
olduğu satıcıya karşı malını ölçerek alma hakkına sahiptir. İki ölçme işleminde
arada fark bulunabilir, dolayısıyla yalnızca birinci ölçümle yetinilemez. Zira
ölçme işlemi tekrarlandığında arada farkın ortaya çıkması ihtimali vardır.
12. Bekir bir yiyecek
maddesini satın alırken Zeyd'e ölçtürüp teslim alsa daha sonra borçlu olduğu
Amr'a bunu teslim ederken ölçüm yaptığında önceki ölçme işlemiyle bu ölçüm
arasında fark çıksa [bakılır:]
[a] - İki ölçüm işlemi
arasında normal ölçüde bir fazlalık veya eksiklik ortaya çıksa bunun bir etkisi
olmaz, fazlalık ve eksiklik kendisine [Bekir'e] ait olur.
[b] - İki ölçüm arasında
normalden daha fazla bir farklılık çıkarsa birinci ölçüm hatalıdır, bu durumda
bir fazlalık çıkmışsa Bekir fazlalığı [Zeyd' e] geri verir, eksiklik çıkmışsa
eksikliği [Zeyd'den] alır.
13. Kişi [yani Bekir]
ölçekle ölçülen bir şeyi ölçeği içindeyken teslim alıp, borcu bulunan kişiye de
[yani Amr'a] aynı ölçek içinde verse bu sahih olur, çünkü ölçek aynen ilk başta
olduğu gibi devam etmektedir.
Uzunluk ölçüsünde de bu
hükmün geçerli olduğu söylenebilir.
14. [Bir örnek vermek
gerekirse]
[a] - Bekir, Amr'a
"benim Zeyd'de olan alacağımı kendin için tahsil et" dese,
[b] - veya "benim
yanımda gel de alacağımı senin için tahsil edeyim" dese,
ve daha sonra alacağını
tahsil etse teslim alan ve teslim eden aynı kişi olduğu için bu teslim işlemi
fasiddir. Teslim alan kişi [yani Ö Bekir] kendi amacı için mala el koymuş
olduğundan malın tazmin yükünü üstlenir.
Birinci durumda Zeyd,
Bekir' e malı teslim alması için izin vermiş olduğundan ikinci durumda da Bekir'in
bizatihi malı teslim almış olması sebebiyle Zeyd borçtan kurtulmuş olur.
15. Bekir, Amr'a;
[a] - "Alacağımı
önce benim için sonra kendin için tahsil et" dese,
[b] - veya "benim
yanımda gel de alacağımı önce kendim için sonra senin için tahsil edeyim"
dese,
Daha sonra alacak tahsil
edilse ilk durumda teslim alma işlemi sahih olur; çünkü buna bir engel yoktur.
İkinci durumda ise
teslim alan ve veren aynı olduğundan bir engel yoktur. Bu durumda teslim alan
kişi malın tazmin yükümlülüğünü üstlenir. Zeyd, Bekir'in hakkından beri olmuş
olur.
Not:
1. Bir kişide alacağı
olan hak sahibi, hakkını teslim almak üzere, hakkı teslim edecek kişinin
kendisini vekil tayin edemeyeceği gibi, teslim edecek kişinin zilyedliği ile
aynı zilyedlik konumunda bulunan kişiyi vekil tayin edemez. Örneğin teslim
edecek olan şahsın -ticarete izinli bile olsa- kölesini vekil tayin edemez.
Ancak hakkı teslim edecek olan kişinin oğlunu, babasını ve mükatep kölesini
vekil tayin edebilir.
2. Alacaklı olan kişi
borçluya "hakkımı senden benim için tahsil edecek birini vekil tayin
et" dese veya başka bir şahsa "malı senden benim için satın alacak
birini vekil tayin et" dese [söze muhatap olan şahıs da birini vekil tayin
etse] bu vekalet sahih olur. Bu durumda söze muhatap olan şahıs "teslim
alma konusunda başkasını vekil tayin etme" veya "satın alma konusunda
başkasını vekil tayin etme" konusunda vekil olmuş olur.
3. Satıcı malı teslim
etmek üzere bir şahsı vekil tayin etse, müşteri de malı teslim almak üzere aynı
şahsı vekil tayin etse, aynı şahıs hem teslim alan hem de veren konumunda
olduğu için akdin iki tarafının vekil tayin etme işlemi de geçersiz olur.
4. Kişi, borçlu olduğu
şahsa "şu paralarla benim için bende olan alacağın ile aynı cinsten bir
mal satın al, daha sonra onu benim için teslim al, sonra da kendin için teslim
al" dese satın alma işlemi ve ilk teslim alma işlemi sahih olmakla
birlikte ikinci teslim alma işlemi teslim alan ve veren aynı şahıs olduğu için
sahih olmaz.
5. [Yukarıdaki durumda]
borçlu şahıs "satın aldığın malı kendin için teslim al" demiş olsa
ilk teslim alma işlemi de fasid olur; çünkü bir kişinin hakkını başka bir insan
kendisi için teslim almaya yetkili değildir. Bu durumda alacaklı olan şahıs
malı teslim alırsa, malı elinde tuttuğu için tazminle yükümlü olur, malı teslim
eden kişi müvekkile olan borcundan kurtulmuş olur, çünkü müvekkil malın teslim
edilmesine izin vermiştir.
6. [Yukarıdaki durumda]
borçlu şahıs "şu paralarla şu malı kendin için satın al" dese vekalet
fasid olur. Çünkü kişi borçlunun malıyla kendisi için nasıl bir şey satın
alabilir?
Şayet kişi o dirhemlerle
satın alırsa satım akdi batıl olur. Zimmetteki dirhemler karşılığında satın
alırsa satım akdi kendisi adına sahih olur ve satım bedelini de kendi malından
öder.
7. Baba -ve yukarıya
doğru babanın babası, babanın babasının babası. .. - [kendi malını çocuğuna
satma veya çocuğunun malını satın alma durumunda] akdin iki tarafını teşkil
edebildiği gibi malı teslim alma konusunda da akdin iki tarafını temsil
edebilir.
D. SATIM AKDİNDE MALIN
VE SATIM BEDELİNİN TESLİM ÖNCELİĞİ
[A] - Satıcı "malın
bedelini tahsil etmeden önce malı teslim etmem" dese, müşteri de aynı şeyi
satım bedeli için söylese [hangisi öncelikle teslim etmek zorundadır? Bu konuda
farklı görüşler vardır:]
1. Satıcı malı teslime
zorlanır.
2. [Zayıf] bir görüşe
göre müşteri satım bedelini teslime zorlanır.
3. [Zayıf] bir başka
görüşe göre hiçkimse zorlanmaz; içlerinden
hangisi teslim ederse
diğeri zorlanır.
4. [Zayıf] bir başka
görüşe göre her ikisi de zorlanır. Ben [Nevevi] derim ki:
Satım bedeli muayyen ise
yukarıdaki ilk iki görüş geçersizdir, bu durumda daha güçlü görüşe göre her iki
taraf da teslime zorlanır. Allah daha iyi bilir.
[B] - Satıcı malı teslim
ettiğinde;
> Şayet satım bedeli
akit meclisinde hazır bulunuyorsa müşteri bedeli teslime zorlanır.
> Satım bedeli akit
meclisinde değilse [bakılır:]
> Müşteri ödeme
güçlÜğÜ içindeyse, satıcı müşterinin iflas ettiği gerekçesiyle akdi bozabilir.
> Müşteri ödeme
imkanına sahip olup malı da akdin yapıldığı beldede veya yakın bir yerde ise,
satım bedelini teslim edinceye dek malı konusunda müşteriye kısıtlama
getirilir.
> Müşterinin malı
namazların kısaltılarak kılınacağı kadar uzak bir mesafede ise müşterinin satım
bedelini getirinceye kadar satıcı beklemekle yükümlü tutulamaz. Daha doğru
görüşe göre satıcının akdi feshetme hakkı vardır. Şayet satıcı akdi feshetmeyip
sabrederse daha önce belirttiğimiz gibi müşterinin malına kısıtlama getirilir.
[C] - Satıcı, satım
bedelinin telef olmasından korkarsa sattığı malı elinde hapsedebilir. Bu konuda
görüş aynlığı yoktur. Yukandaki farklı görüşler satıcının satım bedelinin telef
olması konusunda bir korkusu bulunmadığı ve satıcı ile alıcının yalnızca
hangisinin ilk olarak teslime başlayacağı konusunda çekişmeleri durumunda
geçerlidir.
Nevevi bu bölümün başına
"bab" ifadesini [el-Muharrer'de yer almadığı halde] eklemiştir.
1. Müşterinin
zimmetindeki peşin satım bedeli karşılığında yapılan bağlayıcı bir satım
akdinden sonra satıcı "malın bedelini almadıkça malı teslim etmem"
dese ve müşteri de "malı teslim almadıkça satım bedelini ödemem"
dese, her iki taraf bu anlaşmazlığı mahkemeye taşısa [hüküm ne olur? Bu konuda
mezhep içinde dört görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Satıcı teslim işini başlatmaya
zorlanır; çünkü müşterinin hakkı malda, satıcının hakkı ise müşterinin
zimmetindedir. Tıpkı suç işleme sebebiyle ödenen diyetlerde olduğu gibi mala
ilişik borçlar diğer borçlardan önce gelir.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
müşteri satım bedelini teslime zorlanır; çünkü müşterinin satın alınan mal
üzerindeki hakkı bellidir, satıcının ~ ise satım bedeli üzerindeki hakkı belli
olmadığından hakkın belirli olması konusunda iki tarafın eşitlenmesi için
müşteriden satıcının hakkını [teslim etmek suretiyle] belli etmesi istenir.
[Üçüncü görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
-başlangıçta- herhangi bir zorlama yapılmaz. Bu görüşe göre hakim iki tarafın
dava açmasına engelolur [yani takipsizlik kararı verir]. Ancak taraflardan
birisi teslimde bulunursa diğer taraf teslime zorlanır; çünkü taraflardan her
birinin hem borcunu ödeme hem de hakkını tahsil etmesi söz konusudur. Hakkını
teslim almadan önce borcunu ödemeye zorlamanın imkanı yoktur. İmam Şafii (r.a.)
el-Ümm'de bu görüşü başkalarından nakletmiş daha sonra da reddetmiştir; çünkü
bu görüşün esas alınması halinde insanların birbirinin haklarını engellemeleri
durumu söz konusu olur.
[Dördüncü görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
her iki taraf da teslime zorlanır; çünkü her iki tarafın da teslimde bulunması
gereklidir, dolayısıyla hakim her iki tarafı da kendi borcunu hakime veya
adaletli bir şahsa teslime zorlar. İki taraf da bunu yaptığında hakim satım
bedelini satıcıya, satılan malı da müşteriye verir, bunu yaparken teslime
dilediğinden başlar.
2. Nevevi bu konuya dair
şunları söylemiştir:
Satım bedeli muayyen ise
yukarıdaki ilk iki görüş geçersizdir, bu durumda daha güçlü görüşe göre her iki
taraf da teslime zorlanır.
Satım bedeli muayyen ise
yukarıdaki ilk iki görüş geçersizdir. Bu bedel ister altın-gümüş olsun isterse
eş-Şerhu's-sağır'de ve erRavda'da açıkça belirtildiği üzere [altın-gümüş
dışında] bir bedel olsun hüküm değişmez. RafiI'nin eş-Şerhu'l-kebir'de malın
mal karşılığında satımı durumunda ilk iki görüşün ortadan kalktığını tasvir etmiş
olması bununla çelişmez. Şarih Celaleddin el-Mahalli "çünkü Rafii'nin
altın-gümüş hakkında bir şey söylememesi onu reddettiği anlamına gelmez"
demiştir.
Satım bedeli muayyen
olduğunda daha güçlü görüşe göre her iki taraf da eşit olduğundan ikisi de teslime
zorlanır. Çünkü hakkın muayyen bir şeye ilişik olması bakımından belirli hale
gelmiş satım bedeli de tıpkı satılan mal gibidir.
Satım akdini yapan kişi
başkası adına hareket ediyorsa, örneğin vekil, vakıf nazırı, iflas eden kişinin
mallarını satan hakim, mudarebe akdinde sermayeyi işleten kişi ise bu durumda
olan şahıslar teslime zorlanamazlar, tersine satım bedelini alıncaya kadar
bunların malı teslime zorlanmaları caiz değildir. Bu durumda olan şahısların
yaptıkları akitlerde ya her iki tarafı da yahut da müşteriyi zorlama görüşleri
söz konusu olup her ikisinin de zorlanmaması görüşü bu şahıslar hakkında uygun
değildir; çünkü durum, karşı tarafın teslimini geciktir me sine imkan
vermemektedir.
Cüveyni şöyle demiştir:
Akdi iki veli veya iki vekil yapsa bu ikisinin de teslime zorlanmaları görüşü
dışında bir görüş burada uygun olmaz.
3. Satıcı gerek zorlama
yoluyla gerekse başka yolla malı [müşteriye] teslim ettiğinde [bakılır:]
[a] - Satım bedeli, akit
meclisinde hazır ise müşteri de derhal satım bedelini teslim etmeye zorlanır;
çünkü teslim onun üzerine gereklidir ve bunu yapmasına engel bir durum da
yoktur. Müşteri satım bedelini teslim etmemekte ısrar ederse -ileride iflas ile
ilgili bölümde geleceği üzere- satıcının akdi feshetme hakkı yoktur.
"Satım bedelinin
akit meclisinde hazır bulunması" ile kastedilen şayet bedel muayyen ise
bizzat kendisinin, şayet zimmette bir bedel ise onun ödeneceği türün mecliste
bulunmasıdır. Zimmette bulunan şeyin teslim öncesinde satım bedeli diye
isimlendirilmesi mecaz! bir isimlendirmedir.
[b] - Satım bedeli, akit
meclisinde hazır değilse [bakılır:]
[ba] - Müşteri satım
bedelini ödeyemeyecek durumda ise o kişi iflas etmiş konumundadır.
Bu durumda satıcı
müşterinin iflasını gerekçe göstererek akdi feshedip sattığı malı geri
alabilir. Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir' deki ifadelerden ilk anda satıcının
hakimin müşteriye kısıtlama getirmesi söz konusu olmaksızın kendi başına bunu
yapabileceği anlaşılmaktaysa da satıcının bunu yapabilmesi için hakimin
müşteriye kısıtlama getirmesi [hacr altına alması] şarttır. Hakimin müşteriye
kısıtlama getirmesinden sonra satıcının satım akdinden caymasının hakimin
iznine bağlı olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır. Rafiı' nin
belirttiği üzere daha meşhur olan görüşe göre bu, hakimin iznine bağlı
değildir.
[bb] - Müşteri satım
bedelini ödeyebilecek güce sahip ve malı da kendisinin elindeyse veya yakın
mesafede -yani namazların kısaltılmasını gerektiren mesafeden daha yakın bir
mesafede- ise müşteri, mallarında satıcının hakkını iptal edecek şekilde
tasarrufta bulunmasın diye satım bedelini ödeyinceye dek gerek satılan mal
gerekse -satılan mal dışındaki malvarlığı satım bedelini ödemeye yeterli olsa
bilemüşterinin diğer malvarlığına kısıtlama getirilir. Buna hacr-ı garib [garip
kısıtlama] denir.
Subki şöyle demiştir:
İflastan kaynaklanan kısıtlamada müşterinin malvarlığının satılan malla
birlikte satım bedelini ödemeye yetmeyecek şekilde olması dikkate alındığı
halde buradaki kısıtlamada bu dikkate alınmamaktadır. İkisi arasında şu fark
vardır: Müşterinin iflası durumunda satıcı, malı müşterinin kontrolüne kendi
isteğiyle vermiş ve alacağının müşterinin zimmetinde olmasına razı olmuştur.
Burada ise durum bundan farklıdır.
Bu hüküm, müşteriye
iflas sebebiyle kısıtlama getirilmediğinde söz konusu olur. Şayet böyle bir
kısıtlama getirilmişse ikinci bir defa kısıtlama getirmenin faydası
olmayacağından diğer kısıtlama söz konusu olmaz. Çünkü iflas sebebiyle
müşteriye kısıtlama getirildiğinde satıcı sattığı malı birazdan gelecek şarta
bağlı olarak geri alabilmekte dir. Buradaki kısıtlama [hacr-ı garlb] iflas
kısıtlamasından bu açıdan ayrıldığı gibi malın az olmasına bağlı olmaması
bakımından da ayrılmaktadır. Yine bu kısıtlama hakimin kısıtlamayı kaldırmasına
da bağlı değildir, aksine -Cüveynl'nin tek görüş olarak belirttiğine ve
Bulkini'nin de kabul ettiğine göre- müşterinin teslim etmesiyle birlikte bu
kısıtlama ortadan kalkar. İsnevı ise buna muhalefet etmiş ve bunu da iflas
kısıtlaması gibi kabul etmiştir.
[bc] - Müşterinin malı
namazların kısaltılabileceği mesafe veya daha uzak bir mesafede ise, satıcı
müşterinin satım bedelini getirmesine kadar beklemekle yükümlü tutulamaz; çünkü
bundan zarar görür.
[Bu durumda satıcı ne
yapar? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu durumda satıcı akdi feshedebilir. Burada -sonraki bazılarının belirttiği
görüşün aksine- kısıtlamaya gerek yoktur; çünkü tıpkı müşterinin iflası durumunda
olduğu gibi burada satım bedelini tahsil etmek imkanı bulunmamaktadır.
[İkinci görüş]
Satıcının akdi feshetme
yetkisi yoktur, bu durumda akde konu olan mal satılır ve -tıpkı diğer borçlarda
olduğu gibi- satım bedeli buradan elde edilecek paradan ödenir.
Bu durumda satıcı,
müşterinin satım bedelini getirmesine kadar beklerse, gerek satılan mal gerekse
müşterinin diğer mal varlığı konusunda müşteriye -bedeli teslim edinceye kadar-
kısıtlama getirilir.
4. Satıcı satım bedelinin
telef olmasından korkarsa peşin olan satım bedelinin tümünü asal ete n teslim
alıncaya kadar malını elinde tutma [hapsetme] hakkına sahiptir. Bu konuda görüş
ayrılığı yoktur.
Aynı şekilde müşteri de
satılan malın telef olmasından korkarsa satım bedelini elinde tutma [hapsetme]
hakkına sahiptir. Bu konuda da görüş ayrılığı yoktur .
Yukarıda geçen farklı
görüşler satıcının satım bedelinin telef olmasından veya müşterinin malın telef
olmasından korkmadığı, yalnızca teslim işine ilk olarak kimin başlayacağı
konusunda anlaşmazlığa düştükleri durumda söz konusudur.
Çünkü teslime zorlama,
karşı tarafın kaçması veya malı temlik etmesi sonucu [malın veya satım
bedelinin] telef olmasından yahut açık bir zararın söz konusu olduğu başka bir
durumdan korkma halinde söz konusu olur.
Satım bedelinin veresiye
olması durumunda ise -teslimden önce vade dolsa bile- satıcının malı hapsetme
hakkı yoktur; çünkü satıcı satım bedelinin daha sonra verilmesine razı
olmuştur.
Not:
1. Nevevi'nin
"gerek satıcı gerekse alıcı, karşılığını alıncaya kadar karşıya teslim
edecekleri şeyleri hapsetme hakkına sahiptir" demesi daha uygun olurdu;
böylece benim yaptığım açıklamalarda da yer aldığı üzere ifadeler müşteriyi de
kapsamış olurdu. Nevevi'nin "satıcı" ifadesini kullanmasının sebebi
onun daha önce teslime zorlanmasının sahih olması meselesini zikretmesinden
dolayıdır. Daha sonra da bunun gerekli olma şartını zikretmiştir.
2. Müşteri satım bedeli
olarak verilecek para yerine satıcıya mesela elbise vermek istese [ve satıcı da
bunu kabul etse, bu durumda ne olur?]
Kaffal'in belirttiğine
göre bu durumda satıcının malı hapsetme hakkı ortadan kalkar, çünkü satım
bedelini paradan mala nakletmiştir. Hapis hakkı satım bedelinin kendisini
teslim alabilmek içindir, oysa burada satıcı satım bedelini başka birşeyle
değiştirmiştir.
er-Ravda'da ise şöyle
denilmiştir: "Satıcı satım bedeli yerine müşterinin başka bir mal vermesi
konusunda anlaşsa, o bedeli alabilmek için malı hapsetmesine devam edebilir.
"
Veliyyü'I-Iraki şöyle
demiştir: Önceki [yani Kaffal'in belirttiği] hüküm, satım bedelinin bir malla
değiştirilmesi durumuna, ikinci [yani er-Ravda'da yer alan] hüküm ise satım
bedelinin zimmetteki başka bir borçla değiştirilmesi durumuna özgü olabilir.
İbnü'l-Mukrı'nin Ravd
adlı eserinde de belirttiği üzere itimad edilmesi gereken görüş, er-Ravda'daki
ibarenin herhangi bir kayıt konmaksızın [mutlak olarak] kabul edilmesidir.
3. Bir malı kiraya veren
kişi ile kiracı arasında ücretin mi kiralanan malın mı ilk olarak teslim edilmesi
gerektiği konusundaki görüş ayrılığı aynen satıcı ile müşteri arasında geçen
teslim konusnudaki görüş ayrılığı gibidir.
"Selem akdinde
peşin teslim edilen bedel ile sipariş edilen malın teslimi konusundaki görüş
ayrılığı da böyledir" şeklindeki ifade Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de
belirttiği üzere kabul edilemez; çünkü teslime zorlama ancak teslimin gerekli
hale gelmesinden sonra olur. Selem akdinde sipariş edilen mal ancak peşin
ödenecek bedelin teslim edilmesi ve meclisten ayrılma sonrasında gerekli olur.
4. Satıcı [hapis hakkını
kullanmayarak] malı teslim ederse bundan böyle hapis hakkı kalmamış olur. Aynı
şekilde satıcı, sattığı malı müşteriye ödünç verdiğinde de hüküm böyledir.
Zerkeşi bu konuda
şunları söylemiştir: "Bununla kastedilen satıcının malın zilyedliğini
müşteriye nakletmesidir. Nitekim bunun benzerini alimler bir malı rehin alan
kişinin rehin aldığı malı mal sahibine ödünç vermesi konusunda söylemişlerdir.
Aksi takdirde satıcının sattığı malı müşteriye ödünç vermesi başka
nasılolabilir?"
Başka kimi alimler bunun
şu şekilde olabileceğini söylemişlerdir: Kişi bir malı kiraya verdikten sonra
malı kiracı dışında birine satar, daha sonra kiracıdan kendisi kiralayarak malı
kiracıdan teslim almadan önce müşteriye ödünç verir.
5. Satıcı, hapis hakkı
olan malı müşteriye emanet bıraksa onu daha sonra geri alabilir; çünkü ödünç
vermenin aksine emanet vermek müşteriye malın kontrolünü vermek anlamına
gelmez. Emanet bırakma sonrasında mal müşteri elinde telef olursa Kadı
Ebu't-Tayyib'in şuf'a konusunda belirttiği üzere bu mal satıcı elinde iken
telef olmuş gibi kabul edilir.
6. İbn Rif' a ve başka
alimlerin belirttiğine göre müşterinin verdiği satım bedeli sahte çıkarsa
satıcı malını geri alma hakkına sahiptir.
7. Bir kişi iki şahsa
vekil olarak bir mal satın alsa ve müvekkillerden biri adına satım bedelinin
yarısını ödese satıcı bedelin bütününü teslim alıncaya kadar malı hapsetme
hakkına sahiptir. Bu görüş "akdi yapan kişi dikkate alınır" hükmüne
dayalıdır.
8. Bir kişi iki şahsa
bir mal satsa ve malın yarısı birine diğer yarısı birine ait olsa,
müşterilerden birisi satım bedelinin yarısını ödese satıcı malın yarısını ona
teslim eder; çünkü bu müşteri kendi üzerindeki borcun tümünü ödemiştir. Bu
hüküm "müşterinin birden fazla olması durumunda akit birden fazla
olur" görüşüne dayalıdır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN