MUĞNİ’L-MUHTAC

ZEKAT – MAL İLİŞKİSİ

 

ZEKATIN MALA İLİŞMESİNİN [TAALLUKUNUN] KEYFİYETİ

 

1. ZEKATIN MALLA İLİŞKİSİ

2. ZEKATIN SEBEBİ OLAN MALIN SATILMASI

 

1. ZEKATIN MALLA İLİŞKİSİ

 

Ortaklık yapmanın ortak mal üzerindeki etkisi ne ise zekat da mala o şekilde etki eder.

 

Bir görüşe göre rehnin mal üzerindeki etki gibi etki eder.

Bir görüşe göre zekat [mala değil] zimmete ilişir.

 

[Zekatın nisap malı ile ilişkisi hangi şekildedir? Bu konuda beş görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Hangi maldan verilmesi gerekiyorsa zekatın o mal ile arasındaki ilişki, ortaklığın ortak olunan mal üzerindeki ilişkisi gibidir.

 

Bu ilişki zekat miktarı malla sınırlıdır. Çünkü konu ile ilgili delillerden ilk anda anlaşılan budur. Ayrıca zekat malın kaliteli olup olmaması durumuna göre malla aynı nitelikte farz olur. (Mal kaliteli ise zekatın da o maldan kaliteli olarak verilmesi, mal kalitesiz ise zekatın da o maldan verilmesi gerekir. (çev)

 

Mal sahibi zekatını vermekten kaçınırsa devlet başkanı bunu zorla alır. Nitekim ortak olarak sahip olunan bir malda ortaklardan bir bölümü malın taksiminden kaçındığında da [diğer ortakların taksimi talep etmeleri halinde] mal zorla taksim edilir.

 

Zekat mala bu şekilde ilişik olduğu halde malın kendisinden değil de başka maldan da verilmesinin caiz olması "ortak mallardaki genel kurala" aykırı olarak verilen bir hükümdür. Zekat, yardımlaşma yoluyla karşılıksız olarak verilmesi gereken bir bedelolduğundan mal sahiplerine yumuşak davranmak ve kolaylık göstermek için böyle hüküm verilmiştir.

 

Buna göre;

 

[a] - "Beş devesi olan kişinin bir koyun vermesi" durumunda olduğu gibi, zekat olarak ödenmesi gereken mal nisap malı ile aynı cinsten değilse, zekatta hak sahibi olanlar develerin koyun değeri kadar olan kısmına sahip olurlar.

 

[b] - "Kırk koyunu olan kişinin bir koyun vermesi" durumunda olduğu gibi zekat olarak ödenmesi gereken mal, nisap malı ile aynı cinsten ise, verilmesi gereken koyun, sürü içinden herhangi bir koyun mudur, yoksa kırk koyundan her birinin kırkta biri midir? Rafii ve Nevevl'nin "zekat malını satmak" konusunda zikrettiklerine göre bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Alimlerin çoğunluğunun görüşüne yakın olanı ikincisidir. Çünkü birincisini kabul etmek zekat malının satılması meselesinde "satılan mal belirli olmadığı için satım akdinin batıl olması"nı tek görüş olarak gerektirir. Diğer iki görüşe göre mal sahibi -kendisine gösterilen kolaylık sebebiyle- bu sürüden veya başka koyunlardan birini satılan malolarak belirler.

 

el-Mecmu'da zahir olan görüşe göre paralar ve ekinler gibi mallarda mutlak olarak görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bazıları ise bu durumda verilmesi gereken şeyin muayyen olmayan malolduğunu, bu konuda görüş ayrılığı bulunmadığını belirtmişlerdir.

 

[İkinci görüş]

 

Zayıf bir görüşe göre rehin işleminin mal üzerindeki etkisi ne ise zekatın mal üzerindeki etkisi de o şekildedir.

 

Buna göre ödenmesi gereken zekat [malın içinde değil] mal sahibinin zimmetinde olmakla birlikte [zekatın farz olmasına sebep olan] mal bu borca karşılık rehindir. Çünkü kişi zekatı ödemekten kaçınsa, malları içinde ödenmesi gereken zekatla aynı cins mal bulunmasa devlet başkanının onun malının bir kısmını satıp, ödenmesi gereken malı satın almaya zorlaması gerekir. Bu, borca karşılık olarak rehin malın satılmasına benzer. [Zayıf] bir görüşe göre zekat, malın [yalnızca zekat miktarı olan bölümüne değil] bütününe rehnin taalluk ettiği gibi bağlıdır.

 

[Uçüncü görüş]

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre zekat -tıpkı fıtır sadakasında olduğu gibi- kişinin zimmetine bağlıdır, malla ilişkisi yoktur. Bu, en zayıf görüştür.

 

[Dördüncü görüş]

 

[Bir köle erş / diyeti gerektiren bir suç işlediğinde diyet borcu onun rakabesine [maddı varlığına] yönelir.] İşte zekat ile mal arasındaki ilişki, suç işleyen kölenin maddı varlığı ile diyet arasındaki ilişki gibidir.

 

Erş kelimesinin buradaki anlamı, yaralanan ve kesilen organlardan dolayı verilmesi gereken diyettir. Hür bir insan diyeti gerektirecek bir suç işlediğinde kasten işlemişse kendisi, hataen işlemişse akılesi [erkek yakınları] diyeti öder. Köleye gelince; köle diyet gerektirecek şekilde bir başkasını öldürdüğünde veya yaraladığında onun ne kendisi ne de yakınları diyeti ödeyemez. Kendisi ödeyemez; çünkü kendisinin kölelik sebebiyle mülkiyeti yoktur. Buna bağlı olarak yakınları da ödeyemez. Bu durumda kölenin diyet borcu sebebiyle satılması ve satım bedelinden diyetin ödenmesi gerekir. Şu halde kölenin işlediği suçlarda diyet borcu onun zimmetinde değil boynundadır. (çev.)

 

Çünkü kölenin ölümüyle diyet borcu düştüğü gibi zekat borcu da nisap miktarı malın telef olması durumunda düşer. Zekatın mala taalluk etmesi kendi miktarı ile sınırlıdır. Bir görüşe göre ise malın bütününe taalluk eder.

 

[Beşinci görüş]

 

Şayet zekat malın kendisinden ödenirse mala ilişir, maldan ödenmezse ona ilişmez [kişinin zimmetine ilişir].

 

 

2. ZEKATIN SEBEBİ OLAN MALIN SATILMASI

 

Kişi zekatını vermeden önce zekat malını satsa daha görüşe göre satım akdi zekat miktarı kadar olan bölümde geçersiz olur, geri kalan bölümde geçerli olur.

 

1. Kişi zekat ödemesi farz hale geldikten sonra henüz zekatını ödemeden önce malını satsa [satım akdi geçerli olur mu? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü olan görüşe göre satım akdi zekat miktarı kadar olan bölümde geçersiz [batıl], diğer bölümde geçerli [sahih] olur. Çünkü zekatta hak sahibi olanların hakkı zekat malının bütünü içinde dağılmıştır. Kişi hangi miktarda mal satarsa bu sattığı malda kendisinin ve hak sahiplerinin hakkı bulunmaktadır.

 

[İkinci görüş]

 

Satım akdinin bütünü geçersiz [batıl] olur.

 

[Uçüncü görüş]

 

Satım akdinin bütünü geçerli olur.

 

Yukarıdaki ilk iki görüş "satım akdinin bölünmesi caizdir" görüşüne dayalı olup [bir önceki meseledeki görüşler içinden de] zekatın malla ilişkisinin zekat miktarınca şirket, rehin ve diyetin malla ilişkisi gibi olduğu görüşlerine dayalıdır. Üçüncü görüş de bu ikinci duruma dayalıdır.

 

2. İlk görüşe göre kişi satım akdi yaparken zekat miktarını istisna etse, [satılan şeyin zekata tabi hayvan olup olmamasına göre hüküm değişir:]

 

[a] - Hayvan dışındaki malların satımı:

 

Hayvan dışındaki malların satımında zekatın farz olduğu miktarı istisna ederek "bu malı, zekat miktarı olan kısmı hariç satıyorum" dese -Rafiı ve Nevevi'nin ilgili konuda tek görüş olarak naklettiklerine göre- satım akdi kesin olarak sahih olur. Ancak -Maverdı ve Ruyanı'den nakledildiğine göre- bu miktarın "onda bir" veya "onda birin yarısı [yirmide bir]" diye belirtilmesi gerekir.

 

[b] - Hayvan satımı:

 

Kişi hayvan sürüsünü satarken [bu sürü içinden üzerine düşen zekatı] "şu koyun hariç" diyerek belirlerse satım akdi bütün sürü üzerinde geçerli olur. Şayet belirleme yapmazsa daha güçlü görüşe göre satım akdi sahih olmaz.

 

Bu hükümden "miktarı tahmin yoluyla belirlenen hurma" istisna edilir. Biz daha önce "yaş hurmanın kuruyunca ne kadar geleceğini tahmin yoluyla belirlemek, bu belirlenen"miktarın tazmin yükümlülüğünü kişinin zimmetine yükler" demiştik ki bu daha doğru olan görüştür. Bu durumda Nevevi'nin o meselede zikrettiği üzere hurmanın bütününü satmak sahihtir.

 

3. Yukarıda geçen hükümlerin hepsi "malın bütününün satılma-' sı" durumuna özgüdür. Nitekim Nevevi'nin "kişi malını satarsa" ifadesi de buna işaret etmektedir. Şayet kişi malının bir kısmını satıyorsa satım sonrasında geriye zekat verilecek kadar kalmıyorsa bu, malın bütününü satmak gibidir. Şayet geriye zekata sarfetmek niyetiyle veya böyle bir niyet taşımaksızın zekat miktarı mal bırakmışsa -iki görüşten kıyasa daha uygun olanına göre- satım akdinin zekat miktarı üzerindeki kısmı geçersiz olur.

 

[Soru]  Daha önce Rafii ve Nevevi'nin bunu tek görüş olarak geçerli gördükleri nakledilmişti. Yukarıdaki hükümle bu nakil çelişmektedir.

 

[Cevap]  Sözlü olarak yapılan istisna yalnızca kişinin içinden kastetmesinden daha güçlüdür.

 

4. Yukarıda geçen hükümleri n tümü para, hayvan ve tarım ürünlerinin zekatında söz konusudur. Ticaret mallarının zekatına gelince; zekatın farz olmasından sonra henüz zekatı ödememişken bu malların tümünü satmak daha doğru olan görüşe göre geçerlidir. Çünkü ticaret mallarında zekat malın kendisine değil değerine bağlıdır, malın değeri ise satımla ortadan kalkmaz. Ancak kişi ticaret mallarını başkasına hibe ederse bu kendisi üzerinde zekatın farz olduğu bir malı satmak gibidir. O durumda yukarıda zikredilen görüşler geçerli olur.

 

Ek bilgi:

 

Bir malı satın alan kişi bu malın satıcısı üzerine [söz konusu malda] zekatın farz olduğunu ve onun zekatım vermediğini öğrenirse satım akdini bozup bozmama konusunda seçim hakkına sahip olur. Çünkü satın aldığı malın bir kısmı üzerinde mülkiyeti tamamlanmamıştır. Zira zekat memuru müşterinin tercihine bakmaksızın onun elindeki malı kendisinden alabilir. Şayet satıcı zekatı başka bir mal üzerinden öderse müşterinin seçim hakkı ortadan kalkmaz; çünkü satıcı bunu yapmış olsa bile daha önce yapılan satım akdinin zekat miktarı üzerinde gerçekleşen bölümü sahih hale dönüşmez. Bir görüşe göre ise bu durumda müşterinin seçim hakkı sona erer; çünkü sakatlık ortadan kalkmıştır.

 

Zekat verene dua etmek

 

Zekat veren kimseyi [daha çok] iyiliğe teşvik etmek ve onun gönlünü hoş tutmak için zekatta hak sahibi olan kimsenin ve zekat memurunun zekatı teslim alırken onun için dua etmeleri sünnettir. Yüce Allah [Hz. Peygamber (s.a.v.)'e zekat ve sadakalarını kendisine teslim edenler hakkında:] "onlar için dua et" [Tevbe, 103] buyurmuştur. Bunun için yapılacak özel bir dua yoktur. Şafii'nin müstehap kabul ettiği şu duayı okumak en uygunudur:

 

Ecerek-Allahu fima a'teyte ve cealehu leke tahuran ve bareke leke fima ebkeyte.  =  "Allah verdiğin zekatın ecrini versin, onu senin için bir temizlik! arınma kılsın, geriye kalan malına da bereket versin. "

 

Dua ederken peygamberler dışındakiler için "salat" ve "selam" okunur mu?

 

Kişinin [zekat verene dua ederken] peygamberler ve meleklerden başka bir kimseye salat okuması mekruhtur; çünkü bu bidat ehlinin [ehli sünnet dışı mezheplere bağlı olanların] şiarıdır. Nitekim anlam olarak başkası hakkında söylenmesi doğru olsa bile "azze ve celle [azizdir ve yücedir]" ifadesi de yalnızca Allah için söylenir. Çünkü bu ifade yalnızca Allah için kullanılır olmuştur. Bununla birlikte Peygamberlere bitişik olarak insanlar hakkında salat ifadesi kullanılır. Nitekim Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin ve ashabihi ve ezvacihi ve etbaih. diye salavat okumak caizdir. Peygamberler ve melekler dışındakilerin kapsamından Lokman ve Meryem gibi peygamberliğinde ihtilaf edilen kimseler istisna edilir. Meşhur görüşe göre bunlar peygamber değildir. Bununla birlikte Nevevl'nin el-Ezkar adlı eserinden anlaşıldığına göre bu ikisine salat ve selam okumak mekruh değildir; çünkü bu ikisi "radiyallahu anhu [Allah ondan razı olsun]" denilen kimselerin durumundan daha yücedir.

 

Peygamberlerin ve meleklerin diğer şahıslara salat okumaları ise mekruh değildir; çünkü salat onların hakkıdır, onların bu hakkı başkalarına lutfetme yetkileri vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "Allah'ım Ebu Evfa'nın ailesine salat eti" şeklinde sahih bir hadisi vardır.

 

Yukarıda zikredilen hükümler bakımından "selam" da "salat" gibidir. Çünkü Allah (c.c.) bu ikisini bir arada zikretmiştir. Ancak gerek hayatta olanlara gerekse ölülere bu şekilde hitap ederek söze başlamak sünnet, verilen selamı almak ise farzdır. Bu, ilgili bölümde gelecektir.

 

Mektuplarda yazılı olan selamlar da yüzyüze konuşma gibi kabul edilir.

 

Peygamberler dışında insanların hayırlılarına "radiyallahu anh [Allah ondan razı olsun]" ve "rahimehullah [Allah ona merhamet etsin]" demek sünnettir. Nevevi el-Mecmu'da şöyle demiştir: Bazıları radiyallahu anh ifadesinin yalnızca sahabe hakkında rahmetullahi aleyh ifadesinin ise sahabe dışındakiler hakkında kullanılabileceğini söylemişlerdir. Bu görüş zayıftır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ORUÇ: GİRİŞ