|
İMAM’A UYMANIN BAZI ŞARTLARI |
3. ŞART: İMAM VE ONA UYAN
KİŞİNİN BİR ARADA BULUNMASI
İmama uymanın
şartlarının üçüncüsü imam ve ona uyanın bir arada [aynı yerde] olduğunun kabul
edilmesidir. Cemaatle namaz kılma şiarı, karşılıklı sevgi ve dayanışma bu
şekilde ortaya çıkar. Çünkü -Ata'nın kabul ettiği üzere- yalnızca imamın
intikallerini bilmek yeterli kabul edilirse, dinde emredilen "namaza
koşma" ve "cemaate dua etme" gibi hususlar devre dışı kalır. Bu
durumda herkes imam mescidde namaz kıldınrken, onun intikallerine vakıf olanlar
çarşıda veya evinde namaz kılar [bu ise cemaati dağıtır].
İmam ve imama uyan kişi
/ kişilerin bir arada bulunmasına ilişkin dört durum söz konusudur. Şöyle ki;
1. Durum: İmam ve ona
uyanların mescitte olması,
2. Durum: İmam ve ona
uyanların mescid dışında bir binada olmaları
3. Durum: İmam ve ona
uyanların mescid dışında boş alanda olmaları,
4. Durum: İmam ve ona
uyanın birinin mescidde diğerinin başka bir yerde olması.
Nevevi bunları
açıklamaya başlayarak şöyle demiştir:
A. İMAM VE ONA
UYANLARIN MESCİTTE OLMALARI
B. İMAM VE ONA
UYANLARIN BOŞ ARAZİDE OLMALARI
C. İMAM VE ONA
UYANLARIN FARKLI İKİ BİNADA OLMALARI
D. İMAMIN MESCİDDE
İMAMA UYANIN ARAZİDE OLMASI
A. İMAM VE ONA
UYANLARIN MESCİTTE OLMALARI
İmam ve ona uyan
birlikte mescidde ise, aralarındaki mesafe uzak olsa bile ve araya binalar
[mescid içindeki bazı yapılar] girmiş olsa bile imama uymak sahihtir.
İmam ve ona uyan kişi /
kişiler birlikte mescidde ise aralarındaki mesafe uzak olsa bile ve aralarına;
kuyu, kapısı açılıp kapanan taras ve minare vb. bir yapı girse bile imama uymak
sahihtir. Mescidin tarasının mescitten açılan bir kapısının olması şarttır.
Bunların tümü namaz
kılmak için yapılmış yapılardır. Burada toplananlar da cemaat yapmak için
toplanan, cemaat şiarını eda eden kimselerdir.
Bazı son dönem
alimlerinin dediğine göre kapının mescide açılması normal bir şekilde
olmalıdır.
Kapıların çivilenmesi
oraları cemaatle namaz kılma alanı olmaktan çıkarır. Şayet mescidin tarası
[çatısı] veya minaresinin kapısı mescide doğru açılmıyorsa veya açılsa bile bu
normal bir şekilde değilse orası tek bir mescid olarak kabul edilmez. Bulkini
bu konuda muhalif görüş belirtmiştir.
Mescidin tarası [çatısı]
veya minareye kapı değil de pencerenin açılmasının zararı vardır. [Bu yeterli
olmaz.]
Kişi mescidin duvarında
pencere gerisinde dursa bunun zararı olur. İsnevi bunun zararının olmadığını
söylemiştir. Hısni bunun bir yanılma olduğunu söylemiştir. Rafii' den
nakledilen bunun zararının olduğudur. Yani onun mescidin binalarının mescide
kapı ile açılmasını şart koştuğundan bu sonuç çıkarılmıştır.
Mescidin üst katı da alt
kat gibidir. Üst kat ve alt kat birlikte bir mescid kabul edilir.
Mescidin dışında,
mescide ait olmak üzere etrafı taşla çevrilen
alan da mescid
hükmündedir.
Aslü'r-Ravda'da şöyle
denilmiştir: Alimler mescid ile alan arasında yololup olmaması arasında bir
fark zikretmemişlerdir.
İbnü'l-Kecc şöyle
demiştir: "Alan mescidden [bir yolla] ayrılmışsa burası ayrı bir mescid
hükmündedir." Eş-Şerhu's-sağİr'de bu görüş güzel bulunmuştur.
Zerkeşi şöyle demiştir:
EI-Mecmu'da şöyle denilmiştir: Mezhebin görüşü birincisidir. (Yani avlu ile
mescid arasında yol geçse de orası tek bir mescid kabul edilir. )
İmam Şafil (r.a.) ve
mezhep alimlerimiz o alanda itikaf yapmanın sahih olduğunu açık olarak
belirtmişlerdir.
Şafil ve diğerlerinden
aktarılan hüküm bizim meselemize delil olmaz. Çünkü orada itikaf yapmanın sahih
olduğu konusunda bir görüş ayrılığı yoktur. Görüş ayrılığı o alanla mescid
arasında bir yololduğunda bu ikisinin tek bir mescid mi yoksa iki ayrı mescid
olarak mı değerlendirileceği konusundadır. Bu konuda en uygunu İbnü'l-Kecc'in
görüşüdür. Başkalarından nakledilen genel ifadeler de böyle anlaşılmalıdır.
Bununla birlikte
-aşağıda ayrıntıları geleceği üzere- bu konuda bir ayrım yapılması daha
doğrudur: Buna göre mescid ile boş alan arasındaki yol eski ise bunun zararı
olur, sonradan yapılmış ise bunun zararı olmaz. Bu, birazdan açıklanacaktır.
İsnevi şu konuda
tevakkuf etmiştir [bir karara varamamıştır]: Mescidin önündeki alanın mescid
olarak mı yoksa mescid haricinde mi vakfedildiği bilinmediğinde şu iki hükümden
hangisi esas alınacaktır?
a) Alan mescide
dahildir. Çünkü zahire göre onun hükmü onun tabi olduğu yerin hükmüdür.
b) Burası mescid hükmüne
tabi değildir; çünkü aslolan buranın mescid olarak vakfedilmemiş olmasıdır.
Burada -son
dönemdekilerden kimilerinin de dediği gibi- uygun olan birinci görüştür. Rafii
ve Nevevi'nin ifadelerinden de bu sonuç çıkmaktadır.
"Alan" ifadesi
ile mescide bitişik olan ve mescidin yararına olan; su boşaltılması, çöp
atılması gibi işlerin yapıldığı yakın bölge [mescidin harımi] dışarıda
bırakılmış olmaktadır. Burası mescid hükmünde değildir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Mescid vakfeden kişinin nereye mescid hükmü verileceğinin bilinmesi için
mescidin avlusu ile harımi arasını ayırması gerekir.
Birbirine kapıları
açılan bitişik mescidler, arada mesafe olsa ve binaları farklı olsa bile ve her
birinin kendine özgü imam, müezzin ve cemaati olsa bile, imama uymanın sahih
olması konusunda tek bir mescid hükmündedir. Ancak bu şekildeki iki mescidin
arasına eski bir nehir girmişse, yani nehir mescidlerin yapılmasından daha öne
kazılmış ise bunlar tek mescid hükmünde kabul edilmez; mescid ve mescidin
dışındaki alan gibi kabul edilir. Bunun hükmü birazdan gelecektir. Binaların
yapılmasından sonra binalar arasında bir nehir yeri kazılmış ise bunlar tek bir
mescid hükmünde olmaktan çıkmaz. Bu konuda yol da nehir gibidir. Bu konuda
ayrıntılar "bir mescidin içinde nehir veya yol bulunması" meselesinde
gelecektir.
B. İMAM VE ONA
UYANLARIN BOŞ ARAZİDE OLMALARI
İmam ve ona uyan /
uyanlar boş arazide iseler aralarındaki mesafenin yaklaşık olarak üçyüz arşını
geçmemesi şarttır. Bir görüşe göre bu mesafe yaklaşık değil kesin sınırdır.
İki kişi veya iki saf
birbirinin arkasında dursa, sonuncusu ile ilkinin arasındaki mesafe dikkate
alınır.
Bu konuda sahibi bulunan
arazi, vakıf arazisi ve bir kısmı vakıf bir kısmı sahipli arazi birbirine
eşittir.
Doğru görüşe göre arada
işlek bir yolun ve yüzmeyi gerektiren bir nehrin bulunmasının zararı yoktur.
A. BOŞ ARAZİDE İMAM VE
ONA UYANLAR ARASINDAKİ MESAFE
İmam ve ona uyan / uyanlar
boş arazide iseler aralarındaki mesafenin yaklaşık olarak üçyüz arşını
geçmemesi şarttır.
İmam ve ona uyanlar çöl
vb. boş bir arazide iseler aralarındaki mesafenin insan kolu uzunluğu ile üçyüz
kolu [arşını] geçmemesi gerekir. Bir kol iki karıştır. İnsan kolunun ölçüsü
birbirine genellikle yakındır, diğer canlıların kolları ise farklıdır.
Bu mesafe ölçüsü
yaklaşık bir ölçüdür; çünkü dinde bunu sınırlayan bir hüküm söz konusu
değildir.
Bir görüşe göre ise bu
mesafe yaklaşık değil kesin sınırdır.
Bu görüş Ebu İshak
el-Mervezı'ye nispet edilmiştir. Maverdi' bu görüşün yanlış olduğunu
söylemiştir.
İlk görüşe göre
-et-Tehzib ve diğer eserlerde belirtildiğine göremesafenin üçyüz arşından fazla
olmasının bir zararı yoktur. Çünkü bu mesafe insanların örfünden alınmıştır,
onlar bu mesafede olan kişileri bir arada kabul ederler.
Bir başka görüşe göre
ise aradaki mesafe "korku namazında iki saf arasındaki mesafe" kadar
olmalıdır. Çünkü Arapların okları genellikle bu mesafeden daha öteye gitmez.
İkinci görüşe göre
mesafe üçyüz arşından fazla olursa, bu fazlalık ne kadar olursa olsun bunun
zararı olur.
İki kişi veya iki saf
birbirinin arkasında dursa, sonuncusu ile ilkinin arasındaki mesafe dikkate
alınır.
İki kişi veya iki saf
birbiri arkasında olmak üzere imamın arkasında, sağında, solunda, biri
diğerinin arkasında veya biri diğerinin sağında veya solunda namaza durursa iki
şahıs veya iki saf arasında bu kadar mesafe olup olmadığına bakılır. Çünkü bu
durumda öndeki şahıs arkadakinin imamı gibidir. Buna göre kişiler veya saflar
çok olsa ve imam ile son saf arasında fersahlarca mesafe bulunsa bunun zararı
olmaz.
Bu konuda sahibi bulunan
arazi, vakıf arazisi ve bir kısmı vakıf bir kısmı sahipli arazi birbirine
eşittir.
Bu konuda sahipli arazi,
vakıf arazisi, bir kısmı vakıf bir kısmı sahipli arazi, hiç kimseye ait olmayan
ölü arazi, bir kısmı şahsa ait bir kısmı ölü olan arazi birbirine eşittir. Bu
sonuncu el-Muharrer' de zikredilmiştir. İsnevı Nevevi'nin bunu zikretmeyi
unuttuğunu söylemiştir.
Bu sayılanların her biri
diğeri ile ortak kabul edildiğinde toplam altı araziye tekabül etmektedir;
bunların üçü halis, üçü ise kısımlara bölünmüş arazidir. Bu konuda arazinin
duvarla çevrilmiş ve üzerinde çatısı olan bir yer olup olmaması arasında fark yoktur.
B. BOŞ ARAZİDE İMAMLA
İMAMA UYAN KİŞİLER ARASINDA İŞLER BİR YOL VEYA NEHİR OLMASI
Doğru görüşe göre arada
işlek bir yolun ve yüzmeyi gerektiren bir nehrin bulunmasının zararı yoktur.
[Açık alanda namaz kılarken
iki kişi veya iki saf arasından işlek bir yolun veya bir nehrin geçmesinin
zararı var mıdır? Bu konuda iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: Doğru
olan görüşe göre iki şahıs veya iki saf arasında işlek bir yolun veya yüzmeyi
gerektirecek büyüklükte bir nehrin bulunmasının bir zararı yoktur. Çünkü bunlar
örfte bir engelolarak görülmez. Bu, iki şahıs veya cemaatin denizde açık iki
gemide bulunması .gibidir ..
[Ikinci görüş]: Bunun
zararı vardır. Işlek yol bulunması durumunda burada gelip geçenler çok olur ve
cemaatin imamın ne yaptığına vakıf olması zor olur. Aradan nehir geçmesi durumu
da araya duvar girmesine kıyas edilir.(Kıyas)
İlk görüş sahipleri
zikredilen şekilde bir zorluğun bulunmadığını ve nehrin araya giren duvara
kıyas edilemeyeceğini söyleyerek ikinci görüşe cevap vermişlerdir.
Şu iki durumun açık
alanda cemaatle namaza zarar vermediği ittifakla kabul edilmiştir:
> Arada işlek olmayan
bir yolun bulunması,
> Bir taraftan diğer
tarafına yüzmeksizin; üzerinden atlamak, yürümek veya iki kıyısına uzatılmış
köprü üzerinden geçmek suretiyle geçilebilen bir nehrin bulunması.
C. İMAM VE ONA
UYANLARIN FARKLI İKİ BİNADA OLMALARI
İmam ve ona uyan kişi
avlu ve gölgelik yahut ev gibi iki farklı binada ise [bu durumda imama uymanın
sahih olup olmadığına dair görüşleri nakleden] iki rivayet yolu bulunmaktadır.
1) Daha sahih olan
rivayete göre;
İmama uyan kişinin
bulunduğu bina [imamın] sağında veya solunda ise iki binadaki saflardan birinin
diğerine bitişmesi gerekir. Daha doğru olan görüşe göre bir kişinin
sığamayacağı kadar bir boşluğun olmasının zararı yoktur.
İmama uyan kişinin
bulunduğu bina, imamın bulunduğu binanın arkasında ise, doğru olan görüşe göre
-iki saf arasında üç arşından fazla mesafe bulunmaması şartıyla- imama uymak
sahihtir.
2) İkinci rivayete göre;
Boşlukta namaz kılma
durumunda olduğu gibi burada da; a) arada bir engel yoksa, b) veya araya diğer
binaya açılan bir kapı girerse iki binanın yakın olması şart değildir.
Araya, diğer tarafı görmeyi
değiloraya geçmeyi engelleyen bir engel girerse bu konuda mezhep içinde iki
görüş vardır.
Araya bir duvar girerse
her iki rivayete göre de imama uymak batı i olur.
Ben [NevevI] derim ki:
İkinci rivayet yolu daha doğrudur, Allah
daha iyi bilir.
Kişinin başka binada
olan imama uyması sahih olunca, o şahsın arkasında bulunanların imama uyması da
-imamla aralarında duvar olsa bile- sahih olur.
Kendisi üst katta imam
alt katta olsa veya tersi olsa. bedenlerinin aynı hizada olması şart koşulur.
FARKLI İKİ BİNA NE
DEMEKTİR?
İmam ve ona uyan kişi
avlu ve gölgelik [çardak] yahut ev gibi iki farklı binada ise [bu durumda imama
uymanın sahih olup olmadığına dair görüşleri nakleden] iki rivayet yolu
bulunmaktadır.
> İmam ve imama uyan
kişi / kişiler içinde avlu, gölgelik [çardak], ev gibi iki farklı binası
bulunan -örneğin- medrese gibi bir yerde namaz kılsalar,
> veya Rafitnin
sözünden anlaşıldığına göre; alt kat ile üst katın bir bölümünün bile olsa aynı
hizada olması vb. diğer şartlara riayet etmek kaydıyla iki farklı mekanda yer
alan iki binada namaz kılsalar [bu durumda imama uymak sahih olur mu? Bu konuda
mezhebin görüşünün ne olduğu konusunda iki farklı rivayet bulunmaktadır]
a. Birinci Rivayet
Daha sahih olan rivayete
göre;
İmama uyan kişinin
bulunduğu bina [imamın] sağında veya solunda ise iki binadaki saflardan birinin
diğerine bitişmesi gerekir.
Daha sahih olan rivayete
göre imama uyan kişinin bulunduğu bina, imamın bulunduğu binanın sağında veya
solunda ise, iki binadaki saflardan birinin diğerine bitişmesi gerekir. Örneğin
saflardan biri çardağın bir ucunda, diğer saf da çardağa bitişik avluda olsa bu
caizdir. Bu şarttır, çünkü binaların farklı olması cemaatin birbirinden
ayrılmasını gerektirir. Safların bitişmesi, bir araya gelmek suretiyle cemaat
arasında rabıtanın oluşması için şart koşulmuştur.
Not: "imama uyan kişinin bulunduğu bina"
ile kastedilen imama uyan kişinin imamın sağ veya sol tarafında namaza durduğu
yerdir.
Nevevi'nin "iki
binadaki safların bitişmesi gerekir" ifadesinden şu anlaşılmaktadır:
"Bir kimse, bir yanı imamın bulunduğu binada bir yanı da imama uyanın
bulunduğu binada olacak şekilde aynı anda iki binada birden namaza dursa, safın
bitişmesi için bu yeterli olmaz". Bu anlaşılan anlam el-Kafi yazarının açıkça
ifade ettiğine göre doğrudur. Çünkü her ne kadar imama uyanın binası ile imamın
binasındaki saflarda yer alan kişilerin yalnızca omuzlarının birleşmesi şart
ise de tek kişi bir saf değildir.
Ancak bu şahsın sağ
tarafında kendi binasında bulunan ve diğer şahsın solunda kendi binasında
bulunan kişilere gelince bunların hükmü boş alanda namaz kılan kişilerin hükmü
gibidir. Bu yüzden namaza duran kişilerin, binada safa bitişmeyi sağlayan
kişiye bitişmesi şart değildir.
Daha doğru olan görüşe
göre bir kişinin sığamayacağı kadar bir boşluğun olmasının zararı yoktur.
İki safın arasında bir
kişinin sığamayacağı kadar bir boşluk bulunsa veya bir kişinin sığabileceği
kadar bir boşluk olmakla birlikte -eşik vb. bir yer olması sebebiyle- orada
namaza durulması mümkün olmasa [bunun cemaate zararı olur mu? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre bunun cemaate bir zararı olmaz. Çünkü bu konuda örf
dikkate alınır. Örfe göre bu durumda söz konusu saf tek bir saf kabul edilir.
[İkinci görüş]: Bunun
cemaate zararı olur, çünkü gerçekte birleşme gerçekleşmiş değildir.
İki saf arasında bir
veya daha fazla kişinin sığabileceği kadar bir boşluk olur ve orada namaza
durulması da imkansız olmazsa bunun zararı olur.
Imama uyan kişinin
bulunduğu bina, imam ın bulunduğu binanın arkasında ise, doğru olan görüşe göre
-iki saf arasında üç arşından fazla mesafe bulunmaması şartıyla- imama uymak
sahihtir.
İmama uyan kişinin
bulunduğu bina imamın bulunduğu binanın arkasında ise [imama uymak sahih olur
mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: Bu
durumda imama uyulamaz, çünkü arada bir bağlantı yoktur.
[İkinci görüş]: Doğru
olan görüşe göre ihtiyaç sebebiyle imama uymak caizdir. Bu durumda saflar
arasında bitişmenin bulunması şarttır. Yani iki saf arasında veya iki binanın
uçlarında namaza duran iki şahıs arasında yaklaşık üç arşından fazla mesafenin
bulunmaması şarttır. Çünkü iki saf veya iki şahıs arasında örfe göre bu
miktarlık bir boşluk olduğunda bitişme gerçekleşir; çünkü secde yapmak bu
şekilde mümkün olur.
b. İkinci Rivayet
İkinci rivayete göre;
Boşlukta namaz kılma
durumunda olduğu gibi burada da; a) arada bir engel yoksa, b) veya araya diğer
binaya açılan bir kapı girerse yalnızca iki binanın yakın olması şart koşulur.
İkinci rivayete göre;
imama uyan kişinin bulunduğu bina ister imamın bulunduğu binanın sağında, ister
solunda isterse arkasında olsun, yalnızca iki binanın yakın olması, yani imam
ile imama uyan arasındaki mesafenin yaklaşık üç yüz arşından çok olmaması şart
koşulur.
Bunun gerekçesi, metinde
zikredildiği üzere bunun boşlukta namaz kılmaya kıyas edilmesidir. (Kıyas)
Yukarıdaki hüküm, iki
bina arasında birinden diğerine geçişi engelleyen bir engel yoksa veya araya
diğer binaya açılan bir kapı girmişse söz konusu olur. Şayet arada bir kapı
varsa onun hizasına bir safın veya bir kişinin durması gerekir. Bu er-Roudo ve
Aslü'r-ravda'da belirtilmiştir.
Araya, diğer tarafı
görmeyi değil oraya geçmeyi engelleyen bir engel girerse bu konuda mezhep
içinde iki görüş vardır.
Araya, demir parmaklık
vb. diğer tarafı görmeyi değiloraya geçmeyi engelleyen bir engel girerse veya
geriye çevrilmiş kapı gibi diğer tarara geçmeyi değilorayı görmeyi engelleyen
bir engel girse bunun imama uymaya engelolup olmadığı konusunda mezhep içinde
iki görüş vardır. Aslü'r-Ravda'da daha doğru olarak belirtilen görüşe göre
imama uymak sahi'h olmaz. Bu, "biri mescidde diğeri ölü arazide namaz
kılma" meselesinde "doğru görüş" olarak kabul edilen görüşten alınmıştır.
Not: Nevevi'nin el-Minhac metninde tercih
belirtilmeksizin yalnızca mezhep içinde görüş ayrılığının zikredildiği
yerlerden biri burası diğeri de "Nafaka" konusundaki şu meseledir:
İki mirasçı eşit midir
yoksa nafaka onların mirastaki paylarına göre mi dağıtılır? Bu konuda iki görüş
vardır. Üçüncü olarak ise zayıf bir görüşe binaen çıkarılmış üçüncü birgörüş
bulunmaktadır. Bu Şafii'nin görüşüne dayalı olarak çıkarılan şu görüşlere
benzemektedir: Birbiri ile tearuz eden şahitler arasında kura mı çekilir yoksa
tevakkuf mu edilir yoksa bunlara yemin mi ettirilir?
Nevevi o meselede de bir
tercih zikretmemiştir.
Araya bir duvar girerse
her iki rivayete göre de imama uymak batılolur.
Araya duvar veya kapalı
bir kapı girerse, her iki rivayete göre de imama uymak batıl olur, yani sahi'h
olmaz. Çünkü duvar, mekanları birbirinden ayırmak için yapılır.
Ben [Nevevi] derim ki:
ikinci rivayet yolu daha doğrudur, Allah daha iyi bilir.
Bunun sebebi yukarıda
geçen kıyastır. Bu, Iraklıların çoğunluğunca kabul edilen rivayettir. ilki ise
Mervlilerin rivayetidir.
Kişinin başka binada
olan imama uyması sahih olunca, o şahsın arkasında bulunanların imama uyması da
-imamla aralarında duvar olsa bile- sahih olur.
İlk rivayete göre
bitişme şartıyla ikinci rivayete göre herhangi bir şart olmaksızın kişinin
başka binada olan imama uyması sahih olunca, onun arkasında veya yanında
olanların da imamla aralarına duvar girmiş olsa bile ona uymaları sahih olur.
Bu durumda imama uyması sahih olan kişi, arkasındaki ve yanındaki kişiler
açısından imam gibi olur; diğerleri ondan önce namaza başlayamaz, ondan önce
rüku yapamaz ve onun önüne -burası imamın arkasında kalsa bile- geçemez.
Bundan şöyle bir
şeyanlaşılmaktadır: İmamla diğerlerinin bitişmesini sağlayan kişinin namazı
abdestin bozulması vb. bir sebeple bozulsa, aradaki bağlantı koptuğu için
diğerlerinin imama uyması sahih olmaz.
Ancak Beğavi
fetvalarında şöyle demiştir: Bağlantıyı sağlayan kişinin namaz sırasında
abdesti bozulsa veya o kişi namazı kasten terk etse diğerlerinin imama uyması
caiz olur; çünkü imamla bağlantının sağlanması namazın devamı için değil
başlayabilmesi için şarttır.
Yine o eserde şöyle
denilmektedir: Namaz sırasında rüzgar kapıyı döndürse, şayet kapının derhal
açılması mümkünse kişi onu açar ve imama uymaya devam eder, aksi takdirde imama
uymayı bırakır.
Şöyle demek de
mümkündür: Bağlantıyı sağlayan kişinin abdesti bozulduğunda tıpkı imamın
abdestinin bozulması durumunda olduğu gibi imama uyma sona erer. Buna rağmen imama
uymaya devam ederse namazı bozulur. Ezrai de bu şekilde nakilde bulunmuştur.
İsnevi şerhinde
Beğavl'nin fetvalarında şöyle söylediğini nakletmiştir: Namaza başlama
sırasında kapı açık olsa, namaz sırasında kapansa bunun zararı olmaz.
Bu konuda Beğavl'nin
birden fazla fetva vermiş olması mümkündür. İkinci fetva, bu meselenin
benzerlerinde olduğu gibi, güçlü olan fetvadır. İlk fetva ise problemlidir. Bu
yüzden sonraki alimlerden biri şöyle demiştir:
İlk fetva kişinin tek
başına kapının dönmesinden sonra imamın intikallerini bilmemesi ve kapıyı
sağlam bir şekilde açmamakta kusurlu davranması durumu ile ilgilidir. Diğer
fetvalar ise bundan farklı bir mesele ile ilgilidir.
Bazıları da şöyle
demiştir: Bazı engeller diğerlerinden daha şiddetlidir. Nitekim mescitte
engelolması imama uymaya zarar verirken uzakta olan engel zarar vermemektedir.
İmama uyan kişi üst
katta imam alt katta olsa veya tersi olsa, bedenlerinin aynı hizada olması şart
koşulur.
İlk rivayete göre, imama
uyan kişi mescid dışında bir evin yüksek bir çardağında olsa, imam da aynı evin
avlusunda olsa veya bunun tersi olsa; yukarıda geçen safların birbirine
bitişmesinin gerekliliği dışında ayrıca imama uyanın bedeninin bir bölümünün
imamın bedeninin bir bölümü ile aynı hizasa olması şarttır. Örneğin -orta boylu
kimseler dikkate alındığında- aşağıdakinin başı, yukarıdakinin ayağı ile aynı
hizada olmalıdır. Kişi kısa olsa bile, şayet uzun olsaydı aynı hizada olma
gerçekleşecek gibi durursa imama uyma sahih olur. Aynı şekilde oturan kimse şayet
ayakta dursaydı aynı hizada olacak ise onun imama uyması sahih olur.
Not: Burada "üst / yükseklik" ile
kastedilen binanın yüksekliğidir. Tırmanması mümkün olan tepeye gelince bu
boşlukta namaz kılma kapsamına dahildir; çünkü yeryüzünün bazı bölgeleri
yüksek, bazıları düzdür. Bu durumda her iki rivayete göre de imam ile ona uyan
arasındaki yakınlık dikkate alınır. Buna göre imam Mescid-i Haram'da iken kişi
Safa, Merve veya Ebu Kubeys tepesinde ona uysa, imamdan yüksekte olsa bile bu
sahih olur. Şafii bunu açık olarak belirtmiştir. Şafii bir başka yerde ise
bunun sahih olmayacağını söylemiştir. Bu görüş "mesafe uzak
olduğunda" veya "araya orada bulunan binalar girdiğinde"
şeklinde yorumlanmıştır.
Nevevi'nin sözünden
"imam ile ona uyanın aynı hizada olması" nın her iki rivayet e göre
de şart görüldüğü anlaşılmaktadır, çünkü o her iki rivayeti de zikrettikten
sonra herhangi bir görüş ayrılığına yer vermeden bunu zikretmiştir. Halbuki bu
kastedilmemiştir. Bu -benim yukarıda açıklarken yaptığım gibi- yalnızca binanın
bitişik olmasını şart koşan rivayete göredir. Bunu şart görmeyenlere göre aynı
hizada olma dikkate alınmaz, aradaki mesafenin yaklaşık olarak üç yüz arşından
çok olmaması dikkate alınır. Mesafe alttakinin başı ile üsttekinin ayağı
arasındaki mesafedir. Nevevi ilk rivayeti aktarırken bunu zikretseydi, bu
kapalılığı gidermek için uğraşmaya gerek olmazdı.
İlk rivayete dayalı
olarak zikredilen bu şart tek başına yeterli değildir, ona benim yaptığım
şekilde diğer şeylerin de eklenmesi gerekir. Buna göre imam yüksek bir çardağın
üzerinde, imama uyan kişi avluda namaza dursa belirtilen rivayete göre çardağın
köşesinde bir adamın, avlunun köşesinde de bir adamın ona bitişik olarak namaza
durması şart olur. Rafii bunu zikretmiş, Nevevi ise er-Ravda'da buna yer
vermemiştir.
Bizim metni açıklarken
koyduğumuz "mescid dışında" kaydı, mescid içinde bu şekilde namaz
kılma durumunu dışarıda bırakmıştır; çünkü bu -geçtiği üzere- mutlak olarak
sahihtir.
İmam ve imama uyan kişi
denizde, üzeri açık iki farklı gemide bulunsalar, bu boş arazide imama uyma
meselesine benzer. Gemilerden her ikisinin veya birinin tavanı varsa iki farklı
binada birinin diğerine uymasına benzer. Bu durumda "mesafenin
miktarı" ve "arada engelolmaması" yanında, şayet aralarında
geçilecek bir menfez varsa, menfezde birinin bulunması da şart koşulur.
İçinde farklı evleri
bulunan gemi, içinde evler bulunan arazi ve içinde çadırlar bulunan çöl gibi
kabul edilir.
El-Mühimmdt'ta şöyle denilmiştir:
Burada bununla kastedilen açık gemi gibi çadırın etrafında döndürülen şeydir.
Çadırlar evler gibi kabul edilir.
D. İMAMIN MESCİDDE
İMAMA UYANIN ARAZİDE OLMASI
İmama uyan kişi ölü bir
arazide, imam ise mescidde olsa; araya bir şey girmezse, "imama yakın olma
şartı" [üç yüz arşınlık mesafe] mescidin sonundan itibaren
değerlendirilir. Bir görüşe göre son saftan itibaren değerlendirilir.
Araya duvar veya kapalı
[işlek olmayan] kapı girerse kişi imama uyamaz. Geri döndürülmüş kapı ve demir
parmaklık da daha doğru olan görüşe göre böyledir.
Ben [NevevI] derim ki
imama uyan kişinin imamdan yüksekte olması ve bunun tersi mekruhtur. Ancak bir
ihtiyaç söz konusu olursa müstehap olur.
Kişi, müezzin kameti
bitirmedikçe yerinden kalkmaz.
Kişi, kamet başladıktan
sonra nafile namaza başlamaz. Şayet başlamışsa, cemaati kaçırmaktan korkmuyorsa
nafileyi tamamlar. Allah daha iyi bilir.
A. İMAMIN MESCİDDE,
İMAMA UYANIN BOŞ ALANDA OLMASI DURUMUNDA ŞART OLAN ŞEYLER
İmama uyan kişi ölü bir
arazide, imam ise mescidde olsa; araya bir şey girmezse, "imama yakın olma
şartı" [üç yüz arşınlık mesafe] mescidin sonundan itibaren
değerlendirilir. Bir görüşe göre son saftan itibaren değerlendirilir.
İmama uyan kişi cadde
vb. kimseye ait olmayan bir arazide olsa, imam da buraya bitişik olan bir
mescidde olsa, imam ile imama uyan arasına başka bir şey girmiyarsa; arada
[ençok] üçyüz arşın mesafe olması şartı mescidin sonundan itibaren dikkate
alınır. Çünkü mescidin tümü tek bir şey hükmündedir. Zira burası namaz kılma
yeridir, burası ayırıcı sınır kapsamına girmez.
[Zayıf] bir görüşe göre
aradaki mesafe mescidin son safından itibaren değerlendirilir. Çünkü
[dışarıdakilerin] kendisine tabi olduğu saf budur. Şayet mescidde imamdan başka
kimse yoksa mesafe imamın durduğu yerden itibaren ölçülür.
Darimi şöyle demiştir:
İhtilaf safların mescidin dışına çıkmaması durumuna özgüdür. Şayet mescidin
dışına çıkarsa mesafe mescidin dışındaki en son safa göre belirlenir. Bu konuda
görüş ayrılığı yoktur.
İmama uyan kişi mescidde,
imam mescidin dışında olsa, mescidin imamın yanındaki tarafı dikkate alınır.
[Soru]: Nevevl'nin
"araya bir şey girmezse" ifadesi tartışmaya açık bir ifadedir; çünkü
mescidin duvarında bir kapı olsa ve bunun hizasında hiç kimse olmasa imama
uymak sahıh olmaz.
[Cevap]: Bu, Nevevl'nin
daha önce geçen sözünden anlaşılmaktadır. Bir binada iken imama uymak sahıh
olunca onun arkasındakilerin uyması da sahıh olur.
Araya duvar veya kapalı
[işlek olmayan] kapı girerse kişi imama uyamaz.
Araya içinde kapı
olmayan bir duvar veya içinde kapalı kapının bulunduğu bir duvar girerse, arada
irtibat bulunmadığından imama uyulamaz.
Geri döndürülmüş kapı ve
demir parmaklık da daha doğru olan görüşe göre böyledir.
Çünkü bu durumda bir
bakıma arada bir engel meydana gelmiştir. Çünkü geri döndürülmüş kapı imamı
görmeyi, demir parmaklıklar ise öbür tarafa geçmeyi engeller.
Diğer görüşe göre ise bu
imama uymaya engelolmaz; çünkü bir açıdan aradaki bağ devam etmektedir; zira
döndürülmüş kapı diğer tarafa geçmeyi sağlamakta, parmaklıklar ise orayı
görmeyi sağlamaktadır.
İsnevi şöyle demiştir:
Beğavı fetvalarında şöyle demiştir: Namaza başlama sırasında kapı açık olup da
namaz esnasında kapanırsa bunun zararı olmaz.
Biz, biraz önce bu
konudaki görüşümüzü aktarmıştık.
Kapı açık olursa onun
hizasında duran kişinin ve ona bitişik olan safın -bunlar imam ile aynı hizada
bulunmaktan çıkmış olsalar bileimama uymaları sah'ih olur. Ancak [kapı kapalı
iken] imam ile aynı hizada bulunmaktan çıkanların imama uyması sah'ih olmaz;
çünkü arada engel vardır.
B. İMAMIN İMAMA UYANDAN
YÜKSEKTE OLMASI VEYA İMAMA UYANIN İMAMDAN YÜKSEKTE OLMASI
Ben [NevevI] derim ki
imama uyan kişinin imamdan yüksekte olması ve bunun tersi mekruhtur. Ancak bir
ihtiyaç söz konusu olursa müstehap olur.
İmamın yüksekte
olmasının mekruh olma sebebi Ebu Davud ve Hakim'in rivayet ettikleri bir
hadiste yer alan yasaktır.(Müslim, salat, 96; Ebu Davud, salat, 623; Nesai,
Sehv, 1275)
İlki de ikinciye kıyasla
mekruhtur (Kıyas)
Bu, imam ve ona uyan
kişi aynı seviyede durmaları mümkün ise söz konusudur. Şayet bu mümkün değilse
mekruhluk da söz konusu olmaz.
Bu konuda imam ile ona
uyanın mescidde olmaları ile olmamaları arasında fark yoktur.
Buhari ve Müslim'de yer
aldığı gibi(Buhari, Ezan, 805; Müslim, salat, 920)
imamın kendisine
uyanlara namazın kılınışını öğretmesi yahut imama uyanın imamın tekbirini
duyurması vb. namaza ilişkin bir ihtiyaç söz konusu ise birinin diğerinden
yukarıda olması müstehaptır.
NAMAZA NE ZAMAN
KALKILIR?
Kişi, müezzin kameti
bitirmedikçe yerinden kalkmaz.
Namaz kılmak
isteyenlerden kamet getiren dışındakilerin, müezzin veya bir başkası kameti
bitirince kadar kalkmamaları menduptur. Namaz kılacak kişi yaşlı da olsa
böyledir. Çünkü kamet bitmedikçe namaza girme
vakti gelmemiştir. Kamet tamamlanmadan önce ise kişi buna icabet etmekle
meşguldur. Ayağa kalkamayan kimse ise kamet bittikten sonra oturur veya yatar.
Bu yüzden el-Kifaye' de şöyle denilmiştir:
Muhtemeldir ki ayağa
kalkmakla kastedilen kıbleye dönmektir. Böylece ifade oturan ve yatan kimseyi
de kapsamış olur. Nitekim şu ayette de kıyam kelimesi bu anlamda
kullanılmıştır: "Allah'a saygı ve bağlılık içinde kıyam edin
[yönelin]" [Bakara. 238]
Not: Nevevl'nin sözünden şu anlaşılmaktadır:
"Müezzin kamet getirirken mescide giren kimse daha sonra namaza kalkmak
üzere oturur."
Şeyh Ebu Hamid bu
görüştedir. Ancak el-Mecmu'da "daha doğru" olarak belirtilen görüş
bunun aksidir.
Nevevi
"müezzin" ifadesini zikretmeyip "kamet getirildikten sonra"
deseydi hem daha kısa olur, hem de benim zikrettiğim şeyide kapsardı. Çünkü
müezzİn dışındaki birisi de kamet getirilebilir. Nevevl'nin bu ifadesi genel
durum dikkate alınarak söylenmiş olup bundan mefhum-ı muhalif yoluyla hüküm
çıkarılamaz.
Kamet getiren kişi ayakta
durabiliyorsa ayakta kamet getirir, çünkü ayakta durmak kametin
sünnetlerindendir. Muhibbü'tTaberi bu konuda uyarıda bulunmuştur ki zahir olan
görüş de budur.
KAMET BAŞLADIKTAN SONRA
NAFİLE NAMAZA BAŞLAMAK
Kişi. kamet başladıktan
sonra nafile namaza başlamaz.
Şayet başlamışsa.
cemaati kaçırmaktan korkmuyorsa nafileyi tamamlar. Allah daha iyi bilir.
Hazır olan bir cemaatle
farz namaz kılmak isteyen kimsenin, kamet getiren kimsenin kamete başlamasından
sonra nafile namaza başlamaması menduptur. Hatta bu mekruhtur.
[*] - Bunun delili
Müslim'deki şu hadistir: Namaz için kamet getirildiğinde farz namazdan başka
namaz kılmak yoktur. (Müslim, Salatü'l-müsafirin. 1642)
Kametin yapılması
yakınsa bu da kametin başlaması ile aynı hükümdedir.
Kişi nafile namaza
başladıktan sonra kamet getirilmeye başlanırsa [bakılır]:
[a] - Şayet namazı
tamamladığında imamın selam vermesinden ve bu suretle cemaati kaçırmaktan
korkmuyorsa namazını tamamlaması menduptur. Çünkü Yüce Allah "amellerinizi
iptal etmeyin" [Muhammed. 33] buyurmuştur.
[b] - Şayet cemaati
kaçırmaktan korkarsa bakılır:
[bal - Cemaat Cuma
namazı dışında bir namazın cemaati ise nafile namazı yanda bırakması menduptur.
[bb] - Cuma namazında
ise nafileyi yanda bırakması farzdır.
[bc] - Kişi, insanların
peşpeşe gelmesi sebebiyle bir cemaat daha yapılacağını biliyorsa namazını
tamamlaması uygun olur. Şu halde metindeki "cemaat" sözcüğü
"kametin getirildiği belirli bir cemaat" şeklinde değil cins olarak
anlaşılmalıdır. İsnevi buna dikkat çekmiştir.
Not: Kişi tek başına;
a) sabah namazı
b) veya üç rekatlık bir
namaz [yani akşam namazı]
c) yahut dört rekatlık
bir [farz] namaz kılarken namaz için cemaat yapılsa kişi son iki durumda üçüncü
rekata kalkmışsa namazını tamamlar ve cemaate dahilolur. Şayet üçüncü rekata
kalkmamışsa bu namazı nafileye çevirerek iki rekatta selam vermesi sonra
cemaate girmesi müstehap olur.
İki rekatı
tamamladığında cemaati kaçırmaktan korkarsa namazını yanda keserek cemaatle
namaza başlaması müstehap olur. Nevevi bunu el-Mecmu'da zikretmiştir.
Et-Tahkik'te ise bunun "ikinci rekatta selam verdiğinde vakit içinde
[cemaatle kılınan] namazın tamamlanması kesin olduğunda" yapılacağı tek
görüş olarak belirtilmiştir. Aksi takdirde ikinci rekatta selam vermek haram
olur.
Kişi kaza namazı
kılıyorsa, kaza namazını veya vaktin namazını cemaatle kılan bir topluluğa
katılmak için kaza namazını nafileye çevirmez. Şayet cemaatle bizzat o namazın
kazası kılınıyorsa ve kaza derhal yerine getirilmesi gereken bir durumda
değilse kişinin namazını kesmesi -mendupluk söz konusu olmaksızıncaizdir. Şayet
kaza derhal yerine getirilmesi gereken bir namazsa -Zerkeşi'nin dediği gibi-
namazın kesilmesi caiz olmaz. Kişi vaktin namazını kaçırmaktan korktuğunda kaza
namazını nafileye çevirerek iki rekatta selam vermesi farzdır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
4. ŞART: İMAMA
UYAN KİŞİNİN İMAMA UYMAYA NİYET ETMESİ