NEVEVİ MİN HAC / YEMİN

 

A. GENEL BİLGİLER:

 

Allah zatı veya bir sıfatı ile yapılan yemin, kesin yemin sayılır. "Vallahi, Rabb'il- Alemin, Kendisi için ölüm olmayan diri, Nefsim kudret elinde olan" gibi. Yüce Allah'a mahsus her hangi bir isim ile yapılan yemin de kesinleşir. Bir kimse yemin lafzını söyler de : "Bu sözümle yemin etmeyi kast etmedim." derse, sözü kabul edilmez.

 

Allah adına kullanılan Rahim, Halik, Razık, Rab gibi lafızlar mutlak şekilde sarf edildiğinde bunlarla yemin kesinleşir. Ancak Al­lah'tan başkası için sarf edilirlerse, yemin kesinleşmiş olmaz. Hem Allah hem de başkaları için kullanılan lafızlar aynı hükmü ifade ederler. Meselâ ; şey, mevcut, alim ve hayy gibi lafızlar ancak niyete göre yemin olurlar. Allah'ın zatı için kullanılan Allah'ın azameti, Al­lah'ın izzeti, Kibriyası, Kelamı, İlmi, Kudreti ve Meşieti gibi sıfatlar­la yapılan yemin kesinleşir. Ancak ilim ile malum, kudret ile mak-dur kast edilirse yemin sayılmaz.

 

Bir kimse: "Allah'ın hakkma/Kur'an'ına yemin ederim." derse, bu yemin olur. Ancak bununla Allah'a ibadet etmeyi kast ederse ye­min sayılmaz.

 

Yemin (kasem) harfleri şunlardır: "Ba, vav, ta.", "Vallahi, Bil­lahi, Tallahi" gibi. Ta harfi Allah'a mahsus kasem harfidir.

 

Bir kimse, "Allah" der ve bu lafzı ref (Allahu) nasp (Allaha) ve­ya cer (Allahi) şeklinde söylerse yemin olmaz. Ancak yemine niyet ederse yemin olur.

 

Bir kimse, "Aksemtu Billahi/Allah adına kasem ederim ki....", "Üksimu Billah/AIlah adına kasem ederim ki...", "Haleftu Billa­hi/Allah adına yemin ederim ki...", "Ehlifu Billahi/Allah adına ye­min ettim ki...." şunu yaparım der ve bununla yemin etmeyi kast ederse veya mutlak şekilde söylerse yemin olur. Şayet bu sözü ile geçmişte yapmış olduğum veya gelecekte yapacağım bir işi haber vermeyi kast ettim derse, sözü batini (dini) olarak kabul edilir. Ke­za mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, zahiri olarak da kabul edilir.

 

Bir kimse, kendi şahsı için yemini kast ederek başkasına: "Senin üzerine Allah'a kasem ederim ki..." veya "Allah adına senden bu işi yapmanı diliyorum." der ve bununla yemini kast ederse, bu sözü ye­min olarak kesinleşir. Yemini kast etmezse yemin olarak kesinleşmez.

 

Bir kimse: "Şu işi yaparsam Yahudi olayım ve İslâm'dan beri olayım." derse, sözü yemin olarak kesinleşmez. Bir kimse yemini kast etmeksizin dili yemin cümlesine kayarsa yemin olarak kesinleşmez.

 

Bir kimse geçmişte yapmadığı bir iş üzerine yemin ederse, (Val­lahi şu işi yapmadım gibi) veya gelecekte yapmayacağı bir iş üzerine yemin ederse, (Vallahi Kureyşlilerle savaşacağım derse) sahihtir.

 

Yemin etmek mekruhtur. Ancak Allah'a itaat etmek üzere yapılan yemin mubahtır.

 

Bir kimse bir vacibi terk etmek veya haram olanı işlemek üze­re yemin ederse günah işlemiş olur. Yeminini bozması ve kefaret ödemesi gerekir. Mendup olan bir şeyi terk etmek veya mekruh olan bir işi işlemek üzere yemin ederse, yeminini bozması sünnettir ve kefaret ödemesi lazımdır. Mubah olanı terk etmeyi veya mubah olan bir işi yapmamak üzere yemin ederse, yeminini bozmaması daha fa­ziletlidir. Zayıf kavle göre yeminini bozup kefaret vermesi daha fazi­letlidir.

 

Bir kimse yemin edip yeminini bozması caiz ise daha yeminini bozmadan kefaret verebilir. Fakat kefaret oruç tutma şeklinde olma­malıdır. Zayıf kavle göre, yeminini bozması haram da olsa kefareti önceden verebilir. (Sabah namazını kılmamak üzere yemin eden kimsenin yeminini bozmadan Önce kefaret vermesi gibi.) Ben diyo­rum ki, sonuncu kavil en sahih kavildir. Allah daha iyi bilir.

 

Zihar kefareti oruç tutmak şeklinde değilse, kişi zihardan dönüş yapmadan ve mağdur daha katil ölmeden kefareti verebilir.

 

 

1, Yemin Kefareti

 

Zihar kefaretinde olduğu gibi yemin kefaretinde de kişi, bir köleyi hürriyetine kavuşturmak veya on miskini doyurmaktan biri­ni yapmakta serbesttir.

 

On miskinin her birine kendi belde halkının çoğunlukla tüket­tiği yiyecek maddesinden tane olarak bir müd yiyecek verir. Giysinin gömlek, sarık veya izar gibi giysi olarak isimlendirilen şeyler olması şarttır. Mest, eldiven ve kuşağın verilmesi yeterli olmaz.

 

Verilen giysinin miskine yararlı olması şart değildir. Küçük olan şalvarı kendisi için uygun olmayan iri vücutlu olana vermek ca­izdir. Pamuklu, keten ve ipekli olan elbiseyi hem kadına hem de er­keğe vermek caizdir. Giyilmiş elbise yıpranmamış ise verilmesi caiz­dir. Yeminini bozan kişi, bu üçünden (yemek vermek, giydirmek, köle azad etmekten) birini vermekten aciz kalırsa, kefaret olarak üç gün oruç tutması lazımdır. En zahir kavle göre, üç günü art arda tutması vacib değildir. Eğer malı olur da hazır değilse, hazır olunca­ya kadar bekler ve bu arada oruç tutmaz.

 

Köle, yemin kefareti için mal veremez. Ancak efendisi veya başkası bir yiyecek veya bir elbiseyi onun mülkiyetine geçirir ve köle mülk edinebilir görüşünü kabul etmemiz halinde, mülkiyetine ge­çirdiği malı kefaret olarak verebilir. Mülkiyetinde malı yoksa kefaret için oruç tutar. Oruç tutmak her ne kadar kendisine zarar verse de efendisinden izin alarak yemin etmiş ve onun izni ile yeminini boz-muşsa ondan izin almadan kefaret için oruç tutabilir. Şayet efendi­sinden izin almadan yemin etmiş ve yeminini bozmuşsa, ondan izin almadan oruç tutamaz. Eğer efendisi ikisinden birisi için (yemin et­mek veya yeminini bozmak için) izin vermişse en sahih kavle göre izin yemin için dikkate alınır. Bir kısmı hür olan köle malı varsa, kefaret için yiyecek veya giyecek verebilir. Fakat köle azad edemez.

 

 

2. Girmek Çıkmak ve Oturmak Gibi Şeyler Üzerine Yemin Etmek

 

Bir kimse: "Şu evde oturmayacağım veya şu evde ikamet etme­yeceğim." diye yemin ederse, o evden hemen çıkmalıdır. Özrü ol­maksızın oradan bekler çıkmazsa yeminini bozmuş olur. Eşyasını oradan çıkarıp göndermişse de hüküm böyledir. Şayet eşyasını top­lamak, ailesini çıkarmak ve elbisesini giymek gibi çıkış hazırlıkları sebebiyle evde beklerse; "Falan kişi ile şu evde oturmayacağım." di­ye yemin eder ve ikisinden biri hemen çıkarsa, keza araya bir duvar çekilir ve her birinin girişi ayrı ise, en sahih kavle göre yeminini boz­muş olmaz.

 

Bir kimse içinde bulunduğu halde: "Şu eve girmeyeceğim." ve­ya dışında bulunduğu halde: "Şu evden çıkmayacağım." diye yemin ederse, yeminini bozmuş olmaz. Evli olduğu halde: "Evlenmeyece­ğim.", temiz olduğu halde: "Temizlenmeyeceğim.", giyinmiş olduğu halde: "Giyinmeyeceğim.", binek üzerinde olduğu halde : "Binmeye­ceğim.", ayakta olduğu halde "Ayağa kalkmayacağım." oturduğu halde: "Oturmayacağım." diye yemin eder ve üzerinde bulunduğu hal devam ederse yeminini bozmuş olur.

 

Ben diyorum ki; evlenmeme ve temizlenmeme üzerine yapılan yemin zühul eseri bir hatadır. Bu halde devam etmekle yeminini bozmuş olmaz. Ama koku sürünme gibi zamanla birlikte uzamayan şey, en sahih kavle göre koku sürünme anlamına gelmez. (Bununla yeminini bozmuş olmaz.) Keza cinsel ilişkide bulunmamak, oruçlu olduğu halde oruç tutmamaya ve namazda iken namaz kılmamaya yemin eden kimsenin de hükmü böyledir. (Bunlara devam etmekle yeminini bozmuş olmaz. Bunlar zamana bağlı olarak uzamayan şey­lerdir.) Allah daha iyi bilir.

 

Bir kimse bir eve girmeyeceğine yemin eder de kapının iç kısmındaki dehlizine girerse veya iki kapının arasına girerse, yemi­nini bozmuş olur. Fakat kapının ön tarafında bulunan taka (duvara açılan oyuğa) girerse veya ihata edilmemiş evin damına çıkarsa, yeminini bozmuş olmaz. Keza en sahih kavle göre, ev ihata edilmiş ol­sa da yemininin bozmuş olmaz. Şayet ellerini, kafasını veya ayağını içeriye sokarsa yeminini bozmuş olmaz. Ayağını içeriye koyar ve ayaklarına dayanır veya ev harab olur ve duvarlarının temeli bulun­duğu halde o alana girer veya bu evin yeri saha, mescid, hamam ve­ya bostan olur ve oraya girerse, yeminini bozmuş olmaz.

 

Bir kimse Zeyd'in evine girmeyeceğine yemin eder de, Zeyd'in mülk edinip mesken edindiği eve girerse, yeminini bozmuş olur. Zeyd'in emanet, kira veya gasp yoluyla mülk edindiği eve girerse, yeminini bozmuş olmaz. Ancak Zeyd'in oturduğu eve girmeyeceğini kast eder de eve girerse, yeminini bozmuş olur. Zeyd'in mülkiyetin­de bulunan eve girmeyeceğim kast eder ve onun evine girerse, yemi­nini bozmuş olur. Zeyd'in mesken edindiği eve değil de mülk edindi­ği eve girmeyeceğini kast eder de Zeyd'in mesken edindiği eve girer­se, yeminini bozmuş olmaz.

 

Bir kimse "Zeyd'in evine girmeyeceğim veya Zeyd'in kölesi ile konuşmayacağım veya Zeyd'in eşi ile konuşmayacağım." diye yemin eder de, Zeyd evini ve kölesini satar veya karısını boşarsa, kendisi on­larla konuşur veya eve girerse yeminini bozmuş olmaz. Ancak Zeyd'in şu evine girmem veya şu karısı ve şu kölesi ile konuşmam derse ve on­larla konuşur veya eve girerse yeminini bozmuş olur. Fakat Zeyd'in "onlar üzerindeki mülkiyeti devam ettiği müddetçe" diye yemin eder ve onlarla konuşur veya eve girerse yeminini bozmuş olmaz.

 

Bir kimse şu kapıdan içeri girmem diye yemin ederse, o kapı oradan kaldırılır başka bir yere konur ve ikinci kapıdan içeri girer­se, yeminini bozmuş olmaz. Kapı ilk yerindeyken oradan içeriye gi­rerse, en sahih kavle göre yeminini bozmuş olur. Bir kimse hiçbir eve girmem diye yemin ederse, çamurdan taştan, tuğladan, ağaçtan veya çadırdan yapılmış bir eve girerse, yeminini bozmuş olur. Ama mescide, hamama, kiliseye ve dağdaki mağaraya girerse yeminini bozmuş olmaz.

 

Bir kimse: "Zeyd'in bulunduğu eve girmem." diye yemin eder de Zeyd'in ve başkasının bulunduğu eve girerse, yeminini bozmuş olur. Bir kavle göre Zeyd'i değil de orada bulunanları kast ederek eve girerse, yeminini bozmuş olmaz. Girdiği evde Zeyd'in olduğunu bil­mezse, bunun hükmü unutarak bozulan yemin hakkındaki ihtilâf

 

gibidir. Yani en sahih kavle göre yemini bozulmuş olmaz. Ben diyo­rum ki; Zeyd'e selâm vermeyeceğine yemin eden kimse, Zeyd'in bu­lunduğu bir topluluğa Zeyd'i istisna ederek selâm verirse, yeminini bozmuş olmaz. Ama mutlak şekilde selâm verirse, en zahir kavle göre yeminini bozmuş olur. Allah daha iyi bilir.

 

 

3. Yeme ve İçme Üzerine Yapılan Yeminler

 

Bir kimse kelle yememek üzere yemin eder ve bir niyeti de yoksa, münferit satılan hayvanların kellesini yerse, yeminini boz­muş olur. Kuş, balık veya av kuşlarının kafasını yerse, yeminini boz^ muş olmaz. Ancak bunların tek başına satıla geldiği ve yemeğini halkın alışkanlık haline getirdiği bir beldede yiyen kişinin yemini bozulur.

 

Yumurta yememeye yemin eden kimse, yumurta, canlıyken hayvandan çıkmış olması gerekir. Tavuk, deve kuşu ve güvercin yu­murtası gibi. Ancak balık ve çekirge yumurtasını yemekle yeminini bozmuş olmaz. Zira balık ve çekirge canlı iken yumurtlamaz.

 

Et yememek üzere yapılan yemin de koyun-keçi, at ve eti ye­nen yabani hayvan ile kuşların eti dikkate alınır. Balık ve iç yağı et sayılmaz. Keza işkembe, ciğer, dalak ve kalp gibi organlar en sahih kavle göre et sayılmamaktadır. En sahih kavle göre kafa eti, dil, sırt ve boğürlerdeki yağlar et kapsamına girerler. Sırt yağı yağ kap­samına girmemektedir. Kuyruk ve hörgüç yağ olmadıkları gibi et olarak da adlandırılmazlar. Kuyruk hörgüç kapsamına girmediği gi­bi hörgüç de kuyruk kapsamına girmez. Yağ ise her ikisini (hörgüç ve kuyruk yağını), sırt ve iç yağını ve bu tip yağları kapsar. Sığır eti camız etini kapsamına alır.

 

Bir kimse işaret ederek: "Şu buğdayı yemeyeceğim." diye ye­nin ederse, o buğdayı bulunduğu hal üzere yerse veya un veya ek­mek olarak yerse yeminini bozmuş olur. Şayet "Şu buğdayı yemem." diye yemin eder ve pişirilmiş olarak veya çiğ olarak veya kızartılmış olarak yerse yeminini bozmuş olur. Buğdayı pişirilmiş olarak veya kavut ve hamur veya ekmek şeklinde yerse yeminini bozmuş olmaz.

 

Rutab (taze hurma), tamrı (kuru hurmayı) ve busriyi (hurma koruğunu) kapsamaz. Üzüm de kuru üzümü kapsamaz. Keza kuru­ları da tazelerini kapsamaz.

 

Bir kimse: "Şu taze hurmaları yemem." der ve kuruduktan sonra yerse veya "Şu çocukla konuşmam." der ve çocuk yaş­landıktan sonra onunla konuşursa, en sahih kavle göre yeminini bozmuş olmaz.

 

Ekmek lafzı; buğday, arpa, pirinç, bakla, darı ve mercimek ek­meği gibi her çeşit ekmeğe şamil gelir. Şayet ekmeği ufaltarak yer­se, yeminini bozmuş olur.

 

Bir kimse kavut yemeyeceğine yemin eder, emerek veya par­maklarıyla alarak yerse, yeminini bozmuş olur. Şayet suda eriterek içerse, yemini bozulmuş olmaz. Ekmeği içmem der de suda eriterek içerse, yukarıdaki hükmün aksine yeminini bozmuş olur. Süt veya başka bir sıvıyı yemeyeceğine yemin edip de ekmekle birlikte yerse yeminini bozmuş olur. Fakat onları içerse yeminini bozmuş olmaz. Şayet içmem der de içerse yeminini bozmuş olur.

 

Yağ yememeye yemin eden kişi, katı halde olsun eritilmiş halde olsun ekmekle birlikte yerse yeminini bozmuş olur. Şayet sıvı halde içerse yemini bozulmuş olmaz. Yağlı bulamaç yemesi halinde yağın maddesi bulamaç içinde açıkça görülüyorsa yeminini bozmuş olur.

 

Taze ve kuru hurma, üzüm, nar, turunçgillerin kuru ve taze olanı meyve kapsamına girer. Ben diyorum ki; limon, Arabistan ki­razı, keza kavun, karpuz, fıstık ve fındık içi ile bunların dışındaki yemişler en sahih kavle göre, meyve kapsamına girerler. Acur, hıyar, patlıcan ve havuç meyvelerin kapsamına girmezler. Kuru meyveler de yaş meyvelerin kapsamına girmezler. Allah daha iyi bilir. Yemin eden kişi mutlak şekilde karpuz, hurma ve ceviz yemeyeceğim der­se, Hint cevizi bu kapsama girmez. Taam lafzı ise, gıda, meyve, katık ve tatlıları kapsamına alır.

 

Bir kimse "Şu sığırdan yemeyeceğim." diye yemin ederse, ye­min sığırın etini de kapsar. Danası ve sütü ise kapsama girmiş ol­maz. "Şu ağaçtan yemem." derse, meyvesi bu kapsama girer. Fakat yaprak ve dallarının uçlarını kapsamaz.

 

 

4. Müteferrik (Başka Başka) Meseleler

 

Bir kimse, "Şu hurmayı yemeyeceğim." deyip yemin eder ve bu hurma başka hurmalara karışır da bir hurma hariç tüm hurmaları yerse, yeminini bozmuş olmaz. Şu hurmayı yiyeceğim diye yemin eder ve bu başka hurmalara karışırsa, o hurmaların tümünü yeme­dikçe bu yemininden kurtulmuş olmaz. Şu narı yiyeceğim diye ye­min eden kimse, narın tanelerinin tümünü yemekle yemininden kurtulmuş olur. Şu iki elbiseyi giymem diye yemin eden, onlardan birini giymekle yeminini bozmuş olmaz. Şayet her iki elbiseyi bera­ber giyer veya her ikisini sıra ile giyerse, yeminini bozmuş olur. Şu ve şu elbiseyi giymeyeceğim diye yemin ederse, ikisinden birini gi­yerse yeminini bozmuş olur.

 

Bir kimse: "Yarın şu yemeği yiyeceğim." diye yemin eder ve da­ha sabah olmadan ölürse kendisine bir şey lazım gelmez. Şayet sa­bah olur ve onu yemeyi mümkün kılan bir zaman geçer de yemez ve bu arada vefat eder veya yemek telef olursa, yeminini bozmuş olur. Yemeye henüz imkan bulmadan vefat eder veya yemek telef olursa hükmü, zorlanan kişinin hükmü gibi bunda da farklı iki görüş vardır. (En zahir kavle göre yemini bozulmuş olmaz.) Şayet sabah olmadan kendisi o yemeği yiyerek telef eder veya başkası onu telef ederse, yeminini bozmuş olur. Yemek telefe gider veya başka biri onu telef ederse, hükmü ikrah edilen kişinin hükmü gibidir.

 

Bir kimse başkasına: "Üzerimdeki hakkını ay başm da ödeye­ceğim." diye yemin ederse, ayın son gününün güneşi batması es­nasında ödemeyi yapmalıdır. Şayet güneş batınca veya imkan oldu­ğu halde guruptan sonra ödemeyi yaparsa, yeminini bozmuş olur. Güneşin batışı esnasında malı ölçerek ödemeye başlar ve çok olması sebebiyle güneş battıktan bir müddet sonra ödemeyi bitirirse yemi­nini bozmuş olmaz.

 

Bir kimse: "Konuşmayacağım." diye yemin ederse, tesbihat ve­ya Kur'ân'ı Kerimi okursa yeminini bozmuş olmaz. Şayet "filânla konuşmayacağım." diye yemin eder de kendisine selâm verirse, ye­minini bozmuş olur. Şayet ona mektup yazar veya ona elçi gönderir eliyle veya başka bir şeyle ona işaret ederse, İmam'm son kavline göre yeminini bozmuş olmaz. Şayet meramını bildirmek üzere bir ayet okur ve bununla kıraati kast ederse, yeminini bozmuş olmaz. Kıraati kast etmezse yeminini bozmuş olur.

 

Bir kimse: "Malım yoktur." diye yemin ederse, bu her çeşit malı kapsadığından yeminini bozmuş olur. Her ne kadar malı az ise de hatta üzerinde tek elbisesi olsa, kölesi müdebber olsa veya hürri­yete kavuşması bir sıfata bağlı olsa, malını vasiyet etmiş olsa veya peşin ödenecek borcu olsa hüküm böyledir. Keza en sahih kavle göre, borcu vadeli olsa da yemini bozulmuş olur. En sahih kavle göre, kölesi mukâteb olursa bununla yemini bozulmuş olmaz.

 

Filânı döveceğim diye yemin eden kişi, "darbe" denebilecek bir vuruş indirse yemininden beri olur. Vururken acıtmak şart değildir. Ancak şiddetli bir şekilde döveceğim demiş ise darbenin şiddetli ol­ması lazımdır. Kırbacı onun vücuduna koyması, onu ısırması veya elini boynuna koyması veya saçının bir telini yolması vuruş sayıl­maz. Zayıf kavle göre, tokat ve çenesine vurmak yumruk sayılmaz.

 

Falana yüz kırbaç veya yüz sopa vuracağım diye yemin eden ki­şi, yüz kırbacı veya yüz sopayı demet halinde bağlayarak o şahsa bir darbe indirirse veya üzerinde yüz budak bulunan hurma salkımı ile vurur ve her bir budağın vücuduna isabet ettiğini bilirse, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Bu sopaları bir araya getirip demet ha­linde vurur ve tümünün acısını (ağırlığını) duyarsa, yemininin gere­ğini yapmış olur. Ben diyorum ki; yüz sopanın tümünün isabet edip etmediğinden şüpheye düşerse, İmam'm kesin beyanına göre yemi­ninin gereğini yerine getirmiş olur. Allah daha iyi bilir. "Falanı yüz defa döveceğim." diye yemin eden kişi kırbaçları bir araya getirip demet halinde o şahsa bir defa indirirse, yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz.

 

Bir kimse borçlusuna: "Borcumu tahsil etmeden senden ayrıl­mam." diye yemin eder de borçlusu kaçar giderse veya kendisinin peşine düşme imkanı yoksa yeminini bozmuş olmaz. Ben diyorum ki; peşine düşme imkanı olsa da sahih olan kavle göre yeminini boz­muş olmaz. Allah daha iyi bilir. Alacaklı borçlusundan ayrılır veya ikisi birlikte yürümekte iken alacaklı durur da borçlu yürür gider ya da borcundan vazgeçerek borçluyu ibra eder veya alacaklısını baş­kasına havale eder ve yanından ayrılırsa veya borçlusunun iflas et­tiği açığa çıkar da zengin oluncaya kadar onu bırakıp ayrılırsa, ye­minini bozmuş olur.

 

Şayet hakkını alıp ondan ayrıldıktan sonra verilen paranın noksan olduğunu görürse bakılır; kendi hakkının cinsinden olup on­dan düşük ise yemini bozulmuş olmaz. Ama kendisine ödenen bu paralar malının cinsinden değilse ve bu paraların hileli veya bakır olduklarını önceden biliyorsa, yeminini bozmuş olur. Ödenen para­ların durumunu bilmiyorsa bu hususta farklı iki görüş vardır. En za­hir kavle göre, yemini bozulmuş olmaz.

 

Bir kimse bir münkeri görüp hakime şikayet edeceğine yemin ederse, münkeri görüp de imkan olduğu halde hakime şikayet etmez ve ölürse, yeminini bozmuş olur. Onun bu sözü ile beldenin hakimi kast edilir. Hakim görevden alınmışsa, onun yerine tayin edilmiş ha­kime baş vurmakla yeminden kurtulmuş olur. Bir hakime şikayet edeceğini söylemişse, her hangi bir hakime baş vurmakla yeminden kurtulmuş olur. Fakat falan hakime şikayet edeceğini söylemişse, hakimi görür ve daha şikayet etmeden hakim görevden alınırsa, bu takdirde: Şayet "hakim olarak devam ettiği müddetçe ona şikayet ederim." diye niyet etmişse, söyleme imkanı olur da terk eder söyle-mezse, yeminini bozmuş olur. Davayı ona götürme imkanı yoksa, hükmü zorlanan kimsenin hükmü gibidir. Hakim olarak devam et­tiği müddetçe davayı ona götüreceğine niyet etmemişse, azledildik­ten sonra davayı ona götürürse yeminden kurtulmuş olur.

 

 

5. Bir Akdi Yapmamak Üzere Yapılan Yemin

 

Bir kimse bir şeyi satın almayacağına veya bir şeyi satmaya­cağına yemin eder de sonra kendisi için veya başkası için alış veriş­te bulunursa yeminini bozmuş olur. Ama vekili onun adına akitte bulunursa yemini bozulmuş olmaz.

 

Evlenmemeye, boşanmamaya, azad etmemeye, dövmemeye ye­min eden kimse, bunları yapmak üzere birini tayin ederse, yeminini bozmuş olmaz. Yalnız kendisi veya başkası bunları yapmayacağına niyet etmiş olmamalıdır. Evlenmemeye yemin eden kimse vekili onu evlendirirse veya kendisi başkası için nikah akdi yaparsa veya bir kimse, Zeyd'in malını satmamak üzere yemin eder ve ondan izin ala­rak satarsa yeminini bozmuş olur. Ondan izin almadan satarsa ye­mini bozulmuş olmaz. Bir malı Zeyd'e hibe etmemeye yemin eden kişi, sonra ona hibede bulunur da Zeyd hibeyi kabul etmezse yemi­ni bozulmuş olmaz. Keza Zeyd hibeyi kabul eder de teslim almazsa en sahih kavle göre yemini bozulmuş olmaz.

 

Bir kimse umra (bu evi hayatım boyunca senin için kıldım gibi) veya rükbaya (ben senden önce ölürsem mal senin, fakat sen benden önce ölürsen mal tekrar benim olsun gibi) veya sadakaya ye­min ederek, hibe vermeyeceğim der de sonra hibede bulunursa, ye­minini bozmuş olur. İğreti vermemeye, vasiyete bulunmamaya ve vakıfta bulunmamaya yemin eder de sonra bunlardan birini yapar­sa, yeminini bozmuş olmaz. Sadaka vermemeye niyet eder de hibe­de bulunursa, en sahih kavle göre yeminini bozmuş olmaz.

 

Zeyd'in satın aldığı yiyeceği yemeyeceğine yemin eden kimse, Zeyd'in başkasıyla birlikte aldığı yiyeceği yerse, yeminini bozmuş ol­maz. Keza Zeyd'in aldığı yiyecekten yemeyeceğine yemin eder de sonra ondan yerse en sahih kavle göre, yeminini bozmuş olmaz. Zeyd'in selem akdi yoluyla aldığı şeyden yerse, yeminini bozmuş olur. Zeyd'in aldığı mal, başkasının malı ile karışır ve ondan yerse, Zeyd'in malından yediği kesinlik kazanmadıkça yemini bozulmuş ol­maz. "Zeyd'in satın aldığı eve girmem" diye yemin eden kimse, Zeyd'in şüf a yoluyla aldığı eve girerse yeminini bozmuş olmaz.

 

 

 

B. NEZİR (ADAK)

 

Adak iki kısma ayrılır:

 

1- Lücac Adağı (Tartışma sonucu olan adak): Bir kimse: "Fa­lanla konuşursam Allah için bir köle azad etmek veya oruç tutmak üzerime farz olsun" diyerek adakta bulunur ve koşulan şart meyda­na gelirse, yemin kefareti gibi bir kefaret vermesi lazımdır. Bir kav­le göre kefaret değil de sözün gereği olan adak lazım gelir. Bir başka kavle göre ise adak sahibi ikisinden dilediğim yapar. Ben diyorum ki, üçüncü görüş en zahir olan görüştür. Iraklı alimler de bu görüşü ter­cih etmişlerdir. Allah daha iyi bilir.

 

Bir kimse: "Eve girersem yemin kefareti vermek üzerime farz olsun veya üzerime adak olsun." der ve eve girerse yemin kefareti vermelidir.

 

2- Teberrür Adağı: Bu, bir nimetin olması veya bir belanın git­mesi için ibadet yapmayı adamaktır. Kişinin, "Hastam şifa bulursa şunu yapmak Allah için üzerime farz olsun." veya "Şunu yapmak

 

üzerime farz olsun." diye adakta bulunması gibi. Şarta bağlanan şey meydana gelirse, adağını yerine getirmesi ona lazım gelir. Adağını bir şeye bağlamasa da "Oruç tutmak Allah rlzası için üzerime farz olsun." gibi adakta bulunan, en zahir kavle göre adağını yerine ge­tirmesi lazımdır.

 

Günah olan bir işi veya farzı ayın olan bir işi yapmak üzere yapılan adak sahih değildir. Helal olan bir fiili yapmayı veya terk et­meyi adayan kimsenin adağını yerine getirmesi vacib değildir. Lakin adağına muhalefet ederse, tercih edilen kavle göre yemin kefareti vermesi lazımdır.

 

Birkaç gün oruç tutmayı nezreden kişi, bunu acele üzere tut­ması menduptur. Ayrı ayrı günlerde tutmayı veya art arda tutmayı nezrederse, tayin ettiği şekilde tutması vacib olur. Aksi halde diledi­ği şekilde tutması caizdir. Bir seneyi belli ederse o senede oruç tutar. Bayram ve teşrik günlerinde oruç tutmaz. Adağına bedel olarak ra­mazan ayında da oruç tutar ve ramazan orucunu kaza etmez. Hayız veya nifas sebebiyle adak orucunu tutmayan kadın en zahir kavle göre, tutamadığı günleri sonradan kaza etmesi vacibtir. Ben diyo­rum ki, en zahir kavle göre, kaza etmesi vacib değildir. Çoğu alimler bu konuda görüş birliği etmişlerdir. Allah daha iyi bilir. Özrü ol­maksızın bir gün iftar ederse, tutmadığı günü kaza etmesi vacibtir. Seneyi yeni baştan tutmaya başlaması vacib değildir. Ancak bir se­nelik orucu art arda tutmayı şart koşmuşsa, en sahih kavle göre ye­ni baştan tutması vacibtir.

 

Seneyi belli etmeden ay hesabıyla bir sene oruç tutacağını ve orucu art arda tutacağını adamışsa art arda tutması vacibtir. Rama­zan ayında oruç tutması, adak orucunu art arda tutmasına mani de­ğildir. Bayram ve teşrik günlerinde ise iftar eder. Tutamadığı bay­ram veya teşrik günlerini senenin sonunda ona bitişik olarak kaza eder. Hayız hali peş peşeliği kesmez. Hayız hali sebebiyle tutulma­yan günlerin kazası hakkında iki görüş vardır: En zahir kavle göre, hayız halinde geçen günleri kaza etmez. Ard arda tutmayı şart koş-mamışsa orucu art arda tutması vacib değildir.

 

Devamlı olarak pazartesi günlerinde oruç tutacağını adayan kimse, ramazan ayındaki pazartesi günlerini, keza bayram ve teşrik günlerini en zahir kavle göre kaza etmez. Şayet kefaret için iki ayart arda oruç tutmayı kendine farz kılmışsa, pazartesi günlerinde oruç tutar sonra arada geçen pazartesi günlerim kaza etmesi lazımdır. Bir kavle göre ise kefaret adaktan Önce olmuşsa, pazartesi günlerini kaza etmez. Ben diyorum ki, sonuncu görüş ezher olan görüştür. Allah daha iyi bilir. En zahir kavle göre, kadın hayız ve ni­fas hali sebebiyle tutamadığı pazartesi günlerini kaza etmesi gere­kir. Bir günü belli ederek o günde oruç tutacağını adayan kimse, adağına bedel olarak bir önceki günde oruç tutması caiz değildir.

 

Haftada bir gün oruç tutacağım adayan kimse, sonra adadığı günü unutursa, haftanın son gününde oruç tutar. Haftanın son günü ise cuma günüdür. Belli ettiği gün cuma günü değilse, tutuğu oruç kaza olarak gerçekleşir.

 

Bir kimse nafile olan bir orucu tutmaya başlar da sonra onu ta­mamlamayı nezrederse, en sahih kavle göre onu tamamlaması lazımdır.

 

Günün bir kısmında oruç tutacağını adayan kimsenin adağı gerçekleşmez. Zayıf kavle göre bir gün oruç tutması lazımdır veya "Zeyd'in geleceği gün oruç tutacağım." diye adarsa, en zahir kavle göre adağı gerçekleşir. Şayet akşam gelir veya bayram gününde ve­ya ramazan günlerinde gelirse, kendisine bir şey lazım gelmez. Şa­yet gündüz gelir de adakta bulunan kişi oruçlu değilse veya kaza ve­ya adak orucu tutmuşsa, bu güne bedel başka bir günde oruç tut­ması vacibtir. Şayet nafile bir oruca niyet etmişse yine adağına be­del bir gün oruç tutması vacibtir. Zayıf kavle göre, tutmuş bulundu­ğu nafile orucunu tamamlaması vacibtir ve adağının da yerine geçer.

 

Bir kimse: "Zeyd gelirse ondan sonraki günde oruç tutmak Al­lah için üzerime farz olsun der ve Arar gelirse, ondan sonraki ilk perşembe gününde* oruç tutmak Allah için üzerime farz olsun der ve ikisi çarşamba günü gelirse, ilk adak için perşembe günü oruç tutar, diğer adak için bir günü kaza eder.

 

 

Hac ve Umreyi Adamak

 

Bir kimse: "Yaya olarak Allah'ın evine gitmek adağım olsun." diye yemin ederse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, gidip hac veya umre yapması vacibtir. "Allah'ın beytine gitmek adağım olsun." derse, yaya gitmesi gerekmez. Haca "yaya gitmeyi"nezrederse veya "Yaya olarak gidip hac veya umre yapmak adağım olsun." derse, en zahir kavle göre yaya olarak gitmesi vacibtir. Şayet "İhrama girdiğim yerden yaya olarak gidip hac edeceğim." diye adakta bulunursa, ihrama girdiği yerden itibaren yürüyerek gider. "Aile efradımın bulunduğu yerden yürüyerek Allah'ın beytine gide­ceğim." diye adakta bulunursa, ihrama girdiği yerden itibaren yürüyerek gider. "Aile efradımın bulundukları yerden yürüyerek Al­lah'ın beytine gideceğim." diye adakta bulunursa, en sahih kavle göre aile efradının bulunduğu yerden itibaren yürüyerek gitmesi lazımdır.

 

Adak sebebiyle yürümenin vacib olduğunu kabul etmemiz ha­linde, bir mazeret sebebiyle binerek giderse caizdir. Ancak en zahir kavle göre bir vacibi terk ettiği için bir dem vermesi lazımdır. Bir mazereti olmadan binerek giderse, meşhur kavle göre caiz olup bir dem vermesi lazımdır.

 

Bir kimse hac veya umre yapmayı adarsa, bizzat kendisi gidip eda etmesi lazımdır. Bizzat eda etmeye gücü yetmezse, yerine baş­kasını gönderir. Adak sahibinin acele edip ilk fırsatta adağını yerine getirmesi menduptur. Şayet imkan bulur da adağını eda etmez ve ölürse, malından yerine bedel gönderilir, içinde bulunduğu senede haca gitmeyi nezr eder ve imkan bulursa, o senede hac yapması lazımdır. Bir hastalık sebebiyle gidemezse, kaza etmesi vacibtir. ihrama girdikten sonra bir tehlike sebebiyle gidemezse, en zahir kavle göre kaza etmesi gerekmez.

 

Bir kimse belli bir günde namaz kılmayı veya oruç tutmayı nezreder de bir hastalık veya bir tehlike sebebiyle adağını yerine ge­tiremezse, sonradan kaza etmesi vacibtir.

 

Mekke'de kurban kesmeyi nezr eden kimse, adadığı hayvanı Mekke'ye götürüp oranın halkına tasadduk etmesi lazımdır. Bir bel­deyi tayin ederek oradaki halka bir şeyi tasadduk etmeyi nezreder­se adağının gereğini yapması lazımdır. Bir beldeyi belli etmeden bir oruç tutmayı adayan kimse istediği bel-dede oruç tutabilir. Keza bir mescitte namaz kılmayı nezrederse istediği mescitte kılabilir. Ancak Mescidi Haramda kılmayı nezrederse orada kılması lazımdır. Bir kavle göre Medine mescidinde veya Mescidi Aksa'da kılmayı nezre­derse tayin ettiği mescitte kılması lazımdır. Ben diyorum ki en zahir kavle göre, Medine mescidinde veya Mescidi Aksa'da namaz kılmayı nezredenin hükmü, Mescidi Haram için yapılan nezrin hükmü gibi­dir. Allah daha iyi bilir.

 

Mutlak şekilde bir gün oruç tutmayı adayan, bir gün oruç tu­tar veya birkaç gün oruç tutacağını adarsa üç gün oruç tutar. Bir sa­daka vermeyi nezreden mümkün olan bir sadakayı verir. Namaz kıl­mayı nezreden iki rekât namaz kılar. Bir kavle göre bir rekât kılar. Birinci kavle göre, (adağın gereğini yapmak vacibtir görüşüne göre) muktedirse iki rekâtlık namazda kıyam yapması vacibtir. İkinci kav­le (adağın gereğini yapmak kavline) göre; namazda kıyam yapması vacib değildir.

 

Bir köle azad etmeyi adayan kimse, adağın gereğini yapmak vacibtir diyen kavle göre, kefaret için uygun olan bir köleyi azad et­mesi lazımdır. Adağın gereğini yapmak kavline göre ise, herhangi bir köleyi azad etmesi yeterlidir. Ben diyorum ki; burada ikinci ka­vil en zahir olan kavildir. Allah daha iyi bilir. Ayıplı kafir cariyeyi azad etmeyi adayan kimsenin sağlam bir cariyeyi azad etmesi caiz­dir. Şayet nakıs olanı belli ederek azad etmeyi adamışsa, nakıs olanı azad etmesi lazımdır. Ayakta namaz kılmayı adayan, namazı otura­rak kılması caiz değildir. Bunun aksini yapması ise caizdir.

 

Namazında uzun bir sure veya belli bir sureyi okumayı veya namazı cemaatle kılmayı adayan kimse, adadığı şeyi yapması lazımdır.

 

En sahih kavle göre, Allah'a yaklaşmayı (ibadeti) ifade eden herhangi bir şeyle yapılan adak geçerlidir. Ancak kişinin adadığı şey hastayı ziyaret etmek, cenazeyi teşyi etmek ve selâmı almak gibi kendisine vacib olan bir ibadet olmamalıdır.