HADİS ANA SAYFASI – MEZHEBLER ANA SAYFASI
FIKHİ MEZHEPLER :
FIKH-I EKBER
Hanefi mezhebinin kurucusu
İmam-ı A'zam Ebu Hanîfe (ö. 150/767)'nin itikâda dair kısa ve özlü eseri.
Fıkıh, Mecelle'de "şer'î amel; meseleleri bilmek" (madde, I) şeklinde
tarif edilmişse de Ebu Hanife devrinde, çeşitli ilimlerin henüz bağımsızlığını
kazanmadığı bir dönemde fıkıh, kelâm ilmi ve inanç esaslarını da içine
alıyordu. Eser bu yüzden "el-Fıkhu'l-Ekber (En Büyük Fıkıh)" adını
almıştır. Fıkh-ı Ekber'i, Aliyyü'l-Kârı, Ebu Hanife'nin diğer eserlerindeki
düşüncelerini bir araya getirerek ve Fahruddin er-Râzı, Taftazanî, Konevî gibi
bilginlerin fikirlerinden de yararlanarak şerh etmiştir.
Fıkh-ı Ekber'de yer alan
akîde esaslarını şöyle özetleyebiliriz:
Bir yükümlüyü mümin hâline
getiren iman esasları şunlardır: Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan
olduğuna inanmak, Allahü Teâlâ zatında birdir. Fakat bu birliği sayı bakımından
değil, ortağı bulunmaması bakımındandır (el-İhlâs, 112/1-5; el-Cin, 72/3;
Enbiyâ, 21/22). Allah'ın yarattığı şeylerden hiçbir varlık ona benzemez
(eş-Şura, n/l 1). Allâh'ın geçmişte, gelecekte zatı ve fiilî sıfatları vardır. Hayat,
kudret, ilim, kelâm, semî*, basar*, irade zatı sıfatlardır. Yaratma, rızık
verme, ilk başta yaratmak, eşsiz bir şekilde yaratmak, Allah'ın sanatı;
diriltmek, yok etmek, büyütmek, üretmek eşyaya şekil vermek ise fiilî
sıfatlardandır. Allah'ın isim ve sıfatları sonradan yaratılmış olmayıp
ezelîdir. Allah'ın kelâmı olan Kur'an, yaratılmış değildir. Musa peygamber ve
başkalarının sözleri ise yaratılmıştır Allahü Teâlâ cisimsiz, cevhersiz var
olan bir şeydir. Allah'ın sınırı, zıddı ve benzeri yoktur (el-Bakara, 2/22;
eş-Şura 42/11), Allah'ın eli ve yüzü vardır. Ancak biz bunların keyfiyetini
bilemeyiz (el-Kasas, 28/88; er-Rahmân, 55/27; el-Leyl, 92/20; el-Feth 48/10;
Sa'd 38/75; Yâsin, 36/83; el-Mâîde, 5/116; el-Bakara 2/1 15).
Allahu Teâlâ eşyayı, hiçbir
şey olmaksızın maddesiz olarak yaratmıştır. (el-Fâtır, 35/1; ez-Zümer, 39/62).
Dünyada ve ahirette Allah'ın dilemesi, kader, kaza, bilgi, yazgı ve levh-ı
Mahfuz'da yazısı olmaksızın hiçbir şey var olmaz. Ancak Allah'ın kaderi yazması
vasıf şeklinde olup, hüküm tarzında değildir. Meselâ, "Hasan
cehennemliktir", yazısı bir hüküm iken, "Hasan dünyada kendi
iradesiyle kötü yolu tercih edip, kötü ameller işleyecek ve bunun sonucunda
cehenneme girecek" yazısı, vasıf şeklinde yazmadır.
Allah, insanları küfür ve
imandan boş olarak yarattı, sonra onlara emir verip muhatap kıldı. Küfre düşen,
kendi işiyle kâfir olur. Allah ondan yardımını keser. İman eden de kendi fiil,
ikrar ve tasdiki ile iman eder. Allah ona yardım edip, imanda muvaffak kılar.
O, yaratıklarından hiçbirini küfür veya imana zorlamamıştır. İman ile küfür
kulun kendi işleridir; İnsan fiilinin yaratıcısı gerçekte Allâh'tır (ez-Zümer,
39/62; en-Nahl, 16/17; es-Sâffât, 37/962. Kulların bütün fiilleri Allah'ın
dileme, bilgi, kaza ve kader ile meydana gelir. Tâat ve ibâdetlerin hepsi
Allah'ın emri, sevme, rıza, bilgi, dilemesi, kaza ve kader ile sabit olur.
Kötülükler de aynı şekilde meydana gelir. Allah kötülüğü yaratmakla birlikte,
ondan razı değildir (el-Kasas, 28/68; Alu İmrân, 3/32, 76, 134; el-Bakara,
2/222).
Bütün peygamberler büyük
veya küçük günah işlemekten, küfre düşmekten ve çirkin işlerden korunmuşlardır.
Ancak peygamberlerden bir bölümünün bazı kusur ve hataları olmuştur. Hz.
Âdem'in unutarak veya azîmeti terkederek cennetteki ağaçtan yemesi (el-Bakara,
2/35), Hz. Peygamberin bir soru soran Abdullah b. Ummü Mektum'a yüzünü
buruşturması ve bu yüzden uyarılması (Abese, 80/1,2) bunlar arasında
sayılabilir. Kusursuzluk Allah'a mahsustur. Hadiste şöyle buyurulur: "Eğer
siz günah işlemeseydiniz Allahü Teâlâ günah işleyen bir kavim yaratırdı. Bu
kavim günah işler, Allah'tan mağfiret diler, Allah da onları mağfiret
ederdi" (Müslim, Sahîh, IV, 2106, 2749).
Hz. Muhammed Allah'ın
elçisidir. Peygamberi ve kuludur. Hadiste "Hristiyanların İsa (a.s.) 'yı
övdükleri gibi beni övmeyin. Allah'ın kulu ve elçisi, deyin" (Buhâri,
Enkiyâ, 48, Ahmet b. Hanbel, I, 23) buyurulur. Hz. Peygamber putlara tapmamış,
Allah'a kesinlikle eş koşmamış, küçük ve büyük hiçbir günah işlememiştir.
Sadece bazı davranış tercihlerinde uyarılmıştır. Şu ayette bu manayı görmek
mümkündür: "Allah seni affetti. Onlara niçin izin verdin?" (et-Tevbe,
9/43).
Hz. Peygamber'den sonra
insanların en faziletlisi Hz. Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman, sonra Ali
(r.anhüm)'dür. Hz. Peygamberin sahâbelerini yalnız hayır ile anarız. Büyük
günah işleyen kimse, bu günahın helâl olduğuna inanmadıkça dinden çıkmaz,
Mümindir.
Mestler üzerine mesh etmek
sünnettir. Ramazan ayında teravih namazı kılmak sünettir. Fâsık imamın
arkasında namaz kılmak caizdir. Fâsık, mümin olarak dünyadan ayrılırsa ebedî
cehennemde kalmaz. Hadiste "Günahından tövbe eden, günahsız gibidir"
(İbn Mâce, II, 1420; Zühd, H. No 4250). "Allah, kulundan tövbesini kabul
eden ve kötülüklerini affedendir" (eş-şurâ, 42/25).
Peygamberlerin mucizeleri
ve evliyânın kerâmeti haktır. Mucize, peygamberlik iddiasında bulunan kişinin
davasını doğrulamak için gösterilir. Ölüyü diriltmek, az olan suyu çoğaltmak
gibi. Ümmetin kerâmeti, uyduğu peygamber'in kerâmetidir. Veli, taatlara devam
eden, kötülüklerden sakınan, dünyevî lezzet, şehvet, gaflet, oyun ve
eğlencelere dalmaktan yüz çeviren, Allah'ı ve sıfatlarını tanıyan kimsedir. Hz.
Ömer'in Medine'de minber üzerinde iken Nihavend'te yerde askerlerini görmesi,
Hâlid b. Velîd'in zehiri içtiği halde, bundan bir zarar görmemesi kerâmet
kabilindendir (Aliyyü'l-Kârı, Fıkh-ı Ekber Şerhi, Terceme, Y. V. Yavuz,
İstanbul 1979, s.191). İblis, Firavun ve Deccal gibi Allah düşmanlarında
görülen olağanüstü hallere mucize veya kerâmet denilmez. Bunlara, ihtiyaçların
giderilmesi denir. İblis'e yeryüzünde mesafe katetme yetkisinin verilmesi,
Firavun'un emriyle Nil Nehri'nin dilediği yöne akması (ez-Zuhruf, 43/51) bu
niteliktedir. Cenâb-ı Hak onlara bu yardımı küfür ve azaplarının artması için
yapar.
Hamdi DÖNDÜREN