1- Ashâbu'l-Hadîs
(Hadısçıler)
2- Hadisçilerin.Unuttuğu
Bir Hadisi Kendi Kendilerinden Rivayet
Etmeleri
3- Hadisçilerin Zayıf
Rivayetlere Karşı İkazı
4- Bizzat Hadisçilerin
Bazı Hataları
1- Ashâbu'l-Hadîs (Hadısçıler)
EBU MUHAMMED: Hadisçilere gelince onlar hakkı (hakikatı),
bulabilecekleri yerlerde arayıp araştırdıIar. Doğuda ve Batıda karada ve
denizde Resulullah (s.a.v.)'in hadislerini, eserlerini (haberlerini) aramaları
ve onun sünnetine uymaları sebebiyle Allah'a yaklaştılar.
Onlardan biri tek bir hadis veya sünnet için yayan yola çıkar
ıssız çöllerde konaklar ve bunu sadece, o hadisi, nakledenin ağzından
işitebilmek için yapardı...
Sonra hadisçiler, sahihini ve sakimini (sahih olmayanını),
nasihini ve mensuhunu, fukahadan kimlerin hadislere muhalif bir görüş ileri
sürdüğünü anlayasıya kadar, haberleri (hadisleri) araştırmaya ve incelemeğe
devam ettiler. Yukarıdaki hususları açıklayıp bildirmeleri sayesinde
"Hak" gizli iken ortaya çıkmış, kaybolmuş iken yayılmış, dağınık bir
halde parça parça iken bir araya toplanmıştır .Yine onların bu çalışmaları
sayesinde sünnetten yüz çevirenler ona boyun eğmiş, sünnetten haberi olmayan
sünnetten haberdar olmuş önceleri Resulullah'ın (s.a.v.) hadislerine muhalif olsa
bile fulan veya falan kimsenin reyi ile hüküm verirken, bundan sonra
Resulullah'ın (s.a.v.) hadisleri ile hüküm verir olmuştur.
Ayıplayanlar, onları, zayıf hadisleri naklettikleri ve zararlı
olan garip hadisleri aradıkları için ayıplamaktadırlar. Hadisçiler zayıf ve
garip hadisleri doğru kabul ederek nakletmiş değillerdir. Bilakis birbirinden
ayırmak ve her ikisini de bildirmek için çürüğü ile sağlamını, sahihi ile
sakimini biraraya getirmişlerdir. Bunu yapmışlar ve mesela merfu bir hadis olan
"Aç karnına su içmek vücutta yağ yapar." sözünün uydurma olduğunu ve
bunu Asımu'l-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.
İbn-i Abbas'ın hokkaya tükürüp. bununla yazı yazdığı şeklindeki
hadisi de Asımu'l-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.
el-Hasen (el-Basri) in "Resulullah (s.a.v.) hasta olan
kimsenin talak (boşaması) na cevaz vermedi hadisinin de uydurma olduğunu ve
bunu Sehl es-Serrac'ın uydurduğunu söylemişledir..
Yine hadisçiler demişlerdir ki: Sehl, Hasen'i kabirler arasında
namaz kılarken gördüğünü rivayet ederdi. Bu ise batıldır. Çünkü el-Hasen
el-Basri kendisi Resulullah (s.a.v.)'in kabirler arasında namaz kılmaktan
nehyettiğini rivayet etmiştir.
Keza Enes'in "Resulullah, "kişi ayakkabısını çıkarmadığı
müddetçe hayvana binmiş biri (hükmünde)dir." buyurdu, hadisi de batıldır
ve bunu Eyyub b. Havt uydurmuştur. demişlerdir!
Amr b. Hurays'ın,"Resulullah (s.a.v.)'i, bayram günü
huzurunda harbe (mızrak)lar ile oyun oynanırken gördüm hadisinin de batıl olup
onu el-Munzir b. Ziyad uydurduğunu,
İbn-i Ebi Evfa'nın "Resulullah (s.a.v.)'i namazda sakalım
sıvazlarken gördüm" hadisinin de keza el-Munzir b. Ziyad tarafından
uydurulduğunu,
Yunus'un, Hasenu'l-Basri'den rivayet ettiği "Resulullah
(s.a.v.) on (aded) künye (kullanılmasını) yasakladı" hadisinin mevdu olduğunu
ve Merv kadısı Ebu İsme'nin uydurduğunu fhep hadisçiler) söylemişlerdir.
Hadisçiler, insanların (hadis olmadığı halde hadis diye)
dillerinde dolaştırdıkları pekçok hadis hakkında "..aslı yoktur"
demişlerdir. Bu tip hadislere misal olarak insanlar: "Sakalının seyrek
olması kişinin saadetindendir." - "Onları en çok sevdikleri isim ile
isimlendiriniz ve onlara en çok sevdikleri künyeleri veriniz." -
''Ticaretinizin en hayırlısı elbise ticareti işlerinizin en hayırlısı da
terziliktir." - "Dilenen doğru söyleseydi onu geri çeviren iflah
etmezdi.'' - "İnsanlar birbirine denktir, ancak dokumacı veya hacamatçı
müstesna.." hadislerini ve bunlara benzer -hepsini zikretmek mümkün
olmayan- pekçok hadisi rivayet etmişler, hadisçiler de bunları rivayet edip
batıl olduklarını söylemişlerdir.
İbn-i'l-Mubarek (118-181) Ubeyy b. Ka'b'ın "Kim şu sureyi
okursa ona, şu kadar (sevap) vardır ve kim şu sureyi okursa ona şu kadar (sevab
v.s) vardır." gibi hadisleri hakkında "Bunları zındıkların
uydurduğunu zannediyorum" demiştir.
İşte Hadisçilerin (rivayet ettikleri için) sövülüp kötülendikleri
"atın terlemesi", "göğüs kılları", "altın kafes",
"meleklerin ziyareti'' hadisleri de uydurmadır. Bunların hepsi de batıl
(asılsız) dır. Onların hiçbirinin sahih bir isnadı yoktur. Bu hadislerin
ravileri de yoktur. Onların zındıkların uydurması olduğundan hiç şüphe
etmiyoruz.
EBU MUHAMMED: Muhakkak ki "Mü'minin kalbi Rahman'ın
parmaklarından iki parmağı arasındadır." - "Allah adem'i kendi
suretinde yarattı.'' - "Onun (Allah'ın) iki eli de sağ (el) dir." -
"Allah yeryüzünü parmağı üzerinde taşır ve parmağı üzerinde onu şöyle
yapar." - "Rüzgara sövmeyiniz...Çünkü o, Rahman'ın nefesindendir. Ve
"Kafirin Cehennemde derisinin kalınlığı iri yarı bir adamın (el-Cebbar)
zirai ile kırk zira'dır" gibi sahih hadisler de mevcuddur.
EBU MUHAMMED: Bu hadislerin açıklamaları mevcuddur. Bunları,
kitapta yeri geldikçe anlatacağız, inşaallah.
2- Hadisçilerin.Unuttuğu
Bir Hadisi Kendi Kendilerinden Rivayet
Etmeleri
Bazen Hadisçilerden birisi rivayet ettiği bir hadisi unutabilir. O
hadis kendisinden ezberlenir ve kendisine tekrar hatırlatılınca o hadisi
bilemez ve bu durumda bu hadisi rivayet etmiş olduğu kendisine bildirilir. O da
sünnete olan rağbeti ve sağlam bir hadise olan hırsı sebebiyle hadisi
kendisinden işiten kimseden rivayet eder.
Rabia b. Ebi Abdirrahman'ın, Süheyl b. Ebi Salih'den, onun
babasmdan, onun da dedesinden onun da Ebu Hureyre'den rivayet ettiği
"Resulullah (s.a.v.) bir şahid ve onun yemini ile hükümde bulundu rivayeti
bu tip bir rivayettir.
Rabia ( -136) dedi ki:"Suheyl'e bu hadisi hatırlattım. onu
hatırlamadı. Bundan sonra o. bu hadisi benden, kendisinden. babasından ve Ebu
Hureyre'den olmak üzere rivayet ederdi."
İbn-i Uyeyne ( -198}'nin, Veki'(129-197) ve Ebu Muaviye ( -195)
den rivayet ettiği iki hadis'te böyledir. Bu hadislerden birisi İbn-i Ebi
Nuceyh'den, o da Mucahid'den rivayet edilmiştir.
(İbn-i Kuteybe): Bu hadisi bize Muhammed b. Harun tahdis etti. o
da dedi ki: Bize İbn-i Uyeyne, Ebu Muaviye'den o, İbn-i Ebi Nuceyh'den. o da
Mucahid'den haber verdi. (Mucahid) (Tur 9) ayeti hakkında "yani sema döner
çalkanır' emiştir.
Yine Amr (b. Dinar) dan, o da İkrime'den ( -105) (Ahzab 26)
kelimesinin ''kaleler.." manasına geldiğini rivayet etmiştir.
İbn Uyeyne'ye bu iki hadis soruldu. Bunları bilemedi ve bunları
Veki ve Ebu Muaviye'den, ve kendisinden rivayet etti. İbn-i Uleyye (110-193)
İbn-i Uyeyne'den o da Amr b. Dinar'dan (45-125) o da Ömer b. Abdülaziz'den (
-101), onun "İkrah (zorlama) ile yapılan boşamanın bir hüküm ifade
etmeyeceğini kabul ettiğini rivayet etti. İbn-i Uyeyne'ye, bu hadisi sordu.
İbn-i Uyeyne bu hadisi bilemedi. Bundan sonra artık bu hadisi İbn-i Uleyye'den
ve kendisinden rivayet etmeğe başladı.
EBU MUHAMMED: Mu'temir b. Süleyman ( -187) şöyle derdi: Munkiz
bana, benden (ben) Eyyub'dan o da el-Hasen (el-Basri)'den 'Vayh"ın rahmet
(acıma) bildiren bir kelime olduğunu rivayet etti..
3- Hadisçilerin Zayıf
Rivayetlere Karşı İkazı
Hadisçiler zayıf isnadları da (bildirmişler ve) ikaz etmişlerdir.
Mesela: Amr b. Said'in. babasından. o da dedesinden rivayet ettiği bir hadis de
böyledir, (zayıftır). Çünkü Hadisçilere göre bu (bizzat işitilmeyip) kitaptan
alınmıştır.
Muğire ( -136), ne Salim b. Ebi'l-Ca'd ( 100) ve Hılas'ın ( -100)
hadisine ne de Abdullah b. Amr'ın "Sahife"sine kıymet vermezdi..
Mugire: "Abdullah b. Amr'ın "Sadıka" denilen bir (hadis)
sahifesi vardı. O sahife iki kuruşa benim olsa bile yine de sevinmem"
demiştir.
Yine (Muğire) "Abdullah b. Mes'ud'un ashabının Ali'den (r.a.)
rivayeti Ali'nin ashabının Ali'den yaptığı rivayetten daha sahihtir"
demiştir.
Keza, Şu'be (82-160) "Şu şu kadar zina etmek benim için Eban
b. Ebi Ayyaş'dan ( -138) hadis rivayet etmekten daha iyidir, "demiştir.
(Kelamcıların) Hadisçilere, rivayet ettikleri şeyler hakkındaki
malumatlarının azlığı lahn ve tasnif (okuma ve yazma hatalarının çokluğu
sebebiyle hakaret etmelerine gelince:
Muhakkak ki insanların hepsi de bilgi ve fazilette müsavi değillerdir.
İnsanlardan hiçbir sınıf yoktur ki. onların içersinde düşük ve adi insanlar da
bulunmasın!
Nerede Zuhri gibi ilmin her dalında insanların en alimi olan biri
ve Hammad b. Seleme, Malik b. Enes, bin Avn, Eyyub, Yunus b. Ubeyd, Süleyman
et-Teymi, Sufyan es-Sevri, Yahya b. Said, İbn-i Curayc, el-Evzai, Şu'be,
Abdullah b. el-Mubarek ve emsali ilimde itkan sahibi muhaddisler. nerede onları
ayıplayanlar.
İlmin sadece bir dalında ilerleyen bir kimse, diğer dallardaki
ayak kaymalarından dolayı ayıplanamaz. Bir muhaddis için i'rabta (okunuşta)
şaşırmak veya bir fakih için şiirde hata yapmak ayıplanacak birşey değildir.
Her ilim sahibinin, insanlar kendisinin ilmine muhtaç olduğu ve
kendisi o sahada söz sahibi olduğu zaman, kendi dalında derinleşip
mükemmelleşmesi başlıca vazifesidir.
Bazan da bir kişide pekçok ilim toplanabilir. Zira Allah lütfunu
dilediğine verir.
Ebu Hanife'ye (80-150) -ki fetva ve görüşünün inceliği hususunda
zamanında tek idi- bir kaya parçasını alıp bir adamın başına vuran ve onu
öldüren bir adam hakkında ne dersin? Bu sebeple onu kısas edermisin? denilince,
"Hayır (kısas etmem) Hatta adamın başına (Mekke'nin) Ebu Kubeys dağını atmış
olsa bile demiştir.
Bişru'l-Merisi arkadaşlarına: Allah sizin ihtiyaçlarınızı en güzel
ve en rahat bir şekilde yerine getirmiştir" dedi. Kasımu't-Temmar bir
gurup insanın, Bişrin bu sözüne güldüklerini gördü ve: "Bu (Bişr'in sözü)
şairin: "Muhakkak ki Allah Suleyma'yı koruyor. o ise kendisine verilmeyen
birşeye karşılık cimrilik ediyor. sözü gibidir, " dedi.
Bişr, re'y (ehlin)in ileri geleni, Kasımu't-Temmar ise
Kelamcıların önde gelenidir. Kasım'ın, Bişr'i desteklemek için delil getirmesi,
Bişr'in i'rabta hata etmesinden daha tuhaftır.
Bilal ( -17-25) Abdu'l-A'la b. Abdillah b. Amir'e karşı yardım
isteyen Şebib b. Şeybe'ye O'nu bana getir." dedi. (Şebib): "(Daha
önce de) onu çağırmıştım. Fakat onun hepsi de (=fe küllü zalike) dayattı
(gelmedi)" deyince Bilal: Suç "hepsi"nin dir, dedi.
Ben ilim ve edebiyat sahiplerinden, el-Asmai Ebu Zeyd, Sibeveyht
el-Ahfeş, el-Kisai, el-Ferra, Ebu Amr eş-Şeybani gibileri olsun veya Kıraat ve
Tefsir ilminin imamları gibi olsun ilminde hata etmeyen bir tek alim görmedim.
İnsanlar gerek İslamda gerek Cahilliyyede şairlerin -Lisan ilminin
ehli oldukları ve sözleri delil olarak kullanıldığı halde- i'rab ve manalarda
hata etmelerini kınamışlardır.
4- Bizzat Hadisçilerin
Bazı Hataları
Hadisçiler hatalarında insanların herhangi bir sınıfından hiç de
farksız değildir.
Elbette biz kitabımızda onların pekçoğunun yazdıklarını iyice
öğrenmeyi ve topladıkları (hadisler)i iyice anlamayı bırakıp ölünceye kadar
(topu topu) bir hadisi on veya yirmi vecih (tarik) ten elde etme sevdasına
düşmelerini kötülemekten geri kalacak değiliz!
Halbuki sahih olan bir veya iki (isnadla gelen bir) hadis,
Allah'ın ilim sahibi olmasını murad ettiği bir kimse için kafidir.
Onların bir hadisi on veya yirmi tarik (isnad) dan aramalarından,
ellerine, hadisi arayanı yorgun düşüren ve geridekilere bir faydası olmayan
yolculuklardan başka birşey geçmemiştir.
Her kim bu tabakadan (bir hadisçi) ise o, bize göre vaktini boşa
harcamış ve daha faydalı olanı bırakıp daha az faydalı olan şeylerle uğraşmış
demektir.
Onlara (Hadisçilere) Haşeviyye, Nabite, Mucbire, bazan da Cebriyye
denilmiştir. Mecazi olarak el-Ğusa' (sel arükları) ve el-Gusr (insanların en
rezilleri) de denmiştir.. Bütün bunlar. bir takım lakablardır ki, bunların
hiçbiri, Kaderiyye (Mu'tezile) de olduğu gibi bir hadiste zikredilmiş değildir.
Kaderiyye hakkında ise "onların bu ümmetin mecusileri olduğu,
hastalanırlarsa ziyaretlerine gidilmemesi ölürlerse cenazelerinde
bulunulmaması" Resulullah'tan rivayet edilmiştir
Rafıza hakkında, Meymun b. Mihran'ın İbn-i Abbas'tan rivayet
ettiği: "Resulullah (s.a.v.): "ahir zamanda birtakım insanlar
olacaktır. Onlara Rafıza denilir. İslamiyeti fırlatıp atarlar, sadece ismi ile
yetinirler. Onları öldürünüz, çünkü onlar müşriktirler.." hadisi [383]
Murcie hakkında: "Ümmetimden iki sınıf insan vardnr ki
şefaatıma nail olamazlar. Onlar yetmiş peygamber tarafından lanetlenmişlerdir.
Bunlar Murcie ve Kaderiyyedir.. "hadisi,
Hariciler hakkında: "Ok'un yaydan çıkması gibi dinden
çıkarlar. Onlar Cehennemliklerin köpekleridir" hadisi varid olmuştur.
Bunlar Resulullah (s.a.v.) tarafından verilen isimlerdir. Onların
(Hadisçilere verdikleri isimler ise böyle olmayıp sonradan çıkarılmıştır.
Bazan taassub, onlardan bir kısmını "Cebriyye,
Kaderiyye'dir" demeğe götürmüştür. Eğer bu isim onların olması gerekseydi,
onlara sadace Kaderiye ismi yeterdi. Eğer bu kaderciler için caiz olsaydı,
bunun gibi Rafiza, Hariciler ve Murcie için de (Kaderiyye) demek caiz olurdu.
Çünkü bütün bu guruplardan herbiri Hadisçiler hakkında, Kaderiyye ne demişse
onu söylemişlerdir. İsimler ise sahibinden başkasına yakışmaz. İsimler ancak
ehline yaraşır.
Nitekim ayakkabı tamircisine "ayakkabı boyacısı" ve
demirciye " marangoz" demek imkansızdır.
Keza insanların yaratıldıkları fıtratları ve salim düşünce de
onların iftiralarının asılsızlığını ortaya çıkarır.
Fıtrata gele!im: Bir adam bir şehre gitse ve orada kaderiyyeyi
veya murcieyi kendisine göstermelerini istese, küçük - büyük, kadın veya
ihtiyar, avam veya havas veya sokak takımı hepsi de şüphesiz, bu isimde kim
varsa onu gösterirler. Eğer Ehl-i sünnet'i göstermelerini istese insanlar
hadisçileri gösterirlerdi.
Eğer içersinde kaderi (mu'tezili), sünni rafızi, murcii ve
haricinin bulunduğu bir topluluk oradan geçse ve adamın biri kaderiyye aleyhine
atıp tutsa veya lanet etse, onlara göre bu atıp tutma veya lanet ile Hadisçiler
(Ashabu'l-Hadis) kasdedilmiş olmaz. Bu hiç kimsenin reddedemiyeceği ve inkar
edemiyeceği bir husustur.
Salim düşünce'ye (nazar) gelince: Şüphesiz Kaderiyye kaderi
kendilerine izafe etmişlerdir. Başkaları ise kaderi kendilerine değil Allah'a
izafe etmişlerdir. Bu sebeple, birşeyin kendisine aid olduğunu iddia eden kimse
o şeyin başkasına aid olduğunu kabul eden kimseden daha ziyade o isme nisbet
edilmeye layıktır. Çünkü hadiste bize, onların (kaderiyye) bu ümmetin
mecusileri olduğu varid olmuştur. Gerçekten onlar Mecüsilere ençok benzeyen
kimselerdir. Çünkü mecusiler iki ilah'ın varlığını kabul etmektedirler. Nitekim
Allah onları kasdederek "..iki ilah edinmeyin. O ancak bir İlah'dır"
(Nahl 51) buyurmuştur. Kaderiyye "Biz Allah'ın olmasını istemediği şeyleri
ve takdir olunmayan şeyi yapabiliriz.''
demektedirler.
Duyduğuma göre. Kelamcılardan birisi, zimmilerden birine "Ey
fulan müslüman olmuyor musun? der. Zimmi de: "Allah murad etmedikçe
(müslüman olmam)" diye cevab verir.
Kelamcı tekrar: "Şüphe yok ki Allah murad etmektedir, fakat
iblis seni bırakmıyor." deyince zimmi: "Ben o ikisinden (Allah ve
iblis) daha kuvvetli olanı ile beraberim." der..
Bana İshak b. İbrahım b. Habib b. eş-Şehid tahdis etti: Bize
Kurayş b. Enes ( -209) tahdis etti: Amr b. Ubeyd'i işittim. şöyle diyordu: Ben
kıyamet günü getirilirim ve Allahın huzurunda durdurulurum. Bana "Niçin
katil cehennemdedir dedin?" der, ben: "Böyle olduğunu sen söyledin,
derim" dedi ve sonra şu ayeti okudu: Kim bir mü'mini kasden öldürürse,
onun cezası, içinde devamlı kalmak üzere Cehennemdir." (Nisa 93) Ben -ki
evde benden küçük kimse yoktur ona: (Allah) sana: "Ben ''Doğrusu Allah,
kendine eş koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını, dilediği kimse için
bağışlar." (Nisa 48) buyurdum. Sen benim onu (katili) affetmek
istemeyeceğimi nereden bildin? derse, sen ne cevab verirsin? dedim, bana hiçbir
cevab veremedi...
Bana Ebu'l-Hattab tahdis etti (ve) dedi ki: Bize Davud b.
el-Mufaddal, Muhammed b. el-Mufaddal'dan. o da Muhammed b. Süleyman'dan o da,
el-Asbağ b. Cami'den, o da babasından haber verdi ki babası şöyle demiştir ki:
Ben Ömer b. el-Hattab ile beraber Ka'beyi tavaf ediyordum. Hz. Ömer Ka'be
kapısı ile Haceri Esved arasındaki mültezem'e geldi vücudunu oraya yapıştırdı
ve "Allahım, benim aleyhime takdir ettiklerini affet benim aleyhime takdir
etmediklerini affetme," dedi.
Bana Sehl b. Muhammed tahdis etti (ve) dedi: bize el~Asmai, Muaz
b. Muaz'dan haber verdi. Muaz b. Muaz (119-196) şöyle dedi: el-Fadlu'r-Rakaşi
bir adamın "Allahım beni (sana teslim olan) müslüman kıl (Allahumme'c'alni
muslimen) .." dediğini işitmiş ve adama, (senin bu dediğin) muhaldir.
deyince adam "Ey Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmakta sabit kıl.
Soyumuzdan da bir topluluğu sana teslim olan bir ümmet yap.." (Bakara 128)
ayetini okumuştur.
Bana Sehl tahdis etti (ve) dedi: bize el-Asmai, Ebu Ma'şer el-Medeni'den
(-170) Muhammed b. Ka'b el-Kurazi (40-120) nin "KuIlar Allah dilemedikçe,
O'nun mülkünden herhangi bir şeye sahib olamayacak kadar acizdirler"
dediğini haber verdi.
Bana Sehl tahdis etti (ve) dedi: bize el-Asmai tahdis etti (ve)
dedi: Ebu Amr (68-154) "Allahın dilediğini hidayete erdireceğine, ve
dilediğini saptıracağına şehadet ederim. Allah'ın bize karşı hücceti vardır.
Kim bana "Gel seninle münakaşa edeceğim" derse, ben ona "kendini
benden uzak tut" derim." demiştir.
Bana Ebu'l-Hattab tahdis etü (ve) dedi: Bize Ebu Davud, el-Hasen
b. Ebi'l-Hasen'in (22-110) şöyle dediğini haber verdi. (el-Hasen) dedi:
el-Haccac'ı, "Vasıt"ta hutbe okurken dinledim, "Ey Allahım, bana
hidayeti hidayet olarak göster ki ona uyayım ve dalaleti de dalalet olarak göster
ki ondan sakınayım. Hidayet'im hususunda beni şüpheye düşürme, o zaman ben uzak
(derin) bir dalalete saparım." diyordu.
EBU MUHAMMED; (el-Haccac'ın) bu (sözü) Allahm "...elbette
onları düşmekte oldukları şüpheye yine bırakırdık." (En'am 9) ayeti gibidir.
Amr b. Avn el-Kaysi ( -225) gözleri kör oluncaya kadar
ağlayanlardan (el-bekkaun) idi, şöyle dedi: Said b. Ebi Arube'yi ( -156)
"Kur'an'da bana, Musa'nın (a.s.} "..Onların bu canilikleri, ancak
senin İmtihan ve ihtiyarındır. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır,
dilediğine hidayet verirsin." (A'raf 155) sözünden daha ağır gelen bir
ayet yoktur," derken işittim. Ona "Demek Kur'an sana ağır geliyor ha!
Vailahi seninle ebediyyen bir kelime bile konuşmayacağım." dedim ve ölesiye
kadar da onunla konuşmadım.
Bana İshak b. İbrahim eş-Şehidi, Yahya b. Hamid et-Tavirden, o da
Amr b. en-Nadr'dan tahdis etti ki (Amr) şöyle demiştir: Amr b. Ubeyd'e {80-144)
uğradım ve yanına oturdum. Birşeyden bahsetti. Bunun üzerine ben: "Bizim
ashabımız böyle söylemiyor" dedim. O: "Senin ashabın kim?" dedi.
Ben de: "Eyyub, İbn-i Avn, Yunus ve et-Teymi" dedim... "Onlar
murdarlardır, pisliklerdir, Ölülerdir, diri değillerdir." dedi.
EBU MUHAMMED: (Amr b. Ubeyd'in) zikrettiği o dört kişi, ilimde,
fıkıhta, çokça ibadet etme ve helal yeme hususunda zamanının uluları idiler. Ve
onlar kendilerinden önce gelen Ashab ve Tabiilerin İzini takib etmişlerdi. Bu
gösterir ki (Amr b. Ubeyd'e göre) Ashab ve Tabiun da murdardırlar,
pisliktirler.
£ğer (kelamcılar), Ashab ve tabıinin. bu adamların takib etmiş
olduğu yolu takib etmediklerini ve Ashab ve tabiinin kader hususunda kendileri
gibi düşündüklerini iddia ederlerse, biz onlara "O halde niçin el-Hasen,
Amr b. Ubeyd ve Gaylan'a bağlandınız? Hz. Ali, (Abdullah) İbn-i Mes'ud, Ebu Ubeyde,
Muaz, Said b. el-Museyyeb, ve bunların emsallerine tabi olsaydınız ya..! Çünkü
onlar, kendilerine uyulması bakımından Katade, el-Hasen ve İbn-i Ebi Arube'den
daha büyüktürler ve delilleri de onlarınkinden daha sağlamdır, " deriz.
KelamcıIarın "Hadisçiler kendilerine (kader konusunda)
muhalif olan Katade İbn-i Ebi Nuceyh, İbn-i Ebi Zi'b gibilerinden hadis
yazryorlar. fakat bunların emsali olan, Amr b. Ubeyd, Amr b. Faid ve Ma'bed
el-Cuheni gibilerinden hadis yazmıyorlar?" demelerine gelince, Hadisçilerin
hadis yazdıkları bu kimseler ilim ehil ve rivayette doğru kimselerdir. Her kim
bu mertebede ise, ondan (hadis) yazmakta, onun rivayet ettiği ile amel etmekte
bir beis yoktur. Ancak sapık inançları hariçtir. Bu gibi şeyler ondan yazılmaz
ve onunla amel edilmez.
Ancak adil ve sika (güvenilir) bir ravinin nasıl başkası
hakkındaki şehadeti kabul olunur da kendi şahsı oğlu,..veya babası hakkında
veya kendisine bir menfaat getirecek veya kendisinden bir zararı defedecek
hususlarda şehadeti kabul edilmezse, sadık (doğru) bir ravinin sözlerinden de
sadece, kendi mezhebine muvafık olan ve hevay-ı hevesine uyan hususların kabul
edilmesi menedilir. Çünkü nefsi ona Hakk'ın kendi inandığı şeyde, Allah Azze ve
Celle'ye yakınlığın da bu inancı çeşitli yönlerden sağlamlaştırıp desteklemekte
olduğunu gösterir.
Buna ilaveten (kendi mezhebine muvafık rivayetlerde) tahrif,
ziyade ve noksanda bulunmasından da emin olunamaz. Eğer: "Kelamcılardan
her fırka kendi itikadının hak (doğru} olduğuna, muhalifin ise dalalet ve
hevay-ı nefs üzerinde olduğuna inanır. Hadisçiler de kendi mezhepleri (nin hak
olduğu) hususunda böyledirler. Hadisçiler hak üzre (doğru yolda) olduklarını
kat'i bir şekilde nasıl bildiler?" derlerse, onlara şöyle cevab verilir:
"Muhakkak ki Kelam ehli (Ehlu'l-Makalat) her ne kadar ihtilaf içerisinde
olsalar ve onlardan her bir sınıf, hakk'ın kendisinin iddia ettiği görüşte
olduğunu söylüyor ise de, yine de hepsi, Allahın kitab'ına sarılıp. Resulullah
(s.a.v.)'in sünnetine yapışan kimsenin, (hakkın) nur(u) ile aydınlanmış, rüşd
(doğruluk) kapısını açmış ve hakkı tam yerinde aramış olacağı üzerinde
ihtilafları olmayıp bu hususta müttefiktirler.
Hadisçileri bu yolda yürümekten ancak zalimler alakoyabilir. Çünkü
onlar dini hususların hiçbiri için ne istihsana ne kıyas ve nazara (akli
muhakeme), ne geçmişlerin felsefe kitaplarına ve ne de sonraki Kelamcılara
hiçbirşey havale etmezler.
Eğer, yalan ve birbirini nakzeden rivayetleri nakletmelerinden
dolayı Hadisçilere hata nisbet edilirse, onlara denir ki: Uydurma, hatalı ve
zayıf rivayetlere gelince, sana anlattığım gibi, bunlara karşı ikazda
bulunmuşlardır
Birbirini nakzeden, çelişkili rivayetlere gelince; Bu tenakuzdan
kurtulmanın yolunu sana haber vereceğiz, bilmediğin ve görüşünün yetmeyip kısır
kaldığı şeylere senin dikkatini çekeceğiz.
Itimad Allahadır. Yardım istenecek olan da O'dur."..
BİR SONRAKİ İÇİN TIKLA: