Ana sayfa

 

1- Ashâbu'l-Hadîs (Hadısçıler)

2- Hadisçilerin.Unuttuğu Bir Hadisi Kendi  Kendilerinden Rivayet Etmeleri

3- Hadisçilerin Zayıf Rivayetlere Karşı İkazı

4- Bizzat Hadisçilerin Bazı Hataları

 

1- Ashâbu'l-Hadîs (Hadısçıler)

 

EBU MUHAMMED: Hadisçilere gelince onlar hakkı (hakikatı), bulabilecekleri yerlerde arayıp araştırdıIar. Doğuda ve Batıda karada ve denizde Resulullah (s.a.v.)'in hadislerini, eserlerini (haberlerini) aramaları ve onun sünnetine uymaları sebebiyle Allah'a yaklaştılar.

 

Onlardan biri tek bir hadis veya sünnet için yayan yola çıkar ıssız çöllerde konaklar ve bunu sadece, o hadisi, nakledenin ağzından işitebilmek için yapardı...

 

Sonra hadisçiler, sahihini ve sakimini (sahih olmayanını), nasihini ve mensuhunu, fukahadan kimlerin hadislere muhalif bir görüş ileri sürdüğünü anlayasıya kadar, haberleri (hadisleri) araştırmaya ve incelemeğe devam ettiler. Yukarıdaki hususları açıklayıp bildirmeleri sayesinde "Hak" gizli iken ortaya çıkmış, kaybolmuş iken yayılmış, dağınık bir halde parça parça iken bir araya toplanmıştır .Yine onların bu çalışmaları sayesinde sünnetten yüz çevirenler ona boyun eğmiş, sünnetten haberi olmayan sünnetten haberdar olmuş önceleri Resulullah'ın (s.a.v.) hadislerine muhalif olsa bile fulan veya falan kimsenin reyi ile hüküm verirken, bundan sonra Resulullah'ın (s.a.v.) hadisleri ile hüküm verir olmuştur.

 

Ayıplayanlar, onları, zayıf hadisleri naklettikleri ve zararlı olan garip hadisleri aradıkları için ayıplamaktadırlar. Hadisçiler zayıf ve garip hadisleri doğru kabul ederek nakletmiş değillerdir. Bilakis birbirinden ayırmak ve her ikisini de bildirmek için çürüğü ile sağlamını, sahihi ile sakimini biraraya getirmişlerdir. Bunu yapmışlar ve mesela merfu bir hadis olan "Aç karnına su içmek vücutta yağ yapar." sözünün uydurma olduğunu ve bunu Asımu'l-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.

 

İbn-i Abbas'ın hokkaya tükürüp. bununla yazı yazdığı şeklindeki hadisi de Asımu'l-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.

 

el-Hasen (el-Basri) in "Resulullah (s.a.v.) hasta olan kimsenin talak (boşaması) na cevaz vermedi hadisinin de uydurma olduğunu ve bunu Sehl es-Serrac'ın uydurduğunu söylemişledir..

 

Yine hadisçiler demişlerdir ki: Sehl, Hasen'i kabirler arasında namaz kılarken gördüğünü rivayet ederdi. Bu ise batıldır. Çünkü el-Hasen el-Basri kendisi Resulullah (s.a.v.)'in kabirler arasında namaz kılmaktan nehyettiğini rivayet etmiştir.

 

Keza Enes'in "Resulullah, "kişi ayakkabısını çıkarmadığı müddetçe hayvana binmiş biri (hükmünde)dir." buyurdu, hadisi de batıldır ve bunu Eyyub b. Havt uydurmuştur. demişlerdir!

 

Amr b. Hurays'ın,"Resulullah (s.a.v.)'i, bayram günü huzurunda harbe (mızrak)lar ile oyun oynanırken gördüm hadisinin de batıl olup onu el-Munzir b. Ziyad uydurduğunu,

 

İbn-i Ebi Evfa'nın "Resulullah (s.a.v.)'i namazda sakalım sıvazlarken gördüm" hadisinin de keza el-Munzir b. Ziyad tarafından uydurulduğunu,

 

Yunus'un, Hasenu'l-Basri'den rivayet ettiği "Resulullah (s.a.v.) on (aded) künye (kullanılmasını) yasakladı" hadisinin mevdu olduğunu ve Merv kadısı Ebu İsme'nin uydurduğunu fhep hadisçiler) söylemişlerdir.

 

Hadisçiler, insanların (hadis olmadığı halde hadis diye) dillerinde dolaştırdıkları pekçok hadis hakkında "..aslı yoktur" demişlerdir. Bu tip hadislere misal olarak insanlar: "Sakalının seyrek olması kişinin saadetindendir." - "Onları en çok sevdikleri isim ile isimlendiriniz ve onlara en çok sevdikleri künyeleri veriniz." - ''Ticaretinizin en hayırlısı elbise ticareti işlerinizin en hayırlısı da terziliktir." - "Dilenen doğru söyleseydi onu geri çeviren iflah etmezdi.'' - "İnsanlar birbirine denktir, ancak dokumacı veya hacamatçı müstesna.." hadislerini ve bunlara benzer -hepsini zikretmek mümkün olmayan- pekçok hadisi rivayet etmişler, hadisçiler de bunları rivayet edip batıl olduklarını söylemişlerdir.

 

İbn-i'l-Mubarek (118-181) Ubeyy b. Ka'b'ın "Kim şu sureyi okursa ona, şu kadar (sevap) vardır ve kim şu sureyi okursa ona şu kadar (sevab v.s) vardır." gibi hadisleri hakkında "Bunları zındıkların uydurduğunu zannediyorum" demiştir.

 

İşte Hadisçilerin (rivayet ettikleri için) sövülüp kötülendikleri "atın terlemesi", "göğüs kılları", "altın kafes", "meleklerin ziyareti'' hadisleri de uydurmadır. Bunların hepsi de batıl (asılsız) dır. Onların hiçbirinin sahih bir isnadı yoktur. Bu hadislerin ravileri de yoktur. Onların zındıkların uydurması olduğundan hiç şüphe etmiyoruz.

 

EBU MUHAMMED: Muhakkak ki "Mü'minin kalbi Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır." - "Allah adem'i kendi suretinde yarattı.'' - "Onun (Allah'ın) iki eli de sağ (el) dir." - "Allah yeryüzünü parmağı üzerinde taşır ve parmağı üzerinde onu şöyle yapar." - "Rüzgara sövmeyiniz...Çünkü o, Rahman'ın nefesindendir. Ve "Kafirin Cehennemde derisinin kalınlığı iri yarı bir adamın (el-Cebbar) zirai ile kırk zira'dır" gibi sahih hadisler de mevcuddur.

 

EBU MUHAMMED: Bu hadislerin açıklamaları mevcuddur. Bunları, kitapta yeri geldikçe anlatacağız, inşaallah.

 

 

2- Hadisçilerin.Unuttuğu Bir Hadisi Kendi  Kendilerinden Rivayet Etmeleri

 

Bazen Hadisçilerden birisi rivayet ettiği bir hadisi unutabilir. O hadis kendisinden ezberlenir ve kendisine tekrar hatırlatılınca o hadisi bilemez ve bu durumda bu hadisi rivayet etmiş olduğu kendisine bildirilir. O da sünnete olan rağbeti ve sağlam bir hadise olan hırsı sebebiyle hadisi kendisinden işiten kimseden rivayet eder.

 

Rabia b. Ebi Abdirrahman'ın, Süheyl b. Ebi Salih'den, onun babasmdan, onun da dedesinden onun da Ebu Hureyre'den rivayet ettiği "Resulullah (s.a.v.) bir şahid ve onun yemini ile hükümde bulundu rivayeti bu tip bir rivayettir.

 

Rabia ( -136) dedi ki:"Suheyl'e bu hadisi hatırlattım. onu hatırlamadı. Bundan sonra o. bu hadisi benden, kendisinden. babasından ve Ebu Hureyre'den olmak üzere rivayet ederdi."

 

İbn-i Uyeyne ( -198}'nin, Veki'(129-197) ve Ebu Muaviye ( -195) den rivayet ettiği iki hadis'te böyledir. Bu hadislerden birisi İbn-i Ebi Nuceyh'den, o da Mucahid'den rivayet edilmiştir.

 

(İbn-i Kuteybe): Bu hadisi bize Muhammed b. Harun tahdis etti. o da dedi ki: Bize İbn-i Uyeyne, Ebu Muaviye'den o, İbn-i Ebi Nuceyh'den. o da Mucahid'den haber verdi. (Mucahid) (Tur 9) ayeti hakkında "yani sema döner çalkanır' emiştir.

 

Yine Amr (b. Dinar) dan, o da İkrime'den ( -105) (Ahzab 26) kelimesinin ''kaleler.." manasına geldiğini rivayet etmiştir.

 

İbn Uyeyne'ye bu iki hadis soruldu. Bunları bilemedi ve bunları Veki ve Ebu Muaviye'den, ve kendisinden rivayet etti. İbn-i Uleyye (110-193) İbn-i Uyeyne'den o da Amr b. Dinar'dan (45-125) o da Ömer b. Abdülaziz'den ( -101), onun "İkrah (zorlama) ile yapılan boşamanın bir hüküm ifade etmeyeceğini kabul ettiğini rivayet etti. İbn-i Uyeyne'ye, bu hadisi sordu. İbn-i Uyeyne bu hadisi bilemedi. Bundan sonra artık bu hadisi İbn-i Uleyye'den ve kendisinden rivayet etmeğe başladı.

 

EBU MUHAMMED: Mu'temir b. Süleyman ( -187) şöyle derdi: Munkiz bana, benden (ben) Eyyub'dan o da el-Hasen (el-Basri)'den 'Vayh"ın rahmet (acıma) bildiren bir kelime olduğunu rivayet etti..

 

 

3- Hadisçilerin Zayıf Rivayetlere Karşı İkazı

 

Hadisçiler zayıf isnadları da (bildirmişler ve) ikaz etmişlerdir. Mesela: Amr b. Said'in. babasından. o da dedesinden rivayet ettiği bir hadis de böyledir, (zayıftır). Çünkü Hadisçilere göre bu (bizzat işitilmeyip) kitaptan alınmıştır.

 

Muğire ( -136), ne Salim b. Ebi'l-Ca'd ( 100) ve Hılas'ın ( -100) hadisine ne de Abdullah b. Amr'ın "Sahife"sine kıymet vermezdi.. Mugire: "Abdullah b. Amr'ın "Sadıka" denilen bir (hadis) sahifesi vardı. O sahife iki kuruşa benim olsa bile yine de sevinmem" demiştir.

 

Yine (Muğire) "Abdullah b. Mes'ud'un ashabının Ali'den (r.a.) rivayeti Ali'nin ashabının Ali'den yaptığı rivayetten daha sahihtir" demiştir.

 

Keza, Şu'be (82-160) "Şu şu kadar zina etmek benim için Eban b. Ebi Ayyaş'dan ( -138) hadis rivayet etmekten daha iyidir, "demiştir.

 

(Kelamcıların) Hadisçilere, rivayet ettikleri şeyler hakkındaki malumatlarının azlığı lahn ve tasnif (okuma ve yazma hatalarının çokluğu sebebiyle hakaret etmelerine gelince:

 

Muhakkak ki insanların hepsi de bilgi ve fazilette müsavi değillerdir. İnsanlardan hiçbir sınıf yoktur ki. onların içersinde düşük ve adi insanlar da bulunmasın!

 

Nerede Zuhri gibi ilmin her dalında insanların en alimi olan biri ve Hammad b. Seleme, Malik b. Enes, bin Avn, Eyyub, Yunus b. Ubeyd, Süleyman et-Teymi, Sufyan es-Sevri, Yahya b. Said, İbn-i Curayc, el-Evzai, Şu'be, Abdullah b. el-Mubarek ve emsali ilimde itkan sahibi muhaddisler. nerede onları ayıplayanlar.

 

İlmin sadece bir dalında ilerleyen bir kimse, diğer dallardaki ayak kaymalarından dolayı ayıplanamaz. Bir muhaddis için i'rabta (okunuşta) şaşırmak veya bir fakih için şiirde hata yapmak ayıplanacak birşey değildir.

 

Her ilim sahibinin, insanlar kendisinin ilmine muhtaç olduğu ve kendisi o sahada söz sahibi olduğu zaman, kendi dalında derinleşip mükemmelleşmesi başlıca vazifesidir.

 

Bazan da bir kişide pekçok ilim toplanabilir. Zira Allah lütfunu dilediğine verir.

 

Ebu Hanife'ye (80-150) -ki fetva ve görüşünün inceliği hususunda zamanında tek idi- bir kaya parçasını alıp bir adamın başına vuran ve onu öldüren bir adam hakkında ne dersin? Bu sebeple onu kısas edermisin? denilince, "Hayır (kısas etmem) Hatta adamın başına (Mekke'nin) Ebu Kubeys dağını atmış olsa bile demiştir.

 

Bişru'l-Merisi arkadaşlarına: Allah sizin ihtiyaçlarınızı en güzel ve en rahat bir şekilde yerine getirmiştir" dedi. Kasımu't-Temmar bir gurup insanın, Bişrin bu sözüne güldüklerini gördü ve: "Bu (Bişr'in sözü) şairin: "Muhakkak ki Allah Suleyma'yı koruyor. o ise kendisine verilmeyen birşeye karşılık cimrilik ediyor. sözü gibidir, " dedi.

 

Bişr, re'y (ehlin)in ileri geleni, Kasımu't-Temmar ise Kelamcıların önde gelenidir. Kasım'ın, Bişr'i desteklemek için delil getirmesi, Bişr'in i'rabta hata etmesinden daha tuhaftır.

 

Bilal ( -17-25) Abdu'l-A'la b. Abdillah b. Amir'e karşı yardım isteyen Şebib b. Şeybe'ye O'nu bana getir." dedi. (Şebib): "(Daha önce de) onu çağırmıştım. Fakat onun hepsi de (=fe küllü zalike) dayattı (gelmedi)" deyince Bilal: Suç "hepsi"nin dir, dedi.

 

Ben ilim ve edebiyat sahiplerinden, el-Asmai Ebu Zeyd, Sibeveyht el-Ahfeş, el-Kisai, el-Ferra, Ebu Amr eş-Şeybani gibileri olsun veya Kıraat ve Tefsir ilminin imamları gibi olsun ilminde hata etmeyen bir tek alim görmedim.

 

İnsanlar gerek İslamda gerek Cahilliyyede şairlerin -Lisan ilminin ehli oldukları ve sözleri delil olarak kullanıldığı halde- i'rab ve manalarda hata etmelerini kınamışlardır.

 

 

4- Bizzat Hadisçilerin Bazı Hataları

 

Hadisçiler hatalarında insanların herhangi bir sınıfından hiç de farksız değildir.

 

Elbette biz kitabımızda onların pekçoğunun yazdıklarını iyice öğrenmeyi ve topladıkları (hadisler)i iyice anlamayı bırakıp ölünceye kadar (topu topu) bir hadisi on veya yirmi vecih (tarik) ten elde etme sevdasına düşmelerini kötülemekten geri kalacak değiliz!

 

Halbuki sahih olan bir veya iki (isnadla gelen bir) hadis, Allah'ın ilim sahibi olmasını murad ettiği bir kimse için kafidir.

 

Onların bir hadisi on veya yirmi tarik (isnad) dan aramalarından, ellerine, hadisi arayanı yorgun düşüren ve geridekilere bir faydası olmayan yolculuklardan başka birşey geçmemiştir.

 

Her kim bu tabakadan (bir hadisçi) ise o, bize göre vaktini boşa harcamış ve daha faydalı olanı bırakıp daha az faydalı olan şeylerle uğraşmış demektir.

 

Onlara (Hadisçilere) Haşeviyye, Nabite, Mucbire, bazan da Cebriyye denilmiştir. Mecazi olarak el-Ğusa' (sel arükları) ve el-Gusr (insanların en rezilleri) de denmiştir.. Bütün bunlar. bir takım lakablardır ki, bunların hiçbiri, Kaderiyye (Mu'tezile) de olduğu gibi bir hadiste zikredilmiş değildir. Kaderiyye hakkında ise "onların bu ümmetin mecusileri olduğu, hastalanırlarsa ziyaretlerine gidilmemesi ölürlerse cenazelerinde bulunulmaması" Resulullah'tan rivayet edilmiştir

 

Rafıza hakkında, Meymun b. Mihran'ın İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği: "Resulullah (s.a.v.): "ahir zamanda birtakım insanlar olacaktır. Onlara Rafıza denilir. İslamiyeti fırlatıp atarlar, sadece ismi ile yetinirler. Onları öldürünüz, çünkü onlar müşriktirler.." hadisi [383]

 

Murcie hakkında: "Ümmetimden iki sınıf insan vardnr ki şefaatıma nail olamazlar. Onlar yetmiş peygamber tarafından lanetlenmişlerdir. Bunlar Murcie ve Kaderiyyedir.. "hadisi,

 

Hariciler hakkında: "Ok'un yaydan çıkması gibi dinden çıkarlar. Onlar Cehennemliklerin köpekleridir" hadisi varid olmuştur.

 

Bunlar Resulullah (s.a.v.) tarafından verilen isimlerdir. Onların (Hadisçilere verdikleri isimler ise böyle olmayıp sonradan çıkarılmıştır.

 

Bazan taassub, onlardan bir kısmını "Cebriyye, Kaderiyye'dir" demeğe götürmüştür. Eğer bu isim onların olması gerekseydi, onlara sadace Kaderiye ismi yeterdi. Eğer bu kaderciler için caiz olsaydı, bunun gibi Rafiza, Hariciler ve Murcie için de (Kaderiyye) demek caiz olurdu. Çünkü bütün bu guruplardan herbiri Hadisçiler hakkında, Kaderiyye ne demişse onu söylemişlerdir. İsimler ise sahibinden başkasına yakışmaz. İsimler ancak ehline yaraşır.

 

Nitekim ayakkabı tamircisine "ayakkabı boyacısı" ve demirciye " marangoz" demek imkansızdır.

 

Keza insanların yaratıldıkları fıtratları ve salim düşünce de onların iftiralarının asılsızlığını ortaya çıkarır.

 

Fıtrata gele!im: Bir adam bir şehre gitse ve orada kaderiyyeyi veya murcieyi kendisine göstermelerini istese, küçük - büyük, kadın veya ihtiyar, avam veya havas veya sokak takımı hepsi de şüphesiz, bu isimde kim varsa onu gösterirler. Eğer Ehl-i sünnet'i göstermelerini istese insanlar hadisçileri gösterirlerdi.

 

Eğer içersinde kaderi (mu'tezili), sünni rafızi, murcii ve haricinin bulunduğu bir topluluk oradan geçse ve adamın biri kaderiyye aleyhine atıp tutsa veya lanet etse, onlara göre bu atıp tutma veya lanet ile Hadisçiler (Ashabu'l-Hadis) kasdedilmiş olmaz. Bu hiç kimsenin reddedemiyeceği ve inkar edemiyeceği bir husustur.

 

Salim düşünce'ye (nazar) gelince: Şüphesiz Kaderiyye kaderi kendilerine izafe etmişlerdir. Başkaları ise kaderi kendilerine değil Allah'a izafe etmişlerdir. Bu sebeple, birşeyin kendisine aid olduğunu iddia eden kimse o şeyin başkasına aid olduğunu kabul eden kimseden daha ziyade o isme nisbet edilmeye layıktır. Çünkü hadiste bize, onların (kaderiyye) bu ümmetin mecusileri olduğu varid olmuştur. Gerçekten onlar Mecüsilere ençok benzeyen kimselerdir. Çünkü mecusiler iki ilah'ın varlığını kabul etmektedirler. Nitekim Allah onları kasdederek "..iki ilah edinmeyin. O ancak bir İlah'dır" (Nahl 51) buyurmuştur. Kaderiyye "Biz Allah'ın olmasını istemediği şeyleri ve takdir olunmayan şeyi yapabiliriz.''  demektedirler.

 

Duyduğuma göre. Kelamcılardan birisi, zimmilerden birine "Ey fulan müslüman olmuyor musun? der. Zimmi de: "Allah murad etmedikçe (müslüman olmam)" diye cevab verir.

 

Kelamcı tekrar: "Şüphe yok ki Allah murad etmektedir, fakat iblis seni bırakmıyor." deyince zimmi: "Ben o ikisinden (Allah ve iblis) daha kuvvetli olanı ile beraberim." der..

 

Bana İshak b. İbrahım b. Habib b. eş-Şehid tahdis etti: Bize Kurayş b. Enes ( -209) tahdis etti: Amr b. Ubeyd'i işittim. şöyle diyordu: Ben kıyamet günü getirilirim ve Allahın huzurunda durdurulurum. Bana "Niçin katil cehennemdedir dedin?" der, ben: "Böyle olduğunu sen söyledin, derim" dedi ve sonra şu ayeti okudu: Kim bir mü'mini kasden öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalmak üzere Cehennemdir." (Nisa 93) Ben -ki evde benden küçük kimse yoktur ona: (Allah) sana: "Ben ''Doğrusu Allah, kendine eş koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını, dilediği kimse için bağışlar." (Nisa 48) buyurdum. Sen benim onu (katili) affetmek istemeyeceğimi nereden bildin? derse, sen ne cevab verirsin? dedim, bana hiçbir cevab veremedi...

 

Bana Ebu'l-Hattab tahdis etti (ve) dedi ki: Bize Davud b. el-Mufaddal, Muhammed b. el-Mufaddal'dan. o da Muhammed b. Süleyman'dan o da, el-Asbağ b. Cami'den, o da babasından haber verdi ki babası şöyle demiştir ki: Ben Ömer b. el-Hattab ile beraber Ka'beyi tavaf ediyordum. Hz. Ömer Ka'be kapısı ile Haceri Esved arasındaki mültezem'e geldi vücudunu oraya yapıştırdı ve "Allahım, benim aleyhime takdir ettiklerini affet benim aleyhime takdir etmediklerini affetme," dedi.

 

Bana Sehl b. Muhammed tahdis etti (ve) dedi: bize el~Asmai, Muaz b. Muaz'dan haber verdi. Muaz b. Muaz (119-196) şöyle dedi: el-Fadlu'r-Rakaşi bir adamın "Allahım beni (sana teslim olan) müslüman kıl (Allahumme'c'alni muslimen) .." dediğini işitmiş ve adama, (senin bu dediğin) muhaldir. deyince adam "Ey Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmakta sabit kıl. Soyumuzdan da bir topluluğu sana teslim olan bir ümmet yap.." (Bakara 128) ayetini okumuştur.

 

Bana Sehl tahdis etti (ve) dedi: bize el-Asmai, Ebu Ma'şer el-Medeni'den (-170) Muhammed b. Ka'b el-Kurazi (40-120) nin "KuIlar Allah dilemedikçe, O'nun mülkünden herhangi bir şeye sahib olamayacak kadar acizdirler" dediğini haber verdi.

 

Bana Sehl tahdis etti (ve) dedi: bize el-Asmai tahdis etti (ve) dedi: Ebu Amr (68-154) "Allahın dilediğini hidayete erdireceğine, ve dilediğini saptıracağına şehadet ederim. Allah'ın bize karşı hücceti vardır. Kim bana "Gel seninle münakaşa edeceğim" derse, ben ona "kendini benden uzak tut" derim." demiştir.

 

Bana Ebu'l-Hattab tahdis etü (ve) dedi: Bize Ebu Davud, el-Hasen b. Ebi'l-Hasen'in (22-110) şöyle dediğini haber verdi. (el-Hasen) dedi: el-Haccac'ı, "Vasıt"ta hutbe okurken dinledim, "Ey Allahım, bana hidayeti hidayet olarak göster ki ona uyayım ve dalaleti de dalalet olarak göster ki ondan sakınayım. Hidayet'im hususunda beni şüpheye düşürme, o zaman ben uzak (derin) bir dalalete saparım." diyordu.

 

EBU MUHAMMED; (el-Haccac'ın) bu (sözü) Allahm "...elbette onları düşmekte oldukları şüpheye yine bırakırdık." (En'am 9) ayeti gibidir.

 

Amr b. Avn el-Kaysi ( -225) gözleri kör oluncaya kadar ağlayanlardan (el-bekkaun) idi, şöyle dedi: Said b. Ebi Arube'yi ( -156) "Kur'an'da bana, Musa'nın (a.s.} "..Onların bu canilikleri, ancak senin İmtihan ve ihtiyarındır. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine hidayet verirsin." (A'raf 155) sözünden daha ağır gelen bir ayet yoktur," derken işittim. Ona "Demek Kur'an sana ağır geliyor ha! Vailahi seninle ebediyyen bir kelime bile konuşmayacağım." dedim ve ölesiye kadar da onunla konuşmadım.

 

Bana İshak b. İbrahim eş-Şehidi, Yahya b. Hamid et-Tavirden, o da Amr b. en-Nadr'dan tahdis etti ki (Amr) şöyle demiştir: Amr b. Ubeyd'e {80-144) uğradım ve yanına oturdum. Birşeyden bahsetti. Bunun üzerine ben: "Bizim ashabımız böyle söylemiyor" dedim. O: "Senin ashabın kim?" dedi. Ben de: "Eyyub, İbn-i Avn, Yunus ve et-Teymi" dedim... "Onlar murdarlardır, pisliklerdir, Ölülerdir, diri değillerdir." dedi.

 

EBU MUHAMMED: (Amr b. Ubeyd'in) zikrettiği o dört kişi, ilimde, fıkıhta, çokça ibadet etme ve helal yeme hususunda zamanının uluları idiler. Ve onlar kendilerinden önce gelen Ashab ve Tabiilerin İzini takib etmişlerdi. Bu gösterir ki (Amr b. Ubeyd'e göre) Ashab ve Tabiun da murdardırlar, pisliktirler.

 

£ğer (kelamcılar), Ashab ve tabıinin. bu adamların takib etmiş olduğu yolu takib etmediklerini ve Ashab ve tabiinin kader hususunda kendileri gibi düşündüklerini iddia ederlerse, biz onlara "O halde niçin el-Hasen, Amr b. Ubeyd ve Gaylan'a bağlandınız? Hz. Ali, (Abdullah) İbn-i Mes'ud, Ebu Ubeyde, Muaz, Said b. el-Museyyeb, ve bunların emsallerine tabi olsaydınız ya..! Çünkü onlar, kendilerine uyulması bakımından Katade, el-Hasen ve İbn-i Ebi Arube'den daha büyüktürler ve delilleri de onlarınkinden daha sağlamdır, " deriz.

 

KelamcıIarın "Hadisçiler kendilerine (kader konusunda) muhalif olan Katade İbn-i Ebi Nuceyh, İbn-i Ebi Zi'b gibilerinden hadis yazryorlar. fakat bunların emsali olan, Amr b. Ubeyd, Amr b. Faid ve Ma'bed el-Cuheni gibilerinden hadis yazmıyorlar?" demelerine gelince, Hadisçilerin hadis yazdıkları bu kimseler ilim ehil ve rivayette doğru kimselerdir. Her kim bu mertebede ise, ondan (hadis) yazmakta, onun rivayet ettiği ile amel etmekte bir beis yoktur. Ancak sapık inançları hariçtir. Bu gibi şeyler ondan yazılmaz ve onunla amel edilmez.

 

Ancak adil ve sika (güvenilir) bir ravinin nasıl başkası hakkındaki şehadeti kabul olunur da kendi şahsı oğlu,..veya babası hakkında veya kendisine bir menfaat getirecek veya kendisinden bir zararı defedecek hususlarda şehadeti kabul edilmezse, sadık (doğru) bir ravinin sözlerinden de sadece, kendi mezhebine muvafık olan ve hevay-ı hevesine uyan hususların kabul edilmesi menedilir. Çünkü nefsi ona Hakk'ın kendi inandığı şeyde, Allah Azze ve Celle'ye yakınlığın da bu inancı çeşitli yönlerden sağlamlaştırıp desteklemekte olduğunu gösterir.

 

Buna ilaveten (kendi mezhebine muvafık rivayetlerde) tahrif, ziyade ve noksanda bulunmasından da emin olunamaz. Eğer: "Kelamcılardan her fırka kendi itikadının hak (doğru} olduğuna, muhalifin ise dalalet ve hevay-ı nefs üzerinde olduğuna inanır. Hadisçiler de kendi mezhepleri (nin hak olduğu) hususunda böyledirler. Hadisçiler hak üzre (doğru yolda) olduklarını kat'i bir şekilde nasıl bildiler?" derlerse, onlara şöyle cevab verilir: "Muhakkak ki Kelam ehli (Ehlu'l-Makalat) her ne kadar ihtilaf içerisinde olsalar ve onlardan her bir sınıf, hakk'ın kendisinin iddia ettiği görüşte olduğunu söylüyor ise de, yine de hepsi, Allahın kitab'ına sarılıp. Resulullah (s.a.v.)'in sünnetine yapışan kimsenin, (hakkın) nur(u) ile aydınlanmış, rüşd (doğruluk) kapısını açmış ve hakkı tam yerinde aramış olacağı üzerinde ihtilafları olmayıp bu hususta müttefiktirler.

 

Hadisçileri bu yolda yürümekten ancak zalimler alakoyabilir. Çünkü onlar dini hususların hiçbiri için ne istihsana ne kıyas ve nazara (akli muhakeme), ne geçmişlerin felsefe kitaplarına ve ne de sonraki Kelamcılara hiçbirşey havale etmezler.

 

Eğer, yalan ve birbirini nakzeden rivayetleri nakletmelerinden dolayı Hadisçilere hata nisbet edilirse, onlara denir ki: Uydurma, hatalı ve zayıf rivayetlere gelince, sana anlattığım gibi, bunlara karşı ikazda bulunmuşlardır

 

Birbirini nakzeden, çelişkili rivayetlere gelince; Bu tenakuzdan kurtulmanın yolunu sana haber vereceğiz, bilmediğin ve görüşünün yetmeyip kısır kaldığı şeylere senin dikkatini çekeceğiz.

 

Itimad Allahadır. Yardım istenecek olan da O'dur."..

 

BİR SONRAKİ İÇİN TIKLA: