BEYHAKİ

KÜLLİYATI

ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Tedbir Sıfatıyla Alakah İsimlerin İsbatıyla İlgili Bölümler

 

Halimi der ki: el-Müdebbir; işleri güzel bir şekilde neticelenecek şekilde düzenleyen demektir. Kelime dübür (arka) kelimesinden türemiştir. el-Müdebbir, olan ve olacak şeyleri bilmesiyle her şeyın sonunu bilerek düzenleyen demektir. Allah her şeyin nasıl neticeleneceğini bilir. Bu isim, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelen rivayette mevcuttur. Yüce Allah: " ...işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez"[Yunus 3] buyurmuştur.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Kayyum ismidir. Yüce Allah: "Allah, Ondan başka tanrı olmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır"[Al-i İmran 2] buyurmuştur. Bu ismi Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

 

75- Bilal b. Yesar b. Zeyd, babasından, o da Hz. Peygamber'in azatlısı dedesinden bildiriyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Her kim, ''Kendisinden başka ilah olmayan, her zaman diri olan ve her şeyi ayakta tutan Yüce Allah'tan mağfiret diler ve O'na tövbe ederim'' derse, savaştan kaçmış olsa dahi günahları bağışlanır."   [-] İsnadı zayıftır. Ebu Davud (1517); Tirmizi (3577).

 

 

 

76- Mücahid: (....) kelimesi hakkında: "Yüce Allah her şeyi gözetip durandır" dedi.

 

[-] İsnadı zayıftır. Adem, Tefsir Mücahid (s. 248), İbn Cerir (4/259), İbn Ebi Hatim 2/486 (2573) ve Ebu'ş-Şeyh (96).

 

 

Halimi der ki: el-Kayyum; mahlukatla ilgili her şeyi gözetip duran ve dilediği gibi düzenleyen demektir.

 

Ebü Süleyman Hattabi der ki: el-Kayyüm, daima var olan ve sonu olmayan demektir. Kelime kıyam kelimesinden türemiş ve mübalağa ifade eder. el-Kayyüm, her şeyi gözeten manasına da gelir. İsmail ed-Darir'in Tefsir'inde el-Kayyum kelimesinin manasıyla ilgili: "el-Kayyum; uyumayan demektir" denildiğini gördüm. İsmail bunu Ayetu'l-Kürsi'deki: "Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır"[Bakara, 255] ibaresinden almış olabilir.

 

 

 

77- İbn Abbas: ....La te'huzuhu sinetun vela nevm....[Bakara, 255] ayeti hakkında: "Sinetun uyuklamak, nevm ise uyumak" anlamındadır" dedi.    [-] İsnadı zayıftır. İbn Cerir (4/531) ve İbn Ebi Hatim 2/487,488 (2576, 2581).

 

 

 

78- Said b. Ebi Burde, babasının şöyle dediğini bildiriyor: Hz. Musa'ya, kavmi: "Rabbimiz uyur mu?" diye sorunca, Hz. Musa: "Eğer inanıyorsanız, Allah'tan korkunuz" karşılığını verdi. Allah, Hz. Musa'ya iki şişe alıp su doldurmasını emretti. Hz. Musa kendisine söyleneni yapıp şişeleri elinde tutmaya başladı. Bu sırada uykusu gelip uyuyunca elinden düşen şişelerin kırılması üzerine Yüce Allah Hz. Musa'ya: "Ben, yok olup gitmemeleri için gökleri ve yeri tutuyorum. Eğer uyusaydım yok olup giderlerdi" diye vahyetti.

 

 

 

79- Ebu Hureyre ya da İbn Abbas, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minberde şöyle buyurduğunu nakleder: "Hz. Musa'nın içinden Allah uyur mu uyumaz mı, diye bir fikir geçince, Allah ona bir melek gönderdi. Melek onu üç gün uykusuz bıraktıktan sonra her eline bir tane olmak üzere iki şişe verdi ve şişeleri olduğu gibi (düşürmeden) muhafaza etmesini söyledi. Hz. Müsa uyumaya başladı ve elleri gevşeyince şişeler az daha düşecekti. Şişeler kırılmasın diye onları sıkıca tuttu. Sonunda uykuya dalınca şişeler düşüp kırıldılar. Yüce Allah bunu, eğer uyusaydı göklerle yeryüzünün ayakta duramayacağını göstermek için örnek vermiştir." İlk isnadın metni, mahfüza daha yakın benzemektedir.   [-] Hadis münkerdir. İbn Cerir, Tefsir (5/394).

 

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de er-Rahman ve er-Rahim ismidir.

 

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Rahman olan Allah, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti."[Rahman 1-4], "İster Allah deyin, ister Rahman deyin."[İsra 110], "İnananlara merhamet eden O'dur."[Ahzab 43], "O, Rahman ve Rahim'dir."[Fatiha 3], "Bu Kitab, merhametli olan Allah katından indirilmedir."[Fussilet 2] Yüce Allah, Tevbe Süresi dışındaki bütün sürelerin girişinde: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" buyurmuştur.

 

 

 

80- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah buyuruyor ki: ''Namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, yarısı benim, yarısı da kulum içindir. Kuluma istediği verilecektir.'' Kul: ''Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur''[Fatiha 2] deyince, Allah ta: ''Kulum bana hamd etti'' buyurur. Kul: ''O, Rahman ve Rahim'dir''[Fatiha 3] deyince, Allah ta: ''Kulum beni övdü'' der. Kul: ''Din Gününün sahibidir''[Fatiha 4] deyince, Allah ta: ''Kulum beni yüceltti'' -veya "Kulum ahiret işini bana bıraktı (tevekkül etti)"- der. Kul: ''Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz''[Fatiha 5] deyince, Yüce Allah: ''Bu, benimle kulum arasındaki müşterek ayettir. Kulum istediğine erişecektir'' buyurur. -bir rivayetinde de: "Benden istediğine erişecektir" ibaresi geçmiştir- Kul: ''Bizi doğru yola eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil''[Fatiha 6] deyince, Allah: ''Bu, kulumundur ve kuluma istediği verilecektir'' buyurur."

 

Müslim bu hadisi Sahih'te İshak b. İbrahim kanalıyla Süfyan'dan rivayet etti. [-] Sahihtir. Müslim (395).

 

 

Halimi der ki: er-Rahman; bahaneleri ortadan kaldıran demektir.

 

Yüce Allah cinlerin ve insanların kendisine kulluk etmelerini dilediği zaman onlara ibadetlerin nasılolacağını, şartlarını öğretip onlara idrak, şuur, kuvvet ve organlar verdi. Sonra onları mükellef kılıp ibadet edenleri müjdeleyerek aksine davrananları uyardı, onlara mühlet verip güçlerinin yeteceği şeyi yükledi. Böylece cinlerin ve insanların ibadet etmemek için bir bahaneleri kalmadı. Artık Ona isyan edenlerin bahaneleri geçersizdir ..

 

er-Rahim ise, amellerin sevabını verip hiçbir ameli karşılıksız bırakmayan, hayır yapan hiç kimsenin bu çabasını boşa çıkarmayıp rahmetiyle yaptığının kat kat karşılığını veren demektir.

 

Ebu Süleyman el-Hattabi der ki: Bana bildirildiğine göre alimler, er-Rahman kelimesinin rahmet kelimesinden türeyip türemediği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları türemediğini: "Eğer öyle olsaydı, Araplar bunu inkar etmezlerdi" demişlerdir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: "Onlara: ''Rahman'a secdeye varın'' dendiği zaman ''Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?'' derler. Bu, onların nefretini artırır.''[Furkan 60] Bazıları ise er-Rahman kelimesinin İbranice bir kelime olduğunu söylemiştir. Ulemanın çoğunluğu ise bu kelimenin rahmet kelimesinden türediğini ve mübalağa babından olduğunu söylemişlerdir. Manası da, eşi benzeri olmayan bir rahmete sahip demektir. Bu sebeple bu kelimenin er-Rahim gibi tesniyesi ve çoğulu yoktur. Bu kelime fa'lan babındandır. Çok dolu olan şeye mübalağa babından mel'an, karnını tıka basa doldurana şeb'an denir. Bu kelimenin türemiş olduğunu söyleyenlerin bu görüşünü Abdurrahman b. Avftan nakledilen şu hadis te desteklemektedir:

 

 

 

81- Abdurrahman b. Avf'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah: ''Ben Rahman'ım! Akrabalık bağını yarattım ve ona kendi (Rahman) ismimden bir isim verdim. Bundan dolayı bu bağı gözeteni ben de gözetir, bu bağı kesenden de her şeyi keserim'' buyurdu."    [-] Hadis hasendir. Ebu Davud (1695), Abdurrezzak, Musannef (20234), Ahmed, Müsned (1680), İbn Hibban (334). Elbani, Sahihu Süneni Ebi Davud'da (1486) sahih olduğunu söylemiştir.

 

 

Ebu Süleyman el-Hattabi der ki: er-Rahman, mahlukatın rızıklarını, yaşamları için gereken her şeyi kapsar. Rahman ismi mümini de kafiri de, salihi de fasığı da kapsar. er-Rahim ise sadece müminleri kapsar. Yüce Allah bu konuda: "İnananlara merhamet eden O'dur''[Ahzab 43] buyurmuştur. er-Rahim, faf! vezninden, fail yapan yani rahmet eden manasındadır. Paf! de, Alim gibi mübalağa veznindendir. Ebü Ubeyde: er-Rahman ve er-Rahim, nedamet manasında olan nedman ve nedim gibidir" derdi. Bu iki kelimenin her biri rahmeti diğerinden daha çok kapsamaktadır.

 

 

 

82- İbn Abbas der ki: "Rahman, yumuşak demektir. Rahim ise rızık konusunda yarattıklarına merhametli davranıp ihsanda bulunan demektir. Bu isimlerin ikisi de birbirinden yumuşaktır."    [-] Zayıf

 

 

 

83- Mukatil b. Süleyman, tabiundan er-Rahman ve er-Rahim sözlerinin tefsirini yapanların şöyle dediğini nakleder: "Rahman ve Rahim sözlerinden her biri rahmet açısından diğerinden daha yumuşaktır. Rahman, acıyıp merhamet eden, Rahim ise yarattıklarına merhamet ederek şefkat eden demektir."    [-] Zayıf

 

 

Ebu Süleyman der ki: Hadisteki "...." kelimesi Allah'ın sıfatlarından değildir. "...." yumuşak davranma manasındadır. İşittiğime göre Ebu'l-Kasım Hasan b. Muhammed b. Habib el-Müfessir, Hüseyin b. el-Fadl elBeceli'nin yukarıdaki hadisle ilgili şöyle dediğini nakletti: "Bu, ravinin yanılgısıdır. Çünkü rikkat, Allah'ın sıfatlarından değildir. Rahman ve Rahim, her zaman birbiriyle beraber zikredilen biri diğerinden daha yumuşak iki isimdir. Yumuşaklık manasında olan rıfk ta Allah'ın sıfatlarındandır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah kullarına yumuşaklıkla muamele eder ve yumuşak davranılmasını sever. Sert ve kaba davranışlar karşılığında vermediği lütuf ve iyiliği, yumuşak söz ve davranışlar için verir" buyurmuştur.

 

 

 

84- Abdullah b. Muğaffel der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah kullarına karşı yumuşak muamele eder ve yumuşaklığı da sever. Sert muameleye vermediğini yumuşaklık karşısında verir."  [-] Sahihtir, ravileri güvenilirdir. Ebu Davud (4807).

 

 

 

85- Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Ey Aişe! Yüce Allah yumuşak huyludur ve yumuşak huylu olanları sever. Kabalığa ve başka şeylere karşılık vermediğini yumuşak huyluluğa karşılık verir."

 

Müslim, Sahih'inde Harmele'den rivayet etti.  [-] Sahihtir. Müslim (2593).

 

 

Hadisteki "Allah yumuşak huyludur (=Rafik)" sözünden kasıt, aceleci olmamaktır. Bir şeyin gecikmesinden korkan kişi acele eder. Ancak her şey kudret elinde olanın acele etmesi sözkonusu olamaz. "Yumuşak huylu olanları sever" sözünden kasıt ta işlerinde acele etmez demektir. Ebu'l-Kasım Hasan b. Muhammed b. Habib el-Müfessir'in, Abdurrahman b. Yahya'dan şöyle naklettiğini işittim: "Rahman, ısım olarak has, fiil olarak geneldir. Rahim ise isim olarak genel, fiil olarak hastır."

 

 

 

86- İbn Abbas, "Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?"[Meryem 65] buyruğunu açıklarken: "Allah'tan başka Rahman olarak isimlendirilen yoktur" demiştir.   [-] İsnadı zayıftır. Hakim (3420)

 

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Halim ismidir. Yüce Allah: " ... Şüphesiz Allah bilendir, Halim'dir"[Hac 59] buyurmuştur. Bunu Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

 

 

87- Abdullah b. Cafer der ki: Ali b. Ebi Talib, bana Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ona sıkıntılı anlarında söylemesini emrettiği şu duayı öğretti: "Hilim ve kerem sahibi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim. Yüce Arş'ın rabbi olan Allah'ın Şanı Yücedir. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun."   [-] Sahihtir. İbn Hibban, Sahih (2371); Ahmed, Müsned (1/94).

 

 

Halimi der ki: Halim kelimesinin manası şöyledir: Günahları sebebiyle nimetlerini ve ihsanlarını kullarından esirgemez, aksine itaat edene rızık verdiği gibi isyan edene de verir. İsyan eden kul gafil bir şekilde yaşadığı ve dua etmeyi aklından geçirmediği halde itaat edeni koruduğu gibi onu da afet ve belalardan korur.

 

Ebu Süleyman der ki: Halim, gazabın, cahilin yaptıklarının veya isyan edenin isyanının Onu affetmekten alıkoymaması demektir. Affedenin aciz olması durumunda ona halim denemez. Halim, cezalandırmaya gücü yetmesine rağmen affeden ve ceza vermekte acele etmeyen demektir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Kerim ismidir. Yüce Allah: " ... çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir''[İnfitar 6] buyurmuştur. Bunu Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

 

 

88- Sehl b. Sa'd'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah, cömerttir ve cömertliği ve güzel ahlakı sever. Bayağılığı / kötü huyu ise sevmez."

 

[-] Sahihtir, ravileri güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (1/48); Taberani, M. el-Kebir 6 (223/5928), M. el-Evsat (3/449); İbn Adiy, el-Kamil (3/879).

 

 

 

89- Talha (b. Abdillah) b. Keriz el-Huzal'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah cömerttir ve cömert olanları sever. Yüksek bir ahlaka sahip olanları da sever. Kötü ahlakı ise sevmez (veya nefret eder)." 

 

Munkatı bir rivayet olup bunu aynı zamanda Sevri de Ebü Hazım'dan rivayet etti.  [-] Sahihtir, ravileri güvenilirdir;

 

 

Halimi der ki: el-Kerim; fayda veren demektir. Sütünü tutmayıp sağana veren koyuna: "Kerim koyun" denir. Yüce Allah'ın, kullarına verdiği faydalı nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Bu sebeple elKerim ismine en layık O' dur.

 

Ebü Süleyman der ki: Yüce Allah, cömertliğiyle, kula nimeti henüz hak etmeden verir, ihsanını bir karşılık beklemeden yapar ve günah işleyenin günahını bağışlar. Dua eden duasında: "Ey Kerem (cömertlik) sahibi ve Affedici olan Allahım!" şeklinde dua eder.

 

 

 

90- İbn Abbas der ki: Cibril, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına daha önce görmediği en güzel surette ve gülerek gelip: "Allah'ın selamı üzerine olsun, ey Muhammed!" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ın selamı senin de üzerine olsun, ey Cibril" karşılığını verince Cibril: "Ey Muhammed! Yüce Allah, beni senden önce hiç kimseye vermediği bir hediyeyle gönderdi ve Allah sana ikramda bulundu" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu hediye nedir ey Cibril?" diye sorunca, Cibril şöyle cevap verdi: "Arş'ının hazinelerinden sözler. Şöyle de: "Ey iyiyi açığa çıkarıp çirkini örten, ey suç sebebiyle hemen azarlamayan, ey kusurların üzerindeki perdeyi yırtmayan, ey affı büyük olan, ey günahkarları cezalandırmaktan vazgeçmesi güzelolan, ey mağfireti geniş olan, ey rahmet için elleri açık olan, ey bütün şikayetler kendisinde son bulan, ey bütün sessiz yalvarışların sahibi, ey affı bolalan, ey ihsanı büyük olan, ey kullan hak etmeden nimet veren, ey Rabbim, ey Efendim, ey Mevlam, uy umut kapım ve rağbet ettiğim! Beni cehennemde yakmamam diliyorum." Sonra ravi bu sözlerin sevabım zikretti.    [-] İsnadı zayıftır. Hakim, Müstedrek (1/544,545).

 

 

Bu hadis aynı zamanda Amr b. Şuayb kanalıyla babasından, o dedesinden, o da Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakletmiştir ve güzel bir duadır. Ancak sıhhati konusunda olumsuz görüş bildirilmiştir.

 

Ebu Süleyman der ki: Yüce Allah'ın, günah işleyip tövbe eden kulunun günahım keremiyle silip onun yerine bir sevap yazdığı söylenmiştir. Yüce Allah: "Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder"[Furkan 70] buyurmuştur, Yüce Allah'ın keremiyle ilgili bundan daha geniş bir şekilde rivayetler vardır:

 

 

 

91- Ebu Zer der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Cennete en son girecekler ile cehennemden en son çıkacakları biliyorum, Kıyamet gününde kişi getirilip (meleklere): ''Yapmış olduğu küçük günahları ona arz edin, büyük günahlarını da şimdilik kaldırın'' denilir. Bunun üzerine adama: ''Şu şu günde şöyle şöyle yaptın! Şu şu günde de şöyle şöyle yaptın'' denilerek küçük günahları kendisine arz edilir. Adam: ''Evet, yaptım'' der ve bunları inkar etmeye gücü yetmez. Zira büyük günahların da kendisine arz edileceği endişesi içinde olur. Bunun üzerine kendisine: ''Yaptığın her kötülüğün yerine bir iyilik (sevabı) verilecek'' denilir. Adam da: ''Rabbim! Başka günahlar da işlemiştim ve burada göremiyarum'' demeye başlar."

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bunu söyledikten sonra azı dişleri görünecek kadar güldüğünü gördüm.

 

Müslim, Sahih'de Muhammed b. Abdillah b. Numeyr kanalıyla babası Abdullah'tan rivayet etmiştir.   [-] Sahihtir, ravileri güvenilirdir. Müslim (190).

 

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Ekrem ismidir. Yüce Allah: " ... Rabbin, en büyük kerem sahibidir''[Alak 3] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Ebu Süleyman der ki: Yüce Allah cömertlerin cömerdidir. Hiçbir cömert ona yetişemez ve bu konuda dengi yoktur. el-Ekrem, el-Kerim manasına da gelir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de es-Sabur ismidir. Bu Esma-i husna ilgili rivayette geçmiştir.

 

Halimi der ki: es-Sabur, ceza vermede acele etmeyen demektir. Bu, Rabbimizin sıfatlarındandır. Çünkü Allah mühlet verir ve cezalandırmada acele etmez.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Afuvv ismidir. Yüce Allah: " ... Allah şüphesiz, affeder ve bağışlar''[Hac 60] buyurmuştur. Bunun manasını Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

 

 

92- Hz. Aişe der ki: Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Şayet denk getirirsem Kadir gecesinde nasıl dua edeyim?" diye sorduğumda, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şu duayı yap: "Allahım! Sen ki affedicisin. Affetmeyi seversin, beni de affet."   [-] Sahih, ravileri güvenilir. Tirmizi (3513); İbn Mace (3850).

 

 

Halimi der ki: el-Afuvv; tövbe etmeleri veya rızası için günah işlemeyi terk ettikleri halinde kullarının günahlarının ve hatalarının peşine düşmemesi, günahlarını sİlmesi veya bir şefaatçinin şefaatiyle affetmesidir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Afuvv; Faul veznindendir ve afv kökünden gelmektedir. Afv, günahı bağışlamaktır. Afv kelimesinin, rüzgarın kumdaki izi sİlmesi manasına gelen "afet" kelimesinden geldiği de söylenmiştir. Bu durumda günahı affeden, am el defterindeki günahı silmiş olur demektir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Gafir ismidir. Yüce Allah: "O, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır"[Alak 3] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Gafir, günahkarın günahını örter ve onun günahını açığa vurup utandırmaz demektir.

 

 

 

93- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Canım elinde olana yemin olsun ki günah işleyemeyecek olsaydınız Yüce Allah sizin yerinize günah işleyip bağışlanma dileyecek ve onları bağışlayacak birilerini getirirdi."

 

Müslim, Sahih'de Muhammed b. Rafi' kanalıyla Abdurrezzak'tan rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (2749).

 

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-GafHır ismidir. Yüce Allah: " ... Rabbin, en büyük kerem sahibidir''[Alak 3] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-Gaffar, günahı örtmede mübalağa etmek ve onu ne dünyada, ne de ahirette açığa çıkarmamak demektir.

 

 

 

94- Safvan b. Muhriz der ki: Abdullalı. b. Ömer'in elini tutmuştum. Bu sırada bir adam geldi ve: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) necva (Allah'ın kulu ile özel bir şekilde konuşması) ile ilgili ne söylediğini işittin?" diye sordu. Abdullah b. Ömer şöyle cevap verdi: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah kıyamet günü mümini yaklaştırır ve ona örtüsünü örtüp insanlardan gizler. Sonra: ''Ey kulum! Falan günahı biliyor musun?'' diye sorar. Kul: ''Evet ey Rabbim!'' der ve Allah ona bütün günahlarını itiraf ettirir. Kul helak olduğunu düşünürken Allah: ''Ben dünyadayken bu günahlarını örttüm, bu gün de bağışlıyorum'' buyurur. Sonra ona hesap defteri verilir. Kafir ve münafıklara gelince; herkesin gözü önünde çağırılırlar ve: ''İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler, bunlardır. Dikkat ediniz; Allah'ın laneti zalimleredir'' denilir."

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Musa b. İsmail kanalıyla Hemmam'dan ve başka bir yolla da Katade'den nakletti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (2441); Müslim (2768).

 

 

Hadisteki: "Mümini kendine yaklaştırır" sözünden kasıt, yaptıklarını başkasından gizlemesi için yaklaştırmasıdır. Ona örtüsünü örtmesinden kasıt ise, ona merhamet ve şefkat edip gözetmesidir. Allah en doğrusunu bilir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Gafur ismidir. Yüce Allah: "Kullarıma Benim bağışlayan, merhamet eden olduğumu ... haber ver"[Hicr 49] buyurmuştur. Bunu Esma-i husna ilgili rivayette ve Hz. Aişe'nin hadisinde zikrettik.

 

 

 

95- Abdullah b. Amr b. el-As bildiriyor: Ebu Bekr es-Sıddik: "Ey Allah'ın Resulü! Bana namazda edeceğim bir dua öğret" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şöyle de: Allahım! Ben kendime çokça zulmettim. Günahları da ancak sen bağışlayabilirsin. Katından bir bağışlamayla beni bağışlayıp merhamet et. Sen ki çokça bağışlayan ve merhamet edensin."

 

Buhari ve Müslim, Sahih'de Kuteybe b. Said ve başkası kanalıyla rivayet ettiler.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (2/317, 11/131); Müslim (2705).

 

 

Halimi der ki: el-Caffar, günahkarların günahlarını çokça örten ve çokça bağışlayan demektir.

 

 

 

96- Ebü Hureyre der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kulun biri bir günah işledikten sonra: ''Rabbim! Bir günah işledim! Bu günahımı bağışla'' deyince, Yüce Allah: ''Kulum, günahlarını bağışlayacak veya bu günahlarından onu sorumlu tutacak bir Rabbinin olduğunu biliyor'' buyurdu ve günahını bağışladı. Bir süre geçtikten sonra bu kul başka bir günah işledi ve: ''Rabbim! Bir günah işledim! Bu günahımı bağışla'' dedi. Yüce Allah: ''Kulum, günahlarını bağışlayacak veya bu günahlarından onu sorumlu tutacak bir Rabbinin olduğunu biliyor'' buyurdu ve yine günahını bağışladı. Bir süre geçtikten sonra bu kul başka bir günah işledi ve: ''Rabbim! Bir günah işledim! Bu günahımı bağışla'' dedi. Yüce Allah: ''Kulum, günahlarını bağışlayacak veya bu günahlarından onu sorumlu tutacak bir Rabbinin olduğunu biliyor. Ameli her ne olursa olsun bu kulumu bağışlıyorum'' buyurdu."

 

Müslim, Sahih'de Abd b. Humeyd kanalıyla Ebu'l-Velid'den ve Buhari başka bir yolla Hemmam'dan rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (7507); Müslim (2758).

 

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de er-Rauf ismidir. Yüce Allah: " ... Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir"[Nahl 7] buyurmuştur. Bunu Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

Halimi der ki: er-Rauf, kullarına kolaylaştıran demektir. Yüce Allah, hastalık veya zayıflıkları sebebiyle kullarına taşıyamayacakları hiçbir sorumluluğu yüklemez. Hatta taşıyabileceklerinden çok daha azım yükler. Bununla birlikte zorluk zamanlarında ibadetlerini hafifletmiş, misafirin ibadetini mukimden daha az yapmış, hastanın ibadetini sıhhatliye göre kolaylaştırmıştır. Bütün bunlar Allah'ın rahmet ve şefkatiyledir.

 

Ebü Süleyman der ki: Bazen kişinin maslahatı için sevmediği şeyde rahmet olabilir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de es-Samed ismidir. Yüce Allah: "Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır''[İhlas 2] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

 

 

97- Mihcen b. el-Edra' anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir keresinde Mescid'e girdiğinde adamın biri namazını bitirmiş teşehhüdde oturuyor ve şöyle dua ediyordu: "Allahım! Sadece senden isterim. Ya Allah! Sen öyle Allah'sın ki teksin ve birsin. Samed'sin (sen hiç kimseye muhtaç değilsin ama herkes sana muhtaçtır). Doğmadın ve doğurmadın, hiçbir şey sana denk olamaz. Bu yüzden günahlarımı bağışlamam senden istiyorum. Sen çok affedici ve merhametlisin." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç kere: "Günahları bağışlandı" buyurdu. 

 

Ebu Davud, Sünen'de Ebu Ma'mer'den rivayet etti.   [-] Sahih, ravileri güvenilir. Ebu Davud (985); Nesai (1300).

 

 

Halimi der ki: es-Samed, ihtiyaç anında kendisine el açılan demektir.

Darlık anında sadece Allah'a el açıldığı için yüce Allah bu sıfata layıktır. Haktan ayrılıp yoldan sapanların başkasına el açması bunu değiştirmez. Yüce Allah yaratıcı ve yarattıklarım düzenleyici olduğuna ve Ondan başka yaratıcı ve düzenleyen olmadığına göre, mahlukatı ihtiyacını ondan başkası gideremez. Bunu iddia etmek, cahillik ve ahmaklıktır. Allah hakkında cahillik te küfürdür.

 

 

 

98- İbn Abbas der ki: "Samed, efendilikte kemale eren efendidir.

Şeref te kemale eren Şerifdir. Azamette kemale eren Azım'dir. Hilmde kemale eren Halim'dir. Zenginlikte kemale eren Ganı'dir. Hükümranlıkta kemale eren Cebbar'dır. İlimde kemale eren Alım'dir. Hikmette kemale eren Hakim'dir. O, şeref ve yüceliğin her türünde kemale eren ve en üstün alandır. O, her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah'tır. Böylesi sıfatlara da ancak kendisi haiz olabilir. Onun dengi yoktur. Zatında, sıfatlarında ve işlerinde benzeri bulunmamaktadır." 

[-]  Zayıfl. İbn Cerir (24/736), Mecmu'u'l-fetava'da (17/220) geçtiği üzere İbn Ebi Hatim ve Ebu'ş-Şeyh (98).

 

 

 

99- Şakık Ebu Vail der ki: "Samed, efendilikte en üstün konuma gelen efendidir ki bu konuda onun üstünde olan hiçbir şey yoktur."   [-] Sahih, ravileri güvenilir. İbn Cerir, Tefsir (30/346).

 

 

 

100- İbn Abbas: "Samed, (lügatte) içi ve boşluğu olmayan demektir" demiştir.  [-] Bu senedle zayıfhr. İbn Ebi Asım (665), İbn Cerir (24/731)

 

 

Bu yorum, ayrıca Said b. el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, Mücahid, Hasan, Süddi, Dahhak ve başkalarından; diğer taraftan ravisinin Hz. Peygamber'e dayandırmakta şüphe ettiği Abdullah b. Bureyde'nin babasından rivayetiyle de gelmiştir.

 

 

 

101- Muhammed b. Ka'b: "Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır''[İhlas 2] ayetini açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah (İhlas süresinde) "es-Samed" dedikten sonra ayetlerin devamında bunu açıklamasaydı insanlar: "Samed nedir?" derlerdi. Ancak yüce Allah Samed'in, doğurmayan, doğrulmayan ve hiçbir dengi olmayan manasında olduğunu belirtmiştir.

 

Bize bildirildiğine göre İkrime, Samed kelimesine buna yakın bir mana vermiştir.

 

 

 

102- Hasan(-ı Basri): "Samed, kendisinden hiçbir şey çıkmayan demektir" demiştir. [-] Ravileri güvenilirdir. İbn Ebi Asım, es-Sünne (667); İbn Cerir, Tefsir

(30245).

 

 

 

103- Şa'bi "Samed" ifadesini açıklarken: "Bana bildirilene göre bu ifade, yemek yemeyen ve içecek içmeyen anlamındadır" demiştir.  [-] Sahih. İbn Ebi Asım (682, 683, 684); İbn Cerir (24/732).

 

 

 

104- Hasan(-ı Basri) der ki: "Samed, tüm yaratılanlar ölüp gittikten sonra da varlığı devam edendir."  [-] Hasan sahih. İbn Ebi Asım (679), İbnu'd-Durays (267), İbn Cerir (24/736); Ebu'ş-Şeyh (99, 100)

 

Ebu Süleyman der ki: es-Samed; Bütün işlerde kendisine müracaat edilip dayanılan ve bütün ihtiyaçlar kendisinden istenen efendi demektir. Samed'in aslı kasdetmektir. Kişiye: "Falanı kasdet" denilmesi gibi.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Hamıd ismidir. Yüce Allah: " ... Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır"[Lokman 26] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Övülmeye layık olan Allah'tır. Çünkü o yaratıp var etmiş, iki nimet olan hayat ve aklı bir araya getirmiş, sayılamayacak kadar çok nimetlerini peşpeşe vermiştir. Bu durumda ondan başka gerçek övgüye kim layık olabilir? Nimetlerin hepsi ondan olduğuna göre bütün hamdler de ona mahsustur.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Hamıd, yaptıklarıyla övülmeyi hak eden demektir. O rahatlıkta ve zorlukta hamd edilmeye layıktır. Çünkü her halde övülmeye layık olan, yaptıklarında hiçbir hata olmayan hikmet sahibidir.

 

       Yüce Allah'ın isimlerinden biri de el-Kadı ismidir. Yüce Allah: "Allah, gerçekle hükmeder"[Mümin 20] buyurmuştur. Bunu Esma-i husna ilgili rivayette zikrettik.

 

 

 

105- Abdullah b. Abbas anlatıyor: Abbas beni Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiğinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) teyzem Meymüne'nin evinde akşamlarken yanına gittim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gecenin bir vaktinde kalkıp sabah namazından önce iki rekat namaz kıldı ve şöyle dua etti:

"Allahım! Senin katından öyle bir rahmet istiyorum ki o rahmet vasıtasıyla kalbimi doğru yola ilet, işlerimi taparla, dağınıklıklarımı düzene koy, dinimi ıslah et, ahiretimi koru, dünyamı yükselt, amelimi tertemiz et, bana doğruluğu ilham et, her kötülükten koru. Allahım! Bana sadık ve yakini bir iman ver ki kendisinden sonra bir küfür olmasın. Dünyada ve ahirette senin ikramına erebileceğim bir rahmet ver. Allahım! Senden hüküm gününde başarı, şahidlerin derecelerine çıkmayı, cennetlik kimselerin yaşantısını, peygamberlerle birlikte olmayı ve düşmanlara karşı senden yardım isterim. Allahım! İhtiyaçlarımı sana arz ediyorum. Görüşüm kısa, amelim zayıf olsa da senin rahmetine muhtacım. Ey tüm işlerin hakimi ve tüm gönüllere şifa veren; denizleri birbirine karışmaktan koruduğun gibi beni de Cehennem azabından ve Cehennemde vaveylayı koparmaktan ve kabir azabından korumanı dilerim. Allahım! Görüşüm kısa da olsa, niyetimle ulaşamasam bile istemeyi beceremesem bile kullarından birine vaad ettiğin veya kullarından birinin ulaştığı bir hayır varsa senden onu diliyorum. Ey Alemlerin Rabbi! İsteyip te ulaşamadığım her türlü rahmetini senden istiyorum. Allahım! Bizi hidayete çağıran, hidayete eren, dalalete düşmeyen ve düşürmeyenlerden, düşmanlarına düşman, dostlarınla barışık eyle. Senin rızan için sevmeyi, senin rızan için sana isyan edenlere düşmanlık etmeyi nasib eyle. Allahım! Duamız budur. Kabul etmek sana aittir. Gayretimiz bundan ibaret olup sana güvenip dayanmamızdır. Allahım! Ey kuvvetli ipin, doğru yolun sahibi! Ceza gününde, senden emniyet, ebediyet gününde de huzuruna ulaşmış mukarreb meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin ve dilediğini yaparsın. İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan zatı tesbih ederim. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan zatı tesbih ederim. Tesbih ve takdıs sadece kendine layık olan zatı tesbih ederim. Fazl ve nimetler sahibi olan zatı tesbih ederim. Kudret ve kerem sahibi zatı tesbih ederim. İlmiyle her şeyi kaplayan zatı tesbih ederim. Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur, kulağıma bir nur, gözüme bir nur, saçıma bir nur, derime bir nur, etime bir nur, kanıma bir nur, önüme bir nur, arkama bir nur, sağıma bir nur, soluma bir nur, üstüme bir nur, altıma bir nur ver. Allahım! Allahım nurumu arttır, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmeyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver."   [-]  İsnadı zayıftır. Tirmizi (3419).

 

 

Bu hadiste yüce Allah'ın birçok isim ve sıfatı geçmektedir.

 

       Bunlardan biri de el-Kadi'dir.

 

Halimi der ki: el-Kadı; hükmü bağlayıcı olan demektir. İnsanlardan olan hakim, ancak müftünün verdiği fetvaya göre hüküm verir. Ancak fetva hüküm gibi bağlayıcı değilken hüküm bağlayıcıdır. Hakime kadı ismi verilmiştir, ancak müftüye kadı ismi verilmemiştir. Buradan kadının kararının bağlayıcı olduğunu anlarız. Yüce Allah'ın da bütün hükümleri bağlayıcıdır.

 

       Bunlardan biri de el-Kahir'dir. Yüce Allah: "O, kullarının üstünde yegane tasarruf sahibidir''[En'am 18] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Kahir, mahlukatta dilediği gibi tasanufta bulunan demektir. Zorluklar, ağır şeyler, üzüntü, tasa, ölüm veya organlardan bazısını çekip almak gibi şeyler de bu kapsama girer. Hiç kimse onun bu tasarrufuna müdahale edemez ve takdirinden dışarıya çıkamaz.

 

       Bunlardan biri de el-Kahhar'dır. Yüce Allah: "O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır''[Ra'd 16] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: her şeye üstün gelen ve hiçbir durumda kendisine üstün gelinemeyen demektir.

 

Ebü Süleyman der ki: el-Kahhar; kullarından zorbalık yapanlara üstün gelen ve bütün mahlukata onları öldürerek üstün gelen demektir.

 

       Bunlardan biri de el-Fettah'tır. Yüce Allah: "Adaletle hükmeden, bilen ancak O'dur"[Sebe 26] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Fettah, hakim olan, yani kullar arasında kapalı olanı açan, hakkı batıldan ayıran, haklıyı yüceltip, haksızı zelil eden demektir. Bu hem dünya, hem ahiret için geçerlidir.

Ebü Süleyman der ki: el-Fettah; kullarına rızık ve rahmet kapılarını, hakkı görmeleri için basiretlerini açan manasına da gelir. Aynı zamanda yardım eden manasına da gelir. Yüce Allah bu konuda: "Zafer istiyorsanız, işte zafer geldi''[Enfal 19] buyurmuştur. Müfessirler: "Yardım istiyorsanız, işte size yardım geldi" manasını da vermişlerdir.

 

 

 

106- İbn Abbas: "Adaletle hükmeden, bilen ancak O'dur''[Sebe 26] ayetindeki el-Fettah kelimesini: "Hüküm veren" olarak açıklamıştır.  [-] Senedi zayıf, İbn Cerir, Tefsir (22/95).

 

 

 

107- İbn Abbas der ki: Zu Yezen'in kızı: "Gel seninle davalaşahm" deyinceye kadar el-Fettah kelimesinin manasını bilmiyordum.   [-] İsnadı zayıftır. İbn Cerir, Tefsir (22/95)

 

 

       Bunlardan biri de el-Kaşiftir.

 

Halimi der ki: el-Kaşif ismi sadece mudaf olarak kullanılabilir: "Ey sıkıntıyı gideren, ey zorlukları gideren" gibi. Manası da sıkıntıyı gideren, kalbi temizleyen, dertleri yok eden, güçlüğü ve tasayı yok eden demektir. Yüce Allah: "Allah sana bir sıkıntı verirse, O'ndan başkası gideremez''[En'am 17] buyurmuştur. Borçlunun duasıyla ilgili: "Allahım! Ey dertleri yok eden ve tasayı gideren ... " şeklinde bir rivayet vardır.

 

       Bunlardan biri de el-Latiftir. Yüce Allah: "O, Latiftir, haberdardır"[En'am 17] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-Latif; kullarına hayır ve kolaylık dileyen ve onlara ıslah ve iyiliğin yollarını öğreten demektir. Yüce Allah'ın kafirlere dünyada verdiğinin nimet olmadığını söyleyenler el-Latifin, müminlere has olduğunu söylemişlerdir. Kullara dünyada verilenin herkes için nimet olduğunu düşünenler ise el-Latifin, din konusunda Müslümanları, dünya konusunda hem Müslümanları, hem kafirleri kapsadığını söylemişlerdir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Latif, kullarına bilmedikleri yönlerden ihsanda bulunan ve beklemedikleri şekilde onlara iyilikler veren demektir. Yüce Allah: "Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır"[Şura 19] buyurmuştur. Ebu Ömer'in Ebu'l-Abbas'tan bildirdiğine göre İbnu'l-A'dbi şöyle dedi: el-Latif, ihtiyacını rıfk (yumuşaklıkla) ile yollayan demektir. Bu sebeple: "Allah sana lütfetsin" denir. Yani sevdiğini sana rıfk ile yollasın demektir.

 

       Bunlardan biri de el-Mümin'dir. Yüce Allah: "O, .... esenlik veren, güvenlik veren Allah'tır''[Haşr 23] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Mümin, tasdik eden demektir. Çünkü o söz verince sözünü yerine getirir. Aynı zamanda adaleti ve rahmeti konusunda kullarına onlara zulmetmeyeceğine ve haksızlık etmeyeceğine dair güvence veren manasına da gelir.

Ebu Süleyman der ki: Bana bildirildiğine göre imanın lügatteki manası tasdik etmektir. Mümin de tasdik edendir. Bu da değişik manalar içerir: Bunlardan biri, kullarına dünyada rızıkla, ahirette ise amellerinin karşılığı olarak verdiği sözü yerine getirmesidir. Diğeri; kulların yüce Allah hakkındaki zanlarını boşa çıkarmamasıdır. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdiğine göre Yüce Allah kutsi bir hadiste şöyle buyurdu: "Ben kulum un benim hakkımdaki zannı üzereyim. O zaman kulum benim hakkımda dilediği gibi zanda bulunsun." Yine elMümin'in, zatını tevhid eden manasına geldiği de söylenmiştir. Yüce Allah: "Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahitlik etmişlerdir''[Al-i İmran 18] buyurmuştur. Yine elMümin'in, kıyamet günü mümin kullarını azaptan emin kılması olduğu da söylenmiştir. Aynı zamanda kullarını zulmünden emin kılması olduğu söylenmiştir. Bunların çoğu Halimi'nin tarifiyle aynıdır, ancak bu tarif daha açıktır.

 

       Bunlardan biri de el-Müheymin' dir. Yüce Allah: "O, ... görüp gözeten Allah'tır"[Haşr 23] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Müheymin, kıyamet günü itaatlerinden karşılığını vermediği hiçbir şey bırakmayandır. Çünkü bu sevapların karşılığını vermek Allah için zor değildir. Bu sebeple onları gizlemeye veya inkar etmeye ihtiyacı yoktur. Allah cimri değildir ki, amelin karşılığını vermemek için gizlesin. Bu amellerin karşılığını vermekle mülkünden da bir şey eksilmez. İsyan edenlerin isyanı da ona bir zarar vermez. Allah onlara ancak yaptıklarının karşılığı olarak ceza verir. Yüce Allah cehennemliklerin neticesini ceza olarak adlandırmıştır. Günah olmayan bir şeyin karşılığı da ceza olamaz.

 

Ebu Süleyman der ki: Kelimenin aslı el-Mueymin'dir. Hemze, h harfine çevrilmiştir. Kelime musaytir ve mubaytir veznindendir.

 

 

 

108- İbn Abbas: "(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetki olarak indirdik"[Maide 48] ayetindeki "el-Müheymin" kelimesinin, güvence manasında olduğunu söylemiştir.  [-]  İsnadı zayıf. İbn Cerir, Tefsir (10/378-380)

 

 

 

109- İbn Abbas, "(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik"[Maide 48] ayetinde geçen ...... ifadesini açıklarken: "Kur'an kendisinden önceki bütün kitaplar için bir güvencedir" demiştir.  [-] Munkati. İbn Cerir (8/488), İbn Ebi Hatim 4/1150 (6474).

 

 

 

110- Mücahid: "(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik"[Maide 48] ayetindeki "el-Müheymin" kelimesinin, diğer kitaplara güvence manasında olduğunu söylemiştir.   [-]  Zayıf. İbn Cerir, Tefsir (10/378-380)

 

Mücahid: ...... ifadesini açıklarken: "Muheymin ifadesi, Kur'an'ın kendisinden önceki kitaplara (hak kitaplardır diye) şahit olmasıdır" dedi.

 

Ebu Süleyman der ki: Yüce Allah el-Müheymin'dir. Yani kullarının yaptıklarına ve söylediklerine şahittir. Yüce Allah bu konuda: "Ne iş yaparsan yap ve sizler ona dair Kur'an'dan ne okursanız okuyun; ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka Biz sizi görürüz"[Yunus 61] buyurmuştur, el-Müheymin'in, gözeten ve koruyan manasında da olduğu söylenmiştir. Bazılügatçiler: "el-Heymene, bir şeyi idare etmek ve korumaktır" deyip şu şiiri örnek göstermişlerdir:

 

Bilin ki Peygamber'den sonra insanların en hayırlısı iyi kötü bir hususta insanları kontrol eden ve onları izleyendir Şiirde geçen müheymin ile kastedilen, insanları gözetmektir.

 

       Bunlardan biri de el-Basıt ve el-Kabıd'dır. Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir."[Ra'd 26], "Allah hem darlaştırır, hem bollaştırır.''[Bakara 245] Bu isim, Abdülaziz b, elHusayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-Basıt, kullarına fazlını yayıp bolca rızıklandıran, kullarına ihtiyaçlarından fazlasını veren demektir, el-Kabid ise dilediğine iyiliğini kısan, rızkını daraltan ve mahrum edip muhtaç bırakan demektir,

 

Ebu Süleyman der ki: el-Kabıd'ın, kullarının ruhlarını kabzedip onları öldüren demek olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'a el-Basıt denildiği gibi el-Kabıd da denilmesi gerekir.

 

 

 

111- Enes der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında (Medine'de) fiyatlar yükselince: "Ey Allah'ın Resulü! Fiyatlar çok yükseldi, fiyatları bize sen belirlesen olmaz mı?" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Fiyatları belirleyen, rızkı eksiltip çoğaltan ve rızıklandıran sadece Yüce Allah'tır. Ben de Yüce Allah'a ne kan ne de mal konusunda içinizden kimsenin benden bir hak talep edemeyeceği bir şekilde kavuşmak isterim" karşılığını verdi. 1

 

       Bunlardan biri de el-Cevad'dır.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Ebu Davud (3450). Elbani, Sahıh Süneni Ebı Davud'da (2944) sahih olduğunu söylemiştir.

 

 

Halimi der ki: el-Cevad, bağış ve hediyeleri bol alandır.

 

 

 

112- Ebu Zer'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah şöyle buyurur. .. -Hadis devam ediyor"Yine gelmişiniz geçmişiniz, diriniz ölünüz, yaşınız kurunuz kullarım içinden en takvalı kişi gibi olsalar yine de mülkümde bir sinek kanadı kadarını dahi arttıramazlardı. Şayet gelmişiniz geçmişiniz, diriniz ölünüz, yaşınız kurunuz bir araya gelip bunlardan her bir kişi tüm isteklerini benden dilese her birine istediğini verir ve birinizin bir iğneyi denize sokup çıkarması halinde deniz suyundan ne kadar eksiltebiliyorsa bunların da istekleri mülkümden ancak bu kadarını eksiltebilirdi. Çünkü ben eli açık, cömert ve varlıklı biriyim. İhsanım da azabım da bir söze bağlıdır. Bir şeyin olmasını dilediğim zaman ''Ol!'' derim, oluverir."

 

       Bunlardan biri de el-Mennan'dır.  [-] Zayıf. Tirmizi 4/656-657 (2495) ve İbn Mace 2/1422 (4257).

 

 

Halimi der ki: Mahlukata olan bağışları çok büyük olan demektir.

 

Allah hayatı, aklı, konuşmayı verip en güzel surette yaratmıştır. Nimetlerini bolca ve en güzel şekilde vermiştir. Yüce Allah: "Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz"[Nahl 18] buyurmuştur.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Mennan, kendisine yönelmeyene bile ihsanda bulunan demektir. Abdulaziz b. el-Husayn'ın rivayetinde Enes b. Malik'ten bununla ilgili bir hadisi zikrettik.

 

       Bunlardan biri de el-Mukit'tir. Yüce Allah: "Allah, her şeyin karşılığını verir''[Nisa 85] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Mennan, bize göre yardım eden demektir. Yüce Allah hayvanları insanlara helal kılmakla onların besin ihtiyacını gidermiş ve bu hayvanların neslinin devamı sayesinde bu besin devamlı olarak insanın hizmetinde olmuştur.

 

 

 

113- ıbn Abbas: ....... buyruğunu[Nisa 85] ''Allah her şeyi muhafaza edendir" şeklinde açıklamıştır. İbn Abbas'tan rivayete göre mukit ibaresini, muktedir olarak ta tefsir etmiştir.  [-]  Zayıf. İbn Cerir (7/271), İbnu'l-Münzir (2066); İbn Ebi Hatim 3/1019 (5719)

 

 

       Bunlardan biri de er-Rezzak'tır. Yüce Allah: "Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır''[Bakara 212] ve "Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sİzİn de onların da rızkım Allah verir''[Ankebut 60] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: er-Rezzak, bedenlere güç verecek ve hayatın lezzetini hissetmesini sağlayacak olan her türlü ihtiyaçlarını vermesidir. Yüce Allah bu konuda: "Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır"[Zariyat 58] buyurmuştur.

 

 

 

114- Abdullah b. Mes'üd der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana Zariyat süresinin 58. ayetini şöyle okuttu: "İnni ene'r-Razzaku zu'lKuvveti'l-Metin (=Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan Benim)."  [-] Sahih. Ebu Davud (3993); Tirmizi (2940).

 

 

Halimi der ki: er- Rezzak, rızkı peşpeşe, çok ve geniş bir şekilde veren demektir o

Ebü Süleyman (Hattabi) der ki: er-Rezzak, her canlının rızkım ve yaşaması için gereken şeyleri vermeyi üzerine alan demektir. Helal olsun, olmasın kişinin eline geçen her şey Allah'ın rızkıdır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: "Kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik.''[Kaf 10-11] "Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir.''[Zariyat 22] Ancak alınmasına izin verilen her rızık helal, izin verilmeyen ise haramdır. Bütün bunlar da rızık kapsamına girer.

 

       Bunlardan biri de el-Cebbar'dır. el-Cebbar, kullarının hallerini ıslah eden, kendilerine zarar verecek şeyleri uzaklaştırıp fayda edecek şeyleri vermesi, üzecek şeyleri uzaklaştırıp sevindirecek şeyleri vermesidir.

 

       Bunlardan biri de el-Kefil' dir. Yüce Allah: "Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın''[Nahl 91] buyurmuştur. Ebu Hureyre kanalıyla Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen hadiste, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) borç veren kişiyle ilgili olarak: "Kefil olarak Allah yeter" dediği nakledilmiştir. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-KefIl; kefilliği kabul eden demektir. Bu, insanların kendi aralarında olan kefillikle aynı değildir. Bunun manası şudur: Allah muhtacı yarattığı ve yaşamını ihtiyaç duyduğu şeye sahip olmasında kıldığı zaman, muhtaç olduğu bu şeyi kendisine verir. Rızka muhtaç olan, kendi rızkını kendi veremez. Yüce Allah insanlara, hayvanlara, cinlere, henüz anne karnındayken rızıklarını verir. Sabah aç bir şekilde yuvasından ayrılan kuşlar, haşereler, yırtıcı hayvanlar yuvalarına tok olarak dönerler.

 

       Bunlardan biri de el-Ğiyas'tır (....). Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yağmur duasıyla ilgili hadiste: "Allahumme eğisna, Allahumme eğisna (=Allahım! Bize yağmur ver)" demiştir.

 

Halimi der ki: el-Ğiyas imdada yetişen demektir. Yani zorluk anında dua eden kullarının imdadına yetişip onları rahatlatan demektir.

 

       Bunlardan biri de el-Mucib'dir. Yüce Allah: "Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir"[Hud 61] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Mucib ismi zikredilirken çoğu zaman el-Karib ismi de zikredilir. "Yakın ve duaları kabul eden" veya "Duayı kabul eden, zorda kalanın duasını kabul eden" denir. Manası da isteyeni istediği şeye kavuşturan demektir. Buna yüce Allah'tan başkası güç yetiremez.

 

       Bunlardan biri de el-Veli'dir. Yüce Allah: "O, övülmeğe layık olan dosttur" buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Vell, işleri yürütmeyi üzerine alan demektir. Bu sebeple yetimden sorumlu olan kişiye yetimin velisi, idareciye de vali denir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Veli, mümin kullarına yardım eden manasına da gelir. Yüce Allah: "Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır"[Bakara, 257] ve "Çünkü Allah inananların sahibidir. Kafirlerin ise sahibi yoktur''[Muhammed, 11] buyurmuştur. Yani kafirlerin yardımcısı yoktur.

 

       Bunlardan biri de el-vali'dir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Vali, bir şeye sahip olan ve onda dilediği gibi tasarruf ta bulunan demektir. el-Vali, nimet veren manasına da gelir.

 

       Bunlardan biri de el-Mevla' dır. Yüce Allah: "Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır"[Hac 78] buyurmuştur.

 

 

 

115- Bed. anlatıyor: Uhud savaşında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elli kişiden oluşan okçuların başına Abdullah b. Cubeyrli koymuştu. Onlara: "Kuşların bizi kapıp götürdüğünü görseniz bile yerinizden ayrılmayın" emrini de verdi. Vallahi ben dağa doğru tırmanan kadınların halhallerinin göründüğünü ve giysilerinin dağıldığını gördüm. Ancak Müslümanlar müşrikleri hezimete uğratınca okçular yerlerini terk edip aşağıya inmeye başladılar. Başlarında bulunan Abdullah b. Cubeyr: "Nasılolur da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözünü tutmazsınız?" dedi; ama dinlemeyip yerlerini terk ettiler ve olanlar oldu.

 

Gece vakti Ebu Süfyan b. Harb geldi ve dağa çekilen müslümanlara: "Muhammed aranızda mı?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cevap vermeyin" buyurdu. Bir daha: "Muhammed aranızda mı?" diye sorunca, yine cevap vermediler. Üçüncü defa: "Muhammed aranızda mı?" diye sordu ancak Müslümanlar yine cevap vermediler. Sonra: "İbn Ebi Kuhafe aranızda mı?" diye sordu. Cevap vermediler. Bir daha: "İbn Ebi Kuhafe aranızda mı?" diye sordu. Yine cevap vermediler. Onu üç defa sorduktan sonra: "Hattab'ın oğlu aranızda mı?" dedi. Bunu da üç defa sordu, ama yine cevap vermediler.

 

Ebu Süfyan b. Harb: "O zaman bunlardan kurtulduk" deyince, Ömer kendini tutamadı ve: "Yalan söyledin, ey Allah'ın düşmanı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr ve ben işte buradayız ve sağız. Bizden de sana kara bir gün vardır" karşılığını verdi. Ebu Süfyan b. Harb: "Bugün Bedir'in karşılığıdır. Savaş da bir gün sizden bir gün bizden yanadır" dedi ve: "Hubel uludur" diye ekledi. O zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ona cevap verin" buyurdu. Ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Ne diyelim?" diye sorduklarında: "''Allah daha uludur'' deyin ve ''daha yücedir'' deyin" buyurdu. Sonra bize: "Bizim Uzza'mız var, ama sizin yok" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ona cevap verin" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Ne diyelim?" dediklerinde: "''Allah bizim mevlamızdır. Sizin mevlanız yoktur'' deyin" karşılığını verdi. Sonrasında Ebu Süfyan: "Ölen askerleriniz arasında uzuvları kesilenleri göreceksiniz. Ben askerlerime öyle bir şey yapmalarını emretmedim ama bunu yapmaları da beni üzmedi" dedi.

 

Buhari, Sahih'te Amr b. Halid kanalıyla Züheyr b. Harb'dan rivayet etti.  [-] Sahih. Buhari (3039, 3986, 4043, 4067, 4561)

 

 

Halimi der ki: el-Mevla; kendisinden zafer ve yardım umulan manasına gelir. Çünkü o sahiptir ve sahip olunan ancak sahibine sığınabilir.

 

       Bunlardan biri de el-Hafız'dır.

 

Halimi der ki: Kulunu din ve dünyayla ilgili helak edici şeylerden koruması demektir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ama Allah en iyi koruyandır"[Yusuf 64], " ... gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır"[Nisa 34], "Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz."[Hicr 9]

 

 

 

116- Ebü Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Biriniz yatağına yatacağı zaman elbisesinin bir ucuyla yatağını silksin. Çünkü yatağından ayrıldıktan sonra oraya hangi zararlının girdiğini bilemez. Sonra da şöyle desin: Rabbim! Senin isminle yatağıma yattım, yine senin isminle yatağımdan kalkarım. Eğer uykuda canımı alacaksan, bana merhamet edip bağışla! Şayet hayatta bırakacaksan, iyi kullarını muhafaza ettiğin gibi beni de fenalıklardan koru!"

 

Buhari, Sahihlinde Malik kanalıyla Said'den rivayet etti ve ona Yahya'nın da mutabaat ettiğini söyledi.  [-] Sahih. Buhari (6320); Müslim (2714).

 

 

       Bunlardan biri de el-Hafiz'dir. Yüce Allah: "Rabbin her şeyi gözetip koruyandır"[Sebe 21] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Hiç kimseyi ihmal etmeyeceğinden emin olunan demektir.

Ebü Süleyman der ki: el-Hafiz, muhafaza eden demektir. Allah gökleri, yeri ve bu ikisinde olan her şeyi koruyandır. Yüce Allah bu konuda: "Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez"[Bakara 255] ve "Onu, inatçı her türlü şeytandan koruduk"[Saffat 7] buyurmuştur. Allah kullarını helak edici şeylerden, fesattan ve şerlerden koruyandır. Yüce Allah: "Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler"[Ra'd 11] buyurmuştur. Aynı zamanda kullarının yaptıklarını ve sözlerini muhafaza eden, niyetlerini bilen ve ondan hiçbir şey gizli kalmayan manasına da gelir. Yine dostlarını günaha düşmekten ve şeytanın tuzaklarına düşmekten koruyan manasına da gelir.

 

       Bunlardan biri de en-Nasır' dır. Yüce Allah: "Allah size yardım ederse, sİzİ yenecek yoktur''[Al-i İmran 160] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: Kullarına düşmana galip gelmeyi kolaylaştıran demektir.

 

       Bunlardan biri de en-Nasır. Yüce Allah: "Ne güzel sahİp ve ne güzel yardımcıdır"[Hac 78] buyurmuştur.

 

 

 

117- Enes b. Malik bildiriyor: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Biriniz namazı kılmadan uyuduğu veya unutarak kılamadığı zaman aklına geldiğinde bu namazı kılsın. Zir: Yüce Allah: ''Beni anmak için namaz kıl''[Taha 14] buyurmaktadır,"

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaşa çıkacağı zaman şöyle dua ederdi: "Allahım! Dayanağım ve yardımcım sensin. Senin yardımınla düşmanın saldırısını önler, senin yardımınla saldırır ve yine senin yardımınla savaşırım."  [-] Buhari 597, Müslim 684  --  Sahih, ravileri güvenilir. Ebu Davud (2632); Tirmizi (3584).

 

 

       Bunlardan biri de en-Nasir'dir. Yüce Allah: "Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur''[Al-i İmran 160] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: en-Nasir; dostlarını teslim etmeyeceğinden ve zelil düşürmeyeceğinden emin olunan demektir.

 

Bunlardan biri eş-Şakir ve eş-Şekur'dur. Yüce Allah: "Allah şükrün karşılığını verir ve bilir"5 ve: "Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir"[Fatır 34] buyurmuştur. Abdulaziz b. Husayn'ın hadisinde eş-Şakir kelimesi geçmiştir. Velid b. Müslim'in rivayetinde de eş-Şekur kelimesi geçmiştir.   [-] Zayıft. İbn Cerir (27/30)

 

Halimi der ki: eş-Şakir; kendisine itaat edeni methedip öven ve ona sevap ve nimetlerinden veren demektir. eş-Şekur ise övgüsü ve nimetlerini kendisine az olsun, çok olsun olsa itaat edenlere devamlı veren demektir.

 

Ebu Süleyman der ki: eş-Şekur; az da olsa yapılan itaate çokça sevap veren ve bol nimet veren demektir. eş-Şekur, kulları az olsun çok olsun salih amele teşvik etmek, az ameli küçük görüp terk etmemeleri için onları teşvik edip ödüllendiren manasına da gelir.

 

       Bunlardan biri de el-Berr'dir. Yüce Allah: " ... şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır ... "[Tur 28] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. elHusayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Kullarına karşı şefkatli olan, onlar için zorluk değil kolaylık isteyen, birçok günahlarını bağışlayan ve bütün günahları için onları kınamayan, iyiliklerine on kat sevap veren, kötülüklerinin ise sadece karşılığını veren, iyilik yapmak isteyip yapmayınca sevap yazan, ancak kötülük yapmak isteyip yapmayınca günah yazmayan demektir.

Ebu Süleyman der ki: el-Berr; kullarına karşı merhametli olup ihsanda bulunandır. Onun ihsanı bütün mahlukatı kapsamış ve hepsine de rızık vermiştir. O dostlarına ibadetini sevdirerek, iyilikte bulunana on kat sevap vererek, kötülerin günahını affederek iyilikte bulunandır.

 

 

 

118- İbn Abbas, " ... şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır ... ''[Tur 28] buyruğunu: "O şefkat sahibidir" şeklinde açıklamıştır.   [-] Zayıf. İbn Cerir, Tefsir (27/30)

 

 

 

119- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah buyurur ki: "Kulum bir iyilik yapmayı düşünüp de yapmadığı zaman bu düşüncesine karşılık ona bir iyilik sevabı yazarım. Bu iyiliği yapması durumunda ise sevabım on katıyla yazarım. Şayet bir kötülük yapmayı düşünür de yapmazsa onu bağışlarım. Ancak kötülüğü yapması halinde bunu sadece bir kötülük olarak yazarım."

 

Müslim, Sahih'inde Muhammed b. Rafi kanalıyla Abdurrezzak'tan rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (13/465); Müslim (129).

 

 

 

120- Ebü Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişi iyi bir Müslüman olduktan sonra yaptığı her bir iyiliğin sevabı kendisine ondan yedi yüz kata kadar olacak şekilde yazılır. Yaptığı her bir kötülük de sadece bir kötülük olarak yazılır ve Yüce Allah'ın huzuruna çıkana kadar da bu şekilde devam eder" buyurdu.

 

Yine şöyle buyurdu: "Yüce Allah daha iyi bilmesine rağmen melekler: ''Rabbim! Filan kulun bir kötülük yapmayı düşünüyor'' dediklerinde onlara: ''Onu gözleyin, şayet yaparsa bir kötülük olarak yazın. Yapmazsa bunu ona bir iyilik olarak yazın, zira benim rızam için yapmamıştır'' buyurur."

 

Müslim, Sahıh'inde Muhammed b. Rafi kanalıyla Abdurrezzak'tan rivayet etti.  [-] Sahihtir. Buhari (1/100); Müslim (129).

 

 

 

121- İbn Abbas'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (Rabbinden naklen) şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz merhametlidir. Bir iyilik yapmak isteyip de bunu yapmayan kişiye Allah bir iyilik sevabı yazar. Bu iyiliği yapan kişiye ise sevabım ondan yedi yüz katına kadar, hatta daha fazlasıyla yazar. Bir kötülük yapmak isteyip de bunu yapmayan kişiye Allah bir iyilik sevabı yazar. Bunu yapan kişiye ise bunu sadece bir kötülük olarak yazar veya onu siler. Allah katında sadece kötülükte ısrarcı olanlar helak olur."

 

Müslim bunu Sahih'te Yahya b. Yahya'dan rivayet etti.  [-] Sahih. Müslim (131). -- Müslim (1/118)

 

Halimi der ki: el-Ben; sözünde sadık olan demektir. Yeminini yerine getiren kişiye "Berre'' yeminihi (yemininde sadık kaldı)" denir.

 

       Bunlardan biri de FiHiku'l-habbi ven-neva'dır (=Taneyi ve çekirdeği yaran). Yüce Allah: "Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır"[En'am 95] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: Allah bunları (tohumları) yerde küflenme ve bozulmadan korur ve onları büyüyüp yeşermek için hazırlar. Sonra bitirmek için yarar ve taneden ekin ve çekirdekten ağaç çıkarır. Buna yüce Allah'tan başkasının gücü yetmez. Bu isim, Süheyl b. Ebi Salih'in, Ebü Hureyre' den, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiği hadisinde geçmiştir.

 

       Bu isimlerden biri de el-Mütekebbir'dir. Yüce Allah: " ... görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan, Allah'tır"[Haşr 23] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Haberu'l-Esma'sında ve başka yerde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Bunun manası, dünyada kullarıyla vahiy yoluyla peygamberlerinin diliyle konuşmasıdır. Yüce Allah: "Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderir; izniyle, dilediğini vahyeder"[Şura 51] buyurmuştur.

Ebü Süleyman der ki: Bana bildirildiğine göre el-Mütekebbir, mahlukatın sıfatlarından münezzeh olan demektir. Yine mahlukatta olan noksanlıklardan münezzeh olan demek olduğu da söylenmiştir. elMütekebbir kelimesindeki "t" harfi tahsis harfidir. Kibir hiçbir mahluka yakışmaz. Kula yakışan huşü ve tezellüldür. Hadiste kibriyanın Allah'ın ridası olduğu, bununla ilgili Allah ile münakaşa edenin helak olacağı nakledilmiştir. Yine el-Mütekebbir isminin, Yüce Allah'ın büyüklük ve azameti manasında olduğu, bunun mahlukatta olan kibre ve büyüklenmeye benzemediği söylenmiştir.

 

 

 

122- Ebü Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah şöyle buyurur: "Kibriya (büyüklük) benim ridamdır. Kim ri damla ilgili benimle münakaşa ederse onu helak ederim."

 

"Kibriya (büyüklük) benim ridamdır" sözünden, "Kibriya sıfatımdır" sözü kastedilmiştir. "Palanın şiarı zühd, ridası ise veradır" denir.  [-] Sahih. Hakim, Müstedrek (1/61).

 

 

       Bunlardan biri de er-Rab'dır. Yüce Allah: "Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur"[Fatiha 2] buyurmuştur.

 

 

 

123- Abbas b. Abdilmuttalib'in bildirdiğine göre kendisi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Allah'ı rab, İslam'ı din ve Muhammed'i peygamber olarak kabul eden, imanın tadını tatmıştır."

 

Müslim, Sahih'inde İbn Ebi Ömer'den rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (34).

 

 

Halimi der ki: er-Rab; yarattığı her şeyi takdir ettiği duruma getiren demektir. Yüce Allah sulbden nutfeyi çıkarıp onu kan pıhtısına çevirir. Sonra kan pıhtısını bir çiğnemlik et yapar. Bir çiğnemlik etten kemikler yaratır Sonra bu kemiklere et giydirir. Sonra bu bedende bir can yaratır ve onu küçük ve zayıf bir yaratık olarak ortaya çıkarır. Onu büyütüp besleyerek genç bir adam haline getirir, sonra bir ihtiyara çevirir. Allah her şeyi bu şekilde yaratmıştır. Allah her şeyi yaratmış ve yarattığı bu şeyi hedefine ulaştırmıştır.

 

Ebu Süleyman der ki: Tefsir ehlinden bir çok kişinin, "Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur"[Fatiha 2] ayetindeki er-Rab kelimesinden kastedilenin efendi olduğunu söylediği nakledilmiştir. Ayetteki alemlerden kastın mükellefler olduğunu kabul edersek, bu tarif doğrudur demektir. Çünkü hiç kimseye, insanların efendisi dendiği gibi, ağaçların ve dağların efendisi denilmez. "Yusuf'a elçi gelince, ''Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi bir sor; doğrusu Rabbim onların hilesini bilir'' dedi''[Yusuf 50] ayetindeki rab kelimesi de bu manada kullanılmıştır.

 

er-Rab kelimesinin Malik olduğu da söylenmiştir. Bu da genelolarak doğru bir manadır. Tefsir alimlerinin çoğu alemler kelimesinin bütün mevcudat için kullanılabileceğini söylemişler ve: "Firavun: ''Alemlerin Rabbi de nedir?'' dedi. Musa: ''Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir'' dedi''[Şuara 23-24] ayetini buna delil göstermişlerdir.

 

       Bunlardan biri de el-Mubdi ve el-Muid'dir .... Bu isimler, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Mubdi; insanı yoktan var eden demektir. el-Muid ise; hayattan sonra insanları tekrar öldüren, öldükten sonra da tekrar dirilten demektir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz."[Bakara 28], "Önce yaratıp sonra bunu tekrar eden O'dur."[Bmuc 13]

 

       Bunlardan biri de el-Muhyi ve el-Mumit'tir.

 

Halimi der ki: el-Muhyi; mahlukata can vererek onları diri yapan demektir. el-Mumit ise; onlardan canlarını alarak ölü haline getiren demektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "De ki: Sizi Allah diriltir, sonra öldürür."[Casiye 26], "Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz."[Bakara 28], "Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir?''[En'am 122]

 

Ebu Süleyman der ki: el-Muhyı; ölü nutfeyi dirilten ve ondan canlı bir varlık meydana getiren, Kıyamet günü çürümüş bedenlere tekrar can vererek dirilten, marifet nuruyla kalpleri dirilten, yağmur indirerek ölü toprağı dirilten ve rızık gönderen demektir. el-Mumıt ise, dirileri öldüren, sağlıklı olanları öldürerek güçlerini ellerinden alan demektir. Yüce Allah: "Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir"[4 Hadid 2] buyurmuştur. Yüce Allah, hayrın da, şerrin de, faydanın da zararın da onun izniyle olduğunun, mülkte ortağının olmadığının, zatının baki, yaratılmışların ise fani olduğunun bilinmesi için hayat vermekle övündüğü gibi, öldürmekle de övünmüştür.

 

 

 

124- Abdullah b. el-H aris bildiriyor: Abdullah b. Ömer'in bir adama uyumak için yatağına girdiği zaman şöyle dua etmesini söylediğini işittim: "Allahım! Nefsimi sen yarattın ve onu öldürecek olan da sensin. Nefsimin ölümü de yaşaması da sadece senin içindir. Şayet öldürmez sağ bırakırsan onu (günahlardan) koru. Sağ bırakmayıp alırsan da günahlarını bağışla. Allahım! Senden afiyeti diliyorum." Adamın biri Abdullah b. Ömer'e: "Bunu (baban) Ömer'den mi işittin?" diye sorunca, Abdullah: "Ömer'den daha hayırlı olan birisinden, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işi ttim" karşılığını verdi. 

 

Müslim, Sahih'inde Ebu Bekr b. Nafi kanalıyla Muhammed b. Cafer'den rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (2712).

 

 

 

125- Cabir b. Abdillah, Hz. Peygamber'in haccını anlattığı hadis içinde der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Safa tepesine tırmanıp Kabe'yi görebileceği bir yere gelince, üç defa tekbir getirdi ve: "La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdu yuhyi ve yumitu ve huve ala külli şey'in kadir C=Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Mülk de Hamd da onundur, öldüren de dirilten de O'dur. O her şeye gücü yetendir)" buyurdu.   [-]  Sahihtir. Müslim (1215).

 

 

       Bunlardan biri de ed-Dar ve en-Nafi'dir

 

Halimi der ki: ed-Dar; kulunun ihtiyaç duyduğu şeyi onda eksilten demektir. en-Nafi ise; kuluna ihtiyacından fazlasını veren demektir. Yüce Allah'a tek başına en-Nafi ismiyle hitab edilebilir, ancak sadece edDar ismiyle hitab edilemez. Tıpkı el-Basıt ve el-Kabıd'da zikredildiği üzere el-Kabıd isminin tek başına zikredilemeyeceği gibi. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Ebü Süleyman der ki: Bu iki ismin bir araya gelmesiyle, yüce Allah'ı dilediğine fayda vereceği gibi dilediğine de zarar verme kudretine sahip olduğu anlaşılır. Çünkü fayda ve zarar verme kudretine sahip olmayandan bir şey istenmez ve ondan korkulmaz.

 

 

 

126- İbn Abbas anlatıyor: Bir gün Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) binitinin terkisine binmiştim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bana: "Ey delikanlı!" veya: "Evladım! Sana Allah'ın kendileriyle fayda sağlayacağı birkaç kelime öğreteyim mi?" buyurunca; "Olur (öğret) cevabını verdim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ı koru (emir ve yasaklarına uy) ki, Allah da seni korusun! Allah'ı koru (üzerindeki hakkını eda et) ki onu önünde (dünya ve ahirette seni koruyan olarak) bulasın. Bollukta Allah'ı tam ki, darlıkta da o, seni tamsın. Bir şey isteyeceğin zaman sadece Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen sadece Allah'tan yardım dile. Kalemler yazacağım yazmış ve artık kaldırılmıştır. Eğer bütün insanlar, Allah'ın sana yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için bir araya gelseler, buna muktedir olamazlar. Yine Allah'ın sana yazmadığı bir hususta sana zarar vermek için bir araya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Sen, iman ile şükrederek Allah için am el et. Bilmiş ol ki hoşuna gitmeyen şeylerde sabretmende çok hayır vardır. Zafer sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir. Şüphesiz ki zorlukla birlikte kolaylık vardır."   [-] Sahihtir. Tirmizi (2516).

 

 

       Bunlardan biri de el-Vehhab'dır.

 

Yüce Allah ilimde derinleşmiş olanlardan bahsederken onların şöyle dediğini bildirmiştir: "Katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın."[Al-i İmran 8] Yine: "Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?"[Sad 9] buyurmuştur. Esma-i husna ilgili rivayette bunu nakletmiştik.

 

 

 

127- Hz. Aişe bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece uyandığı zaman şöyle dua ederdi: "Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Allahım! Günahlarım için senden bağışlanma diler ve rahmetini isterim. Allahım! İlmimi artır ve bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Kendi katından bana rahmet ver. Şüphesiz ki sen çok bağışlayıcısın."  [-] Zayıf. Ebu Davud (5061).

 

 

       Bunlardan biri de el-Vehhab' dır.

 

Halimi der ki: el-Vehhab; mahlukata, hak edip etmemelerine bakmadan ihsanda bulunan demektir.

 

Ebu Süleyman der ki: Ancak ihsanları çok çeşitli ve devamlı olana elVehhab denebilir. Yaratılmışlar da her zaman değil bazen ihsanda bulunabilirler. Ancak hastaya şifa, kısır olana çocuk, dalalette olana hidayet, belaya maruz kalana afiyet veremezler. Yüce Allah ise bütün bunları vermeye muktedirdir. Allah rahmetiyle ve cömertliğiyle devamlı ihsanda bulunandır.

 

       Bunlardan biri de el-Mu'ti ve el-Mani'dir.

 

128- Muğire b. Şu'be'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazlarından sonra şu duayı yapardı: "La ilahe illallahu vahdehli la şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. Allahümme la mania lima a'tayte ve la mu'tıye lima mena'te, ve la yenfau ze'l-ceddi minke'l-ced (=Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı da yoktur. Mülk onundur. Tüm eksiksiz övgüler O'na aittir, O'nun her şeye gücü yeter. Allah'ım! Senin verdiğine hiçbir şeyengelolamaz. Engelolduğun bir şeyi de kimse veremez. Senin zenginliğin olmadan hiçbir zengine zenginliği fayda vermez)."

 

Buhari ile Müslim Abdülmelik b. Umeyr ve başkası kanalıyla rivayet ettiler.   [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (6330); Müslim (593/137).

 

 

Halimi der ki: el-Mu'ti; yaratılmışlara nimetini veren, el-Mani ise nimete erişilmesine engelolan demektir. ed-Dar ve en-Nafi'de olduğu gibi Yüce Allah için el-Mu'ti ismi kullanılmadan tek başına el-Mani ismi kullanılamaz.

 

Ebu Süleyman der ki: Verme ve engelolma gücüne sahip olan demektir. Engelolması onun cimriliğinden değil, hikmetindendir. Vermesi ise kerem ve cömertliğindendir. el-Mani'nin yardım eden, yani dostlarına yardım eden, onları düşmanlarına karşı koruyan manasına da geldiği söylenmiştir. Bu manada kullanıldığı zaman el-Mani, el-Mu'ti ismi olmadan da kullanılabilir. Bazıları el-Mani yerine ed-Dafi' ismini kullanmışlardır. Bu da el-Mani isminin yardım eden ve koruyan manasına geldiğini tekid etmektedir. Bu isimleri, Abdülaziz b. elHusayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

       Bunlardan biri de el-Hafıd ve er-Rafi'dir. Bu iki ismi isimlerle ilgili rivayette zikrettik.

 

Halimi der ki: Dua ederken, el-Hafıd'ı kullanırken, er-Rafi' ismini kullanmamak gerekir. el-Hafıd, değerleri düşüren, er-Rafi' ise yücelten demektir.

 

 

 

129- Ebu'd-Derda'nın bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O, her gün hir iştedir"[Rahman 29] buyruğunu açıklarken: "Allah'ın günahları bağışlaması, sıkıntıları gidermesi ve bir topluluğu yüceltirken başka toplulukları alçaltması kastedilmektedir" buyurmuştur.  [-] Hasen. İbn Mace (202).

 

 

       Bunlardan biri de er-Rakih'dir. Yüce Allah: "Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir''[Nisa 1] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. elHusayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Yarattıklarından gafil olmayan demektir. el-Zeccac der ki: er-Rakib, her şeyi bilen ve bilgisi dışında hiçbir şeyolmayan demektir. Yüce Allah: "Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zapt ederler"[Kaf, 17-18] buyurmuştur.

 

       Bunlardan biri de et-Tevvab'dır. Yüce Allah: "Çünkü O, tövbeleri kabul eden, merhametli olandır"[Tevbe 118] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

 

 

130- İbn Ömer der ki: Bir mecliste Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkmadan önce yüz defa: "Rabbim beni bağışla ve tövbemi kabul buyur. Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve günahları bağışlayansın" diye dua ettiğini sayardık.   [-] Sahih, ravileri güvenilir. Tirmizi (3434), Ebu Davud (1516); İbn Mace (3814).

 

 

Halimi der ki: et-Tevvab, itaate dönen ve günahına pişman olan kuluna merhamet eden, daha önce işlediği hayrı boşa çıkarmayan ve iyilik edenlere vaad ettiği ihsanları ona da veren demektir.

 

Ebü Süleyman der ki: et-Tevvab; kullarını bağışlayıp tövbelerini kabul eden demektir. Allah defalarca günah işleyip tekrar tövbe edenin de tövbesini her seferinde kabul eder. Allah'ın kulunu tövbe etmeye muvaffak kılması da et-Tevvab sayesindedir. Yüce Allah bu konuda: "Allah'tan başka sığınacak bir kapı bulunmadığını kesinlikle anladıktan sonra eski hallerine dönmeleri için onları tövbe etmeye muvaffak kıldı"[Tevbe 118] buyurmuştur.

 

 

       Bunlardan biri de ed-Deyyan'dır.

 

Halimi der ki: ed-Deyyan: "Din Gününün sahibidir''[Fatiha 4] ayetinden alınmıştır. Manası da hesaba çeken ve yapılanın karşılığını veren, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayan, hayra mükafat, kötülüğe ise ceza veren demektir.

 

 

 

131- Cabir b. Abdillah anlatıyor: Adamın birinin Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklen bir hadis rivayet ettiği bana bildirilince bir deve aldım ve adamın yanına gitmek için yola çıktım. Bir ay boyunca yol aldıktan sonra sonunda Şam'a vardım. Sorunca da bu kişinin Abdullah b. Uneys olduğunu söylediler. Evine gidip kapıcısına: "Ona Cabir'in kapıda olduğunu söyle" dedim. Kapıcı: "Abdullah'ın oğlu Cabir mi?" diye sorunca: "Evet!" dedim. Kapıcı içeri girip haber verince Abdullah aceleyle yanıma çıktı ve birbirimize sarıldık. Ona: "Bana Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işittiğin bir hadisi rivayet ettiğin bildirildi. Bu hadisi senden duymadan ölmekten veya senin ölmenden korktum" dediğimde, Abdullah şöyle dedi: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kıyamet gününde insanlar (veya kullar) çıplak, sünnetsiz ve bühm olarak haşredilirler" buyurduğunu işittim. Ona: "Bühm ne demek?" diye sorduğumuzda:

 

"Hiçbir şeye sahip olmadan anlamındadır" buyurdu ve şöyle devam etti: "Sonra uzaktan, yakındayken duyduğu gibi duyabileceği bir sesle Allah: "Hükümran olan benim! Her şeyin karşılığını veren benim! Tekme olsa dahi cehennemlik olanlardan hiç kimse cennetlik olan birinin üzerinde bir hakkı varken bu hakkını almadan cehenneme giremez. Aynı şekilde cennetlik olanlardan hiç kimse cehennemlik olan birinin üzerinde bir hakkı varken bu hakkını almadan cennete giremez" diye seslenir. Ona:

 

"Allah'ın huzuruna çıplak, sünnetsiz ve hiçbir şeyimiz yokken çıkacaksak bu haklar nasıl alınıp ödenecek?" diye sorduğumuzda: "İyilikler ve kötülüklerle" buyurdu ve: "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur"[Mu'min, 17] ayetini okudu."  [-]  Hasendir. Ahmed (16042), Buhari, Edebu'l-Müfred (970); Hakim, Müstedrek (2/437-438).

 

 

 

132- Ebu Kılabe'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "İyilik eskimez, kötülük de unutulmaz. Hesabı soracak olan ölmez. Bundan dolayı istediğini yap, zıra ne yaparsan yap onun hesabını vereceksin."  [-] Ravileri güvenilirdir, mürseldir.

 

       Bunlardan biri de el-Vefi'dir.

 

Halimi der ki: Her şeyin karşılığını tastamam veren demektir. Yüce Allah: "İnanıp yararlı iş işleyenlerin edrleri ise tastamam verilecektir"[Al-i İmran 57] buyurmuştur. "Size verdiğim nimeti hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki Ben de yerine getireyim''[Bakara 40] ayetindeki: "Ben de ahdimi yerine getireyim" sözünden ise iyilik yapanlara mükafat vermeye gücü yeten, bu mükafatı tastamam vermekle mülkünden bir şeyeksilmeyen manası kastedilmiştir.

 

       Bunlardan biri de el-Vedud'dur. Yüce Allah: "O, çok bağışlayan, çok sevendir"[Buruc 14] buyurmuştur. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabah namazından sonra dua ederken: "Şüphesiz ki sen merhametli ve çok sevensin" derdi.

 

Halimi der ki: el-Vedud, itaat edenlerden razı olması, bu amellerinden dolayı onlara ihsanda bulunup onları övmesi demektir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Vedıld, itaat eden kullarını yaratılmışlara sevdirmesi manasına da gelir. Yüce Allah: "İnanıp yararlı iş işleyenleri Rahman (gönüllerde) sevgili kılacaktır"[Meryem 96] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: İhsanının çokluğundan dolayı çok sevilmeyi, kendisine ibadet edilmeyi ve övülmeyi hak eden manasına geldiği de söylenmiştir.

 

 

 

133- İbn Abbas: "el-Vedud, merhametli olan demektir" demiştir.

 

Başka bir yerde ise: "el-Vedud, sevgili demektir" demiştir.  [-] İsnadı zayıftır.

 

 

       Bunlardan biri de el-Adl'dır. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esmai husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-AdI; ancak hakla hükmeden, hakkı söyleyen ve doğru olanı yapan demektir.

 

       Bunlardan biri de el-Hakem'dir. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir. Yüce Allah: "O halde Allah'ın aramızda hükmünü bildirmesine kadar sabredin. Allah hükmedenlerin en iyisidir"[A'raf 87] buyurmuştur.

 

 

 

134- Şurayh b. Hani'nin bildirdiğine göre Ebu Hani b. Yezid bir heyetle Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) halkın Ebu Hani'ye, Ebu'l-Hakem künyesiyle hitab ettiklerini duydu ve: "Hakem olan Allah'tır. Neden Ebu'l-Hakem künyesiyle çağırılıyorsun?" diye sordu. Ebu Hani: "Kavmim bir anlaşmazlığa düştükleri zaman aralarında hüküm veririm. Her iki taraf da bu hükme razı olurlar" cevabını verince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "çocuğun var mı?" diye sordu. o: "Şurayh, Abdullah ve Müslim adında üç oğlum var" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En büyükleri hangisi?" diye sorunca ise: "Şurayh" cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen Ebu Şurayh'sın" deyip ona ve çocuklarına dua etti.  [-] Sahih. Ebu Davud (4955); Nesai (8/226-227).

 

 

Halimi der ki: el-Hakem; hüküm verme yetkisi elinde olan demektir.

Hükmün aslı fesada engelolmaktır. Yüce Allah'ın kanunlarının hepsi de kulların faydasına olan şeylerdir.

 

Ebu Süleyman der ki: Hakim'e bu adın verilmesinin sebebi, insanların birbirine zulmetmesine engelolmasıdır. Kişinin fesadına engelolan kişiye: "Adamın fesada düşmesine karşı ona gem vurdun" denilmesi gibi.

 

       Bunlardan biri de el-Muksit'tir. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-Muksit, kullarına adaletli davranan demektir. Aynı zamanda ihsanından onların her birine pay vermesi manasına da gelir.

 

 

 

135- Muaz'ın öğrencisi Yezid b. Umeyre bildiriyor: Muaz bir zikir meclisinde oturunca: "Allah adaletli (AdI) bir hakimdir (Hakem). İsmi yücedir. Bundan şüphe edenler helak olmuşlardır" derdi... -Hadis devam ediyor- 

[-] Mevkuf, Sahih. Yakub b. Süfyan (2/321), Abdurrezzak, Musannef (20750), Taberani 20/114 (227); Hakim, Müstedrek (4/466).

 

 

       Bunlardan biri de es-Sadık'tır. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir. Yüce Allah: " ... Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır"[Nisa 122], "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere varis kılan Allah'a hamdolsun"[Zümer 74] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: Yüce Allah kullarına, razı olacağı ve olmayacağı şeyleri, rızasına uygun hareket edince onlara vereceği sevabı, aksine harekette vereceği cezayı bildirmiş, onlar için artık mazerete mahal bırakmamıştır.

 

       Bunlardan biri de en-Nur'dur. Yüce Allah: "Allah göklerin ve yerin Nurludur"[Nur 35] buyurmuştur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: en-Nur, hidayet veren demektir. Kullar, sadece Allah'ın bildirdiklerini bilirler, sadece kolaylaştırdığına erişebilirler. Akıl ve hisler onun ihsanı ve atiyyesidir.

 

 

 

136- Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbas: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir ... ''[Nur 35] buyruğunu açıklarken şöyle dedi: "Allah yer ve gök ehlinin hidayete erdiricisidir. Müminin kalbindeki hidayeti kandil ışığı gibidir. Müminin kalbi, daha kendisine ateş değmeden parlayan saf yağlı kandil gibidir. Ona ateş değdiği zaman ışığı daha da artar. O daha kendisine ilim verilmeden hidayetle iş yapar. İlim verildiği zaman da hidayet üstüne hidayet, nur üstüne nur olur."  [-] Zayıf. İbn Cerir (17/295, 296, 299, 30t 303); İbn Ebi Hatim (8/2593- 2595)

 

Ebu Süleyman der ki: Yüce Allah'ın, herhangi bir nur gibi olması düşünülemez. Çünkü nurun zıddı karanlıktır. Yüce Allah ise zıddının olmasından münezzehtir.

 

       Bunlardan biri de er-Reşid'dir.

 

Halimi der ki: el-Murşid, yol gösteren demektir. Esma-i husnaya dair hadis içinde Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bununla ilgili bir rivayet vardır. Manası da dua edenin faydasına olan şeyleri ona göstermesidir. Yüce Allah: "Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl" demişlerdi"[Kehf 10] ve " ... Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın"[Kehf 17] buyurmuştur.

 

       Bunlardan biri de el-Hadi' dir. Yüce Allah: "Allah inananları şüphesiz doğru yola eriştirir''[Hac 54] buyurmuştur. Bu isim, Esma-i husnaya dair hadiste geçmiştir.

 

Halimi der ki: el-Hadi, kurtuluş yolunu gösteren, kulun dalalete düşüp helak olmaması için bu yolu açıklayan demektir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Hadi, kullarından istediğine hidayet ve tevhid nurunu vererek ihsanda bulunan demektir. Yüce Allah: "Allah, cennete çağırır ve dilediğini doğru yola eriştirir''[Yunus 25] buyurmuştur. İnsanlar dışındaki mahlukata da kendileri için gerekli olan rızık arama, zararlı şeylerden nasıl korunacağı gibi şeyleri ilham eden manasına da gelir. Yüce Allah: " ... Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir''[Taha 50] buyurmuştur.

 

 

 

137- Cabir der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hutbesinde Allah'a layıkıyla hamdu senada bulunduktan sonra şöyle buyururdu: "Allah'ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz, Allah'ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Sözün en hayırlısı Yüce Allah'ın Kitab'ıdır. En hayırlı yol da Muhammed'in yoludur. En kötü işlerden biri de bir şeyleri sonradan çıkarıp dine sokmaktır. Sonradan çıkarılıp dine sokulan her şey bidat, her bidat de dalalettir."

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kıyameti zikrederken bir ordunun sabah akşam saIdıracağı uyarısını yapar gibi sesini yükseltir, yanakları kızarır ve öfkesi artardı. Yine öyle oldu ve şöyle buyurdu: "Ölen kişinin geriye bıraktığı mal ailesinindir. Kişi ölüp de geriye borç veya çoluk çocuk bıraktığı zaman bu borcun ve çoluk çocuğun sorumluluğu benimdir."

 

Müslim, Sahih'de Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'den rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (867).

 

 

 

138- Abdurrahman b. Avf der ki: Hz. Aişe'ye: "Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Selleml gece namazına kalktığı zaman namaza ne ile başlardı?" diye sorduğumda şu karşılığı verdi: "Namaza kalktığı zaman (tekbir getirir ve) şöyle derdi: "Allahım! Cibril, Mikail ve İsrafil'in Rabbi! Göklerin ve yerin yaratıcısı, gizli ve aşikar olan her şeyin alimi! Kullarının ihtilafa düştükleri konularda onlar arasında sen hükmedersin. İzninle beni ihtilaf edilen konuda hakka ilet. Çünkü sen dilediğini doğru yola iletirsin." [-] Sahihtir. Müslim (770).

 

 

Hadisin lafzı, Ruzbari'ye aittir. Kurad'ın rivayetinde ise "Namaza kalktığı zaman tekbir getirir ve. şöyle derdi" ibaresiyle geçmektedir. Müslim, Sahih'de Muhammed b. el-Müsenna ve başkaları kanalıyla rivayet etti.

 

 

 

139- İbn Abbas şu ayetlerle ilgili şöyle dedi: "Şüphe yok ki, inkar edenleri, başlarına gelecekle uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar."[Bakara 6], "Allah dileseydi onları doğru yolda toplardı."[En'am35], "Allah ... kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar."[En'am 125], "Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı."[En'am 111], "Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz."[Yunus 100], "Biz dilesek herkese hidayet verirdik."[Secde 13], "Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı."[Yunus 99], "Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir."[Yasin 8], "Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma.''[Kehf 28], "Sen, ölülere şüphesiz ki işittiremezsin.'''[NemI 80], "Sen dilediğini hidayete erdiremezsin.''[Kasas 56], "İçlerinde bedbaht olanlar da, mesut olanlar da vardır.''[Hud 105]

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bütün insanların iman etmelerini ve doğru yolda kendisine tabi olmalarını çok arzuluyordu. Yüce Allah ona, daha önce iman edecekleri yazılı olanlardan başkasının iman etmeyeceğini ve daha önce iman etmeyecekleri yazılı olanlardan başkasının da sapıklığa düşmeyeceğini bildirdi. Sonra da Peygamber'ine şöyle buyurdu: "İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin. Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar."[Şuara 3-4], "Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur.''[Fatır 2], "Allah'ın, onların tövbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur."[Al-i İmran 128], "Eğer biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı."[En'am 111] Allah'ın iman etmelerini dilemediği kişiler bedbaht olanlar, dilediği kişiler ise iman edecekleri daha önce takdir edilen saadet ehlidir.

 

Aynı isnadla nakledildiğine göre İbn Abbas: "Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir"[Taha 50] ayetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah her şeyin ruhunu yaratmış ve evlenme, yeme, içme, mesken gibi şeylerin nasılolacağını kendisine göstermiştir."  [-] Zayıf.

 

 

       Bu isimlerden biri de el-Hannan'dır.

 

Halimi der ki: el-Hannan, rahmeti geniş olan, kendisine itaat edenlere kıyamet gününde cömertçe ikramda bulunan demektir. Çünkü başkasına karşı merhametli olan insan yüce Allah ile kavuşunca Allah ona ikramda bulunur. Bu isim, Abdülaziz b. el-Husayn'ın Esma-i husna'ya dair haberinde geçmiştir.

 

 

 

140- Enes b. Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bir adam Cehennemde bin yıl: ''Ya Hannan! Ya Mennan!'' diye seslenir. Yüce Allah; Cibril'e: ''Git ve bana bu kulumu getir'' buyurur. Cibril gider ve Cehennem halkını yerlere kapanmış ağlar bir şekilde bulunca, Allah'ın huzuruna dönüp durumu kendisine bildirir. Yüce Allah: ''Bana o kulu getir. O falan yerdedir'' buyurur. Cibril onu Rabbinin huzuruna getirir. Allah: ''Ey kulum! Yerini, yatağını nasıl buldun?'' diye sorar. Kul: ''Ya Rabbi! Yerlerin ve yatakların en kötüsü!'' der. Allah: ''Kulumu geri götürünüz'' buyurur. Kul: ''Ya Rabbi! Beni Cehennemden çıkardıktan sonra oraya iade edeceğini ummuyordum'' deyince, Allah: ''Kulumu bırakınız'' buyurur." 

[-] Zayıf. Ahmed, Müsned (3/230), Ebu Ya'la, Müsned (7/214), Beyhaki, el-Ba's ve'n-nüşur (53); Beğavi, Şerhu's-Sünne (51/193, 194).

 

 

 

141- İbn Abbas, "Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik"[Meryem 13] ayetinde geçen ..... ifadesi konusunda: "Yüce Allah'ın kuluna karşı olan şefkat ve rahmetidir" dedi.  [-] Zayıf. Hakim, Müstedrek (2/372)

 

 

Ebu Süleyman der ki: Bana ulaştığına göre el-Hannan, merhametli ve şefkatli demektir. Kitabu'!-Ğaribeyn'de Ebu Ubeyd el-Herevi'nin bildirdiğine göre İbnu'l-A'rabi: "el-Hannan, yüce Allah'ın rahmet sıfatlarındandır. el-Hanan, merhamet etmek, rızıklandırmak ve bereketlendirmek manasına gelir" demiştir.

 

 

 

142- İbnu'l-A'rabi, "And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitab ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur"[Al-i İmran 164] ayetindeki "....." kelimesinin iyilikte bulunmak manasında, " ... Allah'ın inananlara nimeti boldur''[Al-i İmran 152] ayetindeki inananların, tasdik edenler manasında olduğunu, el-Mennan kelimesinin iyilikte bulunan, el-Hannan'ın ise merhametli manasında olduğunu söylemiştir. " ... katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik"[Meryem 13] ayetindeki hanan kelimesinin merhamet manasında olduğunu, aynı zamanda hanan kelimesinin, rızık, bereket ve heybet manasına geldiğini de söylemiştir.  [-] Sahihtir.

 

 

       Bu isimlerden biri de el-Cami' dir. Bu isim, Esma-i husna'ya dair hadiste geçmiştir. Yüce Allah: "Rabbimiz! Doğrusu geleceği şüphe götürmeyen günde, insanları toplayacak olan Sensin"[[Al-i İmran 9]] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Cami; kıyamet günü ölüleri toplayan demektir.

 

Ebu Süleyman da bu kelimeye aynı manayı verip şöyle demiştir: Aynı zamanda el-Cami, bütün faziletleri ve üstünlükleri kendinde toplayan manasına geldiği de söylenmiştir.

 

       Bu isimlerden biri de el-Bais'tir. Bu isim, Esma-i husna'ya dair hadiste geçmiştir. Yüce Allah: " ... Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir"[Hac 7] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: Ölüleri hesaba çekerek yaptıklarının karşılığını vermek için dirilten demektir.

Ebu Süleyman der ki: Mahlukatı öldükten sonra hesaba çekmek için diriltir. Yüce Allah: "O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçmanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir"[Necm 31] buyurmuştur. Ayrıca el-Bais, düşen ve yenilen kullarını tekrar kaldıran manasına da gelir.

 

       Bu isimlerden biri de el-Mukaddim ve el-Muahhir'dir. Bu isimler, Esma-i husna'ya dair hadiste geçmiştir.

 

 

 

143- Ebu Musa el-Eş'arı bildiriyor: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle dua ederdi: "Allahım! Günahlarımı, cehaletimi, işlerimde yanılgılarımı ve benden daha iyi bildiğin kusurlarımı bağışla. Allahım! Bilerek veya bilmeyerek, hataen veya kasden yaptığım hatalarımı affet ki böylesi hataların hepsi de bende var. Allahım! Önceki ve sonraki, gizli veya açık, senin benden daha iyi bildiğin kusurlarımı bağışla. Zira öne alan ve erteleyen sensin. Sen her şeye kadirsin."

 

Buhari ile Müslim Muhammed b. Beşşar'dan rivayet ettiler.  [-] Sahih. Buhari (6398) ve Müslim (2719).

 

 

Halimi der ki: el-Mukaddim; makam sahibi olanlara o makamları veren, el-Muahhir ise, onlardan bu makamları alan manasına gelir.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Mukaddim ve el-Muahhir, her şeye dilediği değeri veren demektir. Dilediğini değerli, dilediğini değersiz kılar. Yüce Allah mahlukatı yaratmadan önce değerleri takdir etmiştir.' Sevdiği kullarını diğer kullarından değerli kılmış, mahlukatın bazısını bazısından üstün kılmış, bazılarını başarılı, bazılarını başarısız kılmıştır. Onun üstün kıldığını alçaltacak, alçalttığını da üstün kılacak yoktur. Bu iki ismi bir arada zikretmek daha uygundur.

 

 

 

144- İmran b. Husayn bildiriyor: Bir adam Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cennetlik olan cehennemlikten ayırt edilip bilinir mi?" diye sorunca: "Evet!" buyurdu. "O zaman kişi neden am el ediyor?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Amel edin! Herkes kendisi için kolaylaştırılan şeye göre amel ediyor" karşılığını verdi. 

[-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (11/491); Müslim (2649).

 

 

 

145- İmran b. Husayn der ki: Bir adam Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Ey Allah'ın Resulü! Cennetlik olan cehennemlikten ayırt edilip tanınabilir mi?" diye sorunca: "Evet!" buyurdu. "O zaman kişi neden amel ediyor?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Herkes kendisi için yaratıldığı veya kolaylaştırılan şeye göre amel ediyor" karşılığını verdi.

 

Buhari, Sahih'inde Adem b. Ebi İyas'tan ve Müslim ise İbn Numeyr kanalıyla İbn Uleyye'den rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (6596) ve Müslim (2649).

 

 

       Bu isimlerden biri de el-Muizz ve el-Muzil'dir. Bu isimler, Esma-i husna'ya dair hadiste geçmiştir. Yüce Allah: " ... dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın ... ''[Al-i İmran 26] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: el-Muiz, kişinin üstün olması için gerekli sebepleri kolaylaştıran, el-Muzil ise kişiyi ziHete maruz bırakandır. Yüce Allah'ın, el-Muahhir ismi kullanılacaksa mutlaka el-Mukaddim ismi, el-Muzil ismi kullanılacaksa, el-Muiz ismi, el-Mumit ismi kullanılacaksa el-Muhyi ismi de kullanılmalıdır.

 

Ebu Süleyman der ki: el-Muiz, dostlarını, itaat etmeleriyle üstün kılan, dünyada düşmanlarına galip getiren ve ahirette de cennetine koyan demektir. el-Muzil ise küfür ehlini dünyada, kölelik, cizye ve alçaklıkla, ahirette de ceza ve cehennemde ebedi kalmakla zelil kılan demektir.

 

       Bu isimlerden biri de el-Vekil'dir. Yüce Allah: " ... vekil olarak Allah yeter''[Nisa 81], "Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir" dediler"[Al-i İmran 173] buyurmuştur. Bu isim, Esma-i husna'ya dair hadiste geçmiştir.

 

 

 

146- İbn Abbas der ki: Hz. İbrahim ateşe atıldığı zaman "Hasbunallahu ve ni'me'l-vekil (=Allah bize yeter! O, ne güzel vekildir) demiştir.

 

Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de kendisine insanların (Müslümanlarla savaşmak için) bir ordu hazırladığı söylenince bu sözü söylemiştir. "Bir kısım insanlar, müminlere: ''Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!'' dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ''Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!''[Al-i İmran 173] dediler."

 

Buhari, Sahih'inde Ahmed b. Yunus kanalıyla Ebu Bekr b. Ebi Ayyaş'tan rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (4563)

 

 

Halimi der ki: el-Vekil, yaratma ve emretme gücünün sadece onda olduğunu, ondan başka hiç kimsenin bir şeye malik olmadığını bilerek, kendisine güvenilen ve her şey kendisine havale edilen demektir.

 

 

 

147- Ferra der ki: "Beni bırakıp başkasını ve kil edinmeyesiniz diye onu İsrail oğullarına doğruluk rehberi kıldık"[İsra 2] ayetinde geçen vekil kelimesi, rab manasındadır. Aynı zamanda kuluna yeten manasına da gelir.   [-] Sahih.

 

 

Ebu Süleyman der ki: el-Vekil, kulların rızkına kefil olan ve onların faydalarına olan şeyleri yapan manasına gelir. Gerçek manası ise kendisine havale edilen işleri düzenleyendir. Bu sebeple Müslümanlar:

 

"Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" derler. Yani: "İşlerimizi yürüten ne güzel kefildir" demektir. Hz. Musa ile Hz. Şuayb kıssasında geçen: "Söylediklerimize Allah vekildir''[Kasas 28] sözü ise şu manaya gelmektedir:

 

 

 

148- İbn Cüreye der ki: "Söylediklerimize Allah vekildir" ayetindeki vekil kelimesinden şahit kastedilmektedir.  [-] Zayıf. İbn Cerir, Tefsir (20/66).

 

 

       Bu isimlerden biri de Seriu'l-hisab' dır. Yüce Allah: "Allah hesabı çabuk görür"[Bakara 202] buyurmuştur.

 

 

 

149- Abdullah b. Ebı Evfa der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (Hendek savaşında) düşman orduları için şöyle beddua etti: "Ey Kitablı indiren ve hesabı çabuk gören Allahım! Düşman ordularını bozguna uğrat ve onları yerle bir et!"

 

Buhari ile Müslim Sahıh'lerinde İsmail b. Ebı Halid kanalıyla rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (2933); Müslim (1742).

 

 

Halimi der ki: Seriu'l-hisab; hesaba çekerken birinin hesaba çekilmesinden dolayı başkasının hesabı gecikip mahlukatın hesabının uzamaması demektir. Yine kıyamet günü kısa sürede hesaba çeken manasına da gelir. Eğer mahlukat bu hesabı görecek olsa, sayısını ancak Allah'ın bileceği yıllara ihtiyaçları olurdu.

 

       Bu isimlerden biri de Zu'l-Fadl'dır. Yüce Allah: "Allah büyük nimet sahibidir''[Bakara 105] buyurmuştur.

 

Halimi der ki: Zu'l-Fadl, mecbur olmadığı halde nimet veren demektir. Bu isim el-Mufdil ile birlikte aşağıda munkatı isnadlı bir hadiste geçmiştir

 

 

 

150- Habib b. Ebu Sabit, hocalarından birinden bildiriyor: Kendisi (hocam), beğendiği bir durumla karşılaşınca: "Nimetler veren, ihsanlarda bulunan, iyi şeylerin nimetleriyle tamamlandığı Yüce Allah'a hamdolsun" derdi.  [-] Hasen. İbn Mace (3803).

 

 

       Bu isimlerden biri de Zu'ntikam'dır (.....). Yüce Allah: "Allah güçlüdür, mazlumların öcünü alır"[Al-i İmran 4], "Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız''[Duhan 16] buyurmuştur. Bu isim, Esma-i husnaya dair hadiste el-Muntakim kelimesinde geçmiştir.

 

Halimi der ki: Hak edene hak ettiği cezayı veren manasına gelir.

 

       Bu isimlerden biri de el-Muğni'dir. Bu isim, Esma-i husnaya dair hadiste geçmiştir.

Ebu Süleyman der ki: el-Muğni, mahlukatın ihtiyaçlarını giderip onlara rızıklarını gönderen ve kendisinden başkasına muhtaç etmeyendir. Yüce Allah: "Doğrusu zengin eden de, varlıklı kılan da O'dur''[Necm 48] buyurmuştur. el-Muğni aynı zamanda kuluna yeten manasına da gelir.

 

Halimi der ki: Bununla ilgili Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Tabib demeyin, şefkatli (refik) deyin. Çünkü tabib olan Allah'tır." Bunu manası şöyledir: Hastayı tedavi eden kişi, bu konuda uzman da olsa hastalığın tam olarak ne olduğunu ilmiyle anlayamaz. Hastalığı tanısa ve diğer hastalıklardan ayırsa bile hastalığın ölçüsünü ve hastanın bedeninde ne kadar ilerlediğini ve kuvvetini ne kadar zayıflattığını bilemez. Hastayı, ancak zann-ı galibine ve anladığı kadarına dayanarak hareket eden bir tabib tedavi eder. Çünkü onun ilaç hakkındaki bilgisi de hastalık hakkında söylediğim gibidir. Bu sebeple o, bazen doğru bazen de yanlış yapar. Bazen fazla ilaç kullanır aşırıya kaçar, bazen eksik kullanır, tedavide yetersiz kalır. Bu sebeple doktora refik denmesi, tabib denmesinden daha uygundur. Çünkü doktor hastaya şefkat edip hastaya faydalı olacak şeyleri yedirip içirirken ona zarar verecek şeylerden de uzak tutar. Tabib ise hastalığın ve ilacının hakikatını bilen ve hastayı iyileştirme gücüne sahip olan demektir. Bu sıfata da ancak yaratan ve şekil veren Allah layıktır. Allah'tan başkasına tabib isminin verilmesi caiz değildir. Yüce Allah için tabib ismi ondan şifa istenirken kullanılır. Mesela: "Allahım! Sıhhate kavuşturan da hasta yapan da, tedavi eden de tabib de sensin" denilmesi gibi. Ancak "Ey Rahim, ey Halim, ey Kerim!" gibi "ey Tabib" denmesi dua adabına aykırıdır.

 

 

 

151- Hz. Aişe hastalığı sırasında elini Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göğsüne sürüyor ve: "İnsanların Rabbi! Sıkıntısını gider. İyileştiren ve şifa veren ancak sensin" diye dua ediyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: "Rabbim! Beni Yüce Dostla (refik-i ala'ya) eriştir! Beni Yüce Dost'a eriştir" diyordu.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Ahmed, Müsned (6/108).

 

 

 

152- Ebu Rimse der ki: Babamla birlikte Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittim. Babam, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtındaki (eti) görünce: "Ey Allah'ın Resulü! Ben tabibim, senin için onu tedavi edeyim mi?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen şefkatli (refik) birisin. (Onun) tabib(i) Allah'tır" buyurdu. Sonra: "Beraberinde olan bu kişi kimdir?" diye sorunca: "Oğlum olduğuna şahadet ederim" dedi. Bunun üzerine: "Bilmiş ol ki, ne o senin suçundan dolayı, ne de sen onun suçundan dolayı sorumlu tutulursun" buyurdu. [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (2330).

 

 

Halimi der ki: Bunlardan biri de Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen: "Allahım! Şifa ver. Şifa veren sensin" hadisidir.

 

 

 

153- Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastayı ziyaret ettiği zaman ağrıyan yeri sıvazlar ve şöyle derdi: "Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider, şifa ver! Şafi sensin! Senin şifandan başka şifa yoktur. Hastalık bırakmayan şifa ver." Hz. Aişe der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandığında ben elimi üzerine koyup bu duayı okumak isteyince beni uzaklaştırıp: "Allahım! Beni Refik-i A'la ile beraber kıl" dedi.

 

Müslim, Sahih'inde Yahya b. Yahya'dan ve Buhari başka bir yolla A'meş'ten rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Müslim (2191); Buhari (5743, 5750).

 

 

 

154- Hz. Aişe bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir hastayı ziyarete gittiğinde veya bir hasta O'na getirildiğinde: "İnsanların Rabbi! Sıkıntısını gider ve ona şifa ver. Şifa versen sensin. Senden başka şifa verecek yoktur. Ona, hastalığı söküp atan bir şifa ver" diye dua ederdi.

 

Buhari, Sahih'te muallak olarak İbrahim b. Tahman'dan rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (5675); Müslim (2191).

 

 

Halimi der ki: Dua ederken: "Ey Şafi, ey Kafi" demek caizdir. Çünkü yüce Allah kalpleri şek ve şüphelerden, kıskançlıktan, aldatmaktan, bedenleri ise hastalık ve afetlerden iyileştirir. Ondan başka hiç kimsenin buna gücü yetmez ve bu isimle ondan başkası çağrılamaz. Şifa'nın manası, bedene eziyet ve acı veren şeyleri gidermektir.

 

       Bu isimlerden biri de Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen: "Allah haya sahibidir ve çok kerimdir" hadisidir.

 

 

 

155- Selman el-Faris!, Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle nakleder: "Yüce Allah haya sahibi ve cömerttir. Birisi ona ellerini (dua ederek) açtığında, o elleri boş ve hüsrana uğramış bir şekilde geri çevirmekten haya eder."  [-] Zayıf. Ebu Davud 1488

 

 

 

156- Selman el-Faris! der ki: "Tevrat'ta şunu buldum: Yüce Allah haya sahibi ve cömerttir. Birisi ona ellerini (dua ederek) bir harlı dilemek üzere açtığında, o elleri boş ve hüsrana uğramış bir şekilde geri çevirmekten haya eder."

 

 

 

157- Safvan b. Ya'la b. Umeyye'nin babasından bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah utangaçtır, (ayıplara) kapalıdır. Sizden biri yıkanacağı zaman örtünsün."  [-] Ravileri güvenilirdir. Tirmizi (3556) ve İbn Mace (3865).

 

 

Halimi der ki: Bunun manası, kendisine dua edip isteyen kulunu boş geri çevirmeyi istememesidir. Yüce Allah kulunun isteğini, insanların kınanmaktan korktuğu gibi kınanmaktan çekindiği için değildir. Çünkü Allah'a korku nisbet etmek caiz değildir."Sittir" sözünden kasıt ta kullarının birçok ayıbını örtüp onları mahcup etmemesidir. Yüce Allah, kullarının da birbirlerinin ayıplarını örtmelerini sever. Allah doğrusunu bilir

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Yüce Allah'ın, Burada Zikretmediğimiz Diğer İsimleri