|
İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
SÜLLAN
VAK'ASI
Ebu
Ubeyde anlatıyor: Amir bin Sa'sa'aoğulları hums içerisinde yer alıyorlardı.
Kureyş'e ve onların arasında doğanlara ''hums'', denirdi. Humsa mensup olan kimseler
ise çok dindar olurlardı. Amiroğulları hums içerisinde yer almalarına rağmen
hükümdarlara itaat edip boyun eğmezlerdi. Nihayet Nu'man bin Münzir, Kisra
Perviz tarafından Arapların başına hükümdar tayin edildikten sonra, her yıl
Kisra kendi hesabına ticaret maksadıyla Ukaz Panayırı'nda satılmak üzere misk
ve kumaş yüklü bir kafile tertip edip gönderirdi. Bir defasında Amiroğulları
Kisra'nın gönderdiği bu kafilenin önüne geçip kafilede bulunan bir kısım ticari
malları alıp götürmüşlerdi. Nu'man bin Münzir bu duruma fena halde öfkelendi,
önce anne bir kardeşi Vebere bin Rumanus el-Kelbi'ye, sonra sırayla Arap
ırkından savaş için hazırladığı özel gruba, sefere çıkmayan tekaud sipahilerine
haber gönderdi. Ayrıca Dabbe bin Üddoğulları ile diğer kabilelerden Ribab
Topluluğu'na ve Temim Kabilesi'ne haber salarak onları bir araya topladı. Bütün
bu kabile ve topluluklar Nu'man'ın çağrısını kabul ettiler. Hatta
Dabbeoğulları'ndan Dırar bin Amr edDabbi, hepsi cengaver süvari olan dokuz oğlu
ve kahraman bir süvari olan Hubeyş bin Dülef ile birlikte Nu'man'ın bu
çağrısına uyup yanına geldi. Böylece büyük bir ordu meydana getirilmiş oldu.
Ayrıca Nu'man bu orduyla birlikte bir de ticaret kervanı hazırladı ve onlara bu
kervanı götürmelerini emretti. Sonra onlara: "Ukaz Panayırı'ndaki ticari
işlerinizi tamamlayıp, haram ayları çıktıktan ve her kavim kendi memleketine
döndükten sonra Amiroğulları'nın üzerine yürüyün; zira onlar bu sırada Süllah
taraflarına yakın bir yerde bulunurlar." dedi. Bunun üzerine onlar. Ukaz
Panayırı'ndan ayrıldılar ve: "Hükümdarın ticaret kervanına herhangi bir
saldın ve baskın olmasın diye buradan ayrılıyoruz." diyerek durumlarını
gizlediler.
Nihayet
Ukaz Panayırı'nda toplanan kabile ve topluluklar buradan ayrılınca, Kureyşliler
onların niyet ve maksatlarını anladılar ve gidip Amiroğulları'na vaziyeti
bildirınesi için Abdullah bin Cüd'an'ı gönderdiler. Bunun üzerine Abdullah bin
Cüd'an onlara gelip durumu haber verdi. Bu durum karşısında Amiroğulları
teyakkuza geçip savaşa hazırlandılar ve gözcü casuslar gönderdiler. Bu arada
Amiroğulları'nın başına Amir bin Malik Müla'ibu'lesinne tekrar geri döndü.
Neticede Nu'man'ın gönderdiği ordu harekete geçip onların üzerine yöneldi ve
taraflar ‘‘Süllan'' denilen yerde karşılaşarak çok şiddetli bir şekilde
savaştılar. Taraflar savaşa devam ettikleri bir sırada, Yezid bin Amr bin
Huveylid es-Sa'k'ın gözü Nu'man'ın kardeşi Vebere bin Rumanus'a ilişti ve
görünüşü hoşuna gittiğinden üzerine saldırıp O'nu esir aldı! Vebere bin
Rumanus'un Amiroğulları'nın eline geçip esir düşmesi üzerine, Nu'man'ın ordusu
hezimete yöneldi; fakat Dırar bin Amr ed-Dabbi buna mani olup ordunun başına
geçti. Bizzat kendisi ve oğulları savaşa katılıp çok çetin bir şekilde savaştı.
Ebu Bera Amir bin Malik, Dırar bin Amr'ın ve oğullarının Amiroğulları'na
yaptıklarını görünce Dırar'ın üzerine saldırdı. Ebu Bera ise bileği güçlü, çok
kuvvetli birisiydi. Dırar, kendisine saldıran Ebu Bera' ile çatışmaya girdi ve
neticede Dırar yere düşüp yuvarlandı; bunun üzerine Dırar'ın oğulları Ebu Bera'
ile çatışmaya girerek babalarını kurtardılar ve bineğine bindirip götürdüler.
Dırar bin Amr bir hayli yaşlı idi; hayvanına binince: "Kim oğullarına
sevinip güvenirse, kendisine kötülük etmiş olur." dedi ve O'nun bu sözü
bir darb-ı meseloldu. Dırar bu sözüyle: "Bir kimsenin oğulları büyüyüp
adam olma çağına geldiklerinde bu onu sevindiriyorsa, kendisi yaşlanıp zayıf
hale düşeceğinden bu onun için kötü olur." demek istiyordu.
Ebu
Bera, Dırar'ı esir aldığı takdirde büyük miktarda fidye koparmak ümidiyle ısrar
edip üzerinde duruyor, fakat oğulları babalarını koruyorlardı. Nihayet Ebu
Bera, Dırar'ın, oğulları tarafından korunduğunu görünce Dırar'a:
"İkimizden birimiz bu uğurda ölecek; en iyisi bana, yakalayıp esir ettiğim
takdirde kendisinden bol miktarda fidye koparabileceğim birisini göster."
dedi; bunun üzerine Dırar O'na Hubeyş bin Dülefi işaret edip gösterdi. Hubeyş
bin Dülef ise kavminin ileri gelen efendi ve reisIerindendi. Neticede Ebu Bera,
Hubeyş bin Dülefin üzerine saldırıp esir aldı. Hubeyş bin Dülef siyah tenli,
çirkin ve cılız birisiydi. Ebu Bera O'nu bu vaziyette görünce köle sanıp
Dırar'ın kendisini aldattığını zannederek: "Ben Allah içinim, gidip
kavmime yardım edeceğim, haberiniz olsun ki, ben bahtsızlığa düştüm."
dedi. Hubeyş bin Dülef O'nun bu sözlerini işitince, Ebu Bera'nın kendisini
öldürmesinden korktu ve O'na: "Ey kişi! Eğer senin maksadın süt, yani
fidye olarak deve almaksa, tam adamına düştün." dedi ve dört yüz deve
fidye vererek kendisini kurtardı. Nu'man'ın ordusu ise hezimete uğrayıp mağlup
oldu. Hezimete uğrayan bu ordunun insanları Nu'man'ın yanına dönünce kardeşi
Vebere bin Rumanus'un esir düştüğünü, ordudaki kişilerin işini Dırar'ın
üstlendiğini ve Dırar ile Ebu Bera'nın arasında geçen macerayı Nu'man'a
anlattılar. Bu arada Vebere bin Rumanus bin tane at ve deveyi fidye olarak
verip kendisini Yezid bin Amr bin Huveylid es-Sa'k'ın elinden kurtardı. Böylece
önceleri fakir halde bulunan Yezid bin Amr birden zengin oldu.
Şair
Lebid kendi kavminin savaş günlerini anma sadedinde şu mealdeki mısraları
söylemiştir:
"Ben,
düşmanların boğazıma sarılıp boğmaya çalıştıkları bir sırada, Amiroğulları 'nın
şeref ve asaletinin zulüm ve haksızlıktan kurtardığı bir kişiyim. "
Lebid
sözlerine devam ederek şöyle diyor:
"Ka'u'l-Karyeteyn,
yani Süllan günü kuşluğunda dalgalar halinde, yıldızlar gibi kalabalık askeri
alaylar ile ve süratle onların üzerine yürüdü. Bu alayların reisi koçlar gibi
vuruşuyor ve bu alayların arasından tehlike ve perişanlık yayılıyordu. "
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA