EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
AVARİZU’L-EDİLLE /
BİRİNCİ FASIL: MUHKEMLİK VE MÜTEŞABİHLİK /
BEŞİNCİ MESELE:
Müteşabihlerin Tevili (yorumu): Bu konuda tafsilata ihtiyaç vardır:
Müteşabih ya hakikidir ya da izafidir. Eğer müteşabih
izafi olan kısımdan ise, delil ile taayyün etmesi durumunda tevilin yapılması
gerekli olacaktır . .Ammın
has s ile, mutlakın mukayyed ile, zarurinin hacı ile vb. kayıtlanması
hallerinde olduğu gibi. Çünkü kayıtlayan ile kayıtlanan her ikisi birlikte
bizzat muhkem olan hükmü oluşturmaktadırlar. Bu konu daha önce açıklanmıştı.
Eğer müteşabih, hakiki kısmından ise, bu durumda illa
da tevile gidilmesi gerekli değildir. Zira Mücmel ve Mübeyyen
bahsinde de açıklandığı üzere, mücmel üzerine -eğer varsa tabii- herhangi bir
yükümlülük bağlanmaz. Çünkü böyle bir mücmel, ya sarih Kur'an
ile, ya sahih hadis ile ya da kesin icma ile beyan edilmiştir yahut da edilmemiştir. Eğer bu
yollardan biri ile beyan edilmişse, o zaman o, müteşabihin
birinci yani izafi kısmından olacaktır. Eğer bu yollardan herhangi biri ile
beyan edilmemişse, o zaman bu belirtilen yollardan biri olmaksızın Allah'ın
muradı üzerinde söz etmek, bilgisi olmayan bir sahaya tırmanmak demektir ki,
böyle birşey hoş değildir. Öbür taraftan sahabe,
tabiin ve onları takip eden ilk nesillerden oluşan selef-i salih,
bu gibi konulara girmemişler, delilsiz belli bir tevili gerektirecek şekilde
yorumlara gitmemişlerdir. Bu konuda onlar örnek alınacak ve izlerinden
gidilecek kimselerdir. Ayet de buna işaret etmektedir: "Kalplerinde
eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için
onların müteşabih olanlarına uyarlar." Ayet
sonra şöyle devam eder: "İtimde derinleşmiş olanlar (rüsuh
sahipleri): "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır'derler."[Al-i
İmran 7]
Bazı müteahhir
(sonra gelen) alimleri, müteşabihlerin
tevil edilmesi görüşünü benimsemişlerdir. Bunlar hareket noktası olarak kinaye,
istiare, temsil ve daha başka yollar yönünden Arap dilinin genişliğini esas
almışlar, bunları öğrenmek isteyenleri ısındırmak istemişler ve şer'i hitapta ahlaşılamayan bir sözün bulunmasını uzak görerek tevil
yoluna gitmişlerdir. Kaldı ki ayette (...) Allah lafza-i celali üzerinde durmak
ve ondan sonrasım yeni cümle başı yapmak yerine
durağı kaldırarak (...) şeklinde ilim kelimesi üzerinde durmak da mümkündür. Bu
durumda mana:
"Onun tevilini
ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimseler bilebilir ...
" şeklinde olacaktır. Bu şekilde okuma, müfessirlerden nakledilen iki
görüşten birisi olmaktadır. Mücahid de bu şekilde
okuyanlardandır. Bu durumda konu ictihadidir. Ancak
bizce doğrusu, selef-i salihin üzerinde olduğu
yoldur. İmam el-Gazzali, bu görüşün doğruluğunu
çeşitli deliller getirerek savunmuştur. Bunun için 'Ucamu'l-avam"
adlı kitabına bakınız.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: