EL-MUVAFAKAT  *ŞATİBİ*

 

ŞARİ'İN, MÜKELLEFİN ŞER'İ HÜKÜMLER ALTINA GİRMESİNDEKİ KASDI (MÜKELLEFİN ŞERİATLA YÜKÜMLÜ TUTULMASI) / YİRMİNCİ MESELE:

 

Dünya Yüce Allah'ın kudretinin bir tecelli yeri olsun diye yaratılmış ve nimetlerle donatılmıştır. Bunun neticesinde kullar onları elde edecekler ve onlardan faydalanacaklar, Allah'ın bu nimetlerine karşı şükürde bulunacaklar; sonunda da ahiret hayatında Kur'an'da ve hadislerde belirtildiği üzere hesap verecekler ve karşılık göreceklerdir. Bu durumda, bize bu hususları bildiren şeriatın, her nimete karşı nasıl şükredileceğini ve yeryüzüne yayılan bu nimetlerden genelolarak nasıl istifade edileceğini de bildirmesi gerekecektir.

Şeriatta gözetilen bu iki kasıt delillendirmeye ihtiyaç göstermeyecek şekilde gayet açıktır. Mesela şu ayetlere bir bakalım: "Allah sizi annelerinizin karnından birşey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kal b vermiştir"[Nahl 78]; "Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler veren O'dur. Pek az şükrediyorsunuz"[Mü'minun 78]; "Artık Beni anın, Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin"[Bakara 152]; "Ey inananlar! Sizi rızıklandırdığımızın temizlerinden yiyin; yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin"[Bakara 172]; "Eğer şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir. "[İbrahim 7] Şükür, sana nimet olarak verilen şeyi, nimet verenin rızası doğrultusunda kullanmandır. O halde şükür, O'na külli olarak yönelmek anlamına gelir. Külliliğin manası ise, her durumda gücü ölçüsünce O'nun rızasının gereği doğrultusunda hareket etmektir. ''Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, O'na kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarıdır" hadisinin manası da işte budur.

Bu hususta ibadet konuları ile adetler arasında fark yoktur.

 

İbadetler, asla ortaklık kabul etmeyen Allah haklarından olmaktadır.

Onlar O'na yöneliktir.

 

Adetlere gelince, bunlar da külli bir yaklaşımla ele alındıklarında Allah hakkından olmaktadır. Bu yüzdendir ki, iyi ve temiz şeylerden olup da hel al bulunan nimetlerin haram kılınması caiz değildir: Yüce Allah:

 

"Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir? 'Bunlar dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir' de"[A'raf 32]; "Ey inananlar! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın ... "[Maide 87] buyurmakta ve helal olan birşeyi haram kılmayı yasaklamakta ve böyle bir tutumun Allah hakkına karşı bir tecavüz olduğunu bildirmektedir. Bazı sahabiler, helal olan bir kısım şeyleri kendilerine haram kılmaya yeltendiklerinde Hz. Peygamber [s.a.v.] onlara tepki göstermiş ve: "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir" buyurmuştur. Yüce Allah, temiz olan şeylerden bazılarını kendisine haram kılan kimseleri yermiş ve şöyle buyurmuştur: ''Allah, kulağı çentilen, salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran, on defa yavrulamasından ötürü yük vurulmayan hayvanların haram kılınmasını (adanmasını) emretmemiştir; fakat inkar edenler Allah'a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmezler''[Maide 103]; "Bu hayvanlar ve ekinleri dilediğimizden başkasının yemesi yasaktır; bir kısım hayvanların sırtlarına yük vurmak da haramdır iddiasında bulunarak ... O'na iftira ederler"[En'am 138] Bu ayetlerde Yüce Allah, ekinler ve hayvanlarla ilgili düzdükleri yanlış inançlarından dolayı onları yermiştir. Bazı şeyleri haram kılmaları da bu düzmece inançlarından olmaktadır. Bu konudan amaçlanan da budur.

 

Aynı şekilde adetler bahsinde, kazanma (kesb) ve onlardan faydalanma yönünden de Allah'ın hakkı bulunmaktadır. Çünkü başkalarının hakkı da şer'an koruma altındadır ve bu konuda hak sahibi dışındaki diğer insanların o hakkı düşürme yetkileri bulunmamaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman bu hak Allah hakkı olmaktadır. Cüz'i olarak ele alındığı zaman kul kendi hakkını düşürebilmektedir; külli olarak ele alındığında ise böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Bizzat mükellefin kendisi dahi bu hak içine girmektedir. Mükellefin kendi canına kastetmesi ya da organlarından birini itlaf etmesi gibi bir yetkisinin bulunmaması bu hususu ortaya koymaktadır.

 

Şu halde, adetlerle ilgili konularda da iki açıdan Allah hakkı bulunmaktadır:

 

(1) Zarfrriyyat altına dahil bulunan ilk külli vaz' (konuluş) açısından.

 

(2) İnsanlar arasında adaletin teminini, üstün hikmet doğrultusunda masIahatın gerçekleştirilmesini gerektiren tafsili vaz' açısından. Bu durumda tamamı üç kısım olmuştur.

 

Aynı şekilde adetlerle ilgili konularda iki açıdan kul hakkı bulunmaktadır:

 

(1) .Ahiret yurdu açısından. Bu açıdan söz konusu hak kulun hak karşılığında cennet nimetleriyle karşılanması, cehennem azabından da korunmasıdır.

 

(2) Dünya hayatı açısından. Dünya hayatı ile ilgili konularda nimetlerin kula ulaşması en kamil şekli üzere olacaktır. Ancak bu, "Bunlar dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir"[A'raf 32] ayetinde de ifade edildiği üzere herkese kendinde bulunan bir özellik ölçüsünde olacaktır.

 

Tevfik ancak Allah'tandır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’e tıkla:

 

İKİNCİ NEvİ YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ)