ADAK HEDİYELİK
KURBANLIK İLE ALAKALI MESELELER
(Bu başlık Bulkini'nin
koyduğu başlıklardandır)
Şafii (Allah ondan razı olsun)
dedi ki: Bir adam: Benim şu içinde bulunduğum anda yahut bu günde başka bir
kanaate sahip olmam hali dışında yahut dilemem dışında ya da filan kişinin bunu
istememesi hali dışında, benim bu kölem hür olsun yahut içinde bulunduğum bu günde
boş olmamasını istemem dışında yahut filan kişinin istememesi hali dışında
benim karım da boş olsun derse, ondan sonra da öyle dilese yahut da dilemesini
istisna ettiği kişi, bu şekilde dilekte bulunsa ne köle hür olur ne kadın boş olur.
Dedi ki: Bir adam: Ben
bu koyunu kurban olarak adıyorum yahut da yürümeyi adıyorum derse, o koyunu
kurban etmesi ve yürümesi borcu olur. Ancak:
Ben gelecekte bir adakta
bulunacağım yahut da gelecekte bunu kurban edeceğim, demek istemiş olması hali
müstesnadır. Bu durumda bunu yapmak onun için gerekli değildir ve bu kendisinin
de söylediği gibi vacip kılmak için söylenmemiştir.
Bir kimse Harem'in
herhangi bir yerine yürüyerek yahut binerek gitmeyi adasa, hac yapmak yahut um
re yapmak için Harem'e gitmekle yükümlü olur.
Arafat'a, Mina'ya yahut
Harem'den olmayıp Harem'e yakın bir yere gitmeyi adayacak olursa, ona bir şey düşmez.
Çünkü bu itaat olmayan bir hususa dair bir adaktır.
Bir kimse, vakit tayin
etmeksizin hac yapmayı adasa, ona hac etmek düşer.
Ne zaman dilerse, hac
ayları içerisinde hac niyetiyle ihrama girer.
Şayet: Filan kişi
dilerse hac adağı borcum olsun dese, ona bir şey düşmez.
O kişi dilese dahi. Çünkü
adak, ancak aziz ve celil Allah'ı murad ederek yapılır.
Adak, aşırı kızgınlık ve
adayan kimse dışındaki dilemesi gibi, hususlara bağlı olarak yapılmaz.
Bir kimse davar türlerinden
birisini hediye (kurban) etmeyi adasa, o kurbanlığı dediği gibi hediye göndermekten
başka bir şeyona yetmez.
Bir eşyayı hediye etmeyi
adayacak olsa, onu hediye etmesi yahut Harem yoksullarına tasadduk etmesinden
başka bir şeyona yetmez. Eğer bundaki niyeti Beyt'in üzerini örtmek, üzere
asmak yahut da onu Beyt için kullanılan kokular arasına katmak ise, onu niyet
ettiği yere koyar.
Taşınmaz şeyleri hediye
etmeyi adasa -arazi ve ev gibi- o adadığı şeyi satar ve onun bedelini hediye
olarak gönderir. Bunu tasadduk etmeyi, Beyt'in üzerine asmayı yahut Beyt'i
onunla kokulandırmayı adamış kişi de bu işi bizzat üstlenir yahut da bunu
yapmak üzere güvendiği birisini vekil yapar.
Bir deve hediye etmeyi
adasa, ancak altı yaşına basmış bir erkek deve ya da dişi bir deve onun için
yeterli olur. Devenin erkek, dişi ve burulmuş olması arasında fark yoktur. Bununla
birlikte değeri daha yüksek alanını daha müstehap görürüm.
Şayet deve bulamayacak
olursa, o vakit üç ve daha yukarı yaşta bir inek gönderir. İnek bulamazsa üç ve
daha yukarı yaşta -keçi türünden ise- küçükbaş hediye eder. Koyun türünden ise
bir ve daha yukarı yaşta koyun hediye eder. Eğer onun niyeti inek değil de deve
hakkında ise, o takdirde onun yerine ancak onun değerinde bir hediyelik kurbanlık
göndermesi yeterli olabilir.
Kişi Harem'e herhangi bir
kurban hediye etmeyi adamakla birlikte adını koymamış ve belli bir şeyi de
niyet etmemişse, bir koyun hediye etmesini müstehap görürüm. Bununla birlikte
bir avuç buğday ya da yukarısını da hediye olarak verirse, onun için yeterlidir.
Çünkü bütün bunlar hediyedir.
Süt emen bir oğlağı hediye
etmek niyetiyle bir hediyelik kurban adasa, onu hediye olarak gönderir. Çünkü "hediy"
manası "hediye"dir. Bütün bunlara da hediye denebilir.
Dedi ki: Bir gözü kör
yahut tamamen kör, topal ya da kurbanlık olarak kesilmesi caiz olmayan bir
koyunu hediye etmeyi adayacak olursa, bunu hediye olarak gönderebilir. Bununla
birlikte kusursuz bir koyunu hediye ederse, bence daha müntahaptır. Çünkü bütün
bunlar, bir hediyedir. Nitekim aziz ve celil Allah: "İçinizden kim onu bilerek
öldürürse cezası sizden iki adil kimsenin hükmü ile öldürdüğü hayvanın benzeri
Kabe'ye ulaştırılacak bir hayvan hediye / kurban etmektir" (Maide, 95) buyurduğunu
görüyoruz. Kişi bazı hallerde küçük, top al ve kör bir avı öldürmüş olabilir. Ama
onun misli ile cezasını öder ya da şuna dikkat edelim: Kişi av hayvanlarından
sayılan bir çekirge ve bir serçe öldürmekle birlikte çekirgenin cezası olarak
bir hurma, serçenin cezası olarak da onun kıymetini öder. Belki de bu ceza bir
avuç (buğday, hurma gibi) bir şey kadar da olabilir. Bununla birlikte aziz ve
celil Allah bütün bunlara "(...) hediy / hediye" demiştir.
Kişi: Benim bu koyunum
Haremedir yahut da Haremden bir bölgeyedir dese, onu hediye eder.
Bir kimse, bir deve
adayacak olursa, ancak Mekke'de onun için geçerli olur.
Şayet keseceği bir yeri
ismen tayin ederse, onun için (orada kesmesi) yeterli olur.
Bir kişi, birkaç gün oruç
tutmayı adasa bunları dilerse, ayrı ayrı dilerse arka arkaya tutabilir.
Dedi ki: Birkaç ay oruç tutmayı
adasa, eğer hilallere göre, hesap ederek oruç tutarsa iki hilalin görülmesi
arasındaki süreye göre ayları hesap eder. Ayların 29 ve 30 olması arasında fark
yoktur. Eğer gün sayısınca tutacak olursa, her bir ay için 30 gün oruç tutar.
Belli bir sene oruç tutmayı
adasa, Ramazan dışında senenin tamamını oruç tutar. Çünkü o Ramazan dolayısı ile
Ramazan'ı tutar, ayrıca Ramazan bayramı birinci günü Kurban bayramı birinci günü
ve teşrik günleri oruç tutmaz. Bundan dolayı da kaza etmesi gerekmez. Tıpkı bir
kimsenin adakta bulunarak bu günleri oruç tutmayı kast etmesi halinde olduğu
gibi. Onun ne adak borcu ne de kaza borcu olur. Tayin etmeksizin bir yıloruç tutmayı
adasa, tam bir sene oluncaya kadar bütün günlerin kazasını yapar.
Bu yıl hac etmek Allah'a
borcum olsun dese, bir düşman yahut bir güçlü otorite onu engellese, ona kaza düşmez.
Fakat bir hastalık yahut hesapta hata etmek ya da unutmak ya da işi gevşek
tutmak gibi haller ona engel olursa, onun kazasını yapar.
iddia ettiğinize göre
bir kişi hac niyetiyle ihrama girse ve düşman tarafından alıkonursa ona kaza
gerekmez. Muayyen bir haccı adadığı takdirde de onun gibi olur. Yine sizin
iddianıza göre eğer muhsar olursa / engellenirse o zaman ona kaza düşer deyip
onun kazasını yapmasını emrediyorsunuz. Peki, hac yapmayı adayıp muhsar olursa (niye
kaza etmesini emretmiyorsunuz).
Aynı şekilde muayyen bir
sene oruç tutmayı adasa ve hastalanırsa (Ramazan dışında) oruç tutamayacağı günlerde
müstesna kazasını yapar. Birisi sorsa:
- Sen muhsar kimsenin
engellenmesi halinde hediyelik kurban kesmesini emrettiğin halde neden bu kişiye
bunu emretmiyorsun? Derim ki:
- Bunu ihramdan çıkması için
emrediyorum. Burada sözü edilen kişi ise, ihrama girmemiş ki ona ayrıca
hediyelik kurban kesmesini emredeyim.
Dedi ki: ister
Ramazan'dan dolayı ister adak, ister kefaret, ister herhangi bir şekilde vacip
ya da tetavvu orucu tutmakta olan bir kimse, oruçlu iken unutarak yese ya da içse
orucu tamdır, kaza etmesi yükümlülüğü yoktur.
Fecirden sonra
bilmeyerek sahur yese yahut yine bilmeyerek geceden önce oruç açsa, o gün oruç tutmuş
sayılmaz, onun yerine tutması (kaza etmesi) gerekir. Şayet orucu peş peşe / kesintisiz
tutulması gereken bir oruç ise, o zaman onu yeniden başlatmakla yükümlüdür.
Eğer: Filanın geleceği gün
oruç tutmak Allah'a borcum olsun dese ve o adam geceleyin gelse, aynı günün
sabahında oruç tutmakla yükümlü değildir. Çünkü o kişi, geceleyin gelmiş gündüzün
gelmemiştir. Bununla birlikte o gün oruç tutmasını müstehap görürüm. Eğer adam
gündüzün gelir ve orucu adamış kişi orucunu açmışsa, o günün kazasını yapmakla
yükümlüdür. Aynı şekilde o gün nafile oruç tutmakta iken fecirden sonra gelse
yahut o gün yememiş ise, yine o günün kazasını yapmalıdır. Çünkü bu bir adaktır.
Adak ise ancak fecirden önce oruca niyet etmesi halinde ona kafi gelir. Bu da
ihtiyattır. Fakat kıyasa göre, kazasını yapmakla yükümlü olmama ihtimali de
vardır. Çünkü o günde adağından dolayı oruçlu olması elverişli değildir. Biz
sadece ihtiyaten oruç tutması caizdir dedik. Ve bu gün fıtır / Ramazan bayramı ilk
günü gibi değildir. O günü oruç tutma yükümlülüğü ise, filan kişinin gelişinden
sonra olduğundan, ona o günü kaza etmesi gerekir dedik. Bu da birinci kıyasa göre
daha sahihtir.
Burada sözü edilen
adaktan başka bir adak yahut Ramazanı kaza etmekte olduğundan ötürü oruçlu
olarak sabahı ederse, onun adak orucuna dönmesini ve o günü kaza etmesini,
filan kişinin gelişi dolayısı ile tutması gereken oruca avdet etmesini müstehap
görürüm. Eğer filan kişi Ramazan bayramı yahut Kurban bayramı birinci günü ya
da teşrik günlerinde gelecek olursa, o gün oruç tutma yükümlülüğü de yoktur,
onu kaza etmekle de yükümlü değildir. Çünkü o günde oruç tutmak, bir itaat (ibadet)
değildir. itaat olmayan bir işin de kazasını yapmaz.
Filan kişinin geldiği günü
ebediyen oruç tutmak Allah'a borcum olsun dese, o kişi de pazartesi günü gelse,
ona geldiği gün ile her pazartesi günü geldikçe, oruç tutması gerekir. Eğer
ondan sonra bu günde oruç tutmayı terk ederse, kazasını yapar. Pazartesi gününün
Ramazan ve Kurban bayramlarının ilk günlerine yahut teşrik günlerine rastlaması
müstesna. O takdirde ne oruç tutar ne de kazasını yapar. Yine eğer bu gün
Ramazana denk gelirse, yine kazasını yapmaz ve o günü Ramazan diye oruç tutar. Nitekim
bir kimse Ramazan orucunu tutmak için adakta bulunsa ve farz olarak Ramazan
orucunu tutsa, o bu günü ne adak sebebiyle oruçlu geçirir ne de kazasını yapar.
Yine Ramazan yahut Kurban bayramlarının birinci günleri yahut teşrik günleri
oruç tutmayı adasa, hüküm böyledir.
Mesele bu şekilde olup
filan kişi pazartesi günü gelmekle birlikte, kendisine kesintisiz iki ay oruç tutması
vacip olmuşsa, o iki ayın oruçlarını tutar ve bu iki aydaki her pazartesi gününün
kazasını yapar. Çünkü bu, Ramazan ayına benzemez. Zira bu pazartesi günleri,
oruç tutmayı kendisine vacip hale getirdikten sonra, kendi kendisini karşı karşıya
bıraktığı bir haldir. Ramazan orucunu tutmak ise, yüce Allah'ın vacip kıldığı bir
oruç olup kişinin kendi kendisini karşı karşıya bıraktığı bir şey değildir.
Yine mesele aynı şekilde
olup adağı yapan kişi kadın ise, onun da durumu erkekle aynıdır. O da ay hali
iken geçirmiş olduğu günlerin kazasını yapar.
Kadın: Her ay hali oldukça
yahut ay hali günlerinde oruç tutmak Allah'a borcum olsun derse, ona ne oruç düşer
ne de kazasını yapmak. Çünkü kadın ay hali iken oruçlu olamaz.
Bir erkek, namaz kılmayı
yahut oruç tutmayı adasa ve sayısını niyet etmese, namaz olarak asgari yapması gereken
iki rekat kılmak, oruç için de bir gün oruç tutmaktır. Çünkü vitir dışında
namaz (vitir tek rekat olabilir) iki rekattır ve oruç olarak asgari miktar bir
gündür.
Er- Rebi' dedi ki: Bu
hususta bir görüş daha vardır ki ona bir rekat kılması yeter. Bu da nakledilen
bir rivayettir.
[1432] Ömer'den onun tek
bir rekat olarak nafile kıldığı rivayet edilmiştir. [1433] Rasulullah (s.a.v.) da
on rekat kıldıktan sonra tek bir rekat vitir kılmıştır.
[1434] Osman (ra) da
vitir olarak bir rekat kılmıştır.
Er-Rebi' dedi ki: Bir
rekatta bir namaz olduğuna göre ve o da bir namaz kılmayı adayıp belli bir sayı
niyet etmemişse ve bir rekat kılarsa, bu zikrettiklerimizden ötürü onun bir
rekatı namaz olur.
Şafii (yüce Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Eğer: Bir köle azat etmek Allah'a borcum olsun dese
herhangi bir köleyi azat ederse, onun için yeterli olur.
Sonraki için tıkla: