ZARURET SEBEBİYLE
HELAL OLAN ŞEYLER
Şafii dedi ki: Aziz ve
celil Allah, haram kıldığı şeyler hakkında:
"Allah, yemek zorunda
kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine
adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları
nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin
Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir'' (En'am, 119);
''Allah, size ancak leş,
kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur
olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda
kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir'' (Bakara, 173) buyurmaktadır. Haram kıldıklarını söz konusu ettikten
sonra da:
"Ölmüş hayvan, kan,
domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken)
kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş,
boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile
dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet
aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah'a itaatten
kopmak)tır. Bugün kMirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler.
Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale
erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim. Kim
şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden)
yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir'' (Maide, 3)
buyurmaktadır.
Şafii dedi ki: Bu
durumda haram kılınmış bulunan meytelleş, kan, domuz eti ve aklı perdelemeyen
haram kılınmış her bir şey, zaruret içerisinde bulunan kimseye helal olur.
Muztar (çaresiz zaruret
içerisinde bulunan) kişi ise, bir kimsenin beraberinde yiyecek bir şeyin de
açlığını bastıracak bir şeyin de süt ve benzeri şeylerden bulunmadığı, açlığı
da ölmekten yahut hastalanmaktan korkmasına sebep olacak kadar ileri dereceye
vardığı kimsedir. Ölümden korkmasa yahut onu zayıf düşürüp zarar verecek olsa
ya da hastalandıracak olsa yahut da yürüyerek yol almakta iken gitmek istediği
yere ulaşacak kadar takati bulunmasa, eğer binekli ise bineğine binecek gücü
kalmasa ya da bu anlamdaki açık herhangi bir zararın hangisi ile karşı karşıya
kalırsa kalsın, bu kimsenin haram olan bir şeyden yeme hakkı vardır. Aynı
şekilde sarhoşluk verici olmayan haram şeyleri de içebilir. İçine meyte ve
benzeri şeyler düşmüş su gibi.
Bununla birlikte böyle
bir şeyi yiyecek yahut içecek olursa yahut hem yiyecek hem içecek olursa,
kendisinden bu korkuları giderecek ve gücünü yeterli bir seviyeye getirecek
kadarını yemesini müstehap görürüm. Bununla birlikte daha aşağısı kendisine
yeterli gelecek olsa bile doyacak kadar, suya kanacak kadar yiyip içmesinin ona
haram olduğu açık değildir. Çünkü haram kılma hükmü zaruret dolayısı ile onun
için ortadan kalkmış olur. Şayet tokluk ve suya kanmışlık derecesine ulaşırsa,
onu aşmak hakkına sahip değildir. Çünkü bu durumda onu aşmak faydadan ziyade
zarar vermeye daha yakındır. Tokluk derecesine ulaşan bir kimse, artık zaruret
sınırına erişmiş olmanın dışına çıkmış olur. Suya kanmak da böyledir. Çaresizlikten
zaruretten ötürü ihtiyaç duyduğu meyteden beraberinde azık almasında bir
sakınca yoktur. Ona ihtiyaç duymadığı halde bir kenara atar. Beraberinde
meyteden azık almış olup, yine çaresiz birisi ile karşılaşırsa ve bu da o
meyteyi ondan satın almak isterse, onun bedelini almak ona helal değildir.
Çünkü o meyteden ona helalolan miktar bedeni üzerindeki apaçık zararı
önlemektir. Onun bedelini almak değildir. Çaresiz kalmakla birlikte yiyecek
bulsa, ama onu yemesine izin verilmemişse, o yemekten yeme hakkı olmamakla
birlikte meyteden yeme hakkı vardır.
Zaruret halinde iken,
beraberinde helal olan bir şey satın alabilecek bir şeyleri varsa, onu
bulunduğu yerdeki bedeline yahut da insanların emsalinde aldanmalan mümkün bir
bedele satın alabiliyorsa meyteyi yemeğe hakkı yoktur. Şayet onu ancak
insanların emsali aldanışa düşmeyecekleri kadar pahalı satıyorsa, o takdirde
meyteyi yeme hakkı vardır. Ama tercih edilen pahalı da olsa onu alıp meyteyi
yememesidir. Kendisi içinde meyte bulunan bir içecek yahut bir meyte bulup
ihtiyaçtan kurtaracak bir şey buluyorsa, bir başka adama yiyeceği ve içeceği
hususunda herhangi bir kimseye büyük bir bedel ödeme hakkı hiçbir durumda
yoktur.
Şayet mecbur kalıp meyteyi
de içinde meyte bulunan bir içeceği de bulamamakla birlikte bir başka adamla
beraber bir şeyler varsa, o adama karşı durabilir ve adama düşen ona bir şeyler
vermesidir. Ona karşı durursa, o takdir de ona verdiğinin bedelini tam olarak
öder. Eğer bir şeyaldığı takdirde malın sahibi kendi canına gelecek bir
tehlikeden korkarsa, o zaman ona karşı çıkamaz.
İhramlı olduğu halde,
bir ava yahut bir meyteye mecburen ihtiyaç duyarsa, meyteyi yer ava ilişmez.
Avı yerse, onu öldüren kişi kendisi ise fidyesini öder.
Yine mecbur kalıp
kendisine yedirecek yahut içirecek birilerini bulursa, yemekten yahut içmekten
imtina etme hakkı yoktur. Böyle bir şey bulduğu takdirde, bir tek durum dışında
onun zaruret hali de ortadan kalkar: Onu yiyecek yahut içecek olursa, ona zehir
katıp onu öldüreceğinden korkması halidir. Böyle bir durumda, onun yemeğini ve
içeceğini kabul etmeyebilir. Hasta ise, bir başka adamın yanında zarar
vereceğini, hastalığını arttıracağını bildiği bir yemek yahut bir içecek varsa,
onu almayıp meyteyi yiyebilir. İçinde meyte bulunan suyu içebilir.
Şöyle denilmiştir:
Zaruretin ikinci bir şekli daha vardır. O da şöyledir; bir kimse bir hastalığa
yakalanır bu hastalığı bilen ehil kimseler yahut da kendisi o hastalığı bilen
ehil kimselerden olup ona şöyle diyebilir: Böyle bir duruma düşen kimseler bunu
yemedikçe yahut bunu içmedikçe iyileşmesi pek nadirdir. Ya da ona: Seni en
çabuk iyileştirecek şey bunu yemen yahut şunu içmendir, denilirse o takdirde o
şeyi yiyebilir ve içebilir. El verir ki, kendisini sarhoş edecek dereceye
ulaşacak bir içki yahut da aklı giderecek haram şeylerden ya da başkalarından
herhangi bir şeyolmasın. Çünkü aklın baştan giderilmesi haram kılınmıştır.
Bu görüşü kabul eden,
aynı zamanda şunu da söyler: Nebi (s.a.v.) bedevilere develerin sütlerini ve
sidiklerini içmelerini emir buyurmuştur. Bununla birlikte veba, onların
sütlerinden ve sidiklerinden başka bir şeyle de gidebilir. Şu kadar var ki
orada en yüksek ihtimal bedenlerini sağlığa kavuşturacağı için bedevilerden
bunu giderecek olmasıdır.
Bütün sidikler, haram
kılınmıştır. Çünkü necistirler. Ayrıca böyle bir kimse içki içmek hakkına sahip
değildir. Çünkü hamr (içki, şarap) hem susatır, hem acıktım, bir ilaç değildir.
Çünkü aklı baştan giderir. Aklın baştan gitmesi ise, farzları engeller
haramları işlemeye götürür. Aklı baştan gideren içkinin dışındaki şeyler de
böyledir.
Bir kimse yola çıktıktan
sonra, açlık yahut susuzluk sebebiyle bir zaruretle karşı karşıya kaldığı
halde, onun çıktığı yolculukta aziz ve celil Allah'a isyan söz konusu değilse,
yüce Allah'ın izni ile ileri de açıklayacağımız gibi ona haram kılınmış şeyler
helal olur.
Ama bir kimse, yola
isyan ederek çıkarsa, aziz ve celil Allanın ona haram kılmış olduğu şeylerden
hiçbir şey hiçbir durumda helal olmaz. Çünkü şanı yüce ve mübarek (Allah),
haram kıldığı şeyleri ancak zaruret sebebiyle helal kılmıştır. Ayrıca çaresiz
kalmış kimsenin, haddi aşmaması, haksızlık yapmaması, bir günahı işleme
eğiliminde olmaması da şarttır.
İsyan ederek çıktıktan
sonra tevbe etse, tevbeden sonra da çaresizlik hali ile karşı karşıya kalsa,
haram şeyleri yiyip içebileceğini umarım. İsyan edici olarak çıkmayıp sonradan
masiyete niyet ederse, bundan sonra da masiyeti işlemek niyeti halen devam
ederken zaruret hali ile karşı karşıya kalırsa, onun bu haram şeyleri,
kullanamayacağını zan ediyorum. Çünkü ben zaruret halinde, onun niyetini
dikkate alırım. Bu halden önce ve sonraki hallerdeki niyetine değil.
Sonraki için tıkla: