İKİNCİ KURBANLAR
(KİTABI)
Şafii dedi ki:
Kurbanlıklar, koyun türünden iki yaşında olmalıdır. Keçi, deve ve inek türünden
de üç yaşında olmalıdır. Bundan aşağısı kurbanlık olmaz. Kurban kesmek yılda
bir tetavvu (nafıle) bir ibadettir. Tetavvu olan her bir şey işte böyledir.
Av hayvanının cezası
olarak kesilen her birisiyse, küçük ya da büyük olsun eğer av hayvanının
benzeri ise yeterli olur, çünkü bu bir bedeldir, bedel de avlanılan gibi olur.
Bu husus hac bölümünde delilleriyle yazılmış bulunuyor.
Şafii dedi ki: Kurban
kesme zamanı, namaz kılma vaktinden itibaren imamın namaza gireceği (namaz
kılacağı) kadar bir vakittir. Yani güneş iyice göründükten sonra iki rekat
namaz kılar. Sonra uzun olmayan iki hutbe verir. İşte gündüzün bu kadar vakti
geçtikten sonra kurban kesme vakti girer. Yoksa vakit namaz kıldırmayı
görevolarak üstlenen ve böylelikle namazı vaktinden önce kılan yahut vaktinden
sonraya bırakan kimselerin fiili uygulamalarındaki vakit değildir.
Mesela, bir kimse o
namazı sabahtan sonra kılsa, ondan sonra hutbe verip güneşin doğuşuyla birlikte
yahut ondan önce bitirse yahut da bu vakti kaba kuşluk vaktine kadar geciktirse,
acaba bu kimsenin ilk vakitte kurban kesmesi caiz olur mu yahut da ondan
sonraki vakitten önce kurban kesmesi haram olur mu?
Vakti Rasulullah
(s.a.v.) tarafından tespit edilmiş herhangi bir hususta onun tayininden başka
bir vakit söz konusu olamaz. Bir fiilin onun fiilinden sonra yapılması ve öne
alınması hususunda ise, vakte riayet edilmiş olmaz.
Şafii dedi ki: Çöllerde
ve kasabalarda yaşayıp da imamları bulunanlar bu hususta, aynı durumdadırlar.
Nebi (s.a.v.)'ın namaz kıldırdığı süre -miktarı- dışında bir vakit yoktur.
Ondan sonrakilerin namazlarının ise vakit tayin etme özellikleri bulunmaz.
Çünkü onlardan vaktinden sonraya geciktirenler de vardır, vaktinden önceye
alanlar da vardır.
Şafii dedi ki:
(Kurbanlıklarda) boynuzun olmaması eksiklik değildir. Bu sebeple (kişi)
boynuzsuz koyunu kurban edebilir. Boynuzsuz bir koyunu kesebildiğine göre, bu
boynuzu kırılmış olana nispetle boynuzludan daha da uzak olur. Boynuzunun
kanıyor olması ile sağlıklı olması arasında bir fark yoktur. Çünkü boynuzunun
kanamasından ötürü hasta olması, hastalığı sebebiyle kurban edilemeyecek
şekilde hastalanacak kadar boynuzun kanamasından ötürü onun için korkulmaz.
Kurban edilecek koyun hakkında caiz olan (kusur) ancak budur. Kısacası boynuzu
az yahut çok kırılmış olsun, kanasın ya da kanamasın, kurban edilebilir.
Şafii dedi ki: İmamlar
arasından namaz kıldırdığı yerde kurban kesmek isteyen kesebilir, isteyen de
kendi evinde kurbanını keser. İmam, namazını kıldıktan sonra onunla beraber
olanlar da artık kurban kesilebileceğini öğrenmiş olurlar. Yoksa onun kurban
kesmesi ile bu husustaki bilgileri de artmış olmaz, kurban kesebilecekleri
hususunda aleyhlerine bir darlık olmaz. Nitekim hiçbir durumda kurban
kesmeyecek yahut da kurban kesimini gündüzün sonraki vaktine yahut ertesi güne
ya da ondan sonraki güne kadar geciktirecek olursa, onlara bir etkisi olmaz,
değil mi?
Şafii dedi ki: Hasta
olduğu açıkça görülen hayvan, kurban olmaz.
Kişinin bir koyunu kurban
etmeyi kendisine vacip kılması: Bu kurbanlıktır, -bu arada niyeti de onu vacip
olarak kurban etmek şeklinde olur- demesi suretiyle olur, onu satın almakla
değil.
İşte onu vacip kurban
olarak tayin ettikten sonra, ondan daha iyisiyle de ondan daha kötüsüyle de
değiştiremez. Eğer değiştirip diğerini kesecek olursa, tekrar dönüp ilkini
kesmekle yükümlüdür. Onu yanında alıkoyamaz. Eğer onu vacip olarak tayin
etmezse, onu kurban etmeyebilir. Başkası ile ister değiştirsin ister
değiştirmesin.
Nitekim bir kimse, bir
köleyi hürriyetine kavuşturmak niyetiyle satın alması, malı tasadduk etmeyi
niyet etmesi hallerinde de bu köleyi hürriyetine kavuşturmakla da bu malı
tasadduk etmekle de yükümlü değildir, ama bunu yaparsa elbette onun için hayır
olur.
Dedi ki: Uyuz hayvan da
kurban olmaz. Uyuzluğun çoğu, azı açık bir hastalıktır, eti bozar değeri
azaltır.
Şafii dedi ki: Kişi daha
önce kurban etmeyi vacip kılmış olduğu kurbanlığı satarsa, bu satış baştan beri
münfesihtir. Eğer bunu elden çıkaracak olursa, o takdirde, onun bedelinin
tamamı ile bir kurbanlık satın alıp onu kurban etmekle yükümlüdür. Eğer onun
bedeli iki kurbanlığa kadar çıkacak olsa iki kurban satın alır. çünkü onun
değeri onun bedelidir. O değerin hiçbir kısmına malik olamaz. Eğer bu değer bir
kurban değerine ulaşmakla birlikte ikincisini alacak miktara varmayacak kadar
da bir şeyler artarsa, kurbanlığı kurban eder ve artan kısmı da kurbanlık gibi
değerlendirir.
Şafii dedi ki: Onu
tasadduk etmesini daha çok severim. Eğer bu değer bir kurban almaya yetmezse, o
vakit, bir kurban alabilecek miktara ulaşıncaya kadar ona ilavede bulunur.
Başka bir yolonun için yeterli olmaz. Çünkü o kurbanlık edeceği hayvanı
tüketmiş bulunuyor. Yerine getirmesi gereken asgari şey de onun mislini kurban
etmektir.
Şafii dedi ki: Kurban
kesmek, terkedilmemesi gereken bir sünnettir. Bu sebeple kurban kesecek bir
kimse için yeterli olacak asgari şey koyun türü için ceza' keçi, deve ve inek
türü için ise seniydir.
Deveyi kurban etmek,
inek kurban etmekten daha müstehabdır. İneğin kurban edilmesi ise koyun türüne
göre daha müstehabdır. Koyun ne kadar pahalı olursa, ucuzuna nispetle o kadar
müstehab olur. Eti ne kadar güzelolursa diğerine göre o kadar müstehabdır.
Dedi ki: Koyun türünü
keçi türünden daha müstehab görürüm. Alacalı renkli safi siyahtan daha
müstehabdır.
Mina ahalisiyle diğer
şehir ahalisi, kurbanlıklarda aynı durumdadır. Kurban kesmek, kendisiyle yüce
Allah'a yakınlaşılan bir kan akıtmak olduğuna göre, kanları akıtılanların en
iyileri daha müstehabdır.
Bazı müfessirler yüce
Allah'ın: "Bu böyledir, kim Allah'ın şiarlarını ta'zim ederse"
(Hac,32) buyruğunun, kurbanlıldarın semiz ve güzellerinden seçilmesi anlamında
olduğunu söylemişlerdir.
[1368] Rasulullah
(s.a.v.)'a soruldu: Azad etmek için kölelerin hangisi daha üstündür. o:
"Daha pahalı ve sahipleri nezdinde daha değerli görülenleridir"
buyurdu.
Akıl da şunu bilmek
zorundadır: Kendisiyle yüce AHalı'a yakınlaşılan her bir şeyeğer değerli
görülen bir şey ise, onunla yüce Allah'a yakınlaşmaya çalışan kimseye göre
bunun külfeti ne kadar büyük olursa ecri de o kadar büyük olur. Nitekim yüce
AHalı'ta temettü haccı yapan kişi hakkında: "Kolayma gelen bir kurban
keser" (Bakara,196) buyurmuştur.
[1369] İbn Abbas ta:
"Kolayına gelen bir kurban keser': buyruğunu bir koyun keser diye
açıklamıştır.
[1370] RasuluHah
(s.a.v.)'da um re ile hac vaktine kadar yararlanan ashabına birer koyun
kesmelerini emir buyurmuştur.
Bu onlar için geçerli olanın
asgarisi idi. çünkü asgari ölçüde kanı akıtılan yeterli olursa ondan daha
üstünü ondan hayırlıdır.
Kurbanlıldann vacip
olduğunu kabul etsek, bir aile halkına, ancak her bir kişi adına bir koyun
yahut da her yedi kişi adına bir deveden (veya sığırdan) başka yeterli olmazdı.
Fakat kurban farz olmadığından ötürü, bir baba evinde kurban keserse, ona artık
kurban kesme denilebilir ve bu sünnet işlemez hale sokulmamış olur. Aile
halkından kurban kesmeyi terk eden kişi de farz bir işi terk etmiş olmaz. Kişi,
kadın için de çocuk için de hatta kendisi için de kurban kesmek zorunda
değildir.
[1371] Bize ulaştığına
göre Ebu Bekir ve Ömer -Allah ikisinden de razı olsun- kendilerine uyularak
onlan gören vacip (farz) zan eder korkusu ile kurban kesmezlermiş.
[1372] İbn Abbas'tan
rivayete göre, o birgün arkadaşlarıyla birlikte oturmuş, sonra iki dirhem
göndererek: Bu parayla et satın alın demiş, arkasından:
İşte İbn Abbas'ın
kurbanı budur, demiş.
Halbuki Mekke'de bir
büyük baş yahut da bir küçükbaş kesmeden geçirdiği gün pek az olurdu. O böyle
yaparak Ebu Bekir ve Ömer'in yapmak istediğinin benzerini göstermek istemişti.
İşte kurbanlıklar hakkında söylenecek söz olarak daha ileriye gidip; vaciptir,
küçük ya da büyük herkese düşer ve herkes adına birer koyundan aşağısı yetmez,
demeye kadar götürülemez. İşte bundan başka bir söz söylemek caiz değildir.
Şafii dedi ki: Bir
kurbanlığı (bir yolla) kesmeyi vacip kılmış olsa ve bu kurbanlık doğursa
yavrusunu da onunla birlikte keser. Nitekim bir deveyi kesmeyi vacip kılarsa ve
yavrularsa, yavrusunu da onunla birlikte keser, ama onu vacip kılmamışsa, bu
durumda onu kesmeyip alıkoyabilir. Yavrusu da onunla aynı durumdadır. Dilerse
onu da alıkoyar, dilerse onu keser. Kurbanlığın misliyle ve geçerli olabilecek
şekilden daha aşağısı ile değiştirme hakkının olmadığını ileri süren bir kimse,
böyle bir durumda, onu kesmeyi vacip kılmış olur. Bu kanaatte olan kimsenin
böyle bir yerde, bizim dediğimizin aynısını demesi gerektiği gibi, şöyle demesi
de gerekir: O kurbanlığı kendisinden daha iyisiyle de değiştiremez.
Çünkü o, kişinin
kendisine vacip kıldığı her şey hakkında böyle der. Kurbanlık satın alındığı
takdirde, hükmünün vacip olan hediyelik kurbanlık hükmünden daha ileriye
gitmesi söz konusu değildir. Bu durumda kendisi gibi bin tanesi ile de
değiştirilmesi caiz değildir. Yahut da onun hükmü kendi malının hükmü gibidir,
ona ne dilerse onu yapar. Dolayısıyla kurban edilmesi caiz olanı dilediği ile
-ondan daha aşağı da bile olsa- değiştirmesinde de onu alıkoymasında da bir sakınca
olmaz.
Şafii dedi ki: Bir
kurbanı kesmeyi vacip kılacak olursa, onun yününü kesmez, vacip kılmamış
olduğunun yününü ise kırkabilir.
Kurban kesmek,
ibadetlerden bir ibadet olup ondan yemek, yedirmek ve saklamak hususunda izin
vardır. Bütün kurbanlık hakkında bunların hepsini yapmak caizdir. Derisinde de
etinde de böyledir. Bunun herhangi bir bölümünün satılmasını hoş görmüyorum.
Onunla bir şeyleri değişmek de bir satıştır.
Şafii dedi ki: Birisi:
- Sen yenilmesini ve
saklanmasını mekruh görmezken satışını mekruh görmen nereden (gelir)dese, ona
şöyle denilir:
- Bu bir ibadet
olduğundan dolayı, şanı yüce Allah'ın ibadet olan develer hakkındaki hükmü
geçerli olur. Aziz ve celil Allah: "Artık onlardan yiyin ve yedirin"
(Hac,2S) buyurmuştur.
[1373] Rasulullah
(s.a.v.)öa kurbanlıkların yenilmesine de onlardan yedirilmesine de izin
vermiştir.
Böylelikle Allah'ın ve
RasulünÜll izin verdiği bir şeye izin verilmiş oldu.
Aziz ve celil Allah için
çıkarılıp ayrılmış bir şeyde asıl olan ise, aklen ondan yüce Allah'ın yahut
Rasulünün izin verdiği dışından herhangi bir şeyin malikine geri dönmemesidir.
İşte bundan dolayı bizler, aziz ve celli Allah'ın sonra da RasulünÜll izin
verdiği kadarı ile kaldık, diğer taraftan ibadette asıl olan satışının söz
konusu olmaması ilkesine göre de ondan bir şeyler satmayı kabul etmedik. Eğer:
- Buna benzer bir husus
bulabiliyor musun dese şöyle denilir:
- Evet askerler düşman
topraklarına girer ve o takdirde ganimetten çalmak
onlara haram olur. Düşmandan
ele geçirdiklerine ortaktırlar. Bununla birlikte Rasulullah (s.a.v.), ele
geçirdikleri yenilebilir şeylerden bir şeyler yemeyi, yiyecek kimseye izin
vermiştir. Bu sebeple biz de yenilebilir bir şeyolması halinde, onu ganimetten
çalmanın sınırına çıkardık ve eğer bu satılabilir bir şey ise, bir ganimet
hırsızlığı olduğunu, onu satan kimsenin, değerini vermekle yükümlü olduğunu
söyledik. İşte ben, şu hususta insanlar arasında bir görüş ayrılığı olduğunu
bilmiyorum: Bir kimse kurbanının derisini ya da başka bir şeyini satarsa, ya o
satış bedelini iade eder yahut da -eğer değer bedelden daha çok ise- onun
kıymetini verilmesi ve kullanılması gereken yerlerde kullanması caizdir, dedim.
Onu sadaka olarak dağıtması, bence daha müstehabdır. Nitekim kurban etinin
sadaka olarak verilmesi bence daha müstehabdır.
Kurbanın sütü, devenin
sütü gibidir, eğer onun kurban olarak kesilmesi tayin edilerek vacip olmuş ise,
o kurbanlığın sahibi ancak yavrusundan artan kısmını ve etini zayıflatmayacak
kadarını içer. Bununla birlikte onu tasadduk etmesi bence daha müstehabdır.
Şayet onu vacip olarak tayin etmemişse, dilediğini yapar.
Şafii dedi ki: Bir gözü
kör ise, kurban edilemez. Gözün siyahlığı içindeki asgari bir beyazlık ister,
bakana öyle görülsün, isterse de başkasına öyle görünsün onun hakkında açık
seçik tek gözü kör adı kullanılır.
Topal da kurban olmaz.
Asgari topallık ise, yaratılışın kendisinden ise açıkça görülen topallıktır.
Yahut da haricen sabit olan topallık da açık topallık olur.
Dedi ki: Birisi bir
kurbanlık satın alsa ve onu (kurban kesmek için) vacip kılsa yahut ne olursa
olsun bir hediyelik kurbanı kesmeyi vacip kılsa ve bu kurbanlık da tam ise,
sonradan onda bir kusur olup kesileceği yere ulaşabilirse, onun için yeterli
olur. çünkü ben bütün bu hususlarda onu kurban etmeyi kendisine vacip kılarak,
malının gerekli miktarını vacip kıldığı şey için çıkarttığı güne bakarım. Eğer
o gün, kurbanlık tam ise ve onu tayin ettiği şey ne ise ona ulaşabilmişse, onu
vacip kıldığı sırada ve gitmesi gereken yere ulaşması halinde tamamıyla onun
için geçerli olur.
Bu türden bir kurbanlık
satın aldıktan sonra, ancak onda geçerli olmasına engelolacak bir eksiklik
ortaya çıktıktan sonra, onu kurban etmeyi kendisine vacip kılsa, onu keser.
Fakat bu onun için geçerli olmaz. Çünkü o kurbanlığı geçerli olmayan hali ile
kendisine vacip kılmıştır. Bu kabilden kendisinin kurban etmesi gereken bir
şeyolursa, tam birisini getirmekle (kurban etmekle) yükümlüdür. Ama (bu
kabilden) tetavvu ise onun bedelini kesmek yükümlülüğü yoktur.
Şafii dedi ki: Kişi,
kurbanlık satın alıp onu kurban etmeyi vacip kılsın yahut kılmasın ölse,
kaybolsa ya da çalınsa, onun bedelini kesmekle yükümlü değildir. Çünkü o
sahibinin kendisine vacip kıldığı sonradan ölen tetavvu bir hediyelik
kurbanlıktan fazla bir şey değildir. Bu sebeple ona bedelini kesmek yükümlülüğü
yoktur. Çünkü bedel, ancak vacip olanda söz konusu olur. Fakat kendisini kurban
etmeyi vacip kıldıktan sonra onu bulursa, keser. İsterse kurban kesme
günlerinin hepsi geçmiş olsun. Tıpkı hediyelik kurbanlık develerin kaybolması
halinde yaptığı gibi. Eğer onları kesmeyi vacip kılmamış iken bulursa, onları
kesmekle yükümlü değildir. Ama yine de onları kesmesi bence daha müstehabdır.
Şafii dedi ki: Bir adam
kurbanlık satın almakla birlikte, kesim zamanında -onu kesmeden önce- caiz
olmasına engelolacak bir kusur ona isabet edinceye kadar onu vacip kılmamışsa
ya da bundan önce böyle olmuşsa, o kurban olmaz. Şayet sağlıklı iken onu vacip
kılmış, sonra da bu halona isabet etmiş ve kurban günlerine ulaşmış olursa ve
onu kurban keserse, onun için geçerli olur. Çünkü ben kurbanda onu kesmeyi
vacip kıldığı halini dikkate alırım.
Kesildikten sonra ona
isabet eden şeyden ötürü kimse sorumlu olmaz. Çünkü o esnada artık o hayvan
şer'i bir şekilde kesilmiş ve artık ruh cesedinden ayrılmış olmasının dışında
herhangi bir varlığı yoktur. Onun bir tarafının kırılmasının, ona bir şeyler
isabet etmesinin bir zararı da yoktur, esasen sonunda bir tarafları zaten
kırılacaktır.
Şafii dedi ki: Bir ayağı
topal ve bir gözü körün kurban edilmesinin caiz olmadığını söyledik. Eğer
hayvanın bir gözü kör ise yahut ön ayağı ya da arka ayağı yoksa o da bu
çerçeveye girer, hatta bundan daha da ileridir.
Boynuzdan dolayı
eksiklik söz konusu olmaz. Kurbanlık ne olursa olsun, kulağı var olarak
yaratılmış ise geçerlidir. Fakat yaratılıştan kulağı yoksa caiz olmaz. Aynı
şekilde kulağı yarılırsa caiz olmaz. Çünkü bu onun yenilebilir kısımlarında bir
eksikliğe sebeptir.
Şafii dedi ki: Adam bir
kurbanlığı yahut bir hediyelik kurbanlığı vacip kılsa, sonra da bunlar
zamanlarında ama onun izni olmaksızın onun adına kesilse, etleri tüketilmeden
önce bunlara yetişirse, her ikisi de onun adına yerine ulaşmış olur. Çünkü her
ikisi de uygun bir şekilde zamanında kesilmiş olurlar. Bununla birlikte bu
şekilde yetkisini aşan kişiye rücu ederek, canlılık halleriyle kesilmiş halleri
arasındaki değerlerini alabilir. Sonra bu aldıklarını hem hediyelik kurbanlığın
hem diğer kurbanlığın harcanacağı yerlere harcar, başkasını yapamaz.
(İkinci şahıs) diğerinin
satın almış olmakla birlikte vaktinde vacip kılmadığı bir koyunu kesse, sahibi
de ona yetişip kurbanlık olmasını isterse, bu onun için geçerli olmaz. Ayrıca
canlı hali ile değeri ve kesilmiş haliyle değeri arasındaki farkını rücu' ile
ondan alır. Bunun etini saklamak isterse saklar, çünkü bunu daha önceden vacip
kılmamıştır. Eğer bütün bu hususlarda etinden de yararlanamayacak olursa, bu
sefer onu kesenden rücu' yoluyla canlı olarak kıymetini alır. Onun vacip olan
kıymeti ile bir kurbanlık yahut da bir hediyelik kurbanlık satın almakla
yükümlü olur. Eğer bununla böyle bir kurbanlık alamıyorsa, o zaman kesmesi
gerekenin asgarisine yetinceye kadar kendinden tamamlar. Eğer artarsa, onun
hepsini kurbanlık yahut hediyelik kurbanlığın harcanması gereken yolda harcar.
Böylelikle ondan dolayı almış olduğu herhangi bir bedeli alıkoymamış olur.
Bütün bunlar hakkında
verilecek cevap; hac eden iki kişi hakkındaki cevaba benzer. Hacıların her biri
diğerinin kurbanlığını keserse ve kurban kesmek isteyen iki kişinin her biri
arkadaşının kurbanını keserse, onların her biri arkadaşının hediyelik
kurbanlığının kesilenin diri halde iken kıymeti ile kesilmiş halde iken kıymeti
arasındaki farkı arkadaşına tazminat olarak öder. Kesilen bu kurbanlıklar eğer
tüketilmemiş ise, onların her birisinin hediyelik kurbanlığı ya da kurbanı
geçerli olur. Ama onların her biri arkadaşına ait hediyelik kurbanlığı yahut
kurbanını tüketmiş ise, o zaman her birisi tüketmiş olduğu hayvanın canlı
olarak kıymetini tazminat olarak öder ve onların her biri bütün vacip
kıldıklarında bedelini kesmekle yükümlü olurlar.
Şafii dedi ki: Haccı
Mekkeli olsun Mekke'den gidecek olsun, yolcu olsun, mukim olsun, erkek olsun,
dişi olsun kurban kesebilecek durumda olanların hepsi birbirine eşittir. Onlardan
her birisine vacip oluyorsa, aralarında bir fark olmaksızın hepsi hakkında
vaciptir. Onlardan birisi üzerinden düşerse hepsinden sakıt olur. Eğer onların
bazılarına vacip olup bazılarına değilse o takdirde kurbanın hacıya vacip
olması öncelikle söz konusu olur. Çünkü kurban bir nüsük (ibadet) ve onun
(hacının)da kurban kesmesi gerekir. Başkası için ise, böyle bir nüsük / kurban
ibadeti yoktur. Fakat bir delil olmadan bunun insanlara vacip olduğunun
söylenmesi caiz olmaz. Aralarında da ancak böyle bir yolla fark gözetilebilir.
Bana göre köle için
kurban kesmesi sevdiğim bir şey değildir, onun için caiz de olmaz. Müdebber ve
mükateb köleler için de ümm-i veled denilen cariye için de böyledir. Çünkü bunların
kendi malları yoktur, onların malları asıl sahiplerinindir.
Aynı şekilde mükateb
kölenin de kurban kesmesini, mustehab da görmem caiz de kabul etmem. Çünkü onun
kendi malı üzerindeki mülkiyeti tam değildir. Zira o kitabet bedelini ödemekten
acze düşecek olursa, elindeki malı da efendisine geri döner. Ayrıca bir hibede
bulunmasına da köle azat etmesine de engelolunur. Çünkü onun mülkiyeti kendi
malı üzerinde tamam olmamıştır.
Şafii dedi ki: Doğmamış
anne karnındaki çocuk adına kurban kesilmez.
Şafii dedi ki: Kurban
kesmek Nahr (kurban bayramı birinci günü) de ve Minanın bütün günlerinde
caizdir. Çünkü bu günler, kurban kesme günleridir. Mina günlerinde geceleyin
kurban kesecek olursa bu da geçerli olur. Bununla birlikte geceleyin kurban
kesmeyi ve hediyelik kurbanlıları kesmeyi şu iki sebepten dolayı mekruh
görürüm:
Birinci sebep: Kesme ve
boğazlama halinde ya da kişinin kendisine yakınındakine karşı hata etmek yahut
da kesim yerinde hata etmek korkusu.
İkinci sebep:
Yoksulların, gündüzün kurbanın etrafında toplandıkları gibi geceleyin hazır
bulunmayışIarıdır. Bundan başka bir sebep dolayısıyla mekruh görmem. Birisi
dese ki:
- Mina günlerinin
hepsini kurban kesme günleri olduğunun delili nedir?
Şöyle cevap verilir:
- Nahr gününden sonraki
iki günü kurban kesme günü oluşunun delili ne ise odur.
- Peki, bu nasılolur
diye sorsa şöyle denilir:
- Nebi (s.a.v.) Nahr
gününde boğazladı ve kurban kesti. İnsanlara nahr gü-
nünden bir ya da iki gün
sonra kurban kesmelerini yasaklamadığına göre bizler üçüncü gününde ondan
sonraki günlerden farkının olmadığını görüyoruz. Çünkü Nahr gününde de hem
kurban kesilir hem taş atılır. Nitekim diğer iki günde kurban kesilip taş
atılabildiği gibi. Dese ki:
- Peki bu hususta bir
haber var mıdır? Şöyle denilir:
- Evet, Nebi
(s.a.v.)'tan bu hususta hem bir delalet hem de bir sünnet bulun-
maktadır.
Sonraki için tıkla: