ŞAFİİ el-UMM

...PAYLAŞTIRMA

 

SADAKANIN / ZEKATlN TOPLANDlĞI YERDE BULUNAN KOMŞULARI

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Sadaka alma ehliyetine sahip olanlar, Araplardı. Araplar da kendilerine zarar vermek isteyenlere karşı bir kısmının diğerine karşı kendisini koruması için akrabalık bağı ile komşuluk ve himaye ederlerdi. Nebi (s.a.v.) ''sadaka zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmesi" emrini verince, onun bu emrinde sadakanın kendisinden alındığı kimseye komşu olan fakirlere verileceği açıkça anlaşılıyordu. Bu husustaki haberler de Rasulullah (s.a.v.)'ın sadakaları toplamakla görevlendirmiş olduğu elçilerine, birbirini pekiştirecek şekilde ulaşmıştır. Böylelikle onlardan birisi sadakayı bu aileden alır, onu eğer sadaka alabilecek durumda iseler, yanı başlarındaki öbür ev halkına verirdi. Nitekim Muaz b. Cebel (s.a.v.)'ı Rasulullah (s.a.v.) gönderdiğinde böyle hüküm vermişti:

 

"Bir kimse aşiretinin bulunduğu yerden bir başka yere intikal edecek olsa bile, onun sadakası ve öşrü aşiretinin bulunduğu yerde bulunanlara verilir.'' Yani kendisinden sadaka alınan malın komşusuna verilirdi, mal sahibinin komşusuna değil.

 

İşte biz de böyle diyoruz: Bir adamın bir şehirde bir malı varsa, kendisi de başka bir şehirde ikamet ediyorsa, onun sadakası / zekatı sadakanın alındığı malının bulunduğu şehir ahalisine paylaştırılır. Bunlar; ister akrabaları olsunlar, ister olmasınlar, ama sadaka düşen ekin ve mahsul sahiplerine gelince, onların durumu da gayet açıktır. Ekin ve mahsul onun (sadakanın) bulunduğu yerin komşularına paylaştırılır. Eğer komşuları yoksa o civarda bulunan en yakın insanlara verilir. Çünkü ona komşu olma adını en çok onlar hak ederler. Aynı şekilde verimli yerlerde bulunan davarlara erak (denilen misvak ağacı) otlayan ve mera bulunan yerlere götürülmeyen develerin durumu da böyledir. Yağmurun yağdığı yerleri takip eden mera peşinde giden kimselerin eğer sularının bulunduğu yurtları olup arazilerinde bir şeyler bittiği takdirde başka yerleri ona tercih etmeyip çoğunlukla orada ikamet ediyorlarsa, o yurtta çoğunlukla orada kalan yoksul ahalisi O sadakayı öncelikle hak ederler. Tıpkı ikamet eden mal sahiplerinin komşularının sadakalarını öncelikle hak ettikleri gibi.

 

Eğer aralarında meraların bulunduğu yerlere davarlarını götürenler varsa, onların yurtlarında ikamet edenler arasında en yakın komşuları diğerlerine göre, öncelenirler. Aralarında meraya giderken onlarla beraber giden kimseler yurtlarında ikamet edenlere göre -onların yanlarına gelmedikleri sürece- daha yakın komşudurlar. Bu durumda sadaka, onların mera bulunan yere göç etmeleri ile göç eden ve onların ikametleriyle ikamet edenlere dağıtılır. Onların yurtlarının ahalisinden olmayıp onlarla birlikte göç edenler ve kendi yurtlarında o meraya gelenlere yahut da kendilerine komşu olmayıp bu göç esnasında karşılaştıklarına ise ondan verilmez. Eğer onlarla aynı yurdu paylaşanlar, onlarla beraber göç etmeyip yurtları ahalisinden kendileri ile birlikte payalmayı hak eden kimse, göç etmemiş ise, o vakit paylar bulundukları meraya göç eden ve o göç esnasında oranın ahalisinden olup onlarla karşılaşan kimseler dışarıda bırakılarak kendi yurtlarında bulunanlara sadaka / zekat verilir. Şayet karar kıldıkları yerden kendi mallarıyla, sadakalarıyla ve mallarının komşuları ile intikal edecek olurlarsa, onların göç ettikleri yer, ancak namazın kısaltılabileceği bir mesafe kadar yurtlarına dönebilecekleri bir uzaklıkta ise, işte o vakit sadaka mallarına komşu olanlar arasında paylaştırılır. Onların yanından namazın kasredileceği / kısaltılacağı kadar bir mesafe almış iseler, yurtlarında bulunan kimselere (sadaka) taşınıp götürülmez.

 

Sonraki için tıkla:

 

PAYLARIN SADAKAYI HAK EDENLERDEN FAZLA OLMASI