ÖLÜYÜ KABRE KOYMA
İŞLEMİ İLE İLGİLİ İHTİLAFLAR
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Cenaze, tabuttan baş tarafından çıkanlır.
Bazılan, "Cenaze,
kıble tarafından araya girilerek kabre indirilir." demişlerdir.
Hammad, İbrahim'den
rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v), kıble tarafından, naaşıyla mezarın duvan
arasında girilmek suretiyle kabre indirildi. Tahric:
Abdurrezzak, 3/499; ibn Ebu Şeybe, 3/328.
Bizim arkadaşlardan
güvenilir biri rivayet etti: Resulullah (s.a.v)'in kabri, evin sağ tarafında
duvara bitişik vaziyettedir. Kenarında defnedildiği duvar da evin kWJe
tarafınWulır. Lahid duvarın altındadır. Tahric:
el-Marife, 3/183.
Böyleyken nasıl
cenazeyle kıble tarafındaki duvar arasında girilmek suretiyle kabre
indirilmiştir. Lahid duvara bitişiktir ve herhangi bir şey üzerinde durınuyor.
Bu yüzden ancak bir şekilde tabuttan çıkarılarak veya kıble tarafından
olmaksızın indirilmiştir.
Ölümler çok olduğu için
cenaze işlemleri, kabre indirilişleri bizce bilinen meşhur hususlardır. İmamlar
ve güvenilir kimseler bu merasimIere katılırlar. Cenaze ve defin, hakkında
fazla konuşmayı gerektirmeyen genel olaylardır. İnsanlar genelde bu konularda bilgi
sahibi oldukları için konuşmak çoğu zaman sıkıcı olur. Resulullah (s.a.v)'in,
Muhacirin ve Ensarın uygulamaları gözlerimizin önündedir. Bu uygulamaları,
nesilden nesile aktarılarak bize ulaşmıştır, bu konuda herhangi bir ihtilaf da
yoktur.Yani cenaze, tabuttan sıyrılarak çıkarılır. Sonra memleketimizden
olmayan biri geliyor ve cenazeyi nasıl kabre koyacağımızı bize öğretiyor.
Ayrıca konuyu bilmediği de anlaşılıyor. Çünkü Hammad'dan, o da İbrahim'den
Peygamberimizin (s.a.v) kabre, cenazesiyle kıble tarafındaki duvar arasında
girilerek kabre indirildiğini rivayet ediyor.
Bize Rebi', ona İmam
Şafil (Allah rahmet etsin), ona Müslim b. Halid ve başkaları İbn Cüreyc'den
aktararak Umran b. Musa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resulullah
(s.a.v)'in cenazesi baş tarafından sıynlarak tabuttan çıkarıldı ve insanlar
sonra onu kabre koydular. Tahric: Musannef,
Abdurrezzak, 3/499.
Bize güvenilirbiri, Amr
b. Ata'dan; o, İkrime'den; o da İbnAbbas'tan şöyle rivayet etti:
"Resulullah (s.a.v)'in cenazesi baş tarafından sıynlarak tabuttan
çıkarıldı. Tahric:
el-Marife,3/184.
Arkadaşlarımızdan
bazıları Ebu'z-Zinnad, Rebia ve Ebu'n-Nadr'dan (bu hususta aralarında ihtilaf
olmaksızın) şöyle rivayet etmişlerdir: Resulullah (s.a.v)'in cenazesi baş
tarafından sıynlarak tabuttan çıkarıldı.Ebu Bekir ve Ömer'in cenazeleri de. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 3/499.
İmam Şafiı (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Mezar düz halde olur.
Bize ulaşan rivayete
göre Resulullah (s.a.v), oğlu İbrahim'in mezarını düz yapmış ve Ravza'dan getirilen
çalallar üzerine konmuştu. Tahric: imam Şafii'den
başkasının bu hadisi rivayet ettiğini görmedim (Tahkik eden).
Bize İbrahim b.
Muhammed, ona Cafer b. Muhammed, ona da babası şöyle rivayet etti: Resulullah
(s.a.v) oğlu İbrahim'in mezarına toprak serpti, sonra üzerine çakıl koydu.
Çakıl, düz olmayan mezarın üzerinde durmaz. Tahric:
et-Te/his, 2/133.
Bazılan, "Mezar
çıkıntı şeklinde yapılır." demişlerdir. Bize göre Muhacir ve Ensarın
mezarları düzdür. Yerden bir kanş kadar yüksek yapılır. Üzerine bir kat çakıl
atılır, bir kat da toprak konur. Bize göre bu, bir kimsenin aleyhimize bir
nakil getirebileceği bir husus değildir.
Kasım b. Muhammed'den
naklen bana şu rivayet ulaştı: Resulullah (s.a.v)'in, Ebu Bekir'in ve Ömer'in
kabiderinin düz olduğunu gördüm. Tahric:
e/-Marife, 3/188.
İmam Şafi]' (Allah
rahmet etsin) şöyle dedi: Adam kansının, kadın da kocasının cenazesini
yıkayabilir.
Birisi, "Kadın,
kocasının cenazesini yıkayabilir, ama kocası kansının cenazesini
yıkayamaz." demişti de ona "Niye bu ayınmı yaptın?" diye
sorulmuş, o da şu cevabı vermişti: "Çünkü Ebu Bekir, cenazesinin Esma
tarafından yıkanmasını vasiyet etti. Tahric:
Musannef, Abdurrezzak, 3/408/409; Musannef, ibn Ebu Şeybe, 3/249.
Ben de dedim ki: Fatıma
da cenazesini Ali (r.a)'ın yıkamasını vasiyet etti. Tahric: Darekutni, 2/79; Musannef, Abdurrezzak, 3/410.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Kadın, kocasının cenazesini yıkayabilir, dedim, çünkü
halihazırda onun ölümünden dolayı iddet beklemektedir.
Biz diyoruz ki: Eğer
senin (kadın, kocasının cenazesini yıkayamaz diyen) delilin Ebu Bekir'den
nakledilen rivayetse ve Talha (r.a)'dan, İbn Abbas 'tan ve diğerlerinden de
herhangi bir rivayet aktarılmamış olsaydı, yine de senin dayandığın delil senin
aleyhinedir. Biz biliyoruz ki: "Erkek için kadınla ilgili helal olan
şeylerin aynısı erkekle ilgili olarak kadın için de helaldir."
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bilmez misin ki kadın öldüğü zaman erkek, -onun dışında-
dört kadın nikahlayabilir ve bunlardan biri de kadının kız kardeşi olabilir.
Ona denir ki: İddet
beklemek ve nikah ile cenazeyi yıkamak arasında bir ilgi yok.
Sen demiyor musun: Kadın
ölünce erkek onun dışında dört kadınla evlenebilir ve bunlardan biri de kadının
kız kardeşi olabilir? Çünkü kadın hayattan ayrılmış ve sanki onun eşi değildir
veya sanki hiç eşi olmamış gibidir. "Evet" denilecektir.
O zaman şöyle denilir:
Peki, adam ölünce hala eş midir yoksa sanki hiç eşi olmamış gibi midir?
Buna şu karşılığı verir:
Bilakis o artık koca değildir, çünkü onun açısından hayatın hükmü sona
ermiştir, tıpkı kadın öldüğünde eş olma özelliğinin ortadan kalkması gibi. Şu
kadarı var ki kadın, kocasının ölümünden sonra iddet beklemek durumundadır.
Biz de buna cevap olarak
deriz ki: Kadının kocasının ölümünden sonra iddet beklemesinin sebebi bu
değildir. Bilmez misin ki koca ölünce kadın iddet bekler, ama kadın ölünce koca
iddet beklemez ve kadın ölünce koca, (ondan başka) dört kadınla daha
evlenebilirken koca ölünce kadın hemen evlenemez, ister aralarında cinsi
münasebet olsun ister olmasın. Ve kadın, kocasının ölümünün ardından dört ay on
gün iddet beklemeden evlenemez. Bu, Allah'ın kadına yüklediği ama erkeğe
yüklemediği bir görevdir. Ayrıca karı-kocanın her biri eşleriyle ilgili olarak
kendilerine helal olan ve haram olan hususlarda eşittirler. Şimdi söyler misin,
adam, karısını üç talakla boşasa, kadının iddet beklemesi gerekmez mi?
"evet" diyeceksin. o zaman ben de şöyle derim: Peki ila veya lian
şeklinde kansını boşarsa aynı durum geçerli olmaz mı?
Buna da "evet"
diyeceksin. Bu durumda sana şöyle denir: Adam bu şekilde kansını boşasa ve bu
sırada ölse ve kadın da boşanma iddetini bekliyorsa kocasının cenazesini
yıkayabilir mi? "Hayır" diyeceksin. Ben de şöyle derim: O zaman
kadının erkeği yıkamasının erkeğin kadını yıkaması gibi olmadığını iddia ettin,
neticede ortada sadece iddet bekleme farkı var ve kadın da iddet bekliyor.
Dedi ki: Çünkü kadın
artık onun kansı değildir.
Dedim ki: Senin iddet
beklemeyi burada delilolarak gösterınen abes olmaktan başka bir fayda sağlamaz
sana. Aslında şöyle demen gerekirdi: Kadın, kocasının cenazesini yıkayabilir,
çünkü iddet beklemesinin kendisine kocasıyla ilgili olarak haram olan şeylerin
helal olmasını sağladığını iddia etmektedir. Dolayısıyla kadının, kocasının
cenazesini yıkaması haram değildir. O zaman da denilir ki: Eğer ikisi de
hayatta iseler ve kadın (boşanmadan dolayı) iddet bekliyorsa boşanmadan önce
olduğu gibi kocasının tenasül uzvuna bakabilir, tutabilir mi? Diyelim ki,
"hayır" dedi.
O zaman şöyle denir:
Halbuki kadın, boşanmadan dolayı iddet bekliyordu?!
Dedi ki: Bu hususta
iddet bir şeyi hel al de kılmaz, haram da kılmaz.
Helal olmasını sağlayan
nikahtır. Nikah da (ric'i talak olmaması durumunda) ortadan kalkarsa kocası
için neler helal ve haramsa kadın için de aynı şeyler helal ve haram olur.
Tıpkı kadınların iddet beklemesi gibi. O zaman denir ki: Erkek de kadın için
aynı durumda mıdır?
"Evet" derse,
o zaman şöyle denir: Bu sizden farklı bir durumdur ve sizi zayıflatır. Kadın
iddet beklemez mi? Kadın ölünce erkek beklemez. Ölümde boşanma ile zail
olmaksızın nikah akdi zail olur. Dolayısıyla erkeğe, ölen karısının cenazesini
yıkamak helal olmaz. Ya da böyle bir durum sabit olan ve eşlerden her biri için
diğerine helal olan şeyler helal olur. Ya da bu konuda selef kuşağını taklit
ederiz. Nitekim Ebu Bekir, Muhacir ve Ensar'ın hazır bulunduğu bir topluluk
içinde öldüğünde, eşi Esma'nın kendisini yıkamasını emretmişti. Hiç kuşkusuz
Ebu Bekir, kendisi için helal olan ve hel al olmayan şeyleri daha iyi biliyordu
ve Allah'tan da daha çok korkuyordu. Bu da gösteriyor ki koca öldüğünde kadının
onun cenazesini yıkaması doğru ise kadın öldüğünde kocanın da onun cenazesini
yıkaması doğrudur. Çünkü kadını kocasına helal kılan akit, kocasını da kadına
helal kılan ak ittir. Biliyorsunuz ki eşlerin birbirlerinin cinsel uzvuna
bakması, nikah akdinden önce haramdır. Nikah akti feshedilmedikçe de helaldir.
Dolayısıyla eşlerden her biri için helal olanlar diğeri için de helaldir. Nikah
akdi eşlerden biri için öngörmediği bir hakkı öbürüne tanımaz. Yine akit
fesholunca da birinin dönebileceği bir şeyin öbürü için geçerli olmaması gibi
bir durum da söz konusu olamaz. Ya da biri ölünce birisi için geçerli olan bir
hak öbürü için geçerli olmaz gibi bir durum da mevzubahis olamaz. Bu durumların
tümünde eşlerin her iki arasında mutlak bir eşitlik vardır.
Bize Rebi' haber verdi,
ona Şafii, ona İbrahim b. Muhammed, ona Abdullah b. Ebu Bekir, ona Zühri, ona
Urve b. Zübeyr, ona da Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: Eğer arkamızı dönmüş
bulunduğumuz haklanmızı takip ediyor olsaydık, Resulullah (s.a.v)'i eşlerinden
başkası yıkamazdı. Tahric: ibn Mace,
1/470.
Bize İbrahim b.
Muhammed, ona Ammare, ona Ümmü Muhammed binti Muhammed b. Cafer b. Ebu Talib,
ona da ninesi Esma binti Umeys rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v)'in kızı
Fatıma, "Benim cenazemi sen ve Ali yıkayın." diye vasiyet etti.
Nitekim Hz. Fatıma'nın cenazesini Esma bint Umeys ve Hz. Ali (r.a) yıkadılar.
Sonraki için tıkla: