İLİM
İmam Şafij şöyle dedi:
Birisi bana şöyle sordu: İlim nedir? Ve ilim konusunda insanların üzerine düşen
görev nedir?
Ona şöyle dedim: İlim
iki türlüdür: Birincisi: Herkesin bildiği ilimdir. Akıllı ve ergen olan her
Müslümanm ondan habersiz olması caiz değildir.
Muanzım; "Buna
örnek verir misiniz?" dedi.
Şöyle dedim: Bunlar;
Allah'm insanlara farz kıldıklan; beş vakit namaz, Ramazan orucu, gücü yetenlerin
hacca gitmeleri ve mallarından zekat vermeleridir. Allah'm, insanlara zinayı,
adam öldürmeyi, hırsızlığı ve içkiyi haram kılması ve bu kapsamda olanlar da bu
kabildendir. İnsanların düşünmeleri, yapmalan ve canlanyla fedakarlıkta
bulunmalan gibi kendilerinden istenilen diğer hususlan ve Allah'm haram kıldığı
şeylerden sakınmalan gerektiğini bilmeleridir. Bu sınıfa giren ilmin, Allah'm
Kitabı'nda nas halinde tamamı mevcuttur. Bütün Müslümanlar buna vakıftırlar.
Selefterinin kendilerine toplu halde naklettikleri bu ilmi, kendileri de toplu
halde onlardan nakletmişlerdir. Böylece bu ilmi; onlar, Peygamber (s.a.v)'den
rivayet etmişler, bunun rivayeti ve kendilerini bağlayıcı olduğu hususunda
ihtilaf etmemişlerdir. Herkesin bildiği bu ilimde, rivayet yanlışlığı ve
yanılgıya düşmek mümkün değildir. Bunda çekişip ihtilaf etmek de caiz değildir.
"İlmin ikinci
çeşidi nedir?" dedi. Ona şöyle dedim: İkincisi; farzların fer'i yönüyle
ilgili meselelerinin ve onlara taalluk eden hükümlerin kullara yüklediği sorumluluktur.
Bunlar hakkında Kur'an'da bir nas bulunmadığı gibi, çoğu hakkında sünnet nassı
da yoktur. Bazılan hakkında da herhangi bir sünnet vardır, fakat o sünnet, bazı
kişilerce bilinen ve çoğu kişiler tarafından bilinmeyen rivayetlerdir. Bu tür
ilim; te'vil ve kıyas yoluyla kavranabilir.
Bu açıklama üzerine
şöyle sordu: Bir önceki ilim gibi, bu ilmi de bilmek herkese vacip midir, yoksa
insanlar bu bilgiden muaf mı tutulmuşlardır? Yahut bazıları bu ilmi nafile
olarak öğrendiği takdirde onu öğrenmeyenler gÜ~lahtan kurtulurlar mı? Ya da
üçüncü bir görüş varsa ona dair haber veya kıyası bize gösterebilir misiniz?
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ben de ona şöyle dedim: Doğrudur, gerçekten de üçüncü bir
görüş vardır.
Dedi ki: Onu deliliyle
beraber açıkla ve o ilmin hangisi gerekli, onu kimin öğrenmesi gerekir ve onu
öğrenme sorumluluğu kimden kalkar?
Ona şöyle cevap verdim:
Bu ilmi dereceye sıradan kişilerin ulaşma imkanı yoktur. İlimle meşgulolan
herkes de onu öğrenmekle mükellef değildir. Bu ilmi öğrenme imkanı bulan ilim
ehlinin tamamının da onu ihmal etmeleri caiz olmaz. İnsanlardan yeteri kadar
kimse onu öğrenmesi halinde diğerleri -inşaallah- sorumlu olmaz. Bu ilmi
öğrenme neticesinde hasıl olacak fazilet onu terk etmeyip öğrenenlere ait olacaktır.
Dedi ki: Bana, bu konuda
ona kıyas edilebilecek bir haber veya o manada bir delil gösterebilir misin?
Ona şöyle dedim: Allah,
Kitabında ve Peygamberinin lisanıyla, cihadı farz kılmış sonra da cihada
katılmayı pekiştirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah müminlerden, mallarını
ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü
onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, öldürülürler. (Bu), Tevrat'ta,
İncil'de ve Kur'an'daAIlah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü
yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden
dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır." [Tevbe, 9/111]
Yüce Allah yine şöyle
buyurdu: " ... Müşrikler nasıl sizinle topyekun savaşıyorIarsa siz de
onlara karşı topyekun savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla
beraberdir." [Tevbe, 9/36]
Yine şöyle buyurdu:
"O haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları
yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin.
Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirse artık yollarını
serbest bırakın. Allah bağışlayan, esirgeyendir." [Tevbe, 9/5]
Yine şöyle buyurdu:
"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah
ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen
kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." [Tevbe,
9/29]
Bize Abdülaziz, Muhammed
b. Amr b. Alkama' dan, Ebu Selemeden, Ebu Hureyre yoluyla Resulullah (s.a.v)'in
şöyle buyurduğunu nakletti: "İnsanlarla 'La ilahe illailah' deyinceye
kadar savaşmaya devam edeceğim. 'La ilahe illailah' dediklerinde kanlarını ve
mallarını, haklı bir sebep olmadıkça, korumuş olurlar. Bundan sonra hesapları
Allah 'a aittir. " Tahric: Buhari, iman
1/94-95 no: 25; Cihad 2/345 no: 2946; Müslim, iman 1/52 no: 36/22.
Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: "Ey iman edenler! Size ne oldu ki (Allah yolunda topluca
savaşa çıkın!) denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını
ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında
pek azdır. Eğer (topluca savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir
azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa
çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir."
[Tevbe, 9/38-39]
Allah şöyle buyurmuştur:
"Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak savaşa çıkın,mallarınızla ve
canlarınızIa Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır." [Tevbe, 9/41]
İmam Şafil (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bu ayetlerden; genel olarak cihada, özelolarak da savaşa
gücü yeten herkese farz kılınmış ve hiç kimsenin cihattan geri kalmasının caiz
olmadığı manası çıkabilir. Namaz, hac ve zekatta olduğu gibi, gücü yeten kimse
ondan geri kalamaz. Bir kimsenin kendisine farz olan bir şeyi, onun adına başka
biri eda edemez. Çünkü bu konuda bir kimsenin ameli, başkasının adına kabul
edilmez.
Bu ayetlere göre; cihad
ve savaşa çıkmanın farz oluşu, namazların farz oluşu gibi değildir. Buradaki
farz, farz-ı kifaye anlamına gelebilir. Bazı kimseler, müşriklere karşı bu
cihadı yerine getirince, diğerlerinden bu farz kalkar ve cihada katılanlar
sevap kazandıklan gibi, katılmayanların da günahkar olmalarını önlenmiş olur.
Allah (c.c), cihada
katılanlarla katılmayanlan eşit tutmamış ve şöyle buyurmuştur:
"Müminlerden -özür
sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad
edenler bir olmaz. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece
bakımından üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaat etmiştir;
ama mücahitleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır."
[Nisa, 4/95]
İmam Şafil (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bu ayetlerin zahirine göre, cihad bütün müminlere farzdır.
Dedi ki: Müminlerden bir
kısmının bu farzı yerine getirmesiyle cihada katılmayanların bu mesuliyetten
muaf olacaklarına dair bir delil gösterebilir misin?
İmam Şafil (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Şu ayette buna işaret vardır. Dedi ki:
Ayetin neresinde?
Dedim ki: "Allah
hepsine de güzellik (cennet) vaat etmiştir." [Nisa, 4/95] buyurmuştur.
Cenab-ı Hak, cihada katılmayanlara mümin olmalan şartıyla cenneti vaat
etmiştir; cihad edenlerin, cihada katılmayanlardan üstün olduklarını
belirtmiştir. Müminlerden bir kısmı savaşırken, savaşa katılmayanlar günahkar
olsalardı, onlara cennetin değil, günah işlediklerinden dolayı cezanın
verilmesi -Allah affetmezse- daha uygun olurdu.
Dedi ki: Bu konuda
bundan başka delil bulabilir misin? "Evet" dedim. Allah (c.c) şöyle
buyurmuştur: "Müminierin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir.
Onların her kesiminde
bir grup dinde (dini ilimIerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan)
döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar."
[Tevbe, 9/122]
Hz. Peygamber (s.a.v.),
ashabından bir kısmını beraberinde savaşa götürdü ve bir kısmını da geride
bıraktı. Zira Ali b. Ebi Talib, Tebük savaşına katılmamıştır.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Allah (c.c) bize bütün Müslümanların savaşa katılmalarının
gerekınediğini haber vermiştir.
"Onların her
kesiminde bir grup (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride
kalmalıdır " [Tevbe, 9/122]
Allah, müminlerden bir
kısmının savaşa katılmalarını, bir kısmının da dini iyice öğrenmelerini
bildirmiştir. Bilinmemesi imkansız olan diğer farzların çoğunda da durum
böyledir. Allah en doğrusunu bilir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Farz-ı kifaye anlamına gelen ve başkasının yerine
yapılabilen farzların hepsi bu kapsamda olup Müslümanlardan yeteri kadar bir
kesimin onlan yerine getirmesi halinde diğerleri günahtan kurtulurlar.
Müslümanların hepsi, böyle bir farzı terk ederse gücü yeten herkesin günahkar
olacağından korkanm; hatta bu konuda şüphem yoktur; çünkü Allah: "Eğer
(gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile
cezalandırır ... " [Tevbe, 9/39] buyurmuştur.
Dedi ki: Bunun manası
nedir?
Şöyle dedim: Bu ayet
gösteriyor ki Müslümanların toptan savaşa katılmamalan caiz değildir. Yeteri
kadar Müslüman cepheye gidip savaşırsa, onlara katılmayanlar günahkar olmazlar.
-İnşaallah- Çünkü Müslümanların bir kısmının cepheye gidip savaşmasıyla savaşa
katılın emri yerine getirilmiş olur.
Dedi ki: Cihadın dışında
bunun benzeri var mıdır?
Şöyle dedim: Cenaze
namazı kılmak ve cenazeyi defnetmek de böyledir. Cenazeyi ortada bırakmak caiz
değildir. Ancak cenazenin bulunduğu yerdeki bütün insanların bu işe katılmalan
gerekmez. Yeteri kadar kişinin bu işi yapmasıyla diğerleri günahtan kurtulurlar.
Selama karşılık vermek de böyledir. Allah şöyle buyurmuştur: "Bir selam
ile selamlandığınlZ zaman siz de ondan daha güzeliyle selamlayın yahut
aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını yapandır."
[Ni sa, 4/86]
ResUlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "Ayakta olan, oturana selam verir."
"Topluluktan biri
selamı alırsa, bu ötekiler için de yeterlidir. " Tahric: Muvatta, Selam 2/959; Buhari, izin alma 4/136 no:
6231; Müslim, Selam 3/1703 no: 1/2160, Ebu Davud, Edeb 5/387 no: 5210;
Mecmau'z- Zavaid, Edeb 8/35.
Bununla selama karşılık
verilmesi kastedilmiştir. Bir veya birkaç kişinin selama karşılık vermesiyle,
selamla ilgili ayetin hükmü yerine getirilmiş olur. Yeteri kadar kişinin selama
karşılık vermesi, ayetin hükmünün terk edilmesini önler.
Müslümanlar da
Peygamberimizden günümüze kadar belirttiğim hal üzere gelmişlerdir. Onların az
bir bölümü dini bilgileri öğrenmiş, bir kısmı cenazeyle ilgili görevleri yerine
getirmiş, bir kısmı savaşlara katılmış, bir kısmı selama karşılık vermiş, bir
kısmı da bu işlere katılmamışlardır. Ancak onlar, din ilmiyle uğraşanların,
cihada katılanların, cenazeyle ilgili görevleri yerine getirenlerin ve selama
karşılık verenlerin, sevap bakımından üstün olduklarını bilirler; yeteri kadar
kimsenin bu işleri yerine getirmesi halinde, diğer Müslümanlan, bu işlere
katılmadıklan için günahkar saymamayı da bilirler.
Sonraki için tıkla: