ŞAFİİ el-UMM

USÜL

 

BİR HADİSTE YER ALAN VE BAŞKA BİR HADİSİN İŞARET ETMESİYLE ANLAŞILAN YASAK

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) dedi ki: Bize Malik, Ebu ez-Zinad' dan ve Muhammed b. Yahya b. Habban'dan, el-Arac'tan; Ebu Hureyre, Nebi (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Sizden biriniz, kardeşinin nikahlamak istediği kimseye talip olmasın. " Tahric: Muvatta, Nikah 2/523 no: 1; Buhari, Nikah 3/373 no: 5144.

 

Bize Malik, Nafi ve İbn Ömer yoluyla Nebi (s.a.v)'in şöyle buyurduğu haber verildi: "Sizden biriniz, kardeşinin nikahlamak istediği kimseye talip olmasın. " Tahric: Muvatta, Nikah 2/523 no: 2; Buhari, Nikah 3/373 no: 5144; Müslim, Nikah 2/1032 no: 50/1412.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Eğer Hz. Peygamber (s.a.v)'in kişinin mümin kardeşinin nikahlanmak istediği kimseye talip 01masılli yasaklamasının özel bir anlam ve sebebi olduğunu gösteren bir husus bulunmasaydı,. zahirde o şahsın, kardeşinin bu konudaki girişimine başladığı andan itibaren bu işten vazgeçene kadar bu girişimi haram olurdu.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "Sizden biriniz, kardeşinin nikahlamak istediği kimseye talip olmasın. " sözü, belki de bir cevap olup bununla Hz. Peygamber (s.a.v), hadisin içerdiği bir hususu kastetmiştir. Ama onu rivayet eden kimse de Hz. Peygamber (s.a.v)'in bunu söyleyiş sebebini işitmemiştir. Bu yüzden Ebu Hureyre ve İbn Ömer, hadisin bir kısmını rivayet etmişler ya da onlar hadisin bir kısmında şüpheye düşmüşler ve şüpheye düştükleri kısmı rivayet etmemişlerdir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'e şöyle bir şey sorulmuş olabilir: Bir kimse, bir kadına talip olmuş, o da buna nza göstermiş ve onunla nikahlanmak için izin vermiştir. Sonra kadına göre kendisine talip olan, daha iyi biri çıkmıştır. Bunun üzerine kadın nikahlanmak için izin verdiği ilk adamdan vazgeçmiştir. İşte Hz. Peygamber (s.a.v), bu durumda olan kadına talip olmayı yasaklamıştır. Kadının nikahlanmak için izin verdiği kimseden vazgeçmesi halinde ikinci talibin de onunla evlenmeme ihtimali vardır. Bu da hem kadına hem de nikahlanmak için izin verdiği talibine zararlı bir uygulama olur.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Biri şöyle sorabilir: Sen, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, bir kimsenin (mümin) kardeşinin nikahlamak istediği kimseye talip olmasını yasaklamasının özel bir anlamı ve sebebi bulunduğu görüşünü neye dayanarak benimsedin?

 

Ben de "Ona delalet eden hususa dayanarak. .. " diye cevap verdim. O kişi, "Ona delalet eden husus nedir?" derse ...  Ona, -inşaallah- şöyle cevap verilir: Bize Malik b. Enes, el-Esved b. Süfyan'ın azatlısı Abdullah b. Yezid, Ebu Seleme b. Abdurrahman yoluyla Fatıma binti Kays'ten şöyle haber verdi: Fatıma binti Kays'ı kocası boşamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) de ona İbn Üınınü Mektum'un evinde iddet beklemesini emretmiş ve "İddetin bitince bana bildir. " demişti. Fatıma binti Kays dedi ki: İddetim bitince, Muaviye b. Süfyan ve Ebu Cehm'in bana evlenme teklifinde bulunduklarını Hz. Peygamber (s.a.v)'e söyledim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a. v) şöyle buyurdu: "Ebu Cehm sopasını omzundan indirmez. Muaviye ise yoksuldur, malı mülkü yoktur. Sen, Usame b. Zeyd ile evlen. "  Fatıma binti Kays'ın "Ben ondan hoşlanmıyorum." demesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), "Sen Usame ile evlen." buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah, onu benim hakkımda hayırlı eyledi ve onunla mutlu oldum. Tahric: Muvatta, Talak 2/580,581 no: 67; Müslim, Talak 2/1114 no: 36/1480.

 

İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Biz de bununla amel ettik.

Fatıma binti Kays, Muaviye ve Ebu Cehm'in kendisiyle evlenme talebinde bulunduklarmı Hz. Peygamber (s.a.v)'e bildirdikten sonra, Hz. Peygamber (s.a.v)'in ona Usame ile evlenmesini teklif etmesiyle ilgili sünneti iki hususa delalet etmiştir: Birinci husus: Hz. Peygamber (s.a.v) biliyor ki Muaviye ve Ebu Cehm, ona -elbette birbiri ardından- evlenme teklif etmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v), onu bunlarla evlenmekten menetmiş; ona, "Biri evlenme talebinden vazgeçmedikçe ötekinin sana talip olma hakkı yoktur." dememiş ve onların evlenme talebinden sonra, onun U same ile evlenmesini istemiştir. Biz, bundan şu sonucu çıkarıyoruz. Fatıma binti Kays onlarla evlenmeye razı olmamıştır. Onlardan biriyle evlenmeye razı olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.v), ona razı olduğu kimseyle evlenmesini emrederdi. Onun kendisiyle evlenmek isteyenleri Hz. Peygamber (s.a.v)'e bildirmesi, evlenmek için müsaade etmediğini haber vermesi demektir. Belki de o, bir istişareydi. Onun, onlardan biriyle nikahlanmaya izin vermiş olduğu halde, Hz. Peygamber ile istişare etmesi uygun düşmezdi.

 

İkinci husus: Hz. Peygamber (s.a.v), Fatıma binti Kays'a Usame ile evlenmesini teklif etmiştir. Bundan anlaşılıyor ki ona evlenmesini teklif ettiği durum ile birine talip olmayı yasakladığı durum aynıdır. Kadın, kendisini evlendirmesi için velisine izin vermedikçe "birinin ona talip olması meşrudur, diğerinin talip olması gayr-ı meşrudur" diye ayrım yapacak bir husus burada söz konusu değildir. Eğer kadının velisi onu evlendirmişse, her iki tarafın da bu akde uyması gerekir ve kadın, kocasına helal olur. Bundan önceki durumu ise birdir; yani velisi, kadının iznini almadıkça onu evlendiremez ve burada kadının meylinin bulunup bulunmaması eş değer mahiyettedir.

 

Biri şöyle bir şey sorsa: Kadının meyilli olması, meyilli olmamasından farklı değil mi?

Şöyle cevap verilir: Evet, farklıdır. Kadın, talibi olan kimseyi ayıplayıp ona rağbet etmez. Talip olan kimse tekrar kendisini ister ve kadın bir öncekinden farklı olarak onu ayıplamayıp ama rağbet ve meylini de belli etmez. Onun talip olan kimseyi ayıplamayı bıraktığı hali, ayıpladığı halinden farklıdır. Bu durumda o, rıza göstermeye daha yakındır.

 

Sonra durumu daha da değişebilir; çünkü o, meylini belli etmeden önce düşünüp taşınır; durumlarından biri, diğerine nisbetle evlenme meyline daha yakın olabilir.

Burada -Allah en doğrusunu bilir- söylediğimden başka bir mana çıkarmak doğru olmaz. Şöyle ki; Hz. Peygamber (s.a.v), kadın kendisini evlendirmesi için velisine izin verdikten sonra velinin tavrı kesinleşinceye kadar ona talip olmayı yasaklamıştır. Velinin tavrı kesinleşmediği sürece onun durumunun başı ve sonu aynıdır. En doğrusunu Allah bilir.

 

Önceki Beyandan Daha Açık Olan Beyanın Yasak Etme Şekli

 

Bize İmam ŞafiI şöyle haber verdi: Bize Malik, Nafi'den; İbn Ömer yoluyla Resuıullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Alışveriş yapan iki taraftan her birinin, ayrılmadıkları sürece, diğerine karşı vazgeçme hakkı vardır; ancak muhayyerlik şartıyla yapılan alışveriş böyle değildir. " Tahric: Muvatta, Alışveriş 2/671 no: 9; Müslim, 3/1163 no: 43/1531; Buhari, 4/385 no: 2111.

 

Bize Süfyan, ez-Zühri'den, Said b. el-Müseyyib'den; Ebü Hureyre yoluyla Resuıullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Kişi, kardeşinin yaptığı alışveriş üzerine alışveriş yapmasın. " Tahric: Buhari, Alışveriş 2/100 no: 2140; Müslim, Nikah 2/1033 no: 51/1413.

 

İmam ŞafiI (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bu hadis, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şu sözünün manasını beyan etmiştir: "Alışveriş yapan iki taraf birbirinden ayrıl~ıkları sürece muhayyerdir." Yine Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "Kişi, kardeşinin yaptığı alışveriş üzerine alışveriş yapmasın." Bu, "Alışveriş yapan taraflar, alışveriş yaptıkları meclisten ayrılmadıkça" anlamına gelir. Çünkü iki taraf, birlikte akit yapana kadar alışveriş yapan kimse niteliğini kazanmış olmaz. Akit yaptıklan vakit bu, iki taraftan her birini bağlayıcı olursa, bir kimsenin alıcıya benzeri bir mal veya başka bir şey satması, satıcıya zarar vermez; çünkü onun malını satma işlemi bitmiştir.  Fakat iki tarafmuhayyerlik hakkına sahip olursa, o zaman kişinin birinden on dinara bir elbise satın alması ve başka birinin de ona gelip aynı elbiseyi dokuz dinara vermesi halinde alıcı, -satıcıdan aynlmadan önce muhayyerlik hakkına sahip olduğu için- alışverişi bozar ve belki onunla diğer satıcı arasında da alışveriş gerçekleşmez.

 

Bu durumda diğer satıcı, hem ilk satıcının hem de alıcının ya da ikisinden birinin alışverişini bozmuş olur. İşte kişinin kardeşinin alışverişini bozarak bir şey satmasının men edilişinin izahı budur, bunun başka bir ciheti de yoktur.

 

Bir kimse, birine on dinara elbise satsa ve iki taraf, meclisten aynlmadan akit kesinleşse, sonra başka biri ona benzeri bir elbiseyi bir dinar aşağısına satsa, birinci satıcıya zarar vermez; çünkü akdi bozmadığı için onun on dinan ödemesi gerekir. Öyle değil mi?!

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) der ki: Nebi (s.a.v)'den şöyle rivayet edilmiştir: "Sizden biriniz, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın. " Tahric: Buhari, Boşamada şartlar 3/277 no: 2727; Müslim, Nikah 2/1033 no: 54/1413.

 

Eğer bu hadis sahihse -ki ben onun sahih olup olmadığını bilmiyorumo, "Sizden biriniz kardeşinin nikiihlanmak istediği kimseye talip olmasın." hadisi gibidir. Bu, satıcı razı olmuş ve akdin bağlayıcı olacak şekilde yapılmasına izin vererek satış işlemini bitirmişse, kimse onun pazarlığını bozarak bir şey satmaya kakmasın demektir.

 

Biri şöyle bir şey sorsa: Buna delalet eden nedir?  Şöyle cevap verilebilir: Hz. Peygamber (s.a.v), bir malı daha fazla fiyat veren kimseye satınıştır. Tahric: Buhari, Alışveriş 2/100 no: 1241; Müslim, Zekat 2/692 no: 41/997.

 

Mal'ı, fiyatı arttıran kimseye satmak, kişinin kardeşinin pazarlığını bozarak satış yapmak istemek anlamına gelir; fakat burada satıcı, birinci pazarlığa razı olmadığı için daha fazla fiyat istemiştir.

 

Önceki Beyanla Bir Yönüyle Mutabık, Bir Yönüyle Muhalif Bir Yasaklama Şekli

İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bize Malik, Muhammed b. Yahya b. Habban'dan, el-Arac'tan, Ebu Hureyre yoluyla şöyle haber verdi: "Hz. Peygamber (s.a.v), ikindi namazından sonra güneş batana kadar ve sabah namazından sonra güneş doğana kadar namaz kılınmasını nehyetmiştir. " Tahric: Muvatta, Kur'an 1/221 no: 48; Buhari, Namaz vakitleri 2/73 no: 588; Müslim, Namaz 1/566 no: 285/825.

 

Bize Malik, Nafi'den, o da İbn Ömer'den, ResUIullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti:

"Sizden biriniz, ne güneş doğarken ne de güneş batarken namaz kılmaya gayret etsin. " Tahric: Muvatta, Kur'an 1/220 no:47; Buhari, Namaz no: 585; Müslim, Namaz 1/567 no: 289/828.

 

Bize Malik, Zeyd b. Eslem'den, Ata b. Yesar'den, Abdullah b. esSunabihi'den Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Güneş doğarken şey tan ın boynuzu onunla birlikte olur. Güneş yükselince ondan ayrılır, tam tepeye gelince onunla birleşir, batıya doğru meyledince ondan ayrılır; sonra batıma yaklaşınca onunla birleşir; güneş batınca ondan ayrılır." İşte Hz. Peygamber (s.a.v), bu vakitlerde namaz kılınmasını nehyetmiştir. Tahric: Muvatta, Kur'an 1/219.

 

İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu vakitlerde namaz kılınmasını yasaklamasının iki manası olabilir.

Birincisi (en yaygın olanı): Bu vakitlerde, unutulduğu veya uyuya kaldığı için kazası gereken farzlar veya herhangi bir sebeple kılınması gerekli olan bütün namazların kılınması yasaklanmıştır. Hiç kimse bu vakitlerde namaz kılamaz. Kılsa bile o, namaz vecibesini eda etmemiş sayılır; tıpkı vakit girmeden namaz kılan kimse gibi olur; yani kıldığı namaz gerçekte kılması gerektiği namazın yerine geçmiş olmaz.

 

İkincisi: Hz. Peygamber (s.a.v), bununla bazı namazları kastetmiştir. Namazların da ikiye ayrıIdığını görüyoruz:

1- Vacip olan ve vakti girdiğinde hiçbir Müslümanın terk etmesi caiz olmayan namazlar. Eğer bunları terk ederse kaza etmesi gerekir.

2- Allah' a yaklaşmak için kılınan nafile namazlar. Nafile namazı kişi terk edebilir ve onun kazası da gerekmez.

Farz olan namazIa nafile olan namaz arasında seferilikte fark bulunduğunu da biliyoruz. Kişi, bir şeye binerek yolculuk ediyorsa, farz namazı mutlaka yere inip kılması gerekir, başka türlü olmaz; nafile namazı ise bineğinin üzerinde istediği yöne dönerek kılabilir. Seferilik ve mukimlik hallerinde farz ve nafile namazlar arasında fark vardır. Kıyam'a gücü olan kimse farz namazı oturarak kılamaz, nafile namazı ise oturarak kılabilir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Söz konusu hadisin iki manaya gelme ihtimali olunca, ilim ehlinin, onun genel değil de hass olduğunu söyleyebilmeleri için Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetinin delil oluşuna veya sünnete muhalifbir şey üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan Müslüman alimlerinin icmasına dayanmaları gerekir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in bunun dışındaki hadisleri de böyledir; yani genelolan bir hadisin, zahirine göre hareket edilir. Ancak onun zahirine değil batınına; geneline değil hassına göre hareket edilmesi için belirttiğim gibi bir delil veya icma bulunması gerekir. Bu durumda onu mevcut delalete göre uygularlar ve her iki durumda da ona uymuş sayılırlar.

 

Bize Malik, Zeyd b. Eslem'den, Ata b. Yesar'den, Büsr b. Said'den, el-Arac'tan, Ebu Hureyre yoluyla ResUIullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "Kim sabah namazının bir rekatına güneş doğmadan önce yetişirse sabah namazına yetişmiş olur. Kim ikindi namazının bir rektitına güne~ batmadan önce yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur. " Tahric: Muvatta, Namaz 1/6 no: 5; Buhari, Namaz 2/67 no: 579; Müslim, Namaz 11424 no: 163/608.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bilinmektedir ki güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekatını ve güneş batmadan önce ikindi namazının bir rekatını kılan kimseler, namaz kılınması yasak olan iki vakitte namaz kılmışlardır ki, bu vakitlerden her biri namaz kılınmasını yasaklanmış olan iki vakitle birleşmektedir. Yani onlar hem sabahtan ve ikindiden sonra hem de güneş doğarken ve batarken namaz kılmışlardır. Bu da dört vakit eder ki bu vakitlerde namaz kılınması yasaklanmıştır.

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'in, bu vakitlerde namaz kılanların sabah ve ikindi namailarına yetişmiş olduklarını kabul edişinden anlaşılıyor ki onun bu vakitlerde namaz kılınmaması yasağı, vacip (farz) olmayan (yani nafile olan) namazlarla ilgilidir. Böylece kişinin namaz kılınması yasaklanmış olan bir vakitte namaza yetişmiş olması şeklinde sayılmaz.

 

Bize Malik, İbn Şihab'tan, Said b. el-Müseyyib yoluyla Res"Ulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "Bir kimse namazı unutarak geçirirse, onu hatırlayınca kılsın; çünkü Allah, "Şüphe yok ki Ben, Allah'ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana ibadet et ve Beni anmak için namaz kıL." [Taha,20/14] buyurmuştur." Tahric: Muvatta, Namaz 1/13,14 no: 25; Müslim, Namaz 1/471 no: 309/680.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Enes b. Malik ve İmran b. Husayn, Hz. Peygamber (s.a.v)'den İbn el-Müseyyib'in rivayet ettiği hadisin mana bakımından benzerini nakletmişlerdir. Bu ikisinden birisi, "veya uyuyarak" sözünü ilave etmiştir. Tahric: Enes'in hadisi: Buhari, Namaz 1/201 no: 597; Müslim, Namaz 1/473-484 no: 311/681, imran b. Husayn'ın hadisi: Buhari, el-Menakib 2/520-521 no: 3571, Müslim, 1/473-474 no: 311/681.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Onu hatırlayınca kılsın." Böylece namazın hatırlanma anını, onun için bir vakit olarak belirlemiş, Allah'ın emri olduğu için namazı hatırladıktan sonra onun kılınmayacağı herhangi bir vakit bulunmadığını söylemiştir.

 

Bize Süfyan b. Uyeyne, Ebi ez-Zübeyr'den, Abdullah b. Babah'dan, Cubeyr b. Mut'im yoluyla ResUluIlah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "Ey Abdimenafoğulları, sizden halkı yönetme işine bakmak üzere görevalanlar, bu evi (Kabe'yi) istediği vakit tavaf eden ve burada namazı kılan kimseye gece de, gündüz de engelolmasın. " Tahric: Ebu Davud, Manasik 2/449-450 no: 1894; Tirmizi, Hac 3/211 no: 868; Nesai, Manasik 5/223 no: 2924, ibn Mace, Mukimlik 1/398 no: 1254.

 

Bize Abdulmacid b. Abdülaziz, İbn Cüreye 'ten, Ata yoluyla aynı anlamda bir haber iletmiş ve "Ey Abdulmuttaliboğulları, ey Abdimenafoğulları" sözlerini ilave ederek hadisi nakletmiştir. Tahric: Musannef, Abdurrazzak, Manasik 5/61 no: 9003.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Cubeyr, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Kabe'yi tavaf etmeyi ve orada tavafnamazı kılmayı serbest bıraktığını; yani tavaf etmek ve tavaf namazı kılmak isteyenlerin diledikleri vakitte bunlan yerine getirebileceklerini haber vermiştir.

Bu açıkça gösteriyor ki Hz. Peygamber (s.a.v), herhangi bir şekilde farz olmayan namazıann belli vakitlerde kılınmasını nehyetmiş; farz olan namazıann kılınmasını yasaklamamış, aksine onu serbest bırakmıştır. Allah, ona salat ve selam etsin. Müslümanlar da genelolarak ikindi ve sabah namazıanndan sonra cenaze namazlarını kılmışlardır; çünkü bu namaz gereklidir.

 

Bazı arkadaşlanmıza göre Ömer b. el-Hattab, sabah namazından sonra tavaf etmiş, sonra etrafa bakıp güneşin doğmadığını görünce hayvanına binip Za- Tuva'ya kadar gelmiş, güneş de doğmuş olduğu için devesini çökertip namazını kılmıştır. Sonra da ikindi ve sabah namazıanndan sonra nafile namazıann kılınmasını yasakladığı gibi, tavaf namazının kılınmasını da nehyetmiştir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ömer, tavafnamazını tehir ettiğine göre; onun, bunu yapması bir şeye dayandığındandır. Bir de o, bir ihtiyaç dolayısıyla Za- Tuva'ya gitmek istemişse, kendisi için belki böyle bir kolaylık hasıl olmuştur. -İnşaallah- Bununla birlikte o, Hz. Peygamber (s.a.v)'in bazı vakitlerde namaz kılınmasım kapalı bir şekilde yasakladığını işitmiş ve el-Münkedir b. Abdullah'ı, Medine'de ikindi namazından sonra bu yüzden dövmüştür. O, Hz. Peygamber (s.a.v)'in anlattığımız sebepten ötürü belli vakitlerde namaz kılınmasını yasakladığını gösteren hususu işitmiş olsaydı, mutlaka üzerine düşeni yapardı.

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'in belli vakitlerde namaz kılınmasını yasaklamasının ve serbest bırakmasının sebebini bilen kimsenin, bu yasaklama ile serbest bırakmamn manalarının farklı olduğunu da bilmesi gerekir. Bu, tıpkı daha önce geçtiği üzere Hz. Ali'nin, kurban etlerini üç günden sonra alıkoyma ile ilgili yasağı Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayet edişi gibidir; çünkü o, bu yasağı işitmiş, fakat bunun sebebini işitmemiştir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Biri şöyle derse: Ebu Said el-Hudri de Ömer gibi yapmıştır, değil mi? Biz de "Bunun cevabı da ötekisi gibidir." şeklinde cevap veririz.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Biri, "O ikisinin hilafına hareket eden var mıdır?" diye sorarsa; Evet, diyebiliriz; İbn Ömer, İbn Abbas, Aişe, Hasan, Hüseyin ve diğerleri vardır. Ayrıca İbn Ömer, söz konusu yasağı Hz. Peygamber (s.a.v)'den işitmiştir.

 

Bize İbn Uyeyne, Amr b. Dinar'ın şöyle dediğini haber verdi: Ben ve Ata b. Ebi Rabah, İbn Ömer'in sabah namazından sonra tavafyapıp güneş doğmadan önce de tavafnamazı kıldığını gördük. Tahric: Sünenu'I-Kübra, 2/462.

 

Bize Süfyan, Ammar ed-Dühnl'den, Ebu Şube yoluyla, Hasan ve Hüseyin'in ikindi namazından sonra tavaf ettiklerini ve tavaf namazı kıldıklarını nakletmiştir. Tahric: Sünenu'I-Kübra, Beyhaki, 2/463.

 

Bize Müslim ve Abdulmacid, İbn Cüreyc yoluyla İbn Ebi Müleyke 'nin şöyle dediğini haber verdi: İbn Abbas'ı ikindi namazından sonra tavaf ederken ve tavaf namazı kılarken gördüm. Tahric: Sünenu'I-Kübra, Beyhaki, 2/463.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Biz, Hz. Peygamber (s.a.v)'in sahabilerinin, onun sünneti bulunana kadar bir konuda ihtilafa düştüklerini anlattık ki böyle bir duruma vakıf olan kimse şu sonuca varsın: Bu ihtilafın sebebi ya böyle olur ya aksini ileri sürenlere sünnet ulaşmamış olur ya sünnetin muhtemel bir te'vili bulunur ya da buna benzer bir şey söz konusu olur. Umalım ki sünnete muhalif bir görüş ileri süren kimsenin gerçekçi bir özrü bulunsun.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'den sahih olarak bize ulaşan bir haber, onu bilen herkesi bağlar. Onun dışında kalanlar, onu ne güçlendirir, ne de zayıflatır; aksine insanlara farz olan, ona uymaktır. Allah, hiç kimseye Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine muhalefet etme hakkı tanımamıştır.

 

Başka Bir Konu

 

Bize Malik, Nafi'den, İbn Ömer'in şöyle dediğini haber verdi: "Hz. Peygamber (s.a.v), müzabeneyi yasaklamıştır. Müzabene ise ağaç üzerindeki taze hurmayı tahmini olarak, belli ölçekte kuru hurma karşılığında; dalındaki üzümü yine tahmini olarak, belli ölçekte kuru üzüm karşılığında satmaktır. " Tahric: Muvatta, Alışveriş 2/624 no: 23; Buhari, Alışveriş 4/449 no:2185; Müslim, 311171 no:72/1542.

 

Bize Malik'in, el-Esved b. Süfyan'ın azatlısı Abdullah b. Yezid yoluyla haber verdiğine göre Ebü Ayyaş Zeyd'e, Sad b. Ebi Vakkas, Hz. Peygamber (s.a.v)'e kuru hurmanın taze hurma karşılığında satın alınması hakkında sorulduğunu duyduğunu söyledi: Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Taze hurma kuruyunca azalır mı?" "Evet" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), onları bundan nehyetti. Tahric: Muvatta, Alışveriş 2/624 no: 22; Tirmizi, 3/519 no:1224; Ebu Davud, 3/654 no: 3359; el-Müstedrek,2/38-39.

 

Bize Malik, Nafi'den, İbn Ömer'den, Zeyd b. Sabit'ten şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v), hurması henüz ağaç üzerinde olan mal sahibinin malını tahmini olarak satmasına ruhsat vermiştir." Tahric: Muvatta, Alışveriş 2/624 no: 23; Buhari, 4/449 no: 2185; Müslim, 3/1171 no: 72/1542.

 

Bize İbn Uyeyne, ez-Zühri'den, Salim'den, o da babası yoluyla Zeyd b. Sabit'ten şöyle haber verdi: "Hz. Peygamber (s.a.v), hurması henüz ağaç üzerinde olan satışa ruhsat vermiştir." Tahric: Buhari, Alışveriş 2/106-107 no: 2172; Müslim, 3/1168-1169 no: 60/1539.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Taze hurmanın kuru hurma karşılığında satılması, Hz. Peygamber (s.a.v)'in nehyine dayanılarak yasaklanmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v), taze hurmanın kuruduğu zaman azaldığını gözönüne alarak bu tür satışı yasakladığını beyan etmiş ve hurmanın hurma ile değiştirilmesini ancak misli misline olursa serbest bırakmıştır. Denilse ki; ileride taze hurmanın kuruyunca azaldığını düşünerek, hurmanın hurma ile değiştirilmesinin daima misli misline olmasının imkanı yoktur. Zira kuruma sonucu meydana gelecek eksiklik belli değildir. Bu durum iki hususu içine alır.

 

Birinci husus: Ölçekteki fazlalıktır.

İkinci husus: Müzabene'dir. Müzabene; ölçeği belli olan bir malı, kendi cinsinden ölçeği belli olmayan bir mal karşılığında satmaktır.

 

Bu, iki husustan dolayı yasaklanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v), belli ölçekte kuru hurma karşılığında henüz hurma ağacı üzerinde olan satışlara ruhsat verdiğine göre bu satışları, ya yasaklanan bir hususta istisnai bir ruhsat teşkil etmektedir ya da müzabene ve taze hurmanın kuru hurma karşılığında satılmasıyla ilgili yasak, henüz hurma ağacı üzerinde olanın dışındaki satışlara yöneliktir. Bu da genel olan bir kelam ile kendisinde özel murad edilmesi türünden bir durumdur.

 

Bir Önceki Başlığa Mono Olarak Benzeyen Bir Beyan

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bize Said b. Salim elKaddeh, İbn Cüreyc'ten, Ata b. Ebi Rabah'tan, Safvan b. Mevheb ve Abdullah b. Muhammed b. Sayfi yoluyla Hakim b. Hizam'ın şöyle dediğini haber verdi: Resülullah (s.a.v) bana şöyle dedi: "Bana bildirildiğine- yahut bana ulaştığına göre - Ya da Allah en doğrusunu bilir- Sen yiyecek maddesi satıyormuşsun, öyle mi?" Ben de "Evet, ey Allah'ın Elçisi" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v) de şöyle buyurdu: "Bir yiyecek maddesini, satın almadıkça ve bedelini ödemedikçe asla satma. " Tahric: Buhari, Alışveriş 4/403 no: 2126; Müslim, Alışveriş 3/1161 no: 35/1526.

 

Bize Said, İbn Cüreyc'in şöyle dediğini haber verdi: Bu hadisi, ayrıca Ata, Abdullah b. İsme yoluyla Hakim b. Hizam'ın Hz. Peygamber (s.a.v)'den işittiğini bize haber verdi. Tahric: Buhari, Alışveriş 4/403 no: 2126; Müslim, Alışveriş 3/1161 no: 35/1526.

 

Bize güvenilir raviler, Eyyub b. Ebu Temime'den, Yusufb. Mahek yoluyla Hakim b. Hizam'ın, "Hz. Peygamber (s.a.v), benim yanımda mevcut olmayan şeyi satmaktan beni nehyetti." dediğini haber verdi. Tahric: Ebu Davud, Alışveriş 3/768-769 no: 3503; Tirmizi, 3/525 no: 1233.

 

Yani bununla kastedilen, yanında mevcut olmayan ve teslim almak için güvencen bulunmayan şeyleri satmaktan men etti demektir.

Bize İbn Uyeyne, İbn Ebu Necih'ten, Abdullah b. Kesir'den, Ebu elMinhal'dan, İbn Abbas'ın şöyle dediğini haber verdi: ResUluIlah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde halk, bir iki sene vadeyle hurmada selem akdi yapıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Kim vade akdi yaparsa, yaptığı vadede malın ölçüsü, tartısı ve ödeme zamanı belli olsun. " Tahric: Buhari Vadeli satış 2/124 no: 2241; Müslim, 3/1226 no: 127/1604.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Benim hıfzımda "Vadesi belli olsun" şeklindedir.

Başkaları, bunu benim dediğim gibi ve "Belli bir vade ye kadar" şeklinde de rivayet etmişlerdir.

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, kişinin yanında mevcut olmayan malı satmasıyla ilgili yasağı; alım satım sırasında satıcı nasıl görüyorsa öylece alıcının da görmesini sağlayacak şekilde yanında mevcut olmayan malı satmamasına yönelik olabilir. Bir de bu yasak, kişinin malik olmadığı şeyi satmasını menediyor olabilir. Bu durumda malın niteliği bilinmediğinden satıcıyı ona göre sorumlu tutmak mümkün olmadığı gibi, mülkiyetinde bulunmadığından, onu aynen alıcıya teslim etmeye zorlamak da mümkün olmaz. Söz konusu yasak, bu iki sebebin dışında başka bir şeyi de amaçlıyor olabilir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v), selem akdi yapan kimsenin onu, ölçüsü belli, tartısı belli bir malda belli bir vadeyle veya belli bir vadeye kadar yapmasını emretmiştir. Buna kişinin yanında mevcut olmayan ve satış anında mülkiyetinde bulunmayan mallar da girer. Bu akitte malın niteliği belli olup vadesi gelince satıcı, borcunu yerine getirmekle sorumlu tutulur. Bu gösteriyor ki Hz. Peygamber (s.a.v), satıcının, mülkiyetinde olmayan muayyen bir malı satmasını yasaklamıştır. Allah en doğrusunu bilendir.

 

imam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bu yasak, kişinin, -kendi mülkiyetinde veya başkasının mülkiyetinde olsun- mevcut olmayan muayyen bir malı satmasıyla da ilgili olabilir; söz konusu mal, alıcısı tarafından görülmeden önce azalabilir veya helak olabilir.

 

imam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in uygulamalan ve sünnetindeki zahir ve genelolan her sözü; zahirde genel olan kapalı ifadeyle o kapalının özel bir anlamı kastettiğini gösteren sabit (sahih) bir hadis bulunana kadar; zahiri ve geneli şeklinde anlaşılır ve öyle kalır. Bu hususu ve benzeri hususları daha önce anlattım.

ilim sahiplerine düşen, her iki hadisi de -uygulanmalan için bir gerekçe bulunduğu sürece- özelliklerine göre yürütmeleri ve uygulanmaları mümkün olan bu iki hadisi çelişkili saymamalan gerekir. Eğer onların ikisinin birlikte uygulanması mümkünse veya uygulanmalarına bir yol bulunursa ve biri diğerine nisbetle daha bağlayıcı değilse, yapılması gereken budur. Birlikte uygulanmaları mümkün olduğu sürece bu durumdaki iki hadis çelişkili sayılmaz. Çelişkili olan iki hadis, ancak zıddı düşmedikçe uygulanamayan hadistir. Mesela; bir hadis bir şeyi helal kılarken diğeri de haram kılıyorsa, bu tür hadisler çelişkili hadislerdir.

 

 

Sonraki için tıkla:

 

YÜCE ALLAH VE HZ. PEYGAMBER'İN YASAKLARININ MAHİYETİ