İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
el-MU'TASIM'IN
AFŞİN'E ÖFKELENMESİ ve O'NU TUTUKLAMASI
Bu
yıl el-Mu'tasım Afşin'e öfkelendi ve hapse attı. Bunun sebebi şu idi:
Afşin
Babek ile savaştığı günlerde kendisine Armenia ve Azerbaycan'dan gelen
hediyeleri Üşrusene'ye gönderiyordu. Bu hediyeleri götürenler Abdullah b.
Tahir'in bulunduğu bölge'den geçmek mecburiyetinde idiler. Abdullah b. Tahir bu
durumu bir mektupla el-Mu'tasım'a bildirdi, bunun üzerine el-Mu'tasım da bir
mektup göndererek Abdullah b. Tahir'den Afşin'in Üşrusene'ye gönderdiği
hediyelerin ve malların hepsini kendisine bildirmesini istedi. Abdullah b.
Tahir el-Mu'tasım'ın emrini yerine getirdi. Afşin yanında toplanan hediye
malları (paraları) adamlarının bellerine kuşandıkları para kemerleri içerisine
koyarak Üşrusene'ye gönderirdi.
Bir
defasında Afşin çok miktarda yüklü bir mal (para) göndermişti ve adamları bu
mallar ile birlikte NisabUr'a kadar gelmişlerdi. Bunu öğrenen Abdullah ise
onların yanına gelerek üzerlerini araştırdı ve bellerine kuşandıkları
kemerlerin içerisinde malları buldu. Bunun üzerine Abdullah onlara: "Bu
mallar Afşin'indir." diye cevap verdiler. Abdullah: "Hayır, yalan
söylüyorsunuz; kardeşim Afşin bu şekilde hediye ve mallar göndermek isteseydi,
bunları yola çıkardığını bir mektupla bana bildirirdi, siz mutlaka hırsızsınız.
" dedi.
Abdullah
b. Tahir bu malları ellerinden alıp kendi askerleri arasında dağıttı ve
adamlarının söylediklerini Afşin'e bir mektupla bildirdikten sonra da şunları
ekledi: "Senin bu kadar yüklü bir malı (parayı) bana haber vermeden
göndereceğini kabul edemiyorum. Bu malları Müminlerin Emiri'nin bana
göndereceği mallara ivaz olarak askerlerim arasında dağıttım. Eğer adamlarının
iddia ettiği gibi bu mallar sana aitse, Müminlerin Emiri'nin bana göndereceği
mallarla mallarını hemen öderim; şayet böyle değilse, bu mallara herkesten önce
Müminlerin Emiri layıktır. Ayrıca askerlerimi Türk memleketlerine göndermek
istediğim için bu malları onların arasında dağıttım. "
Bunun
üzerine Afşin de Abdullah b. Tahir'e bir mektup yazarak:
"Benim
ve Müminlerin Emiri'nin malları aynı şeydir." dedi ve adamlarını serbest
bırakmasını istedi, Abdullah da Afşin'in bu isteğini kabul edip yerine getirdi.
İşte bu hadise onların arasına soğukluk girmesine sebep oldu.
Abdullah
b. Tahir Afşin'in peşini el altından takip etmeğe devam etti. Bu arada zaman
zaman Afşin de el-Mu'tasım'dan Abdullah b. Tahir'i Horasan Valiliği'nden almak
istediğine dair bazı şeyler işitmişti. Bu yüzden Horasan Valiliği'ne göz diken
Afşin, Mazyar'a mektuplar göndererek O'nu isyana teşvik ediyordu. Afşin
Mazyar'ı tahrik edip isyana teşvik etmekle Mazyar'ın isyan etmesi halinde
el-Mu'tasım'ın Abdullah b. Tahir'i Horasan Valiliği'nden azledip yerine
kendisini tayin edeceğini ve kendisine Mazyar ile savaşmasını emredeceğini
sanıyordu. Nihayet yukarıda zikredilen Mazyar hadisesi ile Mengü-çur'un isyanı
meydana geldi. Ancak el-Mu'tasım'ın Afşin'in durumunu inceden inceye tahkik ettirmesi
üzerine Afşin'e karşı tutumu değişti.
Bunu
hisseden Afşin ne yapacağını bilemez hale geldi, hatta bir. ara sarayında bir
kaç tulumu şişirip birbirine ekleyerek el-Mu'tasım ve kumandanlarının
meşguloldukları bir günde Musul'a hareket etmeyi ve hazırladığı bu tulumlarla
Zab Suyu'nu geçerek hala valisi bulunduğu Armenia'ya, buradan Hazarlar ülkesine
gitmeyi sonra Türk memleketlerinde dolaşıp Üşrusene'ye dönmeyi veya Hazarları
Müslümanların aleyhine çevirmeyi tasarladı, fakat bunların hiçbirini yapmağa
imkan bulamadı. Bu defa, büyük bir ziyafet hazırlayıp yemeklerin içerisine
zehir koymayı ve el-Mu'tasım ile kumandanlarını davet etmeyi, şayet el-Mu'tasım
gelmezse O'nun meşgulolduğu bir günde Eşnas, İtah gibi diğer kumandanlarını
davet edip zehirlemeyi, yanından ayrılmaları üzerine hemen gecenin erken
saatinde sarayım terk edip kaçmayı planladı ve bunun hazırlığına başladı.
Diğer
kumandanların yaptıkları gibi Afşin'in kumandanları da el-Mu'tasım'ın sarayında
sırayla nöbet tutuyorlardı. Bu sırada Evacin (veya: Vacin) el-Üşrusini ile
Afşin'in bu planlarını bilen birisi arasında bir söz geçti ve Evacin ona:
"Bu iş pek mümkün olmaz ve neticeye ulaşmaz." dedi. Bu adam Evacin'in
sözünü hemen Afşin'e ulaştırıp duyurdu, bunun üzerine Afşin Evacin hakkında
tehditler savurdu. Bu sırada Afşin'in hadimlerinden ve Evacin'e yakınlığı ile
bilinen birisi Evacin gece nöbetten döndükten sonra yanına gelip Afşin'in
yapmış olduğu tehditleri O'na bildirdi. Telaş ve korkuya kapılan Evacin hemen
gece yarısı el-Mu'tasım'ın sarayına koştu ve İtah'ın yanına gelerek:
"Benim Müminlerin Emiri'ne söyleyeceğim bir öğüdüm ve sözüm var."
dedi. İtah: "Müminlerin Emiri şu anda uykudadır." karşılığım verdi.
Evacin'in: "Yarına kadar bekleyecek zaman ve imkanını yok." demesi
üzerine İtah Evacin'in sözlerini el-Mu'tasım'a götürüp duyuracak olan birisinin
kapısım çaldı, fakat el-Mu'tasım bu aracı kimseye: "Evacin'e söyleyin, bu
gece evine dönsün, yarın gelsin." dedi. Evacin: "Eğer bu gece geri
dönersem cammdan olurum." karşılığım verdi. Bu durum karşısında
el-Mu'tasım, İtah'a birisini göndererek ondan Evacin'in bu geceyi yanında
geçirmesini istedi.
Evacin
o geceyi İtah'ın yanında geçirdi. İtah sabahleyin erkenden Evacin'i yanına alıp
el-Mu'tasım'ın huzuruna geldi ve Evacin bütün bildiklerini ve duyduklarını
baştan aşağı el-Mu'tasım'a anlattı. Bunun üzerine el-Mu'tasım Afşin'in huzuruna
getirilmesini emretti. Neticede bütün mallarıyla birlikte el-Mu'tasım'ın
huzuruna getirilen Afşin'in elinden bunlar alınıp kendisi kale burcundaki köşke
hapsedildi. Bundan sonra el-Mu'tasım, Abdullah b. Tahir'e bir mektup göndererek
Hüseyn (veya: Hasan) b. Afşin'in bir hile ile tuzağa düşürülmesini istedi.
Hüseyn b. Afşin Abdullah b. Tahir'e bir çok mektup yazarak Maveraünnehr Emiri
Nuh b. Esed'in kendi toprak ve bölgesine karşı mütecaviz bir tavır aldığım
kendisine bildirip şikayette bulunmuş, Abdullah b. Tahir de NUh b. Esed'e bir
mektup göndererek el-Mu'tasım'ın Hüseyn b. Afşin hakkındaki düşündüklerini
bildirmişti. Ayrıca Abdullah, Nuh b. Esed'e adamlarını bir araya toplayıp
hazırlığa girişmesini, Hüseyn b. Afşin'in valilik beratıyla yanına geldiğinde
O'nu yakalayıp güven vesikası aldıktan sonra hemen kendi yanına göndermesini
emretti.
Abdullah
b. Tahir aynı zamanda Hüseyn b. Afşin'e de bir mektup gönderdi ve Nuh b. Esed'i
valilikten azlettiğini, yerine ise o bölgenin valiliğine kendisini tayin
ettiğini bildirdi. Abdullah b. Tahir ayrıca NUh b. Esed'in azlini ve Hüseyn b.
Afşin'in yerine tayin edildiğini bildiren belgeyi Hüseyn b. Afşin'e verilmek
üzere yola çıkardı. Neticede bu belgeyi alan Hüseyn b. Afşin kendisini o
bölgenin valisi sanarak bir miktar silah ve askerlerle harekete geçti ve Nuh b.
Esed'in yanına geldi; fakat Nuh b. Esed O'nu yakalayıp zincire vurduktan sonra
Abdullah b. Tahir'in yanına yolladı, Abdullah da el-Mu'tasım'a gönderdi.
Ayrıca
el-Mu'tasım, hakkında söylenenler için yüzleştirmek üzere Afşin'in hapishaneden
çıkarılmasını emretti ve Afşin el-Mu'tasım'ın veziri Muhammed b. Abdülmelik
ez-Zeyyat'ın huzuruna getirildi. Bu sırada vezir Muhammed b. Abdülmelik'in
yanında Ahmed b. Ebi Du'ad, İshak b. İbrahim ve diğer ileri gelen kimseler
bulunuyorlardı. Afşin'i sorguya çekip muhakeme eden Muhammed b. Abdülmelik'ti.
Şahit olarak da Mazyar b. Karini, Mubez'i, Suğd meliklerinden birisi olan
Merzuban b. Berkeş (doğrusu:
Türkeş)'i
ve Suğd halkından iki kişiyi huzuruna çağırttırdı. Muhammed b. Abdülmelik önce
bu iki kişiyi huzuruna aldı; bu adamların üzerinde eski elbiseler
bulunmaktaydı. Onlara durumlarını ve ne istediklerini sordu. Sırtlarını açıp
gösterdiler. Sırtlarında et namına bir şey kalmamıştı, kemikleri görünüyordu.
Bunun üzerine Muhammed b. Abdülmelik Afşin'e: "Bunları tanıyor
musun?" diye sordu. Afşin: "Evet tanıyorum; şu imam, şu da müezzin.
Onlar Üşrüsene'de bir mescit inşa etmişlerdi, bu yüzden ben her birine biner
sopa vurdum, çünkü benimle Suğd Meliki arasında her kavmi kendi dinlerinde
serbest bırakmak için kararlaştırılmış bir şart ve anlaşma vardı, onlar ise bu
şart ve anlaşmaya rağmen Üşrüsene halkının ibadet ettikleri bir puthaneye
girerek orada bulunan putları dışarı atıp burasını mescit haline getirmişlerdi,
işte bu yüzden onları sopalayıp dövdüm." dedi.
Muhammed
b. Abdülmelik bundan sonra Afşin'e yanında bulundurduğu, altın ve cevherlerle
süslü ve içerisinde Allah'a karşı inkar ve küfür mahiyetinde malumatın
bulunduğu kitabın ne olduğunu sordu.
Afşin
bu kitap hakkında şu cevabı verdi: "Bu kitap bana atalarımdan miras kaldı,
içerisinde ise İran kültürüne ve Mecusilik dinine ait bilgiler bulunmaktadır.
Ben bunların sadece kültürle ilgili olanlarından faydalanıyorum, küfrü
gerektiren diğer kısımları terk ediyorum. Kitabın süs ve zinetine gelince, ben
bu kitabı süslü olarak buldum ve bu süsleri kitaptan çıkarıp silmeye ihtiyaç
hissetmedim. Böyle bir kitabın yanımda bulunmasının beni İslam.. dininden
çıkaracağım da sanmıyorum."
Bundan
sonra Muhammed b. Abdülmelik'in huzuruna Mübez çıktı ve şöyle dedi: "Bu
adam boğularak öldürülmüş hayvan eti yiyor, beni de bu etten yemeğe zorluyor,
ayrıca bu etin boğazlanmış hayvan etinden daha taze olduğunu iddia ediyor. Bir
gün bana şunları söyledi: ''Ben onların (Müslümanların) yüzünden hoşlanmadığım
her şeyin içerisine düştüm; hatta zeytin yağı yedim, deve ve katıra bindim,
fakat şu ana kadar benden bir tüy bile düşmüş değil, yani kasık tıraşı yapmadım
ve sünnet de olmadım.''"
Bunun
üzerine Afşin bir Mecusi (ateşperest) olan ve daha sonra el-Mütevekkil
döneminde Müslümanlığı kabul eden Mübez için: "Söyleyin bana; bu adam
kendi dini içerisinde güvenilir bir kimse midir?" dedi. Orada hazır
bulunanlar: "Hayır." cevabım verdiler. Afşin: "Öyle ise O'nun
şahitliğini kabul etmenin manası nedir?" karşılığım verdi, sonra Mübez'e
dönerek: "Ben seni kendime yaklaştırıp sırlarıma ortak etmedim mi?" dedi.
Mübez: "Evet, ettin." deyince de: "O halde sana verdiğim sırları
ifşa edip yaydıktan sonra, artık ne kendi dininde güvenilir birisi olabilirsin
ve ne de ahdinde duran iyi bir kimse olabilirsin?" dedi.
Bu
defa ortaya Merzuban atıldı ve Afşin'e: "Kendi memleketinin ahalisi sana
mektup yazdıklarında nasıl hitap ederler?" diye sordu. Afşin:
"Söylemem." dedi. Bunun üzerine Merzuban: "ÜşrUsene dili ile
şöyle, şöyle yazmazlar mı?" dedi. Afşin: "Evet, öyle yazarlar."
karşılığım verdi. Merzuban:
"Bu
cümlelerin Arapça tercümesi: ''Kulu falanın oğlu falandan ilahların ilahına''
demek değil midir?" diye sordu Afşin'in: "Evet, öyledir."
cevabım vermesi üzerine de Muhammed b. Abdülmelik ez-Zeyyat: "İşte
Müslümanlar buna tahammül edemezler, Firavun'a geride ne bıraktın?" dedi.
Bu iddialar karşısında kendisini savunan Afşin de şunları söyledi: "Onlar
babama, dedeme ve Müslüman olmazdan önce bana bu şekilde hitap ederlerdi.
Nihayet kendimi onlara karşı küçültüp bana olan itaatlerini bozup eksiltmek
istemedim, bu yüzden de hitap tarzlarına karşı çıkmadım. "
Son
olarak ortaya Mazyar b. Karin çıktı ve orada hazır bulunanlar Afşin'e:
"Sen Mazyar'a mektup yazdın mı?" diye sordular. Afşin: "Hayır,
yazmadım." cevabım verdi. Sonra Mazyar'a dönüp: "Afşin sana mektup
yazdı mı?" diye sordular. Mazyar: "Evet, Afşin'in kardeşi (Haş)
kardeşim Kuhyar'a bir mektup yazıp şunları söyledi: ''Bu dine (Mecusiliğe)
senden, benden ve Babek'ten başka yardım edecek kimse yoktur. Babek
akılsızlığının kurbam oldu ve ölümüne kendisi sebep oldu. O.'nu ölümden
kurtarmak için çok gayret sarfettim, fakat ahmaklığı yüzünden direnip kendisini
ölüme attı. Eğer halifeye karşı isyana kalkışırsan yardımına benden başka kimse
gelmez. Şu anda süvariler ve kahramanlar benimle beraber bulunmaktadırlar. Eğer
senin bulunduğun tarafa doğru yürürsem ortada Araplar, Megaribe (Mısırlı
askerler) ve Türklerden başka bizimle savaşacak hiç kimse kalmaz. Arap milleti
köpek gibidir, önüne bir ekmek kırıntısı atarım ve kafasına çomakla vururum.
Meğaribe baş yiyici kişilerdir. Türklere gelince, onların işini bitirmek
ellerindeki okların tükenmesine bağlıdır ve bir anlık meseledir. Ayrıca
süvarilerimiz üzerlerine bir hamle yapmak suretiyle başlarından girip
sonlarından çıkarak onları yok ederler. Böylece Mecusilik dini Acemlerin
dönemindeki gibi eski haline dönmüş olur.''"
Mazyar'ın
bu iddiasını reddeden Afşin şunları söyledi: "Bu adam (Mazyar) kardeşimin
kardeşine mektup yazdığım iddia ediyor. Bu beni ilgilendiren bir husus
değildir. Eğer Mazyar'a mektup yazarak kendi yanıma çekip, bana olan güvenini
sağladıktan sonra da ensesinden tutup halifeye teslim ederek Abdullah b.
Tahir'in yaptığı gibi halifenin katında itibar sahibi olmayı düşünseydim, işte
bu yadırganmazdı." Afşin'in bu sözlerine öfkelenen Ahmed b. Ebi Du'ad O'nu
azarladı, bunun üzerine de Afşin: "Sen omuzuna koyduğun şalı kaldırıp
tekrar yerine koyuncaya kadar bir grup kimsenin camna kıyar, öldürürsün."
diyerek karşılık verdi.
Bundan
sonra Ahmed b. Ebi Du'ad Afşin'i: "Sen temiz (sünnetli) misin?" diye
sordu, Afşin da: "Hayır." cevabım verdi. Ahmed b. Ebi Du'ad:
"Seni
sünnet olmaktan meneden şey nedir? Müslümanlık ancak sünnet olmak ve diğer
necasetlerden temizlenmekle tamam olur." dedi. Bunun üzerine Afşin, Ahmed
b. Ebi Du'ad'a: "İslam'da takıyye (inanç ve düşüncelerini gizli tutmak)
yok mudur?" diye sordu, o da: "Evet, vardır." diyerek karşılık
verdi. Afşin:
"İşte
ben ölüm tehlikesinden korktuğum için vücudumun bu kısırum kesmekten (sünnet
olmaktan) çekiniyorum." cevabım verdi. Ahmed b. Ebi Du'ad'ın:
"Savaş
esnasında sana bunca süngü dürtülüp kılıç vuruluyor, bunlar senin savaşa
katılmana engelolmuyor da, sünnet mahallinden bir derinin kesilmesi mi seni
ürkütüp korkutuyor." demesi üzerine de Afşin: "Savaş esnasında
süngülenmem ve kılıç darbeleri yemem savaşın gerektirdiği bir zarurettir, buna
sabredebilirim; ama sünnet öyle bir şeydir ki bunda acı çekmeyi kendim davet
ediyorum." karşılığım verdi.
Bu
muhakeme ve soruşturma sonunda Ahmed b. Ebi Du'ad yanında bulunan heyete:
"Nihayet Afşin'in durumu aydınlığa kavuştu." dedi ve Büyük Boğa'ya
dönerek Afşin'i alıp götürmesini söyledi. Bunun üzerine Boğa, Afşin'in
kemerinden şiddetle kavrayıp kendisine doğru çekti ve kaftanının yakasından
tutup bu vaziyette tekrar hapishaneye götürdü.
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Bu
yıl el-Mu'tasım beraberindeki Şakiriyyeli kimselerin üzerine saldıran Ca'fer b.
Dinar'a öfkelendi ve Eşnas'ın yanında on beş gün hapsetti, ayrıca Yemen
Valiliği'nden azledip yerine İtah'ı tayin etti. Fakat daha sonra el-Mu'tasım
Cafer b. Dinar'ı bağışlayıp affetti.
Yine
bu yıl el-Mu'tasım, Afşin'i Muhafız Birliği (el-hares) Kumandanlığı'ndan
azletti ve yerine İshak b. Yahya b. Muaz'ı getirdi.
Bu
yıl Şaban 225 (Haziran 840) ayında Endülüs Emiri Abdurrahman kalabalık bir
orduyla müşriklerin memleketlerine yürüdü ve Cillikıye (Galicia) ülkesine
gelerek burada pek çok kaleyi fethetti, bu ülke topraklarında dolaşarak
tahribatlar yaptı, esirler aldı ve ganimetler ele geçirdi, ayrıca bir hayli
kimseyi de öldürdü. Bu savaşı bir hayli uzatan Abdurrahman daha sonra
Kurtuba'ya döndü.
Bu
yıl hac işlerini Muhammed b. Davud idare etti.
Asıl
adı Kasım b. İsa olan Ebu Dülef el-İcli ile salih bir kişi olan ve asıl ismi
Salih b. İshak olarak bilinen nahiv alimi Ebu Amr el-Cermi bu yıl vefat ettiler.
Doksan
üç yıl yaşayan, megazi ve eyyamü'l-Arap konusunda bir hayli kitabı bulunan
Ebu'I-Hasen Ali b. Muhammed b. Abdullah el-Meda'ini de bu yıl vefat etti.
Aslında Ebu'I-Hasan Basralı idi, fakat Medain'de ikamet ettiği için kendisine
''el-Meda' ini'' nisbesi verildi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN İKİ YÜZ
YİRMİ ALTINCI YILI OLAYLARI (M. 840-841)