İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 222.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

BEZZ'İN FETHİ ve BABEK'İN ESİR EDİLMESİ

 

Bu yıl içinde, 20 Ramazan (27 Ağustos)'da Babek'in şehri olan Bezz fethedildi. Bezz'e giren Müslümanlar burasını tahrip edip yerle bir ettiler.

 

Bezz'in fethedilmesi şöyle oldu:

 

Afşin Bezz'e yaklaşmak için Gelan-rud'dan ayrılmağa karar verdikten sonra daha önce yaptığının aksine yavaş yavaş ilerliyordu. Bu sırada el-Mu'tasım gönderdiği bir mektupla herhangi bir gece baskımna uğramak endişesiyle, askerleri sıraya koyarak nöbetleşme usulü ile bütün gece atlarının sırtlarında beklemelerini istedi. Bu arada yavaş yürümenin verdiği yorgunluktan bıkan askerler Afşin'e şöyle dediler: "Düşman ile aramızda daha dört fersahlık mesafe var, biz ise düşman karşımızdaymış gibi hareket ediyoruz. Artık halktan utamr duruma geldik; ister lehimize, ister aleyhimize olsun, varacağımız yere varalım. "

 

Bunun üzerine Afşin askerlere şöyle dedi: "Biliyorum ki sözlerinizde haklısınız, fakat Müminlerin Emıri bana böyle hareket etmemi emrettiler." Aradan çok geçmeden el-Mu'tasım'ın Afşin'e gönderdiği mektup geldi, el-Mu'tasım mektubunda aynen Afşin'in yaptığı ve uyguladığı şeyleri emrediyordu. Afşin günlerce yavaş yavaş ilerlemesine devam etti ve Rud er-rud'a geldi. Önce geçen yıl meydana gelen vak'anın olduğu tarafa yöneldi, orada Hürremilerden bir askeri birliğin bulunduğunu gördü, ancak onlara karşı savaşa girişmedi ve öğle vaktine kadar bekledi. Bundan sonra kışlasına geri döndü ve iki gün burada kaldı. İki gün sonra daha kalabalık bir birlikle geri geldi, ancak yine onlarla çatışmağa girmedi. Afşin Rud er-rud'da konaklamağa başladı ve bu arada ''Kuhbaniyye'' denilen ve dağlar hakkında bilgi sahibi olan kişilere dağların tepe kısımlarında piyadelerin sığınabilecekleri yerler aramalarını emretti.

 

Bu kimseler Afşin için daha önce üzerinde kaleler bulunan ve sonra tahribata uğrayan üç dağ seçtiler. Afşin hemen yanına usta ve işçiler alarak bu dağlara doğru hareket etti, bu arada yanına kavut ve peksimet aldı. Yanında götürdüğü usta ve işçilere bu dağlara kaleler haline gelinceye kadar taş yığmalarını ve yukarı çıkan yolu kapatmalarını emretti. Ayrıca bu taş yığınlarının arkasında bulunan bütün yolların üzerine hendekler kazmalarını istedi. Netice olarak Afşin dağlara çıkan bütün yolları kapattı, sadece bir yol bıraktı. Afşin hendek kazma işlerini de on gün içerisinde tamamladı. Bu esnada kendisi ve askerleri, gece ve gündüz olmak üzere burada çalışan usta ve işçileri, ayrıca piyade askerleri korumağa devam ettiler.

 

Afşin işlerini tamamladıktan sonra buraya piyade askerlerini yerleştirdi.

Tam bu sırada Babek Afşin'e, yanında acur, hıyar ve karpuz bulunan bir elçi gönderdi, kuru peksimet yemekten zor duruma düştüklerini, kendilerinin ise bolluk içerisinde bulunduklarını bildirdi. Afşin Babek tarafından gönderilen bu şeyleri kabul etti ve: "Kardeşimin (!) maksadım anladım." dedi. Bundan sonra yanına elçiyi alarak yukarı çıktı ve yaptığı şeylerle kazdırmış olduğu bütün hendekleri gösterdi. Sonra elçiye: "Git, gördüklerini Babek'e anlat." dedi.

 

Hürremilerden bir grup kimse Afşin'in kazdırdığı hendeğin yakınına gelip bağırıyorlar, fakat Afşin onların bu hareketlerine karşı koymak isteyen hiç bir askerine müsaade etmiyordu. Hürremiler, bu hareketlerine üç gün devam ettiler, sonra Afşin onları bu hareketlerinden vazgeçirmek için pusuya adamlarını yerleştirdi. Bu grup tekrar bağırmak için geldiklerinde pusuda bulunan Afşin'in adamları onların üzerine saldırdılar, geçip kurtulan bu Hürremiler de bir daha gelmediler.

 

Bundan sonra Afşin belli bir nizam içerisinde askerlerini yerleştirdi ve hepsine bulundukları yerden ayrılmamalarını tembihledi. Kendisi bineğiyle gezinmesine rağmen askerler bulundukları yerde bekliyorlardı. Afşin sabah namazım erkenden kılar, sonra davul çaldırır ve düşmana doğru yavaşça yürümesini sürdürürdü. Asker sayısının çokluğu sebebiyle askerlerin durup kalkmalarında davul çaldırmayı prensip edinmişti. Askerler dağ ve derelerden geçerlerken hep birlikte saflar halinde yürürler, Afşin harekete geçtiği zaman davul çaldırır, durduğu zaman ise davulun sesini kestirirdi. Böylece askerler, hep birlikte yürürler ve yine hep birlikte dururlardı.

 

Afşin yavaş yavaş yoluna devam ederken kendisine bir kuhban tarafından haber getirildiğinde, haberin durumuna göre ya yürümesini sürdürür ya da dururdu. İlk yılki vak'anın meydana geldiği yere gitmek istediği zaman geçtikleri yolu koruması ve Hürremilerin bu yolu ele geçirmemeleri için bin süvari ve altı yüz piyade asker ile birlikte Buharahudah'ı yokuşun tepesinde bıraktı.

 

Babek, Afşin'in askerleri ile birlikte geldiğini hissedince bir grup asker gönderdi ve bu askerler Buharahudah'ın bulunduğu yokuşun altındaki vadide pusu kurarak gizlendiler. Afşin Babek'in pusuda bulunan adamlarının yerini öğrenmek için pek çok gayret sarfetti, fakat öğrenemedi. Ebü Sa'id, Ca'fer el-Hayyat ve Ahmed b. Halil b. Hişam'ın ayrı ayrı birliklerle vadiyi geçmelerini emrediyordu, çünkü böylece Babek'e mensup olanların evlerinin bulunduğu kısımda bu üç askeri birlik bir arada bulunmuş olacaktı. Babek ise Afşin'in askerlerinden herhangi birinin Bezz'in kapısına saldırmaması için karargahına geliyor ve Afşin'in gönderdiği bu üç birliğin karşısında bekliyordu. Askerlerini pusulara yerleştiren Babek'in yanında üstelik çok az sayıda nefer kalmıştı.

 

Bu sırada Afşin yüksek bir tepenin üzerine oturup Babek'in sarayına bakıyor, askerler ise bölükler halinde bekliyorlardı. Afşin'in bulunduğu vadideki askerler bineklerinden iniyor, vadinin öbür tarafında Ebü Sa'id, Ca'fer el-Hayyat ve Ahmed b. Halil ile beraber bulunan askerler ise düşmana yakın bulunmaları sebebiyle bineklerinin üzerlerinde bekliyorlardı. Bu sırada Babek ve taraftarları ise şarap içip zuma çalıyorlardı. Afşin öğle namazını kıldıktan sonra Rlld er-rlld'da bulunan hendeğine geri döndü. Bu dönüş belli bir sıraya göre oldu. Önce düşmana yakın olanlar, sonra bunlara yakın olan ve en son ise Buharahudah döndü. Çünkü düşmana en uzak olan Buharahudah idi. Afşin, askerleri ile birlikte geri dönünce Hürremiler bunlara karşı bağırıp nara atmaya başladılar.

Birkaç gün sonra Hürremiler fazla beklemekten sıkıldılar. Afşin adeti üzere Hürremilerin karşısından yine geri döndü, vadinin karşı tarafında bulunan birlikler de geri döndüler, orada yalnızca Ca'fer el-Hayyat kaldı. Hürremilerin Bezz'in kapısını açmaları üzerine buradan çıkan bir grup Hürremi hemen Ca'fer'in askerlerine saldırdılar. Gürültülerin yükselmesi üzerine bizzat Ca'fer ileri atıldı ve Hürremileri Bezz'in kapısına kadar geri kovaladı. Bu defa asker içerisinden sesler yükselmeğe başladı. Bunun üzerine geri dönen Afşin Ca'fer'in ve askerlerinin Hürremiler ile savaştıklarını gördü. Bu sırada her iki taraftan birer grup karşı karşıya savaşıyordu. Afşin olduğu yere oturdu, Ca'fer'e öfkeleniyor ve: "Askeri planımı mahvetti." diyordu.

 

Nihayet gürültü ve sesler gittikçe yükseldi. İşte bu sırada Ebll Dülef'in beraberinde bulunan gönüllülerden bir grup Afşin' den izin almaksızın Ca'fer'in bulunduğu tarafa geçtiler, Bezz'i ele geçirmek için çok gayret gösterdiler ve bir hayli tesirli oldular; hatta neredeyse Bezz'in bulunduğu yere kadar çıkıp şehre gireceklerdi. Bu arada Ca'fer Afşin'e birisini gönderdi ve Allah'ın izniyle yakında Bezz'e gireceğini umduğunu belirterek kendisine yardımcı olmak üzere yüz okçu piyade göndermesini istedi. Ancak Afşin Ca'fer'e birini göndererek şunları söyledi: "Sen planımı bozdun; yavaş yavaş kurtulmağa çalış, askerlerini kurtardıktan sonra derhal geri dön." Bu defa gönüllüler grubundan sesler yükselmeğe başladı, bunlar Bezz'i kuşatmaya aldılar. Tam bu sırada Babek'in pusudaki adamları harbin kızıştığını sanarak bir kısmı Buharahudah'ın bulunduğu yerin alt kısmından, diğer bir kısmı da başka bir taraftan hücuma geçtiler. Böylece Hürremilerin pusuda gizlenen adamları harekete geçerek ortaya çıkmış oldular. Ca'fer'in askerleri onların başuçlarında bekler durumda bulunuyorlardı. Bunun üzerine Afşin: "Hürremilerin gizlendikleri yerleri bildiren Allah'a hamdolsun." dedi.

 

Bundan sonra Ca'fer gönüllüler ve askerleri ile birlikte geri döndü ve Afşin'in yanına geldi. Ca'fer kendisine yardımcı göndermediği için Afşin'i yerdi ve bu yüzden aralarında şiddetli bir soğukluk meydana geldi. Bu arada gönüllülerden birisi elinde bir kaya parçasıyla Afşin'in yanına geldi ve şöyle dedi: "Hürremilerin surundan aldığım bu taş ile mi bizi geri çeviriyorsun?" Bunun üzerine Afşin (Buharahudah'ın yakınında pusuda bekleyen Hürremileri kastederek); "Geri döndüğün zaman yolunun üzerinde kimlerin olduğunu görecektin." dedi, ayrıca Ca'fer'e dönerek: "Alt kısmında pusuda bekleyenler hücuma geçseydi, bu gönüllülerin ne hale düşeceklerini o zaman görecektin. " dedi.

İşte bundan sonra Ca'fer ve askerleri tekrar geri geldiler ve Buharahudah'ın yakınında bulunan pusudaki Hürremileri görünce arkalarındaki tehlikeyi öğrendiler. Eğer Buharahudah bulunduğu yeri terk edip savaş mahalline gitmiş olsaydı pusudakiler O'nun bulunduğu yeri ele geçirip Müslümanları tamamen öldürüp yok edebilirlerdi. Afşin'in hendeğinde günlerce kalması üzerine gönüllüler grubu yiyecek, nafaka ve yem sıkıntısına düşerek kendisine şikayette bulundular. Bunun üzerine Afşin onlara şunları söyledi: "Sabrederek kalmak isteyen kalsın, sabredip kalmak istemeyenler için yol geniştir, geri dönsün, zira Müminlerin Emiri'nin ordusunda bize kafi gelecek kadar asker mevcuttur." Afşin'in bu sözleri karşısında gönüllüler grubu geri döndüler ve dönerlerken şunları söylediler: "Eğer Afşin bizi ve Ca'fer'i kendi halimize bıraksaydı, mutlaka Bezz'i alırdık; fakat O, işin uzamasını ve sürüncemede kalmasını istiyor." Afşin gönüllülerin bu sözlerinden, ayrıca bundan başka kendisi hakkında dil uzatarak söylemiş oldukları diğer sözlerinden haberdar oldu. Bu arada gönüllülerden birisi rüyasında Resulullah'ı gördüğünü ve Resulullah'ın Afşin hakkında: "Eğer Babek ile savaşır ve bu işi ciddi tutarsa ne ala, aksi takdirde O'nu taşa tutmaları için dağlara emir verilecek." sözünü Afşin'e ulaştırması ıçın Resulullah'tan emir aldığım söyledi. Halkın arasında yayılan bu rüya meselesi, bir gün Afşin'in kulağına gitti, rüya gören kimseyi huzuruna çağırdı ve gördüğü rüyayı sordu. Bu kimse görmüş olduğu bu rüyayı anlattı, bunun üzerine Afşin şöyle dedi: "Allah niyetimi ve Hürremiler hakkındaki düşündüklerimi biliyor. Eğer Allah dağlara emir vererek bir kimseyi taşa tutturmayı isteseydi, bu kafir (Babek)'i taşa tuttururdu ve bizi bu Hürremilerin şerrinden kurtarırdı." Bu sırada gönüllülerden birisi Afşin'e şöyle dedi: "Ey Emir! Eğer şehit olmak mukadder ise bizi bundan mahrum bırakma. Bizim maksadımız sadece sevap ve Allah'ın rızasını kazanmaktır. Hürremilerin üzerine gitmek için bize izin verin ve bizi kendi halimize bırakın. Belki Allah bizim vasıtamızla buranın fethini müyesser kılacaktır. "

 

Bunun üzerine Afşin şunları söyledi: "Bu iş için sizi niyetli ve azimli görüyorum, Allah'ın da böyle murad ettiğini sanıyorum. Belki bu işte hayır vardır. Siz ve askerler neşeli ve istekli görünüyorsunuz. Sözlerinizi duyduğum bu ana kadar ben bu görüşte değildim. Hangi gün isterseniz Allah'ın bereket ve uğuruyla Babek'e karşı koymak için harekete geçin. Kuvvet ve kudret ancak büyük ve yüce olan Allah sayesinde elde edilir."

 

Afşin'in bu konuşmasından sonra gönüllüler sevinç içerisinde dışarı çıktılar, geri dönmek isteyenler ise geri durdular. Bu arada Afşin harekete geçecekleri günü belirledi ve askerlere, hazırlık yapmalarım; yanlarına mal, yiyecek ve su almalarım, ayrıca yaralıları taşımak için katırların sırtlarına mahfeler koymalarını emretti. Nihayet belirlenen gün gelince Afşin askerleri ile birlikte harekete geçti, Buharahudah'ı daha önce bulunduğu yokuş üzerinde bıraktı, kendisi ise eski yerinde kaldı. Bundan sonra Ebu Dülefe: "Gönüllüler grubuna söyle, hangi taraf daha kolaylarına gelirse o tarafta kalsınlar." dedi. Ayrıca Afşin Ca'fer için de şunları söyledi: "İşte bütün asker okçusuyla ve neftçisiyle önünde durmaktadır. İstediğin kadar asker al, Allah'ın bereket ve uğuruyla harekete geç ve dilediğin taraftan yola çık."

 

Ca'fer o gün eski bulunduğu yere geldi. Afşin sonra Ebu Sa'id'e: "Askerlerinle birlikte yanımda kaL." dedi, Ca'fer'e ise daha önce tayin ettiği bir yerde durmasını söyledi ve ihtiyaç duyduğu takdirde piyade ve süvari askerler ile yardım edeceğini vaat etti.

 

Ca'fer ve beraberindeki gönüllüler harekete geçerek savaşmağa başladılar ve Bezz suruna tırmandılar. Bu arada Bezz'e girilen kapının yanına gelen Ca'fer kapıyı dövmeğe başladı ve savaşı burada sürdürdü. Tam bu esnada Afşin kendisine ve gönüllülere dağıtılmak, bilhassa ileri atılarak yararlık gösterenlere verilmek üzere bir hayli mal gönderdi. Ayrıca kendilerine ellerinde balta ve kazmalarla birlikte işçiler yolladı. Bundan başka bir de kendilerine aç kalmamaları için kavut ve peksimet, susuzluklarını gidermeleri için de su gönderdi. Savaşın Bezz'in giriş kapısında kesafet kazanması ve uzun sürmesi üzerine Hürremiler Bezz'in kapısını açmak mecburiyetinde kaldılar ve hemen Ca'fer'in askerlerine saldırarak onları kapıdan uzaklaştırdılar. Bu arada diğer taraftan saldırıya geçen Hürremiler gönüllüleri kıskıvrak sardılar ve onları surdan uzaklaştırdılar. Bu arada atmış oldukları kaya parçalarıyla askerler yaralandılar ve savaşamayacak hale geldiler Ca'fer bu durum karşısında askerlerinden yaklaşık yüz kişi aldı, bunlar kalkanlarının arkasında durarak bir hizada engel oluşturmağa çalıştılar. Böylece taraflar birbirlerine saldıramaz oldular, öğle namazı kılınıncaya kadar bu vaziyetlerini sürdürdüler. Daha sonra Afşin düşmanın saldırmasından korktuğu için yamaçta bulunan piyadeleri gönüllü askerlerin tarafına, bu arada bir kısmını da yardım için Ca'fer'e gönderdi. Bunun üzerine Ca'fer şöyle dedi: "Sayı bakırmndan askerim az sayılmaz, fakat askerlerin savaş için ileri atılmalarına uygun bir yer bulamıyorum. " Bu durum karşısında Afşin Ca'fer'e geri dönmesini emretti ve Ca'fer de bu emre uyarak geri döndü.

 

Afşin Hürremilerin atmış oldukları kayalardan yaralanan ve halsiz düşen askerleri katır sırtlarındaki mahfelere yükleyerek uzaklaştı. Askerlerin bu yıl Bezz'i fethetme ümitlerini kesmeleri üzerine gönüllü askerlerin pek çoğu da buradan ayrıldılar.

 

İki hafta sonra tekrar hazırlanan Afşin gece yarısı bin okçu piyade gönderdi, her birine ayrı ayrı birer su tulumu ile peksimet, aynı zamanda dürülÜ bayraklar verdi ve birlikte kılavuzlar da gönderdi. Bin kişiden meydana gelen bir okçu piyade birliği hiç bir yolu bulunmayan sarp dağlardan yürüyerek Azin'in Üzerinde bulunduğu yüksek bir dağın arkasına kadar geldiler. Bu anda Afşin, onlardan kendilerini hiç bir kimseye tanıtmamalarını istedi. Kendisine ait olan bayrakları gördüklerinde sabah namazım kılmalarını ve savaşa başlamldığını gördüklerinde, bayraklarını süngülerine takınalarını, davul çalmalarını ve dağın üst kısmından aşağıya inerek Hürremilerin üzerine ok ve kaya parçaları atmalarını, kendisine ait olan bayrakları göremedikleri takdirde ise haber gelinceye kadar bulundukları yerden ayrılmamalarını emretti. Onlar da Afşin'in dediklerini tuttular ve seher vaktinde dağın tepesine ulaştılar. Ancak gece içinde Afşin ordunun yanına birisini göndererek onlara savaş için hazırlanmalarını emretti.

Yine Afşin gece içinde yanında bulunan Ferganeli kumandanlar ile birlikte Beşir et- Türki'yi yola çıkardı ve onlara Azin'in bulunduğu tepenin alt. kısmına gelinceye kadar yürümelerini emretti. Aslında Afşin Babek'in bu dağın altında pusu kurduğunu ve askerlerini gizlediğini biliyordu. Bu kumandanlar geceleyin harekete geçtiler, onların bu hareketini askerlerin pek çoğu bilmiyordu. Bundan sonra Afşin seher vaktinde ordu ile birlikte harekete geçti.

 

Sabah namazım kılıp davul çaldırdıktan sonra daha önce beklediği yere geldi ve eski adeti üzere oturdu. Bu arada Buharahudah'a Ca'fer el-Hayyat, Ebu Sa'id ve Ahmed b. Halil b. Hişam ile birlikte kalmasını emretti, kendisi ise askerlerin yadırgamasına rağmen ilk beklediği yerde konaklamağa başladı. Daha önceleri Azin'in bulunduğu tepeye askerlerin yaklaşmasını istemeyen ve yasaklayan Afşin, bu defa oraya yaklaşmalarını ve bu tepeyi çepçevre kuşatmalarını emretti.

 

Askerler bu dört kumandanla birlikte harekete geçtiler. Ca'fer Bezz'in giriş kapısında yerini aldı; yan tarafında Ebu Sa'id, Ebu Said'in yan tarafında ise Buharahudah yerlerini aldılar. Ahmed b. Haiti de Buharahudah'ın yakımnda yer aldı. Böylece hep birlikte dört bir taraftan tepeye doğru yürüdüler. Vadinin alt kısmından bağırış ve çağırışlarla yükselmesi üzerine Babek'in pusudaki adamları Beşir et-Türki ile Ferganeli kumandanların üzerlerine hücum ettiler ve onlarla savaşa tutuştular. Bu arada savaş esnasındaki haykırışları duyan Afşin'in askerleri harekete geçmek istediler, ancak Afşin'in bir münadi vasıtasıyla Beşir et- Türki'nin Babek'in pusudaki adamlarının üzerine hücum ettiğini duyurması ve hiçbirinin yerlerinden kıpırdamamasını istemesi üzerine askerler bundan vazgeçtiler. Bu arada daha önce Afşin tarafından gönderilen ve dağın tepesine ulaşmış olan bin okçu piyade askerlerin bağırışlarını duyunca hemen harekete geçerek bayrakları süngülere takmağa başladılar. Tam bu sırada da Afşin'in adamları dağın tepesinden Azin'in süvarileri üzerine koşuşarak inen bayraklı askerleri gördüler, işte bu esnada Azin de bir kısım askerlerini Afşin'in bu askerlerine karşı koymak üzere harekete geçirdi.

 

Azin ve askerlerinin üzerine saldırıya geçen Ca'fer ve beraberindeki askerler O'nun bulunduğu yere kadar çıktılar ve üzerine fevkalade bir hamlede bulundular. Neticede Azin vadiye inmek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Ebu Sa'id'in askerlerinden bir grup Azin'in üzerine saldırıya geçti, ancak bu süvari askerler daha önce Babek tarafından kazdırılan çukurlara atlarıyla birlikte düştüler, bunun üzerine Afşin bir grup amele göndererek bu çukurları doldurtturdu. Bundan sonra Afşin'in askerleri Azin üzerine şiddetli bir hamlede bulundular.

 

Azin savaşa başlamazdan önce dağın tepesine bir araba çıkarmış ve içerisine kaya parçaları doldurmuştu. Bu arabayı, Afşin'in askerlerinin kendisine karşı hücuma geçtikleri bir sırada üzerlerine yuvarladıysa da kenara çekilmeleri üzerine araba boş yere yuvarlanıp gitmişti. Bundan sonra Afşin'in askerleri dört bir taraftan harekete geçtiler. Adamlarının her taraftan sarıldığım gÖren Babek Afşin'in bulunduğu taraftan Bezz'i terk etti ve O'na doğru yürümeğe başladı. Bu sırada birisi Afşin'e: "Bu gelen Babek'tir, seninle görüşmek istiyor." dedi. Bunun üzerine Afşin Babek'e doğru ilerledi ve Babek ile adamlarının konuşmalarını duyacağı kadar onlara yaklaştı. Bu arada Azin'in bulunduğu tarafta savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. Afşin'e yaklaşan Babek: "Müminlerin Emiri'nden eman istiyorum." dedi. Bunun üzerine Afşin:

 

"Ben bunu sana bildirmiştim; istediğin zaman sana eman verilecektir." dedi. Babek: "Şu anda eman diliyorum ve hazırlık yapıp ailemi ve çocuklarımı buradan taşıyıncaya kadar mühlet vermenizi istiyorum." dedi. Afşin: "Senin iyiliğin için söylüyorum; bugün çıkıp gitmen senin için yarına kalmaktan daha hayırlıdır." dedi. Neticede Babek: "Kabul ediyorum." dedi, bunun üzerine de Afşin Babek'ten rehineler göndermesini istedi. Babek: "Falan ve falan kimseleri rehine olarak alabilirsiniz; şu anda onlar şu tepenin üzerinde bulunuyorlar, adamlarına emir ver, onları durdursunlar." dedi.

 

İşte tam bu sırada Afşin'in gönderdiği elçi gelmişti ve askerleri geri çevirmek istiyordu. Kendisine, Ferganeli bayraklı askerlerin Bezz'e girdikleri ve burada bulunan saraylara kadar çıktıkları söylenince, atına binerek askerlere seslendi ve beraberce Bezz'e girdiler. Askerler ellerinde bayraklar olduğu halde Babek'in saraylarının üzerlerine çıktılar. Babek kendisine ait bulunan dört sarayın içerisine altı yüz kişi gizlemişti. Pusudan çıkan bu altı yüz kişi askerlerin üzerlerine saldırdılar ve onlarla çatışmaya giriştiler. Bu arada yoluna devam etmekte olan Babek ise Heştadser'in yakınındaki vadiye gelmişti. Afşin ve beraberindekiler de bu sarayların giriş kısımlarında Babek'in adamlarıyla savaşmaktaydılar. Neticede Afşin neftçi askerleri çağırarak bu sarayları yaktırttı, sonra askerler bu sarayları yerle bir ettiler ve baştan aşağı bütün Hürremileri öldürdüler. Afşin Babek'in ailesini ve çocuklarını yakaladı ve akşama kadar burada kaldı, bundan sonra verdiği bir emirle askerler Rıld errıld' daki hendeklerine geri döndüler.

Babek beraberindekilerle birlikte yoluna devam etti, ancak Afşin'in Bezz'den ayrılması üzerine Bezz'e geri döndüler ve ellerine geçirebildikleri yiyecek ve malları aldıktan sonra buradan uzaklaştılar. Ertesi gün Afşin tekrar Bezz'e döndü ve sarayların yakılıp yıkılmasını emretti. Afşin'in bu emrine uyan askerler, Bezz'de hiç bir ev kalmayıncaya kadar burasını yakıp yıktılar. Armenia bey ve patriklerine (kumandanlarına) birer mektup göndererek Babek'in bir grup kimseyle birlikte kaçtığını ve kendilerinin yanından geçeceğini bildirdi; ayrıca onlara bulundukları tarafları korumalarını, kendilerinin yanlarından geçen herkesi yakalamalarını ve tanıyıncaya kadar ellerinde tutmalarını emretti.

 

Daha sonra Afşin'in casusları kendisine gelerek Babek'in bulunduğu yeri haber verdiler. Babek bir ucu Azerbaycan, diğer ucu Armenia'ya kadar uzanan sık ağaçlı ve otu bol bir vadide bulunuyordu, bir süvarinin buraya girmesi mümkün değildi. İçerisindeki ağaçların çokluğundan ve akan suların bolluğundan burada gizlenenleri görmek imkansızdı, bu yüzden de bu vadiye ''Gayda'' adı verilmişti. Afşin bu vadiye uğrayan her yolun üzerine, bulundukları yerleri korumak üzere adamlarından on beş grubu yerleştirdi.

 

İşte bu sırada el-Mu'tasım'ın Babek'e eman verildiğini bildiren bir mektubu geldi. Bunun üzerine Afşin, Babek'in adamlarından kendisine sığınanları yanına çağırdı ve durumu kendilerine bildirdi, ayrıca bu mektubu Babek'e götürmeleri için onlara emir verdi. Bunların içerisinde Babek'in oğlu da bulunuyordu, fakat Babek'ten korktukları için hiçbirisi bu mektubu götürüp Babek'e vermeğe cesaret edemedi. Afşin onlara: "Babek kendisine eman verildiğini duyunca buna çok sevinecektir." dediyse de onlar: "Biz Babek'i senden daha iyi tanıyoruz." diyerek mektubu götürmekten çekindiler. Bu arada iki kişi ayağa kalkarak Afşin'e: "Eğer ailemizin erzakım temin etmeyi garanti edersen, bu mektubu götürüp Babek'e teslim edebiliriz." dediler. Kendilerine Afşin tarafından garanti verilmesi üzerine bu kimseler mektupla birlikte yola çıktılar. Babek'i gördükleri zaman niçin geldiklerini kendisine bildirdiler, fakat Babek bunlardan birisini öldürdü, diğerini de mektupla birlikte Afşin'e geri gönderdi.

 

Ayrıca Babek'in oğlu da babasına bu kimselerle bir mektup göndermişti.

Bunun üzerine Babek oğlu için Afşin'e geri gönderdiği adama şunları söyledi:

"O fahişe çocuğuna söyle, eğer benim oğlum olsaydı bana katılırdı, fakat ne yazık ki o benim oğlum değilmiş. Onun bir gün baş olarak yaşaması, kırk yıl hakir bir köle olarak yaşamasından daha hayırlıydı." Babek sonra yerine oturdu ve yiyecekleri tükeninceye kadar ''Gayda'' Vadisi'nden ayrılmadı, daha sonra ise bu vadi üzerindeki bir yoldan çıkarak buradan uzaklaştı. Bu sırada kendisini kontrol altında tutan askerler, yakınından biraz uzaklaşmışlar ve yanında dört nefer bırakmışlardı.

 

Bir gün öğle vaktine doğru Babek ve adamları uzaklaştılar. Buradan çıkışlarını ne askerler ve ne de onu gözaltında tutan dört nefer görebildi. Babek bulunduğu yerde hiçbir kimsenin olmadığım sanarak bizzat kendisi, kardeşi Abdullah, Muaviye, annesi ve başka bir kadınla birlikte Armenia'ya gitmek üzere yola çıktı. Ancak kendilerini gören muhafız askerler diğer askerlere haber salarak tammadıkları bir takım süvariler gördüklerini Söylediler. Ebu's-Sac komutasındaki askerler harekete geçerek bu süvari grubunun bulunduğu tarafa yürüdüler ve Babek ile adamlarını bir suyun başında yemek yerken gördüler. Askerlerin gelmekte olduğunu. gören Babek ve beraberindekiler atlarına binerek kaçmayı başardılar ve kurtuldular. Ancak Muaviye, Babek'in annesi ve diğer kadın yakalandılar. Ebü's-Sac bunları Afşin'in "na gönderdi.

 

Babek Armenia dağlarına çekilerek gizlenmesini sürdürdü, fakat bir müddet sonra yiyecek sıkıntısına düştü. Armenia patrikleri (kumandanları) de bulundukları yerleri korunma altına alarak, buralardan hiçbir kimsenin geçirilmemesini, şayet geçenler olursa bunların kim oldukları anlaşılıncaya kadar yakalanıp bekletilmelerini tavsiye ediyorlardı. İşte bu sıralarda açlık sıkıntısına düşen Babek vadinin birinde çift süren bir adam gördü ve uşağına: "Yaruna dirhem ve dinar al, şu çiftçinin yanına git; ekmeği bulunuyorsa, ondan ekmek satın aL." dedi. Çiftçinin bir ortağı vardı; bu sırada bir ihtiyaç için yanından ayrılmış, bu esnada Babek'in uşağı da yiyecek almak üzere çiftçinin yanına gelmişti. Babek'in uşağım gören çiftçinin ortağı onun, arkadaşının yanında bulunan şeyleri gasbettiğini sanarak hemen Sahibü'l-mesleha'ya koştu ve üzerinde silah ve kılıç bulunan birisinin arkadaşının ekmeğini aldığım bildirdi, bunun üzerine Sahibul-mesleha harekete geçti. Sahibu'l-mesleha bu sırada İbn Senbat dağlarında bulunuyordu. Sehl b. Senbat'a birisini göndererek durumu kendisine bildirdi, Sehl b. Senbat da bir grup askerle birlikte çiftçinin yanına geldi. Bu esnada Babek'in uşağı çiftçinin yanında bulunuyordu. Sehl çiftçiden uşağın durumunu sordu, çiftçi de uşakla ilgili haberleri bir bir anlattı. Bu arada uşak da efendisi Babek'i haber verdi ve bulunduğu yeri gösterdi. Sehl Babek'in yüzünü görünce O'nu tanıdı, atından inerek elini öptü, sonra nereye gitmek istediğini sordu. Babek'in Bizans memleketlerine gideceğini beyan etmesi üzerine de şunları söyledi: "Hakkınıza benden daha çok riayet edecek ve saygı gösterecek birisini bulamazsınız. Şu anda sultan ile aramızda görev ilişkisi de bulunmamaktadır. Buralardaki bütün patrikler (kumandanlar) senin ailenden sayılırlar, hatta onların arasında senin çocuklarından olanlar bile vardır. "

 

Babek'in patriklerin arasında çocuklarının bulunabilmesi şundan ileri geliyordu:

Babek birisinin yanında güzel bir kadın gördüğü zaman ona talip olur ve sahip olmak isterdi. Bu güzel kadın sahibi tarafından Babek'e gönderilirse ne ala, aksi takdirde bir gece baskın yaparak hem kadını alır ve hem de adamın malım talan ederdi.

Nihayet Sehl b. Senbat Babek'i aldatarak kendi kalesine götürmeyi başardı.

Bu sırada Babek kardeşi Abdullah'ı İstafanos Kalesi'ne gönderdi. Sehl b. Senbat da bir elçi göndererek bu durumu Afşin'e bildirdi. Afşin Sehl b. Senbat'a bir mektup yollayarak kendisine ümitler verdi ve vaatte bulundu, ayrıca kendisine Ebu Sa'id ile Blirmare (?)'yi gönderdi ve bunlara Sehl'e itaat etmelerini emretti. Sehl kendisine gönderilen bu kişilere tayin ettiği bir yerde beklemelerini ve tarafından bir elçi gelinceye kadar bulundukları yerden ayrılmamalarını emretti, aynı zamanda kendilerine gelecek olan elçinin söyledikleri doğrultusunda hareket etmelerini istedi.

 

Sehl bundan sonra Babek'e şöyle dedi: "Bu kalede artık iyice sıkıldın, ava çıksan iyi olur." Babek, Sehl'in dediğini tuttu ve kaleden ayrılır ayrılmaz Sehl, Ebu Sa'id ve Burmare'ye bir elçi göndererek birinin vadinin bir tarafından, diğerinin ise öbür tarafından hareket ederek Babek'in üzerine yürümelerini emretti, onlar da Sehl'in emrine uygun olarak hareket ettiler. Ancak Sehl Babek'i onlara teslim etmek istemiyordu. Bir ara ikisi birlikte avlanırlarken Ebu Sa'id ile Burmare adamlarıyla birlikte karşılarına çıkageldiler. Babek'in üzerinde beyaz bir cübbe vardı. Ebu Sa'id ile Burmare onları yakaladılar ve Babek'ten yere inmesini istediler, Babek onlara kİm olduklarını sordu. Onlar Ebu Sa'id ile Burmare olduklarını söylediler. Bunun üzerine Babek bineğinden indi ve Sehl b. Senbat'a dönerek kötü sözler söyleyip küfrettikten sonra şuaları söyledi: "Az bir şey karşılığında beni bir Yahudi'ye sattın. Madem maksadın mal elde etmekti, ben sana bunların verdiğinden daha çoğunu verebilirdİm.'' Ebu Sa'id bundan sonra Babek'i alarak Afşin'in yanına hareket etti. Kışlasına yaklaştıkları zaman Afşin askerlerini karşılıklı saflar haline getirerek ortaya çıkıp oturdu ve Babek'e bakmağa başladı. Bu arada Babek'in bineğinden indirilmesini emretti. Babek bineğinden indirilip saflar arasından geçtikten sonra Afşin tarafından bir odaya konuldu ve kendisini korumak için muhafızı ar tayin edildi. Sehl b. Senbat Babek ile birlikte oğlu Muaviye'yi de Afşin'in yanına göndermişti, bunun üzerine Afşin Muaviye'ye yüz bin dirhem verilmesini emretti, bu arada babası Sehl'e de bir milyon dirhem verdi, ayrıca mücevherler ile süslü bir kemer ve bir de patriklere mahsus olan taç hediye etti.

 

Bundan sonra Afşin, İsa b. Yunus b. İstafanos'a bir elçi göndererek kendisinden Babek'in kardeşi Abdullah'ı geri göndermesini istedi. Afşin'in bu isteğini kabul eden İsa, Abdullah'ı kendisine iade etti, Afşin de Abdullah'ı kardeşi Babek ile birlikte hapse koydu, sonra da bu durumu bir mektupla el-Mu'tasım'a bildirdi. Bunun üzerine el-Mu'tasım, Afşin'e bir ferman göndererek Babek ve kardeşi Abdullah ile birlikte yanına gelmesini istedi.

 

Babek'in Berzend'de bulunan Afşin'in yanına getirilmesi 10 Şevval 222 (16 Ağustos 836) tarihinde olmuştu. Bu arada Afşin, Babek tarafından esir edilen pek çok kadın ve çocuğu geri aldı. Aslında esir alınan bu kadın ve çocuklar, Arap, tüccar ve beylere mensup hür kişilerdi. Afşin verdiği bir emirle onların büyük bir avluda toplanmalarını ve yakınlarına mektuplar yazarak onları yanlarına çağırmalarını istedi. Böylece esirlerin yanlarına gelen her yakını iki şahide ispat etmek kaydıyla tanıdığı kadın veya erkek kız çocuklarını alıp götürdüler, bu vesileyle pek çok esir kadın ve çocuklar sahipleri tarafından kurtarılmış oldular. Bu arada yakınları tarafından ispatlanmayan pek çok esir de ortada kaldı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ABDURRAHMAN'IN TULEYTULA'YI İSTİLA ETMESİ