İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 195.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ALİ b. İSA İLE TAHİR ARASINDA MEYDANA GELEN SAVAŞ

 

Emin, Memun ile savaşmak özere Ali b. İsa b. Mahan'ı gönderdi. Başkasını değil de Ali b. İsa'yı göndermesinin sebebi şu idi:

 

Zü'r-riyaseteyn'in Fadl b. Rebi'in yanında fikir ve sözlerine başvurduğu bir casusu vardı. Zü'r-riyaseteyn bu adamına bir mektup gönderdi ve kendileriyle savaşmak için Ali b. İsa'nın gönderilmesinin sağlanmasını istedi. Aslında maksadı, Harun er-Reşid döneminde Horasan Valisi iken halka kötü davranarak zulmettiği için azledilen ve Horasan halkının nefret ve buğzunu kazanan Ali b. İsa'nın gönderilmesiyle Emin ve taraftarlarına karşı Horasanlıların savaş gayretlerini artırmaktı. Neticede Zü'r-riyaseteyn'in adamı O'nun isteği doğrultusunda bu işi başardı ve Emin Ali b. İsa'yı göndermeğe karar verdi.

 

Bir rivayete göre, Eminin Ali İsa'yı göndermesinin sebebi şöyledir:

 

Ali b. İsa bir gün Emin'e: Horasan halkının kendisine mektup gönderdiğini, Horasan'a geldiği takdirde boyun eğip itaat edeceklerini, başkası gönderilirse itaat etmeyeceklerini bildirdiklerini söyledi. Bunun üzerine Emin, Ali b. İsa'yı gönderdi ve kendisine Nehavend, Hemedan, Kum ve Isfahan gibi bütün Cebel, bölgesini ikta' olarak verdi. Ayrıca bu bölgelerin savaş ve haraç işlerinin idareS4pİ de ekledi. Bunlardan başka pek çok mal da verdiği gibi. hazineler üzerine hakem tayin etti. Emin, Ali b. İsa'yı elli bin süvari ile donattı ve bir mektup göndererek Ebu Dülef Kasım b. İdris b. İsa el-İcU ile Hilal b. Abdullah el-Hadremi'nin kendisine katılmalarını istedi. Bu arada Emin ara ara Ali b. İsa'ya karşı asker ve mal yardımım sürdürdü.

 

Ali b. İsa Bağdat'tan ayrılmazdan önce vedalaşmak üzere Emin'in annesi Zübeyde'nin yanına geldi ve Zübeyde kendisine şunları söyledi: "Ey Ali b. İsa! Müminlerin Emiri (Emin)'e evladım olma hasebiyle şefkat ve merhametim sonsuzdur. Ancak Abdullah (Me'mün)'a da başına gelebilecek her hangi bir kötü hareketten dolayı şefkat besliyor ve merhamet duyuyorum: Oğlum (Emin) bir hükümdardır, kardeşiyle saltanat hususunda mücadele ve rekabete girişmiş, ayrıca O'nun elindekileri de kıskanmıştır. Kerim kimse et yerken başkaları ona engelolmağa çalışır ve kin duyar. Me'mün'a, aynı babanın evladı olması ve Emin'in kardeşi bulunması dolayısıyla hak tanı ve saygı göster. O'nu sözlerinle rüsva etmeye yeltenme; çünkü sen dengi değilsin. O'nu kölelere reva görülecek bir tarzda zorla sürükleyerek getirmeğe çalışma ve zincire vurarak küçültmeğe kalkışma. Ayrıca hizmetçi ve cariyelerinden mahrum bırakma. Yürürken sert davranma ve kendisiyle aynı hizada yürüme. Önce üzengisini tut, sonra bineğine bin. Eğer sana söverse buna tahammül göster."

 

Bu sözleri söyledikten sonra, Ali b. İsa'ya gümüşten bir zincir verdi ve Me'mün'un, eline düşmesi halinde bu zincirle bağlamasını istedi. Bunun üzerine Ali b. İsa, Zübeyde'ye; "İstekleriniz doğrultusunda hareket edeceğim.'' dedi.

 

Ali b. İsa beraberinde bulunan kumandan ve askerler ile Şaban 195 (Nisan 81 l)'de Bağdat'tan hareket etti ve kendisini bizzat Emin uğurladı. Rivayet edildiğine göre Bağdat'ta bulunan yaşlı kişiler, silah ve teçhizat bakımından O'nun ordusundan daha mükemmelini ve bu birliğe katılan adamlardan ve atlardan sayıca daha çoğunu görmediklerini söylemişlerdir.

 

Emin, Ali b. İsa'ya ayrıca Me'mün'un kendisiyle savaşmağa kalkışması halinde O'nu esir almasını tavsiye etmişti.

 

Bağdat'tan hareket eden Ali b. İsa Celula'da kervanlar ile karşılaştı ve onlardan durum hakkında bilgi almak istedi. Bunlar Tahir'in Rey'de taraftarlarını çoğaltmağa çalıştığım, savaş aletlerinin ıslahı ile uğraştığını, kendisine yardımcı olacak askeri birliklerin Horasan'dan geleceğini ve şu anda kendisinin savaş hazırlığı içerisinde bulunduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Ali b. İsa:

 

"Tahir benim dallarımda bir dikendir. O'nun gibiler orduları idare edemez." dedi ve adamlarına dönerek şunları söyledi: "Tahir'in şiddetli rüzgardan yıkılan bir ağaç gibi yıkılması için bizim Hemedan yokuşunu geçtiğimizi duyması kafidir, çünkü yeni doğmuş kuzular boynuzlu koçlar ile vuruşamaz. Katırların ise aslanlar ile karşılaşmağa tahammülleri yoktur. Eğer Tahir bize karşı koymağa kalkışırsa kendisini süngülerin dişleri arasına ve keskin kılıçların ağzına atmış olur. Biz Rey'e gelip kendilerine yaklaştığımız zaman onların kuvvetleri zayıflayıp parçalanacaktır. "

Bundan sonra Ali b. İsa Deylem, Taberistan ve bu civarda bulunan beylere hediyeler vereceğini vaat eden mektuplar gönderdi ve onlara taç, bilezik ve diğer bazı şeyler hediye etti. Ayrıca onlardan Horasan yolunu kesmelerini istedi, onlar da Ali b. İsa'nın isteğini kabul ettiler. Bundan sonra savaş stratejisine elverişli olmayan ilk Rey kasabasına geldiği zaman taraftarlarından bir grup kendisine: "Önce casus ve öncüler gönderir ve taraftarların için bir hendek kazdımsan gece baskımndan emin olur ve uygun olanı yapmış olursun." dediler. Bunun üzerine Ali b. İsa şöyle dedi: "Tahir gibiler için bu kadar hazırlanmağa gerek yoktur. O'nun durumu şu iki şıktan birisidir: O ya Rey'de kendisini koruma altına alacaktır, o zaman Rey halkı gece bastırıp işini bitirecek ve bizim yapmak istediğimizi onlar yapmış olacaklardır yahut da süvarilerimiz yaklaştığı zaman Rey'i terk edecektir." Ali b. İsa'nın taraftarları söz alarak kendisine: "Eğer Tahir'in maksadı Rey'i terk edip geri dönmek olsaydı bunu yapması gerekirdi, çünkü biz kendisine yaklaştığımız halde henüz Rey'i terk etmedi." dediler.

 

Ali b. İsa ile Rey arasında on fersahlık bir mesafe kalınca Tahir taraftarları ile istişare etti ve onlar Tahir'e Rey'de kalmasını, Horasan'dan kendisine yardım gelinceye ve oradan gelecek bir kumandanın bu işleri üstlenmesine kadar savunmaya devam etmesini tavsiye ettiler, ayrıca şunları söylediler:

 

"Reyde kalman hem senin için, hem de taraftarların için daha iyi olur. Aynı zamanda soğuktan korunmak ve askerlerin yiyeceklerini temin etmek bakımından da daha elverişli olur. Bundan başka Rey'de bulunan evlere sığınma imkanın olur, ayrıca düşmanı oyalamağa fırsat da bulmuş olursun." Fakat Tahir onların bu tavsiyelerini beğenmedi ve şöyle dedi: "Düşüncelerinizde isabet payı yoktur, çünkü Rey halkı Ali b. İsa'nın hamle yapmasından korkmaktadırlar ve beraberinde pek çok çöl bedevileri, kır ve köylerde yaşayan çok miktarda çapulcu bulunmaktadır. Eğer Rey'de kalırsam, Rey halkının Ali b. İsa'dan korkarak bizim üzerimize hücum etmeyeceklerinden emin olamam. Bence en uygun olan onlara karşı koymak üzere Rey'den çıkmaktır. Eğer zafer kazamrsak ne ala; aksi takdirde Rey'e döner ve yardım gelinceye kadar orada Ali b. İsa ile savaşmağa devam ederiz."

 

Bundan sonra Tahir taraftarlarını çağırdı ve dört bin süvariden daha az sayıdaki bir askeri kuvvetle Rey'den çıkıp beş fersah uzaklıktaki bir yerde karargah kurdu. Tahirin sahibu'ş-şurta görevinde bulunan Ahmed b. Hişam şöyle dedi: "Ali b. İsa bize gelir de ben Müminlerin Emlri'nin valisiyim derse, biz de valiliğini tasdik edip kabul edersek onunla savaşmamız uygun olmaz.'' Bunun üzerine Tahir: "Henüz bana bu hususta bir şey gelmedi." dedi. Bu sefer Ahmed b. Hişam Tahir'e: "Beni kendi halime bırak." dedi. Tahir de: "Bildiğin gibi hareket et." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ahmed b. Hişam minbere çıktı ve Muhammed (Emin)'i hal' etti, Me'mun'a da halife olarak dua etti. Tahir ve askerleri bundan sonra buradan ayrıldılar. Bu sırada Tahir'in taraftarlarından birisi şöyle dedi: "Askerin Ali b. İsa'nın askerlerinden korkmuş bir vaziyette bulunmaktadır. O'nun askeri ile tanışıp ısınmalarına ve yapacakları savaşta ne şekilde hareket edeceklerini öğreninceye kadar, savaşmayı geciktirirseniz her halde iyi olur." Bu sözler karşısında Tahir de şunları söyledi:

 

"Ben dikkatsiz ve tecrübesiz birisi değilim. Kendi askerimin azlığım, karşı tarafın askerinin sayıca çokluğunu ve onların savaş malzemesi bakımından üstünlüklerini biliyorum. Eğer savaşmayı geciktirirsem karşı taraf azlığımızın farkına varır ve askerlerimin gönlünü korku ve teşvikle celbederek kendi taraflarına geçmelerini sağlayabilirler. Böylece sebat gösteren izzetinefis sahibi kimseler beni perişan edebilirler. Fakat ben piyadeleri piyadelerle, süvarileri süvarilerle karşılaştıracağım ve askerlerimin itaat ve vefakarlığına güveneceğim. Ayrıca şehit olmak isteyen kimsenin hırsım ve hayır bekleyen kişinin sabrım göstereceğim. Eğer Allah (C.C.) bize zaferi nasip kılarsa, arzu ve isteğimiz budur; eğer bunun aksi tecelli ederse, savaşa katılıp da öldürülen ilk kimse ben değilim ya. Allah (C.C.) katında olan (sevap) daha çok ve daha değerlidir. "

 

Ali b. İsa da askerlerine şu şekilde talimat verdi: "Elinizi çabuk tutun.

 

Onların sayısı azdır. Onlar kılıçların sıcaklığım ve süngülerin kendilerine saplandığım idrak ettikleri zaman sizin karşınızda sebat gösteremeyeceklerdir. "

 

Bundan sonra Ali b. İsa, askerlerini sağ, sol cenah ve merkez olmal üzere üçe ayırdı. Ayrıca on bayrak hazırladı ve her yüz kişiye bir bayrak vererek onları aralarında bir ok atımı mesafe bırakmak suretiyle arka arkaya dizdi. Bununla birlikte her yüz kişinin başında bulunan kumandanlara, ilk bayrağı taşıyan grup savaşı uzattığı takdirde onu takip eden grubun öne geçmesini, savaşan grubu ise geri çekerek dinlenmesini sağlamalarını emretti, ayrıca zırhlı kimseleri bayraklı grupların önüne geçirdi, kendisi de cesur askerlerin yanında yer aldı.

 

Tahir ise askerlerini büyük gruplara ayırdı, ümit ve öğüt vermek suretiyle onları savaşa teşvik etti. Fakat Tahir'in askerlerinden bir grup kaçarak Ali b. İsa'ya iltihak etti. Tahir askerlerinden bir kısmını sopalattı, diğerlerini de tahkir etti. Tahir'in bu hareketi, geride kalanların Ali b. İsa ile savaşmasını ve düşmanlarının üzerine yürümelerini teşvik etti. Bu sırada Ahmed b. Hişam, Tahir'e şöyle dedi: "Ali b. İsa'nın daha önce biz Horasanlılardan Me'mun için almış olduğu bey' atı kendisine hatırlatamaz mısınız?" Tahir: "Hatırlatabilirim ve bunu yaparım." dedi. Bundan sonra Tahir bey'at belgesini aldı, süngüsünün ucuna takarak saf halindeki iki tarafın askerlerinin arasına dikildi ve eman istedi. Tahir kendisine eman veren Ali b. İsa'ya şöyle dedi: "Allah'tan korkmaz mısın? Şu süngümün ucundaki bey'at belgesi, bizzat senin tarafından bizden alınan bey'at nüshası değil mi? Bir ayağın kabirde, artık Allah'tan kork." Tahir'in bu sözleri üzerine Ali b. İsa: "Tahir'i yakalayıp bana getirene bin dirhem vereceğim." dedi. Bu sırada Ahmed b. Hişam'ın taraftarlarının Ali b. İsa'ya sövmeleri üzerine Ali b. İsa'nın taraftarlarından Hatim et- Tai adında birisi ortaya çıktı, Tahir O'nun üzerine atıldı, elleriyle tutarak kılıcını elinden aldı ve vurduğu bir darbe ile yere serdi. Bu yüzden Tahir'e ''Zü'l-yemineyn'' adı verildi.

 

Bundan sonra Rey halkı hemen şehrin kapılarını kapattılar. Bunun üzerine Tahir taraftarlarına şunları söyledi: "Bu sırada arkanızda bulunanlardan ziyade önünüzdekiler ile meşgulolun, zira sizi bunlardan ancak sadakat ve gayretiniz kurtaracaktır. "

Her iki taraf şiddetli bir savaşa tutuştu ve Ali b. İsa'nın sağ cenahı Tahir'in sol cenahına saldırdı. Ali b. İsa'nın sağ cenahı fena halde hezimete uğradı, ayrıca Tahir'in sağ cenahına saldıran Ali b. İsa'nın sol cenahı da Tahir'in askerleri tarafından bulundukları yerden uzaklaştırıldı. Bundan sonra Tahir askerlerine şöyle dedi: "Bütün gayret ve kuvvetinizi Ali b. İsa'nın merkez kuvvetlerine yöneltin ve onların üzerine fevkalade bir şekilde hamle yapın. Eğer siz onların bir bayrağım (yüz kişilik bir kuvvetini) bozguna uğratıp dağıtırsanız, baştakiler sona kadar geri dönüp kaçacaklardır." Gerçekten Tahir'in askerleri sadakatla sabır ve metanet gösterdiler ve Ali b. İsa'nın merkez kuvvetinin ilk bayraklı grubunun üzerine saldırarak onları hezimete uğratmakla birlikte pek çoğunu da öldürdüler. Böylece arka arkaya dizilen Ali b. İsa'nın yüzer kişilik bayraklı grupları peş peşe geri kaçtılar.

 

Tahir'in sağ ve sol cenahları arkadaşlarının yaptıklarını görünce karşılarında bulunan Ali b. İsa'nın askerlerine saldırmak üzere geri döndüler ve onları hezimete uğrattılar. Hezimet Ali b. İsa'ya varıp dayanınca askerlerine şu şekilde bir çağrıda bulundu: "Kendilerine hediyeler, bilezikler ve taçlar verdiğim yakın askerlerim ve taraftarlarını hani neredeler? Geri çekildikten sonra tekrar geri dönseler ya!" Bu sırada Tahir'in askerlerinden birisinin attığı bir okla Ali b. İsa öldürüldü. Bir rivayete göre Ali b. İsa'yı öldüren kişi Davud Siyah idi.

 

Ali b. İsa'nın başı gövdesinden ayrıldı; elleri ayaklarına bağlanarak gövdesi bir tahta üzerine konuldu ve her ikisi Tahir'e gönderildi. Tahir'in emri üzerine de gövdesi bir kuyuya atıldı: Bundan sonra Tahir Allah'a şükrederek yanında bulunan genç köleleri azat etti. Böylece Ali b. İsa'nın askerlerinin bozgunu tamamlanmış oldu. Ancak Tahir'in askerleri üzerlerinden kılıçlarını kaldırmadılar, onları iki fersah kadar takip ettiler ve bu iki fersahlık mesafede on iki defa savaştılar. Ancak her savaşta Emin'in askerleri hezimete uğradılar, Tahir'in askerleri ise esir alma ve öldürme işlerini gece karanlık bastırıncaya kadar sürdürdüler; bu arada çok miktarda ganimet ele geçirdiler.

 

Bundan sonra Tahir silahlarını bırakanların güven altında bulunacaklarını ilan etti, bunun üzerine silahlarını yere atarak bineklerinden indiler.

 

Tahir Rey'e döndü, bu arada Me'mun ve Zü'r-riyaseteyn'e şu şekilde bir mektup gönderdi:

 

''Ralıman ve Rahim olan Allah'ın adıyla ... Müminlerin Emiri'ne mektubumdur:

Ali b. İsa'nın başı önümde, yüzüğü parmağımda, askerleri ise emrim altındadır. Vesselam.''

 

Tahir ile Me'mun arasında iki yüz elli fersahlık bir mesafe bulunmasına rağmen bu mektup posta ile üç gün içinde Me'mun'a ulaştırıldı. Zü'r-riyaseteyn, Me'mun'un yanına gelerek fetihler dolayısıyla tebrik etti ve halkın huzuruna girmesini emretti. Me'mun'un huzuruna giren halk kendisini hilafede selamladı.

 

Mektubun Me'mun'un eline geçmesinden hemen iki gün sonra Ali b. İsa'nın başı da geldi ve Horasan sokaklarında dolaştırıldı.

 

Fetih haberini bildiren bu mektup Me'mun'un eline geçtiği sırada, Herseme komutasında hazırlamış olduğu büyük orduyu Tahir'e yardım maksadıyla yola çıkarmak üzere idi.

Ali b. İsa'nın ölüm haberi Emin'e ulaştığı sırada balık avlamaktaydı.

 

Kendisine haber getiren kimseye: "Yazıklar olsun sana! Beni kendi halime bırak. Kevser şu anda iki tane balık tuttu, ben henüz hiç balık yakalayamadım." dedi.

 

Bundan sonra Fadl, Me'mun'un Bağdat'ta bulunan çocuklarının vasiliğini yapan ve Sevad bölgesindeki mülkünün vekili bulunan Hadim Nevfel'e birisini gönderdi. Nevfel'in elinde daha önce Harun er-Reşıd tarafından Me'mun'a hediye edilmiş bulunan bir milyon dirhem bulunuyordu. Gelen bu kişi Nevfel'in elinde bulunanları ve Me'mun'a ait olan arazi ve gelirlerinin hepsini aldı. Bu hususta Bağdat şairlerinden birisi şu mealde bir şiir söylemiştir:

 

''Vezirin hıyaneti, emirin fiskı, danışmanın cahilliği halifeliğin elden çıkmasına sebep olmuştur.

 

Fadl vezir, Bekr ise müşirdir, bunlar emirin ölümünü neticelendirecek olan şeyleri istemektedirler.

 

Onlar bunları istemekle aldanma yolunu tutmuşlardır; aldanmak ise yolların en kötüsüdür.''

 

Bu şiirin devamında bulunan beyitleri çok kötü iftiralar bulunması dolayısıyla buraya almadım. Ancak takva sahibi bir kişi olmasına rağmen bu beyideri zikreden Ebu Ca'fer'e de hayret ettim.

 

Emin neticede ahdini bozduğuna pişman oldu. Kumandanları Şevval 195 (12 Temmuz 811)'de bir araya geldiler, maaşlarını almak ve gerekirse karışıklık çıkarmak üzere anlaştılar. Bu kararlarını icra da ettiler. Abdullah b. Hazim onlara karşı koydu ve savaşa girişti. Ancak Emin, Abdullah b. Hazim'in savaşmasını engellediği gibi kumandanlarına bol miktarda mal dağıttı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ABDURRAHMAN b. CEBELE'NİN HEMEDAN ÜZERİNE GÖNDERİLMESİ