İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
ALİ b. İSA
İLE TAHİR ARASINDA MEYDANA GELEN SAVAŞ
Emin,
Memun ile savaşmak özere Ali b. İsa b. Mahan'ı gönderdi. Başkasını değil de Ali
b. İsa'yı göndermesinin sebebi şu idi:
Zü'r-riyaseteyn'in
Fadl b. Rebi'in yanında fikir ve sözlerine başvurduğu bir casusu vardı.
Zü'r-riyaseteyn bu adamına bir mektup gönderdi ve kendileriyle savaşmak için
Ali b. İsa'nın gönderilmesinin sağlanmasını istedi. Aslında maksadı, Harun
er-Reşid döneminde Horasan Valisi iken halka kötü davranarak zulmettiği için
azledilen ve Horasan halkının nefret ve buğzunu kazanan Ali b. İsa'nın
gönderilmesiyle Emin ve taraftarlarına karşı Horasanlıların savaş gayretlerini
artırmaktı. Neticede Zü'r-riyaseteyn'in adamı O'nun isteği doğrultusunda bu işi
başardı ve Emin Ali b. İsa'yı göndermeğe karar verdi.
Bir
rivayete göre, Eminin Ali İsa'yı göndermesinin sebebi şöyledir:
Ali
b. İsa bir gün Emin'e: Horasan halkının kendisine mektup gönderdiğini,
Horasan'a geldiği takdirde boyun eğip itaat edeceklerini, başkası gönderilirse
itaat etmeyeceklerini bildirdiklerini söyledi. Bunun üzerine Emin, Ali b.
İsa'yı gönderdi ve kendisine Nehavend, Hemedan, Kum ve Isfahan gibi bütün
Cebel, bölgesini ikta' olarak verdi. Ayrıca bu bölgelerin savaş ve haraç
işlerinin idareS4pİ de ekledi. Bunlardan başka pek çok mal da verdiği gibi.
hazineler üzerine hakem tayin etti. Emin, Ali b. İsa'yı elli bin süvari ile
donattı ve bir mektup göndererek Ebu Dülef Kasım b. İdris b. İsa el-İcU ile Hilal
b. Abdullah el-Hadremi'nin kendisine katılmalarını istedi. Bu arada Emin ara
ara Ali b. İsa'ya karşı asker ve mal yardımım sürdürdü.
Ali
b. İsa Bağdat'tan ayrılmazdan önce vedalaşmak üzere Emin'in annesi Zübeyde'nin
yanına geldi ve Zübeyde kendisine şunları söyledi: "Ey Ali b. İsa!
Müminlerin Emiri (Emin)'e evladım olma hasebiyle şefkat ve merhametim
sonsuzdur. Ancak Abdullah (Me'mün)'a da başına gelebilecek her hangi bir kötü
hareketten dolayı şefkat besliyor ve merhamet duyuyorum: Oğlum (Emin) bir hükümdardır,
kardeşiyle saltanat hususunda mücadele ve rekabete girişmiş, ayrıca O'nun
elindekileri de kıskanmıştır. Kerim kimse et yerken başkaları ona engelolmağa
çalışır ve kin duyar. Me'mün'a, aynı babanın evladı olması ve Emin'in kardeşi
bulunması dolayısıyla hak tanı ve saygı göster. O'nu sözlerinle rüsva etmeye
yeltenme; çünkü sen dengi değilsin. O'nu kölelere reva görülecek bir tarzda
zorla sürükleyerek getirmeğe çalışma ve zincire vurarak küçültmeğe kalkışma.
Ayrıca hizmetçi ve cariyelerinden mahrum bırakma. Yürürken sert davranma ve
kendisiyle aynı hizada yürüme. Önce üzengisini tut, sonra bineğine bin. Eğer
sana söverse buna tahammül göster."
Bu
sözleri söyledikten sonra, Ali b. İsa'ya gümüşten bir zincir verdi ve
Me'mün'un, eline düşmesi halinde bu zincirle bağlamasını istedi. Bunun üzerine
Ali b. İsa, Zübeyde'ye; "İstekleriniz doğrultusunda hareket edeceğim.''
dedi.
Ali
b. İsa beraberinde bulunan kumandan ve askerler ile Şaban 195 (Nisan 81 l)'de
Bağdat'tan hareket etti ve kendisini bizzat Emin uğurladı. Rivayet edildiğine
göre Bağdat'ta bulunan yaşlı kişiler, silah ve teçhizat bakımından O'nun
ordusundan daha mükemmelini ve bu birliğe katılan adamlardan ve atlardan sayıca
daha çoğunu görmediklerini söylemişlerdir.
Emin,
Ali b. İsa'ya ayrıca Me'mün'un kendisiyle savaşmağa kalkışması halinde O'nu
esir almasını tavsiye etmişti.
Bağdat'tan
hareket eden Ali b. İsa Celula'da kervanlar ile karşılaştı ve onlardan durum
hakkında bilgi almak istedi. Bunlar Tahir'in Rey'de taraftarlarını çoğaltmağa çalıştığım,
savaş aletlerinin ıslahı ile uğraştığını, kendisine yardımcı olacak askeri
birliklerin Horasan'dan geleceğini ve şu anda kendisinin savaş hazırlığı
içerisinde bulunduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Ali b. İsa:
"Tahir
benim dallarımda bir dikendir. O'nun gibiler orduları idare edemez." dedi
ve adamlarına dönerek şunları söyledi: "Tahir'in şiddetli rüzgardan
yıkılan bir ağaç gibi yıkılması için bizim Hemedan yokuşunu geçtiğimizi duyması
kafidir, çünkü yeni doğmuş kuzular boynuzlu koçlar ile vuruşamaz. Katırların
ise aslanlar ile karşılaşmağa tahammülleri yoktur. Eğer Tahir bize karşı
koymağa kalkışırsa kendisini süngülerin dişleri arasına ve keskin kılıçların
ağzına atmış olur. Biz Rey'e gelip kendilerine yaklaştığımız zaman onların
kuvvetleri zayıflayıp parçalanacaktır. "
Bundan
sonra Ali b. İsa Deylem, Taberistan ve bu civarda bulunan beylere hediyeler
vereceğini vaat eden mektuplar gönderdi ve onlara taç, bilezik ve diğer bazı
şeyler hediye etti. Ayrıca onlardan Horasan yolunu kesmelerini istedi, onlar da
Ali b. İsa'nın isteğini kabul ettiler. Bundan sonra savaş stratejisine
elverişli olmayan ilk Rey kasabasına geldiği zaman taraftarlarından bir grup
kendisine: "Önce casus ve öncüler gönderir ve taraftarların için bir
hendek kazdımsan gece baskımndan emin olur ve uygun olanı yapmış olursun."
dediler. Bunun üzerine Ali b. İsa şöyle dedi: "Tahir gibiler için bu kadar
hazırlanmağa gerek yoktur. O'nun durumu şu iki şıktan birisidir: O ya Rey'de
kendisini koruma altına alacaktır, o zaman Rey halkı gece bastırıp işini
bitirecek ve bizim yapmak istediğimizi onlar yapmış olacaklardır yahut da
süvarilerimiz yaklaştığı zaman Rey'i terk edecektir." Ali b. İsa'nın
taraftarları söz alarak kendisine: "Eğer Tahir'in maksadı Rey'i terk edip
geri dönmek olsaydı bunu yapması gerekirdi, çünkü biz kendisine yaklaştığımız
halde henüz Rey'i terk etmedi." dediler.
Ali
b. İsa ile Rey arasında on fersahlık bir mesafe kalınca Tahir taraftarları ile
istişare etti ve onlar Tahir'e Rey'de kalmasını, Horasan'dan kendisine yardım
gelinceye ve oradan gelecek bir kumandanın bu işleri üstlenmesine kadar
savunmaya devam etmesini tavsiye ettiler, ayrıca şunları söylediler:
"Reyde
kalman hem senin için, hem de taraftarların için daha iyi olur. Aynı zamanda
soğuktan korunmak ve askerlerin yiyeceklerini temin etmek bakımından da daha
elverişli olur. Bundan başka Rey'de bulunan evlere sığınma imkanın olur, ayrıca
düşmanı oyalamağa fırsat da bulmuş olursun." Fakat Tahir onların bu
tavsiyelerini beğenmedi ve şöyle dedi: "Düşüncelerinizde isabet payı
yoktur, çünkü Rey halkı Ali b. İsa'nın hamle yapmasından korkmaktadırlar ve
beraberinde pek çok çöl bedevileri, kır ve köylerde yaşayan çok miktarda
çapulcu bulunmaktadır. Eğer Rey'de kalırsam, Rey halkının Ali b. İsa'dan
korkarak bizim üzerimize hücum etmeyeceklerinden emin olamam. Bence en uygun
olan onlara karşı koymak üzere Rey'den çıkmaktır. Eğer zafer kazamrsak ne ala;
aksi takdirde Rey'e döner ve yardım gelinceye kadar orada Ali b. İsa ile
savaşmağa devam ederiz."
Bundan
sonra Tahir taraftarlarını çağırdı ve dört bin süvariden daha az sayıdaki bir
askeri kuvvetle Rey'den çıkıp beş fersah uzaklıktaki bir yerde karargah kurdu.
Tahirin sahibu'ş-şurta görevinde bulunan Ahmed b. Hişam şöyle dedi: "Ali
b. İsa bize gelir de ben Müminlerin Emlri'nin valisiyim derse, biz de
valiliğini tasdik edip kabul edersek onunla savaşmamız uygun olmaz.'' Bunun
üzerine Tahir: "Henüz bana bu hususta bir şey gelmedi." dedi. Bu
sefer Ahmed b. Hişam Tahir'e: "Beni kendi halime bırak." dedi. Tahir
de: "Bildiğin gibi hareket et." diye karşılık verdi. Bunun üzerine
Ahmed b. Hişam minbere çıktı ve Muhammed (Emin)'i hal' etti, Me'mun'a da halife
olarak dua etti. Tahir ve askerleri bundan sonra buradan ayrıldılar. Bu sırada
Tahir'in taraftarlarından birisi şöyle dedi: "Askerin Ali b. İsa'nın
askerlerinden korkmuş bir vaziyette bulunmaktadır. O'nun askeri ile tanışıp
ısınmalarına ve yapacakları savaşta ne şekilde hareket edeceklerini öğreninceye
kadar, savaşmayı geciktirirseniz her halde iyi olur." Bu sözler karşısında
Tahir de şunları söyledi:
"Ben
dikkatsiz ve tecrübesiz birisi değilim. Kendi askerimin azlığım, karşı tarafın
askerinin sayıca çokluğunu ve onların savaş malzemesi bakımından üstünlüklerini
biliyorum. Eğer savaşmayı geciktirirsem karşı taraf azlığımızın farkına varır
ve askerlerimin gönlünü korku ve teşvikle celbederek kendi taraflarına
geçmelerini sağlayabilirler. Böylece sebat gösteren izzetinefis sahibi kimseler
beni perişan edebilirler. Fakat ben piyadeleri piyadelerle, süvarileri
süvarilerle karşılaştıracağım ve askerlerimin itaat ve vefakarlığına
güveneceğim. Ayrıca şehit olmak isteyen kimsenin hırsım ve hayır bekleyen
kişinin sabrım göstereceğim. Eğer Allah (C.C.) bize zaferi nasip kılarsa, arzu
ve isteğimiz budur; eğer bunun aksi tecelli ederse, savaşa katılıp da öldürülen
ilk kimse ben değilim ya. Allah (C.C.) katında olan (sevap) daha çok ve daha
değerlidir. "
Ali
b. İsa da askerlerine şu şekilde talimat verdi: "Elinizi çabuk tutun.
Onların
sayısı azdır. Onlar kılıçların sıcaklığım ve süngülerin kendilerine saplandığım
idrak ettikleri zaman sizin karşınızda sebat gösteremeyeceklerdir. "
Bundan
sonra Ali b. İsa, askerlerini sağ, sol cenah ve merkez olmal üzere üçe ayırdı.
Ayrıca on bayrak hazırladı ve her yüz kişiye bir bayrak vererek onları aralarında
bir ok atımı mesafe bırakmak suretiyle arka arkaya dizdi. Bununla birlikte her
yüz kişinin başında bulunan kumandanlara, ilk bayrağı taşıyan grup savaşı
uzattığı takdirde onu takip eden grubun öne geçmesini, savaşan grubu ise geri
çekerek dinlenmesini sağlamalarını emretti, ayrıca zırhlı kimseleri bayraklı
grupların önüne geçirdi, kendisi de cesur askerlerin yanında yer aldı.
Tahir
ise askerlerini büyük gruplara ayırdı, ümit ve öğüt vermek suretiyle onları
savaşa teşvik etti. Fakat Tahir'in askerlerinden bir grup kaçarak Ali b. İsa'ya
iltihak etti. Tahir askerlerinden bir kısmını sopalattı, diğerlerini de tahkir
etti. Tahir'in bu hareketi, geride kalanların Ali b. İsa ile savaşmasını ve
düşmanlarının üzerine yürümelerini teşvik etti. Bu sırada Ahmed b. Hişam,
Tahir'e şöyle dedi: "Ali b. İsa'nın daha önce biz Horasanlılardan Me'mun
için almış olduğu bey' atı kendisine hatırlatamaz mısınız?" Tahir:
"Hatırlatabilirim ve bunu yaparım." dedi. Bundan sonra Tahir bey'at
belgesini aldı, süngüsünün ucuna takarak saf halindeki iki tarafın askerlerinin
arasına dikildi ve eman istedi. Tahir kendisine eman veren Ali b. İsa'ya şöyle
dedi: "Allah'tan korkmaz mısın? Şu süngümün ucundaki bey'at belgesi,
bizzat senin tarafından bizden alınan bey'at nüshası değil mi? Bir ayağın
kabirde, artık Allah'tan kork." Tahir'in bu sözleri üzerine Ali b. İsa:
"Tahir'i yakalayıp bana getirene bin dirhem vereceğim." dedi. Bu
sırada Ahmed b. Hişam'ın taraftarlarının Ali b. İsa'ya sövmeleri üzerine Ali b.
İsa'nın taraftarlarından Hatim et- Tai adında birisi ortaya çıktı, Tahir O'nun
üzerine atıldı, elleriyle tutarak kılıcını elinden aldı ve vurduğu bir darbe
ile yere serdi. Bu yüzden Tahir'e ''Zü'l-yemineyn'' adı verildi.
Bundan
sonra Rey halkı hemen şehrin kapılarını kapattılar. Bunun üzerine Tahir
taraftarlarına şunları söyledi: "Bu sırada arkanızda bulunanlardan ziyade
önünüzdekiler ile meşgulolun, zira sizi bunlardan ancak sadakat ve gayretiniz
kurtaracaktır. "
Her
iki taraf şiddetli bir savaşa tutuştu ve Ali b. İsa'nın sağ cenahı Tahir'in sol
cenahına saldırdı. Ali b. İsa'nın sağ cenahı fena halde hezimete uğradı, ayrıca
Tahir'in sağ cenahına saldıran Ali b. İsa'nın sol cenahı da Tahir'in askerleri
tarafından bulundukları yerden uzaklaştırıldı. Bundan sonra Tahir askerlerine şöyle
dedi: "Bütün gayret ve kuvvetinizi Ali b. İsa'nın merkez kuvvetlerine
yöneltin ve onların üzerine fevkalade bir şekilde hamle yapın. Eğer siz onların
bir bayrağım (yüz kişilik bir kuvvetini) bozguna uğratıp dağıtırsanız,
baştakiler sona kadar geri dönüp kaçacaklardır." Gerçekten Tahir'in
askerleri sadakatla sabır ve metanet gösterdiler ve Ali b. İsa'nın merkez
kuvvetinin ilk bayraklı grubunun üzerine saldırarak onları hezimete uğratmakla
birlikte pek çoğunu da öldürdüler. Böylece arka arkaya dizilen Ali b. İsa'nın
yüzer kişilik bayraklı grupları peş peşe geri kaçtılar.
Tahir'in
sağ ve sol cenahları arkadaşlarının yaptıklarını görünce karşılarında bulunan
Ali b. İsa'nın askerlerine saldırmak üzere geri döndüler ve onları hezimete
uğrattılar. Hezimet Ali b. İsa'ya varıp dayanınca askerlerine şu şekilde bir
çağrıda bulundu: "Kendilerine hediyeler, bilezikler ve taçlar verdiğim
yakın askerlerim ve taraftarlarını hani neredeler? Geri çekildikten sonra
tekrar geri dönseler ya!" Bu sırada Tahir'in askerlerinden birisinin
attığı bir okla Ali b. İsa öldürüldü. Bir rivayete göre Ali b. İsa'yı öldüren
kişi Davud Siyah idi.
Ali
b. İsa'nın başı gövdesinden ayrıldı; elleri ayaklarına bağlanarak gövdesi bir
tahta üzerine konuldu ve her ikisi Tahir'e gönderildi. Tahir'in emri üzerine de
gövdesi bir kuyuya atıldı: Bundan sonra Tahir Allah'a şükrederek yanında
bulunan genç köleleri azat etti. Böylece Ali b. İsa'nın askerlerinin bozgunu
tamamlanmış oldu. Ancak Tahir'in askerleri üzerlerinden kılıçlarını
kaldırmadılar, onları iki fersah kadar takip ettiler ve bu iki fersahlık
mesafede on iki defa savaştılar. Ancak her savaşta Emin'in askerleri hezimete
uğradılar, Tahir'in askerleri ise esir alma ve öldürme işlerini gece karanlık
bastırıncaya kadar sürdürdüler; bu arada çok miktarda ganimet ele geçirdiler.
Bundan
sonra Tahir silahlarını bırakanların güven altında bulunacaklarını ilan etti,
bunun üzerine silahlarını yere atarak bineklerinden indiler.
Tahir
Rey'e döndü, bu arada Me'mun ve Zü'r-riyaseteyn'e şu şekilde bir mektup
gönderdi:
''Ralıman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla ... Müminlerin Emiri'ne mektubumdur:
Ali
b. İsa'nın başı önümde, yüzüğü parmağımda, askerleri ise emrim altındadır.
Vesselam.''
Tahir
ile Me'mun arasında iki yüz elli fersahlık bir mesafe bulunmasına rağmen bu
mektup posta ile üç gün içinde Me'mun'a ulaştırıldı. Zü'r-riyaseteyn, Me'mun'un
yanına gelerek fetihler dolayısıyla tebrik etti ve halkın huzuruna girmesini
emretti. Me'mun'un huzuruna giren halk kendisini hilafede selamladı.
Mektubun
Me'mun'un eline geçmesinden hemen iki gün sonra Ali b. İsa'nın başı da geldi ve
Horasan sokaklarında dolaştırıldı.
Fetih
haberini bildiren bu mektup Me'mun'un eline geçtiği sırada, Herseme komutasında
hazırlamış olduğu büyük orduyu Tahir'e yardım maksadıyla yola çıkarmak üzere
idi.
Ali
b. İsa'nın ölüm haberi Emin'e ulaştığı sırada balık avlamaktaydı.
Kendisine
haber getiren kimseye: "Yazıklar olsun sana! Beni kendi halime bırak.
Kevser şu anda iki tane balık tuttu, ben henüz hiç balık yakalayamadım."
dedi.
Bundan
sonra Fadl, Me'mun'un Bağdat'ta bulunan çocuklarının vasiliğini yapan ve Sevad
bölgesindeki mülkünün vekili bulunan Hadim Nevfel'e birisini gönderdi.
Nevfel'in elinde daha önce Harun er-Reşıd tarafından Me'mun'a hediye edilmiş
bulunan bir milyon dirhem bulunuyordu. Gelen bu kişi Nevfel'in elinde
bulunanları ve Me'mun'a ait olan arazi ve gelirlerinin hepsini aldı. Bu hususta
Bağdat şairlerinden birisi şu mealde bir şiir söylemiştir:
''Vezirin
hıyaneti, emirin fiskı, danışmanın cahilliği halifeliğin elden çıkmasına sebep
olmuştur.
Fadl
vezir, Bekr ise müşirdir, bunlar emirin ölümünü neticelendirecek olan şeyleri
istemektedirler.
Onlar
bunları istemekle aldanma yolunu tutmuşlardır; aldanmak ise yolların en
kötüsüdür.''
Bu
şiirin devamında bulunan beyitleri çok kötü iftiralar bulunması dolayısıyla
buraya almadım. Ancak takva sahibi bir kişi olmasına rağmen bu beyideri
zikreden Ebu Ca'fer'e de hayret ettim.
Emin
neticede ahdini bozduğuna pişman oldu. Kumandanları Şevval 195 (12 Temmuz
811)'de bir araya geldiler, maaşlarını almak ve gerekirse karışıklık çıkarmak
üzere anlaştılar. Bu kararlarını icra da ettiler. Abdullah b. Hazim onlara
karşı koydu ve savaşa girişti. Ancak Emin, Abdullah b. Hazim'in savaşmasını
engellediği gibi kumandanlarına bol miktarda mal dağıttı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ABDURRAHMAN b.
CEBELE'NİN HEMEDAN ÜZERİNE GÖNDERİLMESİ