İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 137.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

EBU MÜSLİM el-HORASANİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ

 

Ebu Müslim el-Horasam bu yılda Mansur tarafından öldürüldü. Öldürülmesinin sebebi şudur:

 

Ebu Müslim anlattığımız şekilde Seffab'a mektup yazıp hac için izin istemişti. Seffab da Cezire, Armenia ve Azerbaycan'ın başında bulunan Mansur'a yazmış: "EbU Müslim mektup yazıp benden hac için izin istedi, ben de izin verdim. Fakat kendisini aynı zamanda Hac Emiri tayin etmemi de istiyor. Bana yaz, eğer Hac Emiri olmak istiyorsan bu görevi sana vereyim, çünkü sen Mekke'de olursan önüne geçmeğe tamah edemez." demişti.

 

Mansur kardeşi Sefffıh'a mektup yazıp izin istedi, Sefffıh da kendisine izin verdi ve Mansur bunun üzerine Enbar'a geldi. Ebu Müslim: "Ebu Ca'fer bu yıldan başka haccedecek bir yıl bulamadı mı?" dedi ve bundan dolayı O'na karşı kin besledi. O sene birlikte haccettiler. Ebu Müslim göçebe Arapları giydiriyor, yolları ve su kuyularını ıslah ediyor, bu da kendisi için bir amlma vesilesi oluyordu. Göçebe Araplar şöyle diyorlardı: "Bunlar O'nun hakkında uydurulan yalan şeylerdir." Mekke'ye gelip Yemenlileri görünce: "Bunlar ne askeri? Zarif dilli birisi bunlarla karşılaşsa gözyaşları sel gibi akar." demişti. Hac mevsimi sona erip halk ayrılmağa başlayınca Ebu Müslim yolda Ebu Ca'fer'i geçti. Daha sonra kendisine Sefffıh'ın ölüm haberi geldi, bunun üzerine de Ebu Ca'fer'e kardeşinin vefatından dolayı bir taziye mektubu yazdı, fakat, halifeliği tebrik etmedi, aynı zamanda kendisine yetişinceye kadar Ebu Ca'fer'i durup beklemediği gibi geriye de dönmedi. Ebu Ca'fer buna çok kızdı ve O'na ağır bir mektup yazdı. Ebu Müslim mektup geldikten sonra O'na hilafetini tebrik eden bir mektup yazdı, sonra ilerledi ve Enbar'a geldi. İsa b. Musa'yı kendisine bey'at etmesi için yanına çağırdı, İsa da geldi. Bu arada Ebu Ca'fer de geldi ve Abdullah b. Ali'ye karşı baş kaldırdı. Mansur, daha önce geçtiği gibi, Ebu Müslim'i Hasan b. Kahtabe ile birlikte savaşmak üzere göndermişti. Hasan Mansur'un veziri Ebu Eyyub'a haber göndererek şu açıklamayı yaptı: "Ebu Müslim'i Emırü'l-Müminin'in mektubu geldiğinde onu okurken gördüm. Sonra elindeki mektubu Malik b. Heysem'e vermiş O da okuduktan sonra alaya alarak gülmüşlerdi." Bu haber Ebu Eyyub'e ulaşınca güldü ve: "Biz Ebu Müslim'in Abdullah b. Ali'den daha düşman olduğunu biliriz. Buna rağmen onlardan sadece birisiyle karşılaşmak isteriz. Biliyoruz ki, Horasanlılar Abdullah'ı sevmezler, onlardan pek çok kimseyi öldürmüştür." (On yedi kişi öldürmüştü.)

 

Abdullah hezimete uğrayıp Ebu Müslim de askerlerini ganimet olarak topladığı zaman Ebu Ca'fer Ebu Hasıb'i malca uğranılan zararın tespiti için Ebu Müslim'e göndermiş, bununla da öldürülmesini istemişti. Ebu Müslim elçinin yanında söze başladı, ağzına geleni söyledi ve: "Ben kanlardan dolayı emin, mallardan dolayı da hainim." dedi, ayrıca da Mansur'a sövdü. Ebu Hasıb Mansur'a döndü ve olanları haber verdi. Mansur da Ebu Müslim'in Horasan'da bu durumu devam ettirmesinden korkarak O'na bir mektup yazdı ve kendisini Mısır ve Şam'a vali tayin ettiğini, bunun kendisi için Horasan'dan daha hayırlı olacağını bildirdi. Devamla şöyle dedi: "Sevdiklerinle beraber Mısır'a git, Şam'da ikamet et; dolayısıyla Müminlerin emırinin yakımnda olur, görüşmek istediğin zaman çabucak yanına gelirsin." dedi.

 

Mektup Ebu Müslim'e gelince kızdı ve: "Horasan benim olduğu halde beni Şam'a ve Mısır'a tayin ediyorlar." dedi, elçi de bu sözleri Mansur'a yazdı. Ebü Müslim ihtilaiları gidermek için Cezire'den çıktı ve doğrudan Horasan'a yöneldi.

 

Mansur Enhar'dan Medaine doğru yürürken Ebü Müslim'e kendisine doğru geldiğini bir mektupla bildirdi. Ebü Müslim de Zab'dan O'na şunları yazdı: "Müminlerin emiri için -Allah O'na iyilik versin- Allah'ın imkan verdiği kimseden başka bir düşman kalmadı. Bize Sasan Hanedanı 'nın meliklerinden naklolunduğuna göre, vezirlerin en tehlikeli oldukları dönemler savaş olmadığı sakin dönemlerdir. Biz sana yakın olmaktan kaçınıyor, vefalı davrandığın sürece de sana vefa göstermeğe mrs gösteriyoruz. Daha salim olması bakımından uzaktan emirlerini dinleyip itaat etmeğe gayret ediyoruz. Eğer bunlar seni hoşnut ederse bil ki senin en iyi kölelerin buna karşılık yalnız nefsinin arzusuna uyarak bizi kötü görür, yüz çevirirsen ben de sana sağlam bir biçimde vermiş olduğum ahdimi bozarım."

 

Mektup Mansur'un eline ulaşınca Ebu Müslim'e şu karşılığı yazdı:

"Mektubunu anladım. Senin özelliklerin, suçlarının çokluğu sebebiyle devletin düzen ve güvenini bozmak isteyen, meliklerine karşı sahtekar olan vezirlerin sıfatlarına uymuyor. Halbuki onların rahatı ancak toplumda dirlik ve düzenin olmasıyladır. Sen niçin kendini onlarla bir tuttun? Sen yapmakta olduğun işin güçlüklerine rağmen itaat edilen ve sözü dinlenilen birisisin. Bununla birlikte her sözünün dinlenmesi ve her konuda sana itaat edilmesi şartı da yoktur. Müminlerin emiri, eğer kulak verip dinlersen, sana rahatlaman için İsa b. Musa ile bir mektup gönderiyor. Allah'tan seninle şeytan ve iğvaları arasını açmasını dilerim. Şeytan senin niyetini bozacak şu anda açmış olduğun kapıdan daha yakın ve sağlam bir kapı bulamasın."

 

Başka bir rivayete göre, Ebu Müslim de O'na yazmış olduğu mektupta şöyle diyordu: "Yüce Allah'ın kullarına emri gereği bana delil olacak tam bir ilim sahibi, aynı zamanda Resulullah (-sav-)'a akraba olan birini imam edindim. Şimdi o, Allah'ın kullarının emrine verdiği az bir şeye tamah edip Kelamullah'ı değiştirerek beni Kur'an'ı bilmemekle suçluyor. Aynen gurura kapılan kimse gibi oldu. Mazeret kabul etmeyip tökezlemeyi bağışlamayacak şekilde kılıcımı çekip acımayı kaldırmamı bana emretti. Sizin saltanatınızı güçlendirmek için bunları yaptım. Neticede Allah bilmediğiniz kimseyi size tanıttı. Sonra Allah benim kalbime tövbe etme fikrini attı. Eğer Allah beni affederse, bu O'nun bilinen ve kendisine nispet edilen büyüklüğünden dolayıdır. Fakat beni cezalandırırsa bu da benim kendi ellerimle yapıp takdim ettiğim şeyler sebebiyledir, çünkü Allah kullarına karşı asla zulmedici değildir."

 

Ebü Müslim içinde düşmanlık hisleri taşıyarak çıktı, Hulvan yolunu tuttu. Mansur da Enhar'dan Medain'e yürüdü. Amcası İsa b. Ali ve Haşimoğulları'ndan yanında bulunanlara: "Ebu Müslim'e bir mektup yazın." diye tembih etti. O'na durumunu yücelten ve şükran duygularını belirten, aynı zamanda üzerindeki görevini tamamlamasını isteyen bir mektup yazdılar. İtaat etmesi gerektiğini, isyankar davranışın neticesinden sakınmasını istiyorlar ve Mansur'a dönmesini tavsiye ediyorlardı.

 

Mansur mektubu Ebu Humeyd el-Merverruzi ile gönderdi ve şöyle dedi:

"EbU Müslim'le, bir insanla ne kadar yumuşak konuşulursa o derece yumuşak konuş, iyi davran ve bildir ki ben kendisini yücelttim ve O'na hiç bir kimsenin yapmadığı iyiliği yaptım. Eğer düzelir ve istediğim gibi olursa severim, eğer ıslah olmaz ve dönmezse o zaman O'na şunu söyle: ''Müminlerin emiri sana diyor ki: 'Eğer düşman olarak ayrılır bana gelmezsen ve işlerine benden başkalarını vekil tayin edersen Abbasilerden olmayayım ve Muhammed'in ehl-i beytinden uzak olayım ki, peşine bizzat ben düşer, seni öldürürüm. Eğer denize dalarsan ben de dalarım, ateşe atlarsan seni öldürmek için gözümü kırpmadan ateşe atlarım, ya da bundan önce ölürüm.''' Bu sözlerimi, dönmesinden tamamen ümit kesip hiç bir hayır beklenilmeyecek duruma gelmedikçe söyleme."

 

Ebu Humeyd yola çıktı ve Hulvan'da Ebu Müslim'e gelerek mektubu kendisine takdim etti, şöyle dedi: "Bazı kimseler seni kıskandıklarından ve aşırılığından dolayı Emirü'l-Müminin'in senin hakkında söylemediği ve düşünmediği şeyleri sana getiriyorlar. Bununla da senin nimetini yok etmek ve durumunu değiştirmek istiyorlar. Onlara inanıp da durumunu sakın bozma." Sonra da konuşmasına devam ederek: "Ey Ebu Müslim! Sen uzun zamandan beri al-i Muhammed'in emirisin. Herkes de böyle biliyor. Allah dünya için toplayıp biriktirdiklerinden çok daha hayırlısını sana ahiret için hazırlamıştır. Öyleyse bu ecrini yok edercesine düşürüp zayi etme, şeytan seni etkisi altına almasın. " dedi.

 

Ebu Müslim O'na: "Sen ne zamandan beri benimle böyle konuşur oldun?" diye sordu. Humeyd de O'na: "Bizi bu işe ve Peygamberin (-sav-) ehl-i beytine itaat etmeğe sen çağırdın. (Abbasoğulları'na itaate sen davet ettin). Yine bizi sana karşı çıkanlarla savaşmak üzere değişik sebepler için değişik bölgelerden çağırdın. Neticede Allah onlara itaatte bizleri birleştirdi, onlara sevgimiz sebebiyle kalplerimizi ısındırdı. Onlara yardımımız neticesinde de bizleri aziz kıldı. Biz onlardan kime kavuşmuşsak Allah'ın kalbimize bıraktığı sevgi ile kavuştuk. Nihayet onların ülkelerine derin görüşler ve samimi bir iraatle geldik. Arzumuza ve idealimizin sonuna ulaştığımız bir zamanda sen durumumuzu bozmak, sözümüzü dağıtmak mı istiyorsun? "Kim karşı çıkarsa onu öldürünüz, ben dahi size muhalefet etsem, beni de öldürünüz, dememiş miydin?" dedi.

 

Ebu Müslim Ebu Nasr Malik b. el-Heysem'e döndü: "Bunun bana neler söylediğini duymuyor musun? O kendi sözünü söylemiyor ey Malik!" dedi. O da: "O'nun sözlerine kulak asma. Bu adam seni halifeden korkutmasın. Ömrüme and olsun ki, O'nun asıl söylemek istediği bunlar değil, sonrası da bundan daha şiddetli olamaz. Yoluna git, sakın geri dönme. Allah'a yemin olsun ki eğer Mansur'un yanına gidersen seni öldürür. Onun içini senin hakkında öyle bir şey sardı ki, ebediyyen sana güvenmez." dedi.

Ebu Müslim: "Kalkınız." dedi, kalktılar. Sonra Neyzek'e bir haber gönderdi, geldi ve O'na mektupta yazılanları ve Humeyd'in söylediklerini arzetti. Neyzek: "Gitmeni doğru bulmuyorum, Rey'e gidip orada ikamet etmenin iyi olacağı kanaatindeyim. Böylece Rey'le Horasan arası senin olur. Onlar senin askerlerindir. Onlardan hiç bir kimse sana muhalefet etmez. Eğer Mansur sana karşı düzelir, düşmanlığından vazgeçerse sen de O'na karşı düzelirsin. Şayet düzelmeyecek olursa, kendi askerlerinin arasında olursun, Horasan da senin arkanda olur. O halinle istediğini düşünebilirsin." dedi.

 

Ebu Humeyd'i çağırdı ve O'na: "Seni bana gönderene dön ve O'na söyle: ''Gitmemeğe karar verdim.''" Bunun üzerine Ebu Humeyd: "Halifenin istediğinin aksine mi karar verdin?" diye sordu. Ebu Müslim: "Evet." diye cevap verdi. Humeyd: "Bunu yapma." dedi. Müslim'in dönmesinden tamamen ümidini kesince Ebu Ca'fer'in söylediklerini nakletti. Bunun üzerine Ebu Müslim öfkesinden dolayı uzun zaman sustu ve bir şey söylemedi. Sonra: "Kalk buradan." dedi. Bu son sözler Ebü Müslim'i kırmış ve korkutmuştu.

 

Ebu Ca'fer, Ebu Müslim'in Horasan'daki halifesi Ebü Davud'a Ebü Müslim'i itham eder mahiyette bir mektup yazmış ve: "Ben hayatta olduğum sürece Horasan Valiliği senindir." demişti. Ebu Davud bu mektubu aldıktan sonra Ebu Müslim'e yazarak: "Biz Allah'ın halifelerine ve Nebisi (-sav-)'nin ehl-i beytine baş kaldırarak karşı durmayız. Sen de imamına muhalefet etme ve emrinden de dışarı çıkma." dedi. Böyle bir durumdayken Ebu Davud'un bu ifadeleri taşıyan bir mektubunun gelivermesi korkusunu ve üzüntüsünü arttırdı. Derhal Ebu Humeyd'e haber göndererek şöyle dedi: "Önce Horasan'a gitmeğe azmetmiştim, fakat şimdi en çok güvendiğim kişilerden biri olan Ebu İshak'ı Emirü'l-Mümimn'e gönderip kanaatini öğreneyim, istiyorum." Ardından Ebu İshak'ı gönderdi. Mekke'ye geldiği zaman Haşimoğulları O'nu coşkuyla karşıladılar. Mansur da Ebu İshak'a: "Ebu Müslim'i niyetinden caydır, Horasan Valiliği'ni sana vereyim." dedi.

 

Ebu İshak geri döndü ve Ebu Müslim'e: "Kötü bir şey görmedim. Senin hakkına saygı duyduklarını ve kendileri için ne istiyorlarsa aynını senin için de istediklerini müşahade ettim." dedi. Aynı zamanda Emirü'l-Mümimn'e dönüp özür dilemesini de işaret etti. Ebu Müslim bunun üzerine halifeye gitmek için hazırlığa başladı. Bu durumu gören Neyzek: "Gitmek için mi hazırlamyorsun?" diye sordu. "Evet." cevabım alınca şöyle bir temsil getirdi:

 

''Kaderin hükmü karşısında insanlar çaresizdir; kader kavimlerin çarelerini bile hükümsüz bırakmıştır.''

 

Ardından: "Madem ki gideceksin, Allah sana hayırlı etsin; fakat benden şu tek öğüdü kabul et: Huzuruna girdiğin zaman Mansur'u derhal öldür, sonra da dilediğin kimseye bey'at et, çünkü halk sana karşı gelmez." dedi.

 

Ebu Müslim Mansur'a bir mektup yazarak yanına gelmekte olduğunu haber verdi. Ebu Nasr'ı yerine bırakarak yola çıktı. Ebu Nasr'a şöyle tembih etti: "Mektubum gelinceye kadar bekle, eğer mektup mührümün yansıyla mühürlenmişse bil ki o mektup benimdir; mührün tamamıyla mühürlenmiş se de bil ki o mührü ben basmamışımdır." Medain'e üç bin kişiyle geldi ve adamlarını Hulvan'da bıraktı.

 

Ebu Müslim'in mektubu Mansur'a gelince okudu, veziri Ebu Eyyub'a verdi. O da okuduktan sonra Mansur: "Allah'a and olsun ki, O'ndan gelenle gözümü doldursan da O'nu öldüreceğim." dedi.

 

Ebu Eyyub, Ebu Müslim'in adamlarının Mansur'la birlikte kendisini de öldürmelerinden korkarak Seleme b. Said b. Cabir'i çağırdı ve O'na: "Şükretmesini bilir misin?" diye sordu. Seleme: "Evet." dedi. Ebu Eyyub: "Irak hakiminin karşılaştığı gibi bir servetle karşılaşacağın bir vilayete seni tayin etsem ve kardeşimi de -Kardeşini oraya sokmasının sebebi inandırıp hoşnut etmekti- beraber götürsen ve yansım da O'na versen olmaz mı?" dedi. Seleme yine: "Evet." diye cevap verince bu sefer Ebu Eyyub: "Keşker bir yıl önce pek çok mahsul kaldırdı, bu sene de kat kat mahsul elde etti. O kalkan ürünü eğer doğrudan veya emanet olarak verirsem elinin ulaşamayacağı şeye konmuş olursun." dedi. Seleme: "Bu mal nasıl benim olacak?" deyince de Ebu Eyyub: "Ebu Müslim'e gelir, kendisini karşılar ve isteklerini sunarken senin dileğini de sunmasını O'ndan istersin, çünkü Müminlerin emiri geldiği zaman O'nu vali tayin edip kendisini rahatlatmak istiyor." şeklinde sözler söyledi. Seleme O'nun bu sözleri üzerine şöyle dedi: "Emirü'l-Müminin'le bir araya gelip görüşmemiz için bana izin nasıl temin edilecek?" Ebu Eyyub bu konuda Seleme için izin istedi, Mansur da izin vermekle kalmadı, Ebu Müslim'e sevgi ve selamım de götürmesini emretti. Seleme yolda Ebu Müslim'e ulaştı ve haberi kendisine iletince çok memnun oldu. Halbuki bundan önce kederli ve üzgün idi. Mansur'un yanına gelinceye kadar da sevinci sürdü.

 

Ebu Müslim Mansur'un bulunduğu yere yaklaşınca halka O'nu karşılamalarını emretti. Haşimoğulları ve diğer halk Ebu Müslim'i karşıladılar.

 

Sonra geldi ve Mansur'un huzuruna girdi, elini öptü; bu görüşmeden sonra Mansur Ebu Müslim'e gidip üç gün dinlenmesini ve banyo yapmasını söyledi. Ebu Müslim de yanından ayrıldı.

 

Ertesi gün Mansur, Osman b. Nehik'ı ve dört de muhafız istedi. Şebib b. Vac ile Ebu Hanife Harb b. Kays da bunlar arasındaydı. Muhafızları odanın arka tarafına koydu ve: "El çırpıp işaret verdiğim zaman O'nu öldürün." dedi.

 

Bir haberci göndererek Ebu Müslim'i yanına çağırdı. Yanında İsa b.

Musa olduğu halde kahvaltı yapıyordu. Verilen emir üzerine EM Müslim Mansur'un huzuruna girdi. Mansur O'na: "Abdullah b. Ali ile çarpıştığın iki kılıçtan haber ver, ne yaptın onları?" dedi. Ebu Müslim: "İşte onlardan biri!" deyince Mansur: "Göster onu bana." dedi. O da kılıcını kınından çıkararak Mansur'a uzattı. Alıp döşeğin altına koyduktan sonra başladı Ebu Müslim'i azarlamağa: "Seffah'a yazıp da O'nu mevattan (işlenmemiş boş topraklar) men etmenden haber ver. Bize öğretmek istediğin dinden haber ver." Ebu Müslim:

 

"Onu almanın helal olmayacağım zannettim, fakat mektubu gelince anladım ki, ehl-i beyt ilmin kaynağıdır." dedi. Sonra aralarında şu konuşma geçti:

Mansur:

 

- Mekke yolunda beni geçmenin sebebi neydi? Onu söyle bana. Ebu Müslim:

- İnsanlara zarar vereceği için su başında toplanmanızı hoş bulmadım, iyilik olsun diye seni geçtim.

Mansm:

- Peki, Mekke yolunda Ebu Abbas'ın ölüm haberi geldiği zaman bana dönmeyi söyleyen adama karşı söylediğin: ''Biz ancak kendi görüşümüzü biliriz.'' şeklindeki sözüne ne demeli? Geçip gittin, ne bekledin ki biz sana yetişelİm, ne de bana geri döndün?

Ebu Müslim:

 

- Halka karşı iyi davranmam isteyişim beni bunu yapmaktan alıkoydu

ve sana karşı bir ihtilaf olmadan Küfe'ye gelirsin, dedim.

Mansur:

- Abdullah'ın cariyesini almak mı istedin? Ebu Müslim:

- Hayır, zarar görmesinden korktum ve küçük bir çadıra koyup onu koruyacak birisini vekil tayin ettim.

Mansur:

- Düşmanlığına ve Horasan'a hücumuna ne demeli?

 

Ebu Müslim:

- Senin kalbine bana karşı nefret girmiş olmasından korktum. Horasan'a geldim ki, oradan sana özrümü beyan eden bir mektup yazayım da kalbindeki düşmanlığı gidereyim.

Mansur:

- Horasan'da topladığın mal nedir? Ebu Müslim:

- Onu orduyu ıslah edip güçlendirmek için topladım. Mansık

- Mektuba önce kendi adıyla başlayan, halam, Amine binti Ali ile nişanlanmak isteyen ve İbn Selit b. Abdullah b. Abbas olduğunu iddia eden adam sen değil misin? Şüphe yok ki başından büyük işlere kalkıştın eyannesiz kalasıca!

Aralarındaki konuşma sonra şöyle devam etti:

Mansur:

- Seni bu işe girdirmeden önce ve davetimizin de hemen ardından ileri gelen şahsiyetlerimizden birisi olan Süleyman b. Kesir'i öldürmene sebep neydi?

Ebu Müslim:

- Muhalefet edip bana karşı geldi, ben de öldürdüm.

Mansur'un azarlayıcı sorgusu uzayınca: "Sebebi ben olmadığım halde başıma gelen musibetten sonra bunlar bana söylenilmez." dedikten sonra: "Ey piç! And olsun ki senin yerinde bir millet de olsa mutlaka cezalandırırdım." diye ilave etti ve ayrıca da şunları söyledi: "Sen ancak benim devletimde ve bizim gücümüzle iş yaptın. Eğer bunlar senin olsaydı seninle ilişkiyi koparmazdım."

 

Ebu Müslim Mansur'un elini kaptı; öpüyor, özür diliyordu. Mansur bu davranışı üzerine: "Seni şimdiye kadar böyle görmedim. Vallahi bu davranışınla öfkemi arttırıyorsun." dedi.

 

Ebu Müslim de: "Sen sadece Allah'tan gelmesinden korktuğum şeyi yapıyorsun; yapma, bunu terk et." diye karşılıkta bulundu. Mansur iyice kızdı, küfretti ve elini çırpınca muhafızlar hemen ortaya çıktılar. Osman b. Nehik vurdu, kılıç bağım kesti. Bu arada Ebu Müslim: "Ey Emirü'l-Müminin! Beni düşmanına sakla." dedi. Mansur: "Hayır, Allah o günü bana göstermesin; bana senden büyük düşman mı olur?" diyerek karşılık verdi. Sonunda muhafızlar kılıçlarını aldılar, "Affet, affet." diye bağırmaktayken öldürdüler. Bu sırada Mansur da "Kılıçlar her yanını sarınca af istiyorsun, öyle mi? Seni sünnetsizin oğlu seni!" dedi. Böylece Ebü Müslim Şaban ayının son beşinci gününde öldürülmüş oldu. Arkasından Mansur şöyle dedi:

 

''Zannettin ki borç ödenmez, şimdi kile ile öde EM Mihzem.

Bir zamanlar içirdiğin ve boğazda acı alkam ağacından daha da acılık bırakan kadehten işte sana da içinldi.''

 

Ebü Müslim görev yaptığı süre içerisinde altı yüz bin kişi öldürmüştü. Ebü Müslim öldürüldükten sonra Ebü'l-Cehm, Mansur'un huzuruna girdi, Ebü Müslim'i öldürülmüş halde görünce: "Biriken halkı dağıtayım mı?" diye sordu. Mansur da: "Evet, ayrıca emret de eşyalar başka bir bölmeye taşınsın. " diye karşılık verdi.

 

Ebü'l-Cehm dışarı çıktı ve: "Ayrılıp gidiniz; emir, Emirü'l-Müminin'in yanında konuşmak istiyor." dedi. Halk aynı zamanda eşyasının da nakledildiğini görünce doğru söylediğini zannederek ayrılıp gittiler. Mansur onlara çeşitli hediyelerin verilmesini emretti. Ebü İshak da yüz bin dinar dağıttı.

 

Ebü Müslim'in öldürülmesinden sonra İsa b. Musa Mansur'un huzuruna girdi ve: "Ey Emirü'l-Müminin! Ebü Müslim nerede?" diye sordu. "Biraz önce buradaydı." deyince İsa: "Sen O'nun iyi tavsiyelerini, itaatini, İmam İbrahim'in onun hakkındaki görüşünü biliyorsun?" dedi. Mansur bunun üzerine: "Ey ahmak! Vallahi, yeryüzünde sana karşı O'ndan daha fazla düşman olan birisini tanımıyorum. İşte O şu örtünün altındadır." diye karşılıkta bulundu. O zaman İsa: "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Şüphe yok ki biz Allah'tan geldik, yine ona döneceğiz.)" dedi. İsa'nın O'nun hakkında iyi bir kanaati vardı. Mansur O'na: "Allah bu kanaatini boşa çıkarsın. Ebü Müslim'e karşı bir gücünüz, hükmünüz, bir emir veya nehyiniz var mıydı? (O'nunla başa çıkabiliyor muydunuz?)" dedi.

 

Sonra Mansur Ca'fer b. Hanzala'yı çağırdı ve O'na: "Ebü Müslim'in durumu hakkında ne diyorsun?" diye sordu. Ca'fer: "Ey Müminlerin emiri! Eğer başından bir kıl aldınsa hemen öldür ve mutlaka öldür." dedi. Mansur da O'na: "Allah seni muvaffak kılsın." diye karşılık verdi. Ebü Müslim'i öldürülmüş olarak görünce: "Ey Emirü'l-Müminin! Halifeliğin için bu günden say." dedi.

 

Mansur daha sonra Ebü İshak'ı çağırdı ve huzuruna girince de: "Sen Allah'ın düşmanına üzerinde ittifak ettikleri hususta engelolursun ha!" dedi. (Ebu İshak Ebu Müslim'e Horasan'a gitmesini tavsiye etmişti.) Ebu İshak halifenin bu sözleri üzerine Ebu Müslim'in korkusundan durdu; sağına soluna bakmağa başladı. Mansur: "Allah fasıkı öldürdü, istediğin gibi konuş." dedi. Ebu Müslim'in çıkartılmasını emretti. Ebu İshak Ebu Müslim'i öyle görünce derhal Allah için secdeye kapandı ve uzun müddet secdede kaldıktan sonra: •• Allah'a hamd olsun ki bugün senin sayende güven içinde bulunuyorum." diyerek başını secdeden kaldırdı ve: "Allah'a and olsun ki, tek bir gün bile O'na güvenmedim ve tek bir gün dahi O'ndan korkmadım. O'na her geldiğimde mutlaka vasiyetimi yapıyor, kefenimi ve güzel kokularımı yanıma alıyordum, yani ölüme hazır bir vaziyette geliyordum." dedi ve bir de elbisesini kaldırdı ki, gerçekten biçilmiş ve koku sürülmüş ketenden bir bez parçası vardı.

 

Ebu Ca'fer O'nun bu halini görünce acıdı: "Halifene itaatle yönel ve seni fasıktan kurtardığı için de Allah'a hamd et." dedi, sonra da: "Şu cemaati çevremden dağıt, gitsinler." diye ekledi.

 

Mansur bundan sonra Ebu Nasr Malik b. Heysem'e Ebu Müslim'in adıyla ağırlıklarını ve O'na bıraktığı şeyleri getirmesini emreden bir mektup yazdı ve mektubu Ebu Müslim'in mührü ile mühürledi. Ebu Nasr mektuba bakıp da mührün tam olduğunu görünce derhal Ebu Müslim'in yazmadığını anladı: "Yapacağınızı yaptınız O'na." dedi ve Horasan'a gitmek maksadıyla sür'atle Hemedan'a doğru yürüdü.

 

Mansur Ebu Nasr'a kendisini Şehrezur'a tayin ettiğini bildirdi, Hemedan'ın başında bulunan Züheyr b. et-Türki'ye de: "Eğer Ebu Nasr sana uğrarsa hapset." diye yazdı. Ebu Nasr Hemedan'da iken mektup Züheyr'e vardı. Züheyr Ebu Nasr'a: "Senin için yemek hazırladım, evimize gelmekle bizi şereflendirmez misin?" dedi. Ebu Nasr'ın gelmesi üzerine de derhal yakalayıp hapsetti.

 

Ebu Ca'fer daha sonra Züheyr'e bir mektup yazarak Ebu Nasr'ı öldürmesini emretti. Bu arada elçi Ebu Nasr'a Şehrezür'a tayin emrini getirdi. O konudaki arzusu üzerine Züheyr kendisini serbest bıraktı, o da çıkıp gitti. Bir gün sonra da Ebu Nasr'ı öldürmesiyle ilgili mektup Züheyr'in eline ulaştı. Bunun üzerine şöyle dedi: "Tayiniyle ilgili bir mektup geldi, ben de salıverdim."

 

Ebu Nasr Mansur'a geldi ve Mansur O'na: "Ebu Müslim'e Horasan'a gitınesini söyledin mi?" diye sordu. Ebu Nasr şöyle karşılık verdi: "Evet, bize iyilik etmişti, ben de kendisine nasihat ettim. Müminlerin emiri beni yanına kabul ederse O'na nasihatte bulunur ve şükrederim." Mansur bunun üzerine O'nu bağışladı.

 

Ravendiye günü olunca Ebu Nasr sarayın kapısında durdu ve: "Bugün kapıcı benim. Ben sağ kaldıkça hiç bir kimse içeri giremez." dedi. Mansur kapıda duran bu kişinin durumunu sordu ve kendisine bilgi verilince Nasr'ın sadık kaldığım anladı.

 

Züheyr'in Ebu Nasr'ı Mansur'a zincire vurulmuş olarak gönderdiği, Mansur'un da O'na iyilik edip Musul'a vali tayin ettiği şeklinde bir rivayet de vardır.

 

MansUr Ebu Müslim'i öldürdükten sonra halka bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: "Ey insanlar! isyan vahşetine itaat etmek suretiyle insanlıktan çıkmayınız. Hakk'ın aydınlığındaki çalışmalarınızdan sonra batılın karanlıklarına doğru yürümeyiniz. Ebu Müslim başlangıçta iyi idi, fakat son zamanlarda kötü yola saptı. Bizim kendisine verdiğimiz cezadan daha fazlasıyla ınsanları cezalandırdı. içinin kötülüğü dışının güzelliğini bastırdı. Bu konuda bizi kınayanlar eğer bizim gibi sırdaşlığının kötü ve niyetinin bozuk olduğunu bilselerdi öldürmemizde bizi mazur görür, mühlet verdiğimiz için de bizi ayıplarlardı. Cezalandırmak ve kanını akıtmak bize helal oluncaya kadar bey'atım bozmağa ve güvensizliğe devam etti. Kendisine isyan edenler hakkında ne hüküm vermişse biz de O'nun hakkında aynı hükmü verdik. O'nun hakları Allah'ın hükmünü infaz etmemize engelolmadı.

 

Nabiga ez-Zübyani, Nu'man hakkında ne güzel söylemiş: ''Sana itaat edene bu itaatine karşılık sen de iyilikte bulun, onu menfaatlendir ve ona doğru yolu göster; Sana karşı gelene ise hiç merhamet etme ve öyle bir ceza ver ki zalimleri yaptıklan zulümlerden caydırszn.''

 

Sonra konuştuğu yerden ayrıldı.

Ebu Müslim ikrime'den, Ebu Zübeyr el-Mekki'den, Sabit el-Bünani'den, Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas'dan ve Sedir'den hadis işitmiş; İbrahim b. Meymun es-Saiğ, Abdullah b. el-Mübarek ve daha başkaları da O'ndan hadis nakletmişlerdir.

 

Bir gün konuşurken bir adam kalktı, O'na: "Üzerinde gördüğüm bu siyah elbise de nedir?" diye sordu. Şöyle cevap verdi: "Ebu Zübeyr'in Cabir b. Abdullah'tan bana naklettiğine göre Peygamber (-sav-) fetih günü Mekke'ye başında siyah bir sarık ile girdi. Bu ululuk ve saltanat elbisesidir. Ey köle! Vur boynunu." dedi.

 

Abdullah b. el-Mübarek'e: "Ebu Müslim mi daha hayırlıdır, yoksa Haccac mı?" diye soruldu, şöyle cevap verdi: "Ebu Müslim herhangi bir kimseden daha hayırlıydı diyemem, fakat Haccac O'ndan daha zalim idi."

 

Ebu Müslim nazik, cesur, görüş sahibi, akıllı,. tedbirli, mahir ve kişilik sahibi idi.

Bir gün kendisine: "Sen düşmanlarına karşı sahip olduğun bu üstünlüğe ne ile ulaştın?" diye soruldu. "Sabrı giyindim, sırları gizli tutmayı tercih ettim, hüzün ve kederlerle birlikte oldum, miktar ve hükümlere müsamaha gösterip aldırış etmedim; nihayet gayretimin ve arzumun sonuna ulaştım." dedi, sonra da şunları söyledi:

''Sasanoğulları meliklerinin aciz kaldıklan şeye ben sağlam ve yerinde bir görüş ve sırlanmı gizleyerek ulaştım.

 

Onları kendilerinden önce hiç bir kimsenin dalmadığı bir uykudan başlarına kılıçla vurarak uyandırdım.

 

Kendi mülkleri olan Şam'da uykuya dalmışlarken onları sarıp kuşatıverdim.

Yırtıcı hayvanların çok olduğu bölgede koyunlarını otlatan çoban koyunlarından pasif olursa güttüklerini arslan kaçırır.''

 

Denildiğine göre, Ebu Müslim Neysabur'a semerli bir eşeğin üzerinde gelmişti. Yanında hiç kimse yoktu. Bir gece Fazusiyan'ın evine gidip kapıyı çaldı. Ev halkı korkuyla uyanıp kendisini karşıladılar. Onlara: "Beyinize söyleyin, Ebu Müslim kapıda, bin dirhem ve bir de binek istiyor." dedi. Beye bunu ulaştırdıklarında: "O nasıl bir kılıktadır ve yanında ne gibi teçhizat bulunmaktadır?" diye sordu. "Tek başına ve çok basit bir kıyafet içinde." diyerek cevap verdiler. Bir müddet sustu, sonra bin dirhemle özel bineklerinden bir binek istedi ve izin verdi, huzuruna aldılar, Ebu Müslim'e şöyle dedi: "Ey Ebu Müslim! Biz istediğini verip senin ihtiyacım giderdik. Eğer başka bir ihtiyacın olursa temin etmeğe her zaman hazırız." Ebu Müslim de O'na: "Senin yaptığın iyiliği unutmayız." diyerek karşılık verdi.

 

Göreve geldiğinde akrabalarından birisi: "Neysabur'u ele geçirdiğin zaman oranın Mecusi dehkam (beyi) Fazusiyan'ın mallarından istediğin her şeyi elde edersin." dedi. Ebu Müslim: "Onun bizim yanımızda değeri vardır?" diye karşılık verdi. Neysabur'u ele geçirdiği zaman kendisine Fazusiyan'ın hediyeleri geldi, "O'ndan gelen bu hediyeleri kabul etme, mallarının tamamım iste." denildi. Ebu Müslim: "O'nun benim yanımda değeri vardır." dedi ve ne kendisine, ne adamlarından birine ve ne de mallarına ilişti ... İşte bu O'nun ne derece iyi niyetli olduğunu ve insanlığının kemalini gösteriyor.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

SİNBID'IN HORASAN'DA BAŞKALDIRMASI